Danıştay Kararı 6. Daire 2019/12701 E. 2020/7537 K. 10.09.2020 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2019/12701 E.  ,  2020/7537 K.
T.C.

D A N I Ş T A Y

ALTINCI DAİRE

Esas No : 2019/12701

Karar No : 2020/7537

DAVACILAR: 1- …

2- …

VEKİLLERİ: Av. …

DAVALI: … Bakanlığı – …

VEKİLİ: …

MÜDAHİL (DAVALI YANINDA): … A.Ş.

VEKİLLERİ: Av. …

DAVANIN KONUSU: Ankara İli, Beypazarı ve Polatlı İlçeleri ile Eskişehir İli, Mihalıççık İlçesi sınırları içerisinde Sakarya Nehri üzerinde yapılması planlanan “Gürsöğüt Barajı ve HES (58,39 MWm/56,00 MWe) [Gürsöğüt-1 Barajı ve HES (37,53 MWm/36,00 MWe), Dümrek HES (6,26 MWm/6,00 MWe), Gürsöğüt-2 Barajı ve HES (14,60 MWm/14,00 MWe)] Kırma-Eleme Tesisi ve Hazır Beton Tesisi” projesi ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü tarafından verilen … tarih ve … sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu” kararının iptali istenilmektedir.

DAVACILARIN İDDİALARI :

Dava konusu ÇED Olumlu kararının açıkça hukuka aykırı olduğu, nitekim proje alanının bir kısmının 1. derece arkeolojik sit olarak ilan edilen alanla çakıştığı ve projenin yapılmasının bu alana zarar vereceği, Ankara Çayının kirlilik yükü dikkate alındığında, yapılacak HES’in Dümrek Mahallesi yakınında kirli suyun birikmesine neden olacağı, projenin inşai faaliyetleri ile kırma eleme ve hazır beton tesislerinin çalışmasının toz ve gürültü kirliliğine neden olacağı, proje nedeniyle tarım arazileri ile arazilerin sulanmasını sağlayan tarımsal trafo tesisleri ve yer altı boru sisteminin sular altında kalacağı, bunun dışında verilecek tarımsal sulama suyunun da yetersiz kalacağı, Dümrek Mahallesinin suya yakın olan kısımlarında bulunan hanelerin sular altında kalma riski bulunduğu halde, bu hanelerin güvenli bir yere naklinin ÇED raporunda değerlendirilmediği ileri sürülmüştür.

DAVALININ SAVUNMASI :

Öncelikle, usule ilişkin olarak, yapılması planlanan alanda ikamet etmeyen veya taşınmazı bulunmayan davacılar bakımından davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği öne sürülmüştür.

Esasa ilişkin olarak ise 11/03/2017 tarihinde ÇED başvuru dosyasının Bakanlığa sunulması üzerine ÇED sürecinin başlatıldığı, projenin türü ve proje alanı özellikleri dikkate alınarak ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileri, Bakanlık yetkilileri ile proje sahibi ve/veya yetkililerinden inceleme değerlendirme komisyonunun oluşturulduğu, Ankara ve Eskişehir İllerinde ayrı ayrı halkın katılımı toplantısı yapıldığı, halktan gelen görüş ve öneriler de dikkate alınarak ÇED raporu özel formatının belirlendiği ve bu formata göre hazırlanan ÇED raporu incelenip değerlendirme neticesinde nihai edildiği, nihai ÇED raporunun ilan edilmesi üzerine, projeye herhangi bir öneri, itiraz veya görüş iletilmediği ve sonuç olarak ÇED Olumlu kararı verildiği, proje alanı içerisinde kalan “Hakimtepe Frig Kale ve Yerleşimi I. ve III. derece arkeolojik sit alanıyla ilgili Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün uygun görüşünün alındığı, tarımsal trafo tesislerinin ve tarım arazilerinin sular altında kalmasıyla ilgili Ankara ve Eskişehir Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüklerinin görüşlerinin alındığı, dere yatağına bırakılacak can suyu miktarıyla ilgili ekosistem değerlendirme raporunun hazırlandığı ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından onaylandığı, ayrıca proje sahibinin ÇED raporundaki tüm taahhütlere uymak zorunda olduğu, aksi halde 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca gerekli cezai müeyyidelerin uygulanacağı savunulmuştur.

DAVALI YANINDA MÜDAHİLİN SAVUNMASI:

Usule ilişkin olarak, davacıların dava açma ehliyetlerinin bulunmadığı ileri sürülmüştür.

Esas ilişkin olarak ise, davacılar tarafından ÇED olumlu kararının iptali istenildiği halde, gerek ÇED raporunun askı-ilan sürecinde gerekse halkın katılımı toplantısında herhangi bir itirazda bulunulmadığı, dava konusu proje alanının bir kısmı I. ve III. derece arkeolojik sit alanıyla çakışsa bile Eskişehir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ile ilgili diğer idarelerden gerekli izinlerin alındığı, Ankara Çayının kirlilik yükünün halihazırda mevcut olduğu, bununla birlikte dava konusu projeyle mevcut duruma ilave yük gelmemesi için inşaat ve işletme aşamalarında arıtma tesislerinin kurulacağı ve su kalitesinin korunması amacıyla tüm önlemlerin sağlanacağı hususlarının ayrıntılı bir şekilde ÇED raporunda ele alındığı, toz ve gürültü kirliliği, inşai faaliyetler sırasında mümkün olmakla birlikte, bu etkinin geçici olduğu ve gerekli önlemlerin alınacağının taahhüt edildiği, dava dilekçesinde iddia edilenin aksine dava konusu projenin hayata geçmesiyle söz konusu sahada kalan tarım arazilerinin modern yöntemlerle sulanmasının sağlanacağı, tarımsal bırakılacak suya ilişkin bilgilere ayrıntılı olarak su kullanım hakları raporunda yer verildiği ve buna göre yeterli miktarda tarımsal sulama suyu ile en kurak dönem baz alınarak hesaplanan can suyunun bırakılacağının taahhüt edildiği, maksimum çalışma kotu dikkate alındığında, Dümrek Mahallesinde bulunan yerleşim yerlerinin su altında kalma riskinin olmadığı, projenin hayata geçirilmesinde üstün kamu yararının bulunduğu savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’NUN DÜŞÜNCESİ :

Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporu ve ek bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden; aşağıda belirtilen hususlar yönünden eksik olan ÇED raporu esas alınarak verilen dava konusu “ÇED Olumlu” kararında hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığından, dava konusu işlemin iptali gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’IN DÜŞÜNCESİ :

Dava, Ankara İli, Beypazarı ve Polatlı İlçeleri ile Eskişehir İli, Mihalıççık İlçesi sınırları içerisinde yapılması planlanan “Gürsöğüt Barajı ve HES [Gürsöğüt-1 Barajı ve HES (37,53MWm/36,00MWe), Dümrek HES (6,26 MWm/6,00MWe), Gürsöğüt-2 Barajı ve HES (14,60MWm/14,00Mwe)] Malzeme Ocağı, Kırma-Eleme Tesisi ve Hazır Beton Tesisi” projesi ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü tarafından verilen … günlü, … sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle açılmıştır.

2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 2. maddesinde; “Çevresel Etki Değerlendirmesi: Gerçekleştirilmesi plânlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları; Proje Tanıtım Dosyası: Gerçekleşmesi plânlanan projenin yerini, özelliklerini, olası olumsuz etkilerini ve öngörülen önlemleri içeren, projeyi genel boyutları ile tanıtan bilgi ve belgeleri içeren dosyayı” ifade ettiği; 10. maddesinde; “Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, çevresel etki değerlendirmesi raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Petrol, jeotermal kaynaklar ve maden arama faaliyetleri, Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamı dışındadır. Çevresel Etki Değerlendirmesine tâbi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plân ve programlar ve konuya ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.” hükümlerine yer verilmiştir.

Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin “Tanımlar ve Kısaltmalar” başlıklı 4. maddesinde; “c) Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED): Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları… h) Çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararını… ifade eder” düzenlemesine yer verilmiştir.

