Danıştay Kararı 6. Daire 2022/3376 E. 2022/11365 K. 14.12.2022 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2022/3376 E.  ,  2022/11365 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2022/3376
Karar No : 2022/11365

DAVACILAR : 1- …
2- … adına vasi sıfatıyla …
VEKİLLERİ : Av. …

DAVALILAR : 1- … Bakanlığı – ANKARA
2- … – ANKARA
VEKİLİ : … Hukuk Müşaviri …

DAVANIN KONUSU : Diyarbakır İli, Sur İlçesi, … Mahallesi, … pafta, … ada, … parsel sayılı taşınmazın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (mülga Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) tarafından acele kamulaştırılmasına ilişkin 25.03.2016 tarih ve 29664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile acele kamulaştırma kararı alınan taşınmazların da içinde bulunduğu alanın 6306 sayılı Yasanın 2. maddesine göre riskli alan ilan edilmesi yolundaki 04/11/2012 tarihli, 28457 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 22/10/2012 tarihli, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istenilmektedir.

DAVACILARIN İDDİALARI : Hangi değerlendirme sonucunda üzerinde herhangi bir yapı bulunmayan davacılara ait taşınmazın riskli alan olarak kamulaştırılmasına ilişkin karar alındığı hakkında bilgi verilmediği, riskli alan ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırı olduğu, bölgenin sit alanı ilanı edildiği, sit alanı ilan edilen bir bölgede riskli alan uygulaması gerçekleştirilemeyeceği, koruma amaçlı imar planlarına yönelik mevzuatın uygulanması gerektiği, yetkili idarelerin ilgili Belediye ve Kültür Bakanlığı olduğu, davalı idare tarafından yapılmış ve bölgenin afet riskli alan ilan edilmesini gerektirecek, jeolojik yapıya yönelik analiz ve tespit bulunmadığı, riskli yapıların tespitine dair bir çalışma da yapılmadığı, alanın riskli alan olarak ilan edilecek nitelikte can ve mal kaybına neden olacak bir yapılaşma içermediği, bölgenin tamamının riskli alan ilan edilmesinin teknik olarak hiçbir somut veriye dayanmadığı, bölgenin korunması gereken bir alan olduğu, acele kamulaştırma işleminin yok hükmünde olduğu, riskli alan ilanına dair kararın konut hakkına aykırı olduğu, riskli alan uygulamasının, koruma amaçlı imar planı hükümlerinin uygulanmasını olanaksızlaştırdığı, riskli alan kararının yerinden yönetim ilkesine aykırı olduğu, riskli alan uygulamasının davacılara ait taşınmaz yönünden kabulünün mümkün olmadığı, bölgenin riskli alan ilan edilmiş olmasının acele kamulaştırma kararı verilmesi için yeterli olmadığı, yargılama konusu işlemin 2942 sayılı Kanunun 27. maddesinde öngörülen usullere uyulmaksızın tesis edildiği, bölgenin afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine ilişkin düzenlemeleri içeren 6306 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesinin hukuka aykırı olduğu, tesis edilen işlemin amaç yönünden hukuka aykırı olduğu, bazı parsellerin işlem dışında bırakıldığı, eşit davranılmadığı, davaya konu işlemin, ilgili kentsel sit alanı ve ilgili tüm idari işlemler yok sayılarak tesis edilmiş olması nedeni ile hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

DAVALI İDARELERİN SAVUNMALARI : Davanın yasal süresinde açılmadığı, dava konusu kararın hukuka uygun olduğu, bölgenin riskli alan olarak ilan edilmesine ilişkin kararın, riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması açısından önemli olduğu, taşınmaz kültür varlıklarının tahribatını engelleyecek olması nedeniyle de büyük öneme sahip olduğu, alanda yapılacak yenileme, iyileştirme ve dönüşüm uygulamalarına yönelik proje hazırlandığı, alanda 97 adet kamu binası ile toplam 8818 adet yapı bulunduğu, bu yapıların 907 adedinin ruhsatlı olduğu, toplam yapı sayısının %10,29’u ruhsatlı yapılardan oluştuğu, alandaki yapıların büyük çoğunluğunun ruhsatsız ve mühendislik hizmeti almadığı, alanda tescilli anıtsal