Danıştay Kararı 6. Daire 2015/5974 E. 2020/13035 K. 17.12.2020 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2015/5974 E.  ,  2020/13035 K.
T.C.

D A N I Ş T A Y

ALTINCI DAİRE

Esas No : 2015/5974

Karar No : 2020/13035

DAVACI : … Odası (… Şubesi)

VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … Bakanlığı

VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …

DAVANIN KONUSU : Çevre ve Şehircilik Bakanlığının … tarihli, … sayılı oluru ile onaylanan Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının kısmen iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Davaya konu planın aşağıda her bir başlıkta ayrıntılı olarak yer verilen iddialar doğrultusunda şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

DAVALININ SAVUNMASI : Dava konusu işlemde kararın içeriğinde ayrıntısına yer verilen iddialarla şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ … DÜŞÜNCESİ : Dava konusu 1/100.000 ölçekli Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planının plan uygulama hükümlerine yönelik itirazlarla ilgili olarak;

– 5.36 sayılı plan uygulama hükmü yönünden; plan kapsamındaki alanlarda kentsel ve kırsal yerleşme alanları dışında TOKİ’ye çevre düzeni planı değişikliği yapılmadan alt ölçekli plan yapma olanağı tanınmasının çevre düzeni planı tanımına, ilke ve usul ve esaslarına olduğundan plan hükmünün hukuka uygun olmadığı,

– 9.7 sayılı plan uygulama hükmünün üçüncü paragrafı yönünden; 2/B arazisi niteliğindeki kentsel ve kırsal yerleşik alanlara ilişkin genel arazi kullanım kararlarının, dava konusu Çevre Düzeni Planının konusu olmaktan çıkartarak, üst ölçekli planı işlevsiz hale getirdiğinden plan hükmünde hukuka uyarlık olmadığı,

Alan/arazi kullanımı ve bölgeleme kararlarına yönelik itirazlar ile ilgili olarak;

Dava konusu edilen alanlara planla getirilen yerleşme alanları leke kararlarının alanın doğal yapısı, gelişme yönü ve büyüklükleri, yer seçimi alanların özelliği yasal, yapay ve doğal eşikler, mevcut yerleşimler ve yerleşme alanlarının makraformu gözönünde bulundurulduğunda Antalya merkez yerleşmesi ile havaalanı arasındaki … bölgesi, Antalya … bölgesi, Antalya Batı Çevre Yolu olarak tanımlanan bölgede … ve … Çayları arası Antalya …, Antalya … ve Antalya … ve …, Isparta …-… Beldesi, Antalya …-…-…, 2 B alanı olan …ün güneyinde tercihli kullanım alanına ilişkin getirilen plan kararlarında şehircilik ve planlama esaslarına ve kamu yararına uyarlık bulunmadığı düşünülmektedir.

Bu itibarla Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 23/03/2015 tarihli oluru ile onaylanan Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Antalya merkez yerleşmesi ile havaalanı arasındaki … bölgesi, Antalya … bölgesi, Antalya Batı Çevre Yolu olarak tanımlanan bölgede … ve … Çayları arası Antalya …, Antalya … ve Antalya … ve …, Isparta …-… Beldesi, Antalya …-…-…, 2 B alanı olan …ün güneyinde tercihli kullanım alanı ile 5.36 sayılı plan notu, 9.7 sayılı plan notunun üçüncü paragrafının iptaline, diğer kısımlar bakımından reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI … DÜŞÜNCESİ : Dava, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 23/03/2015 tarihli işlemi ile onaylanan Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılmıştır.

Davalı idarenin usule yönelik itirazı yerinde görülmemiştir.

2872 sayılı Çevre Kanununun 9. (b) maddesinde “Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, Danıştay Altıncı Dairesince yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelenmesi sonucu düzenlenen raporda özetle; dava konusu Çevre Düzeni Planının mekânsal strateji planı olmaktan çok, teknik gösterim ve belgeleme açısından kapsamlı planlama yaklaşımını terk etmediği, ancak strateji planlarının ana kavram ve terimlerine de gönderme yapan ya da yer yer bunlardan yararlanan bir karma uygulama niteliğine sahip bir plan olduğu, Plan Hükümlerinin “5.34. maddesine göre, plan sınırı içerisinde bulunan Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim bölgeleri, Özel Çevre Koruma Alanları, Milli Park ve Tabiat Varlığı Alanlarında, bu planın onayından önce onaylanmış plan kararları ve plan hükümlerine uyulacaktır hükmünün yer almasının bu alanlarda planın bir hükmünün olmadığını gösterdiği savı ile ilgili olarak; Kurulumuz üst ölçek mekansal strateji planlarının sadece ilgili kurum ve kuruluşların gönderdikleri mekânsal kararların hiçbir şekilde sorgulanmadan yan yana işlendiği birer “envanter belgeleri” olmadığı, mekansal strateji planlarının, alt ölçek planlara rehberlik yapacak/yol gösterecek ana/temel belgeler oldukları için kendi içlerinde tutarlı bir bütün oluşturmaları gerektiği, dava konusu alanlarla ilgili olarak ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca alınmış planlama kararlarına temel oluşturan veri tabanı, analiz ve değerlendirme çalışmaları varsa bunların dava konusu üst ölçek plan raporuna aktarılması gerektiği, planlama alanı bütününde alınacak planlama kararları, resmi kurum ve kuruluşlarca yapılmış mevcut planlarla çatışabileceği durumlarda üst ölçek planla uyumlu olmayan daha önceki planlarda gerekli değişikliklerin yapılması ilgili kurumlarla eşgüdüm sağlanması gerektiği, bu alanlardaki mevcut planların tartışılmadan veri alınması planlama ilkeleri ile uyumlu görülmediği; nüfus kestirimlerine/kabullerine yönelik itirazlarla ilgili olarak; dava konusu Antalya Burdur Isparta Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Plan Açıklama Raporu kapsamında çevre düzeni planının hedef yılı olan 2025 yılı için öngörülen 4.500.000 kişi ile 5.200.000 kişi arasındaki Antalya il nüfusu tahmini son derece yüksek olduğu, bu değerlerin TÜİK kestiriminin yaklaşık iki katı büyüklükte olduğu, planda nüfus öngörülerinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği; Alan/arazi kullanımı ve bölgeleme kararlarına yönelik itirazlarla ilgili olarak; dava konusu planın plan araştırma ve açıklama raporlarında tarım topraklarının ve doğal alanların korunacağı gibi hedefler ve ilkeler belirtilmekteyse de, planın yerleşmelerin gelişimine yönelik kararları bu hedeflerini destekler nitelikte olmadığı, yerleşmelerin gelişme alanlarının planlanması konusunda, planın ana ilke ve hedefleri ile mekânsal planlama kararları arasında uyumsuzluk söz konusu olduğu, … Belediyesi sınırlarında 1. derece tarım topraklarına sahip … Bölgesi’nin Kentsel Gelişme Alanı olarak belirlenmesine itirazla ilgili olarak, kentsel gelişmeye açılmak istenen … Bölgesiyle ilgili planlama kararının, tarım topraklarının korunması, ekolojik koridorun sürekliliği ve kentsel riskler açısından olumsuz olduğu, … Bölgesi’nin kentsel gelişmeye açılmasına yönelik planlama kararlarının iptali yönünde çok sayıda Yargı kararının bulunduğu, Antalya kentinin gelişme süreçleri içinde, anılan Yargı kararlarındaki gerekçelerin değiştiğini gösteren herhangi bir farklı gelişme durumu gözlenmediği, yeni gelişme alanları öngörülerinde Antalya kenti ve çevresinde gereksinmelerin üzerinde üretilmiş çok fazla imarlı alanın bulunduğu dikkate alınması gerektiği, anılan plan kararı dava konusu Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Kararları ve Uygulama Hükümleri’nde “Planlama Bölgesi’nin önemli unsuru olan verimli tarım topraklarını, orman alanlarını ve hassas alanları korumak, tarım ve ormancılığın geliştirilmesini sağlamak” olarak belirlenen Amaç maddesi ile çelişmekte ve tutarsızlık oluşturduğu, … Bölgesinde (Batı Çevre Yolu çevresi) mutlak tarım alanlarının gelişme alanı olarak planlanmasına itirazla ilgili olarak, kırsal nitelikli bu yerleşmenin, mevcut ölçülerinin üzerinde bir kentsel yerleşik alan olarak gösterildiği, söz konusu yerleşmenin tarıma dayalı yapısının sürdürülmesi doğal çevrenin korunması açısından önemli olduğu, yerleşmenin abartılı ölçülerde kentsel yerleşik alan olarak gösterilmesinin Antalya açısından özel öneme sahip çok geniş bir havzanın yapılaşmasının önünün açılması gibi bir tehlikesinin bulunduğu, Batı Çevre Yolu olarak tanımlanan bölgede ise, … ve … çayları arasındaki Tarımsal Niteliği Korunacak Alanın kentsel gelişmeye açılmasına itirazla ilgili olarak bölgede yapılaşma öngören alt ölçekli imar planlama kararlarının yargı kararlarıyla iptal edilmiş olduğu ve yargı kararlarındaki gerekçelerin ortadan kalktığını gösteren herhangi bir verinin bulunmadığından hareketle, bölgenin dava konusu 1/100000 ölçekli planda kentsel gelişmeye açılmasının anılan yargı kararları ile aykırılık bulunduğu, anılan plan kararının, dava konusu 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Uygulama Hükümleri’nde yer alan “Planlama Bölgesi’nin önemli unsuru olan verimli tarım topraklarını, orman alanlarını ve hassas alanları korumak, tarım ve ormancılığın geliştirilmesini sağlamak” olarak belirlenen amaç maddesi ile çelişmekte ve tutarsızlık oluşturduğu, … Belediyesi sınırları içinde Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi’nin … gün ve … sayılı kararı ile onaylanan 1/25.000 ölçekli Nazım İmar Planı’nda tarımsal niteliği korunan alanların 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda Kentsel Gelişme Alanı olarak belirlenmesine itirazla ilgili olarak, son derece düşük imar planı doluluk oranına sahip …’nda somut verilere ve gerekçelere dayanmayan gelişme öngörüleri şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı olduğu, benzeri planlama kararları bölgesel gelişmenin yanlış yönlendirilmesi, gereğinden fazla tarım toprağının ve doğal kaynağın yitirilmesi, üretken tarım toprağının kentsel gelişme olarak karşılığı kısa erimde olmayacak bir beklenti uğruna amaç dışında bekletilmesi anlamına geldiği, Antalya ili … Beldesinde tarımsal niteliği korunacak alanların kentsel yerleşim alanı gösterilmesine itiraz ile ilgili olarak, gerçekçi olmayan nüfus kestirimlerine göre gelişme alanı öngörülmesi şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı olduğu, üst ölçekli bir planlama çalışması kapsamında, alt ölçekli plan kararlarının sadece “uydu görüntüsüne uyumluluk” gibi bir ölçüt ile değerlendirilmesinin planlama ilkelerine aykırılık taşıdığı, … ve … yerleşim alanlarının gösterimi ile ilgili olarak, dava konusu planda yerleşim alanlarının sınırları ile niteliklerinin belirlenmesinde yanlışlıklar yapıldığı, kentsel yerleşik alan sınırlarının olduğundan fazla gösterilmiş olduğu, sorunun uydu görüntüleri ile sınırlı çalışmadan kaynaklanan bir maddi hata olabileceği, Isparta İli … ilçesi ile … Beldesinde kentsel yerleşim alanı gösteriminin mevcut yerleşik alandan daha büyük gösterildiği, kırsal kimliğini sürdüren …, …, … yerleşmelerinin Kentsel Yerleşik Alan ya da Gelişme Alanı olarak gösterilmesine yönelik itirazla ilgili olarak, kırsal nitelikli yerleşmelerin bulunduğu yerlerin Kırsal Yerleşme Alanı olarak gösterilmesi gerekirken Kentsel Yerleşik Alan olarak gösterildiği, Manavgat kent merkezinden Alanya yolu boyunca öngörülen ticari kullanımına ilişkin olarak, dava konusu planın, bu ölçekteki bir planlamanın konusu ile uyuşmayan biçimde ayrıntılı arazi kullanım kararları geliştirmeye yöneldiği, anılan plan kararı ile tekil ticaret kullanımı yer seçimleri üst ölçekli plana taşınarak mevzi ve parçacı gelişmeler kurallaştırılarak yol boyu ticaret gelişme öngörüsü Manavgat kentinin planlı gelişmesine aykırı bir durum yaratıldığı, Manavgat Çevre Yolunu kısa sürede işlevsizleştirecek olan planlama kararının herhangi bir planlama ilkesine dayanmadığı, planlama esaslarına ve şehircilik ilkelerine aykırı olduğu, … Mahallesi’nde 2B alanı olarak planlı …’ün güneyindeki alanın tercihli kullanım alanı olarak planlama kararı ile üst ölçekli planlamanın konusu aşıldığı, söz konusu yerlerin 2 B alanı olması nedeniyle Tercihli Kullanım Alanı olarak öngörüldüğü, “fiili durumların” genel mekansal stratejilerin belirlendiği 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planına taşınarak “üst ölçekli plana uyarlık” kuralının yerine getirilmeye çalışıldığı, Gazipaşa Havalimanı Mania hattının planda gösterilmemiş olması önemli bir eksiklik olduğu, alt ölçeklerdeki planlamalarda yapılaşma öngörülerinin Mania Sınırları dikkate alınarak irdelenmesi söz konusu olduğundan Mania Hattının plana işlenmesi gerektiği belirtilmiştir.

Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile Danıştay Altıncı Dairesince mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden; davaya konu 5.36 sayılı plan notu ile bu plan kapsamındaki alanlarda kentsel ve kırsal yerleşme alanları dışında TOKİ’ye çevre düzeni planı değişikliği yapımında alt ölçekli plan yapma olanağı tanınmasının çevre düzeni planı tanımının ilke ve usul ve esaslarına uygun olmadığı; Antalya-Burdur-Isparta planlama bölgesinin, doğal alanlar ve verimli tarım toprakları bakımından oldukça zengin bir bölge olduğu, planlama alanı içerisinde tarımsal niteliği yüksek topraklar, özel ürün alanları, tarımsal üretimde uzmanlaşmış alt bölgeler yanı sıra göller ve bunların oluşturduğu doğal ekosistemlerin yer aldığı, böylesi bir bölge için yapılan 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı çalışmasının, planlama alanı içinde verimli tarım alanları ile yaşamsal öneme sahip doğal alanların ve ekosistemlerin yoğunlaştığı kesimlerde yer alan kentsel yerleşmelere yönelik özel bir yaklaşım geliştirmesinin beklendiği, bu özel yaklaşımın temel hedefinin, ilgili yerleşmelerin makroformlarının gelişimi ile yakın çevrelerindeki doğal alanlar ve verimli tarım topraklarının korunması arasında uyum sağlamak olması gerektiği, buna göre, Antalya merkez yerleşmesi ile havaalanı arasındaki … bölgesi, Antalya … bölgesi, Antalya Batı Çevre Yolu olarak tanımlanan bölgede … ve … Çayları arası Antalya …, Antalya … ve … bölgelerinde getirilen gelişme alanlarında, Antalya … Isparta-… ve …, Antalya … … ve … kırsal yerleşme alanları Manavgat kent merkezinden Alanya yolu boyunca öngörülen ticari kullanım kararı, 2 B alanı olan …ün güneyinde tercihli kullanım alanı ile Gazipaşa Havalimanı mania planlarının gösterilmemesi açısından şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygunluk bulunmadığı dava konusu planın diğer hükümleri yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davaya konu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Antalya merkez yerleşmesi ile havaalanı arasındaki … bölgesi, Antalya … bölgesi, Antalya Batı Çevre Yolu olarak tanımlanan bölgede … ve … Çayları arası Antalya …, Antalya … ve Antalya … ve …, Isparta …-… Beldesi, Antalya …-…-…, 2 B alanı olan …ün güneyinde tercihli kullanım alanı ile Gazipaşa Havalimanı mania planlarının gösterilmemesine ilişkin plan kararları ile 5.36 sayılı plan notuna ilişkin kısımlarının iptaline, davanın davaya konu Çevre Düzeni Planının diğer kısımlarına ilişkin kısmının reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY:

Dava, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 23/03/2015 tarihli işlemi ile onaylanan Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılmıştır.

