Danıştay Kararı 6. Daire 2022/6178 E. 2023/1364 K. 08.02.2023 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2022/6178 E.  ,  2023/1364 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2022/6178
Karar No : 2023/1364

TEMYİZ EDENLER : 1- (DAVALI) … Bakanlığı – ANKARA
VEKİLİ : Av. …

2- (DAVALI YANINDA MÜDAHİL) … Sanayii A.Ş.
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : … Derneği
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Kocaeli ili, Körfez ilçesi, … mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde davalı yanında müdahil … Sanayii Anonim Şirketi (…) tarafından yapılması planlanan “Kompoze Gübre Üretim Tesisi Kapasite Artışı Projesi” ile ilgili olarak 25/11/2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 14. maddesi uyarınca Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünce verilen … tarih ve … sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının iptali istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: : Temyize konu kararda; yaptırılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ile dosyada bulunan bilgi ve belgelerin değerlendirilmesinden; davalı yanında müdahil şirket tarafından yapılması planlanan “Kompoze Gübre Üretim Tesisi Kapasite Artışı Projesi”ne ilişkin hava kirliliğine yönelik olarak kümülatif etki için yapılan çalışmanın sadece tesisin bacaları ele alınarak değil, bölgeye katkı sağlayan diğer tesislere ait bacaların değerlerinin de dikkate alınarak yapılmasının gerektiği; proje konusu tesisten yayılma olasılığı olan emisyonların son derece toksik ve olumsuz sağlık etkileri oluşturma riski bulunan kirleticiler olduğu, bu nedenle söz konusu emisyonlar için uygulanacak tedbir ve kontrol yöntemlerinin açık olarak ifade edilmesinin gerektiği; projenin inşası ve işletilmesi aşamasında trafik yüküne yapılacak katkının da dikkate alınmasının önem arz ettiği; tesisin yakınında koruma altında fauna ve flora belirlenmemiş olmasının, tesisten kaynaklı hava kirleticilerinin zararlarının olmadığı şeklinde değerlendirme yorumlanamayacağı; mevcut tesisin azotoksitler yönünden sınır ve eşik değerleri aştığı, kapasite artırımı için planlanan ek tesisin bu değere küçük bir katkı daha yaptığı, ancak bunun nasıl giderileceğinin ortaya konulmadığı; tesiste bulunan ve depolanan amonyak gazının çok hassas, etkili yanıcı ve zehirleyici bir gaz olduğu, yine tesiste depolanan amonyumnitrat gübresinin yanıcı basınç altında patlayıcı bir madde olduğu; olası ve beklenen Marmara depreminde meydana gelebilecek acil ve tehlikeli durumlar nedeniyle genişleyebilecek bir endüstriyel yangına karşı gerekli önlemlerin alınmadığı; tesisin işletilmesi sırasında kullanılacak olan soğutma suyunun alındığı ve tekrar denize deşarj edildiği derinliklerin farklı olduğu, farklı tabakalardaki tuz/elektriksel iletkenlik değerlerinin farklı olduğu, söz konusu değerlerin aynı olmasının gerekli olduğu, bu nedenle proses sırasında tuz giderimi yapılacaksa, izole edilen tuzun tekrar ekosisteme verilmesi durumunda oluşabilecek risklerin ayrıca değerlendirilmesi gerektiği; dava konusu proje alanında daha ayrıntılı bir inceleme ve araştırma yapılmasının gerektiği; belirtilen nedenlerle dava konusu “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararında hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle hukuka aykırı bulunan dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : 1- Davalı tarafından; oluşacak hava kirliliğine yönelik nihai ÇED raporunda modelleme çalışmalarının yapıldığı, bu modele ait verilere yer verildiği, kullanılan modelin literatürde geçerli bir uygulama olduğu; kümülatif etki için yapılan çalışmanın sadece tesisin bacaları ele alınarak değil, bölgeye katkı sağlayan diğer tesislerin de dikkate alınması gerektiğine yönelik bilirkişi görüşünün somut bir tespite dayanmadığı; bilirkişi raporunda yer alan azotdioksit, azotmonoksit ve hidrojen florür değerlerinin sınır değerin üzerinde olduğuna yönelik görüşün yerinde olmadığı, projenin flora ve fauna ile orman üzerinde olumsuz etkilerinin olmayacağı; hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirtilenin aksine ilave günlük trafik yükünün nihai ÇED raporunun ilgili kısımlarında ele alındığı; endstriyel yangına karşı gerekli önlemlerde belirsizlik olduğuna dair değerlendirmenin de yerinde olmadığı, proje kapsamında soğutma suyunun deşarjına ilişkin nihai ÇED raporunda yer verilen tespit, değerlendirme ve önlemlerin yeterli kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

