Danıştay Kararı 6. Daire 2019/21505 E. 2020/9124 K. 12.10.2020 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2019/21505 E.  ,  2020/9124 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2019/21505
Karar No : 2020/9124

TEMYİZ EDENLER : 1- (DAVACI) … İnşaat Taah. San ve Tic. A.Ş.
VEKİLİ : Av. …

2- (DAVALI) … Belediye Başkanlığı/…
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF : 1- … Belediye Başkanlığı
2- … İnşaat Taah. San ve Tic. A.Ş.

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Mülkiyeti hazineye ait olan İstanbul ili, Kadıköy ilçesi, … Mahallesi, … ada, eski … parsel (yeni … parsel) sayılı taşınmazda, kat karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden davacı şirket tarafından başlanılan inşaatın, davalı ilçe belediyesinin kasıtlı ve hukuka aykırı eylem ve işlemleri nedeniyle zamanında bitirilemediğinden bahisle inşaatın geciktirildiği dönemde katlanılmak zorunda kalınan malzeme, işçilik vb. inşaat maliyetlerindeki artıştan doğan zararın karşılığı olarak 44.159.478,66 TL ve kullanılmak zorunda kalınan banka kredileri için ödenen kredi faizlerinden doğan finansman maliyetinin karşılığı olarak 122.439.412,72 TL olmak üzere toplam 166.598.891,38 TL maddi ve 1.000.000,00 TL manevi tazminatın adli yargıda dava açılış tarihi olan 13.03.2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; davacı şirketin maliye hazinesiyle yaptığı kat karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden, mevcut imar planına uygun şekildeki imar durumu ve yapı ruhsatı talebinin haklı sebepler olmaksızın geciktirildiği, bazı tadilat ruhsatı talepleri ile yapı kullanma izin belgesi taleplerinin, … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile sabit olduğu üzere haksız olarak yerine getirilmediği, bu nedenle davacının, tadilat ruhsatı ve yapı kullanma izni verilmesi istemiyle Çevre Şehircilik İl Müdürlüğüne başvurmak zorunda kaldığı, ilgili Bakanlıkça verilen tadilat ruhsatı ve yapı kullanma izinin iptali istemiyle davalı belediye tarafından açılan davanın netice olarak reddine karar verildiği, bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolunda verilen … Bölge İdare Mahkemesi kararında, davalı belediyenin tutumunun hukuka aykırı olduğuna yönelik açıklamalara yer verildiği, taşınmazda yapı ruhsatına istinaden yürütülen inşaatı engellemek için davalı belediyece haksız tutum, davranış ve eylemlerde bulunulduğu, inşaat devam ederken davalı belediye görevlilerinin inşaatın kapısına zabıta ekip aracı ve bir adet binek otomobil koymak suretiyle inşaatın giriş ve çıkışını kapattığı, bu çerçevede inşaattaki çalışmayı engellediği, buna ilişkin … Sulh Hukuk Mahkemesi … D. İş sayılı dosyası ile … Sulh Hukuk Mahkemesi … D.iş sayılı dosyası aracılığıyla düzenlenen bilirkişi raporlarının bulunduğu, belediye yetkililerinin basında ve internet sitelerinde yer alan beyanlarında inşaatı yaptırmayacaklarını, yıkacaklarını, davacı şirketi oyaladıklarını açıkça ifade ettikleri, tüm bu hukuka aykırı eylem ve işlemler nedeniyle sözleşmeye göre otuz ayda bitirilmesi gereken inşaatın bitirilmesinin uzun süre geciktiği, bu gecikmenin davalı idarenin haksız, hukuka aykırı ve kasıtlı eylem, işlem ve demeçlerinden kaynaklandığı, davacı şirketin bu gecikmeden kaynaklanan zararı ile idarenin eylemleri arasında illiyet bağı bulunduğu gibi hizmet kusurunun da sabit olduğu, davacının maddi tazminat talebini iki zarar kalemine dayandırdığı, bunlardan birincisinin, inşaatın gecikmesi sebebiyle oluşan maliyet artışından kaynaklanan zarar, ikincisinin ise, projenin gecikmesi sebebiyle kullanılmak zorunda kalınan krediler nedeniyle katlanılan ilave finansman maliyeti, yani kredi faizlerinden kaynaklanan zarar olduğu, adli yargıda yaptırılan bilirkişi incelemesine göre, davacının gecikmeden kaynaklı maliyet farkından oluşan zararının 44.159.487,66 TL olduğu, ayrıca davacının inşaatı zamanında bitirememesi, ilave krediler kullanmak zorunda kalması, inşaattaki bağımsız bölümlerin satılamaması nedeniyle öz finansmandan yoksun kalması sebepleriyle 2010/Mayıs-2015/Şubat döneminde katlandığı ilave faiz maliyetinin, adli yargıda dava açma tarihi olan 13.02.2015 tarihindeki Merkez Bankası efektif döviz satış kuru üzerinden TL karşılığının 57.699.564,00 TL olduğu, nitekim … Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla da aynı meblağa hükmedildiği, davacı tarafından, kredi faiz maliyetinden kaynaklanan 23.304.481,00 USD zararın TL karşılığının idari yargıda davanın açıldığı 27.11.2018 tarihindeki döviz kuru olan 5,25 TL üzerinden belirlenmesi talep edilmiş ise de görevsiz yargı yerine başvurma tarihi İdare Mahkemesine başvurma tarihi olarak kabul edileceğinden, adli yargıda davanın açıldığı 13.02.2015 tarihindeki döviz kurunun esas alınması gerektiği, bu nedenle tazminat talebinin bu kısmının reddi gerektiği, öte yandan, davalı idarenin, hukuka aykırı eylem ve işlemleri nedeniyle tüzel kişi olan davacı şirketin elem ve ızdırap duyması, manevi zarara uğraması söz konusu olamayacağından manevi tazminat talebinin reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle 101.859.052,16 TL maddi tazminat isteminin kabulü ile davanın adli yargıda açıldığı 13.02.2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, maddi tazminat talebinin fazlaya ilişkin kısmı ile manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve istinaf dilekçelerinde ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI :
Davacı tarafından, davalı idarenin uzun yıllar devam eden basın açıklamaları ve engellemeleri nedeniyle davacı şirketin ticari itibarının zedelendiği, kamuoyu nezdinde kaçak yapının yıkılacağı şeklinde propagandalar yapılması nedeniyle dairelerin satılamadığı, ultra lüks projeden daire alacak olan alıcıların, yapının yanı sıra yapıyı kimden aldıkları hususuna da önem verdiği, davalının haksız eylemleri nedeniyle davacının ticari itibarı ağır derecede zedelendiğinden büyük zararlara uğradığı, hükmedilen tazminat miktarının büyüklüğünün de bunun kanıtı olduğu, bu nedenle manevi tazminat isteminin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu, maddi zararın hesabında, davanın adli yargıda açıldığı 13.02.2015 tarihindeki döviz kurunun esas alındığı, her ne kadar bu dava adli yargının devamı niteliğinde ise de, yeniden harç yatırılarak açılmış bir dava olduğundan, idari yargıda dava açıldığı tarih olan 28.11.2018 tarihindeki döviz kurunun esas alınması gerektiği, 2577 sayılı Kanunda, adli yargının görevsizlik kararı üzerine dosyanın idari yargı yerine gönderileceğinin değil, davacı tarafından idari yargıda yeniden dava açılmasının düzenlendiği ve adli yargıdaki dava dilekçesinin aynen idari yargı da esas alınacağına ilişkin bir hükmün bulunmadığı, aynı şekilde yabancı para birimlerine ilişkin de herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği, bu nedenle USD cinsindeki zararın idari dava tarihindeki kur üzerinden talep edilmesinde hukuken bir engel bulunmadığı,
ileri sürülmektedir.
Davalı tarafından, 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinin 2. fıkrası gereğince eylemden kaynaklanan tam yargı davası açılabilmesi için zorunlu olan idareye başvuru koşulu yerine getirilmediğinden davanın reddi gerektiği, idarenin hangi eylem veya işleminden davacının zarara uğradığının açıkça belirtilmesi gerektiği halde, dava dilekçesinde net şekilde ortaya konulan idari bir eylem veya işlem bulunmadığı, dava dilekçesinde zincirleme eylemler olarak tanımlanan eylem ve işlemlerin, ayrı ayrı dava konusu edilebilen, birbirleri ile arasında sebep-sonuç ilişkisi bulunmayan işlemler olduğu ve davacı tarafından bu işlemlerin hiçbirisine karşı yasal süresi içinde dava açılmadığı, İdare Mahkemesince hiçbir inceleme yapılmaksızın ve davalının beyanları dikkate alınmaksızın, Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasında düzenlenen ve hukuka aykırı olan bilirkişi raporu esas alınarak karar verildiği, bilirkişilerin tarafsızlıklarının da şüpheli olduğu, davacı tarafından dosyaya sunulan hukuki görüşlerin, uyuşmazlığın haksız fiilden kaynaklandığına, bu nedenle adli yargının görevli olduğuna yönelik görüşler olduğu, İdare Mahkemesince bu görüşlere dayanılarak hüküm kurulmasının hatalı olduğu, … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının göz ardı edilmesinin bile, yargılamanın yeterli incelemede yapılmadığını gösterdiği, Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde yapılan değişiklik sonucunda ortaya çıkan emsal artışlarından yararlanmak amacıyla inşaat sürecinin davacı tarafından bilerek geciktirildiği, ancak sanki inşaat davalı idareden kaynaklı nedenlerle geciktirilmiş gibi algı yaratılmaya çalışıldığı, inşaatın davalı idare tarafından sadece 2008 yılı içerisinde yaklaşık 9 ay süreyle, yürütmenin durdurulması kararına istinaden durdurulduğu, inşaattaki mührün kaldırıldığı 29.11.2008 tarihinden itibaren 2014 yılına kadar inşaatın davalı belediyece hiçbir şekilde durdurulmadığı, 2014 yılında ise mimari projeye ve ruhsata aykırı şekilde 26.107 m2 kapalı alan inşa edildiğinin tespit edilmesi üzerine inşaat mühürlenerek 3194 sayılı Kanunun 32. maddesi uyarınca yıkım kararı verildiği, bu karara karşı açılan davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararlarının kesinleştiği, davacı tarafından 2009 ila 2010 yılı aralığında yaklaşık 13.5 ay süreyle inşaatın durdurulduğu hususu yargılamanın her aşamasında ileri sürüldüğü halde yargı yerlerince dikkate alınmadığı, davacı ile hazine arasında inşaatın tamamlanması için belirlenen 30 aylık sürenin doğru tahlil edilmediği, inşaatın 30 ay içinde bitirilmesi zaten mümkün olmadığı halde bütün sorumluluğun davalı idareye yüklenilmeye çalışıldığı, davalı idarenin kusurunun tespitinde esas alınan Kadıköy Belediye Başkanının demecinin 25.09.2007 tarihli olduğu, dolayısıyla tazminatın hesaplanma aralığı olan 29.11.2007-29.05.2010 tarih aralığı içerisinde kalmadığı gibi davacının inşaatının yapım sürecine de etkisinin olmadığı, davacının inşaatının 18.08.2010 ve 19.08.2010 tarihlerinde 2 gün süreyle durdurulmasının ve 2007 yılındaki birkaç gazete demecinin sürekli devam eden eylemlermiş gibi deklare edilerek, tazminat talebinin temelinin bu hususlara dayandırıldığı, davacının hiçbirisini yargıya taşımadığı birbirinden bağımsız unsurları iş bu davada ileri sürerek bu denli büyük kamu zararına yol açmasının, davacı lehine haksız ve sebepsiz zenginleşmeye neden olacağı, inşaat süresinin uzaması sonucunda davacının 2011, 2013 ve 2016 yılı tadilat projeleri ile konut alanlarında ilave 26.107 m2 inşaat alanı elde ettiği, uyuşmazlık konusu alanda konutların m2 satış fiyatının asgari 10.000.-TL olduğu dikkate alındığında, inşaatın gecikmesi nedeniyle davacının 261.700.000 TL yarar sağladığı, taşınmazın değer artışından elde edilen kazancın yargılamanın hiçbir aşamasında incelenmediği, davacının elde ettiği yararlar zarardan indirilmeden tazminat hesaplanmasının hatalı olduğu, ayrıca satışı yapılan bağımsız bölümlerden elde edilen karın ne bilirkişilerce ne de mahkemece nazara alınmadığı, inşaat maliyetindeki artıştan doğan zararın hesaplanmasında, inşaatın 31.12.2013 tarihinde tamamlandığı dikkate alınmaksızın, adli yargıda davanın açıldığı 2015 yılı birim fiyatları esas alınarak hesaplama yapılması nedeniyle fahiş miktarda zarara hükmedildiği, kaldı ki inşaatın yıllar içerisinde tamamlandığı ve her bir yıl ulaştığı seviyeye ilişkin davalı idarenin tespit tutanaklarının da mevcut olduğu, bu husus göz önünde bulundurulmadan sanki inşaatın tamamı 2015 yılında yapılıp bitirilmiş gibi hesaplama yapılmasının bozmayı gerektirdiği, ayrıca teknik bilirkişi raporunda, yapı tatil tutanakları, yapı kullanma izninin alınmaması gibi nedenlerle yapının tamamlanma oranı %95 olarak kabul edilerek bu çarpan üzerinden hesaplama yapıldığı, ancak Yapı Denetim Yönetmeliği gereği zabıtlı yapılarda inşaat seviyesinin %95 olarak kabul edilemeyeceği, dolayısıyla çarpan hesabının bu yönüyle de sakat olduğu, temyiz istemine konu edilen kararda maddi tazminatın tamamı yönünden faizin başlangıç tarihi olarak adli yargıda dava açılış tarihinin esas alındığı, ancak davanın ıslah edilen kısmı için faiz başlangıcının ıslah tarihinden itibaren olması gerektiği, davacı tarafından kullanılan banka kredilerinin tarihleri ve ne amaçla kullanıldığı dahi araştırılmadan karar verildiği, ayrıca ilk krediyi 09.05.2006 tarihinde kullanan davacının bu krediler dolayısıyla elde ettiği karların da göz ardı edildiği, bilirkişi raporunda hem inşaat maliyet farkının hem de finansman maliyetinin ayrı ayrı hesaplanarak toplanmasının hatalı olduğu, inşaatın kredi ile finanse edilmesinin yüklenicinin mali yetersizliğinden kaynaklanan bir durum olduğu, davacının kendisinden kaynaklanan bu yetersizliğin maliyetinin davalıya yüklenemeyeceği, Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasında düzenlenen mali bilirkişi raporunun davacı şirket merkezinde davalının katılımı olmadan yapılan inceleme sonucunda düzenlendiği ve bilirkişi incelemesinde sadece davacının defterlerinin esas alındığı, ancak davalı belediye tacir olmadığından bakılmakta olan davada, davacının defterlerinin onun lehine delil olarak kullanılamayacağı, temyiz istemine konu edilen kararın maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN SAVUNMALARININ ÖZETİ : Savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’NUN DÜŞÜNCESİ: Somut uyuşmazlığın özellikleri, sorumluluk hukukunun prensipleri ve 3194 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde yapılan değerlendirme sonucunda, davalı idareye kusur izafe edilebilecek işlem ve/veya eylemlerin yapı ruhsatının düzenlenmesi aşamasında gecikmeye sebebiyet verilmesi ve dava konusu inşaatın girişine 18.08.2010 ve 19.08.2010 tarihlerinde 2 gün süreyle Kadıköy Belediye Başkanlığına ait bir adet zabıta ekip aracı ile bir adet binek otomobil konulmak suretiyle şantiye alanına giriş ve çıkışın engellenmesi hususları ile sınırlı olduğu, bunun dışında taşınmaza ilişkin planlama sürecinde, yapı ruhsatı dışındaki muhtelif uygulama işlemlerinin tesis edilmesi sürecinde ve inşaatın başlangıcından tamamlanmasına kadar geçen süreçte davalı belediyece gerçekleştirilen işlemler ve/veya eylemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı, diğer taraftan uyuşmazlık konusu taşınmazın inşaata başlanılmak üzere hazine tarafından davacıya fiilen teslim edildiği 29.11.2007 tarihi itibariyle taşınmaz için yapı ruhsatı düzenlenmiş olduğundan, davalı belediyenin yapı ruhsatı düzenlenmesi aşamasında sebebiyet verdiği gecikme ile bu gecikmeye dayalı ortaya çıktığı iddia edilen zarar arasında nedensellik bağı bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, inşaatın 29.05.2010 yılında tamamlanamaması iş bu davanın esasını oluşturmakta ise de söz konusu tarih itibariyle inşaatın tamamlanması halinde taşınmaz için geçerli olan 19.09.2007 tarihli yeni yapı ruhsatına göre konut alanları için 90.156 m2 olmak üzere toplam 157.244 m2 olan yapı inşaat alanı, 29.05.2010 tarihinden sonraki tarihlerde taşınmaz için 3 defa düzenlenen tadilat ruhsatları sonucunda konut alanlarında 26.409,34 m2 olmak üzere toplamda 25.390,34 m2 artırıldığından, iddia edilen gecikmeye bağlı olarak davacı tarafından elde edilen kapalı alan kazanımlarının hükmedilen tazminat miktarının hesaplanmasında gözönünde bulundurulmadığı görülmektedir.
