Danıştay Kararı 6. Daire 2022/7802 E. 2022/11698 K. 20.12.2022 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2022/7802 E.  ,  2022/11698 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2022/7802
Karar No : 2022/11698

TEMYİZ EDENLER : 1- (DAVALI) … Valiliği
VEKİLİ : Av. …

2- MÜDAHİL (DAVALI YANINDA) : …Hazır Beton Mıcır Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACILAR) :
1- …
2- …
3- …
4- …
5- …
6- …
7- …
8- …
9- …
10- …
11- …
12- …
VEKİLLERİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : …İdare Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Rize ili, İkizdere ilçesi, …Köyünde davalı yanında müdahil …Hazır Beton Mıcır Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi tarafından yapılması planlanan “ER:…Numaralı II-A Grubu Bazalt Ocağı ve Kırma Eleme Tesisi” projesine ilişkin olarak, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 17. maddesi uyarınca Rize Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından verilen …tarih ve E-…sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Temyize konu kararda; mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen bilirkişi kök ve ek raporları ile dosyada yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; başta su kaynakları olmak üzere proje tanıtım dosyasının önemli eksiklikler içerdiği, bu nedenle çevre üzerinde meydana gelebilecek olumsuz etkilerin proje tanıtım dosyasında alınacak önlemler sonucunda bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olup olmadığının değerlendirilebilmesine olanak bulunmadığı, sonuç olarak proje kapsamının asgari gereklilikleri taşımadığı anlaşıldığından, dava konusu ”Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararında hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle hukuka aykırı bulunan dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : 1- Davalı tarafından; hidrojeolojik ve hidrolik etüt raporu, kaya mekaniği etüt raporu ve jeomekanik etüt raporunun, proje tanıtım dosyası ekinde yer almamasının, tek başına dava konusu işlemi hukuka aykırı hale getirmeyeceği, mevcut yer altı ve yer üstü su kaynakları ile ilgili proje tanıtım dosyasında verilen taahhütlerin yeterli olduğu, dava konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

2- Davalı yanında müdahil tarafından; dava konusu proje hakkında ilgili kurumlarca olumlu görüş verildiği, ek bilirkişi raporunda projenin uygulanmasında herhangi bir sakınca olmadığı yolunda görüş bildirildiği, kaya mekaniği laboratuvar deneylerine bağlı hazırlanması planlanan jeomekanik etüt raporuna yönelik çalışmaların devam ettiği, yalnızca anılan raporun proje tanıtım dosyası aşamasında hazırlanmamış olması nedeniyle, dava konusu “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının hukuka aykırı olarak değerlendirilmesinin yerinde olmadığı ileri sürülmektedir

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Kök ve ek bilirkişi raporlarında proje ait proje tanıtım dosyasının eksik olduğunun açıkça ifade edildiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’NIN DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının, Dairemiz kararında belirtilen gerekçe doğrultusunda bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeksizin, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, gereği görüşüldü;

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Rize ili, İkizdere ilçesi, Şimşirli Köyünde davalı yanında müdahil …Hazır Beton Mıcır Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi tarafından yapılması planlanan “ER:…Numaralı II-A Grubu Bazalt Ocağı ve Kırma Eleme Tesisi” projesine ilişkin olarak, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 17. maddesi uyarınca Rize Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından …tarih ve E-…sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı tesis edilmiştir.
Bunun üzerine bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10. maddesinde, “Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez…” hükmüne yer verilmiştir.
25/11/2014 günlü, 29186 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 4. maddesinde; ”Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun saptanması üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı” olarak, “Çevresel Etki Gerekli Değildir Kararı: Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projelerin çevresel etkilerinin incelenerek, çevresel etkilerinin daha detaylı incelenmesi amacıyla Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hazırlanmasının gerektiğini belirten Bakanlık kararı” olarak tanımlanmıştır. Aynı Yönetmelik’in 6. maddesinde, “(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeler için ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum ve kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdiklere taahhütlere uymakla yükümlüdürler… (3) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça bu projelere hiçbir teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez…’ kuralına yer verilmiş olup; 7. maddesinde, Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeler sayılmış, buna göre anılan Yönetmeliğin EK-1 listesinde yer alan projeler ile Seçme Eleme Kriterlerine tabi olup “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir” kararı verilen projeler için Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hazırlanmasının zorunlu olduğu; 15. maddesinde ise, Bu Yönetmeliğin EK-2 listesinde yer alan projeler ile kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi EK-2 listesinde belirtilen projelerin seçme, eleme kriterlerine tabi olduğu kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde; ” Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, dosyanın taraflar ve ilgililerce incelenmesi, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler, elektronik işlemler ile ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re’sen yapılır. Bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilir ve bilirkişiler hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Atıf yapılan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yerine çıkarılan ve 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişiye başvurulması gereken haller” başlıklı 266. maddesinin 1. fıkrasında, ” Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.” hükmüne; “Bilirkişilerin görevlendirilmesi” başlıklı 268. maddesinin 3. fıkrasında, ” Kanunların görüş bildirmekle yükümlü kıldığı kişi ve kuruluşlara görevlendirildikleri konularda bilirkişi olarak öncelikli başvurulur. Ancak kamu görevlilerine, bağlı bulundukları kurumlarla ilgili dava ve işlerde, bilirkişi olarak görev verilemez.” hükmüne yer verimiş; “Bilirkişiye yemin verdirilmesi” başlıklı 271. maddesinde ise, bilirkişilere bilirkişilik görevini sadakat ve özenle, bilim ve fenne uygun olarak, tarafsız ve objektif bir biçimde yerine getirileceğine yönelik yemin verdirileceği düzenlenmiştir.
6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasında ise, “Bilirkişi, görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirir.” hükmüne yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, bilirkişinin görevini yerine getirirken tarafsız olması gerektiği, bu nedenle bilirkişiye tarafsız davranacağına dair yemin ettirileceği düzenlenmiş; ayrıca tarafsızlığın sağlanabilmesi için kamu görevlilerinin görevli bulundukları kurumlar ile ilgili dava ve işlerde görev alamayacakları anlaşılmaktadır. Bütün bu düzenlemeler ile bilirkişilerin tarafsız, objektif ve her türlü etkiden uzak şekilde görevlerini ifa etmeleri ve bu şekilde uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayacak teknik ve uzmanlık görüşü içeren raporun hazırlanmasının sağlanması amaçlanmaktadır.
ÇED süreci sonunda verilecek kararların yargısal denetimi yapılırken, seçilecek bilirkişiler arasında bir çevre mühendisinin bulunması, diğer bilirkişilerin ise projenin bulunduğu çevrenin özelliklerine göre ve proje tanıtım dosyası ve ÇED raporunu hazırlayan kişilerin uzmanlık alanları da dikkate alınmak suretiyle belirlenmesi önemli bir gereklilik olmakla birlikte; böyle bir heyet tarafından hazırlanacak bilirkişi raporunun, dava konusu proje kapsamında öngörülen faaliyetin çevresel etkilerinin ve bu etkilerin minimize edilmesi için Proje Tanıtım Dosyası ya da ÇED Raporu içinde yer verilen önlemlerin yeterli olup olmadığının tespit edilerek değerlendirilmesi açısından, tarafları tatmin edici düzeyde hazırlanmasının da önemli bir gereklilik olduğu açıktır. Belirtilen hususların sağlanması, adil bir yargılama yapılması açısından önem arz etmektedir.