Antalya, Burdur Çevre Düzeni Planının Danıştay Altıncı Dairesinin E:2009/15532 sayılı dosyasında önce yürütülmesinin durdurulmasına sonra da 18/11/2013 tarihli E:2009/15532 K:2013/6985 sayılı kararıyla iptaline karar verilmesi üzerine yargı kararının yerine getirilmesi amacıyla davalı idarece planlama bölgesine Isparta İli de dahil edilmek suretiyle 16/09/2013 tarihli Antalya-Burdur-Isparta 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı onaylanmış, bu plana Danıştay Altıncı Dairesinin E:2014/1461 sayılı dosyasında dava açılmış, daha sonra 15/04/2014 tarihinde plan yeniden onaylanmış, bu plana askı süresinde yapılan itirazların değerlendirilmesi sonucunda dava konusu işlem tesis edilmiştir.

İLGİLİ MEVZUAT:

2872 sayılı Çevre Kanununun 9. (b) maddesinde “Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Sözü edilen kanun maddesine dayanılarak çıkarılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte “Havza” ; bir akarsu kaynağını besleyen yüzey ve yer altı su kaynaklarının tabii su toplama alanını kapsayacak biçimde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce belirlenmiş alanlar, “Bölge” coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel nitelikleri açısından benzerlik gösteren alan ve/veya Devlet Planlama Teşkilatınca belirlenmiş olan istatistiki bölge (düzey 2) birimleri olarak tanımlanmıştır.

Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. maddesi (ç) bendinde, Çevre düzeni planı açıklama raporu: Çevre düzeni planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı ve çevre düzeni planı ile bütün olan rapor;

(d) bendinde; çevre düzeni planı araştırma raporu; Planlama alanına ilişkin geleceğe yönelik projeksiyonların yapılabilmesi, plan kararlarının, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin ve plan hükümlerinin belirlenebilmesi için 7’nci madde kapsamında toplanan verilerin planlama çalışmasında kullanılacak biçimde analiz ve sentezinin yapıldığı, alana yönelik fırsatların, tehditlerin, güçlü yönler ve zayıflıkların belirlenerek ilgilisine göre farklı disiplinlerden uzmanlarca hazırlanan rapor, olarak tanımlanmış; çevre düzeni planının niteliklerinin belirlendiği 5. maddesi (e) bendinde, “planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan üst ölçekli bir plan olduğu” plan nitelikleri arasında yer almıştır.

Yönetmeliğin Planlama Alanının Tespiti Başlıklı 6. maddesinin 1/a bendinde Planlama alanı; Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Çevre Kanunu kapsamında; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen büyük akarsu havzaları veya Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından belirlenmiş istatistiki bölge birimleri (düzey 2) ile birlikte idari sınırları da dikkate alınarak, en az iki il sınırını içerecek şekilde belirlenir hükmü yer almıştır.

Diğer taraftan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış, Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çıkarılan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, “Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı ifade eder.” kuralı yer almaktadır.

Yönetmeliğin “Planlama alanı” başlıklı 18.maddesinde, “Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır.” kuralına, “Plan ilke ve esasları” başlıklı 19. maddesinin 1.fıkrasında ise, “Çevre düzeni planları hazırlanırken; a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması, b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması, c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi, ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi, d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi, e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması, f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi, g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması, h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması esastır.” kuralına yer verilmiştir.

Anılan 19.maddenin 2.fıkrasında, “Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır: a) Sınırlar. b) İdari ve bölgesel yapı. c) Fiziksel ve doğal yapı. ç) Sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, doğal karakteri korunacak alanlar. d) Ekonomik yapı. e) Sektörel gelişmeler ve istihdam. f) Demografik ve toplumsal yapı. g) Kentsel ve kırsal yerleşme alanları ve arazi kullanımı. ğ) Altyapı sistemleri. h) Yeşil ve açık alan kullanımları. ı) Ulaşım sistemleri. i) Afete maruz ve riskli alanlar. j) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri. k) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları. l) Her tür ve ölçekteki plan, program ve stratejiler. m) Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve benzeri hidrolojik, hidrojeolojik alanlar. n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Aynı maddenin 3.fıkrasında, ” Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sürecinde planlama alanı sınırları kapsamındaki tüm veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde hazırlanır.” kuralı, 4.fıkrasında, “Plan hazırlık sürecinde ihtiyaç duyulan veri, bilgi ve belgeler; ilgili veriyi hazırlamakla sorumlu kurum ve kuruluşlardan, bilimsel çalışmalardan ve uzmanlarca arazide yapılacak çalışmalardan elde edilir.” kuralı, 5.fıkrasında, “Planlama sürecinde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleri kullanılarak güncellenebilir ve sorgulanabilir sayısal veri tabanı oluşturulur.” kuralı bulunmaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Davacı tarafından, davaya konu çevre düzeni planının iptali istemiyle açılan bu davada hem plan hükümlerinin hem de planla getirilen mekansal kullanım kararlarının iptali istenmektedir.

Dava konusu çevre düzeni planına (ÇDP) karşı açılan bu davada dava konusu planın ilgili mevzuatta belirlenen kurallara, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olup olmadığının belirlenmesi amacıya … üye … tarafından resen seçilen Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ve Doç. Dr. …’ın katılımıyla mahalinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonunda düzenlenen bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş ve tebliğ üzerine itirazlar sunulmuştur.

Bilirkişi raporunda, davacının ileri sürdüğü plan kararlarına ilişkin bazı itirazlara yönelik görüş belirtilmemiştir. Esasen bu hususlar hukuki bir değerlendirmeyi de içerdiği için bu hususlarla beraber Dairemizce davacının plan notlarına ve planın yapım usulü niteliğine ilişkin iddiaları ile tarım alanlarında yapılaşma koşulları ve bu alanlara getirilen kullanımlar davacının dava dilekçesindeki iddiaları, davalının savunması, bilirkişi raporundaki (görüş belirtilmeyen konular dışında) değerlendirmeler ve rapora yapılan itirazlar çerçevesinde konular itibariyle ayrı ayrı değerlendirilmiştir.

I- Dava Dilekçesinde; planın yapım usul ve esasları amac ve vizyonu hedef ve stratejilerine yönelik itirazlarda bulunulmuştur. Bunlar;

– dava konusu planın hem mekansal anlamda, hem de plan açıklama raporunda yer alan hedefler, tespit ve değerlendirmeler ve plan hükümlerinde yer alan maddeler ışığında değerlendirildiğinde, gerekli ve yeterli araştırma ve incelemeler yapılmadığı, sentez paftaları oluşturulmadığı, bütünlüklü genel politikalar, stratejiler, kararlar üretilmediği, bunun da kamu yararına, planlama esaslarına, şehircilik ilkelerine aykırı olduğu

– 1/100.000 ölçekli plandaki mekânsal gösterim tekniği” başlığı altında; Antalya, Burdur ve Isparta illerini içerisine alan planın ülke bütününde yapılan kalkınma planlarını veri almadığı, sektörel yatırım kararlarını içermediği, koruma alanlarını belirlemediği, politika ve strateji üretmediğinden ölçeğin gerektirdiği bir plan niteliğinde olmadığı, planın imar planı tekniği ile yapıldığı gerekçesiyle planlama tekniği açısından 3194 sayılı İmar Kanunu, Çevre Kanunu ve planlama esaslarına aykırı olduğu

– planın hazırlanması aşamasındaki “veri toplama ve değerlendirme” başlığı altında; dava konusu çevre düzeni planı plan açıklama raporunda yer alan fiziksel hedefler başlığı altında çeşitli alt başlıkların ve hedefler arasında yer almasına rağmen birçok arkeolojik ve kentsel sit alanlarının plana işlenmediği; eksik ve yetersiz veri toplanması nedeni ile kentin gelişimini ve doğal kaynakların kullanımım etkileyen gerçek nüfusa ulaşılamadığı, bu durumun İmar Kanunu, Çevre Kanunu, ilgili mevzuat, planlama esasları ve şehircilik ilkelerine aykırı olduğu

– “planın amaç ve ilkelerinin tespiti ile kapsam ve vizyonu” başlığı altında; planın, ölçeğin gerektirdiği planlama ve şehirciliğe ilişkin politika, strateji, ilke ve karar içermediği, etaplama getirmediği, alt ölçekli planları yönlendirmediği, kente ilişkin vizyon öngörmediği ve bu durumun İmar Kanunu, Çevre Kanunu, ilgili mevzuat, planlama esasları ve şehircilik ilkelerine aykırı olduğu

– “hedef ve stratejilerin belirlenmesi” başlığı altında; planda somut ve yol gösterici stratejilerin ortaya konmadığı

– 4.5 sayılı maddesinin 1/100.000 ölçekli ÇDP nin planlama tekniğinin bütüncül planlamayı mümkün kılmadığı

şeklindedir.

Davalı idarece ise; bu hususlara ilişkin genel olarak planın yasa ve mevzuatta belirlenen yetki çerçevesinde mevzuata uygun olarak tesis edildiği idari ve teknik usullere gerekli araştırma, sentez ve inceleme yapıldığı, verilerin toplandığı amaç vizyon ve misyonun tanımlandığı, hedef ve stratejilerin belirlendiği ifade edilmiştir.

Bu itibarla dosya içeriği ve bilirkişi raporundaki genel değerlendirmelerden ulaşılan sonuçlar doğrultusunda:

I-A Dava konusu planın hazırlanma yönteminde; temel ilke ve hedeflerin tanımlanması, gerekli verilerin toplanması, kamu kurumları ve yerel yönetimlerle yapılan görüşmeler, toplanan verilerin değerlendirilmesi, analiz ve sentezinin yapılmasında yasal açıdan uyulması gereken idari ve teknik usullere herhangi bir aykırılık ve izlenen yöntemde bir şekil yanlışlığı bulunmadığı tespit edilmiştir.

I-B Dava konusu planın kapsadığı İllerin coğrafi, ekonomik, toprak, İklim ve bitki özelliklerinin benzerliği göz önüne alındığında, türdeş bir bölge ve havza olarak tanımlanmasının yerinde olduğu, coğrafi sınırların, dava konusu plan içinde yer alan üç İlin İdari sınırları ile birebir çakışmasa da, ülkemizde tüm alanlara ilişkin istatiksel bilgilerin istatistiki bölge (İBB) düzeylerine göre toplandığı göz önüne alındığında, idari sınırların esas alınmasında, bilgi ve verilerin toplanmasında ve yanı sıra yönetsel açıdan bir sorun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

I-C Planın 4.5 sayılı maddesinde planlara ait bölgelerin tanımlanmasının planlama tekniğine aykırı ve bütüncül planlamanın yapılmasına engel olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

II- Davacı tarafından bilirkişi raporunda yer verilmeyen başka itirazlarda da bulunulmuştur. Bunlar ise aşağıda değerlendirilmiştir.

II-1 Dava dilekçesinde; 5.14. sayılı madde hakkında: daha başlangıçta plan tadilatına yol gösterir tutum içinde olunmasının planın güvenilirliğine gölge düşürdüğü iddia edilmiştir.

Savunmada; 1/100.000 ölçekli ÇDP’nın 5.14 sayılı maddesinde; “Bu planın ilkelerine aykırı olmayan değişiklikler, revizyonlar ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır.” hükmünün yer aldığı, anılan düzenlemede; 644 sayılı KHK’ nin vermiş olduğu yetkiye dayanılarak bu planda yapılacak değişikliklerin Bakanlıkça yapılacağı hüküm altına alındığı savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

644 sayılı KHK’den alınan yetkiye dayanılarak bu planın ilkelerine aykırı olmayan değişikliklerin ve revizyonların yapılacağının öngörülmesinin, davacının iddia ettiği gibi planın güvenirliliğine gölge düşürdüğü iddiasının mevzuatla bağdaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

II-2 Dava dilekçesinde; Planın 5.23. sayılı maddesinde: “Bu planda kentsel yerleşik alan olarak gösterilen, fakat imar planı bulunmayan alanların imar planlarının, bu planın ilkeleri ve nüfus kabullerine uygun olarak yapılması zorunludur. İmar planları bütüncül olarak yapılacaktır” hükmünün yer aldığı, ilgili plan notunun tam olarak anlaşılmadığı ve bu halinin planlama esaslarına aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Savunmada; Anılan plan notu ile, belli bir oranda yapılaşmasını tamamlamış ancak yer yer boşluklar bulunan ve planda kentsel yerleşik alan olarak gösterilmiş olan alanlarda, imar planları yapılırken 1/100.000 ölçekli ÇDP ile belirlenmiş olan nüfus büyüklüğünün aşılmayacağı, ilgili kurum ve kuruluş görüşleri doğrultusunda yapılacak olan imar planlarının bütüncül olacağı savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede; Davalı idarenin savunmasında ileri sürülen iddialar ve plan notunun içeriğinden, plan notunun yeterli açıklığa sahip olduğu, planlama esaslarına aykırı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

II-3 Dava dilekçesinde; Planın 5.36. sayılı maddesinin: bu plan ile gelecekteki nüfus projeksiyonunu doğrudan etkileyeceğinden plan kararlarını etkisiz duruma getireceği bu durumun da planlama ilke ve esaslarına aykırılık teşkil ettiği ileri sürülmüştür.