ÇED Olumlu kararı verilmesi süreci, nihai ÇED raporu hazırlanmak suretiyle gerçekleştirilmesi planlanan bir projenin proje alanına, projenin etkileme alanına ve çevreye olası etkileri ile çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olup olmadığının araştırıldığı, proje kapsamında çevreye verilecek olumsuz etkilerin asgari seviyede tutulabilmesi amacıyla alınacak tedbirlere, proje kapsamında yapılacak çalışmalara uyulacak kurallara ve alınacak tedbirlere ilişkin taahhütlerin verildiği, projenin etkilerine dair analiz ve hesaplamaların yer aldığı çalışmaları ifade etmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda özetle; kırma eleme tesisinde oluşacak en önemli çevresel etkinin toz ve gürültü olduğu, proje kapsamında kazı çalışmaları sırasında yürütülecek faaliyetler de dikkat alınarak toplam kümülatif emisyon değerlerinden kaynaklı yapılan toz dağılım modellemesine göre belirlenen miktarın Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği sınır değerinin altında kaldığı, dava konusu ÇED raporu kapsamında söz konusu faaliyete bağlı oluşabilecek çevresel etkilerin tanımlandığı ve bu etkilere karşı alınabilecek teknik ve bilimsel tedbirlerin açıklandığı, dava konusu projede aynı nehir yatağında ardışık olarak devam eden üç HES projesini kapsadığı için oluşabilecek çevresel etkileri belirlemede kümülatif değerlerin kullanılmasının doğru bir yaklaşım olduğu, ancak nehir suyu kalitesine yönelik ayrı bir çalışma yapılmadığı, Ankara Çayı üzerinde yer alan sucul organizmalara yönelik herhangi bir bilgi verilmediği, ÇED raporunda flora ve fauna elemanlarının korunmasına yönelik tedbirlerin verildiği, bölgede endemik ve hassa olarak tanımlanan türler bulunduğundan verilen bu önerilere harfiyen uyulmasının zorunlu olduğu, kurak yaz dönemleri, aşırı buharlaşma ve su kullanımları gibi diğer faaiyetler de dikkate alındığındabölgede yaşayan sucul ve karasaal flora-fauna için “can suyu” miktarının az olduğu, bu nedenle projede belirlenen miktarın arttırılarak yeniden düzenlenmesi gerektiği, proje alanının arazi durumunun ÇED raporunda yapılan tanımlamalarla örtüştüğü, proje sahası içinde yer alan ve tarımsal potansiyeli olan arazilerin bir bölümünün baraj gölü altında kalacağı için bu alanlarda tarımsal faaliyetlerin yapılmasının söz konusu olmadığı, dava konusu ÇED raporunda proje sahasında kalan ve su kullanma haklarının söz konusu olduğu sulanan arazilerin varlığının tespit edildiği, Gürsöğüt 1 Barajı ve HES tesisi ile Dümrek HES tesisi arasında Sakarya Nehri kenarında 9000 da tarım arazisinin varlığının tespit edildiği, Gürsöğüt 2 Barajı ve HES sahasında baraj gövdesi ile santral binası arasında aktif tarım arazisinin bulunmaması nedeniyle su hakkı tesisini doğuracak herhangi bir yapının da bulunmadığı, Gürsöğüt 1 Barajı mansap sulama ünitesinde aylara göre ihtiyaç duyulan su tüketim miktarları ve barajdan bırakılması gereken su miktarı hesaplamamaları 9000 dekar arazide yetişen bitki türleri ve ekiliş alanlarının dikkate alınarak hesaplandığı, Gürsöğüt 1 Barajı ve bu baraja ait Derivasyon Tüneli ile Baraj su toplama alanları çevresinde yer alan arkeolojik kalıntıların projeden etkilenmeyeceği belirtilmiştir.

Dosyada mevcut bilgi ve belgelerin ile yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporlarının birlikte incelenmesinden; ÇED raporunun Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği esas alınarak ve usulüne uygun hazırlandığı, ÇED raporu içinde bulunan bilgilerin belirlenen formata uygun olduğu, ÇED raporunda gerçekleştirilmesi plânlanan proje ile ilgili alınması gereken önlemlerin tespit edilerek çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesi hususunda gereken çalışmaların yapıldığı, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin belirlendiği, projenin çevreye olabilecek etkilerinin kabul edilebilir değerlerin altına indirilerek dava konusu ÇED olumlu kararının verildiği, ÇED raporuna yönelik itirazların ÇED raporunu kusurlandırıcı nitelikte olmadığı anlaşıldığından, dava konusu “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :

Davalı yanında müdahil tarafından Ankara İli, Beypazarı ve Polatlı İlçeleri ile Eskişehir İli, Mihalıççık İlçesi sınırları içerisinde Sakarya Nehri üzerinde toplam kurulu gücü 58,39 MWm/56,00 MWe olan Gürsöğüt Barajı ve HES projesi kapsamında Gürsöğüt-1 barajı ile 1 adet etek santrali, Dümrek HES, Gürsöğüt-2 barajı ile 1 adet etek santrali, derivasyon tünelleri, dolusavak, iletim kanalı (2200 m), iletim tüneli (925 m), cebri boru, yükleme havuzu yapılmasının planlanması üzerine, ÇED raporu hazırlanarak 11/03/2017 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sunulmuştur.

Projenin konusu, türü ve proje için belirlenen yerin özellikleri dikkate alınarak, projeye ait dosyanın, proje kapsamında hazırlanacak olan her türlü bilgi ve dokümanın incelenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı (Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü), Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü, Ankara Valiliği (Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Genel Müdürlüğü, İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü, Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı), Eskişehir Valiliği (Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Genel Müdürlüğü, İl Afet Acil Durum Müdürlüğü, Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı), davalı yanında müdahil ile söz konusu projenin dosyasını hazırlayan şirketin katılımıyla inceleme değerlendirme komisyonu oluşturulmuştur. Halkın katılımı toplantılarının yapılması sonrasında ise, komisyonca kapsamı belirlenen ÇED özel formatı 09/06/2017 tarihinde davalı yanında müdahile gönderilmesi üzerine, anılan format doğrultusunda hazırlanarak davalı idareye sunulan ÇED raporu, 11/09/2017 tarihinde gerçekleşen son toplantısında nihai hale gelerek, halkın görüşüne açılmıştır.

Sonuç olarak, davalı idare tarafından nihai ÇED raporu ve ekleri yeterli ve uygun bulunarak söz konusu projeyle ilgili olarak “ÇED Olumlu” kararı verilmiştir.

Bakılan dava, anılan … tarih ve … sayılı “ÇED Olumlu” kararının hukuka aykırı olduğu iddialarıyla açılmıştır.

İNCELEME VE GEREKÇE:

USUL YÖNÜNDEN:

Davalı idare ile davalı yanında müdahil tarafından, yapılması planlanan alanda ikamet etmeyen veya taşınmazı bulunmayan davacılar bakımından davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, Ulusal Yargı Ağı Portalı (UYAP) kayıtlarının incelenmesinden; davacıların dava konusu projenin yapılacağı alanda ikamet ettikleri anlaşıldığından, davalı idare ile davalı yanında müdahilin bu iddiasına itibar edilmemiştir.

ESAS YÖNÜNDEN:

İlgili Mevzuat:

2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesinde, “Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez…” hükmüne yer verilmiştir.

25/11/2014 günlü, 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 4. maddesinde; “Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED): Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları, Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Komisyon tarafından yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun saptanması üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı” olarak tanımlanmıştır. Aynı Yönetmeliğin 6. maddesinde; “(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeler için ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum ve kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdiklere taahhütlere uymakla yükümlüdürler. (3) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı alınmadıkça bu projelere hiçbir teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez.” kuralı; 7. maddesinde ise; “Bu Yönetmeliğin; a) EK-I’de yer alan projelere b) “ÇED Gereklidir” kararı verilen projelere, c) EK-2’de yer alan projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesi halinde, mevcut projenin kapasitesi ile kapasite artışı toplamı EK-1’de belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ç) ÇED Olumlu kararı verilmiş projelerde yapılacak kapasite artışı veya kapasite artışları toplamı EK-1’de yer alan eşik değerler ve üzerinde olan projelere, d) Bu Yönetmelik kapsamında yer alan ve eşik değeri olan fakat eşik değer altında kaldığından Yönetmelik kapsamı dışında kalan projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışı toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi EK-1’de belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanması zorunludur.” kuralı yer almıştır.