kültür varlığı yapılar, tescilli sivil mimarlık örneği yapılar, tescilli olmayan geleneksel yapılar, ruhsatsız yapılar ve ruhsatlı yapılar olmak üzere 5 farklı yapı grubu bulunduğu, alanda var olan yapı stokunun oluşturan mühendislik hizmeti almadan yapılan yapıların deprem açısından büyük risk taşıdığı, bu yapıların alan içinde yaygın biçimde bulunmasının, alanı tümüyle riskli alan haline getirdiği, master plan kapsamında toplam 7695 adet yapının deprem dayanımlarının ve risk gruplarının belirlenmesine yönelik hızlı tarama yöntemiyle analizler yapıldığı, mevcut yapı stokunun can ve mal güvenliği açısından risk oluşturduğu, bu yapıların aynı zamanda tescillenerek koruma altına alınmış olan kültür varlığı değeri taşıyan yapıları da olumsuz yönde etkileyerek her geçen gün tarihi yapı ve dokunun bozulmasına ve çöküntü alanı haline gelmesine neden olmasının yanı sıra bölgede yaşayan vatandaşlarımızın mal ve can güvenliği açısından beklenmedik bir anda büyük manevi ve mali külfetler ile karşı karşıya gelmesine neden olacağının tespit edildiği, sit statüsü de gözetilerek fiziksel mekanın dönüşümünün yanı sıra, sosyal gelişim, yerel ekonomik kalkınma, tarihi ve kültürel mirasın korunması vb. İlkeler çerçevesinde kapsamlı ve bütünleşik bir yaklaşımla yapılacak dönüşüm uygulamalarının Suriçi Bölgesi için zorunluluk olduğu, bölgenin korunmasına yönelik her hangi bir müdahale yapılmaması halinde, alandaki mevcut yapısal problemlerin çok değerli bu tarihi yapı ve dokuları, büyük bozulma riski ve hatta yakın bir gelecekte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacağı, yaşanan terör olayları sonucu Suriçi Bölgesinde 1295 adet binanın tamamen yıkıldığı, 1335 adet binanın ağır hasar gördüğü, 1269 adet binanın az hasar gördüğü, 638 adet tescilli veya korunmaya değer yapının hasar gördüğü, birim sayısı olarak bakıldığında 4500 civarında bağımsız birimin hasar gördüğü, bu rakamların Suriçinde hasarın ve riskin boyutunun ne kadar yüksek olduğunu gösterdiği, Suriçi Bölgesinde 6306 sayılı Kanun kapsamında yapılacak uygulamaların gerek sit alanı, gerekse Dünya Mirası olarak tescillenmiş olması nedeniyle bağlı olduğu ulusal ve uluslararası yasalarca öngörülen şartlara uygun olarak yürütüleceği, riskli alan içerisinde bulunan yapılar can ve mal güvenliği açısından tehlike teşkil ettiğinden bunların yıkılması ve akabinde yeni yapıların yapımına bir an önce başlanılması ve bitirilmesi gerektiği, bölücü terör örgütünün çıkardığı olaylar sonucunda bu alanda pek çok yapı zarar gördüğünden, ev ve işyeri zarar görenlerin mağduriyetlerinin de ivedilikle giderilmesi gerektiği, riskli alanda anlaşma sağlanan parsellerde başlatılan altyapı uygulamalarının bütüncül bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için alan bütününde çalışılması gerektiği, birçok tescilli yapı bulunması sebebiyle alandaki zarar tespit işlemlerinin, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü katılımı ile gerçekleştirildiği, davaya konu işlemlerin hukuka ve kamu yararına uygun olduğu savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’NUN DÜŞÜNCESİ : Dava, Diyarbakır İli, Sur İlçesi, … Mahallesi, … pafta, … ada, … parsel sayılı taşınmazın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (mülga Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) tarafından acele kamulaştırılmasına ilişkin 25.03.2016 tarih ve 29664 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile acele kamulaştırma kararı alınan taşınmazların da içinde bulunduğu alanın 6306 sayılı Yasanın 2. maddesine göre riskli alan ilan edilmesi yolundaki 04/11/2012 tarihli, 28457 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 22/10/2012 tarihli, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Davalı idarelerin süreye ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.