Savunmada; Söz konusu plan hükmünde ilgili kurumlarca yapılacak uygulamaların çevre düzeni planının koruma, gelişme ve planlama ilkeleri doğrultusunda yapılması ve çevre imar bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesi ilkesinin esas olduğunun belirtildiği, bu doğrultuda üst ölçekli planda düzenleme yapılmadan alt ölçekli planlar ile uygulamaya geçilmesine ilişkin plan hükmü düzenlenmiş olduğundan planlama hiyerarşisi içerisinde aykırı bir durumun bulunmadığı, zira bir uygulama planı olmayan çevre düzeni planında söz konusu hüküm ile bu konuda plan kararı getirilerek çevre düzeni planının amaç, ilke ve hedefleri doğrultusunda yapılacak irdeleme sonrasında gerekli görülmez ise alt ölçekli planlar ile uygulamaya geçilebileceğine ilişkin karar oluşturduğu savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede; 5.36 sayılı plan notunda “Bu plan kapsamındaki alanlarda, kentsel ve kırsal yerleşme alanları dışında gereksinim duyulması halinde; Toplu Konut İdaresi’ne (TOKİ) tahsis edilmiş alanlarda, TOKİ tarafından üretilecek toplu konut alanlarına ilişkin başvurular, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanuna tabi alanlara ilişkin uygulamalar ve … Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü tarafından 6107 sayılı kanun uyarınca yapılacak uygulamalar bu planın koruma, gelişme ve planlama ilkeleri ve nüfus kabulleri çerçevesinde, bu planda değişikliğe gerek kalmaksızın ilgili kurum ve kuruluş görüşleri alınarak ilgili İdaresince değerlendirilir. Bu doğrultuda hazırlanacak alt ölçekli planlar sayısal ortamda veri tabanına işlenmek üzere Bakanlığa gönderilir. Söz konusu taleplerin kentsel ve kırsal yerleşme alanları içerisinde kalması durumunda ise, imar planı bütünlüğü çerçevesinde ve nüfus kabulü dahilinde, ilgili idaresince alt ölçekli planlarda değerlendirilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Davaya konu plan notunun (işlem tarihi itibariyle) planlama bölgesinde (daha sonra yapılan değişiklikle plan kapsamında) ÇDP’nında belirlenen kentsel ve kırsal yerleşme alanlarının dışında da TOKİ, 6306 sayılı Kanuna tabi alanlara ilişkin uygulamalara yönelik yetkili idarelere ve 6107 sayılı Kanun uyarınca … Genel Müdürlüğü’ne çevre düzeni planı değişikliği yapılmadan alt ölçekli plan yapma olanağı öngörmesi nedeniyle plan yapma yetkisine sahip olan kuruluşların üst ölçekli çevre düzeni planı kararı olmadan bu plana aykırı bir şekilde arazi kullanım kararı belirlemesine yol açacağı, ÇDP’nında belirlenen kentsel ve kırsal yerleşme alanları ile gelişme alanlarının dışında konut üretilmesinin plan hiyerarşisi ve çevre düzeni planı yapma amaçlarıyla bağdaşmadığı, bu itibarla 5.36 sayılı plan hükmünde mevzuata uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

II-4 Dava dilekçesinde; Planın 5.29 sayılı “bu planın onayından sonra ihtiyaç duyulabilecek olan sanayi alanları, planın koruma-kullanma dengelerini gözeten ilke kararlarını desteklemek amacıyla tarımsal toprak niteliğinin düşük olduğu alanlarda Sanayi ve Ticaret Bakanlığının ve ilgili kurum ve kuruluşların uygun görüşleri alınarak Organize Sanayi Bölgesi niteliğinde geliştirilebilecek olup plan değişikliği yapılması zorunludur. Bu alanda bertaraf tesisleri inşa edilmeden işletme izni verilmez” şeklindeki hükmün sanayi alanlarının belirlenmesine yönelik plan değişikliği yapılması gerektiğine ilişkin plan hükmünün plan yapımındaki verilerin yetersizliğini, alınan kararların aceleciliğini gösterdiği planda buna ilişkin karar getirilmesinden kaynaklandığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; ÇDP’ de mevcutlar yanında öneri sanayi alanlarının da gösterildiği, ancak, mevcut veriler kullanılarak yapılan öngörülerden farklı olarak ileride ortaya çıkabilecek sanayi alanı taleplerinin de yönlendirilmesi amacıyla plan hükümlerinde de düzenlemeler yapıldığı, bu sebeple ÇDP’ nin onayından sonra ihtiyaç duyulabilecek olan sanayi alanlarının, planın koruma-kullanma dengelerini gözeten ilke kararlarını desteklemek amacıyla tarımsal toprak niteliğinin düşük olduğu alanlarda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının ve ilgili kurum ve kuruluşların uygun görüşleri alınarak Organize Sanayi Bölgesi niteliğinde geliştirilebileceğini ve plan değişikliği yapılmasını zorunlu kıldığı, bu alanlarda bertaraf tesisleri inşa edilmeden işletme izni verilmeyeceği hükme bağlamış olup, öne sürülen iddiaların yersiz olduğu savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Davalı idarenin savunması ve plan notunun içeriğinden, davacının iddialarının plan hükmünü kusurlandırmadığı, bu tür alanlarda plan değişikliği de öngören plan notunun şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

II-5 Dava dilekçesinde; 5.71. sayılı maddesinin; alt ölçekli planlamaya ucu açık sektörel analizden yoksun bir uygulama imkanı tanıdığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; 1/100.000 ölçekli ÇDP’nin 5.71 sayılı maddesinde; “6360 sayılı Kanun uyarınca, köy statüsü kaldırılarak mahalleye dönüşen yerleşim alanlarında, mahalleye dönüşmesine rağmen kentsel alanla bütünleşmeyen ve kırsal nitelik gösteren alanlarda bu planın 9.1.2 sayılı “Kırsal Yerleşme Alanları” başlığı altında yer alan koşullar uyarınca işlem yapılacaktır” hükmü yer almakta olup; anılan plan hükmü düzenlemesi ile kırsal nitelik taşıyan ancak yasa gereği mahalleye dönüşen ve kentsel alanla bütünleşmeyen kopuk konumda bulunan alanlarda, iddia edildiğinin aksine alt ölçekli planların ve uygulamada yaşanacak sıkıntıların giderilmesinin amaçlandığı savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Davalı idarenin savunması ve plan notunun içeriğinden, kırsal nitelik taşıyan ancak yasa gereği mahalleye dönüşen ve kentsel alanla bütünleşmeyen kopuk konumda bulunan alanlarda uygulamada yaşanacak sıkıntıların giderilmesinin amaçlandığı anlaşıldığından, davacının alt ölçekli planlamaya ucu açık sektörel analizden yoksun bir uygulama imkanı tanındığı iddiasına itibar edilmemiştir.

II-6 Dava dilekçesinde; “özel kanunlar ile planlama yetkisi verilen alanların belirlenmesi” başlığı altında; ÇDP’nın 6.2. sayılı maddesi ile “Bu alanlarda, bu planın koruma, gelişme ve planlama ilke ve stratejileri doğrultusunda, yetkili kurumlarca planlama ve koruma çalışmalarının yapılması esastır.” denilmiş olsa da, bu alanlarda ilgili kurumların alt ölçekli planlarını onaylayarak yürürlüğe koyduğu ve bu durumun planlama işlemini içinden çıkılamaz bir duruma soktuğu ileri sürülmüştür.

Savunmada; 1/100.000 ölçekli ÇDP’ nin onayından sonra yürürlüğe konacak her tür ve ölçekte planın 1/100.000 ölçekli plan kararlarına uyması gerektiği hüküm altına alındığı, dolayısıyla özel kanunlarla planlama yetkisi verilen alanlarda onaylanacak olan her tür ve ölçekte plan 1/100.000 ölçekli plana uygun olacağından, 1/100.000 ölçekli ÇDP’ nin bu alanlarda gerçek anlamda etkinliğinin olmadığını iddia etmenin mesnetsiz olduğu savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Davaya konu plan notu ile “özel kanunlara tabi alanlarda koruma gelişme ve planlama, ilke ve stratejileri doğrultusunda yetkili kurumlarca planlama ve koruma çalışmaları yapılması esastır” hükmünün korumaya yönelik bir hüküm olduğu, bu alanlarda ilgili idarelerin yasalarla verilen yetkiler çerçevesinde planları yapma yetkisinin bulunduğu, bu yetkileri kullanırken 6.2. sayılı maddede sayılan koruma hükümlerinin gözönüne alınacağı anlaşıldığından, davacının itirazı planı kusurlandırır nitelikte görülmemiştir.

II-7 Dava dilekçesinde; “planlama alt bölgeleri dahilindeki uygulama hükümlerinin belirlenmesi” başlığı altında; nüfus ve yoğunluk kararları belirlenirken “Planlama alt bölgelerinde önerilen kentsel yerleşme alanları yaz nüfusu dikkate alınarak belirlenmiştir. Bu planda belirlenen kabul nüfuslarına yaz nüfusu dahil değildir. Kentsel yerleşim alanları için yapılacak alt ölçekli plan çalışmalarında önerilecek nüfus bu plan ile verilen projeksiyon nüfusunun iki katını geçemez.” hükmü ile planlama alt bölgelerinde yer alan beldelerin çoğunun yürürlükteki üst ölçekli planlara aykırı planlarının yasallık kazanacağı ileri sürülmüştür.

Savunmada; Dava konusu ÇDP’nin mevzuata aykırı olan hiçbir yapılaşmaya yasallık oluşturmadığı gibi, bu hususun plan notlarının 5.15. ve 5.43 sayılı maddelerinde açıkça hükme bağlandığı ve mevcut imar planlarına ilişkin olarak plan notlarının 5.11 sayılı maddesinin düzenlendiği savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Davaya konu planın 7. sayılı planlama alt bölgeleri dahilindeki uygulama hükümlerinde bu alanlar için ayrıntılı hükümler getirildiği, ayrıca planın 5.15. sayılı hükmünde bu planın onama tarihinden önce onaylanmış ve plan kararlarına uymayan tüm nazım imar planları ve uygulama imar planlarının bu plan kararları doğrultusunda revize edileceğinin belirtildiği, 5.43 sayılı hükmünde ise bu planın mevzuata aykırı olarak yapılaşmış yapılar için herhangi bir hak oluşturmayacağı, bu planın onayından önce mevzuata aykırı olarak yapılmış olan yapılara ilgili kanunlar uyarınca ilgili idaresince işlem yapılacağının düzenlendiği görüldüğünden, davacının iddiaları planı kusurlandırır nitelikte görülmemiştir.

II-8 Dava dilekçesinde; “Yerleşim Alanlarının Belirlenmesi” başlığı altında; kentsel yerleşme alanları belirlenirken 3 kısma ayrıldığı ve plan kararları getirildiği, ancak bu sınıflamanın temeli olan yerleşimlerin yürürlükteki imar planlarının ne kadar nüfusu hedeflediği, yerleşim alanının ne kadarının imara açıldığı ve hektara düşen nüfus yoğunluğuna ilişkin bilgilerin ne plan hükümlerinde ne de plan açıklama raporunda yer almadığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; Kentsel yerleşme alanları ayrılırken yerleşme alanlarının iddia edildiği üzere 3 kısma ayrılmadığı, 9.1.1.1, 9.1.1.2, 9.1.1.3, 9.1.1.4, 9.1.1.5, 9.1.1.6 ve 9.1.1.7 sayılı plan hükümlerinde konunun ayrıntılı düzenlenip diğer yandan kentsel yerleşim alanları içerisinde hangi sektörlerin yer alacağının 5.22. sayılı maddesinde tanımlandığı, bu sektörlerin mekansal dağılımları alt ölçekli planlarda ilgili idaresince belirleneceğinin öngörüldüğü, dolayısıyla yer almadığı iddia edilmiş olan konuların plan hükümleri ve plan açıklama raporunda yer aldığı savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede; Davalı idarenin savunması ve savunmasında belirtildiği üzere 9.1.1. kentsel yerleşim bölgesi altında yer alan 9.1.1.1….9.1.1.7 sayılı plan notlarında davacının itiraz ettiği hususların düzenlendiği, ayrıca 5.22 sayılı maddede kentsel yerleşim alanlarında, konut dışında sosyal ve teknik altyapı alanlarının da bulunacağının düzenlendiği ve mekansal dağılımların alt ölçekte belirleneceği görüldüğünden, davacının bu hususa ilişkin itirazı yerinde görülmemiştir.

II-9 Dava dilekçesinde; “kırsal yerleşme alanlarının belirlenmesi” başlığı altında dava konusu planın kırsal yerleşmeler ile ilgili alanları belirleyerek bir model öngörmesi gerekirken, bu tür kararları üretmekten uzak olduğu, kırsal alanlardaki yapılaşma sınırlarının belirlenmesi ve kırsal yerleşim alanı tespitinin yapılması gerektiği ileri sürülmüştür.

Savunmada; Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli ÇDP’nin Kırsal alanlara ilişkin 9.1.2. sayılı maddesinin bulunduğu kırsal yerleşim alanlarında anılan plan notları kapsamında uygulama yapılacağı, ayrıca kırsal yerleşik alan sınırlarının, ayrı bir kurum ve mevzuat kapsamında yapılması gerektiği savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Davaya konu planın 9.1.2. sayılı maddesinde kırsal yerleşme alanlarına ilişkin hususların düzenlendiği, davacının iddiasının planın eleştirisi niteliğinde olduğu gibi kırsal yerleşim alanlarının sınırlarının tespitinin davaya konu planın konusu olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

II-10 Dava dilekçesinde; “sanayi alanları, depolama alanları ve küçük sanayi sitesi alanlarının belirlenmesi” başlığı altında: ihtiyaç duyulması halinde gerekli sanayi ve küçük sanayi alanlarının belirlenebileceğinin ve bu işlemin plan tadilatı ile yapılabileceği hükmünün olmasının planın yetersiz bilgi ve verilerle yapıldığının kanıtlandığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; Konuya ilişkin olarak 5.29. sayılı maddeye yanıt olarak yapılan savunmada gerekli açıklamaların yapıldığı savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Dairemizce yapılan değerlendirmede davacının itirazının somut itiraz olmayıp planın eleştirisi neteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca bu iddialar da genel olarak (I) sayılı başlık altında karşılanmıştır.

II-11 Dava dilekçesinde; “maden işletme tesisleri, geçici tesisler, maden sahaları ve ocaklar” başlığı altında; ÇDP’ nin doğal, kültürel ve tarihsel alanları, orman ve kıyı alanlarını, sulak alanları maden faaliyetlerine açtığını ve herhangi bir sınırlama getirmediği ileri sürülmüştür.

Savunmada; Öncelikle, madencilik faaliyetleri, Maden Kanunu’ na tabi olup, işletilmek istenen ve işletme izni alınacak sahalara ilişkin ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınmasının zorunlu olduğu Maden İşletme Tesisleri, Geçici Tesisler, Maden Sahaları ve Ocaklarla ilgili hususların ÇDP ile hükme bağlanmış olup, ilgili Kanun ve Yönetmelikler çerçevesinde madencilik faaliyetlerinin yapılması gerektiği savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Davacının itirazı genel bir itiraz olup somut bir yer itirazı bulunmamaktadır. Bu alanlara ilişkin herhangi bir sınırlama getirilmediği itirazına ilişkin olarak madencilik faaliyetlerinin Maden Kanununa tabi olduğu, planda bu alanlara ilişkin ilgili maddelerin düzenlendiği görüldüğünden, davacının itirazına itibar edilmemiştir.

