Danıştay Kararı 6. Daire 2020/2023 E. 2022/11759 K. 21.12.2022 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2020/2023 E.  ,  2022/11759 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2020/2023
Karar No : 2022/11759

DAVACI : … Odası … Şubesi
VEKİLİ : Av. …

DAVALILAR : 1- … – ANKARA
2- … Bakanlığı
VEKİLLERİ : …, Hukuk Müşaviri
3- … Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …

DAVANIN KONUSU : Nevşehir Kalesi ve çevresini kapsayan ve ekli kroki ile listede sınır koordinatları gösterilen alanın, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca “Yenileme Alanı” olarak belirlenmesine ilişkin 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 07/01/2020 tarih ve 2035 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : UNESCO Dünya miras listesinde bulunan Kapadokya Bölgesi sınırları içerisinde, Nevşehir Kalesi ve çevresinde Nevşehir Belediyesi tarafından kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında koruma mevzuatına aykırı işlemler yapıldığı, 5366 sayılı Kanunun 1. maddesindeki düzenleme uyarınca parsel ölçeğinde yenileme projeleri yapılması gerekirken, oldukça geniş bir alanın yenileme alanı olarak belirlenmesinin Kanunun amacına aykırı olduğu, Kanunda öngörülen yıpranmışlık ve özelliğini kaybetmişlik niteliğinin parsel bazında aranması ve parsellerin bu yönde etüdünün yapılarak, yenileme alanı ilan edilmesini gerektirecek hukuki ve bilimsel gerekçelerin bu etütlerle açıklığa kavuşturulması, idarenin bu yönde etüt yapıp yapmadığını ortaya koyması gerektiği belirtilmektedir.
Dava konusu işlemle yenileme alanı ilan edilen bölge içerisinde aynen korunacak alan niteliğindeki arkeolojik sit alanlarının bulunduğu, 5366 sayılı Kanunun amacının tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması olarak belirtildiği, arkeolojik sit alanları içerisinde ise yenileme projeleri yapılmasının mümkün olmadığı, bu alanların “yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş alanlar” olarak tanımlanamayacağı, arkeolojik alanların yenileme alanı içerisinde bulunmasının 5366 sayılı Kanunun amacına aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

DAVALILARIN SAVUNMALARI : Davalı idareler tarafından, ayrı bir tüzel kişiliği bulunmayan TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesinin objektif dava açma ehliyetinin bulunmadığı, alanda yürütülen temizlik çalışmalarıyla ortaya çıkarılan kaya oyma mekanlar ile yapıların, zamanla zarar görmesinin engellenmesi ve korunması amacıyla dava konusu kararın alındığı, 5366 sayılı Kanun’da ortaya konulan somut hedeflere uygun bir alan olduğu, “Yenileme Alanı” ilanı ile koruma amaçlı imar planı yapım çalışmalarının eş zamanlı yürütüldüğü, bu sayede tarihi ve kültürel potansiyele sahip bölgenin, ülke turizmine sosyo-kültürel ve ekonomik açıdan katkı sağlayacağının değerlendirildiği, ilan edilen alanın III. derece arkeolojik sit alanı olduğu, Kapadokya bölgesinin genelinde kadastro çalışmalarında mülkiyet problemleri yaşandığı, 5366 sayılı Kanun’un mülkiyet ve kamulaştırmaya ilişkin özel düzenlemelerinden yararlanılarak kültür varlığının bütünlüğünün sağlanmasının planlandığı, Nevşehir Belediyesince hazırlanan gerekçe raporunda söz konusu alanın “Yenileme Alanı” olarak belirlenmesinin gerekçelerinin ayrıntılı olarak açıklandığı, bilirkişi raporuna yapılan itirazların dikkate alınmadığı, bilirkişi raporunun alanın baskın karakterinin açıklanması gibi bazı yönlerden eksiklikler içerdiği, mevzuata uygun olarak tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’ÜN DÜŞÜNCESİ : Dava konusu işlemin iptali gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’IN DÜŞÜNCESİ :
Dava, Nevşehir Kalesi ve çevresini kapsayan ve ekli kroki ile listede sınır koordinatları gösterilen alanın, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca “Yenileme Alanı” olarak belirlenmesine ilişkin 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 07/01/2020 tarih ve 2035 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması” başlıklı 63. maddesinde, “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır. Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.” hükmü yer almaktadır.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde “Bu Kanunun amacı; korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmektir.”, “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde ise bu Kanunun; korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili hususları ve bunlarla ilgili gerçek ve tüzelkişilerin görev ve sorumluluklarını kapsayacağı düzenlemesi yer almıştır.
5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, “Bu Kanunun amacı,
büyükşehir belediyeleri, büyükşehir belediyeleri sınırları içindeki ilçe ve ilk kademe belediyeleri, il, ilçe belediyeleri ve nüfusu 50.000’in üzerindeki belediyelerce ve bu belediyelerin yetki alanı dışında il özel idarelerince, yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş; kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabiî afet risklerine karşı tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılmasıdır.” hükmüne yer verilmiş; aynı Kanun’un; 2. maddesinde, “Yenileme alanları; il özel idarelerinde il genel meclisinin ve belediyelerde belediye meclisinin üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile belirlenir. İl özel idaresinde il genel meclisince ve büyükşehirler dışındaki belediyelerde belediye meclisince bu konuda alınan kararlar Cumhurbaşkanına sunulur. Büyükşehirlerde ise ilçe belediye meclislerince alınan kararlar, büyükşehir belediye meclisince onaylanması üzerine Cumhurbaşkanına sunulur. Cumhurbaşkanı projenin uygulanıp uygulanmamasına üç ay içinde karar verir.
Cumhurbaşkanınca kabul edilen alanlardaki uygulama bir program dahilinde etap etap projelendirilebilir.
Etap proje ve programları, meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ve belediyelerde belediye başkanının, il özel idarelerinde valinin onayı ile uygulamaya konulur.
Belirlenen alan sınırları içindeki tüm taşınmazlar, belediyece ve il özel idaresince hazırlanacak yenileme projelerinin kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunca karara bağlanmasını müteakip bu Kanuna göre yapılacak yenileme projesi hükümlerine tâbi olurlar. Büyükşehir belediye sınırları içinde büyükşehir belediyelerinin yapacaklarının dışında kalan yenileme projeleri, ilçe ve ilk kademe belediyelerince hazırlanması ve meclislerinde kabulünden sonra büyükşehir belediye başkanınca onaylanarak yürürlüğe girer. Buna göre kamulaştırma ve uygulama yapılır.
Yenileme alanlarının teknik altyapı ve yapısal standartların oluşturulması, bu alanların yönetimi ile örgütlenme ve uygulama alanlarında bulunan hak sahiplerinin veya bölge halkının katılımına dair usûl ve esaslar yönetmelikte belirlenir.”,
7. maddesinde ise, “Bu kanun kapsamında yer alan yenileme alanlarında, uluslararası hukuktan doğan yükümlülükler saklı kalmak kaydıyla, diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.” düzenlemeleri yer almaktadır.