Uyuşmazlığın çözümü için İdare Mahkemesince, İnşaat Yüksek Mühendisi Prof Dr. …, Orman Yüksek Mühendisi Doç. Dr. …, Jeoloji Yüksek Mühendisi Doç. Dr. …, Harita Yüksek Mühendisi Dr. Öğr. Üyesi …, Maden Yüksek Mühendisi Dr. Öğr. Üyesi …, Çevre Yüksek Müdendisi …ve Ziraat Mühendisi …’ndan oluşan bilirkişi heyetine mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmış, hazırlanan bilirkişi raporu kök raporunda özetle;
– dava konusu bazalt ocağına ait bazalt cevheri için kaya mekaniği laboratuvar deneylerinin ve buna bağlı olarak jeomekanik etüt raporunun hazırlanmadığı;
– taş ocağında yapılacak patlatmalardan kaynaklı yer titreşim değerlerinin “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği”ne göre karayolunda standartlarda belirtilen sınırın (5 mm/s) üstünde olduğu ve bunun karayoluna hasar vermesinin söz konusu olabileceği;
– en yakın yere göre hava şoku değerinin 136,40 dB olarak hesaplandığı, bu sonuca göre bazalt taş ocağına en yakın yer olan yolun hava şoku değerinin 140 dB’lik sınır değerin altında olduğu ve hava şoku açısından da sorun oluşturmayacağı;
– yapılan birden fazla taş fırlatma hesaplamalarına göre, elde edilen savrulma mesafeleri (40-54-600 m) dikkate alındığında; en yakın mesafede yer alan karayolunun direkt ve/veya dolaylı etkilenebileceği, bu nedenle taş savrulması açısından yapılması planlanan bazalt ocağı projesinin karayoluna zarar verebileceği;
– bazalt ocağında yapılacak olan çalışmalar sırasında (özellikle patlatma işlemi) karayolunda meydana gelebilecek tehlikelerin (özellikle taş savrulmalarının), ortadan kaldırılmasına yönelik alınması gereken önlemler konusunda bir değerlendirmenin proje tanıtım dosyasında yer almadığı,
– keşif günü yapılan tespit neticesinde, taş ocağının bitişiğinde aynı şirketin bir tane daha bazalt taş ocağının (aktif ocak) bulunduğu ve bu ocakla söz konusu taş ocağının ruhsat sınırlarının bitişik olduğu, söz konusu bazalt ocağıyla birlikte işletilmesinin planlandığı (müdahil davalı keşif sırasında aktif ocaktaki palyelemelerin sorunlu olması nedeniyle dava konusu ocağı açmayı planladıkları beyanında bulunmuştur), ayrıca aktif ocakta yapılan çalışmalarda basamak yüksekliği, basamak genişliği ve şev açısı değerlerinin teknik açıdan uygun olmadığı;
– “…Erişim No’lu Bazalt Ocağı ve Kırma-Eleme Tesisi Projesi”nin çevresel etkilerinin maden mühendisliği açısından aktif ocak ile birlikte daha kapsamlı bir şekilde ele alınmasının uygun olduğu;
– dava konusu proje alanının, jeolojik olarak “Çatak Formasyonu’”na ait volkanik kayaçlar üzerinde yer aldığı, proje alanında herhangi bir aktif (güncel), pasif (eski) ve/veya sığ heyelan alanlarının bulunmadığı, faaliyet alanına en yakın aktif heyelanlı alanın dava konusu proje sahasının kuş uçuşu yaklaşık 7 km kuzeydoğusunda ve başka bir vadide bulunduğu, faaliyet alanında yapılacak patlatmaların neden olduğu titreşimlerin dava konusu alanın 7 km kuzeydoğusunda başka bir vadide bulunan aktif heyelanı etkilemeyeceği;
– proje tanıtım dosyasında heyelan duyarlılık ve izleme çalışmalarına yer verilmediği, genel olarak proje alanında yer alan süreksizliklerin konumunun ve güvenlik katsayılarının hesaplandığı ve bu veriler ile süreksizliklerin yenilme olasılıklarının ortaya konduğu;
-2021 Yılı Tarım ve Orman Bakanlığı “Hayvan Kayıt Bilgi Sistemi”nde Şimşirli Köyü’ne ait 76 adet faal arılı kovan bulunduğu, tarım alanları ve arıcılık lokasyonları özelinde yayılan tozlanma etkilerinin proje tanıtım dosyasında dikkate alınmadığı ve bu alanlar özelinde bir araştırma ve değerlendirmenin yapılmadığı;
-proje tanıtım dosyasında, flora-fauna ve karasal ekosisteme ait çalışmalarının Eylül 2020’de yapıldığı, yapılan çalışmaların kısa süreli çalışmalar olduğu, yapılan değerlendirmelerin ağırlıklı olarak literatür bilgilerine dayandırıldığı;
– dosyadaki bilgi ve belgeler incelendiğinde, Rize İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğünün ÇED süreci boyunca izlemiş olduğu yöntemler ve ilgili kurum/kuruluş izinleriyle birlikte yürütülen sürecin yönetmelik ve mevzuat çerçevesinde olduğunun, yapılan yazışmalardan ve alınan izinler ve görüşlerden anlaşıldığı; ancak her ne kadar İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, dava konusu bazalt ocağı için hazırlanan proje tanıtım dosyasına ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı vermiş olsa da; proje tanıtım dosyasında yer alan hava kalitesi dağılım modellemesinde kullanılan verilerin; toz dağılımı, akustik raporu yapılan gürültü etkileri ve atık yönetim planı yapılan sıvı-katı atık yönetimi dışında, alanı temsilden uzak ve çevresel etkiler konusunda daha çok literatür bilgilerine dayandığı, proje tanıtım dosyasında özellikle su kaynaklarının (yüzey ve yeraltı ) hidrolojik çevrim kuralları ile kümülatif etkilerinin dikkate alınmadığı;
– ocak sahasında oluşacak bitkisel toprak miktarı (34.362 m3) göz önüne alındığında, proje tanıtım dosyasında belirtildiği gibi ortalama 2 metre kalınlığında depolanacak olan bitkisel toprak için yaklaşık 17-18 bin m2 depolama alanına ihtiyaç duyulacağı, oysaki proje tanıtım dosyasında ocak sahasına yaklaşık 1123 m2 alan ayrıldığı;
– proje tanıtım dosyasında belirlenen bitkisel toprak depolama alanının çıkacak olan miktara göre yetersiz olacağı, bitkisel toprak ile oluşması muhtemel başka hafriyat atıklarının nasıl depolanacağı ve yığın stabilitesinin nasıl sağlanacağı konusunda proje tanıtım dosyasında eksiklikler bulunduğu;
– proje tanıtım dosyasının, atıksu, katı atık ve tehlikeli atıkların toplanması-uzaklaştırılması-zararsız hale getirilmesi ve çevresel yönden geçici ve kabul edilebilir etkileri yönünden yöntem ve taahhütlerinin yeterli olduğu;
– teorik değerlendirmelerde bile, PM 10 partiküler maddelerin kısa vadeli sınır değerlerinin (KVS) defalarca aşıldığı ama 35 defadan az olması nedeniyle uygun değerlendirildiği;
– toz emisyonu gibi gürültü düzeylerinin de işletme sırasında ölçülerek/belirlenerek teorik değerlerle karşılaştırmalarının gerçek düzeylerin değerlendirilebilmesi adına uygun ve gerekli olacağı;
– ocak işlemlerinin, proje alanında olduğu gibi eğimli topoğrafyalarda özellikle nakliye ve kademe yollarında ne tür olumsuzluklar oluşturacağının, muhtemel bu olumsuz durumları engellemek amacıyla heyelan-kayma-malzeme düşmesi riski taşıyan bölgelerde bu yollarda alt kotta yarma açılması, gabiyon, taş duvar veya istinat duvarı örülmesine veya benzer istinat yapılarına yönelik ne tür önlemlerin alınması gerektiğinin, en kötü hava şartlarında inşaat faaliyetlerinden kaynaklanan taşıma ve ulaşıma cevap verebilmek için ne tür inşaat mühendisliği tekniklerinin uygulanacağının (istinat duvarları, drenaj kanalları, erozyon alanlarında asfalt ve taş blokaj uygulamaları vb.) ve nakliye işlemlerinin İyidere-İkizdere Karayolu’nda meydana getireceği ek trafik yükü hesabının ve risklerinin proje tanıtım dosyasında yer almadığı;
– proje tanıtım dosyası Ek-11’de, proje kapsamında hazırlanan “Arazi Örtüsü Haritası”nda da belirtildiği şekli ile, proje alanının, “şiddetli su erozyonuna maruz olduğu”nun ifade edildiği, faaliyetin yürütüleceği alan ve çevresi birlikte değerlendirdiğinde, bölgenin çoğunlukla yeşil orman örtüsü ile kaplı olduğu ve basamaklar şeklinde de olsa yüzey kazısı ile yürütülecek taş ocağı faaliyetinin doğaya yeniden kazandırma planı uygulamalarına kadar bölgenin doğal görünümünü bozacağı ve özellikle üst bitkisel toprak ve yapılan kazılar sonucu zeminin su tutma kapasitesinin değişeceği ve yağış-akış-sızma dengesinin bozulacağı;
– sızmanın azalması ve akışın artması gibi su miktarının değişimi yanında yüzey örtüsü (üst toprağı) alınmış bir alandan şiddetli yağış/yağışlar esnasında artan yüzey akışının kontrolünün daha zor olması nedeniyle, faaliyet alanının hemen yakınındaki İkizdere’ye rüsubat taşınımının da artacağı;
– proje tanıtım dosyasında, su kaynakları (yüzey ve yeraltı) açısından yapılan değerlendirmelerde, alanın hidroloji (PTD, Ek-7) ve hidrojeoloji (PTD, Ek-8) haritası ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 22. Bölge Müdürlüğü’nün 24.09.2020 tarih ve E.580470 sayılı görüş yazısı dışında, hidrojeolojik ve hidrolojik açıdan bir değerlendirmenin ve alanı temsil anlamında hiçbir bilimsel çalışmanın bulunmadığı;
– keşif alanında yapılan gözlemler ile davalı ve davacı ifadelerine ilaveten dosyada yer alan bilgiler birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu alanda yapılacak patlatma-kazı çalışmaları ve sıyırma-taşıma-işleme faaliyetleri gibi sebeplerden dolayı, yerleşim yerlerinin ve yöre halkının olumsuz etkilenmesinin en önemli ölçüsünün ruhsat-ÇED sahası ve çevresindeki su kaynaklarının zarar görmesi olacağı;