II-12 Dava dilekçesinde; “ulaşım” başlığı altında; karayolları, demiryolları, limanlar, hava meydanları, v.b. yatırımlar konusunda devlet tarafından yapılması tasarlanan birkaç proje dışında planlama sahası içerisinde alınmış önemli bir karar, etüt ve analiz çalışmalarının bulunmadığı, planlanan nüfusun ileride getireceği ulaşım ve teknik alt yapı ihtiyaçlarının belirlenmesi amacı ile ayrıntılı çalışmanın mevcut olmadığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; Ulaşım, sanayi, turizm, tarım gibi faaliyetlere ilişkin plan kararlarının ilgili Bakanlıkların master planları ve kalkınma planları dikkate alınarak üretildiği ve daha sonra oluşabilecek yatırım kararları için plan notlarının 5.35 sayılı maddesinin düzenlendiği ayrıca;

-Karayollarında; 6085 sayılı “Karayolları Trafik Kanunu” ve “Karayolları Kenarında Yapılacak Tesisler ve Açılacak Tesisler Hakkında Yönetmelik” hükümlerine uyulacağı,

-Planlama alanı içinde önerilen demiryolu hatlarının Ulaştırma, Habercilik ve Denizcilik Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından gerekli fizibilite çalışmaları yapıldıktan sonra uygulama yapılacağı, ayrıca Antalya -Gazipaşa arasında kıyı boyunca hafif raylı sistem gerekli fizibilite çalışmaları yapıldıktan sonra yapılabileceği

-Havaalanlarında; 14.05.2002 tarih ve 24755 sayılı resmi gazetede yayınlanan “havaalanı yapım, işletim ve sertifikalandırma yönetmeliği” hükümleri doğrultusunda uygulama yapılacağı,

– Planlama alanı içerisinde küçük (stol) havalimanları(dolmuş uçak vb. küçük uçakların inebildiği,) yapılabileceği, bu tesislerin özellikle Antalya il merkezinin batısında bulunan Kaş, Kalkan, Finike, … ilçeleri ile doğusunda bulunan Alanya, Serik ilçelerine yapılabileceği,

-Denizyollarında; 3621 sayılı “Kıyı Kanunu” ve ilgili yönetmelikleri ile yürürlükteki diğer mevzuat hükümleri doğrultusunda uygulama yapılacağı,

-Limanlar-Tersanaler; bu alanlarda 6237 sayılı “Limanlar İnşaatı Hakkında Kanun” ve 5775 sayılı “Limanların İnşaa, Tevsii, Islah ve Teçhizine Dair Kanun” hükümleri doğrultusunda uygulama yapılacağı,

-Yat Limanlarında; Bu alanlarda 4957/2634 sayılı “Turizmi Teşvik Kanunu” ve “Yat Turizmi Yönetmeliği” hükümleri doğrultusunda uygulama yapılacağının,

ÇDP ile hükme bağlandığı savunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede; Davacının itiraz ettiği hususlara ilişkin ayrıntılı plan hükümlerinin oluşturulduğu, yatırım kararı haline gelmiş kullanımların plana işlendiği, bu aşamaya gelmemiş kararların plana işlenmediği görüldüğünden, davacının itirazı yerinde görülmemiştir.

Diğer hususlara ilişkin olarak; Bilirkişi raporunda davacı itirazları üç ana başlık altında toplanmış, bunlar;

“A. Planın Uygulama Hükümlerine yönelik itirazlar (planın alt ölçekli uygulamaları ve planlamaları yönlendirme/denetleme/düzenleyebilme düzeyi ile ilişkili itirazlar),

B. Planın nüfus kestirimlerine yönelik itirazlar,

C. Dava konusu planın doğrudan alan/arazi kullanımlarına, bölgeleme esaslarına ilişkin kararlarına yönelik itirazlar”

şeklinde olduğu belirlenerek değerlendirme yapılmıştır. Dairemizce de bundan sonraki inceleme bilirkişi raporundaki sınıflandırmaya göre yapılacaktır.

A1) Dava dilekçesinde; Antalya, Burdur ve Isparta illerini içine alan Çevre düzeni planının; imar planlarına temel oluşturucu ve onları yönlendirici kararlar yerine, esnekliği olmayan, statik, stratejik kararları içermeyen, kente ilişkin vizyon ve misyon öngörmeyen, program ve uygulama araçları geliştirmeyen, ölçeğin getirdiği tasarımın görülmediği ve imar planı kararlarının yerine geçen, bir arazi kullanım planı olarak ele alındığı ölçeğin gerektirdiği bir plan niteliğinde olmadığı, planın imar planı tekniği şeklinde yapıldığı, bu özellikleriyle söz konusu plan, alt ölçekli planın yapımında, bölgesel ölçekli yol gösterici bir plan olmaktan çok uygulama planı niteliği taşıdığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; “Davacının iddialarının aksine, Bakanlıkça düzenlenen şartnameler kapsamında gerçekleştirilen Çevre Düzeni Planının; araştırma, taslak plan ve nihai plan olmak üzere üç etapta yürütüldüğü ve çalışmanın her etabında il ve bölge düzeyinde toplantılar düzenlenerek elde edilen verilerin paylaşımının yapıldığı, katılımcıların sağlandığı, kurum ve kuruluşlardan planlamaya ilişkin veriler temin edildiği savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “Kurulumuz, dava konusu 1/100000 ölçekli üst ölçek planın, mekânsal strateji planı olmaktan çok, teknik gösterim ve belgeleme açısından kapsamlı planlama yaklaşımını terk etmediği, ancak strateji planlarının ana kavram ve terimlerine de gönderme yapan ya da yer yer bunlardan yararlanan bir karma uygulama niteliğine sahip bir plan olduğu görüşündedir. Mekânsal strateji planı niteliğindeki planın, içerikleri, hazırlanma biçimleri, uygulama teknikleri, gösterim biçimleri vb. bakımından çağdaş yaklaşımlarla yeniden tanımlanmasında yarar bulunmakla birlikte, davalı İdarenin belirttiği gibi yürürlükteki mevzuata göre hazırlanmış olan dava konusu Çevre Düzeni Planının bu gerekçelerle geçersizliğinin ileri sürülmesi Bilirkişi Kurulumuzca yerinde görülmemiştir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Bilirkişi raporundaki görüşler doğrultusunda davaya konu planın yürürlükteki mevzuata uygun olarak hazırlandığı, davacının iddialarının plan eleştirisi olarak kabul edilecek olmakla birlikte hukuka aykırılık nedeni olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

A2) Dava dilekçesinde; Stratejilerde belirlenmiş olan maddelerde yine koruma hedeflerinin tekrarlandığı, ancak ölçeği gereği sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda asıl amacı kaynakların korunması ve kirliliğin önlenmesi olan bir planda olması gerekli somut, yol gösterici stratejiler ortaya konmadığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; Plan Hükümlerinde, amaç ve kapsamdan sonra ilkeler başlığı altında, koruma ilkeleri, gelişme ilkeleri ve planlama ilkeleri başlıkları altında ayrı ayrı sektörel yatırım kararları ve politikalara ilişkin kararların üretildiği tüm bunlara plan açıklama raporu ve plan hükümlerinde ulaşmanın mümkün olduğu, mesela korumaya ilişkin ilkeler başlığı altında Planlama Bölgesi ‘nde var olan tüm doğal ve kültürel değerlerin korunacağının ilke kararı olarak alındığı ve plan ve plan hükümleri ve plan açıklama raporunda bunun fiziki plana yansıtılması için kararlar üretildiği, ayrıca, plan hükümlerinde koruma alanlarına ilişkin özel hükümler geliştirildiği ve plan üzerinde sınırlarıyla beraber gösterildiği, plan üzerinde Su Koruma Alan sınırları; I. derece su kaynakları koruma alanları, II. derece su kaynakları koruma alanları, III. derece su kaynakları koruma alanları olarak; Su Kaynakları Koruma Alanı; içme kullanma suyu mutlak koruma alanları, içme ve kullanma suyu kısa mesafeli koruma alanları, içme ve kullanma suyu orta mesafeli koruma alanları, içme ve kullanma suyu uzun mesafeli koruma alanları olarak; Doğal Karakteri Korunacak Alanlar; kayalık-taşlık alan, kumul alan, sazlık-bataklık alan, makilik- fundalık alan, plaj-kumsal alanı, jeolojik özelliği nedeniyle korunacak alanlar olarak; Kullanım Sınırlaması Getirilen Alanlar; jeolojik sakıncalı alan, taşkın alanı, ekolojik öneme sahip alanlar olarak; Koruma Statüsüne Sahip Diğer Alanlar; yaban hayatı koruma/geliştirme alanları, sulak alan sınırları, sulak alan tampon bölge sınırları, kaplumbağa yuvalama alanları olarak; Koruma Alanları Sit alanları; doğal sit alanı, arkeolojik sit alanı, tarihi sit alanı, kentsel sit alanı olarak gösterildiği ve plan hükümlerinde korumaya ilişkin kararlar üretildiği, dolayısıyla plan ve plan hükümlerinde bu gösterim ve hükümlerin yer almasına rağmen, planda koruma alanlarının belirlenmediği iddiasının yersiz bir iddia olduğu savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “Kurulumuz, gerek plan açıklama raporunda gerekse plan hükümlerinde çevre kirliliğine yönelik olarak mekânsal düzeyde yaptırım getiren/gerektiren herhangi bir hükme yer verilmediği ve ilgili yatırımcı kurum ve kuruluşlarla işletmelerin kirlilik konusunda gerekli önlemleri almaları tavsiyesinde bulunulmakla yetinildiği kanısındadır. Bu nedenle, dava konusu planın çevre kirliliğinin önlenmesine yönelik olarak ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına görevlerini hatırlatmak ve tavsiyede bulunmanın ötesine giderek mekânsal düzeyde çevre kirliliğini önlemeye ya da azaltmaya yönelik yaptırımı olan önlemler geliştiren bir plan niteliği taşıdığı söylenemez.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Bilirkişi raporunda belirlenen tespitin planın eleştirisi ve haklı bir eleştiri olduğu kabul edilebilecek olmakla birlikte, davaya konu planda bu hususa ilişkin ilkelerin belirlendiği, koruma alanlarının tanımlanarak özel hükümler geliştirildiği görüldüğünden bu husus planı kusurlandırır nitelikte görülmemiştir.

A3) Dava dilekçesinde; Planda Plan Hükümlerinin 4.47. sayılı maddesinde tanımlanan Özel Proje Alanı kapsamında olan alanın korumaya odaklı ve çevresel etkileri ağırlıklı olarak planlama hedeflerini içine alan bir alanda ne türde bir planlama misyonu yükleneceği ve özel proje alanı olarak gerekliliği net olarak anlaşılmadığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; Burdur ilinde önerilen özel proje alanının Burdur, Kozluca, Kemer, Hasanpaşa, Tefenni, …lı, Yeşilova, Güney ve Salda Belediyelerini kapsadığı, alan içerisinde yer alan Burdur Gölünün Burdur ili kadar bölgenin ve ülkenin en önemli ekolojik değere sahip alanlarından biri olduğu, Burdur gölünün uluslar arası Ramsar sözleşmesi kapsamında olması, gölü besleyen su kaynaklarının bulunması bu alanın ekolojik değerini artırdığı, göl çevresinde yerleşim yerlerinin olması, sanayi tesislerinin kurulması ve yanlış tarımsal üretim yöntemlerinin zararlarının giderilmesi amacı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Turizm Merkezi ilan edilen Salda Gölü ve çevresindeki Karataş, Yarışlı, Akgöl gibi gölleri ve diğer yerleşmeleri kapsayacak şekilde tanımlanan alanda proje çalışması yürütülerek koruma kavramının öne çıktığı bütüncül ve sürdürülebilir planlama yapılacağı ve Burdur il merkezinin yapılacak bu bütüncül planlamada göl ile bütünlüğü sağlanacağı ve koruma-kullanma dengesi kurulacağı özel proje alanı için getirilmiş olan kararlar içerisinde yer aldığı savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “Planda yer alan Özel Proje Alanı kapsamındaki alanlarla ilgili olarak; Kurulumuza göre, üst ölçek strateji planlarında planlama bölgesi içindeki her bir yerleşme ve yer için ayrıntılı kararlar üretilmesinin beklenmemesi gerektiği, bu bakımdan plancının alanın sorunlu niteliğini belirterek belirli yerlere ilişkin olarak alt ölçek planlarda ayrıntılı planlama çalışması yapılarak koruma/kullanma dengesinin sağlanmasına yönelik daha sağlıklı kararlar üretilmesini gerekli görmesi, yerinde bir planlama tutumudur.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Bilirkişi raporunda yer verilen görüşler doğrultusunda bu hususun planı kusurlandırır nitelikte olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

A4) Dava dilekçesinde; 1/100.000 ölçekli planın uygulamaya yönelik bir plan olmadığı, Planlama sahası içerisinde yer alan 1/25.000 ölçekli alt planlama bölgesi dışında kalan alanlarda nasıl ve kim tarafından uygulama yapılacağının net olmadığı Antalya Büyükşehir sınırları içinde geçerli olan üst ölçek planların “1/100.000 ölçekli Antalya – Burdur-Isparta Çevre Düzeni Planı”, “1/50.000 ölçekli Antalya Stratejik Fiziki Planı” ve “1/25.000 ölçekli Antalya Büyükşehir Nazım İmar Planı” olduğu 1/25.000 ölçekli nazım imar planı, 1/50.000 ölçekli stratejik fiziki plana dayandırılmış olmakla birlikte, kararları arasında tutarsızlık ve çelişki bulunduğu, her iki planda 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı ile yeterli ölçüde ilişkilendirilmediğinden, geri dönüş ve geri besleme sağlanmadığından, planlar arasında birbirinden kopuk bir görünüm oluştuğu kademeli birlik ilkesine uygunluk olmadığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; “1/100.000 ölçekli ÇDP’de Planlama Alt Bölgeleri ve Planlama Alt Bölgeleri Dışındaki Alanların 4.10 sayılı tanım maddesi ile belirlenmesi ile bu durumun yerel idarelerde plan kaosuna neden olacağının doğru olmadığı, şöyle ki; 1/100.000 ölçekli ÇDP’de planlama bölgesinin 2 ana bölüme ayrıldığı: birincisi kentsel gelişme potansiyeli yüksek olan bölgelerin “planlama alt bölgesi” olarak belirlendiği ve bu bölgelerin bir alt ölçekte (bütüncül 1/25.000 / 1/5.000 ölçekli nazım imar planı) daha ayrıntılı analiz ve sentezlerle planlanması sağlanarak, bu bölgelerin sosyal, ekonomik ve mekansal gelişiminin kontrol altına alınması, daha somut plan kararlarının verilmesine açılım sağlandığı, ikincisi ise “planlama alt bölgeleri dışındaki alanlar” olup, 1/100.000 ölçekli ÇDP ile bu alanlarda bütüncül 1/25.000 / 1/5.000 ölçekli nazım imar planı yapılmasının öngörüldüğü, çünkü bu alanların bir alt ölçekte planlamaya konu edilmesinin para, zaman ve emek kaybı olduğu, zira bu alanlar yapılaşmaların hiç olmadığı ya da ilgili Kanunlar doğrultusunda kısıtlı/şartlı olarak yapılaşmaya açılan alanlar olup zaten bu şartların 1/100.000 ölçekli ÇDP ile belirlendiği (Tarım Alanları, Orman Alanları, Özel Kanunlara Tabi Alanlar-Tabiatı Koruma Alanları, Milli Parklar vb.- gibi doğal nitelikli alanlar), ya da ilgili Kanunlar doğrultusunda bu alanlarda uygulama yapılması gerektiği savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda;