Anılan Yönetmeliğin Ek-III bölümünde; Çevresel Etki Değerlendirmesi Genel Formatı ile Çevresel Etki Değerlendirmesi Özel Formatının ihtiva etmesi gereken hususlar düzenlenmiş, Bölüm I: Projenin tanımı ve özellikleri; Proje konusu yatırımın tanımı, özellikleri, ömrü, hizmet maksatları, önem ve gerekliliği ile projenin yer ve teknoloji alternatifleri, proje için seçilen yerin koordinatları, Bölüm II: Proje Yeri ve Etki Alanının Mevcut Çevresel Özellikleri; proje alanının ve önerilen proje nedeniyle etkilenmesi muhtemel olan çevrenin; nüfus, fauna, flora, jeolojik ve hidrojeolojik özellikler, doğal afet durumu, toprak, su, hava, atmosferik koşullar, iklimsel faktörler, mülkiyet durumu, mimari ve arkeolojik miras, peyzaj özellikleri, arazi kullanım durumu, hassasiyet derecesi (Ek-5’deki Duyarlı Yöreler Listesi de dikkate alınarak) benzeri özellikler, Bölüm III: Projenin İnşaat ve İşletme Aşamasında Çevresel Etkileri ve Alınacak Önlemler; a) Çevreyi etkileyebilecek olası sorunların belirlenmesi, kirleticilerin miktarı, alıcı ortamla etkileşimi, kümülatif etkilerin belirlenmesi, b) Sera gazı emisyonların belirlenmesi ve iklim değişikliğine etkileri, c) Projenin çevreye olabilecek olumsuz etkilerinin azaltılması için alınacak önlemler, ç) İzleme planı (inşaat dönemi), Bölüm IV: Halkın Katılımı şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.

İlgili Mevzuatın Değerlendirilmesi;

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca; çevresel etki değerlendirmesi ile, gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin değerlendirildiği, ayrıca projelerin uygulanmasının izlendiği ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların belirlendiği bir süreç öngörülmüş olup, Yönetmelik kapsamında yer alan bir faaliyet nedeniyle hazırlanacak ÇED raporunda özel format uyarınca, projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği kapsamında yerin ve etki alanının çevresel özellikleri, çevresel etkiler ve alınacak önlemlerin tartışılması, faaliyet yerinin belirlenmesinde ise, faaliyetin büyüklüğü, amacı, ulaşım, iklim, toprağın ve çevrenin özellikleri, olası etkiler ve etkilerin azami giderilme olanakları gibi unsurların etkili olması, bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre dengesinin sağlanması yolunda belirtilen nitelikteki bir faaliyete en uygun yerin seçilmesi esastır.

Çevresel etki değerlendirmesi; gerçekleştirilmesi planlanan projenin, çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin belirlenerek değerlendirilmesi amacıyla yapıldığından, ÇED sürecinde verilen kararların iptali istemiyle açılacak davalarda, yukarıda belirtilen Yönetmeliğin Ek III. bölümündeki unsurlar yönünden, ÇED kararlarının bir bütün olarak çevresel etkilerinin irdelenmesi gerekmektedir.

Dava Konusu “ÇED Olumlu” Kararının İncelenmesi;

Dava konusu yapılması planlanan projenin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin yeterli olup olmadığının değerlendirilebilmesinin özel ve teknik bilgiyi gerektirmesi nedeniyle 22/03/2018 tarihli ara kararıyla keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesi üzerine, Naip Üye … tarafından re’sen seçilen bilirkişiler; hidrobiyolog Prof. Dr. …, çevre mühendisi Prof. Dr. …, ziraat mühendisi Prof. Dr. …, inşaat mühendisi Prof. Dr. … ve arkeolog Dr. …’den oluşan bilirkişi heyeti ile birlikte mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmıştır.

