Danıştay Kararı 6. Daire 2020/9865 E. 2020/11262 K. 19.11.2020 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2020/9865 E.  ,  2020/11262 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2020/9865
Karar No : 2020/11262

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- … Mühendisleri Odası
VEKİLİ : Av. …
2- … 22- …
3- … 23- …
4- … Köyü Sosyal Yard. 24- …
Kültür ve Eğt. Derneği 25- ….
5- … 26- …
6- … 27- …
7- … 28- …
8- … 29- …
9- … 30- …
10- … 31- …
11- … 32- …
12- … 33- …
13- … 34- …
14- … Köyü Tüzel Kişiliği 35- …
15- … Köyü Tüzel Kişiliği 36- …
16- … 37- …
17- … 38- …
18- … 39- …
19- … 40- …
20- … 41- … Mühedisleri Odası
21- …
VEKİLLERİ : Av. …
42- … Birliği
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı – …
VEKİLİ : …, Hukuk Müşaviri – Aynı yerde

MÜDAHİL (DAVALI YANINDA) : … Export A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Sivas İli, Kangal İlçesi, … Köyü sınırları içerisinde davalı yanında müdahil tarafından yapılması planlanan “Bakırtepe Altın Madeni (Açık Ocak İşletmesi, Kırma-Eleme Tesisi ve Yığın Liç Prosesi” projesiyle ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünce verilen … tarih ve … sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu” kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Temyize konu kararda; davacılardan …, … ve …’nın, Ulusal Yargı Ağı Portalı (UYAP) kayıtlarından yapılan sorgulama sonucuna göre dava konusu proje alanı veya proje etki alanında (… ve … Köyleri) ikamet etmedikleri veya bu alanlarda taşınmazlarının da bulunmadığı gibi, nüfus kayıtlarının da olmadığı anlaşıldığından, dava konusu “ÇED Olumlu” kararı ile kişisel, güncel ve meşru bir menfaatlerinin ihlal edildiğinden söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Ayrıca davacılardan …’nın, Ulusal Yargı Ağı Portalı (UYAP) üzerinden temin edilen nüfus kayıt örneğinden, dava devam ederken 21/06/2018 tarihinde vefat ettiğinin görüldüğü, dolayısıyla, görülmekte olan işbu davanın yalnızca ölen davacıyı ilgilendirmesi ve mirasçılarına intikâl eden bir hak niteliğinde olmaması karşısında, taraf ehliyetini yitiren adı geçen davacı yönünden, 2577 sayılı Kanunun 26. maddesinin 2. fıkrası uyarınca dava dilekçesinin iptaline karar verilmesi gerekmektedir.
Diğer davacılar yönünden ise uyuşmazlığın çözümü amacıyla iki çevre mühendisi, harita mühendisi, hidrojeoloji mühendisi, ziraat mühendisi, kimya mühendisi, iki maden mühendisi, antropolog, arkeolog ve biyologtan oluşan bilirkişi heyetiyle yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda özetle; Biyoçeşitlilik Yönünden Yapılan Değerlendirmede; Sivas İli, Kangal İlçesi civarında bulunan proje sahasının floristik listesine bakıldığında, CITES (Nesli tehlikede olan hayvan ve bitki türlerinin uluslararası ticaretine ilişkin sözleşme) gereği koruma altına alınan ve ticareti yasaklanan bitki türlerinin hiçbirinin alanda bulunmadığı, ayrıca 09/01/1984 tarihinde Türkiye’nin resmen taraf olarak onayladığı Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (BERN) gereği koruma altında bulunan bitki türlerinin proje sahası içerisinde ve etki alanı içerisinde bulunmadığı, karasal omurgalı faunasına bakıldığında, proje sahası ve çevresindeki fauna unsurlarının nispi bolluklarının oldukça düşük olduğu, tespit edilen türler içerisinde herhangi bir endemik tür bulunmadığı, çalışma alanında kritik veya tehlikede herhangi bir tür de tespit edilmediği, listelenen türlerin bir kısmının uluslararası sınıflandırmalar uyarınca, özellikle Bern Sözleşmesine göre, koruma altına alınmış olduğu ancak söz konusu türlerin Türkiye’deki statüleri dikkate alındığında geniş yayılımlı türler oldukları, alan özelinde ise popülasyon yoğunluklarının oldukça düşük olduğu, dolayısıyla, projeden etkilenmesi muhtemel birey sayısının oldukça kısıtlı olduğu, proje sahası ve çevresinde tespit edilen fauna türlerinin, proje faaliyet alanı dışındaki benzer alanlarda da bulunduğu, dolayısıyla, söz konusu alanların da fauna türleri için alternatif alanlar olarak değerlendirildiği, bu alanların proje faaliyetleri sebebiyle alanı terk edecek hareketli fauna türlerinin gidebileceği ekolojik taşıma kapasitesi olan uygun ve benzer habitatları içerdiği, Projenin