“Kurulumuz bu alanlarda kaynak, emek ve zaman kaybına neden olacak ayrıntılı alt ölçek planların, gereksinim duyuluncaya kadar öncelikli olarak hazırlanmasının gerekli olmadığı kanısındadır. Çünkü anılan nitelikteki doğal alanlar yapılaşmanın ilgili mevzuatla büyük ölçüde yasaklandığı ve kamu kurumları tarafından denetlenen geniş alanlardan oluşmaktadır.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Bilirkişi raporunda yer verilen görüşler doğrultusunda, bu hususun planı kusurlandırır nitelikte olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

A5) Dava dilekçesinde; “Plan notlarının 9.7. sayılı maddesinde “Orman Kanunu’nun 2. maddesinin (b) bendi kapsamı dışında çıkarılıp hazineye devredilerek özel mülkiyete satışı gerçekleşmiş olan alanlar, mahkeme kararları sonucu doğacak haklar saklı kalmak kaydıyla, satış amaçları doğrultusunda kullanılacaktır. Bu planın koruma, gelişme ve planlama hedef ve ilkeleri ile çelişmeyen ve kentsel yerleşme alanları ile bütünlük oluşturan konumda bulunan bu kapsamdaki alanlara yönelik kentsel yerleşme alan talepleri, bu planın nüfus kabulleri ve alansal büyüklükleri aşılmamak kaydıyla çevre düzeni planında değişiklik yapılmaksızın, İlgili kurum ve kuruluş görüşleri doğrultusunda alt ölçekli planlarda ilgili idaresince değerlendirilebilir…” denildiği, 2B olarak tanımlanan alanların Antalya ilinde oldukça geniş alan kapsamasına karşın, getirilen plan notu ile çevre düzeni planı yapılmadan alt ölçekli planların önünün açıldığı, ayrıca planın kabul edilen nüfus değerlerinin bu alanların imara açılması ile aşılacağı için plan bütünlüğünü bozacağı ileri sürülmüştür.

Savunmada; planın ilgili maddesine gönderme yapılarak “bu planın koruma, gelişme ve planlama hedef ve ilkeleri ile çelişmeyen ve Kentsel Yerleşme Alanları ile bütünlük oluşturan konumda (2B konumunda) bulunan bu kapsamdaki alanlara yönelik kentsel yerleşme alan taleplerinin; bu planın nüfus kabulleri ve alansal büyüklükleri aşılmamak kaydıyla çevre düzeni planında değişiklik yapılmaksızın, ilgili kurum ve kuruluş görüşleri doğrultusunda alt ölçekli planlarda ilgili idaresince değerlendirilebileceği savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “2B alanlarındaki planlama çalışmaları ile ilgili olarak, itiraz edilen Plan Hükmünde belirtildiği gibi, kentsel yerleşme alanları ile bütünlük oluşturan alanlardaki 2B alanlarında ilgili yerel yönetimin plan değişikliği/revizyonu yapabileceği, ancak bu düzenlemelerin dava konusu 1/100.000 ölçekli planın “nüfus kabulleri ve alansal büyüklükleri aşılmamak kaydıyla” yapılabileceğini hüküm altına almaktadır. Bu hükme uymayarak üst ölçek planda belirlenen nüfus sınırlarını ve alansal büyüklükleri aşan planlar yapılması durumunda, planlar arası “kademeli birliktelik ilkesi”ne aykırı davranan yerel yönetim uygulamalarına karşı yasal yaptırımın söz konusu olacağı belirtilmelidir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Dava konusu Çevre Düzeni Planının 9.7 sayılı plan uygulama hükmünün üçüncü paragrafı uyarınca, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2/B maddesi kapsamında kalan alanlara yönelik kentsel yerleşme talepleri söz konusu olduğunda, alanın konumu ve kullanım şekli dikkate alınarak, bu Çevre Düzeni Planında herhangi bir değişiklik yapılmaksızın, doğrudan ilgili idarece yapılacak alt ölçekli planlar ile kentsel yerleşik alan olarak belirlenebileceğinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır.

Yukarıda yer verilen diğer hususlara yönelik değerlendirmelerde de belirtildiği üzere, çevre düzeni planı, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen bir plan olup, alt ölçekli planları yönlendiren strateji ve ilkeleri ortaya koyan bu planda, kentsel ve kırsal yerleşim alanlarının leke niteliğinde gösterilmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Çevre düzeni planı ile leke olarak belirlenen kentsel ve kırsal yerleşim alanlarındaki nüfus kabullerini aşmamak kaydıyla, bu kullanımlara bitişik yerlerdeki Orman Kanunu’nun 2/B maddesi kapsamındaki, 1/100.000 ölçekli plan değişikliğini gerektirmeyecek büyüklükteki alanların alt ölçekli planlar ile belirlenmesi mümkün ise de, dava konusu plan hükmü ile, alt ölçekli plan kararları ile belirlenebilecek 2/B arazilerinin büyüklüğü ve sınırına ilişkin herhangi bir belirleme yapılmaksızın, çevre düzeni planı değişikliği gerektiren büyüklükte alanların da alt ölçekli plan kararı ile kentsel ve kırsal yerleşik alan olarak gösterilmesi öngörülmüştür.

Bu durumun, alt ölçekli plan kararının, üst ölçekli çevre düzeni planı ile belirlenen genel arazi kullanım kararından farklılaşması sonucunda, planların kademeli birlikteliği ilkesine aykırılık oluşturacağı gibi, alt ölçekli planları yönlendirecek ilke ve stratejileri oluşturması beklenen çevre düzeni planının işlevsiz kalmasına sebebiyet vereceği açıktır.

Yukarıda yer verilen bilirkişi raporundaki tespitler de göz önünde bulundurulduğunda, 2/B arazisi niteliğindeki kentsel ve kırsal yerleşik alanlara ilişkin genel arazi kullanım kararlarını, dava konusu Çevre Düzeni Planının konusu olmaktan çıkartarak, üst ölçekli planı işlevsiz hale getirdiği açık olan dava konusu plan hükmünde bu haliyle hukuka uyarlık görülmemiştir.

A6) Dava dilekçesinde; Plan Uygulama Hükümlerinin 5.9, 5.10, 5.11 sayılı maddelerinde “Çevre düzeninde getirilen plan notu ile yürürlükteki imar planları ve mevzii imar planlarının, imar mevzuatına, planlama ilkelerine, şehircilik esaslarına ve kamu yararına uygun olup olmadığı irdelenmeksizin aynen kabul edildiği ayrıca üst ölçekli planın alt ölçekli planları yönlendirmesi gerekirken bu ilkeden de uzaklaşıldığı, alt ölçekli planların üst ölçekli planın temel belirleyicisi” olduğu ileri sürülerek bunun planların kademeli birlik ilkesine uygun olmayan çelişkiler ortaya çıktığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; ÇDP’de sadece mevzuata uygun olarak onaylanmış olan mevzii imar planları geçerli kabul edildiği, bu planın onama tarihinden önce onaylanmış ve bu plan kararlarına uymayan tüm nazım imar planı ve uygulama imar planlarının bu plan kararları doğrultusunda revize edileceği, mevzii imar planlarının kentsel alan ile bütünleşmeyen kopuk konumda yapılmış olan planlar olduğu, bu planların her ne kadar yapıldığı dönemde mevzuata uygun olarak onanmış olsalar bile 1/100.000 ölçekli ÇDP’ de bu alanların gösterilmesinin hem büyüklük hem de kentsel alandan kopuk durumda bulunmaları sebepleri ile eğer mevzii imar planlarının bulunduğu bölgede gelişmeye yönelik olarak kararlar getirilmeyecek ise plan kapsamına alınmadığı, bu durumlar için plan notu düzenlemesi yapıldığı savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “Davacının savladığı gibi, alt ölçek plan kararları aynen üst ölçeğe taşınmamakta, dava konusu plan kararları ile uyumlu olanlarda uygulamanın sürdürüleceği, uyumlu olmayan bölümlerinde ise uygulamanın durdurulacağı karar altına alınmaktadır. Bu bakımdan plan kademeleri arasında uyumsuzluk söz konusu değildir.” tespit ve değirlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere ilgili plan hükümlerinin alt ölçekli planları üst ölçeğe taşımadığı ve plan kademesi açısından bir uyumsuzluğun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

A7) Dava dilekçesinde; “Plan notlarının 5.25. sayılı maddesinde yer alan katı atık düzenli depolama alanlarına yer verileceği hükmünün plan notlarında yer almasının yeterli olmadığı, katı atık depoları ile depoların nerelerde, hangi ilkelere ve standartlara göre ve ne tür önlemler alınarak yapılacağına ilişkin usul ve esaslar getirilerek, belli genel alanların gösterilmesi gerekirken planda buna ilişkin karar getirilmediği, ayrıca çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi amacı ile yapımına girişilen bir planda katı atık gibi kararların gerekli etütler yapılarak ve diğer kullanımlarla ilişkilerin kurularak elde edilmesi gereken bir karar olması gerekirken bu tür etütlerin yapılmadığının görüldüğü ileri sürülmüştür.

Savunmada; “Bu planın genel kullanım, koruma ve gelişme ilke ve hedefleri çerçevesinde, ilgili kurum ve kuruluş görüşleri doğrultusunda ilgili mevzuat uyarınca yer tespiti ve uygulaması yapılarak belirlendiği ve ÇED olumlu belgesini almış olan katı atık düzenli depolama alanları sembol olarak ÇDP’ de gösterildiği, yeni yer seçecek tesisler için de 5.25 sayılı maddesi ile plan hükmü oluşturulduğu, ÇDP bütünü içinde her türlü atıkların ilgili mevzuatta belirtilen standartları sağlayacak şekilde arıtılması ve/veya bertaraf edilmesinin zorunlu olduğu, ÇDP bütünü içinde kimyasal, tıbbi, tehlikeli atıkların, katı atıkların kaynağında ayrı toplanması, bunların depolama alanlarına taşınması, transfer istasyonlarının kurulması, geri kazanım ile ilgili işlemlerin yürütülmesini kapsayan atık yönetimi sisteminin kurulması ile ilgili çalışmaların Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Valilikler, Belediyeler tarafından tamamlanarak işlemlerin buna göre yürütüleceği ve planlama alanı içerisinde mahalli idarelerce oluşturulacak hizmet birliklerinin katı atık yönetim sisteminin kurulmasını üstlenebileceği, yönetim sistemi kuruluncaya kadar Katı Atıkların, Kimyasal Atıkların ve Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmelikleri hükümlerinin geçerli olacağı, hususlarına ÇDP de hükmedildiği savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “Katı atık depolama tesislerinin yer seçimi ile ilgili olarak; davacının itirazı planda katı atık depoları ile ilgili olarak depoların nerelerde, hangi ilkelere ve standartlara göre ve ne tür önlemler alınarak yapılacağına ilişkin olarak planda ayrıntılı açıklamalara yer verilmediğidir. Ancak, bir depo yerinin belirlenmesi kendi başına son derece ayrıntılı mühendislik çalışmaları gerektiren kapsamlı bir konudur. Bu kapsamlı teknik mühendislik çalışmalarının planlama alanı içindeki tüm belediyeler için ayrı ayrı yapılarak yer seçimlerinin belirlenmesi gerekir. Bu konunun ayrıntılı olarak ele alınması için en uygun ölçeğin 1/25.000 ölçekli ÇDP’ler olacağı söylenebilir. Çünkü bu ölçekteki yerleşmeler çevresi ile birlikte ele alınabileceği için katı atık yer seçimi ve alan tespiti yapılması için en uygun ölçek olarak görülmelidir. Dava konusu plan ölçeğinde katı atık depolama tesislerine yönelik olarak plan hükümlerinde olduğu gibi bazı temel ilkelerle yer seçimine ilişkin olarak da birbirine yakın yerleşmeler için yapım ve işletme harcamalarında ölçek ekonomilerinden yararlanmak için tek bir ortak depolama tesis yeri belirlenmesi gibi öneriler de bulunmakla yetinilmesi yeterli görülmelidir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Bilirkişi raporunda yer verilen ayrıntılı açıklamalar doğrultusunda davacının iddialarının planı kusurlandırmadığı gibi, şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

A8) Dava dilekçesinde; Plan Hükümlerinin “5.34. sayılı maddesinde, “Plan sınırı içerisinde bulunan Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim bölgeleri, Özel Çevre Koruma Alanları, Milli Park ve Tabiat Varlığı Alanlarında, bu planın onayından önce onaylanmış plan kararları ve plan hükümlerine uyulacaktır” hükmünün yer almasının bu alanlarda planın bir hükmünün olmadığını gösterdiği, oysa planın sektörler arasında koordinasyonu sağlaması, öncelikleri belirlemesi gerekirken bu hüküm planın kendi kararlarını ortadan kaldırdığı ve işlevsiz hale getirdiği, buna karşın bu alanlara mekânsal anlamda kararlar getirildiği ve plan onama sınırı içine dâhil edildiği, bu planın onayından önceki onaylı planlar geçerli ise plan üzerine işlenmesi gerektiği, bu alanlardaki plan onama yetkisinin farklı kurumlarda olduğu bilindiğine göre ilgili kurumlar kendi yetki alanları dâhilinde bu plandan farklı kullanım kararları içeren, bu planın kararlarına uygun olmayan bir planı onaylamasının mümkün olup olmadığının bu madde ile anlaşılamadığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; 5.34 sayılı plan notunun 1/100.000 ölçekli ÇDP’ den önce onaylanmış planlarla ilgili olup, Antalya, Burdur ve Isparta İl sınırları dâhilinde kalan alanlarda, 1/100.000 ölçekli ÇDP’ nin onayından sonra bu plan hükümlerine uyulacağı, 1/100.000 ölçekli ÇDP plan kararlarına aykırı olarak hiçbir ölçekte plan onaylanamayacağını ifade etmekte olup anılan hükmün planın kendi kararlarını işlevsiz hale getirdiği iddiasının son derece yersiz olduğu, savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “Kurulumuz üst ölçek mekansal strateji planlarının sadece ilgili kurum ve kuruluşların gönderdikleri mekânsal kararların hiçbir şekilde sorgulanmadan yan yana işlendiği birer “envanter belgeleri” olmadığı, mekansal strateji planlarının, alt ölçek planlara rehberlik yapacak/yol gösterecek ana/temel belgeler oldukları için kendi içlerinde tutarlı bir bütün oluşturmaları gerektiği, dava konusu alanlarla ilgili olarak ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca alınmış planlama kararlarına temel oluşturan veri tabanı, analiz ve değerlendirme çalışmaları varsa bunların dava konusu üst ölçek plan raporuna aktarılması gerektiği, planlama alanı bütününde alınacak planlama kararları, resmi kurum ve kuruluşlarca yapılmış mevcut planlarlarla çatışabileceği durumlarda üst ölçek planla uyumlu olmayan daha önceki planlarda gerekli değişikliklerin yapılması ilgili kurumlarla eşgüdüm içinde sağlanması gerektiği görüşündedir. Özetle, bu alanlardaki mevcut planların tartışılmadan veri alınması planlama ilkeleri ile uyumlu görülmemektedir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Bu hususa ilişkin olarak bilirkişi kurulunun görüşleri planın haklı bir eleştirisi olarak kabul edilebilecek olmakla birlikte, yasalarla tanınan yetki çerçevesinde ilgili idarelerce alınan plan kararlarının 1/100.000 ölçekli planda değerlendirilmesinin mevzuat gereği olduğu gibi ilgili kurumlarca yapılacak uygulamaların çevre düzeni imar bütünlüğü içerisinde değerlendirileceğinin karara bağlandığı görüldüğünden, bu hususun planı kusurlandırmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

A9) Dava dilekçesinde; Maden Kanunu çerçevesinde kum çakıl ocakları ile taş ocakları gibi faaliyetlerin ruhsatlandırılmasında imar planının gerekmediği, buna karşın çevreye bu kadar zarar veren ve kolay yer seçip uygulamaya geçen bu tür kullanımlara ilişkin olarak, amacı doğal kaynakların korunması ve kirliliğin önlenmesi olan planda planlama koşulu getirilmemesinin çelişki içerdiği ileri sunulmuştur.

