Danıştay Kararı 6. Daire 2021/10791 E. 2022/950 K. 01.02.2022 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2021/10791 E.  ,  2022/950 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2021/10791
Karar No : 2022/950

TEMYİZ EDENLER (DAVACILAR) :
1- …Köy Tüzel Kişiliği

11- …
VEKİLLERİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : …Bakanlığı – …
VEKİLİ : Av. …

MÜDAHİL (DAVALI YANINDA) : …Elektrik Üretim A.Ş.
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN ÖZETİ : Elazığ İli, Bingöl İli ve Tunceli İli sınırları içerisinde bulunan Perisuyu Nehri üzerinde davalı yanında müdahil tarafından yapılması planlanan “Pembelik Barajı, HES ve Malzeme Ocakları” projesi ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünce verilen …tarih ve …sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu” kararının dayanağı nihai ÇED raporunda yer alan “baraj gölü oluştuktan sonra gölün her iki yakası arasında irtibatın sağlanması amacıyla su altında kalacak iki adet köprünün yerine baraj gölünün en dar yerlerine yeni iki adet köprünün yapılması yönündeki taahhüdün kaldırılması” isteğiyle yapılan başvurunun (“Pembelik Barajı göl kotu altında kalan Sürmelikoç-Çayağzı Köyleri ve bağlı mezra yollarının relokasyon yolları yapılarak Özlüce Köprüsü Devlet Yoluna bağlantısının yapıldığı, köylerin …Baraj Köprüsüne kadar ulaşım ile ilgili mağduriyetinin giderildiğine” ilişkin 30/11/2016 tarihli Yayladere Kaymakamlığı İlçe Özel İdare Müdürlüğünün görüşü ile
“söz konusu köprülerin yapılmasının bölge güvenliği açısından risk taşıyacağından bahisle uygun olmayacağına” ilişkin 14/01/2017 tarihli Elazığ Valiliği İl Jandarma Komutanlığının görüşü dikkate alınarak) uygun görülmesine ilişkin 18/04/2017 tarih ve 6208 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda …. İdare Mahkemesince verilen …tarih ve E:…, K:…sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

SAVUNMALARIN ÖZETİ : Davalı yanında müdahil tarafından, temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmakta iken, davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’NUN DÜŞÜNCESİ : ÇED raporunda taahhüt edilen köprülerin su tutulmadan önce yapılması mümkün iken, su tutulduktan sonra fiili imkansızlık nedeniyle yapılmasının mümkün olmadığının bilirkişi raporuyla açıklığa kavuşturulduğu dikkate alındığında, köprülerin yapılabilirliğine yönelik teknik koşulların yeterince ortaya konulmadığı ÇED raporunu bu şekliyle onaylayan davalı idarenin idari ve mali sorumluluğunun bulunduğu açık olduğu, diğer taraftan, ÇED Yönetmeliğindeki düzenlemeler dikkate alındığında, ÇED Olumlu kararı verildikten sonra ÇED raporunda yer alan bir taahhüdün kaldırılmasının davalı idarece uygun bulunması şeklinde bir yöntemin izlenerek tesis edilen dava konusu işlemin yasal dayanağının bulunmadığı anlaşılmış olup, bu durumun ÇED raporunun revizesi anlamına geldiği, revize ÇED raporu için de yeni bir ÇED sürecinin başlatılarak, yeni bir ÇED kararı verilmesi gerektiği sonucuna varıldığından, temyiz istemlerinin kabulü ile Mahkeme kararının bozularak, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra 29/10/2021 tarih ve 31643 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 1. maddesi uyarınca, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Altıncı Kısmının Dördüncü Bölümünün başlığı “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği” şeklinde değiştirildiğinden, husumetin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yöneltilmesine karar verilerek ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 17/2. maddesi uyarınca duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek, işin gereği görüşüldü:
İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
…İdare Mahkemesince verilen …tarih ve E:…, K:…sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın ONANMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(i) maddesi uyarınca, karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun duyurulmasına, 01/02/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31. maddesinin “yargılama giderlerine ilişkin olarak” atıf yaptığı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yerine çıkarılan ve 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 326 maddesinin 1. fıkrasında; kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği, 2. fıkrasında; davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkemenin, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştıracağı, 327. maddesinde; gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan tarafın, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebileceği, bir kişi davada sıfatı olmadığı hâlde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltıp, kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verirse, davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddi hâlinde, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilemeyeceği, 331. maddesinde ise; davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin takdir edileceği hükme bağlanmıştır.
Yukarıda mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, kanunda sayılan istisnai durumlar dışında yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, dava dosyasında mevcut tüm bilgi ve belgeler ile mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu işlemin tesis edilme gerekçesi olarak, köprü yapılması ile birlikte bölgede oluşabilecek güvenlik problemi ile, ilgili köy yollarının devlet yoluna bağlantısının sağlanarak alternatif yolların yapılması üzerine ulaşımla ilgili bir problemin kalmaması gösterilmiş ise de; Mahkemenin ara kararlarına bölgede bulunan jandarma komutanlıklarından verilen cevaplardan, köprü yapımının bölgede güvenlik riski doğurabileceği, ancak alınacak bir takım askeri tedbirlerle güvenlikle ilgili riskin minimize edilebileceğinin anlaşıldığı, ayrıca yapılan ilk keşif üzerine alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere; alternatif yol olarak ifade edilen … Köprüsünden davacı köylere ulaşımı sağlayan yolun asfalt kaplaması olmayan, dar ve geometrik standartları son derece düşük olduğu, araçların güvenli bir şekilde sevk ve idaresini güçleştirdiği ve ulaşım süresini uzattığından ulaşımla ilgili problemi ortadan kaldıracak nitelikte alternatif bir yol olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varılmış, bu yönüyle dava konusu işlemin dayandığı sebeplerin hukuken kabul edilebilir gerekçeler olmadığı anlaşılmıştır.
Bununla birlikte, re’sen araştırma yetkisi kapsamında nihai ÇED raporunda taahhüt edilen yeni köprü inşasının fiili ve teknik yönden mümkün olmadığı bilimsel verilere dayalı bilirkişi ve ek bilirkişi raporlarıyla ortaya konulduğundan, davanın reddi yolundaki Mahkeme kararında bu yönüyle hukuki isabetsizlik bulunmasa da, dava konusu işlemin hukuken geçerli bir sebebe dayalı olarak tesis edilmemesi nedeniyle kanunda sayılan istisnai durumlar dışında yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği yönündeki düzenlemeye rağmen hakkaniyet gereği yargılama giderlerinin (lehine hüküm verilen) davalı idare aleyhine hükmedilmesi gerektiği sonucuna varıldığından, Mahkeme kararının yargılama giderlerine ilişkin kısmının bozularak, davalı idare aleyhine hükmedilmesi gerektiği oyu ile çoğunluk kararının, bu kısmına katılmıyorum.