2- Davalı yanında müdahil tarafından; hava kirliliğinin artacağına ve emisyon değerlerine ilişkin verilerin yetersiz olduğuna dair bilirkişi görüşünün hatalı değerlendirmeye dayandığı; projenin inşası ve işletilmesi sırasında trafik yüküne yapılacak katkıya, projenin flora ve fauna üzerindeki etkilerine, olası Marmara depreminde meydana gelebilecek acil ve tehlikeli durumlar nedeniyle alınması gereken önlemlere, soğutma suyunun denize etkilerine ilişkin nihai ÇED raporunda detaylı bilgilere yer verildiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’NIN DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının; Dairemiz kararında belirtilen gerekçe doğrultusunda bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, Üye Cafer Ergen’in 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İvedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesinin (i) bendi uyarınca Dairemizce keşif ve bilirkişi incelemesinin yaptırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği yolundaki usule ilişkin azlık oyuna karşın, Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinin yeterli olmaması nedeniyle maddi olay açıklığa kavuşturulmadığından bu aşamada temyiz isteminin esasının görüşülemeyeceği sonucuna varılarak, gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY :
Kocaeli ili, Körfez ilçesi, … mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde davalı yanında müdahil … Sanayii Anonim Şirketi (…) tarafından yapılması planlanan “Kompoze Gübre Üretim Tesisi Kapasite Artışı Projesi” ile ilgili olarak 25/11/2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 14. maddesi uyarınca Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünce … tarih ve … sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı verilmiştir.
Bunun üzerine bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10. maddesinde; “Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez…” hükmüne yer verilmiştir.
25/11/2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 4. maddesinde; Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı: Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projeler hakkında yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı, Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı olarak tanımlanmış, 6. maddesinde; “(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler. (2) Kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler. (3) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Ancak bu durum söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmez. (4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın süreç sonlandırılır.” kuralına, 7. maddesinde; “(1) Bu Yönetmeliğin; a) Ek-1 listesinde yer alan projelere, b) “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelere, c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanması zorunludur.” kuralına, 15. maddesinde; “(1) Bu Yönetmeliğin; a) Ek-2 listesinde yer alan projeler, b) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-2 listesinde belirtilen projeler, seçme, eleme kriterlerine tabidir.” kuralına, 17. maddesinde ise; “(1) (Değişik:RG-26/5/2017-30077) Bakanlık, Proje Tanıtım Dosyalarını Ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceler ve değerlendirir. Bakanlık, bu aşamada gerekli görülmesi halinde Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlardan proje ile ilgili geniş kapsamlı bilgi vermesini, araç gereç sağlamasını, yeterliği kabul edilebilir kuruluşlarca analiz, deney ve ölçümler yapmasını veya yaptırmasını isteyebilir. Bakanlık inceleme değerlendirme sürecinde