Savunmada;

İlgili mevzuat uyarınca faaliyette bulunulacağı ve bu hususların plan notlarıyla düzenlendiği savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “Kum, çakıl ocakları gibi faaliyetlerle ilgili olarak planlama koşulu getirilmemiş olmasına itirazla ilgili olarak, davacının kaygıları yerinde olmakla birlikte sorun, yasal çerçevemizde madencilik faaliyetlerinin ruhsatlandırılması ile imar planlama süreçleri arasında herhangi bir ilişkinin kurulmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sorunun çözümü ise yasal çerçevenin değiştirilmesini, Maden Kanunu hükümleri ile İmar Kanunu hükümleri arasında akılcı koruma-kullanma ilişkisinin kurulmasına yönelik düzenlemelerin yapılmasını, üstün kamusal yararı koruma-kullanma dengelerinin kurulmasında arayan bir hukuksal çerçevenin kurulmasını gerektirmektedir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Bilirkişi raporunda yer verilen görüşler doğrultusunda bu hususa ilişkin planlama ilkelerine aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

A10) Dava dilekçesinde; “Havza içerisinde kalan su ürünleri yetiştiricilik tesislerinde uygun görülecek arıtma tesisleri kurularak üretime devam etmesi sağlanacaktır” şeklindeki plan notunun söz konusu arıtma tesislerinin içeriğinin herhangi bir yönetmeliğe bağlanmamasının sübjektif yoruma açık bir nitelik taşımakta olduğunu ileri sürmüştür.

Bilirkişi raporunda, “Kurulumuzca davacı önemli bir noktaya işaret etmekte ise de dile getirilen sorunun çözüm yerinin 1/100.000 ölçekli bir planlama olmadığı düşünülmektedir. Dile getirilen konu 1/100.000 ölçekli planlamanın konusu değildir. 1/100.000 ölçekteki mekânsal içerikli bir planın, yasal çerçevenin sınırları altında akılcı yer seçimlerini yapmaya yöneldiği unutulmamalıdır.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Bilirkişi raporunda belirtilen hususlar doğrultusunda davacının iddialarının planın eleştirisi olabileceği, ancak hukuka aykırılık nedeni olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

A11) Dava dilekçesinde; tarım alanlarının belirlenmesi başlığı altında; tarım sektörünü yönlendirici nitelikte kararlar getirilmediği, mevcut mevzuat çerçevesinde bir takım kısıtlamalar getirildiği ifade edilerek, bu durumun Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu ile diğer ilgili mevzuata aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

Savunmada; Bakanlıkça farklı bölgelerde daha önceden yapılan planlama çalışmalarında davacı tarafından yapılması talep edildiği şekilde yalnızca toplam inşaat alanı kısıtlamasına gidilerek tarım arazilerinin korunmasına yönelik stratejiler benimsendiği, ancak geçen süre zarfında bölgede yapılan uygulamalardan planda yer alan kısıtlayıcı katı yaptırımların bölgede oluşan tarımsal yatırımların ihtiyacını karşılayabilecek nitelikte olmadığı gerekçesiyle uygulanmadığının anlaşıldığı, hatta bu durumda ilgili kurum ve kuruluşlarca 5403 sayılı Kanun hükümleri uyarınca, hemen her tarımsal amaçlı yatırım için projesine uygun büyülükteki tarım arazisinin kullanımına izin verilerek tamamen plandan bağımsız, denetimsiz bir şekilde gelişigüzel yapılaşmalarla tarım arazilerinin çok daha fazla miktarda tahrip edildiğinin görüldüğü, bu nedenle; yeni yaklaşımlar benimsenerek, yalnızca tarımsal amaçlı yapılaşmaların verimli tarım alanları üzerinden vasfı düşük tarım arazilerine kaydırılabilmesini sağlamak üzere, kısıtlayıcı ve sert uygulanamaz önlemler almak yerine teşvik edici ve yönlendirici kararların daha uygulanabilir olduğunun gözlemlendiği, planlama bölgesinin barındırdığı nüfus, tarımsal verimlilik, tarımsal katma değer oluşturulması gibi hususlar göz önüne alındığında, tarım arazilerinde yalnızca tarımsal amaçlı yapılar için teşvik edici yönde yapılaşma koşullarının arttırılması hedeflendiği, ÇDP de tarım alanlarının yapılaşma baskısından korunması amacıyla, verimli tarım alanlarından verimsiz tarım alanlarına doğru yapılaşma katsayısının yükseltilmesi ve verimli tarım alanlarının korunarak yapılaşmanın verimsiz alanlara yönlendirilmesi ilkesinin belirlendiği, dolayısıyla ÇDP’ de Plansız Alanlar Yönetmeliği’ ne atıfta bulunulduğu ve bu plan ile verilmiş olan yapılanma koşullarını aşmamak kaydıyla idari işlemlerin bu yönetmelik hükümlerine göre uygulanacağının hükme bağlandığı, bu sayede küçük üretici için mevcut durumun korunduğu, diğer taraftan tarım alanlarında yapılacak ifraz işlemlerinde 5403 Sayılı Kanun ve bu Kanuna istinaden çıkarılmış yönetmelik hükümleri uyarınca işlem yapılacağı ve tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı taleplerinde, 5578/5403 sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu” çerçevesinde işlem yapılacağı hükümlere bağlanmış olup, bu durumun Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu ile diğer ilgili mevzuata aykırı olduğu iddiası yersiz bir iddia olup, tarım alanlarının yapılaşma baskısından korunmasının hedeflendiği savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “Davacının somut itiraz niteliği taşımayan iddiası ile ilgili olarak, 1/100000 ölçekteki bir planlamanın, tarım sektörü ile ilişkili stratejilerin belirlendiği bir süreç olmaktan çok tarım sektörüne ilişkin stratejilerin yer seçim konularıyla ilişkilendirildiği bir planlama süreci olduğunu belirtmekle yetinmektedir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Davacının somut olmayan itirazlarının değerlendirilmeyeceği gibi bilirkişi raporundaki görüşler doğrultusunda davacının iddialarının planı kusurlandırmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

B.) Planın Nüfus Kestirimlerine Yönelik İtirazlar

Dava dilekçesinde; Davacı dava konusu planda öngörülen Antalya Büyükşehir Belediyesi nüfusu ile ilgili olarak itirazda bulunarak: “Plan sahasında yer alan ilçe ve belde belediyelerinin TÜİK verilerine dayalı nüfusları temel alınarak ileriye dönük projeksiyonlar yapıldığı, ancak bu plan raporunda geçmişe dönük esas alınan analiz yılı 2000 yılı olup, planlama yılı 2015 yılı baz alınmadan projeksiyon yılı 2025 yılına atıfta bulunduğu, 2000 yılı ve 2015 yılı arasındaki nüfus hareketi için ciddi bir aralık olup göz ardı edilemeyeceği, söz konusu veriler inceliğinde, Antalya nüfusu azalan bir ivme ile arttığı, net göç oranı 1990’lı yıllara oranla %70 oranında azaldığı, planda 2000 yılı toplam nüfusu 1.721.317 kişi iken, 2012 yılı toplam nüfusunun 2.092.537 kişi olduğu, söz konusu aralık 12 yıl, projeksiyon yılı aralığı da (2012-2025) 13 yıl olup, tahmini nüfus 4.500.000-5.200.000 kişi aralığı analiz yetersizliğinden gerçekçi bir yaklaşım olmadığı ileri sürülmüştür.

Savunmada; “Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli ÇDP’ de nüfusa ilişkin olarak, yapılmış çalışmalar içerisinde, bölgelere göre kentsel ve kırsal nüfus, yıllık nüfus artış hızları, bölgelere göre kentsel ve kırsal nüfus oranları, yüzölçümü ve nüfus yoğunlukları, Akdeniz Bölgesindeki illere göre kentsel ve kırsal nüfus ve yıllık nüfus artış hızları, Akdeniz Bölgesindeki illerin kentsel ve kırsal nüfus oranları, yüzölçümleri, Antalya, Burdur ve İsparta nüfusunun Türkiye nüfusu içindeki payı, bölgelerin aldığı göç, verdiği göç, net göç ve net göç hızı, Akdeniz Bölgesindeki illerin yıllara göre aldığı, verdiği, net göç ve net göç hızı, Akdeniz Bölgesindeki illere yurtdışından gelen göçler, Akdeniz Bölgesindeki illerin göç etme nedenine göre verdiği göç oranları, illerin aldığı göç, illerin verdiği göç oranları konularına ilişkin olarak detaylı çalışmalar yapılmış olduğu savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “Planlama alanını kapsayan üç il için planda önerilen projeksiyon nüfusları ile ilgili olarak yapılan itiraza ilişkin olarak; dava konusu Antalya Burdur Isparta Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Plan Açıklama Raporu kapsamında çevre düzeni planının hedef yılı olan 2025 yılı için öngörülen 4.500.000 kişi ile 5.200.000 kişi arasındaki Antalya il nüfusu tahmini son derece yüksek bulunmaktadır. Bu değerler TÜİK kestiriminin yaklaşık iki katı büyüklüktedir. Dolayısıyla, planda nüfus öngörülerinin yeniden gözden geçirilmesi gereği vardır.

Burdur ili için de gerçekleşen veriler esas alınarak yaptığımız değerlendirmeye göre, bu ille ilgili olarak da en gerçekçi nüfus kestiriminin TÜİK verisi olduğu ve bu veri (2023 yılı) ile Plan Araştırma Raporu (2025) kestiriminin yakınlığı göz önüne alınarak ikinci veri plan çalışmalarında esas alınmalıdır. Bu veri ise yukarıda da belirtildiği gibi, planlama çalışmasında kullanılan verinin yaklaşık yarısı büyüklüğündedir. Bu büyük farklılık il bütününde yapılacak planlama çalışmasını büyük ölçüde etkileyeceği için bu çalışmanın yeniden ele alınması yerinde olacaktır.

Sonuç olarak Bilirkişi Kurulumuz diğer iki ilde de olduğu gibi, Isparta ili için de geçmiş yıllarda gerçekleşen verilerle büyük ölçüde örtüşen TÜİK nüfus tahminlerinin esas alınması gerektiği görüşündedir. Bu çerçevede, her üç ilde de aşırı abartılı olarak öngörülen nüfus kestirimlerinin yeniden yapılmasının gerekli olduğu kanısındayız.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Yukarıda belirtilen plan notları ile alanların tümünün yapılaşmaya açılmayacağının belirtilmesi nedeniyle nüfus öngörüsünün tek başına planı kusurlandırmayacağı, plana yansıyan olumsuz bir yönü var ise (c) başlığı altında kentsel gelişme alanlarında değerlendirilebileceği, bu yönden planlama ilkelerine aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

C.) Dava Konusu Planın Doğrudan Alan/Arazi Kullanımlarına, Bölgeleme Kararlarına Yönelik İtirazlar

C1.) Kentsel Gelişme Alanlarına İlişkin İtirazlar

Dava dilekçesinde; kentsel gelişme alanlarının gerçekçi olmayan nüfus tahminlerine dayalı olarak ihtiyaç fazlası düzeyde belirlendiği, planlama alanının belirli alt bölgelerinde bu gelişme alanlarının tarım arazileri ile doğal çevreyi olumsuz etkileyecek nitelikte oldukları ayrıca, planın genelinde kentsel gelişme ve yerleşme olarak tanımlanan alanların çok büyük oranda mevcut onaylı plan lekelerini içermekte olduğu, dolayısıyla belediye sınırları içinde bütünlükten uzak üretilen parçacı imar planı kararlarının yeniden irdelenmeden üst ölçekli plana aktarıldığı, bunun da üst ölçekli plandan beklenen yönlendiricilik, bütünsellik, koruma kullanma dengesi gibi ilkeler ve işlevler ile uyumsuzluğa neden olduğu iddia edilerek,

– Antalya kent merkezi ve çevresindeki mevcut imarlı alanların nüfus kapasiteleri düşünüldüğünde planın ön gördüğü nüfus projeksiyonu doğrultusunda yeni yerleşim alanlarına ihtiyaç olmadığı halde yapılaşmaya açıldığı,

– Antalya kent merkezi çeperinde … Bölgesi mutlak tarım alanları olup, planın sürdürülebilirlik ve koruma ilkelerine aykırı olarak ve bilimsel dayanak olmadan gelişme alanı olarak planlara işlendiği

– Antalya kent merkezi çeperinde … Bölgesi mutlak tarım alanları olup, planın sürdürülebilirlik ve koruma ilkelerine aykırı olarak ve bilimsel dayanak olmadan gelişme alanı olarak planlara işlendiği

– Batı Çevre Yolu olarak tanımlanan bölge, … ve … çayı arasındaki alan 2009 yılı onaylı çevre düzeni planında tarım alanı olarak planlı iken dava konusu planda kentsel gelişme alanı olarak öngörüldüğü, bu alan verimli tarım arazileri ve DSİ’nin sulama projesi içerisinde kaldığı