– proje tanıtım dosyasında alanı temsil eden bilimsel bilgiye yer verilmediği, alanın hidroloji-hidrojeoloji haritası dışında hidrojeolojik ve hidrolojik açıdan hiçbir değerlendirmenin ve alanı temsil anlamında hiçbir bilimsel çalışmanın yapılmadığı, ocağın işletilmesi durumunda, proje alanı ve çevresindeki su kaynaklarının görebileceği zararlar ve bu kaynakların korunmasına yönelik alan özelinde alınacak tedbirlere de değinilmediği;
– keşif sırasında yapılan alan incelemelerinde, proje faaliyet alanı olarak kullanılacak lokasyonun konumu gereği yağışın akış şeklinde alt kotlara yüzeysel anlamda su taşıyan ve kuru dere yatakları ile İkizdere’yi besleyen bir alan olduğunun görüldüğü, ancak proje tanıtım dosyasında, proje faaliyetleri ile alanın akarsu morfolojisi açısından çevresel etkilerinin herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmadığı, üst toprağın kaldırılması ve üst toprak-hafriyat depolama alanları dahil yağışlarla alandan gelebilecek suların, su miktarı ve kalitesi yönünden İkizdere ve mevsimlik diğer yüzeysel su kaynaklarına olabilecek etkilerinin (rüsubat ve kirletici taşınımı vb.) kümülatif yönden irdelenmediği;
– ayrıca dava konusu proje alanından geçen “İkizdere Çayı”nın, Kiraz Deresi, Karadere, Maden Deresi, vb. birçok yan kolla birleşerek Karadeniz’e dökülmeden önce “İyidere Çayı” olarak tanımlandığı, proje tanıtım dosyasında, Devlet Su İşleri 22. Bölge Müdürlüğünün …tarih ve E.…sayılı yazısındaki doğru kullanılan “İkizdere” Deresi ifadesi dışında proje alanının 10-15 metre kuzeyinde bulunan İkizdere su kaynağının hidroloji ve hidrojeleoji haritaları ve ilgili metinlerde “İyidere” olarak tanımlanmasının ve “proje alanının 325 m güneyinden geçtiğinin belirtilmesi”nin ise morfolojik olarak kabul edilebilir bir durum olmadığı;
– proje tanıtım dosyasında yeraltı suları ile ilgili olarak taş ocaklarındaki kayaçların genel hidrojeolojik özellikleri dışında hidrolojik çevrim yönünden bilimsel hiçbir değerlendirmenin yer almadığı;
– faaliyet öncesi doğal topoğrafya ile faaliyet sonrası (özellikle patlatmalar sonrası) topoğrafyanın, yeraltı su seviyesi ile ilişkisi bağlamında değerlendirme yapılmadığı ve bu kapsamda yeraltı suyunun yer, kalınlık, derinlik ve yön açısından herangi karşılaştırmaya yer verilmediği;
– proje tanıtım dosyasında, jeolojik birimlerin akifer oluşturma potansiyeli ile ilgili olaraki bu birimler içindeki akifer özelliklerinin kimyasal kompozisyonları, alterasyon ve tektonizmanın yol açtığı çatlaklı sistemden kaynaklı düzensizlik durumlarının ne olduğu, proje alanı ve içinde bulunduğu bölgeye ait hidrojeolojik özelliklerin tanımının yapılmasının gerekliliği (gözenek durumu, hidrolik iletkenlik, yeraltı suyu beslenimi, çatlak durumu, süzülme ve yüzey akışı) ile ilgili bilimsel verilerin yeterli olmadığı;
– proje tanıtım dosyasında, proje alanından geçen İkizdere’ye yönelik DSİ tarafından mevcut veya mutasavver “Taşkın Etüdü ve Planlama” çalışması bulunup bulunmadığının belirtilmediği, proje alanının taşkın potansiyeli, bu potansiyelin belirlenme yöntemleri (DSİ Sentetik, Mockus, Snyder, Rasyonel, BTFA vb.) ve taşkın önlemleri yönünden de mevsimsel yağışlara bağlı olarak olası taşkın riskine karşı, kuru dere yataklarının doğal yatağının korunacağı ve akışına engel olunmayacağına yönelik genel ifadeler dışında bilimsel ve teknik bir çalışmanın da yer almadığı;
– proje alanında, proje faaliyetleri sırasında yağmur suyu, taşkın gibi nedenlerle oluşabilecek yüzey sularının ve yer altı sularının kirlenmesini önlemek amaçlı drenaj yollarının palyelemelerle ve üst toprak-hafriyat depolama alanlarıyla birlikte nasıl yapılacağı ile bu kanalların lokasyon olarak projelendirilmesinin ve boyutlandırılması bağlamında proje tanıtım dosyasının eksiklikler içerdiği;
– proje tanıtım dosyasında, faaliyet konusu ocağın işletilmesi sırasında su kaynaklarının görebileceği zararlar ve bu kaynakların korunmasına yönelik alan özelinde alınacak tedbirlere değinilmemesinin, taşkın değerlendirmeleri yapılmamasının, Tarım ve Orman Bakanlığı ve DSİ Jeoteknik Hizmetler ve YAS Daire Başkanlığı başta ilgili kurum ve kuruluşlarla yeraltı sularının nicelik-nitelik profili oluşturulmamasının, faaliyetin etkilerinin bu yönüyle incelenmemesinin, projeden etkilenmesi muhtemel yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının kalitelerine ilişkin analizlerin Su Kalitesi Yönetmeliği dikkate alınmak suretiyle yaptırılarak faaliyetin su kalitesine etkilerinin izlenmesine yönelik ön çalışmaların yapılmamasının, yüzey ve yeraltı sularının ve yağışların ocak ve depolama (üst toprak-hafriyat) alanlarından drenajının-tahliyesinin nasıl yapılacağının bilimsel yöntemlerle yer ve boyutlandırma olarak projelendirmemiş olmasının, proje tanıtım dosyasının su kaynakları açısından bilimsel ve teknik anlamda eksik olarak değerlendirilmesine yol açtığı;
– keşif günü yapılan gözlemler ve proje tanıtım dosyasının birlikte incelenmesinden, proje alanındaki hammadde (bazaltik-tipte volkanik kayaçlar) rezervinin oldukça geniş bir alana yayılmış olduğunun anlaşıldığı, hammadde temininin bölgesel olarak uygunluğunun çevresel yönden kalıcı ve telafi edilemez ekosistem sorunları oluşturmayacak proje ve alan alternatiflerinin incelenmesini gerekli kıldığı, proje tanıtım dosyasının, proje alternatiflerinin irdelenmemesi yönünden ciddi eksiklikler içerdiği;
– proje alanın toprak yapısının kahverengi orman toprağı vasfında olduğu, proje alanının eğim derecesi ve toprak yapısı itibari ile toprak muhafaza karakteri taşıdığından, alanın büyük kısmında erozyon riski tehlikesi bulunduğu, arazinin eğiminden dolayı alan üzerinde mevcut olan bitki örtüsünün kaldırılması durumunda erozyon oluşma riskinin de ayrıca artacağı, dava konusu alanda ilgili projenin gerçekleştirilmesi durumunda erozyonun olumsuz çevresel etkilerinin oluşacağı;
– meşcere haritası ve arazide yapılan incelemelere göre dava konusu alan çevresinde bitki örtüsü yönünden tehlike altında veya korunması gereken orman ağacı türü olmadığı, alan içerisinde bitki örtüsü ve yaban hayatı yönünden tehlike altında veya korunması gereken tür bulunmadığı, ancak yapılması planlanan proje alanı çevresinde yaban hayvanlarının yaşam ortamlarının olduğu, projenin gerçekleşmesi durumunda tozuma ve gürültüden dolayı yaban hayvanlarının ortamdan uzaklaşabileceği;
– tesis alanı içerisinde ve etki mesafesinde muhafaza karakterinde orman alanlarının (gen koruma ormanları, araştırma ormanları, endemik ve korunması gereken nadir ekosistem alanları, tohum meşçeresi, milli park, av ve yaban hayatı geliştirme sahası) yer almadığı;
– dava konusu tesis alanının, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında olan korunan alanlar, 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu kapsamında kalan yaban hayatı koruma / geliştirme sahaları, yaban hayvanı yerleştirme sahası ve tescilli avlak sahası sınırları içerisinde bulunmadığı, alanın bulundurduğu orman örtüsü ve iklim koşulları dikkate alındığında yangına karşı hassas yörede yer almadığı;
– bazalt ocağı ve kırma-eleme tesisi faaliyetinin, proje alanının yüksek eğim derecesinde olması ve toprak yapısı itibari ile toprak muhafaza karakteri taşımasından dolayı, alanda erozyon riski tehlikesi olmasının, ormancılık çalışmaları üzerine olumsuz etkilerinin olacağı, ayrıca orman-halk ilişkilerini olumsuz anlamda etkileyeceği, erozyonla mücadele açısından (idari, kültürel ve mekanik) tedbirlerle ilgili genel literatür bilgileri dahil proje tanıtım dosyasında teorik ve alansal çalışmaya dayalı bir bilgilendirme, irdeleme, inceleme ve değerlendirmenin yapılmamasının proje tanıtım dosyasının ciddi bir eksikliği olduğu;
– sonuç olarak dava konusu proje sahasının, jeomekanik tespiti, taşkın-drenaj, erozyon, orman alanları, su kaynakları (yüzey ve yeraltı) değerlendirmeleri açısından, Çevre Kanunu ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği kapsamında çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin, projenin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalarla alınacak önlemlerin, ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olmadığı, kök bilirkişi raporunda ayrıntıları verilen parametreler açısından çevresel etki değerlendirmeleri yapılmamış projenin, bu hali ile işletilmesi durumunda fiziksel ve biyolojik çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribine, bozulmasına ve yok olmasına neden olacağı, çevreye olabilecek olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da zararın çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için gerekli önlemlerin alanı temsilden uzak ve literatür bilgilerine dayalı hazırlandığı ve proje özelinde uygun ve yeterli olmadığı, proje alanında yürütülecek faaliyetin ve kurulacak kırma ve eleme tesisinin işletme kapasitesi, kullanılacak teknik donanım ve yöntem gözetildiğinde dava konusu“Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının teknik olarak yeterli ve uygun olmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmektedir.