Bu itibarla, davalı belediyenin 18.08.2010 ve 19.08.2010 tarihlerinde 2 gün süreyle hukuka aykırı şekilde davacıya ait inşaatı engellemesi nedeniyle ortaya çıkan bir zararın bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna göre yeninden bir karar verilmesi gerektiğinden, davalının temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmının bozulmasına, davacının temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının maddi tazminat isteminin fazlaya ilişkinin kısmının reddine ve manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının onanmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY :
Mülkiyeti hazineye ait olan İstanbul ili, Kadıköy ilçesi, … Mahallesi, … ada, eski … parsel sayılı taşınmaz üzerinde Meteoroloji Bölge Müdürlüğüne ait hizmet binaları bulunmakta iken, söz konusu taşınmazda hazineye pay verilmek suretiyle konut ve ticari bürolar yapılması, buna karşılık yine tamamı hazineye ait olan Kartal ilçesindeki bir başka taşınmazda Meteoroloji Bölge Müdürlüğü hizmet binası, eğitim binası ve konut yapılmasına ilişkin hazine ile davacı şirket arasında 08.10.2004 tarihinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmıştır.
Uyuşmazlık konusu eski … parsel sayılı taşınmaza ilişkin 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım ve 14.04.2006 onay tarihli 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişiklikleri yapılarak, kısmen TAKS:0.35 (net parsel üzerinden hesaplanacaktır), E:2.07 (brüt parsel üzerinden hesaplanacaktır), hmaks:serbest yapılaşma koşullarında yüksek yoğunluklu konut alanı, kısmen E:1.50 yapılaşma koşulunda sosyokültürel tesis alanı, kısmen park ve dinlenme alanı kullanımları getirilmiştir.
Bunun üzerine taşınmaz için imar durumu verilmesi istemiyle 08.08.2006 ve 27.11.2006 tarihlerinde davalı belediyeye yapılan 2 ayrı başvurunun da reddedilmesi üzerine davacı tarafından 05.01.2007 tarihinde davalı belediyenin kayıtlarına giren dilekçe ile imar durumu başvurusunun reddedilmesine ilişkin işleme itiraz edilerek, taşınmaz için imar durumu verilmesi yeniden talep edilmiş, bu itiraz üzerine davalı belediyece 11.01.2007 tarihinde imar durumu verilmiş, ancak söz konusu imar durumuna, proje tasdikine kadar işlem yürütülebileceğine, buna karşılık proje tasdiki yapılmayarak mahkemece yürütmenin durdurulması hakkında verilecek karara göre işlem yapılacağına yönelik şerh konulmuştur.
Devamında, eski … parsel sayılı taşınmazın 2 kısma ifraz edilmesi sonucunda oluşan yeni … parsel sayılı taşınmaz için imar durumu verilmesi istemiyle bu defa hazine tarafından 20.02.2007 tarihinde yapılan başvuru üzerine, anılan taşınmaz için 22.02.2007 tarihinde imar durumu verilmiş, ancak aynı şerh söz konusu imar durumunda da korunmuştur.
Taşınmazın avan projesi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca 04.04.2007 tarihinde onaylanmış, bunun üzerine hazine tarafından 15.05.2007 tarihinde, davacı tarafından 21.06.2007 tarihinde davalı belediyeye yapılan başvurular ile … parsel sayılı taşınmaz için yapı ruhsatı verilmesi talep edilmiş, söz konusu başvurulara istinaden, 4 blok şeklinde yapılacak yapılar için ayrı ayrı … tarih ve …, …, …, … sayılı yapı ruhsatları verilmiştir.
Söz konusu yapı ruhsatlarının verilmesi üzerine davalı belediye aleyhine basında yer verilen bir takım olumsuz haberlere cevaben Kadıköy Belediye Başkanı … tarafından “mecbur kaldım ruhsat verdim”, “biz Taşyapıyı oyalıyorduk” şeklinde verilen demeç 24.09.2007 ve 25.09.2007 tarihlerinde çeşitli yazılı basın kaynaklarında yayınlanmıştır.
Davacı şirket ile İstanbul Defterdarlığı arasında 27.11.2007 tarihinde imzalanan “Yer Teslim Tutanağı” ile uyuşmazlık konusu yeni … parsel sayılı taşınmaz, inşaata başlanılmak üzere davacı şirkete teslim edilmiştir.
Diğer taraftan dayanak 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine karşı Kadıköy Belediye Başkanlığı tarafından açılan davada, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… sayılı kararı ile dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi üzerine inşaat davalı belediyece 28.02.2008 tarihinde mühürlenmiş, nihai olarak söz konusu davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının davalı idareye tebliğ edilmesi üzerine söz konusu mühür 19.11.2008 tarihinde kaldırılmıştır.
Öte yandan 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin yürütülmesinin durdurulması yolunda verilen yargı kararı üzerine, taşınmaza ilişkin yeni 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliği 23.05.2008 tarihinde onaylanmıştır. Söz konusu plan değişikliğine karşı Mimarlar Odası tarafından açılan davada, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… sayılı kararı ile dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi üzerine, taşınmaza ilişkin yeni nazım imar planı değişikliği 14.05.2010 tarihinde onaylanmış ve bu plan değişikliği ile, taşınmaza ilişkin ilk plan olan 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı kararlarına dönülmesine karar verilmiş, bu kararın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının 10.06.2010 tarihli yazısı ile davalı belediyeye bildirilmesi üzerine, davacı tarafından aynı ay içersinde taşınmazda yeniden inşaata başlanılmıştır.
İnşaata başlanıldıktan yaklaşık 2 ay sonra 18.08.2010 ve 19.08.2010 tarihlerinde 2 gün süreyle Kadıköy Belediye Başkanlığına ait bir adet zabıta ekip aracı ile bir adet binek otomobil şantiye girişine konulmak suretiyle inşaat alanına giriş çıkış engellenmiştir.
Taşınmaz için davalı belediyece 04.03.2011 tarihli tadilat ruhsatı verilmiş, devam eden süreçte İstanbul Büyükşehir Belediyesince 05.12.2012 tarihinde avan proje tadilatı onaylanmış, bu doğrultuda davalı belediyece 16.09.2013 tarihli ikinci tadilat ruhsatı verilmiştir.
Davacı tarafından taşınmaz için yapı kullanma izni verilmesi talebiyle 31.12.2013 tarihinde yapılan başvuru, bloklara ait iş bitirme belgesi onaylandıktan sonra iskan işlemlerine devam edebileceği belirtilerek reddedilmiş, devamında davalı belediye yetkililerince mahallinde yapılan inceleme sonucunda, 4 blokta toplam 10.759,62 m2 alanın ruhsat ve eklerine aykırı olduğu tespit edilerek 11.07.2014 tarihli yapı tatil tutanağı düzenlenmiş, bu doğrultuda Kadıköy Belediye Encümeninin … tarih ve …, …, …, … sayılı kararları ile 3194 sayılı Kanunun 42. maddesi uyarınca ilgilileri aleyhine para cezası verilmesine ve aynı Belediye Encümenin … tarih ve …, …, …, … sayılı kararları ile de 3194 sayılı Kanunun 32. maddesi uyarınca ruhsat ve eklerine aykırılığı giderilmeyen imalatların yıktırılmasına karar verilmiştir.
Diğer taraftan söz konusu yapı tatil tutanağının düzenlenmesi üzerine, taşınmaza ilişkin mimari proje tadilatının onaylanması istemiyle davacı tarafından 08.08.2014 tarihinde davalı belediyeye başvurulmuş, söz konusu teklif, değerlendirilmek üzere Kadıköy Belediye Başkanlığının 29.08.2014 tarihli yazısı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına gönderilmiş, ancak teklifin ilçe belediyesince değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca geri gönderilmesi üzerine, bu defa davalı belediyenin 07.11.2014 tarihli yazısı ile, 5 takım mimari projeyle yeniden müracaat edilmesi hususu davacıya bildirilmiş, ancak bu bildirime istinaden davacı tarafından davalı belediyeye yeniden başvuru yapılmamıştır.
Davacı tarafından, taşınmaza ilişkin mimari proje tadilatının onaylanması ve yapı kullanma izni verilmesi istemiyle 04.11.2014 tarihinde İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne başvurulmuş, ancak söz konusu işlemlere hissedarlardan hazine ile davacı tarafından muvafakat verilmekle birlikte, diğer hissedar … Gayrimenkul Değerlendirme A.Ş. tarafından muvafakat verilmemesi nedeniyle süreç uzamış, nihai olarak eksik olan muvafakatin tamamlandığı belirtilerek işlemlere devam edilmesi talebiyle davacı tarafından 25.01.2016 tarihinde İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne yeniden yapılan başvuru üzerine, taşınmaz için 05.02.2016 tarihli tadilat ruhsatı ve 09.02.2016 tarihli yapı kullanma izni verilmiştir.
Öte yandan, taşınmaz için tadilat ruhsatı ve yapı kullanma izni verilmesine ilişkin işlemler İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü nezdinde devam ederken, davacı tarafından Kadıköy Belediye Başkanlığına karşı, ıslah hakkı saklı kalmak üzere 5.000.000,00 TL maddi, 1.000.000,00 TL manevi tazminat istemiyle 13.02.2015 tarihinde … Asliye Hukuk Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçe ile iş bu dava açılmış, anılan dosyada düzenlenen bilirkişi raporu doğrultusunda 25.10.2016 tarihinde kayda giren ıslah dilekçesi ile dava değeri 101.859.043,16 TL maddi, 1.000.000,00TL manevi olmak üzere toplam 102.859.043,16 TL’ye yükseltmiş, … Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile 101.859.052,16 TL maddi tazminatın kabulü ile davanın açıldığı 13.02.2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı her iki tarafça istinaf yoluna başvurulmuş, … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile, Türk Borçlar Kanununun 50. maddesi gereğince maddi tazminatın kapsamının gerçek zararla sınırlı olduğu, ticari şirket olan davacının her zaman ticari işi nedeniyle kredi kullanabileceği, nitekim yüklendiği işin tamamına yakınını kredi kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği, uyuşmazlıkta inşaat maliyetinden doğan zarar hüküm altına alındığından, ayrıca finansman maliyetinden doğan zararın istenilmesinin mümkün olmadığı, bu alacak kalemi yönünden davanın kabul edilmesinin yasaya uygun olmadığı, inşaat maliyeti artışından doğan zararın da KDV dahil 44.159.487,66 TL olduğu anlaşıldığından, davalının istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, toplam 44.159.487,66 TL maddi tazminatın, dava tarihi olan 13.02.2015 tarihi itibariyle işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya dair maddi tazminat talebinin reddine, davacının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Bu karar her iki tarafça temyiz edilmiş, Yargıtay … Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile, idari yargının görev alanına giren davanın, idare mahkemesi nezdinde tam yargı davası olarak açılması gerektiğinden, dava şartı olan yargı yolu bakımından davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulması üzerine, bozma kararına uyularak … Bölge Adliye Mahkemesi … Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile davalının istinaf başvurusunun kabulüne, Asliye Hukuk Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yargı yolu görevsizliği bakımından dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, bu karar taraflarca temyiz edilmeden 06.11.2018 tarihinde kesinleşmiş, bunun üzerine davacı tarafından, 166.598.891,38 TL maddi, 1.000.000.-TL manevi tazminat istemiyle 28.11.2018 tarihinde İdare Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçe ile bakılmakta olan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 125. maddesinin son fıkrasında, “İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmüne yer verilmiş; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun idari dava türlerinin tanımlandığı 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde tam yargı davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar şeklinde tanımlanmıştır.
2577 sayılı Kanununun 28.maddesinin 1. fıkrasında, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu, bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği, ancak disiplin hükümlerinin saklı olduğu hükmüne yer verilmiştir.
3194 sayılı İmar Kanununun dava konusu işlem tarihinde yürürlükte olan 5. maddesinde, nazım imar planı; varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plan olarak, uygulama imar planı ise; tasdikli halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plan olarak tanımlanmıştır.
Aynı Kanun’un 6.maddesinde, planlar kapsadıkları alan ve amaçları açısından bölge planları ve imar planları olarak iki ana kategoriye ayrılmış, imar planları da uygulamaya esas olan uygulama imar planları ve bu planın hazırlanmasındaki temel hedefleri, ilkeleri ve arazi kullanım kararlarını belirleyen nazım imar planları olarak sınıflandırılmıştır. Anılan Kanun’un 8. maddesinde ise alt ölçekli planların üst ölçekli planlarda belirlenen planlama ana ilkelerine, stratejilerine ve kararlarına uyumlu olması zorunluluğu getirilmiştir.
3194 sayılı Kanunun 8. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, planların belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe gireceği düzenlemesine, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanununun 7. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, nazım imar planının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde uygulama imar planlarını yapmayan ilçe belediyelerinin uygulama imar planlarını yapma görev, yetki ve sorumluluğunun büyükşehir belediyelerine ait olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
3194 sayılı Kanunun “Ruhsat alma şartları” başlıklı 22. maddesinde, yapı ruhsatı almak için belediye, valilik bürolarına yapı sahipleri veya kanuni vekillerince dilekçe ile müracaat edileceği, dilekçeye sadece tapu (istisnai hallerde tapu senedi yerine geçecek belge), mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları, röperli veya yoksa, ebatlı kroki eklenmesi gerektiği, belediyeler veya valiliklerce ruhsat ve ekleri incelenerek eksik ve yanlış bulunmuyorsa müracaat tarihinden itibaren en geç otuz gün içinde yapı ruhsatı verileceği, eksik veya yanlış olduğu takdirde, müracaat tarihinden itibaren onbeş gün içinde müracaatçıya ilgili bütün eksiklerin ve yanlışların yazı ile bildirileceği, eksik ve yanlışlar giderildikten sonra yapılacak müracaattan itibaren en geç onbeş gün içinde yapı ruhsatı verileceği hususu düzenleme altına alınmıştır.