Çevresel Etkileri Yönünden Değerlendirmede; hava kirliliği bakımından Bakırtepe Altın madeni İşletmesi kapsamında hazırlanan Hava Kalitesi Modelleme Çalışması sonucunda elde edilen değerler incelendiğinde, Yönetmelik sınır değerlerinin sağlanacağının düşünüldüğü, yığın liç sahası ve yüklü solüsyon havuzlarından meydana gelecek siyanür emisyonu modellerinin incelendiği, alınan önlemler neticesinde meydana gelen siyanür değerinin çalışanlar ve en yakın yerleşim birimi olan … köyü veya diğer yerleşim birimleri için risk teşkil etmediği, Su Kirliliği Bakımından, inşaat aşamasında oluşacak evsel nitelikli atık suların, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin (SKKY) 32. maddesine uygun olarak bertaraf edileceğinin belirtildiği, ayrıca revize ÇED raporunda, firmanın proje alanında inşa edilecek sızdırmasız fosseptiğin en az 84 m3 hacminde olacağının ve oluşacak evsel nitelikli atık suları en az 7 gün depolayabileceğinin belirtildiği, açık ocak işletme faaliyetleri esnasında yeraltı suyunun tahliyesinin, açık ocakların en düşük kotunda inşa edilecek su toplama havuzları ile sağlanacağı, açık ocak yüzeyine düşen yağış sularının ve açık ocak şevlerinden gelecek yeraltı sularının toplama havuzlarında toplanacağı ve kalite kontrolü yapıldıktan sonra alıcı ortama deşarj edileceği, söz konusu suların toz bastırma amaçlı olarak da kullanılabileceği, toplama havuzlarında biriktirilen suların alıcı ortama deşarjı için SKKY tablo 7.1 kriterlerine uygunluk sağlanacağı, revize ÇED raporunda, tüm pasa sahalarında işletme süresince pasa sızıntı sularının pasa sahası akış aşağısında askıda katı madde (AKM) içeriğinin çökeltilmesini sağlayacak şekilde kontrolünün ve düzenli olarak izlenmesinin sağlanacağının ve sızıntı suyu kalitesinin SKKY tablo 7.1’e uygunluğunun kontrol edileceğinin, maden sahalarının bulunduğu alanlarda yağış nedeniyle gelecek suların, sahaya girmeden inşa edilecek kuşaklama kanalları vasıtasıyla doğal drenaja yönlendirilmelerinin sağlanacağının, söz konusu alanlara düşen yağış sularının kontrolsüz olarak doğal akışa yönelmesinin engelleneceğinin, inşa edilecek toplama ve sızıntı suyu havuzlarına yönlendirilecek suların kalite kontrol aşamasından sonra deşarj edileceğinin veya yaz döneminde toz bastırma suyu amaçlı olarak kullanılabileceğinin belirtildiği, ayrıca revize ÇED raporunda, bu tür atıkların yönetiminin Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği (HTİYAKY) hükümleri doğrultusunda gerçekleştirileceğinin, bitkisel toprağın HTİYAKY 14. maddesine uygun olarak, yüzeyden sıyrılarak alınacağının ve rehabilitasyon çalışmalarında kullanılmak üzere sahada bitkisel toprak depolama alanında depolanacağının da belirtildiği, faaliyet esnasında oluşması muhtemel diğer atıkların ise, atık yağlar, evsel atıklar, ambalaj atıkları, arıtma çamurları, bitkisel atık yağlar, ömrünü tamamlamış lastikler, atık pil ve akümülatörler, tehlikeli atıklar, tıbbi atıklar olduğu, atıklar ile ilgili olarak revize ÇED raporunda her bir atık türü için ilgili Yönetmelik hükümlerine uyulacağının ve gerekli önlemlerin alınacağının beyan edildiği; gürültü kirliliği yönünden, ÇED raporunda taahhüt edilen tedbirlerin alınması ve Yönetmeliğe uyulması durumunda sorun olmayacağı ve ilgili yerleşim birimlerinin gürültüden etkilenmeyeceğinin düşünüldüğü, Hirojeolojik Yönden Yapılan Değerlendirmede; konuyla ilgili mevzuat hükümlerine uygun biçimde hazırlandığı, projenin çevreye olabilecek hidrojeolojik etkilerinin bilimsel ve teknik açıdan uygun yaklaşımlarla incelendiği, olası olumsuz etkilerin mevzuatta belirlenen sınırlara çekilmesi için planlanan/uygulanan tedbirlerin/yaklaşımların uygun olduğu, işletme, rehabilitasyon ve kapatma ile izleme aşamalarında hidrojeolojik sistemin izlenmesine ilişkin yaklaşım ve uygulamaların yerinde ve yeterli olduğu kanaatine varıldığı, ÇED raporunun, projenin hidrojeolojik açıdan çevreye vereceği olumsuz etkilerin ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeyde olmasını sağlayacak biçimde hazırlandığı, Tarımsal Yönden Yapılan Değerlendirmede; dosyadaki veriler ışığında tesis faaliyet alanı ve tesis etki alanından iki farklı toprak örneği alındığı ve analizlerinin