gerekli görülmesi halinde yetkili kurum/kuruluşlardan görüş isteyebilir. Otuz (30) takvim günü içerisinde görüş bildirmeyen kurum/kuruluşun görüşü olumlu kabul edilir. (Son cümleye yönelik, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 05/07/2018 tarih ve YD İtiraz No:2018/177 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.) (2) Bakanlık on beş (15) iş günü içinde inceleme ve değerlendirmelerini tamamlar. Proje hakkında “ÇED Gereklidir” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararını beş (5) iş günü içinde verir, kararı Valiliğe, proje sahibine ve Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara bildirir. Valilik, bu kararı askıda ilan ve internet aracılığıyla halka duyurur. (3) “ÇED Gerekli Değildir” kararı verilen proje için beş (5) yıl içinde mücbir sebep bulunmaksızın yatırıma başlanmaması durumunda “ÇED Gerekli Değildir” kararı geçersiz sayılır. (4) “ÇED Gereklidir” kararı verilen projeler için bir (1) yıl içerisinde Bakanlığa başvuru yapılmaması durumunda karar geçersiz sayılır.” kuralına yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin yollamada bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren haller” başlıklı 266. maddesi, “(1) Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” hükmünü; “Bilirkişi sayısının belirlenmesi” başlıklı 267. maddesi, “(1) Mahkeme, bilirkişi olarak, yalnızca bir kişiyi görevlendirebilir. Ancak, gerekçesi açıkça gösterilmek suretiyle, tek sayıda, birden fazla kişiden oluşacak bir kurulun bilirkişi olarak görevlendirilmesi de mümkündür.” hükmünü; aynı Kanun’un”Bilirkişinin haber verme yükümlülüğü” başlıklı 275. maddesinde “(1) Bilgisine başvurulan bilirkişi, kendisine tevdi olunan görevin, uzmanlık alanına girmediğini, inceleme konusu maddi vakıaların açıklığa kavuşturulması ve tespiti için, uzman kimliği bulunan başka bir bilirkişi ile işbirliğine ihtiyaç duyduğunu veya görevi kabulden kaçınmasını haklı kılacak mazeretini bir hafta içinde görevlendirmeyi yapan mahkemeye bildirir. (2) Bilirkişi, incelemesini gerçekleştirebilmek için, bazı hususların önceden soruşturulması ve tespiti ile bazı kayıt ve belgelerin getirtilmesine ihtiyaç duyuyorsa, bunun sağlanması için, bir hafta içinde kendisini görevlendiren mahkemeye bilgi verir ve talepte bulunur.” hükmünü; aynı Kanun’un “Bilirkişi açıklamalarının tespiti ve rapor” başlıklı 279. maddesinin 2. fıkrası ise, “(2) Raporda, tarafların ad ve soyadları, bilirkişinin görevlendirildiği hususlar, gözlem ve inceleme konusu yapılan maddi vakıalar, gerekçe ve varılan sonuçlarla, bilirkişiler arasında görüş ayrılığı varsa, bunun sebebi, düzenlenme tarihi ve bilirkişi ya da bilirkişilerin imzalarının bulunması gerekir. Azınlıkta kalan bilirkişi, oy ve görüşünü ayrı bir rapor hâlinde de mahkemeye sunabilir…” hükmünü içermekte olup; “Bilirkişi raporunun verilmesi” başlıklı 280. maddesinde ise, bilirkişinin, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye vereceği, raporun verildiği tarihin rapora yazılacağı ve duruşma gününden önce birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği; “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281. maddesinin 1. fıkrasında ise, tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
ÇED süreci sonunda verilecek kararların yargısal denetimi yapılırken, seçilecek bilirkişiler arasında bir çevre mühendisinin bulunması, diğer bilirkişilerin ise projenin bulunduğu çevrenin özelliklerine göre ve proje tanıtım dosyası ve ÇED raporunu hazırlayan kişilerin uzmanlık alanları da dikkate alınmak suretiyle belirlenmesi önemli bir gereklilik olmakla birlikte; böyle bir heyet tarafından hazırlanacak bilirkişi raporunun, dava konusu proje kapsamında öngörülen faaliyetin çevresel etkilerinin ve bu etkilerin minimize edilmesi için Proje Tanıtım Dosyası ya da ÇED Raporu içinde yer verilen önlemlerin yeterli olup olmadığının tespit edilerek değerlendirilmesi açısından, tarafları tatmin edici düzeyde hazırlanmasının da önemli bir gereklilik olduğu açıktır. Belirtilen hususların sağlanması, adil bir yargılama yapılması açısından önem arz etmektedir.