(XX) KARŞI OY :
25/11/2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 4. maddesinde; ”Çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı olarak tanımlanmıştır. Aynı Yönetmeliğin 6. maddesinde ise; “(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler. … (3) (Değişik:RG-26/5/2017-30077) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Ancak bu durum söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmez. …” kuralına, 7. maddesinde; “(1) Bu Yönetmeliğin; a) Ek-1 listesinde yer alan projelere, b) “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelere, c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanması zorunludur.” kuralına, “Olağanüstü durumlar ve özel hükümler” başlıklı 24. maddesinde; “(1) Aşağıdaki projeler için uygulanacak ÇED sürecine ilişkin yöntem Bakanlıkça belirlenir: a) Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi işlemleri, doğal afetler sonucu yıkılan, bozulan, tahrip olan veya hasar gören herhangi bir yatırımın bulunduğu yerde kısmen veya tümü ile yeniden gerçekleştirilmesi planlanan projeler, b) ÇED Yönetmeliğine tabi olmayan veya Seçme Eleme Kriterlerine tabi olduğu halde proje sahibinin ÇED Raporu hazırlanması talebi üzerine Bakanlıkça uygun görülen projeler, c) Organize Sanayi Bölgeleri, İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri, Endüstri Bölgeleri, Serbest Bölgeler ile Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde kurulması planlanan projeler, ç) Stratejik Çevresel Değerlendirme yapılan alanlarda kurulması planlanan projeler, d) Teknoloji değişikliği uygulamak suretiyle, verim artırımına, doğal kaynak kullanımını azaltmaya ve/veya çevre kirliliğini azaltmaya yönelik yapılmak istenilen değişiklikler veya prototip üretim yapan projeler, e) Ek-1 listesi veya ek-2 listesinde olup, eşik değeri olmayan projelerde yapılacak her türlü değişikliği içeren projeler, f) “ÇED Olumlu” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararı bulunan projelerde yapılacak kapasite artışı ve/veya genişletilmesi planlanan projeler.” kuralına yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; Mahkemece, köprü yapımının bölgede güvenlik riski doğurabileceği ancak alınacak bir takım askeri tedbirlerle güvenlikle ilgili riskin minimize edilebileceğinin anlaşıldığı, ayrıca yapılan ilk keşif üzerine alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere; alternatif yol olarak ifade edilen Özlüce Köprüsünden davacı köylere ulaşımı sağlayan yolun asfalt kaplaması olmayan, dar ve geometrik standartları son derece düşük olduğu, araçların güvenli bir şekilde sevk ve idaresini güçleştirdiği ve ulaşım süresini uzattığından ulaşımla ilgili problemi ortadan kaldıracak nitelikte alternatif bir yol olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varılarak, re’sen araştırma yetkisi kapsamında ve davalı yanında müdahilin iddiaları da göz önünde bulundurulmak suretiyle söz konusu köprünün yapımının teknik olarak mümkün olup olmadığının ortaya konulması amacıyla yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda; yüzer dubalar üzerine oturan ve kara ulaşım araçlarının da geçebileceği bir “yüzer ulaşım platformu”, veya öngörülen aks üzerinde olmak üzere, uygun temel ve betonarme ayaklar üzerine oturan, iki şeritli bir “betonarme köprü” veya yine aynı aks üzerinde olmak üzere, iki