Anayasa’nın 13. ve 35. madde hükümleri uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla Anayasa’ya uygun olarak yasayla sınırlandırılması mümkündür. Ancak buna ilişkin düzenlemeler öncelikle kamu yararına dayanmalıdır. Ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolüyle de mülkiyet hakkı bir insan hakkı olarak kabul edilmiş ve bu hakkın orantılılık ilkesi çerçevesinde kamu yararı gözetilerek sınırlandırılabileceği ifade edilmiştir. Buna göre, bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi) kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.
Öte yandan, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun “Acele kamulaştırma” başlıklı 27. maddesinde; 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10. madde esasları dairesinde ve 15. madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10. maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabileceği kuralına yer verilmiştir.
2942 sayılı Yasanın 27. maddesinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlendiğinden, madde hükmü ile üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır. Bu koşullardan ikisi Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya özel kanunlarda öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olması halleri şeklinde açıkça sayılmak suretiyle üstün kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasının gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yoluna gidilebileceği, bu kapsamda üçüncü koşul olan aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar verilebilmesi için de kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerekmektedir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun “Amaç” başlığı altındaki 1. maddesinde bu Kanunun amacının afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olduğu ifade edilmiş, dava konusu işlem tarihindeki şekliyle, 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmış, anılan Kanuna 6704 sayılı Kanunun 25. maddesi ile eklenen ve 26.04.2016 tarihinde yürürlüğe giren Ek-1. maddesinde “(1) a) Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca riskli alan olarak kararlaştırılabilir. Riskli alan sınırı uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir” kuralı yer almıştır.
6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da “Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu, c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını, ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini, d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını, e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu, f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri, ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…” hükümlerine yer verilmiştir.
Anayasa’nın yukarıda yer verilen hükümleri ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düzenlemeleri doğrultusunda olağan dışı kanun olarak düzenlenen 6306 sayılı Kanun değerlendirildiğinde, bu kanunla mülkiyet hakkına getirilebilecek sınırlamalara ilişkin yetkinin kullanımının oldukça sıkı kurallara bağlandığı ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunun hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut bir şekilde ortaya konulmasının şarta bağlandığı görülmekle, bir alanın “Riskli Alan” olarak ilan edilebilmesi için üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığının mutlaka yapıların fiili durumları incelendikten sonra hazırlanacak teknik bir rapor ile ortaya konulması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu alanın 22.10.2012 tarihli, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 6306 sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edildiği, bu karar öncesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Diyarbakır İli, Sur