14/12/2005 tarih ve 26023 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde de; “Yenileme Alanı”, sit ve koruma alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının içinde, sınırları yetkili idarenin teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kabul edilerek belirlenen alanlar olarak tanımlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, UNESCO’nun Dünya Miras Alanı Tescil Kararına göre, Göreme Milli Parkı ve Kapadokya’nın, UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin hazırladığı Dünya Miras Listesi’nde 1985 tarih ve 357 no. ile kayıtlı olduğu, Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun “Arkeolojik Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” başlıklı 05/11/1999 tarih ve 658 sayılı İlke Kararı’nda, I. derece arkeolojik sitlerin, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanları olduğu, bu alanlarda, kesinlikle hiçbir yapılaşmaya izin verilmeyeceği belirtilmiş, aynı İlke Kararı’nda, III. derece arkeolojik sit ise, koruma – kullanma kararları doğrultusunda yeni düzenlemelere izin verilebilecek arkeolojik alanlar olarak tanımlandığı, Nevşehir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun …tarih ve …sayılı kararıyla, Kurulun …tarih ve …sayılı kararı ile belirlenen “Kale Korunma Alanının” III. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmesi önerisinin uygun olduğuna karar verildiği, Nevşehir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun …tarih ve …sayılı kararı ile sınırları yeniden belirlenerek koordinatlanan Nevşehir İli, Merkez Kale ve Çevresi III. Derece Arkeolojik Sit Alanı Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma Şartları belirlenmiş, aynı Kurulun 29/07/2019 tarih ve 3845 sayılı kararıyla da III. derece arkeolojik sit alanında Kültür ve Turizm Bakanlığı 2019 yılı yatırım programına alınması planlanan “Nevşehir, Merkez, Kale ve Çevresi III. Derece Arkeolojik Sit Alanı Koruma Amaçlı İmar Planı Yapımı” kapsamında 1/5000, 1/1000 ve 1/500 ölçekli planlama alanı sınırının uygun görüldüğü, Nevşehir Kalesi ve çevresinde belirlenen III. derece arkeolojik sit alanının, 5366 sayılı Kanun’un 2. maddesine göre “Yenileme Alanı” olarak belirlenmesine ilişkin Nevşehir Belediye Meclisinin …tarih ve …gündem sayılı kararı sonrası, dava konusu 07/01/2020 tarih ve 2035 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Nevşehir Kalesi ve çevresini kapsayan ekli kroki ve listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın 5366 sayılı Kanun’un 2. maddesi gereğince “Yenileme Alanı” olarak belirlendiği anlaşılmaktadır.
Danıştay Altıncı Dairesince yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda özetle; sit alanı ve koruma bölgesinin; yeniden inşa ve restorasyona, konut, ticaret, turizm gibi yatırımlara uygun olup olmadığı ve tedbir gerektiren doğa ve insan kaynaklı tehlikelere maruz olup olmadığı konularında yapılacak değerlendirmenin yenileme alanı kararı için esas koşul olması gerektiği, yasada belirtilen hedefler doğrultusunda yapılacak işlemlerin tüm sit alanları ve bunların koruma bölgeleri için uygun olmayacağı, Nevşehir Belediyesi tarafından dava konusu “Yenileme Alanı” için hazırlanan “Nevşehir İli Merkez İlçesi, Nevşehir Kalesi ve Çevresi Yenileme Alanı Gerekçe Raporunun; alanın genel özellikleri, harita, kadastro, mülkiyet durumu, üst ve alt ölçek plan kararları, ada-parsel durumları ve alanın tarihi ve kültürel değerlerine ilişkin bilgilere yer verilen durum tespit çalışması niteliğinde olduğu, dava konusu yenileme alanı kararının dayanaklarına açıklık getiremediği, yenileme alanının yerleşim alanı özelliğini yitirdiği, büyük ölçüde yapılaşmadan arındırılmış olduğu, 5366 sayılı Yasa kapsamında yapılan
uygulamaların ağırlıklı olarak yeniden inşa ve konut, ticaret, turizm gibi kullanımların oluşturulması yönünde olduğu, bu durumun ise alanda kayda değer düzeyde bir yapılaşma ve kullanım durumunun ortaya çıkmasına yol açacağı, dava konusu arkeolojik sit alanının 5366 sayılı Yasa kapsamına alınması önemli ve kaçınılmaz bir gereksinme ise bu durumun, alandaki tarihi, kültürel ve arkeolojik değerlerin ayrıntılı etütleri doğrultusunda nesnel, teknik ve bilimsel gerekçelere dayanarak ortaya konulması gerektiği, mevcut gerekçe raporunun ise bu gerekçeleri ortaya koyamadığı, gerekçe raporunda, dava konusu alanın 5366 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmek istenmesinin nedenleri arasında bölgede ihtiyaç duyulan “konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanlarının oluşturulmasının” gösterildiği, ancak bölgede yer alan konutların büyük bölümünün yıkıldığı ve hak sahiplerinin TOKİ eliyle başka bölgelerde konutlandırıldığının bilindiği, mevcut durumu itibariyle alanın bir yerleşim bölgesi niteliği taşımadığı, alanda tescilli kültür varlıkları ve sivil mimarlık örnekleri yanı sıra yer altı kaya oyma mağara ve tüneller gibi arkeolojik ve tarihi niteliği haiz mekanların da yer aldığı, sözü edilen konut, ticaret, turizm vb. kullanım ihtiyaçlarının nereden kaynaklandığı ve ihtiyaç duyulan kullanımların yaklaşık 43,74 hektarlık alanın hangi kısmında, ne yoğunlukta öngörüldüğünün nesnel, teknik ve bilimsel gerekçeleri ortaya konularak açıklığa kavuşturulmadığı, dava konusu sit alanının 5366 sayılı Yasa kapsamında “Yenileme Alanı” olarak belirlenmesinin uygun olmadığı, bunun alanda geri dönüşü mümkün olmayan tahribata yol açabileceği, dava konusu yenileme alanının 1985 yılında “Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (Nevşehir)” genel başlığı altında doğal ve kültürel nitelikleri ile UNESCO Dünya Miras Listesine kabul edilmiş bölgede yer aldığı, bu bölgenin tümünde sıra dışı volkanik oluşumlar içerisinde birçok kültüre ait yapısal ve arkeolojik kalıntıların yer almakta olduğu, özellikle de Bizans sanatı, ikonoklast dönem sonrası hakkında eşsiz bilgiler sunduğu, dava konusu alanın miras listesine kabul dosyasında bölgenin evrensel değerlerinin Nevşehir İlinin Kale ve çevresi de dahil olmak üzere tümünün dünya mirası açısından önemini vurgulayarak, bu alanların kullanım ve koruma dengelerinin de bu hassasiyet ile yapılması gerekliliğini ortaya koyduğu, bölgenin UNESCO Dünya Miras Listesi kabulünün bu alanın tamamının 2863 ve 2873 sayılı kanunlarla korunmaya alınmasının da taahhüt edilmiş olduğu anlamına geldiği, Nevşehir Kalesi ve çevresindeki kentsel dönüşüm çalışmaları sırasında açığa çıkan kalıntıların kaya oyma yamaç yerleşimi olarak tanımlandığı, bu alan (yerleşim) içerisinde birçok tescilli yapının yanı sıra henüz araştırılmamış, bilimsel çalışmalar (arkeolojik kazı ve yüzey araştırması) yürütülmemiş dolayısıyla arkeolojik, tarihsel ve kültürel bilgiye katkısı tam olarak tespit edilememiş miras ögeleri bulunduğu, dava konusu alanın arkeolojik potansiyelinin daha yakından tekrar çalışılması ve son yıllarda yapılan müdahalelerle daha da açık bir şekilde görünür hale gelen arkeolojik alanların değerlendirilerek şu anda III. derece olarak belirlenmiş sit derecelendirmesinin gözden geçirilmesinin gerektiği, alanda bulunan anıtsal yapılar, sivil mimari eserler ve kaya oyma tescilli mekanlar, 13. yüzyıla tarihlendirilen kaya oyma kilise,
5 adet bezirhane, at ahırı ve şırahanelerin her ne kadar tekil olarak tescillenmiş de olsalar, arkeolojik alanlar/yerleşmelerin bütüncül ele alınması ve bu yapıların oluşturduğu doku ile birlikte korunmalarının esas olmasının gerektiği, çok katmanlı bir yerleşimi temsil eden, III. Derece Arkeolojik Sit ilan edilen Nevşehir Kalesi ve çevresinin Yenileme Alanı olarak belirlenmesi ve çok katmanlı yerleşimin yapı ölçeğinde ele alınmasının uygun olmadığı, 5366 sayılı Kanunun özellikle taşınmazları kapsadığı, bir arkeolojik yerleşimin ihtiyaç duyduğu bütüncül yaklaşımı benimsemediği, Arkeolojik alanlarda yürütülecek düzenleme, restorasyon ve konservasyon çalışmaları ilkelerinin ayrı bir yönerge ile tanımlanmış olduğu (Arkeolojik Kazılarda ve Kazı Alanlarında Yapılacak Düzenleme, Restorasyon ve Konservasyon Proje ve Uygulamalarında Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönerge), bu yönergede “taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve restorasyonunda, Türkiye’nin de taraf olduğu Venedik Tüzüğü ilkeleri, UNESCO’ya üye ülkelerin 1983 yılında kabul ettiği “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına İlişkin Sözleşme” hükümleri esas alınır (Madde 5)., Kazı alanlarında mevcut taşınmaz kültür varlıkları ile kazılar sonucunda açığa çıkartılan taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve restorasyonuna yönelik projeler kazı başkanlıkları tarafından hazırlanır veya hazırlattırılır ve uygulanır (Madde 6).” düzenlemesinin yer aldığı, III. Derece sit ilan edilen Nevşehir Kalesi ve çevresi arkeolojik bir yerleşme olup, yapılacak tüm koruma, restorasyon, konservasyon işlemlerinin bu çerçevede planlanmasının gerektiği, dava konusu arkeolojik sit alanı da dahil olmak üzere, arkeolojik sit alanlarının “konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanlarının oluşturulması” için uygun alanlar olmadıkları, bu alanların korunmalarının ve azami ölçüde orijinaline uygun restorasyonlar sonrası ören yeri olarak ziyarete açılmalarının esas olması gerektiği belirtilmiştir.
Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden, 1985 yılında “Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (Nevşehir)” genel başlığı altında doğal ve kültürel nitelikleri ile UNESCO Dünya Miras Listesine kabul edilmiş bölgede yer alan dava konusu yenileme alanının bulunduğu bölgenin UNESCO Dünya Miras Listesi kabulünün bu alanın tamamının 2863 ve 2873 sayılı kanunlarla korunmaya alınmasının da taahhüt edildiği, 5366 sayılı Yasa kapsamında yenileme alanı olarak değerlendirmenin neden gerekli olduğunun hiçbir kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde teknik ve bilimsel gerekçelerle ortaya konulamadığı, arkeolojik sit alanı olarak tescilli Nevşehir Kalesi ve çevresini kapsayan çok katmanlı kaya oyma yamaç yerleşimi üzerinde konut, ticaret, turizm vb. kullanım için yapılacak inşai faaliyetler ve fiziki müdahalelerin alanın niteliğine uygun olmadığı, geri dönüşü mümkün olmayan tahribata yol açabileceği, bütünleşik bir nitelik taşıyan ulusal ve uluslararası koruma ilkelerine aykırı olduğu anlaşıldığından, dava konusu alanın “Yenileme Alanı” olarak belirlenmesine ilişkin 07/01/2020 tarih ve 2035 sayılı Cumhurbaşkanı Kararında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kararın iptaline karar verilmesi gerektiği, düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Davalı İdarelerin usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY : 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 07/01/2020 tarih ve 2035 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla, Nevşehir Kalesi ve çevresini kapsayan 43,74 hektarlık alan 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca “Yenileme Alanı” olarak ilan edilmiştir.
Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulunun …tarih ve …sayılı kararıyla, yenileme alanı içerisinde bulunan Nevşehir Kalesi anıtsal yapı olarak tescil edilerek, Kalenin korunma alanı sınırı belirlenmesine karar verilmiştir.
Nevşehir Belediye Meclisi’nin …tarih ve …sayılı kararı ile 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 73. maddesine göre, dava konusu yenileme alanını da kapsayan alan “Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı” olarak belirlenmiştir.
Nevşehir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun …tarih ve …sayılı kararıyla, Nevşehir Müze Müdürlüğü denetiminde temizlik çalışmaları devam eden alanlarda 2863 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebilecek herhangi bir veriye rastlanılması halinde gerekli bilgi ve belgelerle birlikte konunun Kurula iletilmesine; Kurulun …tarih ve …sayılı kararı ile kale korunma alanının III. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmesi önerisinin uygun olduğuna; …tarih ve …sayılı kararında ise yıkılan korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarına ilişkin suç duyurusunda bulunulduğu belirtilerek, bu tarihten sonra yıkılan ve tahrip edilen tescilli yapılara ilişkin 2863 sayılı Kanun uyarınca suç duyurusunda bulunulacağına dair karar verilmiştir.
Nevşehir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun …tarih ve …sayılı kararı ile sınırları yeniden belirlenerek koordinatlanan Nevşehir İli, Merkez Kale ve Çevresi III. Derece Arkeolojik Sit Alanı Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma Şartları belirlenmiş, …tarih ve …sayılı kararıyla da III. derece arkeolojik sit alanında Kültür ve Turizm Bakanlığı 2019 yılı yatırım programına alınması planlanan “Nevşehir, Merkez, Kale ve Çevresi III. Derece Arkeolojik Sit Alanı Koruma Amaçlı İmar Planı Yapımı” kapsamında 1/5000, 1/1000 ve 1/500 ölçekli planlama alanı sınırı uygun görülmüştür.
UNESCO’nun Dünya Miras Alanı Tescil Kararına göre, Göreme Milli Parkı ve Kapadokya UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin hazırladığı Dünya Miras Listesi’nde 1985 tarih ve 357 no. ile kayıtlıdır. Göreme Milli Parkı ve Kapadokya’nın Dünya Miras Listesi’ne kabul edilme ölçütleri “doğal” (iii) ile “kültürel” (i), (iii) ve (v)’tür. Göreme Milli Parkı ve Kapadokya “kültürel” ölçütlere göre;
(i) Kapadokya’da kayalara yapılmış tapınaklar, nitelikleri ve sıklıkları nedeniyle benzersiz sanatsal başarı örneği ve ikonoklast sonrası dönem Bizans sanatının eşsiz örneklerini sunarlar;
(iii) Kayalara yapılmış meskenler, köyler, manastır ve kiliseler IV. yüzyıl Bizans İmparatorluğundan Türk hakimiyetine kadar olan döneme kadarki şehrin bozulmamış görünümünü korumaktadırlar;
(v) Doğal erozyonun ve son zamanlarda turizmin müşterek etkilerine maruz kalan Kapadokya geleneksel insan yerleşiminin olağanüstü bir örneği olmuştur;
“Doğal” ölçütlere göre ise;
“Göreme Vadisi benzersiz doğal özelliklere sahip olması nedeniyle (iii) ölçütünü karşılamakta ve doğal ve kültürel unsurlar arasındaki uyumlu birlikteliği sergilemektedir.” biçiminde tescil edilmiştir. (UNESCO Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kurumu Türkiye Milli Komisyonu’nun Türkiye’nin Dünya Miras Alanları kitabı s.198)
Nevşehir Kalesi ve çevresinde belirlenen III. Derece Arkeolojik Sit Alanının, 5366 sayılı Yasanın 2. maddesine göre “Yenileme Alanı” olarak belirlenmesine ilişkin Nevşehir Belediye Meclisinin …tarih ve …gündem sayılı kararı sonrası, Nevşehir Kalesi ve çevresini kapsayan ekli kroki ve listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın 5366 sayılı Kanunun 2. maddesi gereğince yenileme alanı olarak belirlenmesine ilişkin 07/01/2020 tarih ve 2035 sayılı Cumhurbaşkanı kararının 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazetede yayımlanması üzerine, iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
Uyuşmazlığın, 5366 sayılı Yasanın 2. maddesine göre “Yenileme Alanı” belirlenmesine ilişkin olması ve çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektirmesi nedeniyle; Danıştay Altıncı Dairesinin 22/09/2020 tarih ve E: 2020/2023 sayılı kararı ile keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir. Naip Üye …tarafından resen belirlenen Bilirkişiler …Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümünden Prof. Dr. …, Kentsel Koruma ve Arkeoloji Uzmanı Prof. Dr. …ve Kent Planlama Uzmanı Prof. Dr. …ile birlikte “Uyuşmazlığa konu yenileme alanı sınırının 5366 sayılı Yasaya uygun olarak belirlenip belirlenmediği, yenileme alanı sınırı ile sit alanı ve koruma alanı sınırlarının çakışıp çakışmadığı; yenileme alanının bütünü incelenmek suretiyle, alanın baskın karakterinin, yani alanda bulunan yapıların baskın çoğunluğunun yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olup olmadığı, dava konusu yenileme alanı kararının, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilerek, alandaki tarihi ve kültürel taşınmaz varlıklarının yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması amacına uygun olup olmadığı” hususlarının incelenmesi amacıyla 26/04/2021 tarihinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda özetle;