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, bilirkişi raporunda eksiklik veya belirsizlik arz edilen hususların varlığı durumunda, Mahkemece bu hususların, bilirkişiye tamamlattırılması ya da belirsiz olan hususların açıklattırılması veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılabileceği sonucuna varılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için İdare Mahkemesince, Çevre Mühendisi …, Biyolog (deniz biyolojisi ve zooloji alanında uzman) …, Ziraat Mühendisi …, Orman Mühendisi … ile Şehir ve Bölge Planlama Uzmanı …’dan oluşan bilirkişi heyetine mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmış, hazırlanan bilirkişi raporunda özetle;
– Projenin imar mevzuatı açısından değerlendirilmesi sonucunda; dava konusu projenin yapılmasının planlandığı parselin, üst ölçekli 1/50000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda; “Kentsel Yerleşme Alanları”; 1/25000 ve 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planlarında, “Sanayi Alanı”; 1/1000 ölçekli uygulama imar planında ise, “E:0.80; gaz, akaryakıt, yağ vb. depolama tesislerinde; depolama tankları taban alanları emsal hesabına dahil edileceği, toplam depolama tank hacmi, parsel alanı üzerinden her m² için 2.50 m:3; H Maks: “Bu alanlarda yapılacak idari ve sosyal tesisler için 3 kat, üretim ve depolama tesisleri içinse yapının kullanım ve teknolojik özelliğine göre belirlenecektir.”; “Yapı yaklaşma mesafesi cephe aldığı imar yolundan 10 metre, komşu parsellerden 5’er metre olacaktır.” yapılaşma koşullu “Sanayi Tesis Alanı” kullanımında kaldığı; yapılacak olan işlem için imar planında bir değişikliğe gidilmediği, mevcut durumu ile planların kademeli birlikteliğine aykırı bir durumun gözlenmediği ve imar mevzuatına aykırı bir durum ile karşılaşılmadığı,

– Projenin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi sonucunda; proje konusu alanın çoğunlukla sanayi tesislerinin yer aldığı bir bölge olmakla birlikte, yaşam alanlarıyla da iç içe olduğu, hakim rüzgar yönü dikkate alınarak yapılan incelemeler ve mevcut alanda çok farklı kirletici kaynaklarının yer almasının, bölgenin bir gerçeği olmakla birlikte, rüzgar yönü değişimleri ile oluşabilecek risk ve var olan kirlilik boyutunun daha da artabileceği hususunun da dikkate alınması gerektiği, oluşacak hava kirliliğine yönelik ÇED raporunda model çalışmalarının yapıldığı ve bu modele ait verilerin yer aldığı, kullanılan modelin literatürde yer alan geçerli bir uygulama olduğu, ancak kümülatif etki için yapılan çalışmanın sadece tesisin bacaları ele alınarak değil, bölgeye katkı sağlayan diğer tesislere ait bacaların değerlerinin de dikkate alınarak yapılmasının kamu yararı açısından durumu daha net ortaya koyacağı; öte yandan, nihai ÇED raporunda yer alan “Kompoze Gübre Üretim Tesisi Kapasite Artışı Projesi’nden kaynaklanacak emisyonlarom, Yönetmelik ve standartlarda belirtilen kontrol tedbirlerinin uygulanması, oluşan toz emisyonunun azalmasını sağlayarak alıcı noktalarda (Yerleşim birimleri, hassas kullanımlar, vb.) meydana gelebilecek olumsuz hava kalitesi değişimlerini engelleyecek ve etmelik sınır değerleri içerisinde kalmasını sağlayacaktır.” ifadesinin kapalı ve yetersiz kaldığı, bu tip tesislerden yayılma olasılığı olan emisyonların son derece toksik ve olumsuz sağlık etkileri oluşturma riski bulunan kirleticiler olduğu, bunlar için uygulanacak tedbir ve kontrol yöntemlerinin açık olarak ifade edilmesinin, o bölgede yaşayan halk ve global ölçekte ekosistemin korunması açısından büyük önem taşıdığı; aynı zamanda projenin inşası ve işletilmesi aşamasında trafik yüküne yapılacak katkının da dikkate alınması ve hesaplanan emisyon faktörlerinin üzerinde bir katkı olabilme durumunun göz önünde bulundurulması gerektiği, araçlardan, yakıttan ya da yol şartlarında kaynaklanan olağanüstü durumların belirtilen faktörlerde sapmalar yaratabildiği; ek tesis olarak planlanan ve sanayi bölgesi niteliğindeki dava konusu bölgede, kara