İlçesi, Suriçi Bölgesi için hazırlanan teknik raporda; uyuşmazlık konusu bölgenin mevcut yapı stoğunun niteliklerinin araştırıldığı; bölgedeki özel ve kamu taşınmazları belirlenerek, alana ilişkin yerinde fiziki tespitlerinin yapıldığı; alandaki yapıların; risk unsuru, kat adetleri, yapısal, ruhsat ve tescilli kültür varlığı durumlarının tespitinin gerçekleştirildiği; deprem risk analizlerinin yapıldığı ve bu başlıklara ilişkin haritaların çizildiği, bölgenin afet geçmişinin araştırıldığı; Suriçi Bölgesinin yıllar itibarıyla değişen imar durumunun irdelendiği, bölge içerisinde yer alan anıtsal ve sivil mimarlık örneği teşkil eden korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının tespit edildiği ve bu taşınmazlara ilişkin envanterin çıkarıldığının belirtildiği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Başbakanlığa hitaben göndermiş olduğu … günlü, … sayılı yazı ile 2012 yılında riskli alan ilan edilen ve Suriçi bölgesi içerisinde yer alan ada ve parsel numaralarıyla belirtilen taşınmazların acele kamulaştırılması için Bakanlar Kurulu kararı alınmasının istenildiği, söz konusu teklif yazının ekinde yer alan gerekçe raporunda; uyuşmazlığa konu alanda gerçekleştirilecek dönüşüm uygulamaları ile riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması, riskli yapılardan kaynaklanacak afet risklerinin azaltılarak Ülkemizin önemli kültürel zenginlikleri arasında bulunan alanda taşınmaz kültür varlıklarının tahribatının engellenmesi, yapı ve doku bütünlüğü bozularak aykırılık teşkil eden yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesi, kültür varlıklarının restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme, iyileştirme, sağlıklaştırma vb. yönünde yapılacak müdahalelerle bölgeye kazandırılmasına yönelik çalışmaların yapılması ve alanda terör örgütü mensuplarınca zarar verilen konut ve işyerlerinin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi ve mağduriyetlerin giderilmesinin amaçlandığı, bu bölgede kamu düzeni ve güvenliğini aksatacak şekilde 2015 yılı Eylül ayında başlayan terör olayları ve sonrasında başlatılan operasyonlarla birlikte Sur bölgesinde birçok ev ve işyerinin hasar gördüğü, Sur içinin sit alanı olması, birçok tescilli yapı bulunması nedeniyle alandaki zarar tespit işlemlerinin yapılacağı, Sur bölgesi içerisinde yıkılan yerlerden başlamak suretiyle yıkım ve yapım işlerinin etaplar halinde gerçekleştirileceği ve Sur İlçesinde yapılacak yıkım ve yenileme işlemlerinin 60 ayda yapılmasının planlandığı, koruma amaçlı imar planı kararları doğrultusunda kültürel taşınmaz varlıklarının röleve, restütisyon ve restorasyon işlemlerinin gerçekleştirileceğinden alanın riskli alan olarak ilan edilmesi gerektiği, alan içinde bulunan yapıların can ve mal güvenliği açısından risk teşkil etmesi nedeniyle taşınmazların tahliyesinin ve yıkımının ve akabinde yeni yapıların yapımının bir an önce başlatılması ve bitirilmesinin zaruri olduğu, terör örgütü mensuplarınca zarar verilen konut ve işyerleri sebebiyle yaşanan mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesi gerektiği, alanda anlaşma sağlanan parsellerde altyapı uygulamalarına başlanıldığı ve altyapı uygulamalarının bütüncül bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için alan bütününde çalışma imkanının sağlanmasının gerektiği hususları gözetildiğinde riskli alan olarak ilan edilen sınırlar içerisinde dönüşümün ivedilikle gerçekleştirilebilmesini sağlamak üzere alan sınırları dahilinde bulunan taşınmazlardan, hazırlanacak Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında malikleri ile anlaşma sağlanamayanların 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından acele kamulaştırılması gerektiği saptamalarına yer verilmiştir.