– Dava konusu “Yenileme Alanı” tespit işleminde gerek alanın tespiti gerekse sınırların belirlenmesi aşamalarında 5366 sayılı Yasaya aykırı bir durum gözlenmediği,
yenileme alanı sınırları ile Sit Alanı sınırlarının birbirleri ile çakıştığı, yenileme alanı kararının ilgili Belediye Meclisi tarafından oybirliği ile karara bağlandığı,
– 5366 sayılı Yasada yenileme alanı tespiti için belirtilen “sit alanları ve bunların koruma bölgeleri” koşulunun bir ön koşul olduğu, yenileme alanlarının belirlenmesinde ilgili sit alanları ve koruma bölgelerinin mevcut durumu, baskın karakteri ve içinde bulunduğu koşulların yasanın amaçlarına uygunluk yönünden değerlendirilmesi, farklı nitelik ve koşullarda olan tüm sit alanlarının birer yenileme alanı olarak görülmemesi gerektiği; aksi takdirde, tarihi, kültürel ve doğal değerlerin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması hedefini sağlamanın mümkün olmayacağı,
– 5366 sayılı Yasada yenileme alanlarında yapılacak işlemler için öngörülen hedeflerin, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore etme, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturma, tabiî afet risklerine karşı tedbirler alma olarak belirtildiği, genel koruma yaklaşımının ise “tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması” olarak açıklandığı; dolayısıyla, sit alanı ve koruma bölgesinin; yeniden inşa ve restorasyona, konut, ticaret, turizm gibi yatırımlara uygun olup olmadığı ve tedbir gerektiren doğa ve insan kaynaklı tehlikelere maruz olup olmadığı konularında yapılacak değerlendirmenin yenileme alanı kararı için esas koşul olması gerektiği, yasada belirtilen hedefler doğrultusunda yapılacak işlemlerin tüm sit alanları ve bunların koruma bölgeleri için uygun olmayacağı,
– Sit alanlarının konumları, nitelikleri, baskın karakterleri, barındırdıkları değerler ve benzeri nitelikleri bakımından birbirlerinden çok farklı olabileceği, Yasada belirtilen yenileyerek koruma ve yaşatarak kullanma amaçlı işlem ve müdahalelerin her bölgede uygulanamayacağı, yenileme alanı olarak ilan edilmesi düşünülen sit alanlarının tüm nitelikleri itibariyle Yasada öngörülen türden bir koruma ve kullanma yaklaşımına uygun olduğunun etüt çalışmaları yapılarak, hiçbir kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde teknik ve bilimsel gerekçelerle ortaya konulması, alternatif yaklaşımlarla kıyaslandığında (örneğin koruma amaçlı imar planları ile ilgili bölgenin korunması ve gelişiminin sağlanması gibi), 5366 sayılı Yasa kapsamında alanı değerlendirmenin neden gerekli olduğunun da açıklanması gerektiği,
– Nevşehir Belediyesi tarafından dava konusu “Yenileme Alanı” için hazırlanan “Nevşehir İli Merkez İlçesi, Nevşehir Kalesi ve Çevresi Yenileme Alanı Gerekçe Raporunun; alanın genel özellikleri, harita, kadastro, mülkiyet durumu, üst ve alt ölçek plan kararları, ada-parsel durumları ve alanın tarihi ve kültürel değerlerine ilişkin bilgilere yer verilen durum tespit çalışması niteliğinde olduğu, dava konusu yenileme alanı kararının dayanaklarına açıklık getiremediği,
– Yenileme alanının yerleşim alanı özelliğini yitirdiği, büyük ölçüde yapılaşmadan arındırılmış olduğu, 5366 sayılı Yasa kapsamında yapılan uygulamaların ağırlıklı olarak yeniden inşa ve konut, ticaret, turizm gibi kullanımların oluşturulması yönünde olduğu, bu durumun ise alanda kayda değer düzeyde bir yapılaşma ve kullanım durumunun ortaya çıkmasına yol açacağı, dava konusu arkeolojik sit alanının 5366 sayılı Yasa kapsamına alınması önemli ve kaçınılmaz bir gereksinme ise bu durumun, alandaki tarihi, kültürel ve arkeolojik değerlerin ayrıntılı etütleri doğrultusunda nesnel, teknik ve bilimsel gerekçelere dayanarak ortaya konulması gerektiği, mevcut gerekçe raporunun ise bu gerekçeleri ortaya koyamadığı,
– Gerekçe raporunda, dava konusu alanın 5366 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmek istenmesinin nedenleri arasında bölgede ihtiyaç duyulan “konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanlarının oluşturulmasının” gösterildiği, ancak bölgede yer alan konutların büyük bölümünün yıkıldığı ve hak sahiplerinin TOKİ eliyle başka bölgelerde konutlandırıldığının bilindiği, mevcut durumu itibariyle alanın bir yerleşim bölgesi niteliği taşımadığı, alanda tescilli kültür varlıkları ve sivil mimarlık örnekleri yanı sıra yer altı kaya oyma mağara ve tüneller gibi arkeolojik ve tarihi niteliği haiz mekanların da yer aldığı, sözü edilen konut, ticaret, turizm vb. kullanım ihtiyaçlarının nereden kaynaklandığı ve ihtiyaç duyulan kullanımların yaklaşık 43,74 hektarlık alanın hangi kısmında, ne yoğunlukta öngörüldüğünün nesnel, teknik ve bilimsel gerekçeleri ortaya konularak açıklığa kavuşturulmadığı, dava konusu sit alanının 5366 sayılı Yasa kapsamında “Yenileme Alanı” olarak belirlenmesinin uygun olmadığı, bunun alanda geri dönüşü mümkün olmayan tahribata yol açabileceği,
– Dava konusu yenileme alanının 1985 yılında “Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (Nevşehir)” genel başlığı altında doğal ve kültürel nitelikleri ile UNESCO Dünya Miras Listesine kabul edilmiş bölgede yer aldığı, bu bölgenin tümünde sıra dışı volkanik oluşumlar içerisinde birçok kültüre ait yapısal ve arkeolojik kalıntıların yer almakta olduğu, özellikle de Bizans sanatı, ikonoklast dönem sonrası hakkında eşsiz bilgiler sunduğu, dava konusu alanın miras listesine kabul dosyasında bölgenin evrensel değerlerinin 4 başlıkta toplandığı (http://whc.unesco.org/en/list/357) bunların:
1. Kalite ve yoğunluklarından dolayı Kapadokya’nın kayalık mabetleri, ikonoklazm (725-842) sonrası Bizans sanatının yeri doldurulamaz tanıklığını sunan sanatsal bir başarıyı oluşturmaktadır.
2. Kaya yerleşimleri, köyler, manastırlar ve kiliseler, Bizans İmparatorluğu’nun bir ilinin 4.yüzyıl ile Selçukluların (1071) geliş dönemleri arasındaki eski imajını sürdürmektedir. Bundan dolayı Bölge, yok olmuş bir medeniyetin önemli kalıntılarına sahiptir.