Bilirkişiler tarafından hazırlanan raporda özetle; projenin çevresel etkileri bakımından yapılan değerlendirmede; alanda yapılan gözlemler sonucunda söz konusu proje için inşaat çalışmalarına başlanıldığı, bu kapsamda proje alanında şantiye bölümünün ve kırma-eleme tesislerinin tamamlandığı, nihai ÇED raporundan anlaşıldığı üzere; Gürsöğüt Barajı ve HES projesi su temini çalışmalarının “Sakarya Havzası Master Plan Raporu Yapımı İşi” kapsamında hazırlanmış olan “Orta Sakarya Alt Havzası Hidroloji Master Plan Raporu, Mart 2016” sonuçları dikkate alınarak yapıldığı, bu rapor sonuçlarına göre aks yerleri için yağış alanları yeniden hesaplandığı ve buna göre baraj giriş akımları tespit edildiği, proje sahasının toplam olarak 39.631 km2’lik (Gürsöğüt-1 memba aksı) bir yağış alanıyla Sakarya Havzası’nın % 1,7’sini kaplamadığı, Gürsöğüt Barajı ve HES projesinin, enerji ve sulama suyu elde etmek amacıyla projelendirildiği, dava konusu proje aynı nehir yatağında ardışık olarak devam eden üç HES projesini kapsadığı için oluşabilecek çevresel etkileri belirlemek için faaliyetler sonucunda oluşabilecek kirleticilerin miktarları, bunların havza içindeki yayılımı (modelleme çalışmaları) kümülatif değerler üzerinden hesaplanması ve alınabilecek tedbirlerin bu değerler üzerinden ortaya konulması gerektiği, ÇED raporu, bu kapsam göz önünde bulundurularak değerlendirildiği, inşaat aşamasında oluşacak kazı fazlası malzemenin kaya niteliğinde olduğu, dolguda kullanılmayan malzemelerin ise alanda belirlenmiş kazı fazlası malzeme döküm alanlarında biriktirileceği, söz konusu alanın havza özelliğinde olması nedeniyle DSİ 3. Bölge Müdürlüğünün görev ve yetki sorumluluğunda olduğu, bu nedenle kazı fazlası malzemenin döküm alanlarının uygunluğu için söz konusu kurumdan izin alındığı, proje kapsamında kullanılacak kazı fazlası malzeme döküm alanı-3 içinden Avlanboğaz Deresinin ve kırma-eleme tesisi 3-4 alanı içinden ise Büyükkaranlık Deresinin geçtiği, çalışmalar sırasında bu dereler için koruma bandının bırakılacağı ve DSİ Genel Müdürlüğü bilgisi ve izinleri dışında dere yatağına herhangi bir müdahalede bulunulmayacağı ilgili firma tarafından taahhüt edildiği, söz konusu alanlar için DSİ 3. Bölge Müdürlüğünün görüşü alındığı ve ÇED raporu Ek-18’de sunulduğu, inşaat aşamasında çıkacak kazı fazlası malzemenin uygun kısımları inşaat işlerinde dolguda, yol yapım ve onarım işlerinde kullanılacağı, projenin inşaat aşamasında her biri 3750 ton/gün kapasiteye sahip 4 adet kırma-eleme tesisinin alanda yer alacağı, kırma-eleme tesislerinin toplam kapasitesinin 625 ton/saat (15.000 ton/gün) olduğu, toplam üretim kapasitesinin ise 5.400.000 ton/yıl olarak belirlendiği, kırma-eleme tesisleri sırasıyla; 2 adedi Gürsöğüt-1 Barajı ve HES inşaat alanında, 2 adedi ise Gürsöğüt-2 Barajı ve HES inşaat alanında konuşlandırılacağı, kırma–eleme tesisinde oluşacak en önemli çevresel etkinin toz ve gürültü olduğu, ÇED raporunda inşaat aşamasında toz oluşumuna neden olacak kazı faaliyetleri için, Gürsöğüt 1 Barajı ile Dümrek HES ünitelerinin birbirine yakın lokasyonda olması sebebiyle yapılan toz hesaplamalarında birlikte değerlendirilmiş olup, Gürsöğüt 2 Barajı ve HES üniteleri ise uzak mesafesi göz önüne alınarak ayrı olarak hesaplandığı, hazır beton üretim tesisinde toz oluşumu olabilecek bunkerlerin kapalı olacağı, çimento silolarına da toz tutucu filtreler takılacağı, böylece hazır beton üretim tesisinden toz emisyonu çıkışının önlenmiş olacağı, proje kapsamında kazı çalışmaları sırasında yürütülecek faaliyetler de dikkate alınarak toplam kümülatif emisyon değerlerinden kaynaklı toz dağılım modellemesinin (AERMOD) yapıldığı, model dağılım sonuçlarına göre proje alanına en yakın yerleşim yeri olan (1.4 km) Dümrek mahallesinde günlük havada asılı toz emisyon değerinin 72,36 μg/m3 olarak belirlendiği, bu miktarın Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği sınır değerinin (70 μg/m3) altında kaldığı, model çalışması ile belirlenen yıllık havada asılı toz emisyon değerlerinin, aylık çöken toz emisyon değerlerinin ve yıllık çöken toz emisyon değerlerinin en yakın alıcı noktalarda SKHKKY sınır değerlerini sağlayabildiğinin belirlendiği, kötü durum senaryolarına göre tüm çalışmaların birlikte değerlendirildiğ,i modelleme çalışmaları sırasında oluşacak havada asılı toz ve çöken toz değerlerinin, Yönetmelik sınır değerlerinin sağlanabilmesi ve toz oluşumunun en aza indirgenmesi amacı ile alınacak tedbirlerin ÇED raporunda belirtildiği, proje kapsamında gelen rüsubatın azaltılması için Gürsöğüt-1 Barajı memba aks yeri göl alanı girişinde tersip bentlerinin öngörüldüğü, tersip bentlerinin, arkasında biriken rüsubatın barajın minimum seviyeye düştüğü zamanlarda değerlendirilmesini ve baraj ömrünün uzatılmasını sağlayabileceği, ÇED komisyon üyesi DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yapılan tespitte, Sakarya Nehri anakol üzerinde önerilen tersip bendi-1’in, özel şirket tarafından yapılması planlanan Kaplan Regülatörü ve HES projesi ile çakıştığının belirlendiği, bahse konu Kaplan Regülatörü ve HES projesinin, Sakarya Nehri anakol üzerinde 660 m maksimum–649 m kuyruk suyu kotunda önerildiği, tersip bendi-1 yerinin, Kaplan Regülatörü ve HES projesini olumsuz etkilemeyecek şekilde yeniden belirlenmesi gerekliliğinin gündeme geldiği, kati çalışmaları başlatılan proje kapsamında bu konunun da irdelenmekte olduğu, Kaplan Regülatörü ve HES projesini olumsuz etkilemeyecek şekilde tersip bendinin, membaya doğru kaydırılmasının sağlanacağı, Kaplan Regülatörü depolamalı bir tesis olmadığı için tersip bendinin kaydırılması sağlandıktan sonra olumsuz bir etkisinin beklenmeyeceği, aksine sediment tutumu sayesinde yarar getireceğinin öngörüldüğü, projenin arazi hazırlık ve inşaat çalışmalarında kullanılacak araçlardan kaynaklanacak emisyon katsayıları ve işletme saatleri için kütlesel debi değerlerinin ÇED raporu kapsamında hesaplandığı, yine proje kapsamında kullanılacak iş makinelerinin egzoz gazı emisyonlarının düzenli olarak yetkili kuruluşlar tarafından ölçüleceği ve egzoz gazı emisyonları için belirlenmiş olan sınır değerleri sağladıklarına yönelik belgelendirme işleminin yapılacağının taahhüt edildiği, dava konusu ÇED raporunun 82. sayfasında Sakarya Nehrinin kolları olan Ankara, Karasu, Göksu, Mudurnu, Seydisu, Kızılırmak çaylarının NO2, O2 miktarı, Pb ve Cr gibi kirletici parametreler yönünden III. ve IV. sınıf kirlilik yüküne sahip olduğu ve havzada ciddi boyutlarda ağır metal kirliliğinin bulunduğu belirtildiği, yine, TÜBİTAK MAM Çevre ve Temiz Üretim Enstitüsü (ÇTÜE)’nün Temmuz 2013’te hazırladığı Sakarya Havzası Havza Koruma Eylem Planı çalışma sonuçlarına göre tüm parametrelere göre su kalitesi değerlendirildiğinde, havzadaki istasyonlarda genel olarak su kalitesinin sınıf III ya da IV seviyesinde, yani çok kirlenmiş veya kirlenmiş su olduğu, havza su kalitesi açısından YSKYY ve SKKY‟ye göre genel olarak değerlendirildiğinde, Sakarya Nehri ve onu besleyen önemli çaylardan Porsuk Çayı, Karasu Çayı, Çarksuyu, Kalburt Göksu Çayı, Ankara Çayı ve Çubuk Çayının farklı parametreler açısından kirli ya da çok kirli su kalitesine sahip olduğu, Sakarya Nehri, özellikle Porsuk ve Ankara Çayları karışımı sonrasında organik madde, amonyum azotu, toplam fosfor kirliliğinin yanı sıra iletkenlik ve SKKY’deki fiziksel inorganik parametreler, bor ve bazı metaller açısından kirli ya da çok kirli özellik göstermekte olmasıyla birlikte, Sarıyar ve Gökçekaya Barajları sonrasında Sakarya Nehrinde kirliliğin azalmakta olduğu, ancak toplam fosfor ve organik madde miktarı nedeniyle bazı bölümlerin III. sınıf olarak adlandırıldığı, söz konusu rapor sonuçlarına göre proje alanındaki nehir suyu kalitesinin kirli olduğunu gösterdiği, ancak, dava konusu ÇED raporunda nehir suyu kalitesine yönelik ayrı bir çalışma yapılmadığı, sulama suyu olarak bile belki de kullanılamayacak derecede kirli olan su kalitesinin dikkate alınmamasının önemli bir eksiklik olduğu, organik kirlilik yükü yüksek bir nehrin kurulacak bent ile durgun hale getirilmesi sonucu, oluşan baraj gölünün de kısa bir sürede ötrofik yapıya geçmesine neden olacağı, belirtilen bu durum nedeniyle ÇED raporunda nehir suyu kalitesinin de göz önünde bulundurularak gerekli koruma tedbirlerinin alınması gerek oluşacak göl ortamındaki biyoçeşitlilik ve gerekse suyun sulama suyu olarak kullanımının geçerliliği açısından önem arz ettiği, proje kapsamında inşaat ve işletme aşamasında personelin içme ve kullanma suyu ihtiyacı, havanın sıcak ve kuru olduğu zamanlarda çalışma alanlarının ve ulaşım yollarının toz oluşumuna karşı nemlendirilmesi, hazır beton tesisinde beton üretimi ve mikserlerin yıkanması işlemleri için su kullanımının olacağı, ÇED raporunda gerekli içme ve kullanma su miktarlarının ayrı ayrı hesaplandığı, inşaatta çalışacak personelden kaynaklanacak evsel atık sular için paket atıksu arıtma tesisinin kurulacağı, paket atıksu arıtımına ait teknik bilgilerin ÇED raporunda yer aldığı, projenin işletme aşamasında arıtma tesisi kullanılmayacağı, işletme aşamasında oluşacak evsel nitelikli atık suların santral binasının yakınında inşa edilecek sızdırmasız fosseptikte toplanacağı ve ilgili belediye tarafından vidanjörle çektirilerek bertaraf edileceği, hazır beton tesislerinde, mikserlerin ve karıştırıcıların yıkanması gibi işlemler sonucu ortaya çıkan atık sudaki askıda katı madde (AKM) konsantrasyonunun ve bulanıklılığın oldukça yüksek olduğu, bu nedenlerle çökeltim havuzu inşa edileceği, fiziksel olarak çökeltim havuzunda arıtılan sular geri dönüşümlü olarak bu sistemlerde tekrar kullanılacağı, çöktürülen malzeme mil olarak adlandırılmakta olup, belirlenmiş kazı fazlası alanında depolanacağı, tünel açılması sırasında tünel içerisinden çıkacak suların drenaj sistemi ile alınarak tünel dışına çıkartılacağı, bu sularda da askıda katı madde fazla olduğu, bu nedenle çöktürme havuzunda dinlendirildikten sonra Sakarya nehrine deşarj edileceği, çalışma alanlarının nemlendirilmesinde kullanılacak su ise buharlaşacağı için atıksu oluşmayacağı, oluşacak evsel nitelikli katı atıkların Atık Yönetimi Yönetmeliğine uygun olarak ağzı kapaklı, sızdırmasız çöp konteynırlarında biriktirileceği ve Beypazarı Belediyesinin çöp döküm sahasına götürüleceği, dava konusu proje kapsamında arazinin hazırlanmasından başlayarak ünitelerin açılmasına dek yapılacak işlerden kaynaklı gürültü düzeylerini belirlemek için akustik raporun hazırlandığı, söz konusu raporda gürültü hesaplamalarına ve gürültü dağılım haritalarına yer verildiği, kümülatif değerlere göre yapılan gürültü modellemesi sonucunda en yakın alıcı nokta olan Dümrek mahallesinde arka plan gürültü ölçümü ile mevcut durum gürültü düzeyinin 39,72 dBA, inşaat faaliyetlerine bağlı oluşacak kümülatif gürültü düzeyinin ise 43 dBA olarak belirlendiği, belirlenen değerlerin Yönetmelik sınır değerlerini aşmadığı, sonuç olarak dava konusu ÇED raporu kapsamında söz konusu faaliyete bağlı oluşabilecek çevresel etkilerin tanımlandığı ve bu etkilere karşı alınabilecek teknik ve bilimsel tedbirlerin açıklandığı, dava konusu proje aynı nehir yatağında ardışık olarak devam eden üç HES projesini