Danıştay Kararı 6. Daire 2022/7580 E. 2022/12051 K. 27.12.2022 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2022/7580 E.  ,  2022/12051 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2022/7580
Karar No : 2022/12051

TEMYİZ EDENLER :1- (DAVACI) …
VEKİLİ : Av. …
2- (DAVALI) … Büyükşehir Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF : 1- … Büyükşehir Belediye Başkanlığı
2- …

İSTEMİN KONUSU: Danıştay Altıncı Dairesinin 08/11/2019 tarih ve E:2015/4810, K:2019/10623 sayılı bozma kararına uyularak … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: İstanbul İli, Silivri İlçesi, … Mahallesi, … pafta, … parsel sayılı taşınmaza yönelik 10.12.2012 onay tarihli 1/5000 ölçekli Silivri Merkez Sahil Bölgesi Nazım İmar Planı değişikliği ile plan notlarının genel hükümler başlıklı 3. ve 5. maddelerinin iptali istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Temyize konu kararda; taşınmaza getirilen genel yeşil alan ve 12 metre genişliğinde yol alanı işlevleri ile taşınmazın önlemli alan-1 sınırı içinde belirlenmesine ilişkin kısmı yönünden, Mahkemenin … tarih ve E:… sayılı ara kararına cevaben gönderilen bilgi ve belgelerden, dava konusu nazım imar planına askı süresi içinde yapılan itirazlar doğrultusunda İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile kabul edilerek, 17.10.2017 tarihinde yeniden onaylanan 1/5000 ölçekli nazım imar planı revizyonunda 18. madde uygulama sınırı içerisinde belirlenen taşınmaza kısmen meskun konut alanı, kısmen park ve yeşil alan işlevleri getirildiği, bu doğrultuda 19.11.2021 tarihinde onaylanan 1/1000 ölçekli Silivri Merkez Sahil Bölgesi Uygulama İmar Planında taşınmazın kısmen E:0,50, ayrık nizam 2 kat yapılaşma koşullarında konut alanı, kısmen 7 metre genişliğinde yol alanı, kısmen rekreasyon alanı kullanımlarına ayrıldığı, bu haliyle dava konusu 10.12.2012 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planının yürürlükten kalktığı ve sonraki planda 12 metre genişliğindeki taşıt yolunun taşınmaza isabet eden kısmının kaldırılması suretiyle davacının talebinin yerine getirildiği anlaşıldığından, dava konusu nazım imar planı değişikliği ile taşınmaza getirilen genel yeşil alan ve 12 metre genişliğinde yol alanı işlevleri ile taşınmazın önlemli alan-1 sınırı içinde belirlenmesine ilişkin kısmı yönünden davanın konusunun kalmadığı, plan notlarının genel hükümler başlıklı 5. maddesi yönünden, söz konusu plan notu ile alanda uygulama yapılabilmesi için 1/1000 ölçekli uygulama imar planının yapılmasının zorunluluk olmaktan çıkarıldığı, imar mevzuatı gereğince, sosyal donatı alanının temininde üzerinden ölçü alınabilecek 1/1000 ölçekli uygulama imar planının yapılmasının zorunlu olduğu, plan bütünlüğünü bozmayacak şekilde mülkiyet dokusu, kadastral yapı ve diğer zorunluluk hallerinde alt ölçekli planlarda sosyal donatı alanlarının kısmen yer değiştirebileceği, dolayısıyla nazım imar planı bütününde ayrılmış bulunan sosyal donatı ve teknik altyapı alanlarının temininde alt ölçekli planların büyük önem arz ettiği, nazım imar planında kısmen veya tamamen sosyal donatı alanına ayrılmış taşınmazlar yönünden mevcut kullanım fonksiyonunun yine ölçek itibariyle mülkiyet ve kadastral yapı ayrıntısını veren alt ölçekli planlarda etüt edilmesi ve uygulama imar planı pafta ve raporlarında yatırım uygulama etaplarının belirlenmesi gerektiği dikkate alındığında, dava konusu 5 sayılı plan notunda mevzuata, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uyarlık bulunmadığı, taşınmazın 18. madde uygulama sınırı içerisinde belirlenmesi yönünden ise, yasal tanımları uyarınca nazım imar planlarının, arazilerin genel kullanılış biçimleri ile gelişme yön ve büyüklüklerinin belirlendiği genel nitelikli planlar olduğu, nazım imar planında belirlenen ana kararlar doğrultusunda hazırlanacak uygulama imar planları ile uygulamaya geçilmesi gerektiği, ölçeği ve tanımı itibariyle nazım imar planına parselasyon işleminin sonuçlarını yaratacak şekilde plan notu eklemesinin ve 18. madde uygulama sınırı işaretlemesinin mevzuata uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle, taşınmazın 18. madde uygulama sınırı içerisinde belirlenmesi ile 5 sayılı plan notuna ilişkin kısmı yönünden dava konusu işlemin iptaline, taşınmaza getirilen genel yeşil alan ve 12 metre genişliğinde yol alanı işlevi ile taşınmazın önlemli alan-1 sınırı içinde belirlenmesine ilişkin kısmı yönünden konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI :
Davacı tarafından, kararın esasa ilişkin kısmı usul ve yasaya uygun olmakla birlikte yargılama giderlerinin tamamı davalı idareye yükletilirken, diğer taraftan davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin usul hükümlerine aykırı olduğu, kararın bu kısmın düzeltilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından, dava konusu 3 ve 5 sayılı plan notlarının, 18. madde uygulama sınırı ile önlemli alan-1 sınırının, taşınmaza getirilen 12 metre genişliğinde yol alanı ve yeşil alan işlevlerinin imar mevzuatına, şehircilik ilkelerine, planlama tekniklerine uygun olduğu, ilgili kurum görüşleri doğrultusunda plan kararları üretildiği, dava konusu nazım imar planının üst kademe 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı ile uyumlu olduğu, temyiz istemine konu edilen kararın bozulmasına, nihai olarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir

SAVUNMALARIN ÖZETİ :
Davacı tarafından, Kararın vekalet ücreti dışında kalan kısmı hukuka ve usule uygun olduğundan, davalının temyiz isteminin reddi ile kararın bu kısmının onanması gerektiği savunulmaktadır.
Davalı idare tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’NUN DÜŞÜNCESİ: Temyiz istemine konu edilen kararın, taşınmazın 18. madde uygulama sınırı içinde belirlenmesi, 12 metre genişliğinde yol alanı kullanımına ayrılması ve 5 sayılı plan notuna ilişkin kısmının onanmasına, taşınmazın önlemli alan-1 sınırı içinde belirlenmesi, yeşil alan kullanımı getirilmesi ve 3 sayılı plan notuna ilişkin kısmının bozulmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Taşınmaz 27.11.1985 onay tarihli 1/1000 ölçekli uygulama imar planında kısmen konut alanı, kısmen park alanı, kısmen 7 metre genişliğinde yol alanı, kısmen otopark alanı kullanımlarında kalmakta iken, dava konusu 10.12.2012 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı ile taşınmaza kısmen 120 k/ha yoğunluklu konut alanı, kısmen genel yeşil alan, kısmen 12 metre genişliğinde yol alanı kullanımları getirilmiş ve taşınmaz önlemli alan-1 ve 18. madde uygulama sınırı içinde belirlenmiştir.
Bunun üzerine davacı tarafından, taşınmaza getirilen konut alanı dışında kalan kullanım kararları yönünden nazım imar planının iptali istemiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
3194 sayılı İmar Kanununun “Tanımlar” başlıklı 5. maddesinin dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan halinde, nazım imar planı; varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklüklerini ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plan olarak, uygulama imar planı; tasdikli halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plan olarak tanımlanmıştır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Kamu yararı” ana başlığı altında kıyılardan yararlanma hakkını düzenleyen 43. maddesinde: “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir.” hükmü yer almıştır. Anayasanın anılan hükmüyle kıyılardan yararlanmak için kıyı alanının belirlenmesi yeterli görülmemiş, kıyıların kara yönünde devamı olan ve onu çevreleyen sahil şeridinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetilmesi gerektiği belirtilmiş, bu alanların kullanılış amaçlarına göre derinliğinin ve kişilerin bu yerlerden yararlanma olanak ve koşullarının yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.
3621 sayılı Kıyı Kanununun 4. maddesinde sahil şeridi; kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alan olarak tanımlanmış; aynı Kanunun 5. maddesinde; sahil şeritlerinde yapılacak yapıların kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabileceği, yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanların, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebileceği belirtildikten sonra aynı Kanunun 6. maddesinde kıyıların, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olduğu, 8. maddesinde de, uygulama imar planı bulunmayan alanlardaki sahil şeritlerinde, 4. maddede belirtilen mesafeler içinde hiçbir yapı ve tesis yapılamayacağı, uygulama imar planı bulunan yerlerde duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamayacağı ve moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici ve çevreyi bozucu etkisi olan atık ve artıklar dökülemeyeceği, kazı yapılamayacağı belirtilmiş, ancak bu alanlarda; uygulama imar planı kararıyla altı ve yedinci maddede belirtilen yapı ve tesislerle birlikte toplum yararına açık olmak şartıyla konaklama hariç günü birlik turizm yapı ve tesislerinin yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.