sonucunda Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’ne (SKHKKY) göre kısa vadeli ve uzun vadeli sınır değerlerini aşmadığı, ayrıca PM10 ölçümleri farklı noktalarda elde edilen ölçüm sonuçlarında, bu değerlerin sınır değerin (3000 µg/Nm3) altında kaldığı, işletmenin faal olmadığı (2011) yıldan, faal olduğu 2011- 2018 yılına kadar olan toprak analiz sonuçlarının, çok farklı olmayıp sadece bazı ağır metallerde biraz artış ve bazılarında ise azalış olduğu, madenin faaliyete başlamadan alınan toprak örneklerinde de bazı ağır metallerin yüksek çıktığı, yani bunun sebebinin toprak ana materyali olduğu ve ana etkinin madenin kendisi olmadığının düşünüldüğü, ayrıca madenin mera alanlarına ulaşımı engellemesi gibi bir durumun tespit edilemediği, dolayısıyla mera bütünlüğünün bozulmasının söz konusu olmadığı, Maden Yönünden Yapılan Değerlendirmede; patlatmadan kaynaklanan yer sarsıntısının, hava şoku ve gürültünün, fırlayan kaya ve toz emisyonu değerlerinin kabul edilebilir düzeyde ve sınır değerlerin oldukça altında olduğunun görüldüğü, patlatmalardan, olumsuz çevresel etki yaratabileceği düşünülen Bakırtepe Ziyaret Yerinin, ocak alanına mesafesinin 675 m ve Molladere Höyüğü’nün ocak alanına mesafesinin ise 880 m olduğu, emniyet mesafesinin 368 m’den sonraki uzaklıklarda (R>368 m) patlatmadan kaynaklanan herhangi bir çevresel sorunla karşılaşılmayacağı, gerek emniyet mesafesinden yaklaşık 1.84 kat uzaklıkta bulunan Bakırtepe Ziyaret Yerinde, gerekse emniyet mesafesinden yaklaşık 2.4 kat uzaklıkta bulunan Molladere Höyüğü’nde patlatma kaynaklı herhangi bir hasar oluşmasının mümkün gözükmediği, sonuç olarak, madencilik faaliyetlerinin ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre planlanıp sürdürüldüğü, Bakırtepe Altın Madeninde kullanılan yöntem ve uygulamalar revize nihai ÇED raporunda bahsedilen tedbir ve önlemler alındığında, ilgili mevzuatlar ve bilimsel esaslar açısından kabul edilebilir düzeyde olduğu, 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilen Molladeresi Höyüğü’nün sınırlarının koordinatları ile dava konusu proje alanı koordinatlarının çakışma yönü ile yapılan değerlendirmede; proje faaliyet alanının 760.49 m batısında bulunan Molladeresi Höyüğü’nün … ada, … numaralı kadastro parselinin tamamının sit alanına dahil edildiği, Sivas Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 27/08/2013 tarih ve 1078 sayılı kararı ile 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edildiği, Molladeresi Höyüğü’nün, … Köyü’nün kuzeybatısında, davaya konu olan maden işletme alanının 760.49 m batısında yer aldığı, oval bir görünüme sahip, yaklaşık olarak 120×70 metrelik bir alanı kaplayan küçük boyutlu bir höyük olduğu, kuzeydoğu – güneybatı yönünde uzanan dar bir vadide yer aldığı, vadinin kuzey kısmında doğal bir kayalık üzerine konumlandığı, Höyük üzerinde ve çevresinde yapılan gözlemlerde Kalkolitik Çağ (M.Ö. 5000-3000), Erken Tunç Çağı (M.Ö.3000-2000) ve Demir Çağlarına (M.Ö. 1150-330) ait seramik parçaları ile karşılaşıldığı, davaya konu işletme ve Molladeresi Höyüğü’nün konum ve sınırları değerlendirildiğinde, önceki dava dosyalarında da ayrıntıları görüldüğü gibi höyüğün, ilk ÇED alanı içerisinde kalmamakla birlikte, höyüğün bulunduğu söz konusu parselin bir kısmının bu ÇED alanı içerisine girmekteyken daha sonra revize edilen ve yeniden belirlenen ÇED alanına göre işletme sahasının … ada, … nolu parselden tamamen çıkarıldığı, Sivas Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 13/11/2013 tarih ve 1217 sayılı kararında ise … ada, … nolu parselin, ÇED izin sınırı içerisinde kalan bölümlerinin, tescilli höyüğün kurulca belirlenen 1. derece arkeolojik sit sınırları dışında kalması nedeniyle projenin uygulanmasında bir sakınca görülmediğinin belirtildiği, 04/11/2019 tarihinde gerçekleştirilen keşif ve değerlendirmelerin ardından Molladeresi Höyüğü ile ilgili olarak; işletme alanına yakın bir mesafede bulunmakla birlikte revize edilmiş nihai ÇED raporunda belirtilen önlem ve taahhütlerin dışına çıkılmaması durumunda höyüğün zarar görmesinin muhtemel görünmediği, ayrıca 04/11/2019 tarihinde yapılan keşif incelemelerinde, Bakırtepe ziyaret yerinde bulunan yapıda, ince çatlaklar, sıva