Danıştay Kararı 6. Daire 2020/7782 E. 2020/7451 K. 10.09.2020 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2020/7782 E.  ,  2020/7451 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2020/7782
Karar No : 2020/7451

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- … 2- …
3- … 4- …
5- … 6- …
7- … 8- …
9- … 10- … 11- … 12- … 13- … 14- …
15- … 16- …
17- … 18- …
19- … 20- …
21- … 22- …
23- … 24- … 25- … 26- …
27- … 28- … 29- … 30- … 31- … 32- …
33- … 34- … 35- … 36- …
37- … 38- …
39- … 40- …
41- … 42- … 43- … 44- … 45- …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALILAR) : 1- … Bakanlığı – …
VEKİLİ : Av. …
2- … Belediye Başkanlığı – …
VEKİLİ : Av. …
DAVALILAR YANINDA MÜDAHİL: … Turizm İnşaat Gayrimenkul Yatırım ve Tic. A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: İstanbul İli, Zeytinburnu İlçesi, … Mahallesi, … Sitesi, … ada, … ,… ,… ,… sayılı parseller, … ada, … ve … sayılı parseller, … ada, … sayılı parsel ve … ada, … parsel sayılı taşınmazları kapsayan alanda 3194 sayılı İmar Kanununun 18.maddesi uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığının … tarih ve … sayılı kararı ile onaylanan parselasyon işleminin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:… , K:… kararda; öncelikle davacıların dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığının irdelenmesinin gerektiği, Uyap kayıtlarında yapılan Mernis sorgusunda davacılardan … ‘ın 05.07.2017 tarihinde vefat ettiği, bakılan davanın ilk açılma tarihi olan 07.07.2017 tarihi itibareyle hayatta olmadığı anlaşıldığından … açısından davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği, diğer davacılar açısından değerlendirme yapıldığında, dava açma tarihi itibariyle davacıların davaya konu yerde malik konumunda bulunduklarının görüldüğü ve bu alanın halen fiili kullanım şekliyle devam etmesi (nakliyeciler sitesi) istemlerine münhasır olmak üzere dava açtıklarının anlaşıldığı, davanın açıldığı tarih itibariyle dava açma ehliyetinin bulunduğu, ancak daha sonra davacılardan … , … ve … ‘nin maliki bulundukları taşınmazlarını 01.08.2018 tarihi itibariyle dava dışı üçüncü bir kişiye sattıkları, diğer davacıların ise burada yatırım yapan firma olan ve aynı zamanda bu dosyada davalı idare yanında müdahil konumunda bulunan … firmasıyla anlaşılarak kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzaladığı, buna göre, taşınmazla ilgili olarak dava konusu edilen parselasyon işleminin iptalini istemekte menfaatlerinin ve dolayısıyla dava ehliyetlerinin kalmadığının görüldüğü, dava konusu işlemin mülkiyet hakkını ilgilendirmesi nedeniyle tapuda kayıtlı malikler veya diğer hak sahipleri tarafından dava açılabileceği, davacıların bir kısmının uyuşmazlık konusu alanla ilgili olarak imar planı doğrultusunda alanda uygulama yapılarak ticaret+konut bölgesinden kendilerine bağımsız bölüm verilmesi konusunda müteahhit firma ile anlaşmaya vardığı, diğer davacıların ise taşınmazlarını sattığı, dolayısıyla dava açarken olan menfaat bağının bu aşamada tersine dönmek suretiyle ortadan kalktığı, davanın açılması sırasında sahip olunması ve davanın görümü sürecinde de devam etmesi gereken menfaat bağının artık bulunmaması nedeniyle davacıların dava ehliyetine sahip olmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve istinaf dilekçelerinde ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Her ne kadar kendi iradeleri ile taşınmazlarını satmışlar ve arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesini imzalamışsalar da, 6306 sayılı Kanun ve 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği uyarınca taşınmazlarının ihale yoluyla satışına engel olmak ve hak kaybına uğramamak için satış yapmayı ve sözleşme imzalamayı kabul etmek zorunda kaldıklarını, dolayısıyla, subjektif dava açma ehliyetinin devam ettiğini, nitekim arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin imzalanmasından 90 gün sonra, kendisiyle sözleşme imzalanan yüklenici şirkete sözleşme ile verilen vekâletnamelere ilişkin azilname düzenlendiği, ilan edilen riskli alan kararına karşı açılan dava sonucunda verilecek karar doğrultusunda satış yapan davacıların, gerçekleşen satışlara yönelik tapu iptal ve tescil davası açarak taşınmazlarını geri alacakları, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi yönündeki iradelerinin devam ettiği, ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFLARIN SAVUNMALARININ ÖZETİ : Temyize konu kararın usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ … ‘IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
… MADDİ OLAY : İstanbul İli, Zeytinburnu İlçesi, … Mahallesi, … Sitesi … ada, … ,… ,… ,… sayılı parseller, … ada, … ve … sayılı parseller, … ada, … sayılı parsel ve … ada, … parsel sayılı taşınmazları kapsayan alanda kapsayan alanda 3194 sayılı İmar Kanununun 18.maddesi uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığının … tarih ve … sayılı kararı ile onaylanan parselasyon işlemi 11.05.2017 – 10.06.2017 tarihleri arasında askıya çıkarılmıştır.