Davalı ve davalı yanında müdahil tarafından yapılan itirazların açıklığa kavuşturulması amacıyla Rize İdare Mahkemesinin 17/01/2022 tarih ve E:2021/64 sayılı ara kararı ile ek bilirkişi raporu alınmasına karar verilmesi üzerine, bu kapsamda aynı bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen ek bilirkişi raporunda ise özetle;
– 24.09.2021 tarihli kök bilirkişi raporunda; PTD Ek-11’de proje kapsamında hazırlanan “Arazi Örtüsü Haritası”nda da belirtildiği şekli ile “alanın şiddetli su erozyonuna maruz olduğu”, faaliyetin yürütüleceği alanı çevresi ile birlikte değerlendirdiğinde İkizdere’ye olan yakınlığı da (proje alanının 10-15 m kuzeyinde) dikkate alındığında rüsubat taşınımının sorun oluşturacağı, proje tanıtım dosyasında, su kaynakları (yüzey ve yeraltı) açısından yapılan değerlendirmelerde alanın hidroloji (PTD, Ek-7) ve hidrojeoloji (PTD, Ek-8) haritası ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 22. Bölge Müdürlüğünün … tarih ve E.…sayılı görüş yazısı dışında hidrojeolojik ve hidrolojik açıdan bir değerlendirmenin ve alanı temsil anlamında bir bilimsel çalışmanın yapılmadığı, ocağın işletilmesi durumunda su kaynaklarının görebileceği zararlar ve bu kaynakların korunmasına yönelik alan özelinde alınacak tedbirlere de değinilmediği, proje tanıtım dosyasında, proje faaliyetleri ile alanın akarsu morfolojisi açısından çevresel etkilerinin bir değerlendirmeye tabi tutulmadığı, proje tanıtım dosyasında, yeraltı suları ile ilgili olarak taş ocaklarındaki kayaçların genel hidrojeolojik özellikleri (PTD, EK-31) dışında faaliyet öncesi doğal topoğrafya ile faaliyet sonrası (özellikle patlatmalar sonrası) topoğrafyanın yeraltı su seviyesi ile ilişkisi yönünden yeraltı suyunun yer, kalınlık, derinlik, yön açısından hiçbir karşılaştırmanın yapılmadığı, kaynakların jeolojik olarak uyumsuzlukların olduğu bölgelerde ve düşük kotlarda yeraltı suyu boşalımlarıyla olan ilişkilerinin nasıl olduğu ve bölgedeki kaynakların kurak sezondaki durumları ile ilgili araştırmalarında yapılması gerektiği, ayrıca proje tanıtım dosyasında, jeolojik birimlerin akifer oluşturma potansiyeli ile ilgili olarak bu birimler içindeki akifer özelliklerinin kimyasal kompozisyonları, alterasyon ve tektonizmanın yol açtığı çatlaklı sistemden kaynaklı düzensizlik durumlarının ne olduğu, proje alanı ve içinde bulunduğu bölgeye ait hidrojeolojik özelliklerin tanımının yapılmasının gerekliliği (gözenek durumu, hidrolik iletkenlik, yeraltı suyu beslenimi, çatlak durumu, süzülme ve yüzey akışı) ile ilgili bilimsel verilerinde alanı temsil özelinde yer almadığı, proje tanıtım dosyasında, proje alanından geçen İkizdere’ye yönelik DSİ’ce mevcut veya mutasavver “Taşkın Etüdü ve Planlama” çalışması bulunup bulunmadığının belirtilmediği, proje alanının taşkın potansiyeli, bu potansiyelin belirlenme yöntemleri (DSİ Sentetik, Mockus, Snyder, Rasyonel, BTFA vb.) ve taşkın önlemleri yönünden de mevsimsel yağışlara bağlı olarak olası taşkın riskine karşı, kuru dere yataklarının doğal yatağının korunacağı ve akışına engel olunmayacağı genel ifadeleri dışında bilimsel ve teknik bir çalışmanın da yer almadığı, söz konusu proje alanında proje faaliyetleri sırasında yağmur suyu, taşkın gibi nedenlerle oluşabilecek yüzey sularının ve yer altı sularının kirlenmesini önlemek amaçlı drenaj yollarının palyelemelerle ve üst toprak-hafriyat depolama alanlarıyla birlikte nasıl yapılacağı, bu kanalların lokasyon olarak projelendirilmesinin ve boyutlandırılmasının da PTD’da yer alması gerektiği, bu yönüyle de proje tanıtım dosyasının eksiklikler içerdiği şeklinde görüş bildirilmesi üzerine, davalı ve davalı yanında müdahil tarafından, “hidrolojik ve hidrojeolojik değerlendirme yapıldığı ve buna ilişkin belgelerin proje tanıtım dosyası eklerinde yer aldığı” ve “talep edilen koşullar sağlanarak faaliyet yürütüleceğine dair faaliyet sahibinin taahhüdünün bulunduğuna yönelik itirazlarda bulunulduğu; ancak bu durumun, proje etki alanına yönelik bir “Hidrojeolojik ve Hidrolojik Etüt Raporu” yönünden eksikliklerin giderildiği ve “patlayıcıların su kaynaklarının kimyasal özelliklerine etkisi” dışında alan özelinde çevresel etkilerin belirlenmesi ve önlemlerin alınması işlemlerinin gerçekleştirildiği anlamına gelmeyeceği; hidrojeolojik ve hidrolojik etüt raporu hazırlanmadan ve bu rapor kapsamıda, dava konusu ruhsat sahası ve etki alanında bölgedeki ilksel hidrolojik ve hidrojeolojik veriler toplanması esasına dayanan hidrosensus çalışmaları gerçekleştirilmeden, hidrosensus çalışmaları ile hammadde üretim izin alanı ve etki alanında yer alan yeraltı ve yüzey suları araştırılmadan, yeraltı ve yüzey suları kullanıcıları belirlenmeden ve etki alanında yer alan hidrojeolojik sistemin özellikleri ortaya konulmadan, hammadde üretim izin alanı ve etki alanındaki hidrojeolojik kavramsal model oluşturularak yapılan madencilik faaliyetlerinden kaynaklı oluşması muhtemel etkiler belirlenmeden, bu çalışmaların neticesinde hammadde üretim izin alanı ve etki alanı içerisinde yer alan kaynak, içme ve kullanma suları yapılan arazi çalışmaları ile tespit edilmeden, bölgeyi temsil eden meteorolojik veriler, arazi ve gözlem çalışmaları, kaynak-içme-kullanma sularından alınan su numuneleri ve analizlerinden elde edilen sonuçlar ile bölgede yapılan öncel çalışmalardan faydalanılarak hammadde üretim izin alanı ve etki alanı içerisinde yer alan yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının durumu ve yeraltı su seviyesi incelenmeden, analiz çalışmaları gerçekleştirilmeden, yeraltı suyu sistemin sınırlarının, yeraltı suyunun iletimini, o sistem içerisindeki dağılım ve taşınım süreçleri ile işleyişlerinin bulunduğu formasyonun özelliklerine göre o bölgeye ait veriler ışığında tanımlanması olarak tanımlanan ve bir bölgenin yeraltı suyu siteminin modellenmesindeki en önemli aşama olarak kabul edilen “kavramsal hidrojeolojik model” oluşturulmadan, böyle bir hidrojeolojik modelin oluşturulması kapsamında ise; projeye konu hammadde üretim izin sahası ve yakın çevresi için yapılan jeolojik, hidrolojik ve hidrojeolojik çalışmalar kapsamında bölgeye ait alt havzalar tespit edilmeden, yapılan arazi çalışmaları, gözlemler ve öncel çalışmalardan elde edilen veriler doğrultusunda yüzey morfolojisinin durumu, kayaçların birbiri ile ilişkisi, iletimlilik, geçirgenlik, kayaçların geometrileri ve yayılımları göz önünde bulundurularak hammadde üretim izin alanının sınır koşulları belirlenmeden, sınır koşullarının belirlenmesinin ardından o bölgeyi temsil eden güncel yağış, sıcaklık, buharlaşma, topografik yapı, eğim durumu, arazi yapısı, toprak ve morfolojik yapıya bağlı olarak gelen yağışın süzülme ve yeraltı suyu akış yönüne göre beslenim-boşalım ilişkisi ortaya konulmadan, söz konusu bölgenin su dengesi belirlenmeden, gerçekleştirilmesi planlanan madencilik faaliyetlerinden doğrudan etkilenme potansiyeli bulunan derelerin faaliyet alanının memba ve mansap kısmından örnekler alınarak madencilik faaliyetleri öncesi değerlendirmeler yapılmadan, ayrıca faaliyet öncesi ve sonrası yüzeysel su kalitesinde meydana gelebilecek değişimlerin belirlenmesi ve çevresel etkilerinin ortaya konulması adına hammadde izin etki alanı içerisinde bulunan yüzeysel sulardan alınan su numunelerinden daha fazla bilgi edinmek ve su tipini tanımlamak amacıyla hidrojeokimyasal incelemeler gerçekleştirmeden hidrolojik ve hidrojeolojik açıdan PTD’nin alanı temsil ettiğini söylemenin, alan tanımlanamadıktan sonra da faaliyetlerin çevresel etkilerini öngörmenin ve olumsuzluklarını önlemenin veya en aza indirmenin mümkün olmayacağı;