kapsadığı için oluşabilecek çevresel etkileri belirlemede kümülatif değerlerin kullanılması doğru bir yaklaşım olduğu, oluşabilecek etkileri belirlemede mevut arka plan miktarlarının da göz önüne alındığının görüldüğü, ancak, ÇED raporunda nehir suyu kalitesine yönelik ayrı bir çalışmanın yapılmadığı, sadece literatüre dayalı olarak su kalitesinin oldukça kötü olduğunun belirtildiği, sulama suyu olarak bile kullanılamayacak derecede kirli olan su kalitesinin dikkate alınmamasının önemli bir eksiklik olduğu, organik kirlilik yükü yüksek bir nehrin kurulacak bent ile durgun hale getirilmesi sonucu, oluşan baraj gölünün de kısa bir sürede ötrofik yapıya geçmesine neden olacağı, belirtilen bu durum nedeniyle ÇED raporunda nehir suyu kalitesinin de göz önünde bulundurularak gerekli koruma tedbirlerinin alınmasının gerek oluşacak göl ortamındaki biyoçeşitlilik ve gerekse suyun sulama suyu olarak kullanımının geçerliliği açısından önem arz ettiği, projenin ekolojik ve hidrobiyolojik etkileri bakımından yapılan değerlendirmede; ÇED raporunun 679. sayfasında tablo 2’de Gürsöğüt 1 ve Gürsöğüt 2 Barajı proje alanında yapılan örnekleme ve incelemelerde 125 alg türünün belirlendiği, Sakarya Nehrinde daha önce tarafımdan yapılan çalışmalarda 164 alg türünün belirlendiği ve belirlenen türlerin bazıları Türkiye için yeni kayıt olan türler olduğu, Gürsöğüt-1 barajının rezervuar alanını oluşturacak olan bölgeye Sakarya nehrinin kolu olan Ankara Çayının da karıştığı, ancak, söz konusu ÇED raporunda Ankara Çayı üzerinde yer alan sucul organizmalara yönelik ait herhangi bir bilginin verilmediği, raporun 679. sayfasındaki tablo 1’de Gürsöğüt 1-2 Barajı proje alanında 25 zooplankton türünün belirlendiği ifade edildiği, yine Ankara Çayı için bir bilginin verilmediği, bu nedenle, hem alglerle hem de zooplanktonlarla ilgili çalışmaların literatür bilgileriyle düzenlenerek desteklenmesi gerektiği, ÇED raporunun 695. sayfasında verilmiş olan tablo 4’de 16 balık türünün (proje alanı ve yakın çevresine ait balık türleri) verildiği, Sakarya Nehri gibi debisi yüksek ve akış hızı fazla olan bir nehirde bu türlerin, ÇED raporunda belirtilen şekilde elektroşoker ile yakalanmasının çok zor olduğu ve mutlaka serpme ağ veya fanyalı ağlar ile de balık örneklerinin yakalanması gerektiği, dolayısıyla tablo 4’de verilen listede gözlem olarak belirtilen kaynak kısmının bazı balıklar için literatür olarak değiştirilmesinin gerektiği, ÇED raporunun 706. sayfasında Gürsöğüt 1-2 Baraj gövdesinin yüksek olmasından dolayı balık geçitleri açısından, asansör tipi balık geçitlerinin, uygun bir balık geçidi olmadığının, “yakalama, taşıma ve serbet bırakma yöntemi”nin uygun olduğunun belirtildiği, burada barajın alt kısımlarından balıkların avlanarak yukarı kesimlere taşınmasından bahsedildiği, ancak günümüzde dünyada bu yöntemin işlevselliğinin sorgulandığı, özellikle peş peşe yapılacak olan Gürsöğüt 1 ve 2 Barajlarının birbirlerine çok yakın konumda olmaları ve menderes (büklüm) şeklindeki nehir ana yatağının bu alanda bulunmasının önemli bir sorun olduğu, Gürsöğüt 1 Barajından can suyu olarak tabir edilen ve nehir yatağına bırakılacak olan su miktarının, Gürsöğüt 2 Barajı rezervuar alanına kadar olan mesafede yetersiz kalacağı ve “yakalama, taşıma ve serbest bırakma yöntemi”nin bazı balıklar için iki kez yapılması gerekeceğinden bu yöntemin efektif olamayacağı, alanda yayın balığı mevcudiyeti göz önüne alındığında, balık asansörlerinin daha uygun olacağı, depolamalı bir su yapısı olan barajlarda membadan taşınan sedimanın, mansaba akışı inşa edilen bent nedeniyle engellendiği, Gürsöğüt 1 Barajında da her iki akarsuyun sedimanının birikeceği, sedimanın birikim hızı, barajların ekonomik ömrünü belirleyen ana etkenlerden birisi oldduğu, 5 milyonluk bir şehrin içerisinden geçen ve aşırı derece kirlilik yükü taşıyan Ankara Çayının getireceği sediman yükünün, Gürsöğüt 1 Barajının ömrünün çok kısa olmasına neden olacağı, Gürsöğüt 1-2 Barajı ÇED raporunda, 2 farklı çevresel akış hesaplama çalışmasının sunulduğu, ÇED raporunun 867. sayfasında can suyu değerleri olarak “aylık bazda bırakılması gereken su miktarları ile ilgili bir değerlendirme yapıldığında, yüksek akım döneminde daha fazla can suyunun dere yatağına bırakılacağı, bu sonuçlara göre önerilen akım değerlerindeki en düşük debiler düşük akımlı dönemlerinde önerildiği, buna göre Gürsöğüt 1 Barajından sonra önerilen en düşük akım 4.81 m3/s ile düşük akım dönemlerinde olduğu, bu akımın bırakılması durumunda 30.90 cm minimum derinlik ve 1.64 m/s akım hızı oluşacağı, yine Gürsöğüt 2 Barajından bırakılması önerilen minimum can suyu 4.84 m3/s olarak önerildiği, önerilen bu miktar ile Gürsöğüt 2 barajından sonra 30.99 cm derinlik ve 1.64 m/s hız oluşacağı, ancak, daha önce belirtilen menderes (büklüm) oluşumu suyun akış mesafesini uzattığı ve yayılışını arttırdığı, bunun da su seviyesinin düşmesine neden olduğu, ayrıca kurak yaz dönemlerinin, aşırı buharlaşma ve su kullanımları gibi diğer faaliyetler de dikkate alındığında, bölgede yaşayan sucul ve karasal flora-fauna için can suyu miktarının az olduğu, bu nedenle, projede belirlenen miktarın arttırılarak yeniden düzenlenmesi gerektiği, projenin tarım ve orman alanlarına etkisi bakımından yapılan değerlendirmede; arazi kullanım haritasına göre ağırlıklı olarak mera vasfında olduğu, sulu tarım, nadaslı kuru tarım ve fundalık araziler üzerinde kaldığı ve arazi kullanım sınıfı ise III. sınıf, IV. sınıf, VI sınıf ve VII sınıf arazi niteliğinde olduğu, meşcere haritasına göre proje alanı ziraat, ağaçsız orman toprağı, bozuk meşcerelik ve taşlık alanlar üzerinde kaldığ, proje alanı civarında bulunan 9000 dekar tarım arazisinin sulanabilmesi için kullanılacak olan Gürsöğüt-1 barajı baraj gölünün ve baraj mansabından bırakılacak olan suyun ve civarda bulunabilecek yeraltı ve yerüstü sularının kirlenmemesi, kirletilmemesi gerektiği, nihai ÇED raporunda bu hususa, 23/12/1960 tarih ve 10688 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yeraltı Suları Hakkında Kanun”, 07/04/1004 tarih ve 28257 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan “Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik” ile 31/12/2004 tarih ve 25687 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği” amir hükümlerine göre hareket edilmesi gerektiği şeklinde değinildiği, ancak bunun için nasıl bir işlemin/işlemlerin yapılacağına dair eylem planından bahsedilmediği, proje sahasında yapılan keşif sırasında yapılan gözlemler ile ÇED raporunda yapılan tanımlamaların örtüştüğünün görüldüğü, proje sahası içerisinde yer alan ve tarımsal potansiyeli olan bu arazilerin bir bölümünün baraj gölü altında kalacağı için bu alanlarda tarımsal faaliyetlerin yapılmasının söz konusu olmadığı, diğer yandan proje sahası içerisinde kalan ve tarımsal potansiyeli olan alanların nasıl kullanılacağına dair açıklayıcı bilgiye rastlanılmadığı, proje sahası içerisinde kalan ve tarımsal potansiyeli bulunan alanlar ile mera alanlarının amaç dışı kullanımları için taahhüt edilen izinlerin alınamaması durumunda nasıl bir yol izleneceği hakkında bilgi olmamasının eksik olarak görüldüğü, projenin ÇED raporu hazırlanırken proje sahasının yerleşim yerleri olan illerin veya ilçelerin il tarım ve orman müdürlüğünün görüşünün alınmadığının belirlendiği, su kullanım hakları rapor kapsamında, proje sahasında kalan ve su kullanma haklarının söz konusu olduğu sulanan arazilerin varlığı belirlendiği, Gürsöğüt 1 Barajı ve HES tesisi ile Dümrek HES tesisi arasında Sakarya Nehri kenarında 9000 da tarım arazisi varlığının tespit edildiği ve tespit edilen tarım arazilerinde hububat, sebze, ayçiçeği soğan ve bostan yetiştirildiği saptandığı, hazırlanan su kullanım hakları raporunun, doğal hayatın devamı için dere yatağına bırakılması gereken can suyu dışındaki diğer su kullanımları kapsadığı, su tutma aşamasının mümkün olduğunca sulama mevsimi olmayan ekim-mayıs aylarına denk gelen kış döneminde yapılacağı, aksi takdirde su tutma aşamasında gerekli debinin mansaba bırakılacağı, sonuç olarak, nihai ÇED raporunda Gürsöğüt 1 Barajı mansap sulama ünitesinde aylara göre ihtiyaç duyulan su tüketim miktarı ve barajdan bırakılması gereken su miktarı hesaplamaları 9000 dekar arazide yetiştirilen bitki türleri ve ekiliş alanları dikkate alınarak hesaplandığı, projenin arkeolojik alanlara etkisi bakımından yapılan değerlendirmede; davaya konu olan ve söz konusu arkeolojik kalıntıların bulunduğu belirtilen alan projenin “Gürsöğüt-I Barajı ve bu baraja ait “derivasyon tüneli” ile “baraj su toplama alanları” olduğu, bu alanlarda yürütülecek çalışmaların, Eskişehir Koruma Kurulunun 05/06/2013 tarih ve 1501 sayılı kararı ile I. derece arkeolojik sit alanı olarak ilan edilmiş bölgeyle çakıştığı, I. derece arkeolojik sit alanı ile çakışan “su toplama alanı”nda yerinde yapılan incelemeler sonucunda yüzeyde arkeolojik bir kalıntıya rastlanılmadığı, müze uzmanlarınca tespit edilen çevredeki tümülüslerin ise paftadaki konumlarından yola çıkarak proje alanı ile çakışan alan içerisinde yer almadığı, I. derece arkeolojik sit alanı ile çakıştığı anlaşılan ikinci alan, projenin derivasyon tüneli ile ilişkili olan “Frig Kalesi” olarak anılan “Kalebaşı” mevkii isimli yüksek kayalık bir alan olduğu, ancak söz konusu proje incelendiğinde, bu alana proje kapsamında bir müdahalede bulunulmayacağı, dava dosyasına sunulan baraj su seviyesini gösterir kot kesitinden yola çıkarak su seviyesinin söz konusu kalıntıların dik yamacının alt seviyesindeki bir kotta kalacağının görüldüğü, sonuç olarak dosyaya sunulan uzmanlarca hazırlanmış raporlar, müze uzmanları tarafından hazırlanmış kalıntıları gösterir pafta ile yine dosyaya sunulmuş baraj su seviyesinin kot kesitine bağlı olarak sahada yapılan incelemeler sonucunda; Gürsöğüt-I Barajı ve bu baraja ait derivasyon tüneli ile baraj su toplama alanları çevresinde yer alan arkeolojik kalıntıların projeden etkilenmeyeceği, projenin su kullanım hakları bakımından yapılan değerlendirmede; proje ile bu tarım alanlarının yaklaşık 9,340 milyon m3 su ile sulu tarıma açılacağı, tarım için ayrılacak su miktarı hesabında halihazırda bölgede yapılan tarım çeşitliliğinin ve bitki deseninin dikkate alınacağı, proje alanında yaygın bir şekilde hayvancılığın yapıldığına dair bir ifade yer almadığı, iki baraj arasında sulu tarım için ayrılan su hacmine ilave olarak Gürsöğüt 1 Barajı membasında (baraj aksı gerisinde) kalan alanlarda halihazırda dinamolar (pompaj) ile sulanan tarım alanlarının mevcut olduğu, nihai ÇED raporunda tarım alanlarına olabilecek etkiler ve bu etkilere karşı alınan tedbirlere değinildiği, ayrıca Gürsöğüt 1 Baraj membasında Dümrek Mahallesinde dinamolar (pompalar) vasıtası ile nehirden çekilen sular ile sulanan alanların yine sulanmaya devam edebileceğinin vurgulandığı, bu dinamoların baraj gölü altında kalması durumunda ise uygun yeni yerlerine taşınmasının sağlanması, şeklinde önerinin yer aldığı, sonuç olarak, bilimsel değerlendirmeler göz önünde bulundurularak, ÇED raporundaki eksikliklerin tamamlanmasının ve taahhütlerin yerine getirilmesinin uygun görüldüğü, yönünde görüş ve tespitlere yer verilmiştir.

Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş, davalı idare ve davalı yanında müdahil tarafından bilirkişi raporuna karşı, nehir su kalitesine yönelik çalışmalara ve yüzeysel su analizi sonuçlarına ÇED raporunda yer verildiği, aynı nehir yatağı üzerinde yaklaşık 2 yıldır faaliyet gösteren Kargı Barajı ve HES projesinde de aynı kirlilik yüküne sahip nehir suyunun, baraj gölünde ötrofik yapıya geçmediği, dolayısıyla dava konusu projenin de ötrofik yapıya geçmesinin mümkün olmadığı, türlere ilişkin genel listede Ankara Çayına dair ayrı bir başlık açılmasına gerek duyulmamakla birlikte, ÇED raporundaki alg türü sayısının yeterli olduğu nitekim, ayrıca türlere ait genel liste belirlenirken Ankara Çayında daha önceki yıllarda yapılmış çalışmalara ait verilerin de dikkate alındığı, ÇED raporundaki balık taşıma yönteminin hangi balık türleri için işlevsiz kalacağının bilirkişilerce ortaya konulmadığı, can suyu ile ilgili değerlendirmelerin bilimsel olmadığı, sedimantasyon durumu ile tarım ve orman yönünden yapılan değerlendirmelerin hatalı olduğu belirtilerek itiraz edilmiştir.