3. Kapadokya, doğal erozyon ve daha yakın dönemlerde de turizmin bileşik etkisi altında zarar gören geleneksel insan yerleşiminin seçkin bir örneğidir.
4. Çarpıcı biçimde erozyonun gücünü gösteren görülmeye değer manzarasıyla Göreme Vadisi ve çevresi, müthiş̧ güzelliğe sahip ve Bölge’nin kültürel ögeleriyle etkileşmiş̧ peri bacası şekilleri ve erozyondan oluşan diğer şekillerin dünya çapında meşhur ve erişilebilir görüntüsünü barındırmaktadır.” olarak belirtildiği; bu tanımlamaların, Nevşehir İlinin Kale ve çevresi de dahil olmak üzere tümünün dünya mirası açısından önemini vurgulayarak, bu alanların kullanım ve koruma dengelerinin de bu hassasiyet ile yapılması gerekliliğini ortaya koyduğu, bölgenin UNESCO Dünya Miras Listesi kabulünün bu alanın tamamının 2863 ve 2873 sayılı kanunlarla korunmaya alınmasının da taahhüt edilmiş olduğu anlamına geldiği,
– Nevşehir Kalesi ve çevresindeki kentsel dönüşüm çalışmaları sırasında açığa çıkan kalıntıların kaya oyma yamaç yerleşimi olarak tanımlandığı, bu alan (yerleşim) içerisinde birçok tescilli yapının yanı sıra henüz araştırılmamış, bilimsel çalışmalar (arkeolojik kazı ve yüzey araştırması) yürütülmemiş dolayısıyla arkeolojik, tarihsel ve kültürel bilgiye katkısı tam olarak tespit edilememiş miras ögeleri bulunduğu, dava konusu alanın arkeolojik potansiyelinin daha yakından tekrar çalışılması ve son yıllarda yapılan müdahalelerle daha da açık bir şekilde görünür hale gelen arkeolojik alanların değerlendirilerek şu anda III. derece olarak belirlenmiş sit derecelendirmesinin gözden geçirilmesinin gerektiği, alanda bulunan anıtsal yapılar, sivil mimari eserler ve kaya oyma tescilli mekanlar, 13. yüzyıla tarihlendirilen kaya oyma kilise, 5 adet bezirhane, at ahırı ve şırahanelerin her ne kadar tekil olarak tescillenmiş de olsalar, arkeolojik alanlar/yerleşmelerin bütüncül ele alınması ve bu yapıların oluşturduğu doku ile birlikte korunmalarının esas olmasının gerektiği,
– Çok katmanlı bir yerleşimi temsil eden, III. Derece Arkeolojik Sit ilan edilen Nevşehir Kalesi ve çevresinin Yenileme Alanı olarak belirlenmesi ve çok katmanlı yerleşimin yapı ölçeğinde ele alınmasının uygun olmadığı, 5366 sayılı Kanunun özellikle taşınmazları kapsadığı, bir arkeolojik yerleşimin ihtiyaç duyduğu bütüncül yaklaşımı benimsemediği, Arkeolojik alanlarda yürütülecek düzenleme, restorasyon ve konservasyon çalışmaları ilkelerinin ayrı bir yönerge ile tanımlanmış olduğu (Arkeolojik Kazılarda ve Kazı Alanlarında Yapılacak Düzenleme, Restorasyon ve Konservasyon Proje ve Uygulamalarında Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönerge), bu yönergede “taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve restorasyonunda, Türkiye’nin de taraf olduğu Venedik Tüzüğü ilkeleri, UNESCO’ya üye ülkelerin 1983 yılında kabul ettiği “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına İlişkin Sözleşme” hükümleri esas alınır (Madde 5)., Kazı alanlarında mevcut taşınmaz kültür varlıkları ile kazılar sonucunda açığa çıkartılan taşınmaz kültür varlıklarının korunması ve restorasyonuna yönelik projeler kazı başkanlıkları tarafından hazırlanır veya hazırlattırılır ve uygulanır (Madde 6).” düzenlemesinin yer aldığı, III. Derece sit ilan edilen Nevşehir Kalesi ve çevresi arkeolojik bir yerleşme olup, yapılacak tüm koruma, restorasyon, konservasyon işlemlerinin bu çerçevede planlanmasının gerektiği,
– Tüm bu değerlendirmeler ışığında, dava konusu arkeolojik sit alanı da dahil olmak üzere, arkeolojik sit alanlarının “konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanlarının oluşturulması” için uygun alanlar olmadıkları, bu alanların korunmalarının ve azami ölçüde orijinaline uygun restorasyonlar sonrası ören yeri olarak ziyarete açılmalarının esas olması gerektiği; tespitlerine yer verilmiştir:
Anılan bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş, rapordaki bilimsel verilerin hukuken kabul edilebilir ve hükme esas alınabilir nitelikte olduğu anlaşıldığından, rapora yapılan itirazlar, raporu kusurlandıracak nitelikte görülmemiştir.

İLGİLİ MEVZUAT :
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması” başlıklı 63. maddesinde; “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır. Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.” hükmü yer almaktadır.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde “Bu Kanunun amacı; korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, bu konuda
gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmektir.”, “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde ise “Bu Kanun; korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili hususları ve bunlarla ilgili gerçek ve tüzelkişilerin görev ve sorumluluklarını kapsar;” düzenlemesi bulunmaktadır.
2863 sayılı Kanunda “Kültür varlıkları”; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklarını, “Sit”; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanları, “Koruma” ve “Korunma”; taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında muhafaza, bakım, onarım, restorasyon, fonksiyon değiştirme işlemleri; taşınır kültür varlıklarında ise muhafaza, bakım, onarım ve restorasyon işlerini, “Korunma alanı”; taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının muhafazaları veya tarihi çevre içinde korunmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alan olarak belirtilmiştir. Kanunun 8. maddesinde ise kültür ve tabiat varlıklarına yönelik olarak verilen görev ve yetkiler belirlenip, bunların kullanılması kurala bağlanmıştır.
5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun 1. maddesinde “Bu Kanunun amacı, büyükşehir belediyeleri, büyükşehir belediyeleri sınırları içindeki ilçe ve ilk kademe belediyeleri, il, ilçe belediyeleri ve nüfusu 50.000’in üzerindeki belediyelerce ve bu belediyelerin yetki alanı dışında il özel idarelerince, yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş; kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabiî afet risklerine karşı tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılmasıdır.” hükmüne yer verilmiştir.
5366 sayılı Kanunun 2. maddesinde de “Yenileme alanları; il özel idarelerinde il genel meclisinin ve belediyelerde belediye meclisinin üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile belirlenir. İl özel idaresinde il genel meclisince ve büyükşehirler dışındaki belediyelerde belediye meclisince bu konuda alınan kararlar Cumhurbaşkanına sunulur. Büyükşehirlerde ise ilçe belediye meclislerince alınan kararlar, büyükşehir belediye meclisince onaylanması üzerine Cumhurbaşkanına sunulur. Cumhurbaşkanı projenin uygulanıp uygulanmamasına üç ay içinde karar verir.
Cumhurbaşkanınca kabul edilen alanlardaki uygulama bir program dahilinde etap etap projelendirilebilir.
Etap proje ve programları, meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ve belediyelerde belediye başkanının, il özel idarelerinde valinin onayı ile uygulamaya konulur.
Belirlenen alan sınırları içindeki tüm taşınmazlar, belediyece ve il özel idaresince hazırlanacak yenileme projelerinin kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunca karara bağlanmasını müteakip bu Kanuna göre yapılacak yenileme projesi hükümlerine tâbi olurlar. Büyükşehir belediye sınırları içinde büyükşehir belediyelerinin yapacaklarının dışında kalan yenileme projeleri, ilçe ve ilk kademe belediyelerince hazırlanması ve meclislerinde kabulünden sonra büyükşehir belediye başkanınca onaylanarak yürürlüğe girer. Buna göre kamulaştırma ve uygulama yapılır.