– Antalya … Belediyesinin bulunduğu bölge 1/25.000 ölçekli ÇDP’de tarımsal niteliği korunacak alanken dava konusu planda gelişme alanı olarak öngörüldüğü

– Benzer şekilde, Antalya ili … Belediyesinin bulunduğu bölge, daha önceki planda tarımsal niteliği korunacak alan olmasına karşın dava konusu planda kentsel leke içerisinde yer aldığı

– Plan genelinde bazı kullanım kararlarında değişiklik yapılmış ancak bunların gerekçeleri/analizleri açıklama raporuna yansıtılmadığı ya da eksik yansıtıldığı; buna göre

– Isparta İli İncesu beldesi örneğindeki gibi önceki planda kentsel yerleşim alanı olarak tanımlı kullanımların kırsal yerleşim alanına dönüştürüldüğü

– Isparta İli … ilçesi ile … Beldesi örneklerinde olduğu gibi kentsel gelişme alanlarının, kentsel yerleşim alanına dönüştürüldüğü

– Antalya … ve Aksu İlçelerinde olduğu gibi bazı kentsel yerleşim ve gelişim alanları genişletilirken nüfus kabullerinde değişiklik yapıldığı

– Antalya …, …, … örneklerinde olduğu gibi kırsal kimliğini sürdüren yerleşimler kentsel yerleşim/gelişim alanına dönüştürüldüğü

– Bir ilçe belediyesi olan …’nın yerleşim alanı lekesinin, çok küçük bir belde belediyesi olan …’in yerleşim alanı lekesi karşılaştırıldığında …’in, …’nın üç misline ulaştığı

– Manavgat kent merkezinden Alanya yolu boyunca ticari kullanıma benzeyen kırmızı bir leke tanımlanmıştır. Plan bütününde bu alan dışında yol boyu ticaret alanı tanımlanmadığı halde bu bölgede gösterilmesinin şehircilik, planlama ve eşitlik ilkesi ile örtüşmediği

– 2009 yılı onaylı çevre düzeni planında orman vasfını yitirmiş 2B alanı olarak planlı …’ün güneyindeki alanın, dava konusu planda tercihli kullanım alanı olarak planlandığı

– Kent merkezinde yer alan ve Antalya ilinin ikinci havalimanı olan Gazipaşa havalimanın mânia planlarının gösterilmediği

– Doğu Alanya planlama alt bölgesinde yer alan …, …, … beldeleri için önemli bir sektörel yatırım kararı olmamasına rağmen, bu beldelerde yasal olmayan yüksek kat ve yoğunluklu yerleşimlerin mevcut olduğu

öne sürülmüştür.

Savunmada; 1/100.000 ölçekli ÇDP’den ölçü alınarak uygulama yapılamayacağını, bu plan ile belirlenen kentsel gelişme alanlarının tamamının yerleşime açılmasının söz konusu olmayacağını, bu sınırların alt ölçekli planlama çalışmalarında ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri doğrultusunda ve bu plandaki nüfus kabullerine göre belirlenen alansal büyüklüğü aşmayacak şekilde doğal, yapay ve yasal eşikler çerçevesinde kesinleşeceği, kentsel gelişme alanlarının bir bütün olarak planlanacak olup, ÇDP’de hesaplanan nüfus projeksiyonlarına ve projeksiyon dönemlerine göre denetimli bir şekilde ve etaplar halinde uygulamaya açılmasının esas olduğunu, bu kapsamda, kentsel gelişme alanlarının; yerleşimlerin makroformunu ve gelişmesini şematik olarak belirleyen alanlar olarak düşünülmesi gerektiğini savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “Dava konusu çevre düzeni planının yeni kentsel gelişme alanları ile ilgili yaklaşımına dair öncelikle genel bir değerlendirme yapmanın uygun olacağı kanaatini taşımaktadır. Davacının belirttiği özel alanlardaki tartışmalı durumlar; planın, belirli büyüklükteki yerleşmelerin nasıl büyüyecekleri ve bu süreçte makroformlarının nasıl geliştirileceği sorularına yanıt oluşturacak genel yaklaşımına ilişkin sorundan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle Kurulumuz, önce genel bir değerlendirme yapacak, ardından itiraza konu alanlar özelinde ayrı ayrı görüş geliştirecektir.

Genel değerlendirme olarak;

1/100.000 ölçekli bir çevre düzeni planı; bölgesel ölçekte büyük arazi kullanımları ve koruma alanları ile planlama bölgesindeki kentsel ve kırsal yerleşmeleri kapsayan üst ölçekli bir planlama çalışmasıdır. Bu niteliğine uygun olarak bu ölçekteki bir çevre düzeni planının gösterim dili; yer yer kesinlik sunan çizgiler, yer yer ise şematik gösterimleri içerir. Önemli koruma ve statü alanları ile bölgesel ve ülkesel ölçekteki sektörel yatırımlara ilişkin arazi kullanım kararlarında kesinlik sunan çizgiler olması beklenir. Öte yandan, kentsel ve kırsal yerleşimlere ilişkin yeni gelişme alanları ile yerel ölçekli kentsel kullanımlara ilişkin kararların daha şematik bir dille gösterilmesi gerekir. Bunun nedeni, somut yere özel bilginin aktarıldığı ölçeğin alt ölçekli çalışmalar olmasıdır. Üst ölçekli planlamalarda bu ayrıntılar ölçeğin gereği olarak göz ardı edilmek durumdadır. 1/100.000 gibi üst ölçekli, özellikle de havza veya bölge ölçeğindeki planlama çalışmalarında yerleşmelerin ne yönde büyüyeceklerinin gösterilmesinin anlamı bulunmamaktadır. Bu sorunun yanıtının, somut yere özel bilginin aktarıldığı alt ölçekli planlarda (özellikle 1/5000) verilmesi daha doğrudur. 1/100.000 ölçeğindeki planlarda yerleşmelerin, yerleşme kademelenmesindeki yeri ile hangi işlevlerde gelişeceklerinin gösterilmesi yeterlidir.

Şematik gösterimlere konu olan kullanımlar ile bu kullanımların oluşturacakları mekânsal düzenin alt ölçekli planlama çalışmalarına aktarılması, planlar arasında kademelenme ve üst ölçekli planların genel fikrinin alt ölçeklere taşınması bakımından önemlidir. Bunun yanı sıra bu durum, yere özel/uygun kararların üretilmesi ve somut yeni verilerin kullanılması ile üst ölçekli plan kararlarının zenginleştirilmesi imkânını da yaratmaktadır. Ancak bu, dikkatle yürütülmesi gereken bir süreç olup, koruma-kullanma dengesinin her aşamada sağlanması ve yeniden kurulması gerekir. Şematik dille gösterilen kullanımların alt ölçekli çalışmalara uygun bir biçimde aktarılabilmeleri ve yere özgü yeni bilgi ve veriler ile gözden geçirilip geliştirilebilmeleri için planlarda yer alacak şematik gösterimler yeterli değildir. Bu gösterimlere konu kararların dayandığı yerleşme ve yapılaşma ilkeleri, planlama esasları, koruma ve kullanıma ilişkin koşullar ve benzeri hüküm ve stratejilerin plan paftalarında ve lejant maddeleri ve/veya plan uygulama hükümleri arasında yer almaları gerekir. Bu tür açıklayıcı ve alt ölçekteki çalışmaları yönlendirici ilke, hüküm ve stratejilerin yeterli düzeyde tanımlanmaması durumunda, planda şematik olarak yer aldığı düşünülen kararların belirli bir kesinlik arz ettiği algısı/fikri oluşabilir. Yerleşmelerin gelişme alanlarının alt ölçekte nasıl planlanacaklarını belirleyen/yönlendiren ilke ve stratejilerin, plandaki gösterimlere eşlik etmemesi durumunda, bu gösterimlerin şematik olduğu ve yeni gelişmenin alacağı biçimin alt ölçekte belirleneceği iddiası havada kalmaktadır.

Antalya-Burdur-Isparta planlama bölgesi, doğal alanlar ve verimli tarım toprakları bakımından oldukça zengin bir bölgedir. Planlama alanı içerisinde tarımsal niteliği yüksek topraklar, özel ürün alanları, tarımsal üretimde uzmanlaşmış alt bölgeler yanı sıra göller ve bunların oluşturduğu doğal ekosistemler yer almaktadır. Böylesi bir bölge için yapılan 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı çalışmasının, planlama alanı içinde verimli tarım alanları ile yaşamsal öneme sahip doğal alanların ve ekosistemlerin yoğunlaştığı kesimlerde yer alan kentsel yerleşmelere yönelik özel bir yaklaşım geliştirmesi beklenir. Bu özel yaklaşımın temel hedefi, ilgili yerleşmelerin makroformlarının gelişimi ile yakın çevrelerindeki doğal alanlar ve verimli tarım topraklarının korunması arasında uyum sağlamak olmalıdır. Diğer bir deyişle, doğal değerlerin yoğunlaştığı alt bölgeleri ve bu alt bölgelerdeki yerleşmeleri, kentsel gelişme ve nüfus artışı baskısından koruyacak ilke ve stratejilerin geliştirilmesi 1/100.000 ölçekli bir üst planın temel hedeflerinden birisi olmak zorundadır. Bu stratejilerin başında, planlama bölgesi içinde koruma-kullanma dengesinin sağlanması için “kullanma/yapılaşma” açısından görece daha uygun yerleşmelerin belirlenmesi ve özellikle göç kaynaklı nüfus hareketliliğinin bu yerleşmelere yönlendirilmesini özendirecek önlemlerin alınması gelmektedir. Gıda güvenliğinin toplumlar için önemli bir hedef haline geldiği günümüzde önemli bir toplumsal değer olan tarımsal toprakların korunmasını sağlamak için nüfus hareketleri ve kentsel gelişme taleplerinin yönlendirilmesi amacıyla uygun büyüme odakları belirlenmesi üst ölçekli planlardan beklenen temel işlevlerdendir. Böylelikle, tarımsal potansiyelin yoğunlaştığı alt bölgelerin, nüfus artışı ile bundan kaynaklanan gelişme alanı baskısından kurtarılması ve tarım alanlarının tarımsal amaçlarla kullanılması için gereken olanak ve fırsatların yaratılması sağlanabilir.

Bu bağlamda, üst ölçekli planlardan beklenen diğer bir temel strateji de, tarımsal ve ekolojik potansiyelleri yüksek alt bölgelerde bulunan yerleşmelerin gelecekteki büyümelerini denetim altına alacak uygun önlem ve politikaları belirlemektir. Böylelikle, her kentte var olan kentsel yayılma/saçılma eğilimi yerine, kentlerin yakın çevrelerindeki tarım alanları ve doğal alanların korunmasına olanak tanıyacak ne tür büyüme biçim ve yaklaşımlarının uygulanabileceğine açıklık getirilmiş olacaktır. Kentlerin büyüme taleplerinin ne kadarının mevcut kentsel alan içinde yoğunlaşarak ya da kentsel dönüşüm projeleri uygulayarak, ne kadarının uydu kentler ve benzeri uygulamalar ile karşılanabileceğine dair kapsamlı incelemeler yapılmalı ve bu incelemeler doğrultusunda alt ölçekli plan çalışmalarını yönlendirecek strateji ve politikalar, dava konusu plan gibi üst ölçekli strateji planlarında belirlenmelidir.

Oysa dava konusu plan, bu tür bir özel yaklaşım geliştirmemekte, planlama alanındaki yerleşmelerin büyüme dinamiklerini mevcut eğilimler çerçevesinde hesaplanan kestirimlerle ele almaktadır. Dahası, onaylı nazım ve uygulama imar planlarında gelişmeye açılan alanları koruyarak, yerleşmelere nüfus kestirimlerinin çok üzerinde nüfus ataması yapmakta, bu yolla ihtiyaç fazlası alanın kentsel gelişmeye açılması ihtimalini doğurmaktadır. Her ne kadar dava konusu planın plan araştırma ve açıklama raporlarında tarım topraklarının ve doğal alanların korunacağı gibi hedefler ve ilkeler belirtilmekteyse de, planın yerleşmelerin gelişimine yönelik kararları bu hedeflerini destekler nitelikte değildir. Diğer bir deyişle, -en azından yerleşmelerin gelişme alanlarının planlanması açısından- planın ilke ve hedefleri ile mekânsal planlama kararları açısından uyumsuzluk söz konusudur. Bilirkişi Kurulumuz izleyen bölümde itirazlara konu alanlar özelindeki değerlendirmelerini sunmaktadır.

Özel Değerlendirme

C1.1) Antalya merkez yerleşmesi ile havaalanı arasındaki … bölgesi için öngörülen kentsel gelişme alanına itiraz (O25 paftası)

Davacı, planın 025 no.lu paftasında havaalanı ile kent merkezi arasında kalan tarımsal niteliği yüksek bölgede öngörülmüş olan kentsel gelişme alanına itiraz etmektedir. Kentsel gelişmeye açılmak istenen bu bölge, … Bölgesidir. Bu bölge ile ilgili planlama kararı i) tarım topraklarının korunması, ii) ekolojik koridorun sürekliliği ve iii) kentsel riskler açısından değerlendirildiğinde aşağıdaki görüşlere ulaşılmaktadır:

i) Tarım topraklarının korunması açısından;

… sahasındaki alanın tamamına yakını sulanan, mutlak tarım alanı niteliğindedir.

Kentsel kullanma alanları ile çevrilmiş olan bu bölge, 5403 sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu”nun 3. maddesine uygun olarak “Sulu Tarım Arazisi” niteliğindedir.

ii) Ekolojik koridorun sürekliliği

… Bölgesi, Toroslardan gelen Düden Çayı ve çevresindeki ekolojik koridorun bölgedeki açık alan sisteminin deniz yönünde açılan bir parçası olup korunmasında yarar bulunmaktadır.

Bu bölgede tarımsal alanların yanı sıra Düden Çayı boyunca açık alan sistemlerinin sürdürülmesi, metropoliten alan içinde açık alanlar sisteminin oluşumuna katkısı ve belirli düzeyde de ekolojik onarım ve koruma-geliştirme açısından sunacağı olanaklar dikkate alınmalıdır.

Üzerindeki tarımsal üretim nedeniyle yapılaşmamış olan … Bölgesi, Akdeniz’e doğru ekolojik sürekliliği ve bütünlüğü bulunan Düden Çayı Havzasının sürekliliğine katkıda bulunmaktadır.

iii) Kentsel riskler açısından

… Bölgesinin yapılaşmaya açılmamış olması Antalya Havalimanındaki gerek uçuş gerekse yerdeki güvenlik açısından önemli bir olanak olarak değerlendirilmelidir. Bölgenin yapılaşmaya açılması giderek işlevi ve stratejik önemi artan Antalya Havalimanını zaman içinde her yönüyle kısıtlayacaktır. … Bölgesinde öngörülen yapılaşmanın Havalimanı açısından olası sonuçları dikkate alınmalıdır.