dökülmesi, zeminde, duvarlarda ve sıvalarda çatlamalar vb. hasarlar görülmediği, Bakırtepe Ziyaret Yerinden yaklaşık 205 m daha patlatma alanının uzağında bulunan Molladeresi Höyüğü’nde de hasar oluşma riskinin bulunmadığı, bahse konu her iki yerin de madencilik faaliyetinden etkilenmeyeceğinin tereddüde mahal vermeyecek şekilde maden yönünden yapılan değerlendirme bölümünde açıklanıp ortaya konulduğu, Bakırtepe Ziyaret Yeri ile Molladeresinin yeraltısuyu seviyesi üzerinde doygun olmayan zonda yer aldıkları, madencilik faaliyetlerinin hidrojeolojik açıdan söz konusu alanlara üzerinde olumsuz bir etkide bulunmasının olası görülmediği, ayrıca Bakırtepe Ziyaret Yerinin, …, …, …, … ve … Köyleri alanlarında ve madencilik faaliyetinin yürütüldüğü alanlara hâkim yüksekçe bir konumdaki bir tepede bulunduğu, açık proje alanına 675 m, mevcut kazı alanına 800 m, tel örgüsüyle çevrili alana 560 m kuşbaşı uzaklıkta olduğu, burada adak ya da cem ritüelinin bir kısmı olan kurban kesme ve pişirmek için iki bölümlü bir yapının ve yöre insanlarınca çeşitli faydalar atfedilen bir kuyunun yer aldığı, yaygın örneklerinde olduğu gibi bir ululuk ve kutsallık atfedilen bir mezar bulunmadığı, yer ve uygulanan ritüellerin, Anadolu’da geçmişten günümüze devam eden taş, su, kurban gibi inanç ve uygulamalarının tipik bir örneği durumunda olduğu, söz konusu yerin Aleviler için bir kutsal mekan olduğuna ilişkin kanaati destekleyen literatür bilgisinde, Aleviler için dini hayatlarının günlük hayatlarına en çok yansıyan kabullerinden birisinin de ziyaretler olduğu, her yerleşim yerinde başta türbe ve yatır olmak üzere, bazen bir taş ve kaya, bazen bir su kaynağı, bazen bir ağaç ya da ormanlık, kendilerine kutsallık atfedilerek ziyaret edilen farklı kutsal mekânların Aleviler için dini ve sosyal hayatın en önemli unsurlarından olduğuna yer verildiği, davacıların burayı ziyaret edenlerin ziyaret tepesine ulaşımda her seferinde Jandarmadan ve maden şirketinden izin almak zorunda kalmalarını, ritüellerini yapmalarının önünde engel olarak gösterdikleri, bilirkişi heyetinin, davacı taraflar ve şirket yetkililerinin katıldığı bilirkişilik çalışmalarında şirket yetkililerinin “İzin alınmasının söz konusu olmadığını, ziyaretçilerin rahatsız olmalarını engellemek için çalışmaların durdurulması amacıyla kontrollü bir geçiş için bir önlem olarak uyguladıklarının” belirtildiği, şirket yetkilisinin bu açıklamasına davacılar tarafından herhangi bir itirazda bulunulmadığı, Bakırtepe Ziyaret Yeri madencilik faaliyeti alanı değiştirilerek ya da genişletilerek ziyaret yerine gidiş-geliş engellenmediği ve söz konusu kutsal sayılan kuyu ve kurban ritüelinin yapıldığı yapı etrafındaki mevcut alan ve kurbanların pişirilmesi için kullanılan ocakların bulunduğu yapının varlığının korunduğunun görüldüğü, yüksek bir tepede yer alan Ziyaret tepesinin, biri güneydoğusunda 1078 m, diğeri kuzeyinde ve 540 m uzaklıkta olmak üzere yer alan “pasa” döküm alanları bulunduğu, çevrenin büyük çoğunlukla kıraç alanlarla çevrili olması ve maden etkinlikleri dışında rüzgarlı zamanlarda da tozuşmaya açık görüldüğü, buna rağmen söz konusu pasa döküm alanlarına pasa döküm sırasındaki tozuşmanın ve çalışmaların verebileceği gürültünün rahatsızlık oluşturmaması için özellikle halkın bu alanda toplu ziyaretlerinde çalışmaların durdurulduğunun maden şirketi yetkililerince belirtildiği, davaya konu ÇED raporunda çevre, madencilik, hidrojeolojik, arkeolojik, ziraat, antropoloji ve biyolojik açıdan ÇED Olumlu kararını sakatlayacak nitelikte ya da nicelikte bir kusur saptanmadığı, sonuç olarak; yerinde yapılan gözlemler, kısaca yukarıda verilen ve nihai ÇED raporunda da taahhüt edilen açıklamalar ve Acil Durum Planı, Siyanür Hazırlama ve Depolama Talimatı, Büyük Kaza Senaryoları Tanımı ve Tarifi, Tehlikeli Ekipman Listesi, Büyük Kaza Senaryo Detayları ve Önleyici ve Sınırlayıcı Güvenlik Tedbirleri ve daha pek çok başlık altında ifade edilen çalışma ve önleyici tedbirler dikkate alındığında, işletmenin çevreye bazı zararlar verecek olmasına rağmen, toplamda ülke kalkınması ve bölge insanları açısından daha yararlı olacağı kanaatinin hasıl olduğu, yönünde tespit ve görüşlere yer verilmiştir.

Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu “ÇED Olumlu” kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle; davacılardan …, … … ve … yönünden davanın ehliyet yönünden reddi, … yönünden dava dilekçesinin iptali, diğer davacılar yönünden ise dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar tarafından; duruşma sırasında davalı idareyi çevre mühendisinin temsil ettiği halde,duruşmalı vekalet ücretine hükmedildiği, davacılardan …, … ve … yönünden davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesinin Anayasanın 56. maddesiyle Çevre Kanununun 30. maddesine aykırı olduğu, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 18/10/2018 tarih ve E:2018/1791, K:2018/6256 sayılı kararında, Bakırtepe Ziyaret Yerindeki uygulamaların madencilik faaliyetinden etkilenip etkilenmeyeceklerinin, etkilenecekse ne şekilde korunacağının, zarar görmemeleri için hangi tedbirler alınacağının somut ve detaylı bir şekilde ele alınıp değerlendirilmesi gerektiğinin belirtildiği, ancak Bakırtepe Ziyaret Yeri ile ilgili alınacak önlem ve tedbirlerle ilgili olarak ÇED raporunda herhangi bir değişiklik olmadığı, ÇED raporunda sadece bu yere ulaşıma engel olunmayacağının belirtildiği, dolayısıyla ÇED raporunda herhangi bir değişiklik yapılmamışken, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tespitlerin yerinde olmadığı, Somut Olmayan Kültürel Miras (SOKÜM) Sözleşmesinin 1. maddesinde, Sözleşme amaçlarının yer aldığı ve bu amaçlardan birinin de “korumak” olduğu, 13. maddesinde, Taraf Devletlere, mirasın kendine özgü geleneksel uygulamalarına saygı göstererek, somut olmayan kültürel mirasa ulaşılmasını güvence altına alma yükümlülüğünün getirildiği, dava konusu işlem ile SOKÜM Sözleşmesine aykırı hareket edildiği, bu alana ulaşımın engellenmeyeceği belirtilmiş ise de, bu durumun serbest uygulamayı izin sistemine çevireceği, nitekim her ritüelde firmadan faaliyetin durdurulmasının talep edilmesinin gerektiği, firma çalışmayı durdurmazsa ne gibi tedbirler alınacağının muallak olduğu, Bakırtepe mevkiinin pasa alanı olarak kullanılmasının da ritüelin sağlıklı ve herhangi bir etki olmaksızın yapılmasına hem görsel hem de fiziksel açıdan engel olacağı, birikişi raporunda peyzaj açısından olumsuz etkinin olduğunun belirtildiği halde, ÇED Olumlu kararı hakkında olumlu kanaate ulaşıldığı, oysaki madencilik faaliyeti ile Bakırtepe’deki ritüelin bir arada bulunmasının mümkün olmadığı, Molladeresi Höyüğü bakımından, Sivas Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 13/11/2013 tarih ve 1217 sayılı kararı ile projenin uygulanmasında sakınca bulunmadığı belirtilmiş ise de, anılan kararın … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararıyla iptal edildiği, önceki bilirkişi raporu ile çelişkili olacak şekilde tespit ve değerlendirme yapıldığı, ancak bu hususa açıklık getirilmediği, bilirkişi raporunda analiz sonuçlarıyla ilgili yapılan değerlendirmede hangi ağır metalde artış, hangisinde azalma olduğunun belirtilmediği, flora ve faunayla ilgili ÇED raporu dışında herhangi bir araştırma yapılmadığı, bir önceki bilirkişi raporunda yer alan tespitlerle ilgili herhangi bir karşılaştırmanın veya değerlendirmenin yapılmadığı, bilirkişi raporunun son bölümünde faaliyet nedeniyle çevreye zararlarının olacağının belirtildiği halde, bu zararların ne olduğunun ve ne gibi tedbirler alındığının ve yeterli olup olmadığının tartışılmadığı, dolayısıyla anılan bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının uygun olmadığı, Mahkeme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, 2009/7 sayılı Genelge kapsamında daha önceki Mahkeme kararının iptal gerekçeleri dikkate alınarak, eksik ve yetersiz kısımların yeniden düzenlenmek suretiyle ÇED raporunun sunulması üzerine, dava konusu ÇED Olumlu kararının verildiği ve dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu, temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DAVALI YANINDA MÜDAHİLİN SAVUNMASI : Davalı yanında müdahil tarafından, Bakırtepe Ziyaret Yerinde projeyle ilgili herhangi bir pasa alanının bulunmadığı, pasa alanının Ziyaret Yerine 500 m mesafede bulunduğu, bu nedenle ritüel yapılmasına engel bir durumun olmadığı, mera alanlarıyla ilgili gerekli vasıf değişikliklerinin yapıldığı ve faaliyetin bu alanlara zarar vermeden gerçekleştirileceği, patlatma sırasında meydana gelebilecek çevresel gürültü, çevresel titreşim, taş fırlaması ve hava şoku gibi etkilere ilişkin hesaplamaların yapıldığı ve etkilerin sınır değerlerin altında kaldığı, aynı şekilde kirletici emisyonların tesis etki alanında sebep olacağı hava kirlenmesine katkı değerleri, hava kalitesi dağılım modellemesi çalışmasıyla ortaya konulduğu ve ilgili Yönetmelikteki sınır değerlerin aşılmadığının anlaşıldığı, ayrıca liç alanında inşaat aşamasında alınacak geçirimsizlik tedbirlerine ve işletme aşamasında siyanür konsantrasyonlarına ilişkin alınacak önlemlere ÇED raporunda yer verildiği, diğer taraftan, faaliyetin gerek davalı idare gerekse davalı idareye bağlı akredite kuruluşlar tarafından sürekli denetlendiği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’NUN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kısmen kabul edilmek suretiyle davacılardan …, … ve … yönünden davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin Mahkeme kararının bozularak, anılan davacılar yönünden de davanın reddine karar verilmesi, diğer davacılar yönünden ise temyiz istemlerinin reddi ile Mahkeme kararının, aşağıda yer verilen gerekçenin eklenmesi ve mevzuat ile vekalet ücretine ilişkin kısmın düzeltilmesi suretiyle onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Sivas İli, Kangal İlçesi, … Köyü sınırları içerisinde davalı yanında müdahil tarafından yapılması planlanan “Bakırtepe Altın Madeni” projesiyle ilgili ilk olarak 13/03/2013 tarih ve 4285 sayılı “ÇED Olumlu” kararının verildiği, bu kararın iptali istemiyle … İdare Mahkemesinin E: … sayılı dosyasında açılan davada, uyuşmazlığın çözümlenmesi amacıyla yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle 15/04/2014 tarihli kararla ÇED raporunun “flora-fauna, bölgenin jeolojik yapısı ve yer altı sularıyla” ilgili bölümlerinde bilimsel açıdan eksiklik bulunduğu bu haliyle projenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olmadığı sonuç ve kanaatine varıldığından, “Bakırtepe Altın Madeni” projesi ile ilgili davalı idarece verilen dava konusu 13/03/2013 tarihli “ÇED Olumlu” kararında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. (Daha sonra, … tarih ve E: …, K: …sayılı kararla işlem iptal edilmiş ve Danıştay Ondördüncü Dairesinin 28/01/2016 tarih ve E:2015/908, K:2016/422 sayılı kararıyla, bir kısım davacılar yönünden Mahkeme kararı bozularak, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiş, diğer davacılar yönünden ise onanmıştır.)
Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğünün 13/02/2009 tarih ve 2009/7 sayılı “ÇED Yönetmeliği Uygulamaları” konulu Genelgesine dayanılarak 2013 tarihli ilk ÇED raporundaki yargı kararına konu eksikliklerin giderilmesi amacıyla ikinci kez ÇED raporu hazırlandığı ve bu rapora göre, 31/12/2014 tarih ve 3758 sayılı kararıyla söz konusu proje için “ÇED Olumlu” kararı verildiği, bu kararın iptali istemiyle … İdare Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında açılan davada, dosya üzerinden yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda hazırlanan bilirkişi raporu hükme esas alınarak … tarih ve E: … K: … sayılı kararıyla, daha önceki Mahkeme kararında belirtilen eksikliklerin giderilmesini, belirlenen tedbirlerin alınmasını ve mevzuatta öngörülen taahhüt ve kısıtlamalara riayet etmeyi öngören revize edilmiş ÇED raporu üzerinden verilen “ÇED Olumlu” kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, bu kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin 16/06/2016 tarih ve E:2016/905, K:2016/4999 sayılı kararıyla, bir kısım davacılar yönünden Mahkeme kararı bozularak davanın ehliyet yönünden reddine, ehliyetli bulunan davacılar yönünden ise dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

Söz konusu iptal gerekçeleri dikkate alınarak, 2009/7 sayılı Genelge uyarınca yeniden ÇED raporunun hazırlandığı, bu rapor esas alınarak 21/09/2016 tarih ve 4300 sayılı “ÇED Olumlu” kararının verildiği, bu kararın iptali istemiyle … İdare Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında açılan davada, keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle … tarih ve E: …, K: … sayılı kararıyla bir kısım davacılar yönünden davanın ehliyet yönünden reddi, diğer davacılar yönünden ise dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. (Bu kararın temyiz edilmesi üzerine, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 18/10/2018 tarih ve E:2018/1791, K:2018/6256 sayılı kararıyla bozulması neticesinde, İdare Mahkemesince davalı idare tarafından projeyle ilgili yeni bir ÇED Olumlu kararı verildiği gerekçesiyle 21/09/2016 tarih ve 4300 sayılı “ÇED Olumlu” kararı hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, bu kararın temyiz edilmesi üzerine, Danıştay Altıncı Dairesinin 06/11/2019 tarih ve E:2019/17927, K:2019/10426 kararıyla davalı yanında müdahilin temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddine, davalı idarenin temyiz isteminin reddi ile Daire kararında belirtilen gerekçenin de eklenmesi suretiyle onanmasına karar verilmiştir.)
… İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının iptal gerekçeleri dikkate alınarak 2009/7 sayılı Genelge uyarınca yeniden ÇED raporu hazırlanarak davalı idareye sunulması üzerine, ilgili kurumlardan oluşan komisyondaki olumlu görüşler neticesinde 15/03/2018 tarih ve 5007 sayılı ÇED Olumlu kararı verilmiştir.
Bunun üzerine, anılan ÇED Olumlu kararının iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun, 4577 sayılı Kanunla değişik 2. maddesinde; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar “iptal davası” olarak tanımlanmış, 14. maddesinde de; dava dilekçelerinin ehliyet yönünden inceleneceği ve 15/1-b maddesinde; bu hususta Kanuna aykırılık görülmesi halinde davanın reddine karar verileceği hükmü düzenlenmiştir.
Aynı Kanunun 49. maddesinin 2. fıkrasında; idare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmelerine ilişkin sebepler sayılmış, aynı maddenin 1. fıkrasının (b) bendinde ise; kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıkların bulunması halinde kararın düzeltilerek onanacağı belirtilmiştir.
2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesinde, “Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez…” hükmüne yer verilmiştir.
25/11/2014 günlü, 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 4. maddesinde; ”Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun saptanması üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı olarak tanımlanmıştır. Aynı Yönetmeliğin 6. maddesinde; “(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeler için ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum ve kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdiklere taahhütlere uymakla yükümlüdürler. (3) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça bu projelere hiçbir teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.” kuralı; 7. maddesinde ise; “Bu Yönetmeliğin; a) EK-I’de yer alan projelere b) “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelere, c) EK-2’de yer alan projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesi halinde, mevcut projenin kapasitesi ile kapasite artışı toplamı EK-1’de belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ç) ÇED Olumlu kararı verilmiş projelerde yapılacak kapasite artışı veya kapasite artışları toplamı EK-1’de yer alan eşik değerler ve üzerinde olan projelere, d) Bu Yönetmelik kapsamında yer alan ve eşik değeri olan fakat eşik değer altında kaldığından Yönetmelik kapsamı dışında kalan projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışı toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi EK-1’de belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanması zorunludur.” kuralı yer almıştır.
