Danıştay Kararı 6. Daire 2020/8232 E. 2020/9848 K. 21.10.2020 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2020/8232 E.  ,  2020/9848 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2020/8232
Karar No : 2020/9848

DAVACI : …
DAVALI : … Bakanlığı – …
VEKİLİ : Av. … – Aynı yerde

MÜDAHİL (DAVALI YANINDA): … – ..
VEKİLİ : …, Hukuk Müşaviri – Aynı yerde

DAVANIN KONUSU : 18/02/2014 tarihli, 28917 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 16/01/2014 tarihli, 271 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” İlke Kararının iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI: Dava konusu İlke Kararının (a) ve (e) maddelerindeki düzenleme ile; yürürlükten kaldırılan 19/04/1996 günlü, 421 sayılı İlke Kararından farklı olarak tarihi sit alanlarında kamu hizmet yapılarının inşa edilmesine olanak tanındığı, yapılaşma yasağına istisna getirilerek bu alanlarda kamu hizmet yapılarına izin verilmesinin koruma ilkeleriyle bağdaşmadığı ve 2863 sayılı Yasanın 17. maddesine aykırılık taşıdığı, nitekim, anılan madde uyarınca bir alanın sit olarak ilanının, bu alanda her ölçekteki plan uygulamasını durduracağı ve yapılaşma koşullarının koruma amaçlı imar planları ile belirleneceği, dava konusu düzenlemenin ise milli park bulunmayan tarihi sit alanlarının, henüz yapılaşma koşulları belirlenmeden ve koruma amaçlı imar planları onaylanmadan yapılaşmaya açılmasına neden olacağı, öte yandan, milli park bulunan tarihi sit alanlarında kamu hizmet binaları yapılmasının 2873 sayılı Milli Parklar Kanununun 14. maddesine aykırı olduğu, anılan madde uyarınca bu alanlarda, sadece onaylanmış planlarda belirtilen yapı ve tesislerin, Genelkurmay Başkanlığınca ihtiyaç duyulacak savunma sistemi için gerekli tesislerin ve kamu yararı açısından vazgeçilmez, kesin bir zorunluluk bulunan tesislerin yapılabileceği, İlke kararının (f) maddesinde; önceden süregelen tarımsal faaliyet ile bağ ve bahçeciliğin devam ettirebileceğinin, koruma amaçlı imar planları onaylanmadan, tarihi sit alanlarının bu amaç dışında kesinlikle kullanılamayacağının düzenlendiği, anılan düzenleme ile daha önce yürürlükte olan 19/04/1996 günlü, 421 sayılı İlke Kararından farklı olarak “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresinin eklendiği, eklenen bu ibare ile koruma amaçlı imar planları onaylandıktan sonra tarihi sit alanların başka amaçla kullanılmasına imkan tanındığı, sonuç olarak, dava konusu düzenlemelerin sit alanlarında, bitki örtüsünü, topoğrafik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik inşai ve fiziki müdahale yasağının ihlal edilmesine yol açacağı ve koruma esaslarına aykırı olduğundan iptal edilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

DAVALI VE MÜDAHİLİN SAVUNMALARI : Dava konusu İlke Kararı ile milli park sınırları içinde olan ve olmayan tarihi sit alanlarının, temel ihtiyaçların yönelik zorunlu altyapıların yanı sıra ihtiyaçlar gözetilerek kamu hizmet yapılarının da yapılmasına yönelik düzenlemeler getirildiği, 2863 sayılı Kanunun 17. maddesi uyarınca, koruma amaçlı imar planları yapılıncaya kadar, koruma bölge kurulları tarafından üç ay içinde geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarının belirlenmesi zorunlu olduğundan, bu yapıların anılan esas ve şartlardaki yapılaşma koşulları dikkate alınarak inşa edilebileceği, dolayısıyla davacının plansız bir alanda yapılaşmaya izin verileceği yönündeki iddiasının gerçeği yansıtmadığı, dava konusu düzenlemelerin sit alanlarının yapılaşmaya açılması amacıyla değil, bu alanlarda zorunlu hizmetlerin sağlanması amacıyla getirildiği ve İlke Kararında üst hukuk normları ile kamu yararına aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek, davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’NUN DÜŞÜNCESİ: 18/02/2014 tarihli, 28917 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 16/01/2014 tarihli, 271 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” İlke Kararın iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen Danıştay Ondördüncü Dairesinin 03/02/2016 tarih ve E:2014/2950, K:2016/594 sayılı kararının, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 21/01/2019 tarih ve E:2017/188, K:2019/117 sayılı kararıyla bozulduğu görüldüğünden, bozma kararına uyularak, davacının hukuka aykırılık iddialarının İlke Kararının (a) ve (e) maddelerindeki “kamu hizmet yapıları” ibareleri ile (f) maddesindeki “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresine yönelik olduğu anlaşıldığından, anılan maddelerdeki ibareler yönünden dava konusu işlemin iptali gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’İN DÜŞÜNCESİ: Dava; 18/02/2014 günlü, 28917 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 16/01/2014 günlü, 271 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” ilke kararının iptali istemiyle açılmıştır.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 3.maddesinde; “Sit”; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır.” şeklinde tanımlanmış, “İzinsiz müdahale ve kullanma yasağı” başlıklı 9.maddesinde; “Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale sayılır.” hükmüne yer verilmiş, 51.maddesinde; “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve restorasyonuyla ilgili işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek” Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun görevleri arasında sayılmıştır.