Davacılar tarafından, müstakil kadastro parsellerinin hisseli imar parsellerine tahsis edildiği, bakılan davadaki müdahil şirket ile … Kooperatifine ait kadastro parsellerinin genellikle müstakil imar parsellerine tahsisinin sağlandığı, şirkete ait kadastro parsellerinin ekonomik değeri daha yüksek yerlerden imar parselleri tahsis edildiği eşitsizlik oluşturulduğu, parselasyon işleminden önce adına tescilli taşınmaz bulunmayan Zeytinburnu Belediye Başkanlığı adına imar parseli oluşturulduğu iddialarıyla, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının … tarih ve … sayılı kararı ile onaylanan parselasyon işleminin iptali istemiyle 07.07.2017 tarihinde bakılan dava açılmıştır.
İstanbul İli, Zeytinburnu İlçesi, … Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve 10/02/2017 tarih ve 29975 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararına ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan, 06/02/2017 tarih ve 2017/9867 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmiştir.
Davacılardan …’ın Uyap kayıtlarında yapılan Mernis sorgusunda 05.07.2017 tarihinde vefat ettiği, bu davanın da ilk olarak 07.07.2017 tarihinde açıldığı görüldüğünden dava tarihi itibariyle hayatta olmadığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu alanda mülkiyet sahibi olan davacılardan bir kısmı (… , … , … ) bakılan dava devam etmekte iken taşınmazlarını … Gayrimenkul Tur. İnş. Yat. ve Tic. A.Ş.’ye 01.08.2018 tarihinde satış yoluyla devretmişlerdir. Anılan davacılar, taşınmazlarının 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği gereği alandaki mülkiyet sahibi olan 2/3 çoğunluğa satışına engel olmak amacıyla dava dışı şirkete sattıklarını iddia etmektedirler.
Dava konusu alanda mülkiyet sahibi olan davacılardan … , … , … , … , … , … , … ve … ‘in taşınmazlarının mülkiyetinin 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği uyarınca yapılan ihale sonucu müdahil şirkete geçtiği görülmektedir.
Diğer davacılar yönünden ise, taşınmazları üzerinde bakılan davada müdahil şirket ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalamışlardır. Anılan davacılar, taşınmazlarının 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği gereği alandaki mülkiyet sahibi olan 2/3 çoğunluğa satışına engel olmak amacıyla sözleşme düzenlediklerini iddia etmektedirler.

İLGİLİ MEVZUAT:
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının İkinci Kısmında Temel Hak ve Ödevler düzenlenmiş, Birinci Bölümünde Genel Hükümler belirlenmiş, bu Bölümde yer alan “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” başlıklı 4709 sayılı Kanun ile değişik 13. maddesinde; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilmiş, İkinci Bölümde Kişinin Hakları ve Ödevleri arasında yer verilen “mülkiyet hakkı” ise 35. maddesinde sayılmış ve bu hak; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” şeklinde düzenlemeye konu edilmiştir.
20/03/1952 tarihinde kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol Türkiye tarafından 19/03/1954 tarihinde onaylanmıştır. Anılan Protokol’ün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesinde; “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; iptal davaları; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.
Aynı Kanunun “Tarafların Kişilik veya Niteliğinde Değişiklik” başlıklı 26. maddesinde, “Dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar; gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal edilir.” hükmüne yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Kararın, taşınmazlarını satış yoluyla dava dışı şirkete devreden davacılardan … , … , … hakkında verilen davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmının incelenmesinden;
Bölge İdare Mahkemelerinin kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde yer alan;
“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın, anılan davacılar bakımından davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bu kısımlarının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
Kararın davacı … yönünden incelenmesinden;
Dosyanın ve MERNİS kayıtlarının incelenmesinden, davacı vekili tarafından 07.07.2017 tarihinde dava açılmadan önce, davacının 05.07.2017 tarihinde vefat ettiği ve ölüm nedeniyle vekalet yetkisi sona erdiği anlaşıldığından, anılan davacı tarafından Av. … ‘e verilen vekaletnameye dayanılarak 07.07.2017 tarihinde … İdare Mahkemesi kayıtlarına giren dava dilekçesinin 2577 sayılı Yasanın 26.maddesi uyarınca iptali gerekmektedir.
Bu itibarla, anılan davacı bakımından davanın ehliyet yönünden reddi yolundaki temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında isabet bulunmamaktadır.
Kararın, diğer davacılar yönünden incelenmesinden;
2577 sayılı Kanunun 2. maddesinde yer alan ve iptal davasının subjektif ehliyet koşulu olan “menfaat ihlali” kavramı doktrin ve içtihatlarda dava konusu işlemle davacı arasında kurulan kişisel, meşru, güncel bir menfaat ilişkisi olarak tanımlanmaktadır. Sözü edilen menfaat ilişkisinin varlığı ve sınırları her olayda yargı yerince uyuşmazlığın niteliğine göre belirlenmektedir.
Yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması koşuluna ihtiyaç vardır.
İptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat ilişkisi kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması halinde gerçekleşecektir. Başka bir anlatımla, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için, davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması gerekmektedir.
İptal davalarında, dava konusu işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinin saptanması davacının bu davada ehliyetinin (subjektif ehliyetinin) bulunduğu, dolayısıyla davanın esasının incelenmesine geçilebileceği sonucunu doğurmaktadır.
Yerleşik İdare Hukuku ilkelerine göre; iptal davası açılabilmesi ve davanın görülebilmesi için davacının iptali istenilen işlem nedeniyle davanın açıldığı sırada menfaatinin ihlal edilmesi yeterli olup; alınacak yeni bir idari kararla, davacının iptali istenilen işlemle ilişkisini kesmek ya da yeni bir işlemle geriye dönük olarak işlemin hukuka uygunluğunu sağlamaya çalışmakla, hukuka aykırılığı ileri sürülen işlemin yargısal denetim dışında bırakılması sonucu doğacaktır. Kaldı ki, İdari işlemlerin tesis edildikleri tarih itibariyle yargısal denetiminin yapılması gerekmektedir.
Davacılardan … , … , … , … , … ve … ‘a ait taşınmazların mülkiyetinin 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği uyarınca yapılan ihale sonucu müdahil şirkete geçtiği, söz konusu devir işleminin, riskli alan ilanına ilişkin 06/02/2017 tarih ve 2017/9867 sayılı Bakanlar Kurulu kararı sonucu alınan ihale kararı üzerine gerçekleştiği, başka bir ifadeyle, davacıların iradeleri dışında taşınmazın mülkiyetini kaybettikleri açıktır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde dosyada bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, 06/02/2017 tarih ve 2017/9867 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla riskli alan ilan edilen alanda, müdahil şirketin 2/3 çoğunluğa sahip olduğu, müdahil şirketin bu çoğunluk hakkına dayanarak, alandaki diğer taşınmazların, 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği gereği ihale yoluyla satışının sağlanması için gerekli girişimlerde bulunduğu, davacıların ise, taşınmazlarının ihale yoluyla satışına engel olmak ve olası bir hak kaybına uğramamak adına müdahil şirket ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlediklerini, mevcut durumun gerçek iradelerini yansıtmadığını, nitekim, sözleşmenin düzenlenmesinden 90 gün sonra sözleşme ile verilen vekâletnamelere ilişkin azilname düzenledikleri beyanında bulundukları, her ne kadar, davacılar ile müdahil şirket arasında düzenlenen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin 7. maddesinde; “İş bu sözleşmenin taraflarca imzalanmasının ardından arsanın mülkiyetinin tamamı yükleniciye devredilecektir.” şeklinde düzenleme var ise de, UYAP sistemi üzerinde TABBİS kayıtlarının incelenmesinden, sözleşmeye konu taşınmazların mülkiyetinin, davacılar tarafından yüklenici (müdahil) şirkete devredilmediği anlaşılmaktadır.
Davacıların kendi iradeleri ile sözleşmeleri imzaladıkları görülse de, davacıların dava açmaktaki amacı ile dava açmakla ulaşmak istediği sonuç göz önünde bulundurulduğunda davacıların kendi iradeleri ile sözleşmeleri imzaladıkları görülse de, beyanlarından, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden ve yapılan incelemelerden, davacıların, taşınmazlarının ihale yoluyla satışına engel olmak ve hak kaybına uğramamak için sözleşme imzalamayı kabul ettikleri, sözleşme sonrasında da taşınmazların devrine engel olmak için sözleşme ile verilen vekâletnamelere ilişkin azilname düzenledikleri, söz konusu davacıların subjektif dava açma ehliyetinin varlığının devam ettiğinin kabulü gerekmektedir.
Öte yandan, dava konusu işlemin dayanağı olan Bakanlar Kurulunun 06/02/2017 tarih ve 2017/9867 sayılı kararıyla ilan edilen riskli alan kararının Danıştay Ondördüncü Dairesinin 15/01/2019 tarih ve E:2017/826, K:2019/81 sayılı kararı ile iptaline karar verildiği, anılan kararın temyizi üzerine de Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 03/10/2019 tarih ve E:2019/83, K:2019/4047 sayılı kararıyla onanması üzerine iptal kararının kesinleştiği görülmektedir.
Bu durumda, dava konusu parselasyon işleminin iptali istemiyle açılan davada davacıların dava açma ehliyetlerinin bulunuğu sonucuna ulaşıldığından, işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken davanın tüm davacılar bakımından ehliyet yönünden reddi yolunda verilen Bölge İdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacılardan, … , … , … ‘nin temyiz isteminin reddine,
2.… Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin temyize konu … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının davacılardan, … , … , … yönünden verilen davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmının ONANMASINA,
3.Diğer davacıların temyiz isteminin kabulüne,
4.Anılan Daire kararının, diğer davacılar yönünden verilen davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA,
5. Bozulan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın, … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesine,
6. Kesin olarak, 10/09/2020 tarihinde, oybirliğiyle karar verildi.