Anılan Yönetmeliğin Ek-III bölümünde; Çevresel Etki Değerlendirmesi Genel Formatı ile Çevresel Etki Değerlendirmesi Özel Formatının ihtiva etmesi gereken hususlar düzenlenmiş, Bölüm I: Projenin tanımı ve özellikleri; Proje konusu yatırımın tanımı, özellikleri, ömrü, hizmet maksatları, önem ve gerekliliği ile projenin yer ve teknoloji alternatifleri, proje için seçilen yerin koordinatları, Bölüm II: Proje Yeri ve Etki Alanının Mevcut Çevresel Özellikleri; proje alanının ve önerilen proje nedeniyle etkilenmesi muhtemel olan çevrenin; nüfus, fauna, flora, jeolojik ve hidrojeolojik özellikler, doğal afet durumu, toprak, su, hava, atmosferik koşullar, iklimsel faktörler, mülkiyet durumu, mimari ve arkeolojik miras, peyzaj özellikleri, arazi kullanım durumu, hassasiyet derecesi (Ek-5’deki Duyarlı Yöreler Listesi de dikkate alınarak) benzeri özellikler, Bölüm III: Projenin İnşaat ve İşletme Aşamasında Çevresel Etkileri ve Alınacak Önlemler; a) Çevreyi etkileyebilecek olası sorunların belirlenmesi, kirleticilerin miktarı, alıcı ortamla etkileşimi, kümülatif etkilerin belirlenmesi, b) Sera gazı emisyonların belirlenmesi ve iklim değişikliğine etkileri, c) Projenin çevreye olabilecek olumsuz etkilerinin azaltılması için alınacak önlemler, ç) İzleme planı (inşaat dönemi), Bölüm IV: Halkın Katılımı şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
Diğer taraftan, 02/11/2011 tarih ve 28103 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 6. maddesi ile, idareleri idari yargı mercilerinde temsil etme yetkisinin, hukuk birimi amirlerine, muhakemat müdürlerine, hukuk müşavirlerine ve avukatlara tanındığı; aynı Kanun Hükmünde Kararname’nin 14. maddesinde ise, “tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekâlet ücreti takdir edilir.” hükmüne yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
1-Temyize konu İdare Mahkemesi kararının davacılardan …, … ve … yönünden davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmında;
Yukarıda yer verilen mevzuat hükmünün değerlendirilmesinden, yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması koşuluna ihtiyaç vardır. Her olay ve davada, yargı merciine başvurarak dava açan kişinin menfaatinin, iptali istenen işlemle ne ölçüde ihlal edildiğinin takdiri de yargı mercilerine bırakılmıştır.
İptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat ilişkisi kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması halinde gerçekleşecektir. Başka bir anlatımla, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için, davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması gerekmektedir. Aksi halde, kişilerin kendisine etkisi bulunmayan, menfaatlerini ihlal etmeyen idari işlemler hakkında da iptal davası açma hakkı doğar ve bu durum idarenin işleyişini olumsuz etkiler.
Bununla birlikte, çevreyi ilgilendiren projelerle ilgili verilen ÇED kararlarının iptali istemiyle açılan davalarda dava açma ehliyeti belirlenirken, adil yargılanma hakkı kapsamında davacıların mahkeme erişim hakkı ile idari istikrar ilkesi arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir.
Bu nedenle, projelerin yapımının planlandığı yörede ikamet eden ya da o yörede taşınmazları bulunanların, dava açma ehliyetlerinin varlığının kabulü, idari istikrarın sağlanması amacıyla yatırım planlayanların sürekli olarak dava tehdidi ile karşı karşıya kalmamaları bakımından temel ölçüt olmakla birlikte, mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmemesi adına davacıların öznel koşullarının da dikkate alınmasının, adil bir yargılama için gerekli olduğu sonucuna varılmıştır. Öznel koşulların varlığının ise somut olayın niteliğine göre Mahkemelerce takdir edileceği kuşkusuzdur.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru üzerine verdiği 05/03/2020 tarih ve Başvuru No:2016/13846 sayılı kararında; davacıların dava konusu ÇED Gerekli Değildir kararının iptalini istemede menfaatlerinin ihlal edilmediği yolundaki idari yargı kararının gerekçesine yönelik olarak, “…davacıların mülklerinin proje sahasına yakın olması veya kullanım amacı gibi öznel koşulları dikkate almaksızın bir proje sahasında mülkü olmayanların -projeye yakın sahada mülkü olsa bile- projeye karşı hiçbir durumda dava açamayacakları yönünde kategorik bir yaklaşım içermektedir. Ancak başvurucuların öznel durumları hakkında bir değerlendirme içermeyen bu kategorik yaklaşım, başvurucular gibi proje kapsamında olmamakla birlikte projeden etkilenme potansiyeli bulunan kişilerin dava açmalarını imkansız hale getirdiğinden başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin orantısız olması sonucunu doğurmaktadır…” değerlendirmesine yer verilerek, davacıların öznel koşullarının dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır.