13/03/2012 günlü, 28232 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının ve Sitlerin Tespit ve Tescili Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinin 1(l) bendinde; “Tarihi sit” “İnsanlık tarihi, milli tarihimiz veya askeri harp tarihi açısından çok önemli tarihi olayların cereyan ettiği ve bu sebeple korunması gerekli yerler” şeklinde tanımlanmıştır.
2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun “İzin verilmeyecek yerler” başlıklı 10.maddesinde; “Tabiat anıtları ve tabiatı koruma alanlarında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun ilgili hükümleri saklı kalmak kaydıyla kullanma izni verilemez veya irtifak hakkı tesis edilemez.”, “Yasaklanan faaliyetler” başlıklı 14.maddesinde; “Bu Kanun kapsamına giren yerlerde; a) Tabii ve ekolojik denge ve tabii ekosistem değeri bozulamaz, b) Yaban hayatı tahrip edilemez, c) Bu sahaların özelliklerinin kaybolmasına veya değiştirilmesine sebep olan veya olabilecek her türlü müdahaleler ile toprak, su ve hava kirlenmesi ve benzeri çevre sorunları yaratacak iş ve işlemler yapılamaz, d) Tabii dengeyi bozacak her türlü orman ürünleri üretimi, avlanma ve otlatma yapılamaz, e) Onaylanmış planlarda belirtilen yapı ve tesisler ve Genelkurmay Başkanlığınca ihtiyaç duyulacak savunma sistemi için gerekli tesisler dışında kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk bulunmadıkça her ne suretle olursa olsun hiçbir yapı ve tesis kurulamaz ve işletilemez veya bu alanlarda var olan yerleşim sahaları dışında iskan yapılamaz.” hükümlerine yer verilmiştir.
Yukarıda aktarılan 2863 sayılı Kanuna dayanılarak alınan; 19/04/1996 günlü, 421 sayılı, “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları”na ilişkin Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ilke kararında; “a) Uzun devreli gelişme planı ilgili koruma bölge kurulunca uygun görülünceye kadar zorunlu altyapı uygulamaları dışında, bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik hiçbir inşai ve fiziki uygulamada bulunulamayacağı” düzenlemesi bulunmakta iken, dava konusu ilke kararı ile bu maddenin; “Milli Park bulunan yerlerde uzun devreli gelişim planı, milli park bulunmayan yerlerde alanın tarihi ve kültürel değerlerini koruyan koruma amaçlı imar planları ilgili koruma bölge kurulunca uygun görülünceye kadar zorunlu altyapı uygulamaları ve kamu hizmet yapıları dışında, bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik hiçbir inşai ve fiziki uygulamada bulunulamayacağı” şeklinde yeniden düzenlendiği görülmektedir.
Anılan ilke kararının tüm maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, tarihi sit alanlarının doğal yapısıyla birlikte korunmasının esas olduğu anlaşılmaktadır.

Dava konusu düzenleme ile; tarihi sit alanlarındaki bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini korumaya yönelik olarak getirilen inşai ve fiziki uygulama yasağının istisnası kapsamına alt yapı uygulamalarının dışında, kamu hizmet binalarının da dahil edildiği görülmekte olup, kamu hizmet binalarının, tarihi sit alanlarında meydana getireceği bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik sonuçlarının koruma kapsamından çıkarılmış olmasının, 2863 sayılı Kanunda öngörülen koruma esaslarına ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 10. ve 14.madde hükümlerine aykırı olduğu açıktır.
