Danıştay Kararı 7. Daire 1997/3650 E. 1998/3276 K. 13.10.1998 T.

7. Daire         1997/3650 E.  ,  1998/3276 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
YEDİNCİ DAİRE
Esas No: 1997/3650
Karar No: 1998/3276

Temyiz İsteminde Bulunan : … Holding Anonim Şirketi
Vekili :Av. …
Karşı Taraf : …Vergi Dairesi Müdürlüğü
İstemin Özeti : Kayıtlı sermaye tavanını 207.251.744.500.- liradan 1.000.000.000.300.- liraya yükselten yükümlü şirket adına, yükseltilen 792.748.255.800.- lira matrah üzerinden kusur cezalı olarak salınan damga vergisinin kaldırılması istemiyle açılan davayı; 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 22’nci maddesinin (a) bendinde; anonim, kooperatif, eshamlı komandit ve limited şirket mukavelenamelerinin veya bunların sermaye artışlarıyla, süre uzatmaları hakkındaki kararların tescil ve ilan tarihinden itibaren 3 ay içinde damga vergisinin ödeneceğinin hükme bağlandığı, Sermaye Piyasası Kanununa tabi olarak kayıtlı sermaye tavanının artırılması işleminin damga vergisinden istisna tutulacağına dair bir hükme yer verilmediği gerekçeleriyle reddeden …. Vergi Mahkemesinin … gün ve E:…; K:…sayılı kararının; kayıtlı sermayenin Türk Ticaret Kanunundaki gibi konulan veya taahhüt edilen gerçek anlamda bir sermaye olmayıp şirket yönetim kurulunun çıkarabileceği azami hisse senedi miktarını gösterdiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi …’ün Düşüncesi :Uyuşmazlık, yükümlü şirketin kayıtlı sermaye tavanının artırılması işleminin damga vergisine tabi olup olmadığına ilişkindir.
488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1’inci maddesinde bu kanuna ekli (I) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu, 1 sayılı tabloda ise şirket sermayesinin artırılması halinde artırılan miktar üzerinden belirtilen oranda damga vergisi alınacağı ve aynı Kanunun 22’nci maddesinin (a) bendinde de, verginin, anonim, kooperatif, eshamlı komandit ve limited şirket mukavelenamelerinin veya bunların sermaye artışlarıyla, süre uzatmaları hakkındaki kararlarının tescil ve ilanı tarihinden itibaren 3 ay içinde ödeneceği hükme bağlanmıştır.
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 3’üncü maddesinin (d) bendinde kayıtlı sermaye, anonim ortaklıkların, esas sözleşmelerinde hüküm bulunmak kaydıyla, yönetim kurulu kararı ile Türk Ticaret Kanununun sermayenin artırılmasına dair hükümlerine tabi olmaksızın hisse senedi çıkarabilecekleri azami miktarı gösteren, ticaret sicilinde tescil edilmiş sermayeler olarak, (f) bendinde ise çıkarılmış sermaye; kayıtlı sermayeli anonim ortaklıkların satışı yapılmış hisse senetlerini temsil eden sermayeleri olarak tanımlanmıştır.
2499 sayılı Kanunun “Kayıtlı Sermaye” başlıklı 12’nci maddesinde de, hisse senetlerini halka arz etmek üzere kurulan anonim ortaklıklar ile kurulmuş olup da sermaye artırmak suretiyle hisse senetlerini halka arz edecek olan anonim ortaklıkların, Kuruldan (Sermaye Piyasası Kurulu) izin almak şartı ile kayıtlı sermaye sistemini kabul edebilecekleri, bu halde ortaklığın esas sermayesinin çıkarılmış sermaye olacağı ve sözleşmede tespit edilen kayıtlı sermaye miktarına kadar yeni hisse senetleri çıkarılmak suretiyle yönetim kurulu tarafından Türk Ticaret Kanununun esas sermayenin artırılmasına ilişkin hükümlerine bağlı kalınmaksızın sermaye artırılabileceği hükmü yer almaktadır.
Bu durumda, yukarıda sözü edilen çıkarılmış sermayenin; Damga Vergisi Kanununun aradığı anlamda bir sermaye olduğu; kayıtlı sermayenin ise çıkarılmış sermayenin artırılmasına ilişkin olarak satılacak hisse senedi miktarının üst sınırını gösterdiği, bu nedenle, kayıtlı sermaye tavanının artırılması işleminin, Damga Vergisi Kanununun tanımladığı anlamda bir sermaye artırımı olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Kaldı ki, böyle bir sermaye artırımı olduğunda, diğer bir deyişle, hisse senetlerinin satılması suretiyle şirketin çıkarılmış sermayesi artırılarak bu artış ticaret sicilinde tescil ve ilan edildiğinde; artırılan sermaye miktarı üzerinden damga vergisi hesaplanarak yükümlü şirketten istenmesi doğaldır.