Uyuşmazlık konusu olayda; Ulusal Yargı Ağı Portalı (UYAP) kayıtlarına göre davacılardan …’ın ikametinin, projenin etki alanında yer alan Bulak Köyünde yer aldığı görülmüştür. Dolayısıyla adı geçen davacının dava açma ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Davacılardan … ile …’nın ise proje alanında veya etki alanında ikametleri ya da taşınmazları bulunmamakla birlikte, bu yöre nüfusuna kayıtlı davacılar için dini ritüellerin gerçekleştirildiği Somut Olmayan Kültürel Miras olarak belirlenen Bakırtepe Ziyaret Yeri’nin kutsal sayıldığı ve dava konusu proje alanının, bu yere yakın mesafede olduğu dikkate alındığında, anılan davacıların da dava açma ehliyetlerinin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
2- Kararın, tüm davacılar yönünden esasına ilişkin kısmına gelince;
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca; çevresel etki değerlendirmesi ile, gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin değerlendirildiği, ayrıca projelerin uygulanmasının izlendiği ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların belirlendiği bir süreç öngörülmüş olup, Yönetmelik kapsamında yer alan bir faaliyet nedeniyle hazırlanacak ÇED raporunda özel format uyarınca, projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği kapsamında yerin ve etki alanının çevresel özellikleri, çevresel etkiler ve alınacak önlemlerin tartışılması, faaliyet yerinin belirlenmesinde ise, faaliyetin büyüklüğü, amacı, ulaşım, iklim, toprağın ve çevrenin özellikleri, olası etkiler ve etkilerin azami giderilme olanakları gibi unsurların etkili olması, bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre dengesinin sağlanması yolunda belirtilen nitelikteki bir faaliyete en uygun yerin seçilmesi esastır.
Çevresel etki değerlendirmesi; gerçekleştirilmesi planlanan projenin, çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin belirlenerek değerlendirilmesi amacıyla yapıldığından, ÇED sürecinde verilen kararların iptali istemiyle açılacak davalarda, yukarıda belirtilen Yönetmeliğin Ek III. bölümündeki unsurlar yönünden, ÇED kararlarının bir bütün olarak çevresel etkilerinin irdelenmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta, her ne kadar İdare Mahkemesince, somut olayda uygulanması gereken Yönetmeliğin 17/07/2008 tarih ve 26939 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ÇED Yönetmeliği olduğuna karar verilmiş ise de, dava konusu işlemin 25/11/2017 tarih ve 29186 sayılı ÇED Yönetmeliğinin 14. maddesi uyarınca tesis edildiği dikkate alındığında, somut olaya anılan Yönetmeliğin uygulanması gerekmekte olup, bu yönüyle de dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Öte yandan, temyiz dilekçesinde davacılar tarafından, bilirkişilerce (I. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilen Molladeresi Höyüğünün bulunduğu alanda yer alan 102 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın maden sahası ÇED izin sınırı içerisinde kalan bölümlerinin, I. derece arkeolojik sit sınırları dışında kaldığından bahisle, projenin uygulanmasında sakınca bulunmadığına ilişkin) 13/11/2013 tarih ve 1217 sayılı Sivas Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı gereği, projenin uygulanmasında sakınca olmadığının belirtildiği, ancak anılan kararın, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: …. sayılı kararıyla iptal edildiği belirtilmiş ise de, söz konusu Mahkeme kararında “…Sivas İli, Kangal İlçesi, … Köyü, … ada, … numaralı parselinde kayıtlı ve içerisinde Molladeresi Höyüğü’nün yer aldığı taşınmazın Sivas Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 27/08/2013 tarih ve 1078 sayılı kararı ile 2863 sayılı Kanun’un 6. maddesi kapsamında sınırları karar eki 1/5000 ölçekli haritasında belirtildiği şekilde 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmesine karar verildiği ve yapılaşma yasağı getirildiği, söz konusu kararın “parsel” bazında alındığı, kararda değinilen harita incelendiğinde de … ada, … numaralı parselin bütün olarak sit alanı içerisine alındığı…” hususu vurgulandığından, ÇED raporunda, ÇED izin alanı sınırlarının, bu parseli dışarıda bırakacak şekilde daraltıldığının belirtildiği ve Bakırtepe sahası mülkiyet ve vaziyet durumunu gösterir haritadan da bu hususun görüldüğü dikkate alındığında, bu yönüyle Mahkeme kararının gereğinin yerine getirildiği sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan, İdare Mahkemesince davalı idare lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 2.590,00-TL vekalet ücretine hükmedilmiş ise de, İdare Mahkemesince yapılan duruşmaya davalı idareyi temsilen çevre mühendisinin katıldığı, ancak çevre mühendisinin duruşmada davalı idareyi temsil yetkisinin bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, İdare Mahkemesi tarafından, duruşmasız görülen davalar için öngörülen vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmekte iken, duruşmalı vekalet ücretine hükmedilmesinde yasal isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, söz konusu yanlışlığın, yukarıda yer verilen mevzuat hükmü uyarınca usul ekonomisi de gözetilmek suretiyle yeniden yargılamayı gerektirmeyen bir yanlışlık olduğu değerlendirildiğinden, İdare Mahkemesi kararının hüküm fıkrasının, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.700,00-TL vekalet ücretinin (Arife Koçkaya yönünden davanın esası hakkında karar verilmediğinden bu davacı dışındaki) davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davacıların temyiz istemlerinin kısmen kabulüne, kısmen reddine,
2.Davanın kısmen ehliyet yönünden reddine, kısmen esastan reddine, kısmen dava dilekçesinin iptaline ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: …. sayılı kararının somut olaya uygulanacak mevzuata ve vekalet ücretine ilişkin kısmının DÜZELTİLEREK ONANMASINA, Molladeresi Höyüğü ile ilgili kısmının yukarıda belirtilen gerekçenin de eklenmesi suretiyle ONANMASINA, davacılardan …, … ve … yönünden BOZULMASINA; anılan davacılar yönünden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A-2(i) maddesi uyarınca DAVANIN REDDİNE
3. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(i) maddesi uyarınca, karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun duyurulmasına, 19/11/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.