Danıştay Kararı 6. Daire 2021/10627 E. 2022/11546 K. 15.12.2022 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2021/10627 E.  ,  2022/11546 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2021/10627
Karar No : 2022/11546

DAVACI : … Ticaret ve Sanayi Odası
VEKİLİ : Av…

DAVALILAR : 1- … – ANKARA
2- … Bakanlığı-ANKARA
VEKİLLERİ : … Hukuk Müşaviri

DAVANIN KONUSU : Bitlis İli, Merkez İlçe, …, …, …, … ve … Mahalleleri sınırları içerisinde dere yatağı üzerinde bulunan ve büyük bir kısmı imar mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş olan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında yer alan taşınmazların üzerlerindeki yapılarla birlikte oluşabilecek herhangi bir taşkın, sel ve benzeri afetler durumunda telafisi güç kayıpların yaşanmaması amacıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırılmasına ilişkin 04/11/2021 tarih ve 31649 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 03/11/2021 tarih ve 4736 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının, Bitlis İli, Merkez İlçe, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz yönünden iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından, dava konusu işleme konu taşınmazın bulunduğu alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. ve Ek-1. maddeleri uyarınca Riskli Alan ilan edildiği, dava konusu taşınmazın dere yatağında bulunmadığı, hiçbir taşkın riski bulunmadığı, taşınmaz üzerindeki yapıya 8 metre mesafedeki caminin, dere yatağına sıfır konumdaki okulun yıkılmadığı, buna rağmen taşınmaz üzerindeki yapının yıkım işlemlerinin acele kamulaştırma kararından 3 ay önce gerçekleştirildiği dolayısıyla dava konusu taşınmaz üzerinde yaşamsal faaliyet kalmadığından can ve mal kaybına neden olma riskinin de kalmadığı, idarenin 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun gereklerini yerine getirmeden dava konusu taşınmaz üzerindeki yapıları yıktığı ve bu durumu bertaraf etmek amacıyla iptali istenilen acele kamulaştırma kararının tesis edildiği ileri sürülmektedir.

DAVALILARIN SAVUNMASI : Davalılar tarafından, davacının maliki olduğu Bitlis İli, Merkez İlçe, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazın da bulunduğu alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. ve Ek-1. maddeleri uyarınca 20/04/2020 günlü, 2448 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Riskli Alan ilan edildiği, anılan Cumhurbaşkanı Kararının iptali istemiyle açılan davanın Danıştay Altıncı Dairesinin 02/06/2021 tarih ve E: 2020/4617, K: 2021/7602 sayılı kararıyla reddine karar verildiği ve bu karara karşı yapılan davacının temyiz isteminin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca reddedilerek kararın kesinleştiği, 6306 sayılı Kanun gereğince riskli yapı tespiti yapmak üzere gerçekleştirilen incelemeler neticesinde dava konusu taşınmazdaki yapının riskli yapı olduğunun tespit edildiği, anılan alanda yer alan yapıların %84,18’lik kısmının imar mevzuatına aykırı olarak yapılmış olması, binaların büyük bir kısmının dere yatağı üzerinde konumlu olması nedeniyle olası bir afet anında sağlıksız yapılaşmadan kaynaklı yaşanacak can ve mal kaybına karşı tedbir almak, alandaki risk taşıyan binaların tahliye ve yıkımını gerçekleştirerek mevcut kent dokusuna sıkışmış olan tarihi cami, hamam, türbe gibi yapıların ortaya çıkmasını sağlayarak Bitlis İli’nin tarihi, kültürel kimliğine katkı sağlamak, şehrin ve bölgenin imajını iyileştirmek amacıyla 6306 sayılı Kanun’un 6/A maddesi kapsamında çalışmalara başlanarak taşınmazların tahliye edildikleri ve yıkıldıkları, taşınmazların büyük bir kısmının yürürlükteki imar planında dere, park ve imar yolu olarak planlı olması, alanın dere yatağında konumlu olması ve taşkın riski taşımasından dolayı kentsel dönüşüm modeli olarak yerinde dönüşüm uygulanmasının mümkün olmadığı, bahse konu riskli alanın Millet Bahçesi olarak düzenlenmesinin planlandığı, Riskli Alanda bulunan taşınmazların yaklaşık %77’sinin tapularının rızaen devrinin sağlandığı, %23’lük kısmı ile çeşitli nedenlerle uzlaşma sağlanamadığı, davacı ve benzer mülk sahipleri ile uzlaşma sağlanamaması, mülkiyet problemlerinin çözülememesi ve hak sahiplerince açılan davaların kamulaştırma sürecinin çok uzun sürmesine ve alanda gerçekleştirilecek projelere ivedilikle başlanamamasına neden olduğu, kamu yararına yürütülen Millet Bahçesi projesinin gecikmesinin kamuya ek yük yükleyeceği, ayrıca Bitlis halkı tarafından tarihi ve kültürel yapılarla bütünleşik açık ve yeşil alan olarak kullanılamayacağından Bitlis halkının sosyal ve rekreatif fayda sağlamasının gecikeceği, dava konusu işlemin bu amaçla tesis edildiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’IN DÜŞÜNCESİ : Dava, Bitlis İli, Merkez İlçe, …, …, …, … ve … Mahalleleri sınırları içerisinde dere yatağı üzerinde bulunan ve büyük bir kısmı imar mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş olan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında yer alan taşınmazların üzerlerindeki yapılarla birlikte oluşabilecek herhangi bir taşkın, sel ve benzeri afetler durumunda telafisi güç kayıpların yaşanmaması amacıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırılmasına ilişkin 04/11/2021 tarih ve 31649 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 03/11/2021 tarih ve 4736 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının, Bitlis İli, Merkez İlçe, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaza ilişkin kısmının iptali istemiyle açılmıştır.