İtiraz edilen hususların açıklığa kavuşturulması amacıyla Danıştay Altıncı Dairesinin 11/03/2020 tarihli ara kararıyla ek bilirkişi raporu alınmasına karar verilmesi üzerine düzenlenen ek bilirkişi raporunda özetle; ÇED raporunda yer alan Sakarya Nehrinin memba kısmından alınan su numunesi sonucundaki analiz, nehir suyu kalitesine yönelik ayrı bir çalışma olarak nitelendirilebilecek olsa bile, faaliyet sonrası projeye bağlı su kalitesinde bir değişimin olup olmadığının değerlendirilebilmesi için nehrin mansap bölümünden de numune alınmamasının ve en azından mevsimsel periyotlara göre (yılda 4 kez) yapılmamasının, ÇED kapsamında yapılan çalışmanın yetersizliğini ortaya koyduğu, faaliyet öncesi nehrin hem memba hem de mansap kısmında alınacak su numunelerinde yapılacak analizin, faaliyetin izleme ve kontrol çalışmalarında su kalitesi değişiminin takibi açısından önemli olduğu, Sakarya Nehrinin kirlilik yükünün fazla olduğu, özellikle taşıdığı organik madde ve nütrient miktarlarının su kalitesini IV. sınıf seviyesine kadar düşürdüğü, baraj göllerinin ve kapalı alanlara alınan su kütlelerinin, akış özelliğindeki bir akarsuyun kalite değişimlerine neden olacağı, yine özellikle nütrient miktarlarının yüksek olduğu durağan yüzeysel su kaynaklarında (göl) trofik seviyesinin, kirletici girişi devam ettiği sürece, zamanla bozularak ötrofik seviye ulaşabileceğinin bilimsel bir gerçek olduğu, basit anlamda ötrofikasyon, göllerin besleyici elementlerce zenginleşmeleri (N, P) sonucu artan alg ve makrofit üremesi, balık avlama alanlarının, su kalitesinin nitelikçe bozulması olarak tanımlandığı, kirletici girişlerinin sürekliliği, göl hacmi, derinlik, su seviyesi gibi birçok faktöre bağlı olarak bir gölün ötrofik seviyeye ulaşmasının uzun yıllar periyodunda gerçekleşebileceği, dolayısıyla, dava konusu projenin uygulamaya geçmesi halinde akış özelliğindeki suyun (Sakarya Nehri) belli bir bölümde biriktirme yapısı alanında (Gürsöğüt Barajı-1 rezervuar alanı) toplanacak (zaten su kalitesi çok düşük) olan suyun bulunduğu biriktirme yapısında trofik seviyenin bozulmasının da beklenebilecek bir sonuç olarak görüldüğü, söz konusu bozulmanın sadece bu proje için değil aynı zamanda Sakarya Nehri üzerinde yapılmış olan (Kargı Barajı, Gökçekaya Barajı, Sarıyar Barajı, Yenice Barajı) ve/veya yapılması söz konusu olan diğer baraj projelerindeki göller için de geçerli olabilecek bir durum olduğu, ayrıca (davalı yanında müdahil tarafından emsal gösterilen) Kargı Baraj gölü için hangi çalışma sonuçlarına göre gölün 2 yılda ötrofik yapıya geçmediğinin belirlendiği, gölün mevcut durumdaki trofik seviyesinin belli olup olmadığı, gölde 2 yıl gibi kısa bir sürede trofik seviyede bir değişimin gözlenebilmesinin hangi bilgiye dayandırıldığının bilinmediği, bu nedenle, Kargı Barajı genelinde (davalı yanındaki müdahil tarafından) yapılan değerlendirmenin bilimsel bir yaklaşım olmadığı ve söz konusu proje için de örnek teşkil edemeyeceği, bilirkişi raporunda belirtilen ötrofikasyon riskinin değerlendirmesi için alınacak önlemlerde mevcut su kalitesi (Sakarya Nehri) göz önüne alınarak öneri ve uygulamaların detaylandırılması ve özellikle su kalitesinin sulama suyuna uygunluğunun değerlendirilmemesinin eksiklik olarak görüldüğü, ÇED raporundaki söz konusu taahhütlerin, derelerin, dolayısıyla baraj gölünün ilerleyen yıllarda oluşabilecek ötrofikasyon sürecini engelleyebilmesinin tek başına yeterli olamayacağı, bir gölde ötrofikasyonu engelleyebilmek için öncelikle kirletici girişlerinin engellenmesinin gerektiği, Sakarya Nehri su kalitesinin havza genelinde çok kirli olduğu göz önüne alındığında, nehir suyu kalitesinin düzeltilebilmesi için yine havza bazında tedbirlerin alınması gerektiği, ÇED raporu kapsamında belirtilen ve projenin inşaat ve işletme sürecinde söz konusu faaliyete bağlı oluşabilecek atık ve/veya atıksuların bertarafına yönelik yapılan açıklamaların ve sunulan taahhütlerin proje kapsamında oluşacak baraj gölü su kalitesini korumaya yönelik olduğu, bilimsel ve teknik açıdan doğru olduğu, yine, rapor kapsamında belirtilen önlemlerin ve uygulamaların, ilgili yönetmeliklerin esaslarına göre tanımlandığı, Gürsöğüt 1 ve Gürsöğüt 2 Barajları proje alanı için hazırlanan ÇED raporunda belirtilen alg türü sayısının önemli olmadığı ancak baraj yerinin konumu dikkate alındığında, Ankara Çayının Sakarya Nehrinin yukarı havzası denilen ana koluna bağlantı yaptığı noktadan hemen sonra göl aynası alanının oluştuğu, yani Ankara Çayının, Gürsöğüt Baraj gölünü yükleyen en önemli etmen olacağı, bu nedenle, hem Sakarya Nehrinin hem de Ankara Çayının dikkate alınması gerektiği, ancak ÇED raporu hazırlanırken her iki akarsuyun tek bir akarsu olarak değerlendirildiğinin anlaşıldığı, bu durum kabul edilebilir olmakla birlikte, alanda yapılmış birçok çalışmanın mevcut olduğu, Ankara Çayı ile ilgili hem alglerle hem de zooplanktonlarla ve diğer sucul flora ve fauna elemanları ile ilgili çalışmaların literatür bilgileriyle düzenlenerek iki ayrı tablo halinde verilmesinin türlerin bilinmesi açısından daha uygun olacağı, ÇED raporunda verilmiş olan 16 balık türünün (proje alanı ve yakın çevresine ait balık türleri) 9’unun endemik olduğu ve Sakarya havzasında yayılış gösterdiği, bu nedenle davalı yanında müdahilin, bilirkişi heyetinden hangi balık türü ya da türlerinin yakalama, taşıma ve serbest bırakma yönteminin işlevsel olmadığını sorması ve soyut olarak nitelendirmesinin doğru olmadığı, nitekim ÇED raporunda belirtilen “peş peşe yapılacak olan Gürsöğüt 1 ve 2 Barajlarının birbirlerine çok yakın konumda olmaları ve menderes (büklüm) şeklindeki nehir ana yatağının bu alanda bulunmasının önemli sorun olduğu, nitekim, Gürsöğüt 1 Barajından can suyu olarak tabir edilen ve nehir yatağına bırakılacak olan su miktarının, Gürsöğüt 2 Barajı rezervuar alanına kadar olan mesafede yetersiz kalacağı ve “yakalama, taşıma ve serbest bırakma yöntemi”nin göç eden balıklar için iki kez yapılması gerekeceğinden, bu yöntemin efektif olamayacağı, kaldı ki balıkların genellikle temiz suları tercih edeceği ve bölgedeki tek temiz ve doğal akarsuyun Sakarya Nehrinin Ankara Çayına karışmadan önceki kısmı olduğundan, balıkların barajı geçerek bu bölgeye gelmek için çaba sarf edeceği, bu sebeple, uygun akıntı hızı verilerek balıkların balık asansörüne yönlendirilip kolayca nehrin yukarı kısmına taşınmalarının sağlanabileceği, sonuç olarak; yapılacak balık geçitlerinin özelliklerinin, ortamda yaşayan balıkların cinslerine ve davranış özelliklerine göre belirlenmesi gerektiği, tersip bentleri ile Ankara Çayının getireceği sediment yükünün belli oranlarda tutularak Gürsöğüt 1 Baraj Gölüne taşınımının azaltılmaya çalışıldığı, bu açıdan ÇED raporunda tersip bentlerinin kullanımı için yapılan hesaplama ve yaklaşımların teknik açıdan doğru olduğu, ancak, doğal döngü içerisinde oluşabilecek etkiler (iklim değişimine bağlı sel, heyelan, erozyon vb.) ve havzadaki antropojen etkilerden dolayı artan kirlilik yükü ile taşınan sediment miktarının artabileceği ve yıllar içerisinde söz konusu tersip bentlerinin yetersiz kalabileceği, bu nedenle, tersip bentlerinin proje faaliyet sürecinde belli dönemlerde kontrolü ve revizyonunun gerekebileceği, projenin mevcut durumuyla belirlenen tersip bentlerinin, göl baraj ömrünü korumakta yeterli olabileceği, bölgenin coğrafik olarak iç Anadolu stepleri karakteristiğini yansıttığı, çoğunlukla yazları kurak ve sıcak, kışları soğuk ve yağışlı iklim özelliğini gösterdiği, Gürsöğüt 1 Barajından sonra önerilen en düşük akım 4,81 m3/s ‘nin düşük akım dönemleri için olduğu, bu akımın bırakılması durumunda 30,90 cm minimum derinlik ve 1,64 m/s akım hızı oluşmaktuğu, yine Gürsöğüt 2 Barajından minimum can suyu 4,84 m3/s olarak önerildiği, önerilen bu miktar ile Gürsöğüt 2 Barajından sonra 30,99 cm derinlik ve 1,64 m/s hız oluştuğu, ancak, menderes (büklüm) oluşumunun suyun akış mesafesini uzattığı ve yayılışını artırdığı, bunun da su seviyesinin düşmesine neden olduğu, ayrıca kurak yaz dönemleri, aşırı buharlaşma ve su kullanımları gibi diğer faaliyetler de dikkate alındığında, bölgede yaşayan sucul ve karasal flora-fauna için can suyu miktarının az olduğunun düşünüldüğü, bu nedenle, projede belirlenen can suyu miktarın artırılarak yeniden düzenlenmesinin gerektiği, ayrıca kök bilirkişi raporunda, yeraltı ve yerüstü sularının kirlenmemesi, kirletilmemesi için ilgili yönetmeliklere göre hareket edileceğinin ÇED raporunda taahhüt edildiği ancak bunun için nasıl bir işlemin/işlemlerin yapılacağına dair eylem planından bahsedilmediği yönündeki değerlendirmenin, 9000 dekar tarım arazisi için kullanılacak olan yeraltı ve yerüstü sulama sularının (baraj göl suyu ve yeraltı suları) kirletilmemesi için belirtilen yönetmelikler kapsamında ne tür işlemlerin planlandığının sulama suyu kalitesi açısından da değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin bir öneri olduğu yönünde görüş ve tespitlere yer verilmiştir.

