Danıştay Kararı 6. Daire 2020/2074 E. 2020/10302 K. 03.11.2020 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2020/2074 E.  ,  2020/10302 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2020/2074
Karar No : 2020/10302

TEMYİZ EDEN TARAFLAR : I- (DAVALILAR)
1- … Bakanlığı
VEKİLİ : …
2- … Büyükşehir Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
3- … Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
II. (DAVACI) …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF : 1- … Bakanlığı
2- … Büyükşehir Belediye Başkanlığı
3- … Belediye Başkanlığı
4- …

İSTEMİN KONUSU : …. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: İstanbul İli, Avcılar İlçesi, … Mahallesi, … Caddesi, … pafta, … sayılı parsel üzerindeki, … Sitesi, …. Blok, …. numaralı bağımsız bölümde dairesi bulunan davacının, söz konusu alanın afete maruz bölge ilan edilmesi ve taşınmazın yıkımına karar verilmesi nedeniyle uğranıldığı belirtilen 80.000,00-TL (ıslah sonrası 90.519,00-TL) maddi ve 10.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yürütülecek yasal faiziyle birlikte tazmini istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Temyize konu kararda; davanın kabulü yolundaki İdare Mahkemesi kararının Danıştay Ondördüncü Dairesinin 28/03/2017 tarih ve E:2016/8540, K:2017/1839 sayılı kararıyla bozulması üzerine bozma kararına uyularak, davanın kısmen kabulü ile 47.891,74-TL maddi ve 10.000,00-TL manevi tazminat bedelinin dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte her bir davalı idareden eşit oranda (1/3) alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI :
1-… Belediye Başkanlığı tarafından; faiz başlangıcının hatalı belirlendiği, dava konusu heyelan nedeniyle herhangi bir kusur ve sorumluluklarının bulunmadığı, kusur oranlaması konusunda benzer dosyalarla çelişkili rapor düzenlendiği, yapı maliki ve müteahhidin kusurlarının irdelenmediği, sorumluluğun Bakanlığa ait olduğu, manevi tazminat isteminin reddi gerektiği belirtilerek, temyize konu kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
2-… Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından; davada süreaşımı bulunduğu, husumetin kendilerine yöneltilemeyeceği, zarardan sorumlu tutulamayacakları, kusurlarının bulunmadığı, asıl sorumlunun arsa sahibi ve müteahhit olduğu belirtilerek, temyize konu kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
3-Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından; dava konusu heyelan nedeniyle herhangi bir kusur ve sorumluluklarının bulunmadığı, husumetin kendilerine yöneltilemeyeceği, harçtan muaf oldukları, müterafik kusurun irdelenmediği belirtilerek temyize konu kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
4-Davacı tarafından; maddi tazminat hesabının çelişkili olduğu, aynı bilirkişi heyeti tarafından iki kat farklı hesaplama yapıldığı, bu çelişkinin ek rapor ile giderilmesi gerektiği hesaplamaların rayiç bedel üzerinden yapılması gerektiği, zararın idarelerce müşterek ve müteselsil olarak tazmini gerektiği belirtilerek, temyize konu karardaki aleyhe hususların bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Taraflarca savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi ile Mahkeme kararının kısmen onanması, kısmen bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeksizin, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY :
Dava konusu taşınmazın bulunduğu Avcılar İlçesi için Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve bazı kamu kurumlarınca farklı tarihlerde yapılan araştırma ve tespitlerde, ilçe geneline yönelik; ”Marmara denizi kıyıları killi ve marnlı serilerle örtülü bulunduğundan heyelana müsaittir, bu kısımlar gerekli önlemler alınmadıkça iskan için sakıncalıdır” görüşüne yer verildiği, 1971 yılında yapılan bu tespitte, evlerin fazla katlı olmaması, hafif malzemeden yapılması, derin kazılar yapılmaması, yüzey suyu drenajı yapılması, kıyıdan itibaren kademeli olması ve istinat duvarı yapılması gerektiğinin ifade edildiği, yine Bakanlıkça 1977 yılında Boğaziçi Üniversitesine hazırlattırılan raporda; yamaçları heyelanlı ve heyelana müsait olmaları nedeniyle ancak düşük eğimli ve potansiyel heyelan alanlarında zemine fazla yük vermemek ve kazıdan kaçınmak şartı ile tek katlı ve bahçeli evler yapılmasının