Danıştay Kararı 6. Daire 2019/9569 E. 2020/9981 K. 22.10.2020 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2019/9569 E.  ,  2020/9981 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2019/9569
Karar No : 2020/9981

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. ….
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Ankara İli, Mamak İlçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel (kadastral … ada, … parsel) sayılı taşınmaz üzerinde davacıya ait ruhsatsız yapıların kamulaştırma işlemi yapılmadan ve herhangi bir bedel ödenmeden Mamak Belediyesi tarafından 3194 sayılı İmar Kanununun 32. maddesi uyarınca hukuka aykırı olarak yıkılması nedeniyle, yapıları için 53.836,00 TL, ağaçların bedeli olarak da 1.240,00 TL olmak üzere toplam 55.076,00 TL tazminatın yıkım tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Temyize konu kararda; dosyada yer alan bilgi ve belgeler ile mevzuatın birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu gecekondunun kadastral … ada, … parsel üzerinde bulunduğu, davacı tarafından 2981 ve 3290 sayılı Yasa hükümleri uyarınca herhangi bir başvuruda bulunulmadığı, davacıya imar uygulaması sonucu … ada, … sayılı parselden yer verildiği, davacıya ait gecekondunun imar adası sınırları içinde oluşturulan park alanında kaldığı, dava konusu gecekondunun ruhsatsız olduğu görülmekle, idare tarafından ruhsatsız yapının yıkılması nedeniyle yapı, garaj ve ağaç bedellerinin davacıya ödenmesine ilişkin tazminat isteminin karşılanmasına hukuken olanak bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Temyize konu karardaki nispi vekalet ücretinin hatalı olduğu, yıkım davasının sonucu beklenmeden 25 yıllık yapılarının yıkıldığı hususları ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Ruhsatsız ve imar affı başvurusu bulunmayan yapıların İmar Kanununun 32. maddesindeki usule uygun olarak yıkıldığı, kamulaştırmasız el atmanın söz konusu olmadığı, tazminat şartlarının oluşmadığı hususları belirtilerek temyiz istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kısmen kabulü ile mahkeme kararının; ruhsatsız yapıların yıkılması nedeniyle tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının onanması, ağaçların bedelinin tazmini isteminin reddine ilişkin kısmı ile nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi yönünden ise bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY : Davacı tarafından, Ankara İli, Mamak İlçesi, … Mahallesi kadastral … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerine ruhsatsız olarak 100 m2 büyüklüğünde tek katlı yığma kagir yapı yapıldığı davalı idare teknik personelince 21.05.2012 tarihli yapı durdurma tutanağı ile tespit edilmiştir. Söz konusu tespit tutanağına dayanılarak … günlü, … sayılı … Belediyesi Encümeni kararı ile 3194 sayılı İmar Kanunun 32. maddesi uyarınca ruhsatsız yapının yıkımına karar verilmiştir. Bu yıkım işlemine karşı açılan davada, …. İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından yapılan başvuru üzerine, … Sulh Hukuk Mahkemesinin D.İş:… sayılı dosyasında yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda 21.05.2012 tarihinde tanzim edilen bilirkişi raporuna göre, yapı bedeli toplam 53.836,00-TL, enkaz bedeli 5.383,60 TL, ağaçların bedeli ise 1.240,00-TL olarak hesaplanmıştır. Dava konusu ruhsatsız yapının belediye ekibince 27.08.2013 tarihinde yıkılması üzerine, 55.076,00 TL tazminatın ödenmesi istemiyle …. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında açılan davada, anılan Mahkemenin 06.06.2014 tarih ve K:2014/295 sayılı kararı ile görev yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Bunun üzerine bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT VE HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdare Mahkemesi kararının temyize konu maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmında;
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyize konu İdare Mahkemesi kararının maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 2. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır.
İdare Mahkemesi kararının reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden davalı idare lehine hükmedilen nispi vekalet ücretine yönelik kısmında ise:
Dosyanın incelenmesinden; temyize konu İdare Mahkemesi kararının hüküm fıkrasında davanın reddedilen maddi tazminat tutarı üzerinden hesaplanan … TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine karar verildiği görülmektedir.