Bu itibarla, kayıtlı sermaye tavanını artıran yükümlü şirket adına yapılan kusur cezalı damga vergisi tarhiyatında hukuka uyarlık bulunmadığından, söz konusu tarhiyatın kaldırılması gerekirken, aksi yönde verilen mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile vergi mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’in Düşüncesi: İleri sürülen bozma nedenleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49’uncu maddesinin 1 numaralı bendinde öngörülen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden, temyiz isteğinin reddi ile hukuka ve usul hükümlerine uygun bulunan vergi mahkemesi kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Uyuşmazlık, kayıtlı sermaye tavanının artırılması işleminin damga vergisine tabi olup olmadığına ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden, yükümlü şirketin kayıtlı sermaye tavanının artırılması işleminden kaynaklanan damga vergisinin yasal süresi içinde ödenmediğinden bahisle, dava konusu kusur cezalı tarhiyatın yapıldığı anlaşılmıştır.
488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1’inci maddesinde bu kanuna ekli (I) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu hükmüne yer verilmiş olup, 1 sayılı tabloda da şirket sermayesinin artırılması halinde artırılan miktar üzerinden belirtilen oranda damga vergisi alınacağı belirtilmiş; bu Kanunun 22’nci maddesinin (a) bendinde ise, verginin, anonim, kooperatif, eshamlı komandit ve limited şirket mukavelenamelerinin veya bunların sermaye artışlarıyla, süre uzatmaları hakkındaki kararlarının tescil ve ilanı tarihinden itibaren 3 ay içinde ödeneceği hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinin (d) bendinde, kayıtlı sermaye, “Anonim ortaklıkların, esas sözleşmelerinde hüküm bulunmak kaydıyla, yönetim kurulu kararı ile Türk Ticaret Kanununun sermayenin artırılmasına dair hükümlerine tabi olmaksızın hisse senedi çıkarabilecekleri azami miktarı gösteren, Ticaret Sicilinde tescil edilmiş sermayeler”; (f) bendinde de, çıkarılmış sermaye; “Kayıtlı Sermayeli anonim ortaklıkların satışı yapılmış hisse senetlerini temsil eden sermayeler” olarak tanımlanmış; aynı Kanunun “Kayıtlı Sermaye” başlıklı 12’nci maddesinde ise, hisse senetlerini halka arz etmek üzere kurulan anonim ortaklıklar ile kurulmuş olup da sermaye artırmak suretiyle hisse senetlerini halka arzedecek olan anonim ortaklıkların, Sermaye Piyasası Kurulundan izin almak şartı ile kayıtlı sermaye sistemini kabul edebilecekleri; bu halde ortaklığın esas sermayesinin çıkarılmış sermaye olacağı ve yönetim kurulu tarafından, sözleşmede tespit edilen kayıtlı sermaye miktarına kadar yeni hisse senetlerini çıkarmak suretiyle Türk Ticaret Kanununun esas sermayenin artırılmasına ilişkin hükümlerine bağlı kalınmaksızın sermaye artırımında bulunulabileceği açıklanmıştır.
Bu yasal düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden; Damga Vergisi Kanununda sözü edilen sermayeden, Sermaye Piyasası Kanununun 3’üncü maddesinin (f) bendinde yer alan kayıtlı sermayeli anonim ortaklıklara satışı yapılmış hisse senetlerini temsil eden sermaye şeklindeki çıkarılmış sermayeyi anlamak gerektiği; kayıtlı sermayenin ise, bu sistemi kabul eden anonim şirketlerin, Türk Ticaret Kanununun sermaye artırılmasına ilişkin hükümlerine tabi olmaksızın çıkarabilecekleri hisse senedi miktarını belirlediği; bu hisse senedi miktarının azami sınırını gösteren kayıtlı sermaye tavanının yükseltilmesinin de, Damga Vergisi Kanununun tanımladığı anlamda bir sermaye artırımı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu durum karşısında; kayıtlı sermaye tavanının yükseltilmesi işleminin değil, bu sermayeye bağlı olarak çıkarılan hisse senetlerinin satılması sonucu şirketin çıkarılmış sermayesinin artırılması halinde, buna dair sözleşme değişikliğinin damga vergisine tabi olacağı açık bulunmaktadır.
Bu itibarla; kayıtlı sermaye tavanını artıran davacı şirket adına damga vergisi salınarak kusur cezası kesilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığından, aksi yolda verilen mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 13.10.1998 gününde oybirliği ile karar verildi.