– hammadde üretim izin alanı içerisinde yer alan yüzeysel ve yeraltı sularının dava konusu faaliyetten etkilenmemesi için bir Hidrojeolojik ve Hidrolik Etüt Raporunun hazırlanması gerekliliği yanında, proje tanıtım dosyasında verilen taahhütlere uyulmasının ve ilgili kurum ve kuruluşlarca da izleme-denetleme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinin gerekli ve önemli olduğu;
– ocak sahasında üretime başlanılmadan önce sahada yer alan, ortalama 0,20 m kalınlığındaki bitkisel toprağın sıyrılarak üretim sonrası arazi ıslah çalışmalarında kullanılmak üzere çalışma alanı içerisinde depolanacağı, bazalt ocağından sıyrılacak bitkisel toprak miktarının toplam 34.362,62 m3 olacağı, sıyrılan bitkisel toprağın madencilik faaliyeti sona erdiğinde sahanın iyileştirilmesi amacıyla alana serilmek üzere geçici süre bitkisel toprak depolama alanında uygun koşullarda depolanacağı, bitkisel toprak depolama alanının ise 1.083,36 m2 olarak belirlendiği, bitkisel toprağın su ve rüzgâr erozyonu ile sürüklenmesini önlemek amacıyla malzemelerin üzeri düzenli olarak nemlendirileceği ve bitkilendirme yapılmak suretiyle korunacağı, depolama alanında saklanacak bitkisel toprağın depolama yüksekliği 2 m’yi geçmeyecek ve mevzuata uygun olarak depolanacağının proje tanıtım dosyasından anlaşıldığı;
– ocak sahasında oluşacak bitkisel toprak miktarı, bütün işletme alanı göz önüne alındığında 34.362,62 m3 olduğu ve bitkisel toprak depolama alanının ise 1.083,36 m2 olarak belirlendiği, ocak sahasında çalışmaya başlanılmadan önce yalnızca çalışma-üretim alanında 0.2 metre kalınlığında bitkisel toprağın sıyrılarak bitkisel toprak depo alanında depolanmasının yapılması, üretimin eş zamanlı olarak bütün saha içinde yapılmadan gerçekleştirilmesinin gerektiği, ocak sahasında yüzeyde bulunan bitkisel toprak üretimlere bağlı olarak kademeli şekilde ilerleme oldukça sıyırma yapılması gerektiği, alan üzerinde bulunan bitkisel toprağın, ocak üretimlerinin yapılacağı alandan işletme süresi zarfında sıyrılarak yine işletme süreci sonunda malzeme alımı tamamlanan alanlarda depolanması gerektiği, böylelikle bütün ocak sahası göz önüne alındığında yalnızca ocak üretimi yapılacak alandan bitkisel toprak sıyrılarak depolanacağından, belirlenen 1.083,36 m2’lik alanın yeterli olması sağlanabilirkeni depolama esnasında dere yataklarına olabilecek hafriyat akışının önlenebileceği ve işletmesi biten alanlarda toprağın depolanmasıyla stabilitenin sağlanabileceği;
– proje tanıtım dosyasında yapılan toz ölçüm hesaplamalarıyla birlikte belirlenen toz emisyon değerlerinin matematiksel hesaplama olduğu, modellemelerde kullanılan parametrelere ve önceden varsayımlara dayalı ve tüm hesaplamaların bölgenin meteorolojik verilerinin sabit olduğunun varsayılarak yapıldığı, bu hesaplamalara bağlı olarak toz emisyonu düzeylerinin işletme sırasında ölçülerek/belirlenerek teorik değerlerle karşılaştırmalarının gerçek düzeylerin değerlendirilebilmesi adına uygun olacağı, tüm faaliyetlerin kontrollü ve kademeli olarak yapılacağı göz önüne alındığında, toz önlemeye yönelik olarak ocak içi yollarda sulama/spreyleme çalışmaları yapılarak yolların nemli olmasının sağlanması, faaliyet alanında hareket edecek iş makinaları ve kamyonlara hız sınırlaması getirilmesi, savurma yapmadan yükleme ve boşaltma yapılmasına özen gösterilmesi, nakliyede kullanılacak kamyonların üzerinin branda ile kapatılması, vb. işlemlerin işletme aşaması esnasında yapılmasının gerektiği, bu sayede çalışmalar sırasında meydana gelecek toz emisyonlarının katlanılabilir seviyelere düşürülebileceği ve işletme aşamasında meydana gelecek toz emisyonlarının proje tanıtım dosyasında hesaplanan değerler göz önüne alındığında en yakın yerleşim birimleri üzerinde olumsuz etkiler oluşturmasının önüne geçilebileceği, ayrıca faaliyet kapsamında 10.09.2014 tarih ve 29115 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği” kapsamında alınacak Geçici Faaliyet Belgesi ile Çevre İzni alınması sürecinde toz ve gürültü ölçümlerinin yaptırılması çevre ve insan sağlığı açısından önemli olacağı;
– ocak faaliyetinin açık işletme tekniği, uygun şev açısı (heyelan ve tehlikeli kaya düşmelerinin önlenebilmesi amacıyla) verilerek basamak üretimin gerçekleştirilmesi halinde heyelan riskinin ortadan kalkacağının düşünüldüğü, eğimi %12’yi geçen yerlerin toprak muhafaza karakteri taşımadığı ve dava konusu alanın eğim derecesi de %12’nin çok üzerinde olduğu, bu nedenle proje alanının “toprak muhafaza karakteri taşıyan” alanlar sınıfında olduğu, proje tanıtım dosyasında, dava konusu alan içinde ve yakın çevresinde bitki örtüsü yönünden tehlike altında veya korunması gereken orman ağacı türü olmadığının ve yaban hayatı yönünden tehlike altında veya korunması gereken tür bulunmadığının belirtildiği, yaban hayvanlarının yaşam alanı bulunmadığı; tehlike altında bulunan tür olmamasına rağmen, yapılması planlanan faaliyet alandaki “ER: …Nolu Bazalt Ocağı ve Kırma-Eleme Tesisi” ile yaban hayatının tozuma ve gürültüden çalışma saatlerinde etkileneceğinin düşünüldüğü, dava konusu alanın 32 km. güneydoğusunda “Erzurum İspir Verçenik Dağı Yaban Hayatı Koruma ve Geliştirme Sahası” ve 48 km. kuzeydoğusunda “Rize Çamlıhemşin Kaçkar Yaban Hayatı Koruma ve Geliştirme Sahası” olduğu, çalışma sahasının bu alanlara etkisinin olmayacağı ve alanda gece saatlerinde çalışma yapılmaması halinde bölgedeki yaşayan yaban hayvanlarına olan olası etkinin azaltılmasının mümkün olduğu, ancak, kök raporda alanda yaban hayvanlarının yaşam alanı bulunduğu ifade edildiği, projenin gerçekleşmesi durumunda tozuma ve gürültüden dolayı yaban hayvanlarının ortamdan uzaklaşmasının mümkün olduğu, ancak bunun geçici olduğu ve faaliyet bitiminde bu hayvanların bu alana tekrar gelmelerinin mümkün olduğu; öte yandan bölgenin yağış rejimi dikkate alındığında toz yönünden ocak işletmesinin çevredeki orman, çay bahçelerine ve diğer tarım arazilerine kalıcı olumsuz etkisinin olmayacağı;
– tesis alanı içerisinde ve etki mesafesinde muhafaza karakterinde orman alanlarının (gen koruma ormanları, araştırma ormanları, endemik ve korunması gereken nadir ekosistem alanları, tohum meşçeresi, milli park, av ve yaban hayatı geliştirme sahası) yer almadığı;.