Yenileme alanlarının teknik altyapı ve yapısal standartların oluşturulması, bu alanların yönetimi ile örgütlenme ve uygulama alanlarında bulunan hak sahiplerinin veya bölge halkının katılımına dair usûl ve esaslar yönetmelikte belirlenir.” kuralına yer verilmiştir.
Kanunun 7. maddesinde de “Bu kanun kapsamında yer alan yenileme alanlarında, uluslararası hukuktan doğan yükümlülükler saklı kalmak kaydıyla, diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Tarih, kültür ve tabiat varlıkları ile değerlerinin korunması konusunda uluslararası alanda da düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda, uluslararası sözleşmelerin iç hukuka yansı(tıl)masının üzerinde durulması gerekmektedir:
Anayasanın 90. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.
Ekonomik, ticari veya teknik ilişkileri düzenleyen ve süresi bir yılı aşmayan andlaşmalar, Devlet Maliyesi bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde bu andlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur.
Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari andlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluğu yoktur; ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticari veya özel kişilerin haklarını ilgilendiren andlaşmalar, yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz.
Türk kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında birinci fıkra hükmü uygulanır.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 – 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” kurallarına yer verilmiştir.
244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması İle Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanunda ise; milletlerarası andlaşmaları onaylama veya bu andlaşmalara katılma, onaylama veya katılmanın bir kanunla uygun bulunmasına bağlı olduğu belirtilerek, anılan konuya ilişkin düzenlemeler getirilmiştir.
Tüm insanlığın ortak mirası kabul edilen, doğal ve kültürel varlıkların korunarak yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından hazırlanan “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi” 1972 yılında Paris’te gerçekleştirilen toplantıda kabul edilmiştir.
İçeriği aktarılan anayasal ve yasal çerçevede; Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesine katılmanın uygun bulunması 2658 sayılı Kanun ile kabul edilmiş ve bu kapsamda Miletlerarası Sözleşme olarak 244 sayılı Yasanın 3. maddesine göre Bakanlar Kurulunun 23/05/1982 tarih ve 8/4788 sayılı kararı ile onaylanıp 14/02/1983 tarih ve 17959 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anılan Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden kısa süre sonra, iç hukukta 2863 ve 2873 sayılı Yasalar yürürlüğe girmiş ve Yasaların öngördüğü idari düzenlemeler de yapılmış; uluslararası sözleşmeyle getirilen ilke ve kurallar ile üstlenilen yükümlülüklerin karşılığı ulusal mevzuattaki düzenlemeler ile uyum oluşturulmuştur.
16/11/1972 tarihli Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşmenin ilk maddesinde, Anıtlar, Yapı Toplulukları ve Sitler tanımlanmış; ikinci maddesinde “doğal miras” sayılacak eserler sayılmış ve üçüncü maddede, bunları kendi toprakları üzerinde bulunan çeşitli varlıkları saptayıp belirlemek, Sözleşmeye taraf olan her devlete ait bir sorumluluk olarak verilmiştir.
Sözleşmenin Kültürel ve Doğal Mirasın Ulusal ve Uluslararası Korunmasına ilişkin düzenlemeleri dört, beş, altı ve yedinci maddelerden oluşan ikinci bölümünde yer almış; Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması İçin Hükümetlerarası Komite 8-14. maddeler arasındaki üçüncü bölümde düzenlenmiş; Sözleşmenin sonraki bölümlerinde ise Dünya Kültürel ve Doğal Mirasını Koruma Fonu, Uluslararası Yardımın Koşulları ve Düzenlenmesi, Eğitim Programları, Raporlar ve Son Hükümler başlıkları altında düzenlemeler bulunmaktadır.
Uluslararası önem taşıması nedeniyle koru(n)maya değer doğal oluşumlara, anıtlara ve sitlere “Dünya Mirası” statüsü tanınmaktadır. Tanıma süreci, Sözleşmeye taraf olan üye devletlerin UNESCO’ya başvurusuyla başlamakta, Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) ve Uluslararası Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) uzmanları tarafından değerlendirilmekte ve belirlenen aday varlıkların Dünya Miras Komitesinin kararı doğrultusunda UNESCO Dünya Miras Listesine girmesiyle tamamlanmaktadır.
UNESCO Dünya Miras Listesine giren ülkemizdeki varlıklar yönünden; ulusal mevzuatın yanı sıra katılım ve onay işlemi yapılarak ulusal mevzuat ile bütünlük oluşturan Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesine uygun olarak hareket edilmesi gerekmektedir. Bu hukuki çerçevede; uyuşmazlığın incelemesi yapılmıştır.
Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesinin Kültürel ve Doğal Mirasın Tanımları başlıklı 1. maddesinde, “Sitler: Tarihsel, estetik, etnolojik veya antropolojik bakımlardan istisnaî evrensel değeri olan insan ürünü eserler veya doğa ve insanın ortak eserleri ve arkeolojik sitleri kapsayan alanlar.” olarak tanımlanmıştır.
Davalı Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün resmi internet sitesindeki “Dünya Miras Listesi” konusundaki açıklamalara göre; “bir alanın Dünya Miras Listesi’ne dahil edilebilmesi için Dünya Miras Komitesi tarafından belirlenen olağanüstü evrensel değerini ölçen altı kültürel ve dört doğal kriterden en az birini karşılaması gerekmekte olup, bu kriterler:
I- İnsanın yaratıcı dehasının üst düzeyde bir temsilcisi olması,
II- Dünyanın bir kültür bölgesinde veya bir dönemde mimarlık veya teknoloji, anıtsal sanatlar, kent planlama veya peyzaj tasarımı alanlarında önemli gelişmelere ilişkin insani değer alışverişlerine tanıklık etmesi,
III- Yaşayan veya yok olan bir kültür geleneğinin veya uygarlığın istisnai, ender rastlanan bir temsilcisi olması,
IV- İnsanlık tarihinin önemli bir aşamasını veya aşamalarını gösteren bir yapı tipinin, mimari veya teknolojik bütünün veya peyzajın istisnai bir örneği olması,
V- Özellikle geri dönülmez bir değişimin etkisi altında hassaslaşmış olan çevre ile insan etkileşiminin veya bir kültürün/kültürlerin temsilcisi olan, geleneksel insan yerleşimi, arazi kullanımı veya deniz kullanımının istisnai bir örneği olması,
VI- İstisnai evrensel önem taşıyan sanatsal veya edebi eserler, inançlar, fikirler, yaşayan gelenekler ve olaylarla doğrudan veya dolaylı olarak ilgili olması (Komite bu kriterin tercihen diğer kriterler ile birlikte kullanılması gerektiğini kabul etmektedir.),
VII- Üstün doğal görüngelere veya eşsiz doğal güzelliklere ve estetik öneme sahip alanları içermesi,
VIII- Yaşamın kaydı, yer şekillerinin oluşumunda devam eden önemli jeolojik süreçler veya önemli jeomorfik veya fizyografik özellikler dahil dünya tarihinin önemli aşamalarını temsil eden istisnai örnekler olması,
IX- Kara, tatlı su, kıyı ve deniz ekosistemleri ve hayvan ve bitki topluluklarının evrim ve gelişiminde devam eden önemli ekolojik ve biyolojik süreçleri sunan istisnai örnekler olması,
X- Bilim veya koruma açısından istisnai evrensel değere sahip tehlike altındaki türleri içeren yerler de dahil, biyolojik çeşitliliğin yerinde korunması için en önemli ve dikkat çeken doğal habitatları içermesidir.” olarak belirtilmiştir.
UNESCO Dünya Miras Listesinde ülkemizden 11 adet varlık yer almakta olup, hem kültürel hem de doğal miras olarak
Göreme Milli Parkı ve Kapadokya 1985 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine alınmıştır.