Aynı Kanun’un “Yapı kullanma izni” başlıklı 30. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında, “Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye, valilik bürolarından, 27. maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir. Belediyeler, valilikler mal sahiplerinin müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek mecburiyetindedir. Aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.
İşlem tarihinde yürürlükte olan Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 64. maddesinde, “Yapı tamamlandığında tamamının veya kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığında bu kısımların kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye veya valilikten izin alınması zorunludur. Bu iznin alınması için ilgili idareye yapılan başvuru dilekçesi ekinde fenni mesullerin yapının projelerine fen ve sağlık kurallarına uygun olarak yapılıp yapılmadığını belirten raporları yer alır.” kuralı yer almaktadır.
4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanununun “Yapı Denetim Kuruluşlarının Görevleri” başlıklı 2. maddesinin 3. fıkrasının (h) bendinde, yapının ruhsat ve projelerine uygun olarak kısmen veya tamamen bitirildiğine dair ilgili idareye rapor vermek, yapı denetim kuruluşlarının görevleri arasında sayılmıştır.
05/02/2008 tarih ve 26778 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinin 3. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde, iş bitirme tutanağı, inşaatın kısmen veya tamamen fen ve sanat kurallarına, ruhsata ve eklerine, ilgili standartlara, teknik şartnamelere ve diğer mevzuata uygun olarak tamamlandığını göstermek üzere yapı denetim kuruluşu tarafından tanzim ve ilgili idaresi tarafından tasdik edilen tutanak şeklinde tanımlanmıştır.
Aynı Yönetmeliğin 5. maddesinin 4. fıkrasının (ö) bendinde, yapının ruhsata ve eklerine uygun olarak kısmen veya tamamen bitirildiğini belirten ek-11’de gösterilen form-9’a uygun iş bitirme tutanağını düzenlemek ve onaylanmak üzere ilgili idareye vermek yapı denetim kuruluşunun görev ve sorumlulukları arasında sayılmış, Yönetmeliğin 4. maddesinin 6. fıkrasının ilk cümlesinde, inşaatın tamamlanmasını müteakiben tanzim edilen iş bitirme tutanağının ilgili idarece incelenerek, on beş iş günü içinde onaylanacağı veya var ise eksikliklerinin neler olduğu belirtilerek, giderilmesi gerektiğinin yazılı olarak bildirileceği kuralına, yine 23. maddesinin 2. fıkrasında, yapı denetim kuruluşunca, iş bitirme tutanağının ilgili idareye verilmesini müteakiben, ilgili idare tarafından yapı, ruhsat ve ekleri açısından kontrol edilerek en geç on beş iş günü içinde iş bitirme tutanağının onaylanacağı, aksi takdirde, durumun, ilgili idarece gerekçeli ve yazılı olarak yapı denetim kuruluşuna bildirileceği kuralına yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
A) Davalı idarenin temyiz istemi yönünden yapılan incelemede;
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılacağından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının değerlendirilmesi, hizmet kusurunun varlığının tespit edilmesi halinde ise, bu durumun davacının malvarlığında meydana getirdiği eksilmenin kesin şekilde ortaya konulması gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta, mülkiyeti hazineye ait olan İstanbul ili, Kadıköy ilçesi, … Mahallesi, … ada, eski … parsel (yeni … parsel) sayılı taşınmazda İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürlüğüne ait hizmet binaları bulunmakta iken, hazineye pay verilmek suretiyle anılan taşınmazda konut ve ticari bürolar yapılması, bu taşınmazda yer alan meteoroloji hizmet binalarına karşılık, yine tamamı hazineye ait olan İstanbul ili, Kartal ilçesi, … Mahallesi, … Mevkii, … ada, … parsel sayılı taşınmazda İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürlüğü hizmet binası, uluslararası eğitim tesisi, radıosonde binası ve 4 adet konut yapılmasına ilişkin hazine ile davacı şirket arasında imzalanan kat karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden inşaatın en geç 29.05.2010 tarihinde bitirilmesi gerekirken, davalı idarenin kasıtlı eylem ve engellemeleri sonucunda süresinde bitirilemediği, davalı idarece yasal dayanağı olmaksızın senelerce fiili engellemeler yapılması nedeniyle inşaatın yıllarca uzamasına, bunun sonucu olarak maliyet ve finansman giderlerinin artmasına sebebiyet verildiği, yine inşaatın imar mevzuatına uygun şekilde tamamlanmasına rağmen bu defa da haklı sebep olmaksızın tadilat ruhsatının onaylanmadığı ve yapı kullanma izni verilmediği, kamu hizmetinin gerekleri ile bağdaşmayacak şekilde inşaatın her aşamasında gerçekleştirilen hukuka aykırı eylem ve işlemler nedeniyle davalı idarenin davacıya verdiği zarardan sorumlu tutulması gerektiği şeklinde ileri sürülen iddialar uyuşmazlığın temelini oluşturduğundan; taşınmaza ilişkin imar planlarının hazırlanma ve onaylanma sürecinde, imar planlarının yapılmasından yapı ruhsatı verilmesine kadar geçen süreçte ve yapı ruhsatı verildikten sonra yapı kullanma izni verilmesine kadar geçen süreçte davalı idarece gerçekleştirilen işlem ve eylemlerin, imar mevzuatına uygunluğu ve sorumluluk hukukunun prensipleri çerçevesinde ele alınarak, öncelikle davalı idareye izafe edilebilecek kusur bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, idarenin hizmet kusurunun tespit edilmesi halinde ise hükmedilen tazminat miktarının, ortaya çıkan zararla orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğinden, iş bu temyiz incelemesi, davacının iddiaları da gözetilmek suretiyle 3 ayrı aşamada ele alınmaktadır. Buna göre;
1) Dava konusu taşınmaza ilişkin planlama sürecinin incelenmesinden;
Uyuşmazlık konusu eski … parsel sayılı taşınmazın, önceki 1/5000 ölçekli nazım imar planında “kentsel hizmet alanı” olan işlevinin “kısmen TAKS:0.35 (net parsel üzerinden hesaplanacaktır), E:2.07 (brüt parsel üzerinden hesaplanacaktır), hmaks:serbest yapılaşma koşullarında yüksek yoğunluklu konut alanı, kısmen E:1.50 yapılaşma koşulunda sosyokültürel tesis alanı, kısmen park ve dinlenme alanına çevrilmesine ilişkin 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliği İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile kabul edilerek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanınca 09.03.2005 tarihinde aynen onaylanmıştır.
Bu plana askı süresi içinde davalı Kadıköy Belediye Başkanlığınca yapılan itirazın reddedilmesi üzerine söz konusu nazım imar planı değişikliğine karşı açılan davada, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… sayılı kararı ile dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiş, nihai olarak davanın reddi yolunda verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı karar, Danıştay Altıncı Dairesinin 20.01.2012 tarih ve E:2009/2769, K:2012/156 sayılı kararı ile onanmış ve kararın düzeltilmesi istemi de Danıştay Altıncı Dairesinin 12.06.2013 tarih ve E:2012/4663, K:2013/4183 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
Diğer taraftan davalı Kadıköy Belediye Başkanlığınca 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine itiraz edilerek dava açılmış olmasına karşın, önceki 1/1000 ölçekli uygulama imar planında “kısmen katlı otopark alanı, kısmen meteoroloji tesisleri sahası” kullanımında kalan taşınmazın işlevinin, söz konusu nazım imar planı değişikliği ile aynı mahiyette olacak şekilde değiştirilmesine ilişkin 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliği Kadıköy Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile kabul edilerek, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile tadilen onaylanmış, bu plan değişikliği 04.07.2006 – 04.08.2006 tarih aralığında askıya çıkartılmak suretiyle ilan edilmiş, askı süresi içinde İstanbul Defterdarlığı Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığı tarafından yapılan ve uyuşmazlık konusu taşınmazdaki yeşil alanın kaldırılarak ticaret alanına çevrilmesi talebini içeren 1 adet itiraz, Kadıköy Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile reddedilerek, taşınmaza ilişkin 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliği 22.11.2006 tarihinde kesinleşmiştir.
Dosya kapsamından, söz konusu 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğine karşı açılan dava bulunmadığı gibi davalı idare tarafından da anılan uygulama imar planının iptal edilmesine yönelik herhangi bir işlem tesis edilmediği, dolayısıyla taşınmaza ilişkin uygulama imar planı değişikliğinin halen yürürlükte olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan, 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine karşı açılan davada, Mahkemece yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi üzerine, davacının teklifi doğrultusunda, taşınmaza ilişkin hazırlanan yeni 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliği, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile kabul edilerek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanınca 23.05.2008 tarihinde aynen onaylanmıştır. Söz konusu nazım imar planı değişikliğinde, eski … parsel sayılı taşınmazın 2 kısma ifrazı sonucunda oluşan uyuşmazlık konusu yeni … parsel sayılı taşınmazın yüksek yoğunluklu konut alanı olan işlevinde, bu işlevin alan büyüklüğünde, emsal değeri ile toplam inşaat alanı miktarında herhangi bir değişiklik yapılmamış, yeni … parsel sayılı taşınmazdan sosyokültürel tesis alanı işlevi kaldırılarak, söz konusu taşınmazda park alanı miktarı artırılmış ve ilaveten yol alanı işlevi getirilmiştir.
Söz konusu 23.05.2008 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine karşı TMMOB Mimarlar Odası ile davalı Kadıköy Belediye Başkanlığı tarafından ayrı ayrı davalar açılmış olup; TMMOB Mimarlar Odası tarafından açılan davada, taşınmazın yapılaşma koşullarının plan notu ile artırıldığı, bunun sonucu olarak alanda artacak olan nüfus yoğunluğunun, trafik yoğunluğuna ve altyapıya ek yük getireceği, kamu yararı açısından zorunluluk arz etmeyen, sadece parsel maliklerinin özel çıkarlarını koruduğu anlaşılan nazım imar planı değişikliğinin imar mevzuatına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uygun olmadığı gerekçesiyle … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… sayılı kararı ile dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiş, nihai olarak, 23.05.2008 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin, 16.05.2010 onay tarihli yeni 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliği ile ortadan kaldırıldığı, 2010 yılı onaylı yeni planda taşınmaza ilişkin ilk plan olan 09.03.2005 onay tarihli nazım imar planında yer alan fonksiyon ve yapılaşma koşullarına göre uygulama yapılmasına karar verildiği, bu durumda bakılmakta olan davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı yolunda İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı karar, Danıştay Altıncı Dairesinin 13.02.2012 tarih ve E:2011/3705, K:2012/597 sayılı kararı ile onanmış ve kararın düzeltilmesi istemi de Danıştay Altıncı Dairesinin 11.07.2013 tarih ve E:2012/4650, K:2013/4646 sayılı kararı ile reddedilerek kesinleşmiştir.
23.05.2008 onay tarihli nazım imar planı değişikliğine karşı davalı Kadıköy Belediye Başkanlığı tarafından açılan davada ise, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile, dava konusu 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine ait 4 sayılı plan notuyla getirilen bodrum katların emsal harici olduğuna ve birden fazla bodrum katın iskan edilemeyeceğine ilişkin düzenlemenin, uyuşmazlık konusu 285 sayılı konut parseli lehine çevre parseller için öngörülmeyen yoğunluk artışı getirdiği gerekçesiyle anılan 4 sayılı plan notunun iptaline, kalan kısımlar yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Diğer taraftan 23.05.2008 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine karşı Mimarlar Odası tarafından açılan davada, söz konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi üzerine, davacı tarafından 06.04.2010 tarihinde yapılan başvuru ile yeniden 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliği teklif edilmiş, bu doğrultuda İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile; taşınmaza ilişkin ilk plan olan 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planına karşı açılan davanın reddine karar verilmiş olduğundan, söz konusu planda yer alan fonksiyon ve yapılaşma koşullarına dönülmesine karar verilmiştir.
16.05.2010 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine karşı davalı Kadıköy Belediye Başkanlığı tarafından açılan davada, Danıştay Altıncı Dairesince verilen bozma kararına uyularak, hukuka uygunluğu mahkeme kararı ile kabul edilen 09.03.2005 onay tarihli nazım imar planında belirlenen ilkelere yeniden dönüş niteliğinde olan dava konusu meclis kararının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddi yolunda … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı karar, Danıştay Altıncı Dairesinin 19.02.2018 tarih ve E:2016/5001, K:2018/1354 sayılı kararı ile onanmış ve kararın düzeltilmesi istemi de Danıştay Altıncı Dairesinin 12.10.2020 tarih ve E:2018/6535, K:2020/9125 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
Anılan planlama sürecine ilişkin olarak davacı tarafından; taşınmaza ilişkin 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin davalı belediyece 2 yıl bekletilip, sonrasında hiçbir itiraz olmaksızın oybirliği ile onayladığı, bu haliyle söz konusu imar planı değişikliğinin 2 yıl bekletilmesinin izahı bulunmadığı ve ilk süre kaybının bu şekilde başladığı yönünde iddialar ileri sürüldüğü görülmektedir.
Yukarıdaki bölümde detaylarına yer verilen yasal düzenlemeler uyarınca, nazım imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren, diğer bir ifade ile nazım imar planlarının büyükşehir belediye meclisince kabul edilmesinden itibaren, ilçe belediyeleri uygulama imar planlarını yapmak için yasal olarak 1 yıllık süreye sahip olup, bu süre içerisinde ilçe belediyelerince yapılmayan 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarını yapma görev, yetki ve sorumluluğu büyükşehir belediyelerine aittir.
Uyuşmazlıkta, davalı ilçe belediyesince her ne kadar dayanak nazım imar planı değişikliğinin taşınmaza ilişkin kısmına askı süresi içinde itiraz edilerek, bu kısım yönünden plana karşı dava açılmış ise de, nazım imar planı değişikliğinin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile onaylanmasından yaklaşık 1 yıl, 45 gün sonra, söz konusu imar planı değişikliğinin taşınmaza ilişkin kararları ile birebir aynı kararlar içeren 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin Kadıköy Belediye Meclisinin … tarih ve …sayılı kararı ile kabul edildiği görülmektedir.