Avukatlık Kanununun 168. maddesinin 3. fıkrasında, avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı hükmü yer almaktadır.
Türkiye Barolar Birliğince 21/12/2015 gün ve 29569 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 13. maddesinin 1. fıkrasında, “Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.” kuralına, 2. fıkrasında ise, “Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez” kuralına yer verilmiştir.
Maddi tazminat isteminin reddi üzerine nispi olarak hesaplanıp hükmedilen 6.408,36 TL vekalet ücretinin anılan tarife itibariyle dayanağı bulunmakta ise de, bu hususun maddi ve hukuki veriler, davanın açıldığı tarihteki hukuksal düzen, davacının içinde bulunduğu maddi koşullar ve Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. maddesinin son fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa’nın 148. maddesinin 3. fıkrasında ise, “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” hükmü yer almıştır.
Başka bir tam yargı davası sonucunda, davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen Anayasa Mahkemesinin 07/11/2013 tarih ve B. No:2012/791 numaralı kararında konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur.
Buna göre, “Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkı…” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar Mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir. (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38 – 39)
Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.
(…) Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir.” denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendine özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın, davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu – Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla
belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Yukarıda açıklanan şekilde davacının; kullandığı Anayasal hakları nedeniyle olağan dışı ağırlıkta bir mali yük altında kalmış olması, bu durumun Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı üzerinde olağan dışı bir kısıtlama oluşturması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36553/04 başvuru numaralı Mesutoğlu – Türkiye kararında mahkemelerin yargılama usullerini uygularken davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten kaçınmaları gereğini vurgulaması gibi somut olayın koşulları bir arada değerlendirildiğinde, İdare Mahkemesince davalı idare lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, talep edilen maddi tazminat miktarı üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesinde hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, İdare Mahkemesi kararının; reddedilen maddi tazminat talebi üzerinden hesaplanan nispi vekalet ücretinin (davalı idare lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken) davacı tarafından davalı idareye ödemesine ilişkin bu kısmında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacının temyiz isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle maddi tazminat isteminin reddine ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının esasına ilişkin kısmının oybirliğiyle ONANMASINA, davalı idare lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmının ise oyçokluğuyla BOZULMASINA,
3. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanunun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 22/10/2020 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY (X) :

Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 13. maddesinin 1. fıkrasında, “Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.” kuralına, 2. fıkrasında ise, “Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez” kuralına yer verilmiştir.
Anılan Tarife kuralına göre, sayma yoluyla belirlenen istisnalar hariç olmak üzere, bir davanın konusunun para olması veya para ile değerlendirilebiliyor olması durumunda; davanın sonucunda hükmedilecek vekalet ücretinin Tarifenin üçüncü kısmına göre, nispi olarak belirlenmesi zorunludur. Aynı kurallara göre, vekalet ücretinin belirlenmesinde, ölçüt, “davanın konusu” olarak belirlendiğinden maddi tazminat istemine ilişkin davanın reddine karar verilmiş olması durumunda da, “davanın konusu” olan parasal değer esas alınarak vekalet ücretinin hesaplanması gerekmektedir.
Maddi tazminat davalarının reddi durumunda, davacı tarafından talep edilen miktarın reddi hüküm altına alındığından, reddine hükmedilen miktar esas alınarak nispi vekalet ücretine hükmedileceği açıktır.
Dosyanın incelenmesinden, İdare Mahkemesince, temyize konu kararda maddi tazminat isteminin tamamının reddedildiği, reddedilen tazminat miktarı için davalı idare lehine nispi vekalet ücretine hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda; İdare Mahkemesince reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden davalı idare lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi yukarıda belirtilen mevzuat hükümlerine uygun olduğundan, temyize konu Mahkeme kararının, reddedilen maddi tazminat miktarı için davalı idare lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmının onanması gerektiği oyu ile bu kısmın bozulması yolundaki çoğunluk kararına katılmıyorum.