Bu nedenle dava konusu kararın (a) maddesindeki “kamu hizmet yapıları” ibaresinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
19/04/1996 günlü, 421 sayılı ilke kararının (e) maddesinde; “Bu alanlar içinde yer alan anıt ve şehitliklerin düzenleme ve gerekli onarımları için projeleriyle birlikte koruma bölge kurulundan izin alınması” şeklinde düzenleme bulunmakta iken, dava konusu ilke kararı ile aynı madde; “Bu alanlar içinde yer alan kamu hizmet yapıları, altyapı hizmetleri ile anıt ve şehitliklerin düzenleme ve gerekli onarımları için projeleriyle birlikte koruma bölge kurulundan izin alınması” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu durumda; anıt ve şehitliklerin tarihi sit alanının bir parçası olduğu hususu dikkate alındığında, bu alanlardaki anıt ve şehitliklerin koruma bölge kurulundan izin alınmak suretiyle düzenleme ve gerekli onarımlarını gerçekleştirmeye yönelik uygulamaların koruma esaslarına uygun olduğu; ancak, bu düzenlemenin kapsamına kamu hizmet yapılarının da dahil edilmesinin, yukarıda yapılan açıklamalar da dikkate alındığında, 2863 sayılı Kanunda öngörülen koruma esaslarına uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
19/04/1996 günlü, 421 sayılı ilke kararının (f) maddesinde; “Önceden süregelen tarımsal faaliyet ile bağ ve bahçeciliğin devam ettirilebileceği, bu amaç dışında kesinlikle kullanılamayacağı” şeklinde düzenleme bulunmakta iken, dava konusu ilke kararının (f) maddesi ile bu hükmün, “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan, bu alanların bu amaç dışında kesinlikle kullanılamayacağı” şeklinde yeniden düzenlendiği görülmektedir.
Yukarıda da belirtildiği üzere; tarihi sit alanlarının doğal yapısıyla birlikte korunması gerektiğinden, bu alanlarda, bitki örtüsünü, topoğrafik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik inşai ve fiziki müdahale yasağı getirilmiştir.
Ancak, bu alanlarda tarımsal faaliyet ile bağ ve bahçecilik faaliyetlerini yürüten kişilerin, bu alanların tarihi sit alanı ilan edilmesi durumunda, bu statü nedeniyle zarar görmemeleri için, anılan faaliyetlerin doğal yaşama ilişkin olması ve doğal yapıya zarar vermeyeceği hususu da göz önünde bulundurularak, bu faaliyetlerin devamına izin verildiği, bu alanların bu amaç dışında kullanılmasına ise kesin olarak yasak getirildiği anlaşılmaktadır.
Koruma amaçlı imar planları onaylandıktan sonra, bu alanların bu amaç dışında kullanılabilmesine imkan veren dava konusu düzenlemenin, tarihi sit alanlarının doğal yapısıyla birlikte korunması ilkesine aykırı olduğu açıktır.

Bu nedenle, anılan maddedeki “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Sonuç olarak; dava konusu ilke kararının (a) ve (e) maddelerindeki “kamu hizmet yapıları” ibaresi ile (f) maddesindeki “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan, dava konusu ilke kararının (a) ve (e) maddelerindeki ” kamu hizmet yapıları” ibaresi ile (f) maddesindeki “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresi dışındaki kısımlarında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu ilke kararının (a) ve (e) maddelerindeki ” kamu hizmet yapıları” ibaresi ile (f) maddesindeki “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresinin iptaline, ilke kararının diğer kısımlarına yönelik olarak ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince,Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 18/02/2014 tarihli, 28917 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 16/01/2014 tarihli, 271 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” İlke Kararın iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen Danıştay Ondördüncü Dairesinin 03/02/2016 tarih ve E:2014/2950, K:2016/594 sayılı kararının, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 21/01/2019 tarih ve E:2017/188, K:2019/117 sayılı kararıyla bozulması üzerine, bozma kararına uyularak, dava uyuşmazlığa konu İlke Kararının tüm maddelerinin iptali istemiyle açılmış ise de davacının hukuka aykırılık iddialarının, İlke Kararının (a) ve (e) maddelerindeki “kamu hizmet yapıları” ibareleri ile (f) maddesindeki “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresine yönelik olduğu anlaşıldığından, anılan maddelerdeki ibareler yönünden inceleme yapılarak gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunun 51. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulunca tarihi sit alanlarının korunmasına ve kullanılmasına yönelik işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek amacıyla 16/01/2014 tarihli, 271 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” İlke Kararı alınmış ve anılan karar ile 19/04/1996 günlü, 421 sayılı İlke Kararı iptal edilmiştir.