Diğer taraftan, uyuşmazlık konusu … parsel sayılı taşınmazın 29.11.2007 tarihinde hazine tarafından davacıya teslim edilmesi, inşaata başlanılmak üzere taşınmazın davacıya teslim edildiği söz konusu tarihten (29.11.2007 tarihinden) önce uygulama imar planı değişikliğinin kesinleşmiş olması ve sonrasında uygulama imar planının davalı belediyece iptal edilmek suretiyle, taşınmazın 1/1000 ölçeğinde plansız duruma düşürülmesine yönelik herhangi bir işlemin de tesis edilmemiş olması karşısında; taşınmaza ilişkin 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin makul süre içerisinde ve üst ölçekli nazım imar planı kararları ile uyumlu şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan davacı tarafından, 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi üzerine onaylanan 23.05.2008 tarihli yeni nazım imar planı değişikliğine karşı da davalı belediyece dava açıldığı, açılan davaların tamamının reddine karar verildiği ve bu kararların onanarak kesinleştiği, bu haliyle davalı belediyece hukuki girişimlerin olumlu sonuç vermeyeceği bilinmesine rağmen, ısrarla tüm planlara karşı davalar açılmasının, idari bir yetkinin kullanılması olarak yorumlanamayacağı, asıl amacının inşaatı geciktirip sürüncemede bırakmak olduğu şeklinde iddialara yer verilmiş ise de, 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının hazırlanması ve belediye sınırları içerisinde yer alan taşınmazlar için yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni verilmesi gibi imar işlemlerinde genel yetkili idarenin ilçe belediyeleri olduğu gözetildiğinde, mahalli müşterek ihtiyaçların karşılanması, sağlıklı çevre oluşturulması, yapılaşmaların planlara, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun şekilde teşekkülünün sağlaması hususunda asli sorumluluğu bulunan ilçe belediyelerinin; imar mevzuatına, kamu yararına ve bölge şartlarına uygun olmadığını iddia ettiği nazım imar planı değişikliklerine ve sonrasında aynı mahiyette yapılan diğer tüm plan değişikliklerine karşı yargı yoluna başvurması Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir gereğidir. Bu nedenle, hukuka aykırı olarak tesis edildiği öne sürülen her bir işleme karşı açılan davanın reddine karar verilmesi, tek başına, dava açma hakkının kötüye kullanılma sebebi olarak kabul edilemeyecektir. Kaldı ki davanın reddi yolunda verilen mahkeme kararlarının kesin hüküm niteliği de bulunmamaktadır..
2) Taşınmaz için yapı ruhsatı verilmesinden önceki sürecin incelenmesinden;
Uyuşmazlık konusu yeni … parsel sayılı taşınmaz için 19.09.2007 tarihinde yapı ruhsatı verilinceye kadar geçen sürece ilişkin davacı tarafından genel olarak; imar planları onaylandıktan ve askı süreçleri bitip kesinleştikten sonra, bu planlara göre imar durumu verilmesi gerekirken, davalının 2 yıl daha işi sürüncemede bıraktığı, bu durumun davalıya ihtar edilerek savcılığa suç duyurusunda bulunulacağının bildirilmesi üzerine, bu sefer proje yapılabileceğine ancak ruhsat alınamayacağına ilişkin şerh konulmak suretiyle hiçbir anlam ifade etmeyen kısıtlı imar durumu verildiği, taşınmazın avan projesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 04.04.2007 tarihinde onaylandığı ve gerekli tüm belgeler davalı belediyeye verildiği halde, yapı ruhsatının hiçbir haklı sebep olmaksızın verilmediği, bunun üzerine 21.06.2007 tarihinde davacı tarafından yapılan başvuru ile ruhsat verilmemesi halinde savcılığa suç duyurusunda bulunulacağının yeniden ihtar edildiği, bu ihtar üzerine yapı ruhsatının gecikmeli olarak 19.09.2007 tarihinde verildiği, diğer taraftan Kadıköy Belediye Başkanı …’ün “mecbur kaldım ruhsat verdim”, “biz Taşyapıyı oyalıyorduk” şeklindeki demeçlerinin 23.09.2007 tarihinde muhtelif yazılı basın kaynaklarında yayınlandığı, bu şekilde davalının yasa dışı eylemlerle toplamda 7 yıl boyunca davacıyı oyaladığı hususunun belediye başkanınca da ikrar edildiği şeklinde iddialar ileri sürüldüğü görülmektedir. Bu iddialar değerlendirildiğinde;
2.a) Taşınmaz için imar durumu verilmesine ilişkin sürecin değerlendirilmesi,
Davacı tarafından ilk olarak 08.08.2006 tarihinde davalı belediyeye başvurularak, eski … parsel sayılı taşınmaz için imar durumu istenilmiş, söz konusu başvuru, taşınmaza ilişkin 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin 04.07.2006 – 04.08.2006 tarih aralığında askıya çıkartılmak suretiyle ilan edildiği ve askı süresi içinde yapılan itirazların henüz karara bağlanmadığı belirtilerek, davalı belediyenin 31.08.2006 tarihli işlemi ile reddedilmiştir.
Bu doğrultuda, imar planlarına askı süresi içinde herhangi bir itiraz olmaması halinde askıdan indirildiği tarihte, askı süresi içinde itiraz olması halinde ise ilgili belediye meclisince itirazların reddedildiği veya son askı tarihinden itibaren 60 gün sonunda zımnen reddedildiği tarihte imar planlarının kesinleştiği göz önünde bulundurulduğunda, uyuşmazlık konusu 1/1000 ölçekli uygulama imar planının taşınmaza ilişkin kısmına İstanbul Defterdarlığı Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığınca askı süresi içinde itiraz edilmiş olduğundan, taşınmaz için imar durumu verilmesi gibi uygulama işlemleri yapılmadan önce, dayanağı uygulama imar planı değişikliğinin kesinleşmesinin beklenilmesi amacıyla işlem tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Devamında, dayanak 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin taşınmaza ilişkin kısmına askı süresi içinde yapılan 1 adet itirazın Kadıköy Belediye Meclisinin 08.09.2006 tarih ve …sayılı kararı ile reddedildiği, söz konusu plan değişikliğinin kesinleşmesi üzerine davacı tarafından 27.11.2006 tarihinde yeniden davalı belediyeye başvurularak, eski … parsel sayılı taşınmaz için imar durumu verilmesinin talep edildiği, bu başvurunun da davalı belediyenin … tarih ve … sayılı işlemi ile, 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine karşı açılan dava henüz sonuçlanmadığından, yürütmenin durdurulması istemi yönünde lehte veya aleyhte bir karar verilinceye kadar imar durumu düzenlenemeyeceği belirtilerek reddedildiği, bunun üzerine davacı tarafından 05.01.2007 tarihinde davalı belediyeye yapılan başvuru ile, imar durumu talebinin reddedilmesine ilişkin işleme itiraz edilerek, taşınmaz için imar durumu verilmesinin yeniden talep edildiği, bu itiraz üzerine davalı belediyece, eski 161 parsel sayılı taşınmaz için 11.01.2007 tarihinde imar durumu verildiği, ancak söz konusu imar durumuna “İdare Mahkemesince yürütmenin durdurulması talebinin değerlendirilmesi ve verilecek karara göre işlem yapılacağından, proje tasdikine kadar işlem yürütülmesine, proje tasdiki yapılmayarak yargının yürütmenin durdurulması kararına göre işlem yapılmasına” şeklinde şerh konulduğu görülmektedir.
2577 sayılı Kanunun 10. maddesinde, ilgililer tarafından, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlemin veya eylemin yapılması talebiyle idareye başvurulabileceği, bu başvuruya ilgili idarece 60 gün içinde cevap verilmemesi halinde başvurunun reddedilmiş sayılacağı ve bu şekilde oluşan zımni ret işlemine karşı ilgililerin yasal süresi içinde dava açma hakkı bulunduğu hüküm altına alınmıştır.
Bu çerçevede yapılan değerlendirmede, davacı tarafından imar durumu verilmesi istemiyle 27.11.2006 tarihinde yapılan başvuru, her ne kadar taşınmaza ilişkin 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine karşı açılan dava henüz sonuçlanmadığından, yürütmenin durdurulması istemi yönünde lehte veya aleyhte bir karar verilinceye kadar imar durumu düzenlenemeyeceği gerekçesiyle davalı belediyece başlangıçta reddedilmiş olsa da, nihai olarak, söz konusu başvurudan itibaren mezkur Kanunun 10. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen 60 günlük zımni ret süresi sona ermeden önce 11.01.2007 tarihinde imar durumu verilmiş olduğundan, bu haliyle söz konusu işlemin yasal açıdan makul kabul edilen süre içerisinde tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Eski … parsel sayılı taşınmaz için imar durumu verildikten sonra, söz konusu taşınmazın 06.02.2007 tarihinde 2 kısma ifraz edilerek, yeni … ve … parsel sayılı taşınmazların oluşturulduğu, bu defa taşınmazın maliki sıfatıyla hazine tarafından 20.02.2007 tarihinde davalı belediyeye yapılan başvuru ile, yeni oluşturulan … parsel sayılı taşınmaz için imar durumu verilmesinin istenilmesi üzerine davalı belediye tarafından, bu başvurudan 2 gün sonra 22.02.2007 tarihinde söz konusu parsel için imar durumu verildiği görülmektedir.
Öte yandan anılan imar durumuna da “İdare Mahkemesince yürütmenin durdurulması talebinin değerlendirilmesi ve verilecek karara göre işlem yapılacağından, proje tasdikine kadar işlem yürütülmesine, proje tasdiki yapılmayarak yargının yürütmenin durdurulması kararına göre işlem yapılmasına” şeklindeki aynı şerhin konulması nedeniyle davacı tarafından, kendisine işe yaramayan kısıtlı imar durumu verilmek suretiyle, inşaat sürecinin geciktirildiği ileri sürülmekte ise de, taşınmaz için 19.09.2007 tarihinde verilen yapı ruhsatının, 22.02.2007 tarihli imar durumuna dayanılarak düzenlendiği görüldüğünden, imar durumuna anılan şerhin konulmuş olmasının, taşınmazın mimari projesinin onaylanması ve yapı ruhsatı verilmesi sürecinde gecikmeye sebebiyet verip vermediğinin bu yönüyle yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
2.b) Taşınmaz için yapı ruhsatı verilmesine ilişkin sürecin değerlendirilmesi,
Taşınmaz için imar durumu verildikten sonra avan projesinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca 04.04.2007 tarihinde onaylandığı görülmekle birlikte, davacı tarafından yapı ruhsatı verilmesi istemiyle ilk olarak hangi tarihte davalı belediyeye başvurulduğunu ve yapı ruhsatına esas belgelerin tamamının davalı idareye teslim edilip edilmediğini kesin şekilde tespite imkan veren her hangi bir bilgi ve belgeye dosyada rastlanılmamıştır.
Buna karşılık dosya içerisinde yer alan belgelere göre, davacı tarafından 21.06.2007 tarihli dilekçe ile davalı belediyeye yapılan başvuruda; taşınmaza ilişkin 04.04.2007 onay tarihli avan projenin, 17.04.2007 onay tarihli mimari projenin, 18.04.2007 onay tarihli tesisat projesinin, 25.04.2007 tarihinde İSKİ tarafından verilen atıksu bağlantısı onay yazısının, 25.04.2007 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından verilen onay yazısının, 03.05.2007 tarihinde Mimarlar Odası tarafından verilen mimari proje onay belgesinin, 28.05.2007 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğü tarafından verilen onay yazısının daha önce Kadıköy Belediye Başkanlığına ibraz edildiği, yapı ruhsatı verilmesi için gerekli tüm onayların alındığı, yanı sıra hazine tarafından 15.05.2007 tarihli yazı ile taşınmaz için yapı ruhsatı verilmesinin talep edildiği, bu haliyle yapı ruhsatı verilmemesini haklı kılacak hiçbir gerekçe bulunmadığı halde, bugüne kadar ruhsat verilmediği belirtilerek, keyfi ve hukuk dışı bu durumun sürdürülmesi halinde yasal yollara başvurulacağının bildirildiği ve daha önce belediyeye sunulduğu belirtilen bu belgelerin söz konusu yazı ekinde tekrar idareye sunulduğu anlaşılmaktadır.
Davacının söz konusu 21.06.2007 tarihli ikinci başvurusundan yaklaşık 3 ay sonra … parsel sayılı taşınmaz için … tarih ve …, …, …, … sayılı yapı ruhsatları verildiği görülmekte olup, söz konusu gecikmeye ilişkin olarak davalı idare savunmasında, yapı ruhsatı verilmesi talebiyle hazine tarafından 15.05.2007 tarihinde, davacı tarafından 21.06.2007 tarihinde başvurulduğu, hazine tarafından yapılan başvurunun davalı belediyenin 28.05.2007 tarihli yazısı ile, inşaat istikamet rölevesi ve İtfaiye Müdürlüğü onay yazılarının eksik olduğu gerekçesiyle reddedildiği, bunun üzerine davacı tarafından 24.07.2007 tarihinde yeniden ruhsat talebinde bulunulduğu, ancak eksiklikler devam ettiğinden ruhsat verilmediği, eksik son evrak olan inşaat istikamet rölevesinin davacı tarafından 18.09.2007 tarihinde davalı belediyeye sunulduğu, bunun üzerine aynı gün (yani 18.09.2007 tarihinde) projelerin davalı belediyece onaylandığı ve 19.09.2007 tarihinde yapı ruhsatı verildiği, dolayısıyla davacının iddia ettiğinin aksine yapı ruhsatı verilmesinde yaşanan gecikmenin davalı idareden değil, davacının eksik evrakları geç tamamlamasından kaynaklandığı ileri sürülmüş ise de, davalı tarafından söz konusu iddialarını ispatlayacak herhangi bir belge dosyaya sunulmamıştır.
Bu durumda 3194 sayılı Kanun gereğince yapı ruhsatı başvurusuna eklenmesi gereken tapu, mimari proje, statik proje, elektrik ve tesisat projeleri, resim ve hesapları ile röperli, yoksa ebatlı krokinin eksik olduğuna yönelik davalı belediyece herhangi bir iddiada bulunulmadığı, kaldı ki sayılanlar dışındaki bir kısım belgelerde eksiklik olduğu ve bu durumun davacıya bildirildiği iddia edilmiş ise de, söz konusu iddiayı ispatlayacak delillerin dosyaya sunulmadığı görüldüğünden, taşınmaz için yapı ruhsatı verilmesi istemiyle ilk olarak hazine tarafından 15.05.2007 tarihinde davalı idareye başvurulduğuna yönelik davalı beyanına itibar edilmesi halinde, aradan geçen 4 aylık süreçte taşınmaz için yapı ruhsatı verilmemesinin haklı nedeninin ortaya konulamadığı, bu haliyle yapı ruhsatı verilme sürecinin davalı idarece makul süreyi aşacak şekilde geciktirildiği sonucuna varılmaktadır.
Kaldı ki, taşınmaz için 19.09.2007 tarihinde yapı ruhsatı verilmesi üzerine Kadıköy Belediye Başkanlığı hakkında basında çıkan bir takım olumsuz haberlere cevaben Kadıköy Belediye Başkanı … tarafından verilen ve 24.09.2007-25.09.2007 tarihlerinde muhtelif yazılı basın kaynaklarında yayınlanan demeçte, “milyon dolarlık devasa bir proje. Şirket yetkilileri ruhsatın verilmemesi durumunda tazminat davası açacaklarını belirterek belediyeye ihtarname gönderdi. Şirketin ruhsat alması için önlerinde hiçbir engel bulunmuyor. Tazminatın çok büyük olacağı ve bu tazminatı kişisel olarak ben üstleneceğim için mecburen ruhsat için onay verdim. Bu tür davalarda idare mahkemeleri en geç 1 ay içinde karar vermeli. Biz Taşyapı’yı oyalıyorduk. Ancak karar bir türlü çıkmadı. Ruhsat vermek zorunda kaldık” şeklinde beyanlarda bulunulduğu, söz konusu demeçte temel olarak yargı kararının gecikmesi eleştirilmekte ise de, yanı sıra, uyuşmazlık konusu taşınmaz için yapı ruhsatı verilmesine hukuki bir engel bulunmadığı halde, sırf nazım imar planı değişikliğine karşı açılan davada yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilinceye kadar sürecin geciktirilmeye çalışıldığının, davalı idarenin üst düzey yetkilisi tarafından da ikrar edildiği görülmektedir.