Başlıca amacı, tarihi anıtlar ve sitlerin korunması ve değerlendirilmesine yönelik ilkeler, teknikler ve siyasetler geliştirmek ve ilgili her türlü araştırmayı desteklemek ve yönlendirmek olan ICOMOS (International Council on Monuments and Sites)’un Türkiye resmi sitesinde, hem ICOMOS’un hem de ICOMOS Türkiye Milli Komitesinin iç tüzüğünde belirtilen amaçların yerine getirilmesi için, Venedik Tüzüğünün etkisinin yayılması gerektiği vurgulanmıştır. Venedik Tüzüğü’nün “Kazılar” başlıklı 15. maddesinde ise, “3) Bütün yeniden inşa işlemlerinden peşinen (a priori) vazgeçilmelidir. Yalnız anastylosis’e, yani mevcut fakat birbirinden ayrılmış parçaların bir araya getirilmesine izin verilebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
4434 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan ve 05/08/1999 tarih ve 23780 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 1. maddesinde, tarafların yetkisi altındaki her çeşit mekânda bulunan tüm kalıntılar, varlıklar ve insanlığın geçmiş varlığının diğer izlerinin arkeolojik mirasın ögeleri olarak kabul edildiği, yapılar, inşaatlar, mimarî eser grupları, açılmış sit alanları, taşınır varlıklar, diğer tür anıtlar ve bunların çevresinin, ister toprakta ister su altında bulunsunlar, arkeolojik mirasa dahil olduğu düzenlemesine yer verilmiş, 5. maddesinde ise koruma önlemleri kapsamında, arkeologlar, şehirciler ve inşaatçılar arasında sistemli bir danışma mekanizması oluşturmak suretiyle, arkeolojik mirası tahrip etmesi muhtemel olan yapılanma planlarının değiştirilmesi, çevreye etki üzerindeki incelemeler ve bunlardan kaynaklanan kararlarda arkeolojik sitler ve çevrelerinin göz önünde bulundurulmasına dikkat edilmesi, arkeolojik sitlerin halka açılmasının, özellikle çok sayıda ziyaretçi girişi için yapılacak
yapılanma çalışmalarının, bu sitlerin ve çevrelerinin arkeolojik ve bilimsel niteliğine zarar vermemesini sağlamak koşulu getirilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Yukarıda açıklanan mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden; Anayasanın 63. maddesi, Devleti; tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlamak ve bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri almakla görevlendirmiş, bu kuralı yaşama geçirmek üzere yürürlüğe konulan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda, korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemeyi, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemeyi, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmeyi hedeflemekte; korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili hususları ve bunlarla ilgili gerçek ve tüzel kişilerin görev ve sorumluluklarını belirlemektedir.
Onay işlemi yapılarak ulusal mevzuat ile bütünlük oluşturan Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesindeki düzenlemelere göre, dünya miras listesine kaydedilen alanların insanlığın ortak mirası olarak sayılması nedeni ile Sözleşmeye taraf olan devletlerin, alanın dünya miras listesine kaydedilmesinin ardından muhafazası, korunması ve tanıtılması için gerekli önlemleri almakla yükümlü oldukları, Kültürel ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesinin atıfta bulunduğu ICOMOS’ca benimsenen tüzüklere ve Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi hükümlerine uygun olarak hareket edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
5366 sayılı Kanun hükümleri ile bu Kanun uyarınca hazırlanan Uygulama Yönetmeliği kuralları uyarınca, yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş; kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabiî afet risklerine karşı tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması amacıyla yetkili idareler tarafından “Yenileme Alanı” olarak ilan edilmesi mümkündür.
Bir alanın yenileme alanı olarak belirlenebilmesi için öncelikle bu bölgenin kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunca sit alanı olarak tescil ve ilan edilmiş olan bölge ve bu bölgelere ait koruma alanları içinde yer alması, yine aynı bölgenin yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olması kriterleri aranmaktadır. Diğer yandan, bölgenin yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olması niteliğinin tespitinde; uyuşmazlık konusu alanın baskın karakterinin incelenmesi, yapıların baskın çoğunluğunun yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Bunun yanında; 5366 sayılı Kanunun amacına uygun olarak, sit alanı olarak belirlenmiş bölge ve koruma alanının, niteliği, konumu, barındırdığı değerler gibi özellikleri itibarıyla yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulmasına ve yenileyerek koruma, yaşatarak kullanma amaçlı işlem ve müdahalelere uygun olup olmadığının da belirlenmesinin gerektiği anlaşılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; Nevşehir Belediyesince hazırlanan Gerekçe Raporunun, “Projenin Amaç ve Hedefler” başlıklı kısmında, alan üzerinde soyut ve somut kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasının hedeflendiğinin belirtildiği, “Sonuç ve Öneriler” başlıklı kısmında ise, “Yenileme alanı kamu ve özel mülkiyete ait olup; bölge içerisindeki kaya oyma kilise, bezirhane, şırahane, suyolları, tüneller, iş atölyeleri ve kamusal alanların yer aldığı ve içerisinde arkeolojik eserlerin de bulunduğu bir alandır. Bölgede Cumhuriyet öncesi dönemde yapılan sivil mimari ve anıtsal yapıların tekrar işlevsel hale getirilmesi ve yok olmaya yüz tutmuş kültürel mirasın yeniden canlandırılması amacıyla bölgenin gelişimine ve mimari yapısına uygun yeniden inşa ve restorasyon çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Bölgenin ihtiyacı olan konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanlarının oluşturulmasıyla; tarihi ve kültürel potansiyele sahip bölgenin, ülke turizmine sosyo-kültürel ve ekonomik açıdan da katkı sağlayacağı düşünülmektedir.” ifadelerine yer verildiği, ancak gerekçe raporunda belirtilen somut amaçlar kapsamında belirtilen işlem ve müdahaleler ile ülke turizmine sosyo-kültürel ve ekonomik açıdan katkı sağlaması açısından yapılacak yapılanma çalışmalarının, sit alanı ve çevresinin arkeolojik ve bilimsel niteliğine etkilerinin araştırılıp, teknik ve bilimsel gerekçeleri belirtilerek açıklığa kavuşturulmadığı görülmektedir.
Dosyada bulunan bilgi ve belgelerden, bölgedeki kentsel dönüşüm ve temizlik çalışmaları sırasında açığa çıkan kalıntıların çok katmanlı bir yerleşimi temsil eden kaya oyma yamaç yerleşimi olarak tanımlanan ve III. derece arkeolojik sit alanı olarak belirlenen dava konusu alanda, tescilli kültür varlıkları ve sivil mimarlık örneklerinin, yer altı kaya oyma mağara ve tüneller gibi arkeolojik ve tarihi niteliği olan mekanların da yer aldığı, içerisinde henüz araştırılmamış alanlar bulunduğu, yapılan çalışmalar ve kazılarla üzeri açılarak görünür hale gelen bölgenin, yerleşim alanı özelliğini yitirdiği, büyük ölçüde yapılaşmadan arındırıldığı, Kapadokya’da kayalara yapılmış tapınaklar, meskenler, köyler ve manastırların nitelikleri, sıklıkları ile geleneksel insan yerleşiminin olağanüstü bir örneği olması nedeniyle dünya mirası açısından önemli olduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde, Kapadokya’da kayalara yapılmış tapınaklar, meskenler, köyler ve manastırların, nitelikleri, sıklıkları ile geleneksel insan yerleşiminin olağanüstü bir örneği olması nedeniyle dünya mirası açısından önemli olduğu gerçeği ile Anayasa ve Uluslararası Sözleşmeler çerçevesinde Devletin bu alanların korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasındaki sorumluluklarının da göz önünde bulundurulması önem arz etmektedir.
Yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerinin ve bilirkişi raporunun birlikte incelenip değerlendirilmesinden; çok katmanlı kaya oyma yamaç yerleşimi olarak tanımlanan ve arkeolojik sit alanı niteliğini taşıyan yamaç yerleşiminin üzerinin açılarak tamamen görünür duruma geldiği, içinde birçok tescilli kaya oyma yapının yanı sıra henüz açılmamış alanlar bulunduğu, mevcut haliyle yerleşim alanı niteliğini kaybetmiş olması ve içerisinde diğer dokuyla uyumlu, yıpranmamış ve özelliğini korumaya devam eden alan ve yapı bulunmaması nedeniyle, dava konusu alanın baskın karakterinin 5366 sayılı Kanunda belirtilen yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olma kriterini taşımadığı, diğer yandan alanda bulunan kaya oyma yamaç yerleşiminin yapı ölçeğinde ele alınması ve yeniden inşası olanağının bulunmadığı gibi üzeri tamamen açılarak görünür duruma gelen çok katmanlı arkeolojik alanın üzerinin yeniden yapılaşmaya ve yerleşime açılmasının, üzerinde konut, ticaret, turizm vb. kullanım için yapılacak inşai faaliyetler ve fiziki müdahalelerin alanın niteliğine uygun olmadığı, geri dönüşü mümkün olmayan tahribata yol açabileceği, bütünleşik bir nitelik taşıyan ulusal ve uluslararası koruma ilkelerine aykırı olduğu görülmektedir.
Öte yandan, dava konusu alanda arkeolojik kazı ve çalışmaların devam etmesi ve henüz açılmamış alanlar bulunması nedeniyle, yapılacak araştırma ve çalışmaların sonucuna göre arkeolojik sit derecesinin yeniden değerlendirilebileceği açıktır.
Bu durumda; arkeolojik sit alanı olarak tescilli Nevşehir Kalesi ve çevresini kapsayan alanın, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca “Yenileme Alanı” olarak belirlenmesine ilişkin 07/01/2020 tarih ve 2035 sayılı Cumhurbaşkanı Kararında kamu yararına ve hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Nevşehir Kalesi ve çevresini kapsayan ve ekli kroki ile listede sınır koordinatları gösterilen alanın, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca “Yenileme Alanı” olarak belirlenmesine ilişkin 08/01/2020 tarih ve 31002 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 07/01/2020 tarih ve 2035 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının İPTALİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen davacı tarafından yatırılan toplam …-TL yargılama giderinin davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, davalı idareler tarafından yapılan yargılama giderleri ile Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yatırılan keşif avansından harcanan toplam …- TL keşif giderinin davalı idareler üzerinde bırakılmasına,
3. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yatırılan keşif avansından harcanan …- TL keşif giderinin davalı idarelerden alınarak Maliye Hazinesi adına yatırılması ve davalı idarelerden tahsilinin sağlanabilmesi için kararın bir örneğinin Hazine ve Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ile Muhakemat Genel Müdürlüğüne tebliğine,
4.Keşif ve bilirkişi avansından artan …- TL’nin Hazine ve Maliye Bakanlığı’na iadesine,
5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …- TL vekâlet ücretinin davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine,
6. Posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
7. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 21/12/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY (X):
5366 sayılı Kanun hükümleri ile bu Kanun uyarınca hazırlanan Uygulama Yönetmeliği düzenlemeleri uyarınca, yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş; kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabii afet risklerine karşı tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması amacıyla yetkili idareler tarafından “Yenileme Alanı” olarak ilan edilmesi mümkündür.
“Yenileme Alanı” ilanı bir sınır belirleme işlemi olup, bir alanın yenileme alanı olarak belirlenebilmesi için öncelikle, bu bölgenin kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunca sit alanı olarak tescil ve ilan edilmiş olan bölge ve bu bölgelere ait koruma alanları içinde yer alması ve aynı bölgenin yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş nitelikte olması gerekmektedir.
Bölgenin yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olması niteliğinin tespitinde, uyuşmazlık konusu alanın baskın karakterinin incelenmesi, yapıların baskın çoğunluğunun yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, 5366 sayılı Kanun çerçevesinde “Yenileme Alanı” olarak öngörülen alanın, mutlaka konut vb. işlevlerden oluşan bir mahalle karakterinde olması gibi bir zorunluluk da bulunmamaktadır.
Kanun’un asıl amacının, yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş, kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilmesi olduğu açıktır.
Başka bir deyişle, “Yenileme Alanı” olarak öngörülen alanın sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarıyla sınır olarak örtüşmesi, bu bölgenin mevcut haliyle baskın karakterinin yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş olması ve bu alanda 5366 sayılı Kanun’da belirtilen somut hedeflerin (konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması; tabiî afet risklerine karşı tedbirler alınması; tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması) gerçekleştirilmesinin amaç edinilmesi “Yenileme Alanı” ilanı için yeterlidir.
Ayrıca, “Yenileme Alanları”nda 5366 sayılı Kanun’da belirtilen konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı gibi tüm kullanımların bir arada oluşturulması da gerekmez. Çünkü 5366 sayılı Kanun’a göre bu alanların, bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilmesi gerekliliğinden bahsedilmektedir.
Buna göre, mahalle karakterinde olup halihazırda konut, ticaret, sosyal donatı gibi kullanımlar barındıran ancak yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş yerleşime konu alanlar, iskanın yenilenmesi niteliğinde olacak şekilde benzer kullanım alanları oluşturulması ve tabii afet risklerine karşı tedbir alınması amacıyla “Yenileme Alanı” ilan edilerek yenileme uygulamalarına konu edilebileceği gibi, halihazırda yerleşime konu olmayan, ancak turizme kazandırılabileceği değerlendirilen, içerisinde tarihi ve arkeolojik değerler barındıran alanların da, özellikle bu alanların yeniden inşa ve restorasyon suretiyle yenilenerek korunması, tabii afet risklerine karşı tedbir alınması, turizme kazandırılması ve bu şekilde yaşatılarak kullanılması amaçlarıyla “Yenileme Alanı” olarak ilan edilmesi mümkündür.
Dosyada bulunan bilgi ve belgelerden, bölgedeki kentsel dönüşüm ve temizlik çalışmaları sırasında açığa çıkan kalıntıların çok katmanlı bir yerleşimi temsil eden kaya oyma yamaç yerleşimi olarak tanımlanan ve III. derece arkeolojik sit alanı olarak belirlenen dava konusu alanda, tescilli kültür varlıkları ve sivil mimarlık örneklerinin, yer altı kaya oyma mağara ve tüneller gibi mekanların yer aldığı, bu haliyle halihazırda yerleşime konu olmamakla beraber, söz konusu alanın, yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş tarihi ve arkeolojik değerler barındırdığı anlaşılmaktadır.
Bilirkişi raporunda, dava konusu alanda korunması gereken tescilli kültür varlıkları, sivil mimarlık örnekleri, arkeolojik ve tarihi mekanlar olduğu öne sürülmüşse de yenileme alanı belirlenmesinden sonra yapılacak plan, proje gibi aşamalarda korunması gereken hususların değerlendirilebileceği ve bu aşamalarda tesis edilen işlemlerin de ayrıca dava konusu edilebileceği kuşkusuzdur.
Bu durumda, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun “Arkeolojik Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” başlıklı 05/11/1999 tarih ve 658 sayılı İlke Kararı’na göre III. derece arkeolojik sit alanlarının, kesin yapılaşma yasağı bulunmayan, koruma – kullanma kararları doğrultusunda yeni düzenlemelere izin verilebilecek alanlar olduğu da dikkate alınarak dava konusu alan incelendiğinde, ilan edilen “Yenileme Alanı” sınırı ile III. derece arkeolojik sit alanı sınırının örtüştüğü, bu alanın yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş tarihi ve arkeolojik değerler barındırdığı ve dava konusu işlemle bahsi geçen tarihi ve arkeolojik değerlerin yeniden inşa ve restore edilmek suretiyle yenilenerek korunması, ülke turizmine kazandırılarak yaşatılmasının sağlanması ve tabii afet risklerine karşı tedbir alınmasının amaçlandığı anlaşıldığından, 5366 sayılı Kanun’un amacına uygun olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığından davanın reddi gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.