Bu durumda; riskli alan ilan edilen Diyarbakır İli, Sur İlçesinde bulunan ve kamu düzeni ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu belirtilen alanda; bu süreçte yaşanan olaylarla birçok yapı ve altyapının hasar gördüğü dikkate alındığında, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihteki Kanunun 2. maddesindeki koşulların ortadan kalktığı, 6306 sayılı Kanunun Ek-1. maddesinde belirtilen şartların oluştuğu; fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini oluşturmak, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, 6306 sayılı Kanunun 2. maddesine göre tesis edilen 22.10.2012 günlü, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararında ve bu karara dayanılarak taşınmazın acele kamulaştırılmasına ilişkin 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Cumhurbaşkanı kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği, düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, ilk olarak 30/12/2021 tarihinde açılan davanın, Dairemizin 24/03/2022 tarih ve E:2021/11261, K:2022/3666 sayılı dilekçe ret kararı sonrasında yasal süresi içerisinde yeniden açıldığı anlaşılmakla, gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
6306 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca 04/11/2012 tarih ve 28457 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 22/10/2012 tarih ve 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Diyarsakır Sur ilçesinde koordinatları belirlenen alanın riskli alan ilan edildiği, 2015 yılı Eylül ayında kamu düzeni ve güvenliğini tehlikeye atacak şekilde başlayan terör olayları ile mücadele sırasında Suriçi bölgesinde bulunan 8818 yapıdan 1295 adet binanın tamamen yıkıldığı, 1335 adet yapının ağır hasar gördüğü, 1269 adet binanın az hasarlı olduğu, 638 adet tescilli veya korumaya değer yapının hasar gördüğü, sonuç olarak toplamda 4500 civarında bağımsız birimin zarar gördüğü, daha sonra 21/03/2016 tarih ve 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Karar’ın ekli listesinde ada ve parsel numaraları belirtilen taşınmazların acele kamulaştırılmasına karar verildiği, bunun üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” hükmüne yer verilmiştir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmış, anılan Kanunda değişikliklere ve ek maddelere ilişkin 6704 sayılı Kanun ile 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren Ek-1. maddesinde ise (Ek: 14/4/2016 – 6704/25 md.) “(1) a) Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca riskli alan olarak kararlaştırılabilir. Riskli alan sınırı uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir” hükmü yer almıştır.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da “Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu, b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri, c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını, ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini, d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını, e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu, f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri, ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…” hükümlerine yer verilmiştir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun “Acele kamulaştırma” başlıklı 27. maddesinde; 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10. madde esasları dairesinde ve 15. madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10. maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabileceği kuralına yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Usul Yönünden:
Davanın süresinde açılmadığı iddiası bakımından;
İdari işlemlerin nitelikleri gereği özel yasalarında genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare tarafından idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmadığından, Anayasa’nın 40. maddesi hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen bu hususun idari işlemde açıklanmaması halinde, dava konusu idari işlemin tebliği tarihinden itibaren özel dava açma süresinin değil, altmış günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerekmektedir.
Acele kamulaştırmaya ilişkin Cumhurbaşkanı kararının Resmi Gazete’de yayımlanması ilgililere tebliğ hükmünde olmadığından acele kamulaştırmaya ilişkin işlemlerin Anayasada yer alan bir temel hak ve özgürlük olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte bireysel işlem olması karşısında otuz gün içinde dava açılacak idarenin gösterilmesi suretiyle ilgiliye tebliğ edilmesi, Anayasada güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de gereğidir.
Bu çerçevede, muhatapları açısından subjektif ve kişisel nitelikte olan acele kamulaştırma kararlarının, usulüne uygun yazılı bildirimi üzerine otuz gün içinde veya öğrenme üzerine altmış günlük genel dava açma süresi içinde dava konusu edilebileceği, bu durumda 2577 sayılı Kanunun 20/A maddesinin uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.
Nitekim, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 25/03/2015 tarihli, E:2014/5590, K:2015/891 sayılı kararı da bu yöndedir.
Yine içeriği itibarıyla muhataplara tebliği zorunlu olan, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanların riskli alan ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebileceği de açıktır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 24/04/2017 tarihli, E:2017/397, K:2017/1818 sayılı kararı da bu yöndedir.
Uyuşmazlıkta, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararlarının davacılara tebliğ edildiğine dair belgelerin dosyaya sunulmadığı ve davacılar tarafından öğrenme tarihi üzerine altmış günlük genel dava açma süresi içinde davanın açıldığı anlaşılmış ve davalı idarenin davada süre aşımı bulunduğu yönündeki itirazı yerinde görülmemiştir.