Hukuk devleti ilkesi uyarınca, faaliyetlerini hukuka uygun biçimde yürütmek zorunda olan idarenin hukuka aykırı eylemde bulunması veya işlem tesis etmesi, kural olarak hizmet kusurunu oluşturur.
Hizmet kusuru, idarenin yürütmekle görevli olduğu hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişinde aksaklık, bozukluk, hukuka aykırılık veya ihmal bulunması şeklinde tanımlanmakta olup, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde ortaya çıkmaktadır.
İdare Hukukunun genel kabul gören temel ilkeleri uyarınca idarenin hizmet kusuruna dayalı mali sorumluluğundan söz edilebilmesi için; öncelikle bir zararın varlığı, bu zararın idarenin hizmet kusurundan kaynaklanması, ayrıca idarenin kusurlu eylem ve/veya işlemi ile ortaya çıkan zarar arasında uygun illiyet bağı bulunması koşullarının bir arada gerçekleşmesi gerekmektedir. Sayılan bu üç koşuldan birinin dahi eksik olması halinde idarenin mali sorumluluğundan söz edilmesi mümkün olmayacaktır.
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olayda, taşınmaz için yapı ruhsatı düzenlenmesi işlemini geciktirdiği anlaşılan davalı belediyenin mali sorumluluğuna hükmedilebilmesi için gerekli olan diğer koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin, olayın özellikleri göz önünde bulundurularak ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu kapsamda, hazine ile davacı arasında imzalanan ve davacı tarafından uyuşmazlık konusu (eski …) yeni … parsel sayılı taşınmazda yürütülen inşaat projesinin dayanağını oluşturan 08.10.2004 tarihli Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin;
– 3.C. maddesinde, hizmetin kesintiye uğramaması için öncelikle yeni yapılacak hizmet binaları bitirilecek, iskan ruhsatı alınacak ve hizmete hazır bir vaziyete getirildikten sonra eski hizmet binaları İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürlüğünce tahliye edilecektir,
– 22. maddesinde, yüklenici (davacı), yeni yapılacak hizmet binasını 1 yıl içerisinde tamamlayarak idareye teslim edecek, bu tarihten itibaren 15 gün içinde idare, İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürlüğünün eski binasının bulunduğu (dava konusu) … parsel sayılı taşınmazı yükleniciye teslim edecektir,
– 24. maddesinde, yüklenici … parsel sayılı taşınmazda yapacağı binaları yer teslim tarihinden itibaren 30 ay içinde bitirip yapı kullanma iznini alarak oturmaya hazır hale getirmek zorundadır,
Şeklinde düzenlemelere yer verilmiş, kat karşılığı inşaat sözleşmesi doğrultusunda taraflar arasında imzalanan 10.05.2007 tarihli ek sözleşmede ve 28.08.2007 tarihli uygulama protokolünde, anılan düzenlemelere yönelik herhangi bir değişikliğe yer verilmemiştir.
Söz konusu sözleşme doğrultusunda, Kartal ilçesinde yapılan İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürlüğüne ait yeni hizmet binaları 29.11.2007 tarihinde yapı kullanma izni alınarak, anahtar teslim şeklinde İstanbul Defterdarlığına teslim edilmiş, bunun karşılığı olarak Kadıköy ilçesinde yer alan dava konusu eski … parsel sayılı taşınmazın davacıya teslim edildiğine ilişkin olarak davacı ile İstanbul Defterdarlığı arasında 29.11.2007 tarihli yer teslim tutanakları düzenlenmiştir.
Bu haliyle, hizmetin kesintiye uğramaması amacıyla, Kartal İlçesinde yer alan hazineye ait başka bir taşınmazda davacı tarafından inşa edilecek olan yeni hizmet binaları tamamlanıp, yapı kullanma izni alınmak suretiyle hazineye teslim edilmediği sürece, uyuşmazlık konusu eski … parsel sayılı taşınmazda yer alan İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürlüğüne ait eski hizmet binalarının tahliye edilmesinin ve konut projesi inşaatına başlanılmak üzere taşınmazın davacıya teslim edilmesinin söz konusu olmadığı, somut olayda, yeni hizmet binalarının 29.11.2007 tarihinde davacı tarafından hazineye teslim edilmesi üzerine, uyuşmazlık konusu taşınmazın da inşaata başlanılmak üzere aynı tarihte davacıya teslim edildiği, bu tarihten (29.11.2007 tarihinden) itibaren en geç 30 ay içinde, yani 29.05.2010 tarihine kadar dava konusu inşaatın tamamlanarak yapı kullanma izinleri alınmış şekilde hazineye teslim edilmesi gerektiği görülmektedir.
Davacı tarafından, imar durumunun ve yapı ruhsatının davalı idarenin hukuka aykırı işlemleri ile geç verildiği, imar durumu talebinin reddedildiği 27.11.2006 tarihinden, yapı ruhsatının verildiği 19.09.2007 tarihine kadar geçen 10 aylık süreçte taşınmazda başlanılacak inşaatın hukuka aykırı şekilde sürüncemede bırakıldığı şeklinde iddiaların ileri sürüldüğü; ancak uyuşmazlık konusu eski … parsel sayılı taşınmazın hazine tarafından davacıya teslim edildiği 29.11.2007 tarihinden önce söz konusu taşınmazda inşaata başlanılmasının mümkün olmadığı, buna karşılık taşınmazın inşaata başlanılmak üzere davacıya fiilen teslim edildiği tarih itibariyle yapı ruhsatının mevcut olduğu, diğer bir ifade ile teslim tarihi itibariyle taşınmazda inşaata başlanılmasına yasal açıdan herhangi bir engel bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Sorumluluk hukukunda amaç, idareyi kusurlu işlemi nedeniyle cezalandırmak değil, kamu hizmetinin işleyindeki aksaklık ve hukuka aykırılıklar nedeniyle kişilerin uğramış olduğu zararları gidermektir. Buna karşılık, idarenin hukuka aykırı eylemi ve/veya işlemi sonucunda ortaya çıkan her mağduriyet, sorumluluk hukukunun konusuna giren zarar kavramını oluşturmamakta, diğer bir ifade ile, gerçekleşmiş veya gerçekleşeceği kesin bir zararın bulunmadığı, sadece “zarar tehlikesinin” ortaya çıktığı durumlarda idarenin mali sorumluluğundan söz etmek mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, idarenin kusurlu eylem ve/veya işlemleri nedeniyle mali sorumluluğunun doğması, mutlaka güncel, kesin ve belirlenebilir nitelikte bir zararın ortaya çıkmasına bağlıdır.
Öte yandan, belirtilen nitelikte zararın varlığı halinde dahi idarelerin, yürüttükleri kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulamayan zararları tazminle yükümlü olduğundan söz etmek mümkün değildir.
Bu itibarla, ihtilafa konu yapı ruhsatının geç tesis edilmesi nedeniyle davalı idarenin hizmet kusuruna dayalı mali sorumluluğuna hükmedilebilmesi için gerekli olan diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin, yukarıda yer verilen tespit ve açıklamalar doğrultusunda yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
3) Taşınmaz için yapı ruhsatı verilmesinden sonraki sürecin incelenmesinden;
3.a) Uyuşmazlık konusu inşaatın 28.02.2008-19.11.2008 tarih aralığında mühürlenmesi yolunda tesis edilen işlemin değerlendirilmesi,
hazine ile davacı arasında 29.11.2007 tarihinde gerçekleşen yer teslimi akabinde, taşınmazda başlanılan hafriyat çalışmalarına devam edilmekte iken, dayanak 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine karşı açılan davada, dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulması yolunda verilen İdare Mahkemesi kararı gerekçe gösterilerek, davalı belediyece inşaatın 28.02.2008 tarihli tutanakla mühürlendiği ve anılan davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararının davalı belediyeye 19.11.2008 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine söz konusu mührün aynı gün (19.11.2008 tarihinde) düzenlenen tutanakla kaldırıldığı, bu şekilde inşaatın yaklaşık 8 ay süreyle davalı belediyece durdurulduğu görülmektedir.
Anılan hususa ilişkin olarak davacı tarafından; taşınmazın mühürlendiği tarihte 1/1000 ölçekli uygulama imar planının ve yapı ruhsatının yürürlükte olduğu, taşınmaza ilişkin geçerliliği devam eden yapı ruhsatı ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı mevcutken, 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine dayanılarak inşaatın mühürlenmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Bu doğrultuda, uyuşmazlık konusu taşınmazdaki inşaatın 1/5000 ölçekli nazım imar planının yürütülmesinin durdurulması yolunda verilen yargı kararına dayanılarak mühürlenmesine ilişkin işlemin hukuka uygunluğunun, 2577 sayılı Kanunun 28. maddesinde yer alan düzenlemeler, imar hukukunda kazanılmış hak kavramı ile nazım ve uygulama imar planlarının 3194 sayılı Kanundaki tanımları çerçevesinde ele alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Buna göre, imar hukukunda ilgililer yönünden kazanılmış hakların doğumunun saptanmasında, yapı ruhsatı, yapı kullanma izni gibi işlemler ile inşaata başlanılmış olması, inşaatın tamamlanmış olup olmadığı, tamamlanmamışsa hangi seviyede bulunduğu durumları ve bunların tarihleri önemli bir etken olduğundan, kazanılmış hakkın tespitinde bu kavram ve esasların belirleyici olduğu kabul edilmektedir.
Düzenleyici işlem niteliğindeki imar planlarının, idarece kaldırılması veya değiştirilmesi durumunda, bu planların yürürlükte oldukları süre içerisinde tesis edilen bireysel işlemlerin kişiler bakımından sübjektif nitelikte kazanılmış hak doğuracağı tabiidir. İdari işlemlerin geriye yürümeyeceğine ilişkin idare hukuku ilkesi ile bu gibi durumlarda kazanılmış hakların korunması ve idari istikrarın sağlanması amaçlanmıştır. Ancak bu şekilde bir kazanılmış hakkın var olduğu hallerde, idari işlemin ve dayanağı olan düzenleyici işlemin hukuka uygun olduğu konusunda bir tartışma da mevcut değildir.
Tartışma; idari işlemin dayanağı olan düzenleyici işlemin yargı yerince iptal edilmiş olması halinde ortaya çıkmaktadır. Zira bu durumda hukuka aykırılığı tespit edilerek iptaline karar verilen imar planı, tesis edildiği tarih itibariyle hiç var olmamış gibi bütün sonuçlarıyla ortadan kalkmaktadır.
Yargı yerince iptal edilen imar planına dayalı olarak verilmiş olan yapı ruhsatının idarece iptal edilmesi veya söz konusu ruhsatla ilgili olarak açılmış bir davanın mevcut olması halinde; yapı ruhsatı her ne kadar verildiği tarihte dayanağı plana uygun ise de, söz konusu planın hukuka aykırılığı saptanarak tesis edildiği tarih itibariyle yürürlükten kalkması sonucunda, bu plan doğrultusunda verilen yapı ruhsatının da hukuki dayanağının kalmayacağı ve iptali gerekeceği açıktır.
Yapı ruhsatı düzenlenmesi her ne kadar kazanılmış hak için tek başına yeterli olmasa da, idare mahkemesince iptal hükmünün verildiği tarihe kadar ilgilinin hatası, hilesi veya kusuru olmadan yapıya devam edilmesi ve mahkeme kararının verilmesini takiben davalı idarece yapı ruhsatının iptal edilerek inşaatın mühürlenmesi durumunda, bu aşamaya kadar gelmiş yapının fiili durumunun kazanılmış hak oluşturduğu, aynı şekilde, yargı kararı öncesinde yapı kullanma izninin de düzenlenmiş olması halinde, izin alınan yapı veya yapı kısımları için inşaatın bittiği ve kazanılmış hakkın doğduğu kabul edilmektedir.
Bu haliyle, hukuka aykırılığı yargı yerince saptanarak yürütülmesinin durdurulmasına veya iptaline karar verilen imar planı doğrultusunda düzenlenen yapı ruhsatına dayanılarak kazanılmış hak doğmasının önüne geçilmesi için, 2577 sayılı Kanunun 28. maddesi uyarınca, yargı kararının gereklerinin gecikmeksizin uygulanması, bu kapsamda yapının mevcut durumu tespit edilerek, devam eden inşaatın durdurulması gerekmektedir.
Diğer taraftan yapı ruhsatının dayanağını oluşturan imar planının, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı olması karşısında, 1/5000 ölçekli nazım imar planının yürütülmesinin durdurulması ve/veya iptali yolunda verilen yargı kararı uyarınca, taşınmazda devam eden inşaatın durdurulup durdurulamayacağı hususu, 1/5000 ölçekli nazım imar planının yasal tanımı ve hazırlanma tekniği göz önünde bulundurularak, somut olayın özelliklerine göre ayrıca değerlendirilmelidir.
Yukarıdaki bölümde detaylarına yer verilen yasal düzenlemeler uyarınca, nazım imar planlarının; arazilerin genel kullanılış biçimleri, başlıca bölge tipleri ile gelişme yön ve büyüklüklerini belirlemeye yönelik temel ilke ve hedefleri ortaya koyan, bu suretle alt ölçekli planları yönlendiren genel nitelikli bir plan türü olduğu, uygulama imar planlarının ise; üst ölçekli nazım imar planında belirlenen ilke ve esaslar doğrultusunda hazırlanan ve ölçeği gereği daha detaylı olarak, yapı adalarını, yapılaşma yoğunluklarını, düzenini, yolları, parselasyona esas etapları ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren uygulamaya yönelik bir plan türü olduğu, diğer bir ifade ile, 1/5000 ölçekli nazım imar planında belirlenen ilke, hedef ve stratejilere uygun olarak, ancak tanımı ve ölçeği gereği bu plandan daha ayrıntılı düzeyde yeni bilgiler ve veriler içermek suretiyle, bir alanın nasıl ve hangi ölçüler içerisinde kullanılacağının 1/1000 ölçekli uygulama imar planında net bir biçimde ortaya konulması gerektiği açıktır.
Bu doğrultuda, farklı düzey ve ölçeklerde hazırlanan, üst ölçekten alt ölçeğe doğru inildikçe soyuttan somuta doğru bilgiler veren ve birbirlerinin büyütülmüş veya küçültülmüş kopyaları niteliğinde olmayan imar planlarının içermesi gereken ayrıntı düzeylerine ilişkin genel prensipler 3194 sayılı Kanunla belirlenmiş olduğundan, her bir planda, ölçek ve türünün gerektirdiği ayrıntıda kararlar üretilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, 1/5000 ölçekli nazım imar planlarının, arazilerin genel kullanılış biçimleri ile gelişme yön ve büyüklüğüne ilişkin ilkesel nitelikte kararları belirleyen üst ölçekli düzenleyici işlemler olduğu, bu plandan sonra da üst ölçekli planların ana kararlarının uygulanması amacıyla ayrıntılı olarak hazırlanan, nazım plana göre daha çok bilgi ve detay içeren ve yapı ruhsatı, parselasyon gibi subjektif uygulama işlemlerine esas olan uygulama imar planlarının yapıldığı, imar planları arasındaki bu hiyerarşik ilişkinin diğer düzenleyici işlemlerden farklı olduğu ve alt ölçekli planların üst ölçekli planların uygulanması amacıyla tesis edildiği, dolayısıyla üst ölçekli plan varsa alt ölçekli planın (düzenleyici işlem olmakla birlikte) uygulama işlemi niteliğinde olduğu kabul edilmekle beraber, uyuşmazlıkta, taşınmaza ilişkin 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin, arazinin genel kullanılış biçimini tarif etmek yerine, taşınmazın yapılaşma koşullarını detaylı şekilde düzenlemek ve uygulamaya yön verecek nitelikte plan notları getirilmek suretiyle 1/1000 ölçekli uygulama imar planının konusunu oluşturabilecek ayrıntıda hazırlanmış olduğu görülmektedir.