araçları trafiğinin çok yoğunlaştığı ve kirletici yükün çok fazla olduğu, mevcut tesisin azotoksitler yönünden sınır ve eşik değerleri aştığı, kapasite artırımı için planlanan ek tesisin, bu değere küçük bir katkı daha yaptığı, ancak bunun nasıl giderileceğinin belirsizliğini koruduğu, tesiste bulunan ve depolanan amonyak gazının çok hassas ve etkili yanıcı zehirleyici bir gaz niteliğinde olduğu, tesiste depolanan amonyumnitrat gübresinin yanıcı basınç altında patlayıcı bir madde olduğu, olası ve beklenen Marmara depreminde meydana gelebilecek acil ve tehlikeli durumlar nedeniyle genişleyebilecek bir endüstriyel yangına karşı diğer endüstri kuruluşları ile müşterek durum tespiti ve alınması gereken önlemler konusunda belirsizlik bulunduğu;
– Projenin flora ve fauna üzerindeki çevresel etkilerinin değerlendirilmesi sonucunda; projenin gerçekleştirileceği alanın, “Milli Park”, “Tabiat Parkı” ya da “Koruma Alanı” kapsamında olmadığı, projenin I. derece etki alanı içerisinde endemik, koruma altında, koruma öncelikli, gösterge ve izlemeye konu bir takson bulunmadığı, birinci derece etki alanında hedef türlerce zengin olduğu bilinen bir habitat da olmadığı, bu durumun genişletilmiş (5 km yarıçaplı) etki alanı için de söz konusu olduğu; ancak hem birinci derece, hem de genişletilmiş etki alanı içerisinde yerleşim yerlerinin bulunduğu, yine genişletilmiş etki alanı içerisinde statüsü “diğer” olarak sınıflandırılmakla birlikte Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Ulusal Sulak Alan Envanteri’nde yer alan “Fener Gölü”nün yer aldığı, Fener Gölü için kapsamlı bilimsel verinin literatürde bulunmadığı, bununla birlikte göçmen kuşlar da dahil olmak üzere makrofitler, omurgalı ve omurgasız hayvan türlerinin uğrak yeri ya da sürekli yaşam alanı oluşturduğunun bilindiği; bölgedeki canlı çeşitliliğini etkileyebilecek bir diğer hususun ise, soğutma suyu deşarjları olduğu, Marmara Denizi’nin, dolayısıyla İzmit Körfezi’nin sürekli tabakalı yapıya sahip bir su ekosistemi olduğu, bu nedenle soğutma suyunun alındığı ve tekrar denize deşarj edildiği derinliklerin, (aynı olması gereken) farklı tabakalardaki tuz/elektriksel iletkenlik değerlerinin farklı olması nedeniyle, proses sırasında tuz giderimi yapılacaksa, izole edilen tuzun tekrar ekosisteme verilmesi durumunda oluşabilecek risklerin, ayrıca değerlendirilmesi gerektiği, tesiste ilgili mevzuat çerçevesinde SAİS kabinlerinin kurulu olduğu ve iletkenlik de dahil olmak üzere sıcaklık, çözünmüş oksijen ve pH parametrelerinin sürekli izlendiğinin belirtildiği, bunun yerinde bir uygulama olduğu, ancak deşarjların ilgili ekosistemdeki canlı kompozisyonuna etkisi konusunda da bir “biyolojik izleme çalışması”nın (yılda en az iki mevsim olacak şekilde) yapılmasının yararlı olacağı,
– Sonuç olarak, dava konusu “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının uygun olmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmektedir.
Uyuşmazlıkta; dava dilekçesinde proje alanının, aktif fay hattının 2 kilometre doğusunda yer aldığı, 2009 yılında revize edilmesi planlanan liman için hazırlatılan kıyı ötesi dolgu rıhtım yapılarının mevzi imar planına esas “jeolojik-jeoteknik etüt raporu”nun bulunduğu, söz konusu raporun proje alanını kapsamadığı, bu bağlamda uyuşmazlık konusu proje kapsamında kullanılan etüt raporunun bu projeye özgü olarak hazırlanmadığı ve deprem riski açısından parsel bazında hazırlanmış bir rapor göz önünde alınarak değerlendirme yapılmasının gerekli olduğuna yönelik iddia ve itirazlara yer verildiği; öte yandan dava konusu işlemin dayanağı niteliğindeki nihai ÇED raporunu hazırlayan çalışma grubunda, tüm raporun hazırlanmasında sorumlu personeller içerisinde hidrojeoloji mühendisine de yer aldığı; bu bağlamda ÇED raporunda jeoloji alanında alınan tüm tespit, değerlendirme ve tedbirlerin bilimsel ve teknik yönden yeterliliği konusunda (davacının iddiaları da göz önünde bulundurularak) değerlendirme yapabilecek jeoloji mühendisinin bilirkişi heyetinde bulunmadığı görülmektedir.