– yöre halkının, gerçekleştirilmesi planlanan Bazalt Ocağı ve Kırma-Eleme Tesisi’nin gerek yaptıkları arıcılık faaliyetleri, gerekse de yaşam alanlarında ekosisteme verilecek deformasyondan dolayı yapılmasını istemediği, bu durumun Orman – Halk ilişkilerini işletme aşamasında olumsuz olarak etkileyeceği, ruhsat alanının tamamı orman vasfında olduğundan faaliyete geçilmeden önce 6831 Sayılı Orman Kanunu kapsamında faaliyet sahibi tarafından gerekli izinlerin alınacağı, orman izinleri aşamasında ormandaki canlılar yönünden önlemler geliştirilmesinin mümkün olduğu, izin harici alanlarda faaliyet gösterilmeyeceği, ayrıca faaliyet sahibi tarafından “Orman Rehabilitasyon Projesi” hazırlatılacağı ve bu projenin Orman Genel Müdürlüğüne onaylatılacağı, sahada üretim çalışmaları bittikten sonra, işletme basamakları ve kazı boşluklarının rehabilite edileceğinin anlaşıldığı, faaliyet aşamasında oluşan basamaklara, faaliyet öncesi bölgeden sıyrılan bitkisel toprağın serileceği ve yöreye uygun ağaç türleri dikileceğinin taahhüt edildiği, projenin işletilmesi aşamasında yöre halkının tarım arazileri ve hayvanlarına, tozuma, gürültü, titreşim, atıklar gibi sebeplerden dolayı herhangi zarar verilmeyeceğinin önlemler başlığında taahhüt edildiği;
– bitkisel toprak depo alanı belirlenmesinin erozyona, heyelana sebep olmayacak meyilde seçildiği, bitişiğindeki dereyi, baraj, gölet sularını kirletmeyecek şekilde gerekli tedbirlere yer verildiği, izne konu olmayan yerlere ve ormanlık alanlara dökülmeyeceğinin taahhüt edildiği, işletme projesi için öngörülen süre sonunda alanın rehabilite projesi yapılması ile faaliyet anındaki olumsuz etkilerin ortadan kalkacağı, faaliyetin yürütüleceği alan ve çevresi birlikle değerlendirdiğinde, bölgenin orman örtüsü ile kaplı olduğu ve basamaklar şeklinde de olsa yüzey kazısı ile yürütülecek taş ocağı faaliyetinin doğaya yeniden kazandırma planı uygulamalarına kadar bölgenin doğal görünümünü bozacağı, madencilik faaliyetleri, işletme faaliyetlerinin maden yatağının bulunduğu merkezde kurulmasını mecbur kıldığı, madencilikte, formasyonun oluşum koşullarına bağlı olarak bölgesel bazda yer alternatifinin söz konusu olmayacağı, proje kapsamında alanda cevher oluşumu tespit edildiğinden, farklı bir ormansız alternatif alan değerlendirilmediği, basamaklı açık ocak işletmeciliğinin çevreye en az zararı olan yöntem olarak bilindiği;
– Orman Kanunu uyarınca orman alanı sayılan yerlerin, proje alanı ve yakın çevresinde bulunduğu, orman izni müracaatları sırasında Trabzon Orman Bölge Müdürlüğü ile birlikte arazi tespit çalışması yapılarak kesilecek ağaç sayısının belirleneceği ve ağaç kesiminin tamamen Rize Orman İşletme Müdürlüğü sorumluluğunda olduğu, proje alanında kesilecek ağaç türleri ve sayıları Trabzon Orman Bölge Müdürlüğü uzmanları nezaretinde belirlenecek olup kesin ağaç sayısının, kesim aşamasında belli olacağı, ruhsat sahasının tamamının aynı anda işletilmeyeceğinden orman alanının kesiminin hemen yapılmasının gerekmediği;
– madencilik faaliyeti biten alanların orman rehabilitasyonunun yapılarak basamaklara, faaliyet öncesi sıyrılan bitkisel toprak serilip yöreye uygun ağaç türleri dikileceği taahhüdünün bulunduğu, faaliyet kapsamında kullanılacak orman alanları için “Orman Rehabilitasyon Projesi”nin hazırlanarak ÇED süreci sonrasında ilgili kuruma sunulması gerektiği,
– kök bilirkişi raporunda, erozyon riski tehlikesi olmasının, ormancılık çalışmaları üzerine olumsuz etki-etkilerinin olacağı, erozyonun önlenmesi ve sahanın tekrardan orman örtüsüne kavuşturulması bakımından, alandan kazılacak organik toprağın muhafazasının çok önemli olduğu, arazinin faaliyet sonrası ağaçlandırılması süreci ile ilgili yeterli teknik bilgi, fidan temini, ağaçlandırma ile ilgili yapılacak iş ve işlemler konusunda daha kapsamlı bir raporun hazırlanması gerektiği yolunda görüş bildirildiği; alandaki kazı, kırma ve eleme sırasında toz kalkabileceği ve tarım alanlarına zarar verebileceği düşüncesi ile hem alandaki toprak varlığını ve özelliklerini belirlemek, hem de çevredeki tarım alanlarının konumu ve özelliklerini belirlemek üzere, alanın incelenmesi, ÇED alanı içinden ve çevredeki tarım alanlarındaki arazilerden toprak örnekleri alınarak analizinin zamana bağlı olarak yapılmasının uygun olacağının değerlendirildiği;
– dava konusu bazalt ocağına ait bazalt cevheri için kaya mekaniği laboratuvar deneylerinin ve buna bağlı olarak jeomekanik etüt raporunun hazırlanmadığı ve bunun önemli bir eksiklik olduğu yolunda kök bilirkişi raporunda görüş bildirilmesi üzerine “…söz konusu raporlar ÇED sürecinde Proje Tanıtım Dosyası hazırlanması aşamasında değil, ocakta işletmeye geçmeden önce hazırlatılması gereken raporlardan olduğu ve öte yandan PTD Ek-31 de yer alan jeolojik jeoteknik raporda “Proje Alanı ve Çevresinin Jeolojisi” başlığı altında bilgiler yer almakta ayrıca PTD Ek-12’dede Jeoloji haritasının bulunduğu…” belirtilerek yapılan itiraz dikkate alındığında; davaya konu ocakta işletmeye geçmeden önce de kaya mekaniği laboratuvar deneylerinin yapılarak buna bağlı jeomekanik etüt raporu hazırlanabileceği şeklinde görüş değiştirildiği, bununla birlikte PTD Ek 31’de belirtilen jeolojik harita ve bilgilerin, hazırlanması gereken jeomekanik etüt raporunu karşılamadığı;
– taş ocağında yapılacak patlatmalardan kaynaklı yer titreşim değerlerinin “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği”ne göre karayolunda standartlarda belirtilen sınırın (5 mm/s) üstünde olduğu ve bunun karayoluna hasar vermesinin söz konusu olabileceği yolundaki kök bilirkişi raporunda belirtilen görüşe karşı “…PTD Ek- 21 de yer alan Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü’nün …tarihli ve …sayılı yazısı ile hasarın söz konusu olmayacağının belirtildiği gerek PTD 125. Sayfasında şirketin bu konuda taahhüdü bulunduğu, ayrıca PTD EK-31’in Sonuçlar kısmında “Ocak için belirlenen tasarım ve çalışına parametreleri ile yapılacak patlamalarda anlık şarj 31.80 Kg olacaktır. Bu patlatma düzeniyle ocağa yakın konumdaki karayolu tünelinin (125 m uzakta yer almaktadır) de etkilenmeyeceği öngörülmektedir.” değerlendirmelerine yer verilmek suretiyle itirazda bulunulduğu, bu bağlamda bilirkişi heyetince yeniden yapılan değerlendirmeler neticesinde patlatmayla oluşturulan titreşimin çevre yapılara etkisini günümüz teknolojisiyle ölçmenin mümkün olduğu ve bunun için hava şoku ve titreşim ölçer cihazları kullanıldığı, bu cihazlar ile ocakta yapılacak ilk patlatmalarda deneme atımları yapılması, titreşim yayılım formülünün ve uygulama paterninin elde edilecek değerlere göre revize edilmesi, yapılacak atımlarda titreşim ölçümlerinin uygun titreşim ölçer cihaz ile periyodik olarak yapılması, ölçüm sonuçlarının arşivlenmesi işlemlerinin yapılması halinde patlatmadan kaynaklanacak problemlerin önlenebileceği sonucuna varıldığı;
– taş savrulması açısından davaya konu olan bazalt ocağının bu karayoluna zarar verebileceğine yönelik kök bilirkişi raporunda belirtilen görüşe karşı “…PTD içerisinde patlayıcı madde yoğunluğu 0.85 olarak belirtilmiş olup metrik sisteme göre taş savrulması mesafesi hesaplandığı görülmektedir. Bilirkişi raporunun 23. sayfasında ise bu değer 0.82 olarak belirlenerek taş savrulması mesafesi 54 m olarak hesaplandığı, Bakanlıkça yayınlanan “Patlatma Tasarımları Ve Patlatma Kaynaklı Çevresel Etkiler Kılavuzu”nda “Ancak ÇED Raporları/Proje Tanıtım Dosyalarında kontrollü şartlarda çalışılacağı taahhüt edildiğinden ikinci formül olan Ölçekli gömme derinliği (SDOBm) formülü ile yapılan hesaplamalar neticesinde çıkan mesafeler olağan taş savrulma mesafesi olarak kabul edilebilir.” ifadesi yer aldığından PTD değerlendirme aşamasında Ölçekli gömme derinliğine göre hesaplanan değer göz önünde bulundurulduğu ve PTD Ek- 21 de yer alan Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü’nün 28.09.2020 tarihli ve 221952 sayılı yazısında “Bahse konu alan karayolu ağımızda bulunan “Ayrım İkizdere Devlet Yolu” Güneyce tünelleri civarına (125 metre mesafede) denk gelmektedir. Yapılacak çalışmalar sırasında; gerek karayolumuza gerekse tünellerimize olan mesafeler dikkate alınarak patlayıcı miktarı ve etkilerinin belirlenmesi, bu yapıların stabilitesini etkileyecek çalışmalardan kaçınılması ve yine bu yapılara 200 metre mesafeye kadar olan kesimlerde düşük miktarda patlayıcı (patar atımı) kullanılarak patlatma yapılması halinde projenin hayata geçirilmesinde sakınca yoktur.” denildiği…” ifadelerine yer verilmek suretiyle yapılan itiraz üzerine bilirkişi heyetince yapılan değerlendirmede; bazalt ocağına göre hesaplanan maksimum taş savrulma (600 m) mesafesinde olan yerlerin, yapılacak olan patlatma kaynaklı taş savrulmalarından etkilenme ihtimali söz konusu olabileceği;