Bu durumda, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı detayında hazırlanmış olan dayanak 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin, imar mevzuatına, şehircilik ilkelerine, planlama tekniklerine ve kamu yararına aykırı olduğu saptanarak yargı yerince iptaline karar verilmesi halinde, söz konusu üst ölçekli planla birebir aynı mahiyette kararlar içeren 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin ve buna bağlı uygulama işlemlerinin de hukuka aykırı hale geldiği hususu gözönünde bulundurularak, değerlendirme yapılması gerekeceği açıktır. Bunun sonucu olarak, ya uyuşmazlık konusu yapının yıktırılması ve netice itibariyle hem davacının daha büyük zarara uğraması hem de davalı idarenin tazminat sorumluluğunun gündeme gelmesi söz konusu olacak ya da inşaatın yıkılamaz bir aşamaya gelmiş olduğunun belirlenmesi nedeniyle imar mevzuatına aykırı olduğu yargı kararı ile tespit edilen bir yapının, kazanılmış hak çerçevesinde korunması yoluna gidilerek kamu yararı ile bağdaşmayan bir sonuç ortaya çıkacaktır.
Bu itibarla, 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliği ile belirlenen fonksiyon ve yapılaşma koşullarına göre taşınmazda inşaata başlanıldığından, söz konusu imar planı değişikliğinin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi üzerine, 2577 sayılı Kanunun 28. maddesi uyarınca, yapıların mevcut durumu tespit edilerek, tedbir olarak inşaatın mühürlenmek suretiyle durdurulmasına yönelik tesis edildiği anlaşılan işlem nedeniyle davalı idarenin hizmet kusuruna dayalı mali sorumluluğu için gerekli koşulların bulunup bulunmadığının, yukarıda yer verilen tespit ve açıklamalar doğrultusunda yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
3.b) Uyuşmazlık konusu inşaattaki mührün kaldırıldığı 19.11.2008 tarihinden, inşaata yeniden başlanıldığı 06/2010 dönem aralığının değerlendirilmesi,
İnşaattaki mührün davalı belediyece kaldırıldığı 19.11.2008 tarihinden, 06/2010 tarihine kadar geçen yaklaşık 1,5 yıllık süreçte davacı tarafından inşaata başlanılmadığı anlaşılmakta olup, söz konusu süreçte inşaata devam edilmemesinin davalı belediyenin hizmet kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığının ortaya konulması gerekmektedir.
Söz konusu 1,5 yıllık bekleme sürecine ilişkin olarak davacı tarafından; taşınmaza ilişkin 2005 yılı onaylı nazım imar planı değişikliğinin hukuka uygun olduğu tespit edilerek 19.09.2008 tarihli İdare Mahkemesi kararı ile davanın reddine karar verildiğinden, anılan tarih itibariyle taşınmaza ilişkin yeni bir nazım imar planı yapılmasına ihtiyaç olmadığının ortaya çıktığı, bu nedenle yeniden yapılan 23.05.2008 onay tarihli nazım imar planı değişikliğinden vazgeçildiğinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına bildirilmesine rağmen, büyükşehir belediyesince, Danıştay kararının sonucunun beklenmesine karar verilerek sürecin uzatıldığı, aynı şekilde 2005 yılı onaylı 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine karşı açılan davanın reddine karar verildiğinden, bu plan doğrultusunda yapılan 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin ve taşınmaz için verilen yapı ruhsatının halen geçerli olduğuna ilişkin … Üniversitesinden ve … Üniversitesinden alınan uzman görüşleri ile davalı Kadıköy Belediye Başkanlığına da başvurulduğu halde, davalı belediyece hangi 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin yürürlükte olduğunun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından sorularak, yaklaşık 6 ay süreyle cevap beklenilmesi sonucunda inşaata başlama sürecinin haksız şekilde uzamasına sebebiyet verildiği, nihai olarak da 09.03.2005 onay tarihli nazım imar planı değişikliğinin yürürlükte olduğunun ilçe belediyesine bildirildiği, bu suretle ancak 06/2010 tarihinde taşınmazda yeniden inşaata başlanılabildiği şeklinde iddialar ileri sürüldüğü görülmektedir.
Bu kapsamda dosyanın incelenmesinden, taşınmaza ilişkin 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin İdare Mahkemesince yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi üzerine, davacının teklifi doğrultusunda hazırlanan yeni nazım imar planı değişikliğinin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile onaylandığı, söz konusu nazım imar planı değişikliğinin onaylanmasından sonra, bu defa taşınmaza ilişkin 2005 yılı onaylı ilk nazım imar planı değişikliğine karşı açılan davanın reddi yolunda İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı karar üzerine, İstanbul Defterdarlığı Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığı tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına yazılan 24.09.2008 tarihli yazı ile, davanın reddi yolunda verilen mahkeme kararına istinaden, 23.05.2008 onay tarihli yeni nazım imar planı değişikliğinden vazgeçtiklerinin bildirildiği, ancak İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile; taşınmaza ilişkin 2005 yılı onaylı nazım imar planı değişikliğine yönelik İdare Mahkemesi kararının onanıp onanmadığı ile ilgili hukuk müşavirliğinden görüş alındıktan ve hukuki süreç tamamlandıktan sonra değerlendirilmek üzere itirazların Müdürlüğe iade edilmesine karar verildiği, diğer taraftan 28.05.2008 onay tarihli yeni nazım imar planı değişikliğine karşı Mimarlar Odası tarafından açılan davada, 14.10.2009 tarihli İdare Mahkemesi kararı ile yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi üzerine, davacı tarafından 06.04.2010 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına yapılan başvuru ile taşınmaza ilişkin yeni 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin teklif edildiği, bunun üzerine İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile, taşınmaza ilişkin ilk plan olan 2005 yılı onaylı nazım imar planı kararlarına dönülmesine yönelik 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin onaylandığı görülmektedir.
Diğer taraftan, Kadıköy Belediye Başkanlığı tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına yazılan 24.03.2010 tarihli yazı ile, taşınmaza ilişkin 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planına karşı açılan davanın reddine karar verildiği, diğer taraftan davacının teklifi doğrultusunda yeni 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin 23.05.2008 tarihinde onaylandığı ve bu plana karşı açılan davada da 14.10.2009 tarihinde yürütmenin durdurulmasına karar verildiği, bu durumda taşınmaza ilişkin hangi nazım imar planının geçerli olduğu konusunda bilgi verilmesi talep edilmiş, bu yazıya cevaben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının 10.06.2010 tarihli yazısı ile, “İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile, taşınmaza ilişkin 09.03.2005 onay tarihli nazım imar planına karşı açılan davanın reddine karar verildiğinden, bu planda yer alan fonksiyon ve yapılaşma koşullarına göre uygulama yapılmasına karar verildiği” hususu davalı belediyeye bildirilmiştir.
Öte yandan, davacı tarafından İstanbul Defterdarlığı Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığına hitaben yazılan 16.04.2009 tarihli yazıda genel olarak, taşınmaza ilişkin 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliklerine karşı açılan davalara ve bu doğrultuda yeniden yapılan nazım imar planı değişikliklerine ilişkin süreç hakkında açıklamalara yer verilerek, davalı belediyenin projeye yönelik olumsuz tutum ve engellemeleri nedeniyle davacının zararının arttığından ve yargı kararları ile projenin durdurulmasının mümkün olduğundan bahisle ihale sözleşmesinden doğan yükümlülüklerin ve masrafların davacı tarafından yapılmasına devam edilip edilmemesi hususunda onay verilmesinin talep edildiği ve bu hususta hazinece verilecek olumlu veya olumsuz karara kadar davacı şirket tarafından işin geçici olarak durdurulacağının bildirildiği görülmektedir. Ayrıca aynı yazıda, ihale sözleşmesinde belirlenen projenin olumlu yönde revize edildiği, kat yüksekliklerinin arttığı, proje genelinde yapılacak işlerin maliyetini ciddi miktarda artıracak şekilde projenin revize edildiği, işin niteliği gereği teknik sebeplerle yapım süresinin uzadığı beyan edilerek, hazinece onay verilinceye kadar işin durdurulacağı süreye ilaveten asgari 2 yıllık sürenin daha ilave edilmesi talep edilmiştir.
Davacının 16.04.2009 tarihli yazısına cevaben İstanbul Defterdarlığı Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığı tarafından davacıya hitaben yazılan 06.01.2010 tarihli yazıda ise; “Proje tadilatı sonucunda inşaatın niteliği ve niceliği değiştiğinden inşaatın tamamlanması için sözleşme tadiline gidilmek suretiyle, süre uzatım talebinin değerlendirilebileceği ve mevcut durumda inşaata devam edilmemesi için bir neden bulunmadığı” bildirilmiştir.
Ayrıca, davacı tarafından dosyaya sunulan 01.07.2010 tarihli inşaat sigorta poliçesinde, 11.06.2009 tarihi itibariyle durdurulan inşaat işlerinin 23.06.2010 tarihi itibariyle tekrar başladığı şeklinde ifadelere yer verildiği görülmektedir.
Yukarıda detaylarına yer verilen bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucunda; taşınmaza ilişkin 23.05.2008 tarihli nazım imar planı değişikliğinden vazgeçildiğinin İstanbul Defterdarlığının 24.09.2008 tarihli yazısı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına bildirilmesine ve anılan tarih itibariyle taşınmaza ilişkin ilk plan olan 2005 yılı onaylı nazım imar planı kararlarına dönülmesine yasal açıdan engel bir durum bulunmamasına rağmen, büyükşehir belediyesince temyiz sonucunun beklenilmesine karar verildiğinden 1/5000 ölçeğinde planlama sürecinin uzaması, 1/1000 ölçekli uygulama imar planı ile yapı ruhsatının halen geçerli olmasına karşılık taşınmaza ilişkin hangi nazım imar planının yürürlükte olduğunun davalı belediyece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından sorularak cevabının beklenilmesi, taşınmazda yürütülen inşaat projesinin yargı kararı ile iptal edilme riski bulunması, davalı belediyenin projeye yönelik tutum ve davranışlarının olumsuz olması ve inşaatı yeniden durdurma riski bulunması, taşınmazda inşa edilecek yapıların kat yüksekliklerinin ve bağımsız bölüm sayılarının artırılmak suretiyle inşaat projesinin revize edilmesi sonucunda işin maliyeti artacağından ve yapım süresi uzayacağından hazineden bu hususta onay verilmesinin beklenilmesi şeklinde özetlenebilecek sebeplere dayanılarak, taşınmazdaki mührün kaldırıldığı 11.09.2008 tarihinden, inşaat poliçesine göre inşaata yeniden başlanıldığının anlaşıldığı 23.06.2010 tarihe kadar geçen süreçte, uyuşmazlık konusu inşaatın davacı tarafından durdurulduğu anlaşılmaktadır.
Bu çerçevede, taşınmaza ilişkin ilk plan olan 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planına karşı açılan davada, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu tespit edilerek, davanın reddi yolunda verilen 19.09.2008 tarihli mahkeme kararına rağmen, anılan nazım imar planı kararlarına dönülmesine ilişkin planlama sürecinin 14.05.2010 tarihine kadar uzaması, inşaatın davacı tarafından 23.06.2010 tarihine kadar durdurulmasının nedenleri arasında gösterilmekte ise de, 1/5000 ölçekli nazım imar planlarının hazırlanması ve onaylanmasında herhangi bir yetki, görev ve sorumluluğa sahip olmayan ilçe belediyesinin söz konusu iddialardan sorumlu tutulması mümkün değildir.
3194 sayılı Kanun gereğince imar planları ilgili belediye meclisince onaylanmak suretiyle yürürlüğe girdiğinden, 09.03.2005 onay tarihli ilk nazım imar planı değişikliğinin mahkeme kararı ile yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi üzerine, taşınmaza ilişkin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile onaylanan yeni 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin yürürlüğe girdiği, bu aşamada, idari işlemle yürürlükten kaldırılmış olan (önceki) 09.03.2005 tarihli nazım imar planı değişikliğine karşı açılmış olan davanın reddine karar verilmesinin, söz konusu imar planını kendiliğinden geçerli hale getirmeyeceği, bu hususta büyükşehir belediye meclisince ayrı bir karar alınması gerektiği açıktır. Nitekim somut olayda da 09.03.2005 tarihli ilk nazım imar planı kararlarına dönülmesine ilişkin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile yeni 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin onaylandığı görülmektedir.
Bu doğrultuda, taşınmaza ilişkin 1/1000 ölçekli uygulama imar planı ile yapı ruhsatının halen geçerli olmasına karşılık, yürürlükte olan nazım imar planının hangisi olduğu büyükşehir belediyesinden sorulmak suretiyle inşaat sürecinin gecikmesine davalı belediyece bilerek sebebiyet verildiği şeklindeki davacı iddiaları yönünden yapılan değerlendirmede; taşınmaza ilişkin 09.03.2005 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin mahkemece yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi yahut 14.04.2006 onay tarihli 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliği yürürlüğe girdikten sonraki tarihte (23.05.2008 tarihinde) taşınmaza ilişkin yeni 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin onaylanması nedenleriyle, mevcut 1/1000 ölçekli uygulama imar planı ve bu doğrultuda verilmiş olan yapı ruhsatı kendiliğinden geçersiz hale gelmemekte, bunun için ya söz konusu işlemlerin yargı kararı ile iptaline karar verilmesi veya ilgili belediyelerce söz konusu işlemlerin kaldırılmasına yönelik ayrı bir işlem tesis edilmesi gerekmekte ise de, planların kademeli birlikteliği ilkesi uyarınca alt 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının üst 1/5000 ölçekli nazım imar planları ile uyumlu olması gerektiği göz önünde bulundurulduğunda, taşınmaza ilişkin mevcut 23.05.2008 onay tarihli nazım imar planı değişikliğinin yürütülmesinin durdurulmasına dair yargı kararı bulunması ve önceki 09.03.2005 onay tarihli nazım imar planının da yukarıda açıklandığı üzere kendiliğinden yürürlüğe girmesinin söz konusu olmaması karşısında, taşınmaza ilişkin geçerli nazım imar planının hangisi olduğu hususunda tereddüt oluşmasında ve bu konuda yeni bir karar alınıp alınmadığına yönelik davalı belediye tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından bilgi istenilmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Bu tespit ve açıklamalar doğrultusunda, inşaattaki mührün 19.11.2008 tarihinde davalı belediyece kaldırılması üzerine, hukuki ve/veya fiili herhangi bir engel bulunmadığı halde inşaatın 23.06.2010 tarihine kadar davacının iradesiyle durdurulduğu, kaldı ki, mevcut durumda inşaata devam edilmemesi için bir neden bulunmadığı hususunun İstanbul Defterdarlığı Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığı tarafından da davacıya bildirildiği, yanı sıra kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince 29.05.2010 tarihinde bitirilmesi gereken projenin süresinin uzatılmasına yönelik davacı talebinin, davalı belediyenin engellemelerine bağlı olarak sürecin uzaması sebebiyle değil, inşaat işinin niceliğinin değişmesinden kaynaklı teknik nedenlerle hazine tarafından kabul edildiği görülmektedir.