3621 sayılı Kıyı Kanununun geçici maddesinde ise bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce mevzuat hükümlerine uygun olarak onanmış ve kısmen veya tamamen yapılaşmış 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının sahil şeritleri ile ilgili hükümlerinin geçerli olduğu belirtilmiştir.
Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinde, sahil şeridi tanımlanırken sahil şeridinin birinci bölümünün, sadece açık alanlar olarak düzenlenen yeşil alan, çocuk bahçesi, gezinti alanları, dinlenme ve bu Yönetmelikte tanımlanan rekreaktif alanlardan ve yaya yollarından oluşan, kıyı kenar çizgisinden itibaren, kara yönünde yatay olarak 50 metre genişliğinde belirlenen alan olduğu, ikinci bölümünün, sahil şeridinin birinci bölümünden sonra kara yönünde yatay olarak en az 50 metre genişliğinde olmak üzere belirlenen ve üzerinde sadece Kanunun 8. maddesinde ve bu Yönetmelikte tanımlanan toplumun yararlanmasına açık günü birlik turizm yapı ve tesisleri, taşıt yolları, açık otoparklar ve arıtma tesislerinin yer aldığı bölüm olduğu belirlenmiş; Yönetmeliğin 5. maddesinde de, kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, kıyıların, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olduğu, kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetildiği vurgulanmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava konusu nazım imar planı ile taşınmaza getirilen 12 metre genişliğinde yol alanı işlevi ile taşınmazın 18. madde uygulama sınırı içinde belirlenmesi ve planın genel hükümler başlıklı 5 sayılı plan notuna ilişkin kısmı yönünden yapılan incelemede;
İdare Mahkemesince verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
Temyize konu kararın, taşınmazın 18. madde uygulama sınırı içinde belirlenmesi ile 5 sayılı plan notu yönünden dava konusu nazım imar planının iptali, taşınmaza getirilen 12 metre genişliğinde yol alanı işlevi yönünden dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının bu kısmında 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır.
Dava konusu nazım imar planı ile taşınmaza getirilen yeşil alan işlevi ve taşınmazın önlemli alan-1 sınırı içinde belirlenmesine ilişkin kısmı yönünden yapılan incelemede;
Dava konusu 10.12.2012 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planının muhtelif taşınmazlara ilişkin kısmının iptali yolunda kesinleşen yargı kararları ile bu plana askı süresi içinde yapılan itirazlardan uygun görülenler doğrultusunda aynı alana yönelik 1/5000 ölçekli nazım imar planı revizyonunun 17.10.2017 tarihinde onaylandığı, dava konusu planda taşınmaza isabet eden 12 metre genişliğindeki yol alanının sonraki planda kaldırıldığı, buna karşılık, yeşil alan işlevinin ve önlemli alan-1 belirlenmesinin aynen korunduğu görüldüğünden, bu haliyle yeni 1/5000 ölçekli nazım imar planının yürürlüğe girmesi sonucunda taşınmazın yeşil alan kullanımına ayrılmasına ve önlemli alan-1 sınırı içinde belirlenmesine ilişkin kısmı yönünden davacının dava açmakla elde etmek istediği hukuki sonuçların ortadan kalktığından ve davanın konusuz kaldığından söz etmek mümkün değildir.
Bu kapsamda işin esası yönünden yapılan değerlendirmede, yukarıda yer alan mevzuat hükümleri uyarınca kıyılarda ve 100 metrelik sahil şeridinde kamu yararının gözetileceği, sahil şeridinin ilk 50 metrelik kısmının hiçbir şekilde yapılaşmaya açılamayacağı ve bu alanlarda sadece kamu yararına uygun düzenlemelerin yapılabileceği açık olmakla birlikte, Kıyı Kanunundan önce oluşmuş hakların nasıl ve hangi ölçüler içinde korunabileceğini belirlemek için anılan Kanun’a geçici madde eklendiği, bu doğrultuda Yönetmelikle kısmi yapılaşmanın tanımlandığı ve mevcut hakların sınırlarının belirlendiği, söz konusu düzenlemelerle daha önce kanunla belirlenmiş hakların korunmasının ve kişilerin mağdur edilmemesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, imar hukukunda kazanılmış hak kavramına ilişkin ölçütün, Kıyı Kanununun amacına uygun olarak belirlenmesi zorunludur. Kanun ve Yönetmelik hükmüne göre kısmi yapılaşma olması durumunda kazanılmış hak; anılan yapıların mevcut haliyle korunmasına ilişkin olup, daha sonra yapılacak imar planlarında 100 metrelik sahil şeridinin Kıyı Kanununa uygun olarak planlanması ve yeni yapılaşmaların Kıyı Kanununa uygun olması gerektiği kuşkusuzdur.