– davaya konu bazalt ocağının çevresinde yer alan karayolunun, söz konusu ocakta yapılacak olan çalışmalar sırasında (özellikle patlatma işlemi) meydana gelebilecek tehlikelerin (özellikle taş savrulmalarının) ortadan kaldırılmasına yönelik gereken önlemler konusunda bir değerlendirmenin PTD’de yer almadığı yolundaki görüşün kök bilirkişi raporunda belirtildiği, buna karşın, PTD Ek-31’deki raporun sonuç kısmında yer alan önerilere proje sahibinin uymayı kabul ve taahhüt etmesi halinde karayolunun, söz konusu ocakta yapılacak olan çalışmalar sırasında meydana gelebilecek taş savrulmalarından etkilenmeyeceğinin düşünüldüğü;
– keşif günü yapılan inceleme ve değerlendirmelerde, proje bölgesinde orman alanı içerisinde geleneksel olarak kara kovan arıcılığı yapıldığının gözlemlendiği, kara kovayanın yanı sıra proje bölgesinde modern olarak nitelenebilecek çerçeveli kovanların da bulunduğu, kara kovanların, Tarım ve Orman Bakanlığı “Hayvan Kayıt Bilgi Sistemi”nde kayıtlı olmayıp proje alanında kaç adet kara kovan bulunduğu tespit edilemediği, 2021 Yılı Tarım ve Orman Bakanlığı “Hayvan Kayıt Bilgi Sistemi”nde Şimşirli Köyüne ait 213 adet faal arılı kovan, Ayvalık Köyüne ait 361 adet faal arılı kovan ve Cevizlik Köyüne ait 76 adet faal arılı kovan bulunduğu; arıcılığın etkilenebileceği taş ocağı bölgesinde toplam 650 adet faal arılı kovan bulunduğu, bölgede orman alanlarında doğal bal üretiminin yapıldığı, birçok durumda arı kovanlarının önünden geçen ve sürekli kullanılan yollar balarısı kayıplarına neden olabileceği, ocak içi faaliyetler sonucu araçların trafiği sonucu meydana gelen yüksek emisyon gazları ya da makinelerin çıkardığı gürültü de arı kovanlarını rahatsız edebileceği, dolayısı ile böyle bir durum söz konusu olduğunda arılığın yer değiştirmesi gerektiği, proje bölgesinde kayıtlı fenni ve karakovanların, arıların faal olduğu ilkbahar ile sonbahar arasındaki aktif dönemde; faaliyetten kaynaklı tozlanma etkilerinin sınırı tespit edilerek, ocak sahasının dışına taşınması gerektiği, bu tür önlemlerin alınması ile arıcılık faaliyetlerine olumsuz etkilerin bertaraf edilebileceği;
– proje tanıtım dosyasında, proje alanı ve yakın çevresinin flora analizi arazi çalışmaları ve literatür çalışmalarına dayalı olarak yapıldığı, faaliyet ünitelerinin planlandığı alanlar ile çevresinde bulunan ve habitat özelliği nedeniyle bulunma olasılığı yüksek olan taksonlar arasında; endemik, nadir, nesli tehlikede olan ve “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi) Ek-1 listesine göre koruma altına alınması gereken bir bitki türü bulunmadığı
– proje alanı ve çevresinde yaşayan veya yaşaması muhtemel fauna türlerinin saptanması için arazi gözlemleri ve literatür taraması yapıldığı, nihai PTD flora-fauna ve karasal ekosisteme ait çalışmalarının Eylül 2020’de yapıldığı, yapılan değerlendirmede flora listesinin Eylül-2020 vejetasyon döneminde Biyolog Oya Orbay tarafından arazi çalışmaları yapılarak hazırlandığı, PTD raporu incelendiğinde floristik listenin alanda yetişen bitkileri önemli oranda karşıladığı, projenin planlandığı bölgede, doğallığını koruyan ve bu canlılara yaşam alanı oluşturabilecek alanların mevcut olduğu;
– projenin planlandığı bölgede, doğallığını koruyan ve bu canlılara yaşam alanı oluşturabilecek alanların bulunduğu, faaliyet kapsamında yapılan arazi çalışmaları ve literatür taramalarında, proje alanı ve etki alanında habitat özelliğine bağlı olarak yörede bulunması muhtemel endemik türler, lokal endemik türler olmayıp, flora tablosunda belirtildiği, elde edilen fauna-flora bölümündeki taksonların bölge genelinde geniş yayılışa sahip türler olduğu, Rize il bazında ve komşu illerde görülen geniş yayılışlı endemik türlerden olduğu, söz konusu türler için proje alanının yakın çevresinde alternatif habitatların bulunduğu, projenin flora ve fauna özellikleri yönünden, tesisin çalışma şartlarının ve verilen taahhütlere uygunluğunun önemli olduğu ve bunun gerekli kurumlar tarafından kontrol edilmesinin gerekli olduğu;
– sonuç olarak; “ÇED Olumlu Kararı” veya dava konusu projedeki gibi “ÇED Gerekli Değildir Kararı” bir proje ile ilgili nihai izin ve onay niteliğinde olmayıp, mer’i mevzuat uyarınca ilgili kurumlardan gerekli izinlerin alınmasını, ardından da planlama, projelendirme, kati proje, inşaat ve işletme aşamalarının tümünde bu izinlerin izleme-denetleme ve değerlendirme süreçlerini içeren bir bütünü tanımlandığı, dolayısıyla, inşaat ve işletme aşamalarından önce var olabilecek eksikliklerin giderilmesi ve/veya giderilmesine yönelik taahhütlerin verilmesi, eksikliklerin belirlenmesine yönelik raporların hazırlanmasınında ÇED süreci kavramı içerisinde değerlendirilmesi gerektiği, proje etki alanına yönelik olarak projenin çevresel etkilerinin belirlenmesi adına dava konusu proje kapsamında 24.09.2021 tarihli kök bilirkişi raporunda belirtildiği şekli ile proje tanıtım dosyasında yer alan tüm raporlara ve ilgili kurum ve kuruluşların izinlerine rağmen dava konusu projenin çevresel etkilerinin kabul edilebilir sınırlarda kalabilmesinin taahhütlerine uyulması ve ilgili kurum ve kuruluşlarca izleme-denetleme faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi ile mümkün olabileceği yolunda görüş bildirildiği görülmektedir.
Uyuşmazlıkta; 13/10/2021 tarihinde İdare Mahkemesi kaydına giren kök bilirkişi raporu ile 09/03/2022 tarihinde kayda giren ek bilirkişi raporunda çelişkili tespit ve değerlendirmelere yer verildiği sonucuna varılmış olup; Dairemizin E:2022/1711 sayılı dosyasında verilen 29/06/2022 tarihli ara kararı üzerine sunulan Trabzon Valiliğinin 10/08/2022 tarihli ve Trabzon ve Rize İlleri Yerel Yönetimleri Katı Atık Tesisleri Yapma ve İşletme Birliğinin 08/08/2022 tarihli dilekçelerinin incelenmesinden; hükme esas alınan bilirkişi raporunu düzenleyen bilirkişi heyetinde yer alan ziraat mühendisi …’nun 20/10/2004 tarihinden bu yana Maçka Kaymakamlığı İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünde; çevre mühendisi …’nin ise, 02/10/2006 tarihinden bu yana Trabzon ve Rize İlleri Yerel Yönetimleri Katı Atık Tesisleri Yapma ve İşletme Birliği’nde görev yaptığı, söz konusu İşletme Birliğinin, 27/10/1997 tarih ve 97/10183 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kurulduğu, resmi web sitesinde yer alan bilgilere göre, Birlik Başkanlığı görevini halen Trabzon Valisinin yürüttüğü, Rize Valisinin ise anılan birliğin yönetiminde, “Encümen Üyesi” olarak yer aldığı görülmektedir.
Bu durumda, yukarıda yer verilen açıklamalar dikkate alınarak tereddüte mahal bırakmayacak şekilde hazırlanacak ve bilirkişilerin tarafsızlığı konusunda davanın taraflarında hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde, üniversite öğretim üyeleri arasından seçilecek çevre mühendisi, inşaat mühendisi, maden mühendisi, ziraat mühendisi, jeoloji mühendisi, harita mühendisi ve orman mühendisi olmak üzere, gerekirse başka dallardan öğretim üyelerinden de seçilerek oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetiyle mahallinde yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması ve projenin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi suretiyle düzenlenecek rapor dikkate alınarak, işin esası hakkında yeniden karar verilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan; davacılardan …ve …’ın “Ulusal Yargı Ağı Portalı” (UYAP) kayıtlarına göre, davanın açıldığı tarih itibarıyla dava konusu proje alanı veya proje etki alanında ikamet etmediği gibi, bu alanlarda taşınmazının da bulunmadığı görülmekte olup; anılan davacının UYAP sisteminde gözükmeyen ve dava konusu proje alanı veya proje etki alanında taşınmaz(lar)a malik olup olmadığı hususunun İdare Mahkemesince açıklığa kavuşturulması ve bunun sonucuna göre anılan davacıların, görülmekte olan davayı açmakta kişisel, güncel ve meşru bir menfaatinin bulunup bulunmadığı açısından bir değerlendirme yapılması gerektiği de açıktır.