Bu itibarla, gerek davalı belediyenin yetki ve sorumluluğunda olmayan 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin yapılması sürecinde ortaya çıkan durumlar, gerek davalı belediyenin projeye yönelik tutum ve davranışlarının olumsuz olduğundan bahisle inşaatı yeniden durdurma riski bulunduğuna veya projenin yargı kararı ile iptal edilmesinin mümkün olduğuna yönelik davacının duyduğu endişeler, gerekse kat yüksekliklerinin ve bağımsız bölüm sayısının artırılması suretiyle revize edilen projenin maliyetinin ve işin yapım süresinin uzamasından kaynaklanan ticari kaygılar nedeniyle, inşaattaki mührün kaldırıldığı 19.11.2008 tarihinden 23.06.2010 tarihine kadar geçen süreçte inşaata başlanılmamasının davacının tercihinden kaynaklandığının anlaşılması, diğer taraftan söz konusu tarih aralığında davacı tarafından inşaata başlanılmamasını haklı kılacak şekilde davalı idarenin herhangi bir işlemine ve/veya eylemine rastlanılmaması, yasal açıdan da inşaatın devamını engelleyici herhangi bir neden bulunmaması karşısında, inşaattaki mührün kaldırılmasından, inşaata yeniden başlanılmasına kadar geçen yaklaşık 1,5 yıllık süreçte inşaatın durmasından kaynaklı ortaya çıkan bir zararın varlığı halinde, söz konusu zarardan davalı belediyenin hizmet kusuruna dayalı mali sorumlululuğunun bulunup bulunmadığının, bu yönüyle yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
3.c) Uyuşmazlık konusu inşaatın davalı belediyece 2 gün süreyle engellenmesine ilişkin sürecin değerlendirilmesi,
Davacı tarafından 06/2010 tarihinden itibaren inşaata yeniden başlanılmasından yaklaşık 2 ay sonra 18.08.2010 ve 19.08.2010 tarihlerinde 2 gün süreyle Kadıköy Belediye Başkanlığına ait bir adet zabıta ekip aracı (kamyonet) ile bir adet binek otomobil şantiye girişine konulmak suretiyle inşaat alanına giriş ve çıkışın engellendiği, bu durumun davacı tarafından …. Sulh Hukuk Mahkemesi … D. iş sayılı dosyası ile Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesi … D.iş sayılı dosyası aracılığıyla ayrı ayrı düzenlenen bilirkişi raporları, … Noterliğinin …tarih ve … sayılı düzenleme şeklinde tespit tutanağı ve İstanbul Defterdarlığı Milli Emlak Müdürlüğü yetkililerince düzenlenen 18.08.2010 tarihli tutanakla tespit ettirildiği görülmektedir.
Bu doğrultuda … Sulh Hukuk Mahkemesi … D. İş sayılı dosyasında 18.08.2010 tarihinde mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda; inşaat şantiyesinin … Sokakta mevcut girişi önüne Kadıköy Belediye Başkanlığına ait … plaka sayılı zabıta aracının (kamyonet) park edilmek suretiyle bırakıldığı ve bu araç nedeniyle şantiyeye malzeme getirip götüren araçların giriş ve çıkışlarının engellenmiş olduğu şeklinde, yine … Sulh Hukuk Mahkemesi … D.iş sayılı dosyasında, 19.08.2010 tarihinde mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda; inşaatın giriş kapısına Kadıköy Belediye Başkanlığına ait zabıta ekip otosu ve bir adet binek otomobil konulmak suretiyle inşaat giriş, çıkış ve bu çerçevede çalışmanın engellendiği, bu durumun devamında inşaat alanında çalışmanın mümkün olmayacağı şeklinde tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.
… Noterliğinin … tarih ve … sayılı düzenleme şeklinde tespit tutanağında; inşaat alanı giriş kapısı önünde Kadıköy Belediyesi Zabıta Müdürlüğüne ait … plaka sayılı aracın park halinde olduğu, aracın yanında bulunan 2 zabıta memuru tarafından, aracın üstlerinden gelen emir doğrultusunda park edildiğinin ve yeni bir emre kadar kaldırılamayacağının beyan edildiği şeklinde tespitlere yer verilmiştir.
İlaveten, konuya ilişkin olarak İstanbul Defterdarlığı Milli Emlak Müdürlüğü yetkililerince düzenlenen 18.08.2010 tarihli tutanakta; “zabıta ekip arabasının yanında bulunan zabıta memurları ile yapılan görüşmede şantiyeye araç girmemesi için giriş kapısının kapatılması hususunda Müdürlerince kendilerine talimat verildiği, bu talimatla ilgili ellerinde yazılı bir belgenin bulunmadığının beyan edildiği, söz konusu engellemenin nedenine ilişkin Kadıköy Belediye Başkanı ile yapılan görüşmede ise, taşınmaza ilişkin 1/5000 ölçekli imar planının yeniden değiştirildiğinin kendilerine bildirildiği, bu durumda 1/1000 ölçekli imar planının hukuken geçerliliğini yitirdiği, kendileri tarafından bu planın iptal edilmediği, ancak iptal edilmesi halinde yapı ruhsatının ortadan kalkacağının beyan edildiği” şeklinde ifadelere yer verilmiştir.
Bu itibarla, söz konusu eylemin gerekçesine ilişkin olarak davalı idare yetkilisince her ne kadar 1/1000 ölçekli uygulama imar planının hukuken geçerliliğini yitirdiği şeklinde açıklamalara yer verdiği görülmüş ise de, taşınmaza ilişkin 1/1000 ölçekli uygulama imar planının iptali yolunda verilen yargı kararı bulunmaması, yanı sıra davalı idare tarafından da söz konusu planın iptal edilmesine yönelik herhangi bir işlem tesis edilmemiş olması karşısında, üst 1/5000 ölçekli nazım imar planının değiştirilmesi gerekçesiyle alt 1/1000 ölçekli uygulama imar planının geçersiz hale geldiğinden söz edilemeyeceğinden, 18.08.2010 ve 19.08.2010 tarihlerinde şantiye girişine davalı belediyeye ait araç konulmak suretiyle inşaata giriş çıkışın engellenmesi eyleminin açıkça hukuka aykırı olduğu, 2 gün süreyle devam ettiği anlaşılan söz konusu engelleme nedeniyle davacı tarafından uğranılan zararın davalı belediyece tazmin edilmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır.
3.d) Taşınmaz için tadilat ruhsatı ve yapı kullanma izni verilmesi istemiyle davalı belediyeye yapılan başvuru sürecinin değerlendirilmesi,
Dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından 23.06.2010 tarihinde inşaata yeniden başlanıldığı ve taşınmazda inşa edilen 4 blok için ayrı ayrı … tarih ve …, …, …, … sayılı tadilat ruhsatlarının davalı belediyece verildiği, söz konusu ruhsatlarda, 4 blokta toplam 672 adet konut, konut alanları için 94.332 m2, ortak alanlar için 67.088 m2 yapı inşaat alanı olmak üzere toplamda 161.420 m2 yapı inşaat alanı verildiği, yapının kat sayısının “yol kotu altı 4 kat+yol kotu üstü 43 kat olmak üzere toplam 47 kat ve ilave 2 adet tesisat katı” şeklinde düzenlendiği, yapının toplam yüksekliğinin 156,97 metre olduğu görülmekte olup, bu haliyle taşınmaz için 19.09.2007 tarihinde verilen yeni yapı ruhsatına göre yapıların kat yüksekliği ve bağımsız bölüm sayısında değişiklik yapılmadığı, konut alanlarının inşaat miktarının ise 4.176 m2 artırıldığı anlaşılmaktadır.
Devam eden süreçte, taşınmaza ilişkin avan proje tadilatının 05.12.2012 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca onaylandığı, bu doğrultuda davalı belediyece taşınmaz için yeniden … tarih ve …, …, …, … sayılı tadilat ruhsatları verildiği, söz konusu ruhsatla da, 4 blokta toplam 672 adet konut, konut alanları için 99.054 m2, ortak alanlar için 68.388 m2 yapı inşaat alanı olmak üzere toplamda 167.442 m2 yapı inşaat alanı verildiği, yapının kat sayısının “yol kotu altı 4 kat+yol kotu üstü 43 kat olmak üzere toplam 47 kat ve ilave 2 adet tesisat katı” şeklinde düzenlendiği, yapının toplam yüksekliğinin 156,97 metre olduğu görülmekte olup, bu haliyle anılan tadilat sonucunda da yapıların kat yüksekliği ve bağımsız bölüm sayısında değişiklik yapılmaksızın, konut alanlarının inşaat miktarının 4.722 m2 daha artırıldığı, ayrıca ortak alanlarda 1.300 m2 artış yapıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı tarafından taşınmaz için yapı kullanma izni verilmesi talebiyle 31.12.2013 tarihinde yapılan başvuruya cevaben Kadıköy Belediye Başkanlığı Yapı Kontrol Müdürlüğünün … tarih ve … sayılı yazısı ile, bloklara ait iş bitirme belgesi onaylandıktan sonra iskan işlemlerine devam edebileceği bildirilmiştir.
Bunun üzerine Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğünce Kadıköy Belediye Başkanlığına hitaben yazılan … tarih ve … sayılı yazı ile, yapı kullanma izni verilmesi için gerekli tüm evrakların tamamlanmasına rağmen, Bakanlığın geçici kabul yapmaması gerekçe gösterilerek yapı kullanma izni verilmediğinin davacı tarafından kendilerine bildirildiği, ancak hazine ile imzalanan sözleşme gereği Bakanlıkça geçici kabul işlemlerine yapı kullanma izni alındıktan sonra başlanılacağı, yapı kullanma izni verilmesinin Bakanlığın geçici kabulüne bağlı olmadığı bildirilmiştir.
Bakanlığın söz konusu yazısına cevaben Kadıköy Belediye Başkanlığı Yapı Kontrol Müdürlüğünün … tarih ve … sayılı yazısı ile, iskan izni için eksik evrak olarak, yapının ruhsat ile eklerine uygun olduğuna ve kullanılmasında fen bakımından mahsur görülmediğine ilişkin fenni mesul raporunun istenildiği, kaldı ki inşaatların ruhsat ve mimari projeye aykırı kısımları bulunduğundan 11.07.2014 tarihli yapı tatil tutanakları düzenlendiği, binaların aykırı kısımlarının yasal süresi içerisinde projesine uygun hale getirilmesi şartı ile eksik evrak olan fenni mesul raporu, binaların fotoğrafları, enerji kimlik belgesi, aplikasyon krokisi, vaziyet planı ve bağımsız bölüm planı belediyeye iletildikten sonra yapı kullanma izni işlemlerine devam edilebileceği bildirilmiştir.
Öte yandan, davalı belediye denetim elemanlarınca taşınmazın mahallinde yapılan denetimde; A blokta 2.984,95 m2, B blokta 2.649,49 m2, C ve D blokların her birinde 2.562,59 m2 olmak üzere toplam 10.759,62 m2 alanın yapı ruhsatına ve eki projeye aykırı olduğu tespit edilerek 4 blok için ayrı ayrı … tarih ve …, …, …, … sayılı yapı tatil tutanakları, ayrıca D blok 2. bodrum katında komşu … parsel sayılı taşınmaza ruhsatsız şekilde su deposu ve arıtma tesisi yapıldığından bahisle … tarih ve … sayılı yapı tatil tutanağı düzenlenmiş, devamında Kadıköy Belediye Encümeninin … tarih ve …, …, …, … sayılı kararları ve … tarih ve … sayılı kararı ile 3194 sayılı Kanunun 42. maddesi uyarınca ilgilileri aleyhine para cezası verilmesine ve anılan Belediye Encümenin … tarih ve …,…, …, … sayılı kararları ve … tarih ve … sayılı kararı ile tespite konu edilen aykırılıkların verilen süre içerisinde yasal hale getirilmediği gerekçesiyle 3194 sayılı Kanunun 32. maddesi uyarınca yıktırılmasına karar verilmiştir.
Söz konusu yapı tatil tutanaklarına ve uyuşmazlık konusu yapılarda ruhsat ve eki projesine aykırı olan imalatların 3194 sayılı İmar Kanununun 32. maddesi uyarınca yıktırılmasına ilişkin Kadıköy Belediye Encümeninin anılan kararlarına karşı ayrı ayrı açılan davaların tamamında, dava konusu işlemlerin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararlarının, Danıştay Altıncı Dairesince bozulması üzerine, İdare Mahkemesince bozma kararlarına uyularak, uyuşmazlık konusu yapılara ilişkin İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından 05/02/2016 tarihli yapı ruhsatı ile 09/02/2016 tarihli yapı kullanma izin belgesi verildiğinden konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Ayrıca söz konusu aykırı imalatlar nedeniyle ilgilileri aleyhine 3194 sayılı İmar Kanununun 42. maddesi uyarınca para cezası verilmesine ilişkin Kadıköy Belediye Encümeninin anılan kararlarına karşı ayrı ayrı açılan davaların tamamında, davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararları, Danıştay Altıncı Dairesince onanarak ve kararın düzeltilmesi istemleri de reddedilerek kesinleşmiştir.
Diğer taraftan söz konusu yapı tatil tutanaklarının düzenlenmesi üzerine, taşınmaza ilişkin hazırlanan mimari proje tadilatının onaylanması istemiyle davacı tarafından 08.08.2014 tarihinde davalı belediyeye başvurulmuş, devamında da İstanbul Defterdarlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğünce Kadıköy Belediye Başkanlığına yazılan 20.08.2014 tarihli yazı ile, projede öngörülenden fazla imalatın yapılmasının Bakanlıkça da uygun görüldüğü dikkate alınarak, proje tadilatının onaylanması ve yapı kullanma izni verilmesi talep edilmiştir.
Davacı tarafından teklif edilen mimari proje tadilatının büyükşehir belediye başkanlığınca uygun görülmesi halinde ilçe belediye başkanlığınca incelenebileceği belirtilerek, söz konusu teklif Kadıköy Belediye Başkanlığının 29.08.2014 tarihli yazısı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına gönderilmiş, bu yazıya cevaben İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının 01.10.2014 tarihli yazısında, taşınmaza ilişkin meri plan notlarında avan projenin büyükşehir belediye başkanlığınca onaylanacağına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığı, büyükşehir belediye başkanlığınca 05.12.2012 tarihinde onaylanmış olan avan proje tadilatında belirlenen yüksekliğin aşılmaması kaydıyla, teklif edilen mimari proje tadilatının meri plan hükümleri ve ilgili imar yönetmeliği çerçevesinde ilçe belediye başkanlığınca değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiş ve teklif edilen mimari proje tadilatının söz konusu yazı ekinde davalı belediyeye gönderildiği belirtilmiştir.