Anayasanın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla Anayasaya uygun olarak yasayla sınırlandırılması mümkündür. Bu hükümlerden hareketle bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi) ancak kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.
Anayasanın “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90. maddesinin 1. fıkrasında: “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” son fıkrasında ise: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07.05.2004 günlü, 5170 sayılı Yasanın 7. maddesi) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” kuralıyla usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenerek, bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası andlaşma kurallarının esas alınması anayasal gerekliliktir.
20.03.1952 günü kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol Türkiye tarafından 19.03.1954 tarihinde onaylanmıştır. Anılan Protokolun “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde ise: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.
2942 sayılı Yasanın 27. maddesinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlendiğinden, madde hükmü ile üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır. Bu koşullardan ikisi Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya özel kanunlarda öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olması halleri şeklinde açıkça sayılmak suretiyle üstün kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasının gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yoluna gidilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda üçüncü koşul olan aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar verilebilmesi için de kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerekmektedir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 1. maddesinde, bu Kanunun amacının afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olduğu ifade edilmiş, “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde ise “Riskli Alan” zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden uyuşmazlık konusu alanın riskli alan olarak ilanına ilişkin 20/04/2020 günlü, 2448 sayılı Cumhurbaşkanı kararının iptali istemiyle açılan davanın reddi yolundaki Danıştay 6.Dairesinin 02/06/2021 tarih ve E:2020/4617, K:2021/7602 sayılı kararının Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 08/11/2021 tarihli ve E:2021/2720, K:2021/2296 sayılı kararıyla onaylandığı, davaya konu taşınmazın riskli alan sınırları içerisinde kaldığı, söz konusu alan sınırları içerisinde yer alan yapıların büyük bir kısmının dere üzerinde yapılaşmış olmasından ve %84,18 ‘inin imar mevzuatına aykırı olarak inşa edilmesinden ötürü oluşabilecek herhangi bir taşkın, sel vb. afet durumunda can ve mal güvenliğini tehdit ettiği, telafisi güç kayıpların ortaya çıkmaması için yapıların ivedilikle tahliye edilmesi gerektiği, olası bir afet anında sağlıksız yapılaşmadan kaynaklı yaşanacak can ve mal kaybına karşı tedbir alınmasının hedeflendiği, alanın dere yatağı üzerinde konumlu olmasından dolayı taşkın riski taşıdığı, mülkiyet problemlerinin çözülememesi ve hak sahiplerince açılan davaların, kamulaştırma sürecinin çok uzun sürmesinin alanda gerçekleştirilecek projelere ivedilikle başlanamamasına sebebiyet verdiği, alanda bulunan özel mülkiyete konu taşınmazların üzerindeki yapılarla birlikte ,oluşabilecek herhangi bir taşkın, sel ve benzeri afetler durumunda telafisi güç kayıpların yaşanmasının önlemesi amacıyla dava konusu acele kamulaştırma kararının alındığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; dava konusu acele kamulaştırmanın dayanağı olan riskli alan kararının iptali için açılan davada verilen ve kesinleşen kararın gerekçesi de dikkate alındığında; riskli alan olarak ilan edilen bölgede yaşanabilecek bir afet riskinin bertaraf edilmesi amacıyla kamu yararı gözetilerek dava konusu işlemin tesis edildiği, dolayısıyla belirtilen gerekçelerle sözkonusu alanın acele kamulaştırılmasına ilişkin dava konusu kararda 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesinde öngörülen acele kamulaştırma prosedürünün uygulanması için gerekli olan olağanüstü durumun, acelecilik halinin ve bu yönteme başvurulması ile amaçlanan kamu yararının bulunduğu sonucuna varıldığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