Esas Yönünden:
Davanın riskli alan ilanına ilişkin 04/11/2012 tarihli, 28457 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 22/10/2012 tarihli, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararı yönünden yapılan incelemede;
Yukarıda belirtilen Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düzenlemeleriyle kişilerin mülkiyet hakları güvence altına alınmıştır. Mülkiyet hakkının yalnızca kamu yararının mevcut olduğu durumlarda kanunla sınırlanabileceği de yine bu düzenlemelerde öngörülmüştür. Kanun koyucu tarafından olağan dışı kanun olarak düzenlenen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında da kanunda sayılan idarelerce mülkiyet hakkına sınırlama getirilebilecektir. Ancak, yine burada Kanun bu yetkinin kullanımını oldukça sıkı kurallara bağlamış ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut bir şekilde ortaya konulmasını şarta bağlamıştır. Bu bağlamda, bir alanın “Riskli Alan” olarak ilan edilebilmesi için üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıma sebebinin mutlaka yapıların fiili durumları incelendikten sonra hazırlanacak teknik bir rapor ile ortaya konulması gerekecektir.
Dava konusu riskli alan kararı öncesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Diyarbakır İli, Sur İlçesi, Suriçi Bölgesi için hazırlanan teknik raporda; uyuşmazlık konusu bölgenin mevcut yapı stoğunun niteliklerinin araştırıldığı; bölgedeki özel ve kamu taşınmazları belirlenerek, alana ilişkin yerinde fiziki tespitlerinin yapıldığı; alandaki yapıların; risk unsuru, kat adetleri, yapısal, ruhsat ve tescilli kültür varlığı durumlarının tespitinin gerçekleştirildiği; deprem risk analizlerinin yapıldığı ve bu başlıklara ilişkin haritaların çizildiği, bölgenin afet geçmişinin araştırıldığı; Suriçi Bölgesinin yıllar itibarıyla değişen imar durumunun irdelendiği, bölge içerisinde yer alan anıtsal ve sivil mimarlık örneği teşkil eden korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının tespit edildiği ve bu taşınmazlara ilişkin envanterin çıkarıldığının belirtildiği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Başbakanlığa hitaben göndermiş olduğu … günlü, … sayılı yazı ile 2012 yılında riskli alan ilan edilen ve Suriçi bölgesi içerisinde yer alan ada ve parsel numaralarıyla belirtilen taşınmazların acele kamulaştırılması için Bakanlar Kurulu kararı alınmasının istenildiği, söz konusu teklif yazının ekinde yer alan gerekçe raporunda; uyuşmazlığa konu alanda gerçekleştirilecek dönüşüm uygulamaları ile riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması, riskli yapılardan kaynaklanacak afet risklerinin azaltılarak Ülkemizin önemli kültürel zenginlikleri arasında bulunan alanda taşınmaz kültür varlıklarının tahribatının engellenmesi, yapı ve doku bütünlüğü bozularak aykırılık teşkil eden yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesi, kültür varlıklarının restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme, iyileştirme, sağlıklaştırma vb. yönünde yapılacak müdahalelerle bölgeye kazandırılmasına yönelik çalışmaların yapılması ve alanda terör örgütü mensuplarınca zarar verilen konut ve işyerlerinin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi ve mağduriyetlerin giderilmesinin amaçlandığı, bu bölgede kamu düzeni ve güvenliğini aksatacak şekilde 2015 yılı Eylül ayında başlayan terör olayları ve sonrasında başlatılan operasyonlarla birlikte Sur bölgesinde birçok ev ve işyerinin hasar gördüğü, Sur içinin sit alanı olması, birçok tescilli yapı bulunması nedeniyle alandaki zarar tespit işlemlerinin yapılacağı, Sur bölgesi içerisinde yıkılan yerlerden başlamak suretiyle yıkım ve yapım işlerinin etaplar halinde gerçekleştirileceği ve Sur İlçesinde yapılacak yıkım ve yenileme işlemlerinin 60 ayda yapılmasının planlandığı, koruma amaçlı imar planı kararları doğrultusunda kültürel taşınmaz varlıklarının röleve, restütisyon ve restorasyon işlemlerinin gerçekleştirileceğinden alanın riskli alan olarak ilan edilmesi gerektiği, alan içinde bulunan yapıların can ve mal güvenliği açısından risk teşkil etmesi nedeniyle taşınmazların tahliyesinin ve yıkımının ve akabinde yeni yapıların yapımının bir an önce başlatılması ve bitirilmesinin zaruri olduğu, terör örgütü mensuplarınca zarar verilen konut ve işyerleri sebebiyle yaşanan mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesi gerektiği, alanda anlaşma sağlanan parsellerde altyapı uygulamalarına başlanıldığı ve altyapı uygulamalarının bütüncül bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için alan bütününde çalışma imkanının sağlanmasının gerektiği hususları gözetildiğinde riskli alan olarak ilan edilen sınırlar içerisinde dönüşümün ivedilikle gerçekleştirilebilmesini sağlamak üzere alan sınırları dahilinde bulunan taşınmazlardan, hazırlanacak Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında malikleri ile anlaşma sağlanamayanların 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından acele kamulaştırılması gerektiği saptamalarına yer verildiği anlaşılmıştır.