mümkün olabileceğinin belirtildiği, İller Bankasınca hazırlanan 1981 tarihli rapora göre Avcıların turistik tesis alanı olarak, kamp alanı ve iki katlı yapı alanı olarak gösterildiği, davaya konu alanın, 1981 yılında İller Bankası tarafından hazırlanan ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığının onayladığı nazım imar planı ve 1982 tarihli Avcılar Belediye Başkanlığının hazırladığı uygulama imar planı ile yerleşime açıldığı ve zaman içerisinde çok katlı yerleşime izin verildiği, anılan planların hazırlandığı tarihlerde yürürlükte bulunan mülga 6785 sayılı İmar Kanununun 1605 sayılı Kanunla değişik 26. maddesiyle nüfus ve il veya ilçe merkezi olması ölçütlerine göre yol istikamet planları ile imar planlarını belediyelerin yaptırmaları mecburiyeti getirildiği ve 29. maddesiyle imar ve yol istikamet planlarının İmar ve İskan Bakanlığının tasdikiyle kesinleşeceği ve yürürlüğe gireceğinin hüküm altına alındığı, Bakanlığın onay yetkisi planların hukuki varlık şartlarından olduğundan, bu planlara ilişkin çok katlı yerleşime izin veren ilçe belediyesinin yanında Bakanlığın ve Mülga 3030 sayılı Kanundan kaynaklanan denetim yükümlülüğünü yerine getirmeyen, imar yükümlülüklerini ilçe belediyesi ile birlikte kullanan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının hizmet kusurlarının bulunduğu, Mülga 180 sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 9. maddesinin g bendinde de, afetle ilgili daimi iskan yerleşmelerinde imar planlarını ve alt yapı tesisleri planlarını ve bunlara ait etüd, harita, proje ve keşifleri yapmak veya yaptırmak, re’sen onaylamak veya onaylanmasını sağlamak, inşaat işlerini yapmak veya yaptırmak konularında Bakanlık Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün yetkili olduğunun hükme bağlandığı, 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile de Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından yürütülen görevlerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçtiği, Avcılar İlçesi, … Tesisler Mevkii, … pafta, … parsel sayılı taşınmazın … gün ve … sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile “Afete Maruz Bölge” ilan edilen alanda kalması ve yıkılması nedeniyle uğranıldığı öne sürülen 80.000,00-TL (ıslah sonrası 90.519,00-TL) maddi, 10.000,00-TL manevi zararın dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İLGİLİ MEVZUAT:
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 125. maddesinin 1. fıkrasında idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiş, son fıkrasında ise, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükmüne yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Kusur oranı, enkaz bedeli ve maddi tazminata uygulanacak faiz başlangıcı dışındaki hususlar yönünden; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır.
Kusur oranı, enkaz bedeli ve maddi tazminata uygulanacak faiz başlangıcı yönünden ise;
Dosyanın incelenmesinden; tazminat miktarının kusur oranları nispetinde davalı idarelere ayrı ayrı yükletildiği anlaşılmakla birlikte, yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen ve hükme esas alınan raporda; davalı idarelerin eşit oranda kusurlarının bulunduğu tespitlerine yer verildiği görülmektedir.
Uyuşmazlıkta; aynı maddi olaya ilişkin başka davacılar tarafından açılan tazminat davalarında, farklı Mahkemeler tarafından yine farklı bilirkişi heyetlerine yaptırılan incelemeler neticesinde; olaya ilişkin sorumluluklar üzerinde, aynı parselde bulunan yapılara ilişkin aynı veriler değerlendirildiği halde, değişik kusur oranlamaları üzerinden birbiri ile çelişik kararlar verildiği anlaşılmaktadır. (… sayılı parselde bulunan … Sitesi …. Blok … ve … nolu bağımsız bölümlere ilişkin başka dosyalarda yapılan yargılamalarda -Dairemizin 03.11.2020 tarih ve E:2020/5018, K:2020/10303 – 03.11.2020 tarih ve E:…, K:… sayılı kararları ile onanan … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ve … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı- yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen ve hükme esas alınan rapor incelendiğinde, … Büyükşehir Belediyesi’nin %60, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının %30 ve … Belediye Başkanlığının da %10 oranında kusurlarının bulunduğu tespitlerine yer verildiği görülmektedir.)