Öte yandan; halen 223.190,19 m2 büyüklüğünde bir alanda kurulu olan ve amonyak üretimi, depolanması, gübre (üre, kompoze – DAP/AS) üretimi ve depolanması ile liman işletmeciliği faaliyetinin yürütüldüğü ve halen davalı yanında müdahil şirket tarafından işletilen tesiste; halihazırda üretimi devam eden kompoze gübre – DAP/AS kapasitesinin 220.000 ton/yıldan 470.000 ton/yıla çıkartılmasının planlandığı, davacı tarafından ise, halihazırda uyuşmazlık konusu tesiste liman işletmeciliği faaliyeti de yürüten davacı şirketin, proje kapsamında yapılması planlanan kompoze gübre artışı ile birlikte, hem İzmit Körfezi’nin, hem de … limanının bulunduğu alandaki gemi trafiğinin, emniyetli manevra şartları nedeniyle çevresel riski artıracağı, mevcut yıllık yanaşan gemi sayısı ve tonajlarında artışa yol açacağı, buna ilişkin bir bilgiye veya simülasyon çalışmasına proje kapsamında hazırlanan nihai ÇED raporunda yer verilmemesinin önemli bir eksiklik olduğu iddiasına yer verildiği; bu bağlamda, dava konusu proje kapsamında hazırlanan nihai ÇED raporunda, üretilen kompoze gübre – DAP/AS kapasitesinin 220.000 ton/yıldan 470.000 ton/yıla çıkartılması neticesinde, söz konusu ürünün nakliyesinin nihai ÇED raporunda belirtildiği üzere sadece kara taşımacılığı ile mi yapılmasının planlandığı, yoksa kapasite artışı nedeniyle üretilen ürünün, halen kurulu olan limandan ve/veya başka bir limandan taşınması gibi bir durumun söz konusu olup olmadığının ve dolayısıyla deniz trafiğine doğrudan veya dolaylı bir etkisinin olup olmayacağı hususunun öncelikle açıklığa kavuşturularak, yapılması planlanan projenin, deniz trafiğine kayda değer bir etkisinin bulunup bulunmayacağı, bu bağlamda deniz trafiğine olası etkilerine nihai ÇED raporunda yer verilmesinin gerekli olup olmadığı hususu ile bahse konu kapasite artışının, gemi trafiğine etkileri ve gemi trafiğinin emniyetli yapılabilmesi açısından dava konusu projeye dayanak nihai ÇED raporunun, bilimsel ve teknik yönden yeterliliği konusunda değerlendirme yapabilecek gemi trafiği konusunda uzman “kılavuz kaptan”, “deniz ulaştırma işletme mühendisi”, “gemi inşa mühendisi” veya “gemi makineleri işletme mühendisi”nin bilirkişi heyetinde bulunmadığı görülmektedir.
Yukarıda verilen bilgiler ışığında, bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelik ve yeterlilikte olmadığı sonucuna varıldığından, uyuşmazlığın tereddüte mahal vermeyecek şekilde çözümlenebilmesi amacıyla, bilirkişi raporuna itiraz ve temyiz dilekçelerindeki iddialar ile yukarıda yer verilen hususlar da dikkate alınarak, dava konusu projenin gerçekleştirilmesinin, kamu yararı ve çevre dengesi gözetilerek çevresel açıdan oluşturabileceği muhtemel zararlar ile (nihai ÇED raporunda yer verilen taahhütlerin bilimsel olarak değerlendirilmesi yapılmak suretiyle) bu zararların alınacak önlemlerle giderilebilmesinin mümkün olup olmadığının, aralarında çevre mühendisi, jeoloji mühendisi, deniz biyolojisi alanında uzman biyolog ile kılavuz kaptan, deniz ulaştırma işletme mühendisi, gemi inşa mühendisi veya gemi makineleri işletme mühendisi (deniz trafiğine yönelik sayılanlardan yalnızca biri) olmak üzere, gerekirse başka dallardan da öğretim üyeleri seçilerek oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetiyle, mahallinde yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması ve projenin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi suretiyle düzenlenecek rapor dikkate alınarak, işin esası hakkında yeniden karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, yukarıda niteliği belirtilen bilirkişi raporuna dayanılarak dava konusu işlemin iptali yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davalı ve davalı yanında müdahilin temyiz istemlerinin kabulüne,
2.Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(i) maddesi uyarınca, karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun duyurulmasına, 08/02/2023 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.