İdare tarafından dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden, 6306 sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile koordinatları belirlenen alan riskli alan ilan edilmiş ise de; 2015 yılı Eylül ayında kamu düzeni ve güvenliğini tehlikeye atacak şekilde başlayan terör olayları ile mücadele sırasında Suriçi bölgesinde bulunan 8.818 yapıdan 1295 adedinin tamamen yıkıldığı, 1335 adedinin ağır hasar gördüğü, 1269 adedinin binanın az hasarlı olduğu, 638 adet tescilli veya korumaya değer yapının hasar gördüğü, sonuç olarak toplamda 4500 civarında bağımsız birimde daha sonra yürürlüğe giren 6306 sayılı Kanunun Ek-1 maddesinin (1)-a fıkrasında belirtilen koşulların oluştuğu ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihteki koşulların ortadan kalktığı anlaşıldığından, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ihtiyaç kalmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda; riskli alan ilan edilen Diyarbakır İli, Sur İlçesinde bulunan ve kamu düzeni ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu belirtilen alanda; bu süreçte yaşanan olaylarla birçok yapı ve altyapının hasar gördüğü dikkate alındığında, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihteki Kanunun 2. maddesindeki koşulların ortadan kalktığı, 6306 sayılı Kanunun Ek-1. maddesinde belirtilen şartların oluştuğu sonuç ve kanaatine ulaşılmış olup, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, 6306 sayılı Kanunun 2. maddesine göre riskli alan ilan edilmesine ilişkin 22/10/2012 tarihli, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Davanın 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı acele kamulaştırmaya ilişkin Bakanlar Kurulu kararı yönünden incelenmesinden;
Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri açısından bakıldığında, özel mülkiyet hakkının, korunması gereken temel insan hakları arasında öngörüldüğü, anayasa ve uluslararası sözleşmelerde mülkiyet hakkını korumaya yönelik düzenlemelere yer verildiği, bu düzenlemelerde mülkiyet hakkına müdahalelerin olabileceğinin öngörüldüğü, ancak bu müdahalelerde kamu yararı gerekçesi, kanuni düzenleme gereği ve ölçülülük yada orantılılık gibi uluslararası hukukun genel ilkelerinin varlığının dikkate alınması gerektiği; aksi durumda müdahalenin mülkiyet hakkı ihlaline neden olacağı kabul edilmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla da bu hususların açık bir şekilde ortaya konulduğu görülmektedir.