Bakılan dava; 18/02/2014 tarihli, 28917 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 16/01/2014 tarihli, 271 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” İlke Kararın hukuka aykırı olduğu iddialarıyla açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde; “Sit”, “Tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır.” şeklinde tanımlanmış, “İzinsiz müdahale ve kullanma yasağı” başlıklı 9. maddesinde; “Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale sayılır.” hükmüne yer verilmiş, 51. maddesinde; “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve restorasyonuyla ilgili işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek” Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun görevleri arasında sayılmıştır.
13/03/2012 günlü, 28232 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının ve Sitlerin Tespit ve Tescili Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinin 1(l) bendinde; “Tarihi sit”, “İnsanlık tarihi, milli tarihimiz veya askeri harp tarihi açısından çok önemli tarihi olayların cereyan ettiği ve bu sebeple korunması gerekli yerler” şeklinde tanımlanmıştır.
2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun “İzin verilmeyecek yerler” başlıklı 10. maddesinde; “Tabiat anıtları ve tabiatı koruma alanlarında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun ilgili hükümleri saklı kalmak kaydıyla kullanma izni verilemez veya irtifak hakkı tesis edilemez.”, “Yasaklanan faaliyetler” başlıklı 14.maddesinde; “Bu Kanun kapsamına giren yerlerde; a) Tabii ve ekolojik denge ve tabii ekosistem değeri bozulamaz, b) Yaban hayatı tahrip edilemez, c) Bu sahaların özelliklerinin kaybolmasına veya değiştirilmesine sebep olan veya olabilecek her türlü müdahaleler ile toprak, su ve hava kirlenmesi ve benzeri çevre sorunları yaratacak iş ve işlemler yapılamaz, d) Tabii dengeyi bozacak her türlü orman ürünleri üretimi, avlanma ve otlatma yapılamaz, e) Onaylanmış planlarda belirtilen yapı ve tesisler ve Genelkurmay Başkanlığınca ihtiyaç duyulacak savunma sistemi için gerekli tesisler dışında kamu yararı açısından vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk bulunmadıkça her ne suretle olursa olsun hiçbir yapı ve tesis kurulamaz ve işletilemez veya bu alanlarda var olan yerleşim sahaları dışında iskan yapılamaz.” hükümlerine yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İlke Kararının (a) maddesindeki “kamu hizmet yapıları” ibaresinin incelenmesinden;
Dava konusu İlke Kararının a) maddesinde; “Milli Park bulunan yerlerde uzun devreli gelişim planı, milli park bulunmayan yerlerde alanın tarihi ve kültürel değerlerini koruyan koruma amaçlı imar planları ilgili koruma bölge kurulunca uygun görülünceye kadar zorunlu altyapı uygulamaları ve kamu hizmet yapıları dışında, bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik hiçbir inşai ve fiziki uygulamada bulunulamayacağı” düzenlemesine yer verilmiştir.
19/04/1996 günlü, 421 sayılı, “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları”na ilişkin Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu İlke Kararında; “a) Uzun devreli gelişme planı ilgili koruma bölge kurulunca uygun görülünceye kadar zorunlu altyapı uygulamaları dışında, bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik hiçbir inşai ve fiziki uygulamada bulunulamayacağı” düzenlemesi bulunmakta iken, dava konusu ilke kararı ile bu maddenin; “Milli Park bulunan yerlerde uzun devreli gelişim planı, milli park bulunmayan yerlerde alanın tarihi ve kültürel değerlerini koruyan koruma amaçlı imar planları ilgili koruma bölge kurulunca uygun görülünceye kadar zorunlu altyapı uygulamaları ve kamu hizmet yapıları dışında, bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik hiçbir inşai ve fiziki uygulamada bulunulamayacağı” şeklinde yeniden düzenlendiği görülmektedir.
Anılan ilke kararının tüm maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, tarihi sit alanlarının doğal yapısıyla birlikte korunmasının esas olduğu anlaşılmaktadır.
Dava konusu düzenleme ile; tarihi sit alanlarındaki bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini korumaya yönelik olarak getirilen inşai ve fiziki uygulama yasağının istisnası kapsamına alt yapı uygulamalarının dışında, kamu hizmet binalarının da dahil edildiği görülmekte olup, kamu hizmet binalarının, tarihi sit alanlarında meydana getireceği bitki örtüsünü, topografik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik sonuçlarının koruma kapsamından çıkarılmış olmasının, 2863 sayılı Kanun’da öngörülen koruma esaslarına ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanununun 10. ve 14. maddesi hükümlerine aykırı olduğu açıktır.