Ancak davalı belediye tarafından, teklif proje tadilatının yazı ekinde bulunmadığından bahisle, 5 takım mimari proje ile yeniden müracaat edilmesi hususu 07.11.2014 tarihli yazı ile davacıya bildirilmiş, ancak bu bildirime istinaden davacı tarafından davalı belediyeye yeniden başvuru yapılmayarak, proje tadilatının onaylanması ve taşınmaz için yapı kullanma izni verilmesi istemiyle 04.11.2014 tarihinde İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne başvurulmuş, davacının söz konusu başvurusuna istinaden, anılan idare tarafından 05.02.2016 tarihli tadilat ruhsatı ile … tarih ve …, …, …, … sayılı yapı kullanma izinleri verilmiştir. Söz konusu yapı kullanma izinlerine göre, 4 blokta toplam 520 adet konut, konut alanları için 116.565,34 m2, ortak alanlar için 66.069 m2 olmak üzere toplam 182.634,34 m2 yapı inşaat alanı gerçekleştiği, yapının kat sayısı bakımından önceki ruhsatlarda “ilave 2 adet tesisat katı” olarak gösterilen katların normal kata dahil edilerek, “yol kotu altı 4 kat+yol kotu üstü 45 kat” olmak üzere toplam 49 katlı ve 159,01 metre yüksekliğinde yapılar oluştuğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda detaylarına yer verilen sürece ilişkin olarak davacı tarafından; inşaatın 2013 yılında tamamlandığı, bu arada Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde 2013 yılında yapılan değişiklik sonucunda, açık çıkmalar ve tesisat katlarından gelen %30’a yakın inşaat alanı artışlarının ortaya çıktığı, bu Yönetmelik değişikliğinden istifade edilerek, yeni teknolojiye bağlı olarak makinelerin küçülmesi sonucunda makine katlarında boş kalmış olan yerlerin bir kısmına daireler yapıldığı, bir kısmının ortak alanlara katıldığı, ancak bağımsız bölüm ilavesi ve kat artışı yapılmadığı, yapılan bu tadilatların mevzuata uygun olmasına rağmen, davalı idarece haksız şekilde yapı tatil tutanakları düzenlendiği, taşınmaz için tadilat ruhsatı verilmesi istemiyle davalı belediyeye yapılan başvurunun önce 6 ay bekletildiği, sonrasında da onay yetkisi ilçe belediyesinde olduğu halde sırf süreci uzatmak için söz konusu teklifin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına gönderildiği, kaldı ki Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin 01.06.2013 tarihinde yürürlüğe girmesiyle İstanbul İmar Yönetmeliğinin ortadan kalktığı, bu nedenle avan proje tadilatının büyükşehir belediye başkanlığınca onaylanmasına gerek olmadığı, zaten İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığınca da aynı yönde cevap verildiği, bu şekilde ilçe belediyesinin yetkisini kötüye kullandığı, diğer taraftan gerekli tüm evraklar sunularak 31.12.2013 tarihinde yapı kullanma izni talep edildiği halde Maliye Bakanlığının geçici kabul yapmaması gerekçe gösterilerek haksız şekilde yapı kullanma izni verilmediği, ancak davacı ile hazine arasında imzalanan kat karşılığı inşaat sözleşmesinde, Bakanlıkça geçici kabul işlemlerine yapı kullanma izni alındıktan sonra başlanılacağının düzenlendiği, dolayısıyla yapı kullanma izni verilmesi Bakanlığın geçici kabulüne bağlı olmadığı halde, sırf süreci haksız şekilde uzatmak amacıyla yasal olarak zorunlu olmayan belgenin talep edildiği, bu şekilde yasa dışı eylem ve engellemelerin sürecin başından sonuna kadar sürdürüldüğü şeklinde iddialar ileri sürüldüğü görülmektedir.
Bu kapsamda, yapı kullanma izni alınabilmesi için, yapının ruhsat ve eklerine, fen ve sanat kurallarına, ilgili standartlara, mevzuatlara ve teknik şartnamelere uygun olduğuna ilişkin yapı denetim kuruluşunca iş bitirme tutanağı düzenlenmesi ve bu tutanağın ilgili belediye başkanlığınca onaylanması gerekmekte olup, söz konusu belge düzenlenmeden yapı kullanma izni verilmesi mümkün değildir. Uyuşmazlıkta, davacı tarafından her ne kadar yapı kullanma izni verilmesi isteminin Maliye Bakanlığı tarafından geçici kabul yapılmadığından bahisle hukuka aykırı şekilde reddedildiği iddia edilmekte ise de, davacının söz konusu başvurusuna cevaben davalı belediyece, “iş bitirme belgesi onaylandıktan sonra iskan işlemlerine devam edilebileceği” bildirilmek suretiyle, esasen yapı kullanma iznine esas belgelerden olan iş bitirme tutanağının davalı belediyece onaylanma sürecinin tamamlanması gerektiğine yönelik bildirim yapıldığı anlaşılmaktadır.
Kaldı ki, davalı belediye yetkililerince 11.07.2014 tarihinde mahallinde yapılan denetim sonucunda, “projede kat boşluğu olarak gözüken bütün normal katlarda kat boşluklarının daire içerisinde kapalı alan haline getirildiği, projede kat bahçesi gözüken bütün normal katlarda kat bahçesinin tesisat alanı olarak kullanıldığı, +67,42 kotundaki tesisat katında 3-7 aksları arası hariç diğer kısımların ofise dönüştürüldüğü, +29,02 kotundaki tesisat katında 5 aksının sağındaki perde ile 7 aksı arası hariç diğer kısımların ofise dönüştürüldüğü, zemin katta otopark olan kısımların kapalı alan (toplantı-çocuk odası, lobi) yapıldığı, -2,68 kotundaki bodrum katta teknik alanların mescit, mutfak ve binaya giriş alanı olarak kullanıldığı, makine dairesi katında teras ve kazan bakım onarım odası olan kısımlara +147,97 kotunda çelik döşeme ile ara kat yapıldığı, 2-3 ve 7-8 aksları arasında merdiven yapıldığı, açılır-kapanır tente sistemi olması gereken yerlerin sabit malzemeden yapıldığı” şeklinde tespitlere yer verilerek, 4 blokta toplam 10.759,62 m2 alanın ruhsat ve eki projesine aykırı olduğu gerekçesiyle yapı tatil tutanağı düzenlendiği, aykırılığı tespit edilen söz konusu imalatların, ruhsat alınmasını ve ruhsat eki projenin tadil edilmesini gerektiren, yanı sıra taşınmazda emsal artışı oluşturan nitelikte imalatlar olduğu anlaşılmaktadır. Bu haliyle 4 adet blokun her birinin ruhsata ve eki projesine aykırı şekilde tamamlanması karşısında, söz konusu yapılar için yapı kullanma izni verilemeyeceği açıktır.
Öte yandan, bakılmakta olan davanın, davacı ile hazine arasında akdedilen kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince 29.05.2010 tarihinde bitirilmesi gereken inşaatın, davalı belediyenin engellemeleri nedeniyle anılan tarihten yıllar sonra bitirilebilmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açıldığı, bu çerçevede yapılan değerlendirmede; uyuşmazlık konusu taşınmazın inşaata başlanılmak üzere davacıya 29.11.2007 tarihinde teslim edildiği, ilgili sözleşme gereğince, teslimden itibaren 30 ay içerisinde inşaatın tamamlanması, buna göre en geç 29.05.2010 tarihinde yapıların iskan izni alınmış şekilde hazineye teslim edilmesi gerektiği, somut olayda ise, taşınmazın davacıya teslim edildiği tarihten yaklaşık 3 ay sonra 28.02.2008 tarihinde inşaatın davalı belediyece mühürlendiği ve söz konusu inşaatın 19.11.2008 tarihine kadar mühürlü kalmak suretiyle yaklaşık 8 ay davacının iradesi dışındaki sebeplerle durdurulduğu, buna göre davacı tarafından 3 ay çalışıldıktan sonra duran inşaata 19.11.2008 tarihinden itibaren kaldığı yerden devam edilmesi mümkün olduğundan, bu durumda inşaatın kalan 27 ay içerisinde bitirilmesi gerekirken, davacı tarafından inşaattaki mührün kaldırıldığı 19.11.2008 tarihinde inşaata hemen başlanılmayarak 23.06.2010 tarihine kadar beklenildiği, öte yandan bu süreçte davalı idarenin hukuka aykırı şekilde 2 günlük engellemesinin bulunduğu görülmektedir.
Buna göre 23.06.2010 tarihinde yeniden başlayan inşaatın, kat karşılığı inşaat sözleşmesinde belirlenen 30 aylık tamamlanma süresi esas alındığında, en geç 25.12.2012 tarihine kadar -(davalı belediyenin inşaatı fiilen engellediği 2 günlük süre dahil edilmiştir)- bitirilmesi gerekirken, anılan tarihten yaklaşık 1 yıl sonra 31.12.2013 tarihinde uyuşmazlık konusu yapılar için yapı kullanma izni verilmesi istemiyle davalı belediyeye başvurulduğu, anılan 1 yıllık gecikme süresi içerisinde 16.09.2013 tarihinde taşınmaz için tadilat ruhsatı alınarak konut alanlarının ve ortak alanların inşaat alanı miktarının artırıldığı anlaşılmaktadır.
Nitekim davacı tarafından İstanbul Defterdarlığı Anadolu Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığına yazılan 13.12.2010 tarihli yazı ile, “İstanbul İmar Yönetmeliğinden kaynaklanan ilave emsal haklarının mevcut olduğu, bu emsal haklarını kullanabilmek için proje tadilatları yapılacağı, ayrıca ihale sözleşmesi eklerinde belirlenen projenin olumlu yönde ciddi şekilde revize edildiği, binaların kat yüksekliklerinin arttığı, daire sayısının 288 adetten 672 adete çıkarıldığı, bu revizyonlar nedeniyle işin yapım süresinin ve maliyetinin ciddi şekilde arttığı, gerek inşaata ilgili belediyelerden kaynaklanan nedenlerle Haziran 2010 tarihinde başlanabilmiş olması, gerekse proje genelinde yapılan revizyonlar sebebiyle işin yapım süresi uzadığından, inşaatın yapım süresinin 31.12.2013 tarihine kadar uzatılmasının talep edildiği” görülmektedir.
Bu itibarla, davacının inşaata yeniden başladığı 23.06.2010 tarihinden, yapı kullanma izni verilmesi istemiyle davalı belediyeye başvurduğu 31.12.2013 tarihine kadar geçen süreçte, davalı belediyenin 2 günlük hukuka aykırı engellemesi dışında, inşaat sürecinin engellendiğine veya geciktirildiğine yönelik davacı tarafından da davalıya yöneltilen herhangi bir iddia bulunmadığı, buna rağmen inşaatın 30 aylık süresi içerisinde tamamlanamamış olduğu, kaldı ki davacı ile hazine arasında başlangıçta belirlenen 30 aylık inşaat süresinin, söz konusu projenin ciddi şekilde revize edilerek, kat adedi ve bağımsız bölüm sayısının artırılması nedeniyle uzadığının davacı tarafından da ikrar edildiği anlaşıldığından, bu haliyle davalı belediyeden kaynaklandığı ileri sürülen gecikmenin, gerçekte, hazine ile davacı arasında başlangıçta daha düşük yapı yoğunluklu konut projesine göre belirlenen 30 aylık inşaat süresinin, söz konusu projenin revize edilmesinden kaynaklı teknik sebeplerle anılan süre içinde tamamlanmasına imkan kalmamasından kaynaklandığı sonucuna varılmaktadır.
Kaldı ki, inşaatın 29.05.2010 yılında tamamlanamaması iş bu davanın esasını oluşturmakta ise de; söz konusu tarih itibariyle inşaatın tamamlanması halinde taşınmaz için geçerli olan 19.09.2007 tarihli yeni yapı ruhsatı ile konut alanları için 90.156 m2, ortak alanlar için 67.088 m2 olmak üzere toplam 157.244 m2 yapı inşaat alanı verilmiş iken, 29.05.2010 tarihinden sonraki tarihlerde taşınmaz için 3 defa tadilat ruhsatı düzenlenmek suretiyle nihai olarak 09.02.2016 tarihinde verilen yapı kullanma iznine göre konut alanları için 116.565,34 m2, ortak alanlar için 66.069 m2 olmak üzere toplam 182.634,34 m2 yapı inşaat alanının gerçekleştiği, buna göre, konut alanlarının inşaat alanında 26.409,34 m2, toplam inşaat alanında 25.390,34 m2 artış meydana geldiği görülmektedir.
Yine yapıların kat adedi bakımından da, 2007 yılı ilk yapı ruhsatında kat adedi “yol kotu altı 3 kat, yol kotu üstü 43 kat” olmak üzere toplam 46 kat olarak belirlenmiş ilave 2 adet tesisat katı düzenlenmiş iken, 2016 yılı yapı kullanma iznine göre, ilave 2 adet tesisat katının kaldırılarak yol kotu üstü normal katlara eklendiği ve “yol kotu altı 4 kat, yol kotu üstü 45 kat” olmak üzere toplam kat sayısının 49’a yükseldiği görülmektedir.
Söz konusu artışların, davacının da kabulünde olduğu gibi, 01.06.2013 tarih ve 28664 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik uyarınca, emsale dahil olmayan alanların artırılmasından kaynaklandığı, diğer bir ifade ile davacının iddia ettiği gecikme yaşanılmayarak inşaatın 29.05.2010 tarihinde tamamlanmış olması halinde, taşınmaz için 2011, 2013 ve 2016 yıllarında tadilat ruhsatları alınmak suretiyle konut alanlarında ve ortak alanlarda gerçekleşen inşaat alanı miktarındaki artışın elde edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, davalı belediyenin hizmet kusuruna dayalı mali sorumluluğu bulunup bulunmadığının tespiti için; taşınmaza ilişkin planlama sürecinde, muhtelif uygulama işlemlerinin tesis edilmesine ilişkin süreçte ve inşaatın fiilen başlangıcından tamamlanmasına kadar geçen süreçte davalı idarece gerçekleştirilen işlem ve/veya eylemlerin, somut olayın özellikleri, sorumluluk hukukunun koşulları ve yukarıda bölümler halinde yer verilen tespit ve açıklamalar gözönünde bulundurularak ayrı ayrı değerlendirilmesi, bu değerlendirme sonucunda hukuka uygun olmayan işlem veya eylemlerin varlığının tespit edilmesi halinde, bunlardan nedensellik bağı kurulabilenler sonucunda ortaya çıkan güncel ve kesin nitelikteki zararın miktarının araştırılması, zarar miktarının hesabında varsa davacı tarafından elde edilen menfaatlerin indirilmesi suretiyle elde edilecek sonuca göre yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
B) Davacının temyiz istemi yönünden yapılan incelemede;
Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Daireleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
Davacının maddi tazminat isteminin fazlaya ilişkin kısmının reddi ile manevi tazminat isteminin reddi yolunda İdare Mahkemesince verilen karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin iş bu temyiz istemine konu edilen … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin kararı ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. 2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davalının temyiz isteminin kabulüne, davacının temyiz isteminin reddine,
2. Yukarıda özetlenen gerekçeyle maddi tazminat isteminin … TL’lik kısmının kabulüne, fazlaya ilişkin maddi tazminat istemi ile manevi tazminat isteminin reddine ilişkin Mahkeme kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, maddi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmının BOZULMASINA, maddi tazminat isteminin fazlaya ilişkin kısmının reddi ile manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının ONANMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 12/10/2020 tarihinde, kesin olarak, oybirliğiyle karar verildi.