Bitlis İli, Merkez İlçe, …, …, …, … ve … Mahalleleri sınırları içerisinde dere yatağı üzerinde bulunan ve büyük bir kısmı imar mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş olan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında yer alan taşınmazların üzerlerindeki yapılarla birlikte oluşabilecek herhangi bir taşkın, sel ve benzeri afetler durumunda telafisi güç kayıpların yaşanmaması amacıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırılmasına ilişkin 04/11/2021 tarih ve 31649 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 03/11/2021 tarih ve 4736 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının, Bitlis İli, Merkez İlçe, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz yönünden iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” hükmüne yer verilmiştir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun “Acele kamulaştırma” başlıklı 27. maddesinde; “3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın (Değişik ibare: 24/4/2001 – 4650/15 md.) 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına (Değişik ibare: 24/4/2001 – 4650/15 md.) 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir” kuralına yer verilmiştir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 1. maddesinde, bu Kanunun amacının afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olduğu ifade edilmiş, “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde ise “Riskli Alan” zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Özel mülkiyet hakkının korunması gereken temel insan hakları arasında öngörüldüğü, anayasa ve uluslararası sözleşmelerde mülkiyet hakkını korumaya yönelik düzenlemelere yer verildiği, bu düzenlemelerde mülkiyet hakkına müdahalelerin olabileceğinin öngörüldüğü, ancak bu müdahalelerde kamu yararı gerekçesi, kanuni düzenleme gereği ve ölçülülük ya da orantılılık gibi uluslararası hukukun genel ilkelerinin varlığının dikkate alınması gerektiği, aksi durumda müdahalenin mülkiyet hakkı ihlaline neden olacağı kabul edilmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla da bu hususların açık bir şekilde ortaya konulduğu görülmektedir.
Bu açıdan, kamu gücü kullanılarak özel mülkiyetteki taşınmazların kamu eline geçirilmesini ifade etmesi anlamında kamulaştırmanın yargısal incelemesinde, mülkiyet hakkına söz konusu müdahalede yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde kamu yararının varlığının, kanuni düzenleme gereğinin ve orantılılık noktasında adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin Kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir Acele kamulaştırma usulü idareye kamulaştırma işlemlerinin neticelenmesini beklemeden kamulaştırılan taşınmaza el koyma imkânı tanıyan olağanüstü bir kamulaştırma usulüdür. Acele kamulaştırmada, kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile Mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın kanunda belirtilen usule göre bilirkişilerce tespit edilecek değeri idare tarafından mal sahibi adına bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.
Acele kamulaştırma usulü, olağan kamulaştırmada malik lehine getirilen usule ilişkin güvenceleri bertaraf etmemekte; yalnızca bu usullerin işletilmesinden önce idareye, kamulaştırılacak taşınmaza el koyma imkânı tanımaktadır. Taşınmaza el konulduktan sonra idare tarafından öncelikle satın alma yolunun işletilmesi, bunun mümkün olamaması durumunda ise Asliye Hukuk Mahkemesinde bedel tespiti ve tescil davası açılması gerekmektedir. Kamulaştırılmasına karar verilen taşınmaza acele olarak ihtiyaç duyulması halinde, 2942 sayılı Kanunun 27. maddesi uyarınca kamulaştırma acele usulle yapılmaktadır.
Bu çerçevede, 2942 sayılı Kanunun 27. maddesi incelendiğinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlendiğinden, madde hükmü ile acele kamulaştırmada olağan kamulaştırmaya oranla özel koşulların varlığı aranmış ve üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır. Anılan hüküm uyarınca taşınmazların bir an önce kullanılmasına ihtiyaç duyulan, kamu düzenine ilişkin olarak acelilik halinin bulunduğu durumlarda Bakanlar Kurulunca, taşınmazların acele kamulaştırılmasına karar verilebilmektedir.
Acele kamulaştırma istisnai bir yöntem olduğundan, olağan kamulaştırma gerekçeleri dışında aceleliğin varlığına dair şartlarının ortaya konulması gerekmektedir.
Acelelik koşulunun kamu düzenine ilişkin olması gerektiği ve kamu yararının ise, olağan kamulaştırma usulü ile sağlanması amaçlanan kamu yararından farklı olarak, acele kamulaştırma yapılmasını gerektiren, aceleliği zorunlu kılan bir yarar olduğu açıktır.