Bu nedenle dava konusu kararın (a) maddesindeki “kamu hizmet yapıları” ibaresinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
İlke Kararının (e) maddesindeki “kamu hizmet yapıları” ibaresinin incelenmesinden;
Dava konusu İlke Kararının (e) maddesinde; “Bu alanlar içinde yer alan kamu hizmet yapıları, altyapı hizmetleri ile anıt ve şehitliklerin düzenleme ve gerekli onarımları için projeleriyle birlikte koruma bölge kurulundan izin alınması,” düzenlemesi yer almıştır.
19/04/1996 günlü, 421 sayılı İlke Kararının (e) maddesinde; “Bu alanlar içinde yer alan anıt ve şehitliklerin düzenleme ve gerekli onarımları için projeleriyle birlikte koruma bölge kurulundan izin alınması” şeklinde düzenleme bulunmakta iken, dava konusu ilke kararı ile aynı madde; “Bu alanlar içinde yer alan kamu hizmet yapıları, altyapı hizmetleri ile anıt ve şehitliklerin düzenleme ve gerekli onarımları için projeleriyle birlikte koruma bölge kurulundan izin alınması” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu durumda; anıt ve şehitliklerin tarihi sit alanının bir parçası olduğu hususu dikkate alındığında, bu alanlardaki anıt ve şehitliklerin koruma bölge kurulundan izin alınmak suretiyle düzenleme ve gerekli onarımlarını gerçekleştirmeye yönelik uygulamaların koruma esaslarına uygun olduğu; ancak, bu düzenlemenin kapsamına kamu hizmet yapılarının da dahil edilmesinin, yukarıda yapılan açıklamalar da dikkate alındığında, 2863 sayılı Kanunda öngörülen koruma esaslarına uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Dava konusu İlke Kararının (f) maddesindeki “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresine gelince;
Dava konusu İlke Kararının (f) maddesinde; “Önceden süregelen tarımsal faaliyet ile bağ ve bahçeciliğin devam ettirilebileceğine, koruma amaçlı imar planları onaylanmadan bu alanların bu amaç dışında kesinlikle kullanılamayacağı,” kurala bağlanmıştır.
19/04/1996 günlü, 421 sayılı İlke Kararının (f) maddesinde; “Önceden süregelen tarımsal faaliyet ile bağ ve bahçeciliğin devam ettirilebileceği, bu amaç dışında kesinlikle kullanılamayacağı” şeklinde düzenleme bulunmakta iken, dava konusu ilke kararının (f) maddesi ile bu hükmün, “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan, bu alanların bu amaç dışında kesinlikle kullanılamayacağı” şeklinde yeniden düzenlendiği görülmektedir.
Yukarıda da belirtildiği üzere; tarihi sit alanlarının doğal yapısıyla birlikte korunması gerektiğinden, bu alanlarda, bitki örtüsünü, topoğrafik yapıyı, siluet etkisini bozabilecek, tahribata yönelik inşai ve fiziki müdahale yasağı getirilmiştir.
Ancak; bu alanlarda tarımsal faaliyet ile bağ ve bahçecilik faaliyetlerini yürüten kişilerin, bu alanların tarihi sit alanı ilan edilmesi durumunda, bu statü nedeniyle zarar görmemeleri için, anılan faaliyetlerin doğal yaşama ilişkin olması ve doğal yapıya zarar vermeyeceği hususu da göz önünde bulundurularak, bu faaliyetlerin devamına izin verildiği, bu alanların bu amaç dışında kullanılmasına ise kesin olarak yasak getirildiği anlaşılmaktadır.
Koruma amaçlı imar planları onaylandıktan sonra, bu alanların bu amaç dışında kullanılabilmesine imkan veren dava konusu düzenlemenin, tarihi sit alanlarının doğal yapısıyla birlikte korunması ilkesine aykırı olduğu açıktır.
Bu nedenle; anılan maddedeki “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresinde hukuka uyarlık görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. 16/01/2014 tarihli, 271 sayılı “Tarihi Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” İlke Kararının (a) ve (e) maddelerindeki “kamu hizmet yapıları” ibareleri ile (f) maddesindeki “koruma amaçlı imar planları onaylanmadan” ibaresinin İPTALİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen, davacı tarafından yapılan toplam …TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, davalı idare tarafından yapılan … TL yargılama gideri ile davalı yanında müdahil tarafından yapılan … TL yargılama giderinin üzerlerinde bırakılmasına,
3. Varsa posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara iadesine,
4. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 21/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.