Bu açıdan, kamu gücü kullanılarak özel mülkiyetteki taşınmazların kamu eline geçirilmesini ifade etmesi anlamında kamulaştırmanın yargısal incelemesinde, mülkiyet hakkına söz konusu müdahalede yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde kamu yararının varlığının, kanuni düzenleme gereğinin ve orantılılık noktasında adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
2942 sayılı Kanunun 27. maddesi incelendiğinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem şeklinde düzenlendiğinden, madde hükmü ile üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır. Bu koşullardan ikisinde Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya özel kanunlarda öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olması halleri şeklinde açıkça sayılmak suretiyle üstün kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasının gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yoluna gidilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda, üçüncü koşul olan aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar verilebilmesi için de kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu acele kamulaştırmaya ilişkin 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında bahsi geçen riskli alan kararının 22.10.2012 tarihli, 3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca alındığı, söz konusu riskli alan kararı öncesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Diyarbakır İli, Sur İlçesi, Suriçi Bölgesi için hazırlanan ve yukarıda ayrıntıları verilen teknik raporda ve eki gerekçe raporunda belirtilen hususlar çerçevesinde, riskli alan olarak ilan edilen sınırlar içerisinde dönüşümün ivedilikle gerçekleştirilebilmesini sağlamak üzere alan sınırları dahilinde bulunan taşınmazlardan, hazırlanacak Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında malikleri ile anlaşma sağlanamayanların 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından acele kamulaştırılması gerektiği, saptamalarına yer verildiği anlaşılmıştır.
Uyuşmazlıkta, acele kamulaştırmaya yönelik Bakanlar Kurulu kararının dört ayrı sebebe dayalı bulunduğu; bu sebeplerden birincisinin, alanda riskli yapılar olduğu ve bu riskli yapı stoğu içinde yaşayan nufusun can ve mal güvenliğinin sağlanması, riskli yapılardan kaynaklanacak afet risklerinin azaltılması ve nihayetinde ortadan kaldırılması, ikincisinin, ülkemizin ve dünyanın kültürel zenginlikleri arasında yer alan sur içi bölgesinin bu nitelik ile bağdaşmayan, yapı ve kültür bütünlüğünü bozan veya kültürel varlıkları tahrip eden yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesi, üçüncüsünün, alanda mevcut kültür varlıklarının restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme ve iyileştirme çalışmalarının yapılması, dördüncüsünün de terör olayları sonucu zarar gören yapıların yıkım ve yenileme işlemlerinin gerçekleştirilmesi olduğu, bu dört sebebin birlikte, birbirleriyle koordineli bir biçimde, altyapıları da ele alınmak suretiyle ve bir an önce uygulamaların gerçekleştirilebilmesi için acele kamulaştırma kararının alındığı ve bu haliyle Kamulaştırma Kanununda öngörülen acelelik halinin dava konusu Bakanlar Kurulu kararı yönünden gerçekleşmiş bulunduğu görülmektedir.
Öte yandan, uyuşmazlığa konu taşınmazın bölge içerisinde yer alan sivil mimarlık örneği olarak korunması gerekli taşınmazlar arasında yer almadığı, davacının yapının bu haliyle ve aynen korunması gerektiği yolunda somut bir iddiasının da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, uyuşmazlığa konu alan için gerekli olan yukarıda yer verilen ayrıntılı teknik çalışmaların yapıldığı, bunun sonucunda bölgenin riskli alan ilan edildiği, bu riskli alan ilanı doğrultusunda bölgenin sağlıklı yapılaşmasının taşınmaz kültür varlıklarının ihya ve restorasyon çalışmalarının ivedilikle aslına uygun olarak tamamlanmasının sağlanmasının hedeflendiği, acele kamulaştırmaya konu taşınmazların mahalle, ada ve parsel numarası gösterilmek suretiyle tek tek belirlendiği, ancak alanın bütünlüğü de göz önünde bulundurularak yukarıda belirtilen sebeplerle ve kullanılmaz halde bulunan bölgenin kent çeperinde çöküntü alanı oluşumunun önlenmesi, imar ıslahının bir an önce yapılabilmesi için acele kamulaştırma kararının alındığı sonucuna varıldığından, dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …- TL vekâlet ücretinin davacılardan alınarak davalı idarelere verilmesine,
4. Davacılar tarafından dilekçe ret kararı sonrasında davayı yenileme aşamasında fazladan yatırılan başvurma harcı, karar harcı ve vekalet harcı olmak üzere toplam …-TL ile yine davanın önceki aşamasında kullanılmayan …-TL yürütmenin durdurulması harcının ve posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra istemi halinde davacılara iadesine,
5. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(g) maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 14/12/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.