Bu durumda; aynı parsellerde bulunan ve aynı aykırılıkları içeren yapılar hakkında hüküm birlikteliğini sağlamak adına, emsal diğer dosyalardaki kusur oranlarına dair bilirkişi incelemeleri de dikkate alınmak suretiyle (gerekirse tüm davalar için aynı bilirkişi heyetinden rapor alınmak suretiyle) tazminat miktarının kusur oranları nispetinde davalı idarelere ayrı ayrı yükletilmesi gerektiğinden, hesaplanan maddi zararlar ile takdir edilen manevi zararların tazmini yükümlülüğünün davalı idarelere, kararda belirtilen şekilde eşit oranda yüklenerek hüküm kurulmasında hukuki isabet görülmemiştir.
Öte yandan; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, maddi tazminat bedeli hesabı yapılırken, 2.450,00-TL olarak belirlenen enkaz bedeli, hesaplanan toplam maddi tazminat bedelinden düşülmüşse de, enkaz bedelinin ancak davacı uhdesinde kalması durumunda tazminat bedelinden düşülmesi mümkün olduğundan ve yapının 11.08.2015 tarihinde belediye ekiplerince yıkıldığının anlaşılması sebebiyle, davacı uhdesinde kalan bir enkaz bedelinden bahsedilemeyeceğinden, bozmaya uyulması durumunda yeniden yapılacak yargılamada; belirlenmiş bulunan enkaz bedelinin davacıya ödenmesi gereken tazminat bedeline eklenmesi gerekmektedir.
Diğer yandan; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, maddi tazminata esas bedel, yapının 11.08.2015 tarihinde yıkılmış olması sebebiyle, 2015 tarihi itibarıyla hesaplandığı halde, faiz başlangıcı olarak, 21.04.2014 yılı olan dava tarihinin belirlenmesinde hukuka uyarlık bulunmamakta olup, bozmaya uyulması durumunda yeniden yapılacak yargılamada; maddi tazminata uygulanacak faiz başlangıcı olarak değer tespitinde esas alınan 11.08.2015 olan yıkım tarihinin kabul edilmesi gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:.. sayılı kararının, kusur oranı, enkaz bedeli ve maddi tazminata uygulanacak faiz başlangıcı ile yargılama giderleri yönünden BOZULMASINA, diğer hususlar yönünden ise ONANMASINA,
2. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
3. 2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 03/11/2020 tarihinde, esas yönünden oybirliği, manevi tazminata faiz yürütülmesi yönünden oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY (X):

Bir maddi zararın giderilmesine yönelik açılan tam yargı davalarında, tazminat kişinin mal varlığındaki zararın oluştuğu an itibariyle karşılanması gerektiğinden, istenilecek olan tazminatın gecikerek ödenmesi nedeniyle para değerinde enflasyondan dolayı meydana gelebilecek azalmayı karşılamaya yönelik olarak faize hükmedilmelidir.
Maddi zararlar, mal varlığında meydana gelen ve para ile değerlendirilebilen bir azalmayı ifade ettiklerinden, bu azalma miktarının idare tarafından telafi edilmediği süre içinde ayrıca enflasyon nedeni ile de kayba uğrayacağı açıktır. Manevi zararlar ise, mal varlığında meydana gelen somut bir azalma olmayıp, kişinin manevi varlığında ortaya çıkan olumsuzluklar olduğundan, manevi tazminat değerinin yargılama sonucu para olarak belirlenmesi zarara uğrayanı tatmin ve de bu zararın meydana getireni cezalandırma aracı olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Bu itibarla, ilk defa yargı kararıyla para olarak değerlendirilebilen bir manevi tazminatın önceden davalı idarece belirlenmesi ve de ödenmesinin mümkün olmaması nedeniyle, ödemede gecikmeden bahsedilemeyeceği gibi, manevi tazminat, esasen bütün hususlar dikkate alınarak “takdiren” belirlendiğinden manevi tazminata faiz uygulanmaması gerektiği oyuyla kararın bu kısmına katılmıyorum.