şeritli “çelik halatlı asma köprü” olarak üç köprü seçeneğinin değerlendirildiği ve mevcut durumda su ile dolu durumda olan baraj gölünün üzerinde, gölün en dar yeri olarak tespit edilmiş olan noktada, uygun bir köprünün inşa edilmesinin mümkün olmadığı yönünde tespit ve değerlendirmelerde bulunulduğu, Mahkemece bilirkişi raporu dikkate alınarak, Pembelik Barajı işletmeye açılmadan, baraj gölünde su tutulmadan önce gölün iki yakasının en dar olduğu yerde sabit betonarme köprü inşasının mümkün olduğu, ancak gelinen aşamada barajda su tutma işleminin başlayıp barajın işletmeye açılmasının üzerinden 5 yılı aşkın bir süre geçmiş olması ve bu süreçte baraj gölünün tabanında biriken erozyon malzemesinin betonarme köprü inşasına imkan vermemesi ve diğer bir seçenek olarak değerlendirilen çelik halatlı asma köprünün de köprü üzerindeki yaya ve motorlu araç trafiğinden kaynaklanacak hareketler, bölgedeki iklimsel koşullar, şiddetli rüzgar etkileri ile birlikte yapı elemanları üzerinde yaratacağı şiddetli titreşim ve rezonans riskleri ve bu risklerin alınacak tedbirlerle bertaraf edilemeyecek boyutta olması karşısında sürekli ve güvenilir bir ulaşım sağlayamayacak olması nedeniyle çelik halatlı asma köprü inşasının da teknik olarak mümkün olmadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Uyuşmazlıkta; ilk olarak, bilirkişi raporlarında köprülerin en baştan yapılması mümkünken, su tutulması nedeniyle fiili olarak yapılması mümkün olmadığı vurgulandığından, ÇED raporunun sunulmasından sonra davalı idarenin taahhüt edilen köprülerin yapılabilirlik koşullarıyla ilgili yeterince araştırma yapılmadığının anlaşıldığı, nitekim davalı idarece köprülerin “su tutulmadan önce” yapılacağına yönelik bir taahhüdün ÇED raporunda yer almasının sağlanmadığı, dolayısıyla su tutulmadan önce yapılması mümkün olan köprülerin gelinen aşamada bilirkişi raporuyla ortaya konulan fiili imkansızlık nedeniyle yapılamayacağı görüldüğünden, köprülerin yapılabilirliğine yönelik teknik koşulların yeterince ortaya konulmadığı ÇED raporunu bu şekliyle onaylayan davalı idarenin idari ve mali sorumluluğunun bulunduğu açıktır.
İkinci olarak, “Olağanüstü durumlar ve özel hükümler” başlıklı 24. maddesinde sayılan projeler için uygulanacak ÇED sürecine ilişkin yöntemin Bakanlıkça belirleneceği belirtilmiş ise de, su tutulduktan sonra fiili imkansızlık nedeniyle yapılması mümkün olmadığı anlaşılan köprülerin yapılmasına yönelik taahhüdün ÇED raporundan çıkarılması talebinin, anılan maddede sayılan durumlardan olmadığı, dolayısıyla ÇED Olumlu kararı verildikten sonra ÇED raporunda yer alan bir taahhüdün kaldırılmasının davalı idarece uygun bulunması şeklinde bir yöntemin izlenerek tesis edilen dava konusu işlemin yasal dayanağının bulunmadığı anlaşılmış olup, bu durumun ÇED raporunun revizesi anlamına geldiği, revize ÇED raporu için de yeni bir ÇED sürecinin başlatılarak, bu defa davacıların bu taahhütten vazgeçilmesine yönelik muhtemel itirazlarının alınması suretiyle gerekli değerlendirmelerin ÇED raporuna yansıtılmasının, yukarıda yer verilen ÇED Yönetmeliğinin bir gereği olduğunun kabulü gerektiğinden, davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararının bozularak, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği oyu ile aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.