Bu durumda Kanunla, önceden var olan haklar sınırsız olarak korunmadığından, Kıyı Kanununun çıktığı tarih itibariyle oluşan hakkın daha sonra yapılan imar planlarında da aynen korunması mümkün olmadığı gibi söz konusu 100 metrelik sahil şeridinin Kanunda belirtildiği şekilde imar planıyla kamunun yararlanmasına açılması zorunluluk arz etmektedir.
Uyuşmazlığa konu olayda kısmi yapılaşma oluşmuş ise de, dava konusu 10.12.2012 onay tarihli 1/5000 ölçekli Silivri Merkez Sahil Bölgesi Nazım İmar Planında kıyı bölgesinin, Kıyı Kanunu uyarınca ve 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının amaç, hedef ve stratejileri doğrultusunda, tüm alt bölgeye ve İstanbul ölçeğine hizmet verecek şekilde kamunun kullanımına açık rekreatif-yeşil alan olarak belirlenmesi, kıyı alanlarında düzenlenecek rekreaktif alanların yerleşimin iç kısımları ve diğer yeşil alanlar ile bağlantısının sağlanması ve bölgede ihtiyaç duyulacak donatı alanlarının sağlanmasının hedeflendiği ve bu kapsamda uyuşmazlık konusu taşınmazın sahil şeridi içinde kalan kısmına genel yeşil alan işlevi getirildiği anlaşıldığından, anılan plan değişikliğinde bu yönüyle mevzuata, üst ölçekli plan kararlarına, şehircilik ve planlama ilkeleri ile kamu yararına aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, nazım imar planı raporunda analitik çalışmalar arasında yer alan Deprem Zemin Etüt Müdürlüğünce hazırlanan “yerleşime uygunluk analizi” incelendiğinde; yerleşime uygunluk haritalarının oluşmasında jeolojik yapı, birimlerin litolojik özellikleri, genel mühendislik özellikleri, morfoloji ve eğim durumu, birimlerin doğal yamaçlarda ve kazı şevlerindeki stabilite özellikleri dikkate alınarak yapılan değerlendirmeler sonucunda yerleşime uygun alanlar, önlem alınmadan yapılaşmaya izin verilmeyecek alanlar, ayrıntılı jeoteknik etüt gerektiren alanlar, yerleşime uygun olmayan alanlar olarak 4 ana başlık altında arazi sınıflandırmasının yapıldığı, uyuşmazlık konusu taşınmazın içerisinde bulunduğu alanın önlemli alan-1 bölgesi olarak ifade edildiği, söz konusu rapora göre; önlemli alan-1 bölgesinde derin kazıların oluşturulması durumunda, ilave mühendislik tedbirlerinin biri veya birkaçının (iksa, ankraj, bulon vb) alınması gerektiği, bu türden alanlarda oluşturulacak yapı temellerinin kaya üzerine oturtulması, eğer varsa ayrışma zonu ve ince dolguların da hafredilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Ayrıca plan raporunda Afet İşleri Genel Müdürlüğünce açıklanan 15.10.1999 tarihli Genelge doğrultusunda yapılan Avrupa Yakasının batısında yer alan Büyükçekmece, Çatalca ve Silivri ilçelerinin yerleşime uygunluk değerlendirmesinde; bu bölge içindeki heyelanların önemli bir bölümünün günümüz koşulları içerisinde etkinliğini devam ettirdiğinden ve sahada birçok konut bulunduğundan, bu alanda alınacak önlemlerin basit inşaat tedbirlerinin ötesinde olduğunun belirtildiği de görülmektedir.