Uyuşmazlıkta; davaya konu taşınmazların acele kamulaştırılmasına yönelik şartların oluşup oluşmadığı, yani acelelik durumunun bulunup bulunmadığı yönünden bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; Bitlis İli, Merkez İlçesi, …, …, …, … ve … Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan 4,82 hektar yüz ölçümüne sahip alanın 6306 sayılı Kanunun 2. ve ek 1. maddeleri uyarınca riskli alan ilan edildiği, davacıya ait taşınmazın da söz konusu alan sınırları içerisinde kaldığı, riskli alan ilan edilen bölgede yer alan yapıların büyük bir kısmının dere yatağı üzerinde ve imar mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş olması nedeniyle meydana gelebilecek herhangi bir taşkın, sel vb. afet durumunda telafisi güç kayıpların ortaya çıkmaması için yapıların ivedilikle tahliye edilmesi ve afet riskinin bertaraf edilmesi amacıyla bahse konu riskli alandaki özel mülkiyete konu taşınmazların üzerindeki yapılarla birlikte acele kamulaştırılmasına dair Cumhurbaşkanı Kararı alınmasının davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca istenilmesi üzerine 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, davacının taşınmazının da yer aldığı alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. ve Ek-1. maddeleri uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 20/04/2020 günlü, 2448 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 08/11/2021 tarih ve E:2021/2720, K:2021/2296 sayılı kararıyla onanarak kesinleşen Dairemizin 02/06/2021 tarih ve E: 2020/4617, K: 2021/7602 sayılı kararında özetle; Riskli Alan ilanına ilişkin Cumhurbaşkanı Kararının dayanağını oluşturan teknik raporda; 2016 tarihli imar planlarına esas Jeolojik-jeoteknik etüt raporlarında, riskli alan sınırının ÖA-2.3 (önlem alınabilecek nitelikte kaya düşmesi ve stabilite sorunlu alanlar) olarak belirlendiği, Türkiye deprem haritasında Bitlis Şehir merkezinin 1. derece tehlikeli deprem kuşağı içerisinde yer aldığı, riskli alan sınırının Bitlis İl merkezinden geçen dere yatağı ile dere yatağının koruma bandında kalan bölgeyi kapsadığı ve amorf bir geometrik yapıya sahip olduğu, çoğunluğu Bitlis deresi üzerinde inşa edilmiş, standartlara uygun olmayan ekonomik ömrünü yitirmiş yapılardan oluşan, alt yapısı problemli, tarihi kent dokusunu bozan, hem akarsuyu hem de çevreyi sağlık açısından olumsuz yönde etkileyen bir bölge olduğu, alanda yer alan yapıların inşa edildiği yılların oldukça eski olduğu, riskli alan sınırının DSİ’den alınan taşkın sınırı ile çakıştırılarak afet, sel ve taşkın riski taşıdığının tespit edildiği, ayrıca AFAD’tan da görüş alındığı, yapıların 40-45 yıllık olması nedeniyle dayanımlarının düşük olduğu, taşınmazların büyük bir kısmının yürürlükteki imar planında dere, park ve imar yolu olarak planlı olması nedeniyle yapılaşma hakkı bulunmadığı, kentsel dönüşüm modeli olarak yerinde dönüşüm uygulanamadığından kamulaştırma uygulanmasının öngörüldüğü tespitlerine yer verildiği, 6306 sayılı Kanunun Ek-1.(b) maddesinde belirtilen “Üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar” düzenlemesinde belirtilen şartların oluştuğu ve uygulama bütünlüğü gözetilerek riskli alan sınırının belirlenmiş olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin hukuka uygun bulunduğu görülmektedir.
Bu durumda, yukarıda yer verilen Dairemiz kararının gerekçesi de göz önünde bulundurulduğunda, uyuşmazlığa konu alan için gerekli olan ayrıntılı teknik çalışmaların yapıldığı, bunun sonucunda bölgenin riskli alan ilan edildiği, bu riskli alan ilanı doğrultusunda bölgede yer alan yapıların büyük bir kısmının dere yatağı üzerinde ve imar mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş olması nedeniyle meydana gelebilecek herhangi bir taşkın, sel vb. afet durumunda telafisi güç kayıpların ortaya çıkmaması için yapıların ivedilikle tahliye edilmesinde kamu yararının bulunduğu, anılan durumların bir an önce ortadan kaldırılması gerektiğinden acelelik halinin de mevcut olduğu sonucuna varıldığından dava konusu Cumhurbaşkanı kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVANIN REDDİNE,
2. Aşağıda ayrıntısı yer alan …-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Varsa posta avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara iadesine,
4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmasız işler için belirlenen …-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine,
5. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(g) maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 15/12/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.