Ek bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş olup davacılar, davalı idare ve davalı yanında müdahil tarafından, daha önce itiraz edilen ve bu bilirkişi raporunda açıklanan hususlara ilişkin itiraz edilmiş ise de, yeniden ek bilirkişi raporu alınmasına gerek görülmemiştir.

Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun ve ek bilirkişi raporunun birlikte incelenip değerlendirilmesinden; ÇED’in projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları da kapsadığı dikkate alındığında, ÇED raporunda her ne kadar su kalitesini belirleme çalışmaları kapsamında tek bir noktadan (membadan) numune alınarak analiz sonuçlarına yer verilmiş ise de, faaliyet sonrası projeye bağlı su kalitesinde bir değişimin olup olmadığının değerlendirilebilmesi, başka bir ifadeyle, projenin, izleme ve kontrol çalışmalarında söz konusu faaliyetin meydana getirebileceği su kalitesi değişimlerinin takip edilebilmesi amacıyla faaliyet öncesi nehrin hem memba hem de mansap kısmından mevsimsel periyotlara göre (yılda 4 kere) numune alınarak analizlerin yapılması gerektiği; Sakarya Nehrinin kirlilik yükü göz önünde bulundurulduğunda, ötrofikasyon riskinin değerlendirilerek buna yönelik detaylı çalışmaların yapılması gerektiği; dava konusu proje ile enerji elde edilmesi ve sulama suyu temin edilmesi planlandığından, su kalitesinin sulama suyuna uygunluğunun ayrıca ele alınması gerektiği; Ankara Çayının Gürsöğüt Baraj gölünü besleyen en önemli kaynak olduğu dikkate alındığında, türlerin ayrıntılı olarak bilinmesi bakımından Sakarya Nehri ile Ankara Çayında bulunan türlere ayrı tablolar halinde ve literatürden de yararlanmak suretiyle yer verilmesi gerektiği; Gürsöğüt 1 Barajı ile Gürsöğüt 2 Barajı rezervuar alanına kadar olan mesafede bırakılacak can suyu miktarının yetersizliği ve yılda iki kez yapılmasının gerekmesi nedeniyle ÇED raporunda yer alan balık göçüyle ilgili “yakalama, taşıma ve serbest bırakma” yönteminin efektif olmayacağı dikkate alındığında, ortamda yaşayan balıkların cinslerine ve davranış özelliklerine göre balık geçitlerinin belirlenmesi gerektiği; nehir yatağının menderes (büklüm) şeklindeki yapısı nedeniyle suyun akış mesafesinin uzaması ve yayılışının artması ile kurak yaz dönemleri nedeniyle aşırı buharlaşma göz önünde bulundurulduğunda, alanda yaşayan sucul ve karasal flora ve fauna için can suyu miktarının yetersiz olduğu, dolayısıyla can suyu miktarlarının yeniden düzenlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Bu durumda; yukarıda belirtilen hususlar yönünden eksik olan ÇED raporu esas alınarak verilen dava konusu “ÇED Olumlu” kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

1. DAVA KONUSU İŞLEMİN İPTALİNE,

2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama gideri ile hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacılara verilmesine,

3. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin davalı yanında müdahil üzerinde bırakılmasına,

4. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 325. madddesi uyarınca Hazine ve Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğünce yatırılan …TL keşif avansından keşif gideri olarak harcanan … TL’nin davalı idareden tahsili için ilgili Kuruma yazı yazılmasına ve kararın bir örneğinin ilgili Kuruma tebliğine, keşif avansından artan … TL’nin anılan Kuruma iadesine,

5. Kararın kesinleşmesinden sonra artan posta avansının istekleri halinde davacılara ve davalı yanında müdahile iadesine,

6. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(g) maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 10/09/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY (X):

Dosyada mevcut bilgi ve belgelerin ile yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporlarının birlikte incelenmesinden; ÇED raporunun Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği esas alınarak ve usulüne uygun hazırlandığı, ÇED raporu içinde bulunan bilgilerin belirlenen formata uygun olduğu, ÇED raporunda gerçekleştirilmesi plânlanan proje ile ilgili alınması gereken önlemlerin tespit edilerek çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesi hususunda gereken çalışmaların yapıldığı, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin belirlendiği, projenin çevreye olabilecek etkilerinin kabul edilebilir değerlerin altına indirilerek dava konusu ÇED Olumlu kararının verildiği, ÇED raporuna yönelik itirazların ÇED raporunu kusurlandırıcı nitelikte olmadığı anlaşıldığından, dava konusu “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerektiği karşı oyu ile çoğunluk kararına katılmıyorum.