Bu itibarla, taşınmazın önlemli alan-1 sınırı içinde belirlenmesinin plan hazırlık sürecinde yapılan araştırma ve analiz sonuçları ile kurum görüşlerine dayandığı anlaşıldığından, dava konusu planın bu kısmında da hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dava konusu nazım imar planının genel hükümler başlıklı 3 sayılı plan notuna ilişkin kısmı yönünden yapılan incelemede;
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26. maddesinin 1. fıkrasında: “Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Taleple bağlılık ilkesi, yargılama hukukunun genel prensiplerinden biri olduğundan idari yargılama hukukunda da uygulanması gerektiği açıktır. Bu ilke kapsamında mahkemeler, davacının istemi ile bağlı olup istemi genişletecek veya daraltacak biçimde karar veremeyeceği gibi herbir istek konusu hakkında ayrı ayrı karar vermesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta, dava konusu 1/5000 ölçekli nazım imar planının genel hükümler başlıklı 3 sayılı plan notunun da iptali istenildiği halde, temyiz istemine konu edilen İdare Mahkemesi kararında, söz konusu plan notuna yönelik herhangi bir hukuki değerlendirmeye yer verilmediği gibi bu kısım yönünden dava konusu işlemin iptali veya davanın reddi yolunda hüküm de kurulmadığı anlaşıldığından, kararın usul hükümlerine aykırı olan bu kısmında isabet bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, dava konusu 3 sayılı plan notunda, nazım imar planına uygun 1/1000 ölçekli uygulama imar planları onaylanmadan uygulama yapılamayacağının düzenlendiği görülmektedir.
Yasal tanımları uyarınca nazım imar planları, arazilerin genel kullanılış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelişme yön ve büyüklükleri ile yapı ve nüfus yoğunluğunu belirleyen ilkesel kararlar getirdiğinden genel nitelikli planlar; uygulama imar planları ise, üst ölçekli nazım imar planında getirilen fonksiyon kararına uygun olmanın yanı sıra, ölçeği gereği bu plandan farklı olarak, yapı adalarını, yoğunluklarını, düzenini, yolları, parselasyona esas etapları ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren uygulamaya yönelik planlardır.
İmar planları, ölçeğinin ve yapılış amacının gerektirdiği ayrıntıda kararlar üretmek zorunda olduğundan, tanımı gereği nazım imar planlarının, yapı adalarının ve parsellerin formu ve büyüklüğüne yönelik kararlar üretmesinin mümkün olmadığı, 1/5000 ölçekli nazım imar planında verilen yapı ve nüfus yoğunluklarının nasıl bir yapılaşma tipolojisi oluşturacağının 1/1000 ölçekli uygulama imar planının konusunu oluşturduğu açıktır.
Nitekim 3194 sayılı İmar Kanunun 18. maddesi gereğince parselasyon işleminin, 1/1000 ölçekli uygulama imar planının esas alınması suretiyle yapılması gerektiğinden, uygulama imar planı bulunmayan bir alanda parselasyon işlemi yapılmasına da hukuken olanak bulunmamaktadır.
Bu itibarla, dava konusu 3 sayılı plan notunun imar mevzuatına, şehircilik ilkelerine ve planlama tekniklerine uygun olduğu göz önünde bulundurulmak suretiyle İdare Mahkemesince dava konusu işlemin bu kısmı yönünden yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan davacı tarafından, İdare Mahkemesi kararının vekalet ücretine ilişkin kısmına karşı temyiz isteminde bulunulmuş ise de, yukarıda yer verilen tespit ve değerlendirmeler doğrultusunda Mahkemece yeniden bir karar verileceğinden, davanın sonucu itibariyle tarafların haklılık durumu göz önünde bulundurularak yargılama giderleri ile vekalet ücreti yönünden yeniden bir hüküm kurulacağı açıktır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Yukarıda özetlenen gerekçeyle taşınmazın 18. madde uygulama sınırı içerisinde belirlenmesi ile 5 sayılı plan notu yönünden dava konusu işlemin iptali, taşınmaza getirilen genel yeşil alan ve 12 metre genişliğinde yol alanı işlevi ile taşınmazın önlemli alan-1 sınırı içinde belirlenmesi yönünden konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı yolunda … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:… , K:… sayılı kararın, taşınmazın 18. madde uygulama sınırı içinde belirlenmesi ve 12 metre genişliğinde yol alanı işlevine ayrılması ile 5 sayılı plan notuna ilişkin kısmı yönünden ONANMASINA, taşınmazın önlemli alan-1 sınırı içinde belirlenmesi ve genel yeşil alan işlevine ayrılması ile 3 sayılı plan notuna ilişkin kısmı yönünden BOZULMASINA,
2. Bozulan kısmı hakkında yeniden karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 27/12/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.