Danıştay Kararı 6. Daire 2019/21296 E. 2022/11182 K. 13.12.2022 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2019/21296 E.  ,  2022/11182 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2019/21296
Karar No : 2022/11182

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- … Peyzaj Mimarları Odası (…. Şubesi)
VEKİLİ : Av….
2- … İnşaat Mühendisleri Odası (… Şubesi)
3- … Mimarlar Odası (… Şubesi)
VEKİLİ : Av. …
4-… Şehir Plancıları Odası (… Şubesi)
VEKİLİ : Av. …
5- … Barosu
VEKİLİ : Av….

DİĞER DAVACILAR : 1- … Veteriner Hekimleri Odası
2- … Ziraat Mühendisleri Odası

KARŞI TARAF : 1- (DAVALI) … Büyükşehir Belediye Başkanlığı/…
VEKİLİ : Av… – Av…
2- (DAVALI YANINDA MÜDAHİL) …
VEKİLİ : Av….

İSTEMİN ÖZETİ : … ili, … ilçesi, … … Çayı arasında 160 hektarlık alana ilişkin olarak Antalya Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile onaylanan 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı değişikliği ile dayanağı Antalya Büyükşehir Belediye Meclisinin … tarih ve … sayılı kararı ile onaylanan 1/25.000 ölçekli Nazım İmar Planının iptali istemiyle açılan davada, dava konusu işlemlerin iptali yolundaki… İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun kabulü, Mahkeme kararının kaldırılması, davanın Antalya Barosu Başkanlığı yönünden ehliyet yönünden reddi ile diğer davacılar yönünden ise reddine dair … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

SAVUNMALARIN ÖZETİ : Davalı Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından; temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır. Davalı yanında müdahil tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairelerince verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür.
… Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince verilen … tarihli, E:…, K:… sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın, ehliyet yönünden davanın reddine ilişkin kısmının oy çokluğu ile, diğer kısmının ise oy birliği ile ONANMASINA, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de belirtilen İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın kararı veren ilk derece Mahkemesine gönderilmesine 13/12/2022 tarihinde kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY (X) :

2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanununun 2. maddesinin (a) bendinde iptal davaları, idari işlemler hakkında yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmaktadır. İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulu, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılmasına ve sürdürülmesine ilişkin bir husustur. Dolayısıyla kişisel menfaat ihlali kavramının, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde yorumlanması gerekmektedir.
Bireylerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil toplum kuruluşlarının menfaat ilgisini kurdukları idari tasarrufları, iptal davası yoluyla idari yargı önüne getirmelerinin, idarenin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminin sağlanmasıyla “Hukuk Devleti” nin gerçekleştirilmesine hizmet edeceği; konuya bu açıdan bakıldığında, idari yargıya özgü bir dava türü olan “iptal davası”nı açan gerçek veya tüzel kişilerin, dava açmakla ulaşmak istediği amaç bakımından klasik anlamda “davacı”dan farklı olduğu tartışmasızdır.
Aksi yönde bir anlayış, iptal davasının ön koşullarından olan “menfaat ihlali”ni “hak ihlali”ne yaklaşan bir tarzda yorumlama sonucunu yaratır ki, bu durumun ne idari yargının varlık nedeni ile, ne de yasa koyucunun amacı ile bağdaşmayacağı açıktır.
Bir idari faaliyet ile, dava açma ciddiyetini sağlamaya yetecek ölçüde muhatap olup, menfaat ilgisini kuran kişi ve kuruluşlar, söz konusu faaliyetle ilgili idari işlemlerin iptali istemiyle dava açabilirler.
Baro davacı olduğuna göre, kişisel menfaat ihlali kavramının Barolar yönünden değerlendirilmesine gelince;
1136 sayılı Avukatlık Kanununun 76. maddesinde; baroların avukatlık mesleğine mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, avukatlık mesleğinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak amacıyla kurulmuş meslek kuruluşları olduğu belirtilmiş iken, 10/5/2001 günlü, 24398 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4667 sayılı Kanun ile 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 76. maddesinde değişiklik yapılarak; Barolar, avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının biribirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak, meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanmış, aynı Kanunun Baro Yönetim Kurulu’nun görevlerinin düzenlendiği 95. maddesine yine 4667 sayılı Kanunla eklenen 21. bentte de, yönetim kurulunun, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
1136 sayılı Kanunun 76. ve 95/21. maddelerinde yapılan ve yukarıda açıklanan yasal değişiklikten sonra Baroların; mesleki bir örgüt olmanın ötesinde hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak gibi bir işlev yüklenmesi nedeniyle diğer meslek örgütlerinden farklı bir konuma sahip olduğu açıktır.
İncelenen dosyada, dava konusu imar planı değişiklikleri ile tarımsal üretim açısından çok verimli olan mutlak tarım arazisi ve dikili tarım arazisi niteliğindeki uyuşmazlık konusu alanın yapılaşmaya açıldığı, bölgede yapılaşma baskısının artırıldığı, parsellere yeni getirilen fonksiyonlar nedeniyle başta ulaşım olmak üzere yeni sorunlar oluşmasına neden olunduğu, yeşil alan bütünlüğünün bozulduğu, konut kullanımına da yer verildiği ancak ne kadar nüfusun yaşayacağının ve bu nüfus için gerekli sosyal donatı alanının ne kadar olacağının belirlenmediği, plan değişikliklerinin üst ölçekli planlara aykırı olduğu iddialarıyla bakılan davanın açıldığı dikkate alındığında, yukarıda aktarılan yasal düzenlemeler ve açıklamalarda belirtildiği üzere hukukun üstünlüğünü savunmakla görevli Baronun dava açma ehliyetinin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi, Mahkeme kararının davacı Antalya Barosu Başkanlığı açısından dava açma ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine yönelik kısmının onanmasına ilişkin Dairemiz kararına katılmıyorum.