Bu itibarla, dava konusu işlemin iptaline ilişkin temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davalı ve davalı yanında müdahilin temyiz istemlerinin kabulüne,
2.Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin temyize konu …İdare Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. Kullanılmayan …-TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davalı yanında müdahile iadesine,
5. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(i) maddesi uyarınca, karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun duyurulmasına, 20/12/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY (X):
Dosyanın incelenmesinden; Rize ili, İkizdere ilçesi, …Köyünde davalı yanında müdahil …Hazır Beton Mıcır Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi tarafından yapılması planlanan “ER:…Numaralı II-A Grubu Bazalt Ocağı ve Kırma Eleme Tesisi” projesine ilişkin olarak, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 17. maddesi uyarınca Rize Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından verilen …tarih ve E-…sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının iptali istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A maddesinin birinci fıkrasında; 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca, idari yaptırım kararları hariç çevresel etki değerlendirmesi sonucu alının kararlarda ivedi yargılama usulünün uygulanacağı; ikinci fıkrasının (i) bendinde ise, bu davalarda temyiz üzerine, Danıştayın evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakıalar hakkında edinilen bilgiyi yeterli görürse veya temyiz sadece hukuki noktalara ilişkin ise yahut temyiz olunan karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar vereceği, aksi halde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar vereceği, ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan temyizi haklı bulduğu hallerde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri göndeceği ve temyiz üzerine verilen kararların kesin olduğu hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde; ” Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, dosyanın taraflar ve ilgililerce incelenmesi, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler, elektronik işlemler ile ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re’sen yapılır. Bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilir ve bilirkişiler hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Atıf yapılan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yerine çıkarılan ve 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişiye başvurulması gereken haller” başlıklı 266. maddesinin 1. fıkrasında, ” Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.” hükmüne; “Bilirkişilerin görevlendirilmesi” başlıklı 268. maddesinin 3. fıkrasında, ” Kanunların görüş bildirmekle yükümlü kıldığı kişi ve kuruluşlara görevlendirildikleri konularda bilirkişi olarak öncelikli başvurulur. Ancak kamu görevlilerine, bağlı bulundukları kurumlarla ilgili dava ve işlerde, bilirkişi olarak görev verilemez.” hükmüne yer verimiş; “Bilirkişiye yemin verdirilmesi” başlıklı 271. maddesinde ise, bilirkişilere bilirkişilik görevini sadakat ve özenle, bilim ve fenne uygun olarak, tarafsız ve objektif bir biçimde yerine getirileceğine yönelik yemin verdirileceği düzenlenmiştir.
6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasında ise, “Bilirkişi, görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirir.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, bilirkişinin görevini yerine getirirken tarafsız olması gerektiği, bu nedenle bilirkişiye tarafsız davranacağına dair yemin ettirileceği düzenlenmiş; ayrıca tarafsızlığın sağlanabilmesi için kamu görevlilerinin görevli bulundukları kurumlar ile ilgili dava ve işlerde görev alamayacakları anlaşılmaktadır. Bütün bu düzenlemeler ile bilirkişilerin tarafsız, objektif ve her türlü etkiden uzak şekilde görevlerini ifa etmeleri ve bu şekilde uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayacak teknik ve uzmanlık görüşü içeren raporun hazırlanmasının sağlanması amaçlanmaktadır.
Öte yandan; ivedi yargılama usulünün uygulandığı uyuşmazlıklarda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda eksiklik veya belirsizlik arz eden hususların varlığının temyiz aşamasında tespit edilmesi durumunda, 2577 sayılı Kanun’un “İvedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesinin (i) bendi uyarınca Dairemizce keşif ve bilirkişi incelemesinin yaptırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
Dairemizin E:2022/1711 sayılı dosyasında verilen 29/06/2022 tarihli ara kararı üzerine sunulan Trabzon Valiliğinin 10/08/2022 tarihli ve Trabzon ve Rize İlleri Yerel Yönetimleri Katı Atık Tesisleri Yapma ve İşletme Birliğinin 08/08/2022 tarihli dilekçelerinin incelenmesinden; hükme esas alınan bilirkişi raporunu düzenleyen bilirkişi heyetinde yer alan ziraat mühendisi …’nun 20/10/2004 tarihinden bu yana Maçka Kaymakamlığı İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünde; çevre mühendisi …’nin ise, 02/10/2006 tarihinden bu yana Trabzon ve Rize İlleri Yerel Yönetimleri Katı Atık Tesisleri Yapma ve İşletme Birliği’nde görev yaptığı, söz konusu İşletme Birliğinin, 27/10/1997 tarih ve 97/10183 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kurulduğu, resmi web sitesinde yer alan bilgilere göre, Birlik Başkanlığı görevini halen Trabzon Valisinin yürüttüğü, Rize Valisinin ise anılan birliğin yönetiminde, “Encümen Üyesi” olarak yer aldığı görülmektedir.
Bu durumda, bilirkişilerin tarafsızlığı konusunda davanın taraflarında hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde, üniversite öğretim üyeleri arasından seçilecek çevre mühendisi, inşaat mühendisi, maden mühendisi, ziraat mühendisi, jeoloji mühendisi, harita mühendisi ve orman mühendisi olmak üzere, gerekirse başka dallardan da öğretim üyelerinden seçilerek oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetiyle mahallinde yeniden keşif ve bilirkişi incelemesinin, Dairemizce 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İvedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesinin (i) bendi uyarınca yaptırılması ve buna göre uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerektiği görüşü ile, Dairemiz bozma kararına gerekçe ve usul yönünden katılmıyorum.

KARŞI OY (XX):
Dosyanın incelenmesinden; Rize ili, İkizdere ilçesi, …Köyünde davalı yanında müdahil …Hazır Beton Mıcır Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi tarafından yapılması planlanan “ER:…Numaralı II-A Grubu Bazalt Ocağı ve Kırma Eleme Tesisi” projesine ilişkin olarak, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 17. maddesi uyarınca Rize Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından verilen …tarih ve E-…sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının iptali istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A maddesinin birinci fıkrasında; 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca, idari yaptırım kararları hariç çevresel etki değerlendirmesi sonucu alının kararlarda ivedi yargılama usulünün uygulanacağı; ikinci fıkrasının (i) bendinde ise, bu davalarda temyiz üzerine, Danıştayın evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakıalar hakkında edinilen bilgiyi yeterli görürse veya temyiz sadece hukuki noktalara ilişkin ise yahut temyiz olunan karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar vereceği, aksi halde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar vereceği, ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan temyizi haklı bulduğu hallerde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri göndeceği ve temyiz üzerine verilen kararların kesin olduğu hükmüne yer verilmiştir
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde; ” Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, dosyanın taraflar ve ilgililerce incelenmesi, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler, elektronik işlemler ile ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re’sen yapılır. Bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilir ve bilirkişiler hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Atıf yapılan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yerine çıkarılan ve 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişiye başvurulması gereken haller” başlıklı 266. maddesinin 1. fıkrasında, ” Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.” hükmüne; “Bilirkişilerin görevlendirilmesi” başlıklı 268. maddesinin 3. fıkrasında, ” Kanunların görüş bildirmekle yükümlü kıldığı kişi ve kuruluşlara görevlendirildikleri konularda bilirkişi olarak öncelikli başvurulur. Ancak kamu görevlilerine, bağlı bulundukları kurumlarla ilgili dava ve işlerde, bilirkişi olarak görev verilemez.” hükmüne yer verimiş; “Bilirkişiye yemin verdirilmesi” başlıklı 271. maddesinde ise, bilirkişilere bilirkişilik görevini sadakat ve özenle, bilim ve fenne uygun olarak, tarafsız ve objektif bir biçimde yerine getirileceğine yönelik yemin verdirileceği düzenlenmiştir.
6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasında ise, “Bilirkişi, görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirir.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, bilirkişinin görevini yerine getirirken tarafsız olması gerektiği, bu nedenle bilirkişiye tarafsız davranacağına dair yemin ettirileceği düzenlenmiş; ayrıca tarafsızlığın sağlanabilmesi için kamu görevlilerinin görevli bulundukları kurumlar ile ilgili dava ve işlerde görev alamayacakları anlaşılmaktadır. Bütün bu düzenlemeler ile bilirkişilerin tarafsız, objektif ve her türlü etkiden uzak şekilde görevlerini ifa etmeleri ve bu şekilde uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayacak teknik ve uzmanlık görüşü içeren raporun hazırlanmasının sağlanması amaçlanmaktadır.
Dairemizin E:2022/1711 sayılı dosyasında verilen 29/06/2022 tarihli ara kararı üzerine sunulan Trabzon Valiliğinin 10/08/2022 tarihli ve Trabzon ve Rize İlleri Yerel Yönetimleri Katı Atık Tesisleri Yapma ve İşletme Birliğinin 08/08/2022 tarihli dilekçelerinin incelenmesinden; hükme esas alınan bilirkişi raporunu düzenleyen bilirkişi heyetinde yer alan ziraat mühendisi …’nun 20/10/2004 tarihinden bu yana Maçka Kaymakamlığı İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünde; çevre mühendisi …’nin ise, 02/10/2006 tarihinden bu yana Trabzon ve Rize İlleri Yerel Yönetimleri Katı Atık Tesisleri Yapma ve İşletme Birliği’nde görev yaptığı, söz konusu İşletme Birliğinin, 27/10/1997 tarih ve 97/10183 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kurulduğu, resmi web sitesinde yer alan bilgilere göre, Birlik Başkanlığı görevini halen Trabzon Valisinin yürüttüğü, Rize Valisinin ise anılan birliğin yönetiminde, “Encümen Üyesi” olarak yer aldığı görülmektedir.
Bu durumda, bilirkişilerin tarafsızlığı konusunda davanın taraflarında hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde, üniversite öğretim üyeleri arasından seçilecek çevre mühendisi, inşaat mühendisi, maden mühendisi, ziraat mühendisi, jeoloji mühendisi, harita mühendisi ve orman mühendisi olmak üzere, gerekirse başka dallardan da öğretim üyelerinden seçilerek oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetiyle mahallinde yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması ve projenin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi suretiyle düzenlenecek rapor dikkate alınarak, işin esası hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği görüşüyle, Dairemiz bozma kararına gerekçe yönünden katılmıyorum.