Bu bölgede bir yapılaşmanın Havalimanının doğal olarak yarattığı ve yaratacağı çevresel kirlilikle doğrudan karşı karşıya kalacaktır. Yapılaşmış alanın kirlilikten etkilenme düzeyinin artacağı belirtilmelidir. Bu konuda anılan plan hükümlerinin “Alt ölçekli planlamalarda, hava kirlilikleri dikkate alınarak; hava akımının etkili olamayacağı bölgelerde, aşırı nüfus yığılmalarını önleyecek biçimde nüfus yerleştirilecek, yoğunluk bölgelemeleri yapılacak, yapı yoğunluğu ve kat adetlerine yönelik düzenlemeler yapılacaktır” şeklindeki 3.3.11. maddesi anımsatılmalıdır. Plan genel yaklaşım düzeyinde kentte hava akımlarının sağlanmasını, hava kirliliğinin yaratılmamasını Planlama İlkeleri başlığı altında öngörmektedir. O nedenle, … Bölgesindeki kentsel gelişme (yapılaşma) öngörüsünün, havalimanı ile ilişkili olarak yol açacağı çevresel sorunlar dikkate alınarak anılan planlama ilkesi ile tutarsızlık sunmakta olduğu tespit edilmektedir.

… Bölgesini de içine alan oldukça geniş bir açık alan sisteminin ya da bir başka deyişle koridorunun varlığı Havalimanı çevresinde oluşan kirliliğin belirli noktalarda sıkışmasını ve toplanmasını engellemektedir. Kent ve Havalimanı arasında kesintisiz bir kentsel gelişme bölgesi yaratılması, çevresel etkiler ve kentsel riskler açısından sakıncalı olacaktır.

… Bölgesi, Toroslardan gelen Düden Çayı ve çevresindeki ekolojik koridorun bölgedeki açık alan sisteminin deniz yönünde açılan bir parçasıdır. Sulanan, mutlak tarım alanı, Sulu Tarım Arazisi” niteliğindedir. Yapılaşmaya açılmak istenen alan Havalimanının risk kuşakları içinde kalmaktadır. Söz konusu yerdeki bir kentsel yoğunluk, değerli tarımsal toprağın yitirilmesi yanı sıra Havalimanının yeri değişmeyeceğine göre, gereksiz riskler yaratacaktır.

Diğer yandan, … Bölgesi’nin kentsel gelişmeye açılmasına yönelik planlama kararlarının iptali yönünde çok sayıda Yargı kararı bulunmaktadır. Antalya kentinin gelişme süreçleri içinde, anılan Yargı kararlarındaki gerekçelerin değiştiğini gösteren herhangi bir farklı gelişme durumu gözlenmemektedir. Yeni gelişme alanları öngörülerinde Antalya kenti ve çevresinde gereksinmelerin üzerinde üretilmiş çok fazla imarlı alanın bulunduğu dikkate alınmalıdır.

Bilirkişi Kurulumuz, anılan plan kararının dava konusu Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Kararları ve Uygulama Hükümleri’nde “Planlama Bölgesi’nin önemli unsuru olan verimli tarım topraklarını, orman alanlarını ve hassas alanları korumak, tarım ve ormancılığın geliştirilmesini sağlamak” olarak belirlenen Amaç maddesi ile çeliştiği ve tutarsızlık oluşturduğu kanısına sahiptir.

C1.2) Antalya … bölgesinde mutlak tarım alanlarının gelişme alanı olarak planlanmasına itiraz

… yerleşmesi dava konusu planda Kentsel Yerleşik Alan olarak gösterilmiştir. Bunun dışında yerleşme yakınında ya da yakın bölgesinde herhangi bir kentsel gelişme alanı öngörülmemiştir. Uydu görüntülerinde kırsal yerleşmenin güneyinde oldukça geniş bir alanda imar faaliyeti gözlenmekle birlikte bu bölgede Kentsel Yerleşik Alan kapsamında değerlendirilebilecek bir yerleşme bulunmamaktadır. …’da dava konusu planda Kentsel Yerleşik Alan olarak gösterilen alanın büyüklüğü yadırganmıştır. Kırsal nitelikli yerleşme, mevcut ölçülerinin üzerinde bir kentsel yerleşik alan olarak gösterilmiştir.

… yerleşmesi, …, … Çayları ile kuzeyden gelen … Çayı’nın birleşmesinden oluşan, Güneybatıda … Milli Parkı’na, kuzeydoğuda … Milli Parkı’na kadar uzanan bir alanı kapsayan bir havza içinde yer almakta olup kırsal nitelikli bir yerleşmedir. Son yasal düzenlemelerden sonra mahalle statüsüne kavuşturulmuş olsa da yerleşmenin kırsal niteliği ve tarıma dayalı üretim yapısı özellikleri değişmemiştir. Havzanın Akdeniz Bölgesi’nin ekolojik bakımdan çok zengin bir kesimi olduğuna daha önceki satırlarda işaret edilmişti. O nedenle söz konusu yerleşmenin tarıma dayalı yapısının sürdürülmesi doğal çevrenin korunması açısından da önemlidir. Buna karşın … yerleşmesine ilişkin abartılı kentsel yerleşik alan gösterimlerinin Antalya açısından özel öneme sahip havzanın yapılaşmasının önünün açılması gibi bir tehlikesi bulunmaktadır. Dile getirilen kentsel yerleşik alan gösterimi, dava konusu planın … ve … Çayları arasındaki bölgeyi kentsel gelişmeye açılması kararı ile birlikte değerlendirildiğinde, …, … ve … Çayları arasındaki çok geniş korunması gereken bölgenin yapılaşmasının bir önceki aşaması olacağı belirtilmelidir.

C1.3) Antalya ili Batı Çevre Yolu olarak tanımlanan bölgede … ve … çayları arasındaki tarımsal alanın gelişmeye açılmasına itiraz (025 paftası)

Davacı verimli tarım arazilerinden oluşan ve DSİ sulama projesi içinde yer alan bu bölgenin dava konusu planda kentsel gelişme alanı olarak planlanmasına itiraz etmektedir. İtiraza konu bu plan öngörüsünün irdelenmesinde aynı bölgeye ilişkin olarak yapılaşma öngören alt ölçekli plan kararlarının iptali istemiyle … İdare Mahkemesi’nde açılan davada … tarih ve E. …, K…. sayılı iptal kararına temel oluşturan Bilirkişi Raporuna değinmekte yarar bulunmaktadır. Anılan raporda, Antalya’nın doğal kaynaklarının sürdürülebilirlik düşüncesi ve anlayışı çerçevesinde değerlendirilmesinin ve kaynakların kentin geleceğine yönelik olarak korunması ve geliştirilmesinin önemine vurgu yapılmıştır. Bu amaca yönelik olarak, …, …, … ve … Çayları gibi Konyaaltı Bölgesinde önemli bir havza oluşturan akarsuların önemli bir doğal kaynak olduğu göz önünde bulundurularak çevrelerindeki mevcut yeşil alanlar ve orman alanları ile flora ve faunası ile birlikte korunmasının gerekliliğine işaret edilmiştir. Raporda, …, … Çayları ile kuzeyden gelen … Çayı’nın birleşmesinden oluşan … Havzası’nın yaklaşık 800 km2’lik bir alanı drene etmekte olduğu belirtilmiştir. Güneybatıda … Milli Parkı’na, kuzeydoğuda … Milli Parkı’na kadar uzanan bir alanı içeren havzanın Akdeniz Bölgesinin ekolojik bakımdan çok zengin bir kesimi olduğu ifade edilmiştir. Bilirkişi Raporunda, Antalya’daki akarsu havzalarının çevre dengesi gözetilerek korunması, kent içinde kalan kesimlerinin geliştirilerek değerlendirilmesi, …, …, … ve … Çayları havzalarının önemi, … Havzasının özellikle kuş ve diğer hayvan türleri açısından önemli bir sulak alan olduğu, doğal yapısının korunması gerektiği, kaynaklar üzerindeki yapılaşmanın engellenmesi, suyun korunup Antalya genelinde düzenlenmesi gerektiğine işaret edilmiştir.

Anılan Bilirkişi Raporuna dayanarak, … İdare Mahkemesi Başkanlığı, bölgede yapılaşma öngören 1/5000 ölçekli Nazım ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planlarında sürdürülebilir kalkınma amacı, ekolojik dengenin ve bölgenin doğal kaynak potansiyelinin korunması hedefleri gibi şehircilik esaslarına ve kamu yararına ve hukuka uyarlık bulunmadığına karar vermiştir. Antalya kentinin gerek turizme dayalı iktisadi gelişmesini gerekse tarımsal zenginliğini borçlu olduğu en önemli değerlerden biri, geri bölgesindeki orman ve su ekolojisi ile deniz ekolojisi arasında ilişkiyi kuran havzaları ve su yataklarıdır. Doğal güzelliklerinin ötesinde, önemli sular kenti bölmemekte tersine iklim, toprak yapısı, bitki ve hayvan varlığı ile çevresel bir değer oluşturmaktadır. Bu önemli suların kent içinde geçtikleri bölgeler en hassas bölgelerdir. Bu havza ve suların korunması kentsel gelişme açısından da önemlidir. … gibi su kanallarının yakın çevresindeki doğal bitki örtüsüne zarar verilmeksizin korunması gereği bulunmaktadır.

… ve … Çayları arasında kalan bölge dava konusu planda Kentsel Gelişme Alanı olarak ayrılmıştır. Korunacak alanların dikkate alınmaması yanı sıra dava konusu plan herhangi bir mekânsal üst biçim öngörüsü içermemektedir. Üst ölçekte bir düzen ya da sistem geliştirmeyen kentsel gelişme alanları gösterimlerini planlama/tasarım ilkeleri açısından olumlu değerlendirme imkânı bulunmamaktadır.

Korunacak tarımsal alanlar ile kentsel alanlar arasında geçişlerin oluşturulmasında doğal sınırlar önemli imkânlardır. Antalya kentinin kentsel alan sınırlarının oluşumu ve tarımsal alanlar ile kentsel alanların ayrılmasında su öğesi doğal sınır imkânı sunmaktadır. … ve … Çayları kentsel alanın batı yönünde sınırlarının oluşumunda önemli imkânlardır. Bu şekilde belirgin ve düzenlenmiş sınırlar altyapı tesisi, arazinin denetlenmesi ve hizmet sunumu açısından kolaylıklar sağlayacaktır.

Bölgede yapılaşma öngören alt ölçekli imar planlama kararları yargı kararlarıyla iptal edilmiştir. Bilirkişi Kurulumuzca, anılan alt ölçekli plan kararlarının iptal edilmesiyle sonuçlanan yargı kararlarındaki gerekçelerin ortadan kalktığını gösteren herhangi bir veri söz konusu değildir. 12.05.2009 tarihinde onaylanan Antalya-Burdur 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile … gün ve … sayılı kararı ile onaylanan 1/25.000 ölçekli Nazım İmar Planında Tarımsal Niteliği korunacak alanda kalan bölgenin dava konusu 1/100.000 ölçekli planda kentsel gelişmeye açılması anılan yargı kararları ile aykırılık sunmaktadır.

Diğer yandan, Bilirkişi Kurulumuz 1/100.000 ölçekli bir planda kentsel büyümenin biçimini göstermeksizin mevcut kentsel yerleşik alanlar arasında kalan alanların kentsel gelişme alanı olarak öngörülmesini olumlu bulmamaktadır. Kurulumuzca, korunacak alanlar sorununu dikkate almaması yanı sıra herhangi bir mekânsal üst biçim öngörüsü içermeyen ya da bir sistem geliştirmeyen kentsel gelişme alanları gösterimlerin ölçeğin konusu ile de uyuşmadığı düşünülmektedir.

Bilirkişi Kurulumuz, anılan plan kararının dava konusu Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Kararları ve Uygulama Hükümlerinde “Planlama Bölgesi’nin önemli unsuru olan verimli tarım topraklarını, orman alanlarını ve hassas alanları korumak, tarım ve ormancılığın geliştirilmesini sağlamak” olarak belirlenen amaç maddesi ile çeliştiği ve tutarsızlık oluşturduğu kanısına sahiptir.

C1.4) Antalya ili … Belediyesinin bulunduğu ve önceki planda tarımsal niteliği korunacak alan olan bölgenin kentsel gelişme alanı olmasına itiraz

2013 Onay tarihli 1/25.000 ölçekli Nazım İmar Planı’nda … yönünde büyük bir miktarda “Tarımsal Niteliği Korunacak Alan”, 1/100000 ölçekli dava konusu “Çevre Düzeni Planında Kentsel Gelişme Alanı” olarak belirlenmiştir.

Davacının dile getirdiği … tarih ve … sayılı Meclis kararıyla onaylanmış olan Antalya Büyükşehir Belediyesi 1/25000 ölçekli Nazım İmar Planı Revizyonunun iptali istemiyle açılan davada … İdare Mahkemesi … E. Ve … sayılı kararıyla iptal edilmiş olduğu belirtilmelidir. Dava süreci devam ediyorsa da anılan yargı kararına dayanak oluşturan Bilirkişi Raporu’nda değinmekte yarar bulunmaktadır. İlginçtir ki, anılan raporda son davada davacı tarafın ileri sürdüğü savları destekleyen saptamalar yapılmıştır.

Anılan raporda “… yürürlükteki imar planlarının toplam nüfus kapasitesinin plan ile kabul edilen projeksiyon nüfusunun çok üzerinde olmasına rağmen, yeni gelişme alanlarının düzenlenmiş olduğu, yeni gelişme alanları olarak düzenlenmiş bölgelerin önemli bir bölümünün mutlak tarım alanları üzerinde yer aldığı…” şeklinde bir değerlendirme yapılmıştır.

Kurulumuzca bir noktaya işaret etme gereği duyulmaktadır. Gereğinden fazla kentsel gelişme alanı arzında bulunan, bu nedenle de iptale konu olan 1/25000 ölçekli Nazım İmar Planı Revizyonunun bile “Korunacak Tarım Alanı” olarak öngördüğü alanların dava konusu 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile gelişmeye açılması anılan yargı kararının göz ardı edilmesi anlamına gelmektedir.

Kurulumuz, iptal edilmiş olsa da bizzat anılan 1/25000 ölçekli Nazım İmar Planı Revizyonu’na ilişkin Plan Raporu’na gönderme yapma, planın somut verilerinden yararlanma gereği duymuştur.

Kurulumuz anılan iptal kararını söz konusu planın kendi içindeki tutarlıklarının sağlanması açısından değerlendirmektedir. Ülkemizde yerel yönetimlerin imar konularında zaman içinde artırılan yetkileri çerçevesinde sınırsız gelişme öngörüleri bilinmektedir. Bu sorunun nasıl çözüleceği üst ölçekli planlamaların önemli bir sorunudur. Kentlerin nazım imar planlama süreçlerinde arz edilen abartılı imarlı alanların makul ölçülere çekilmesi, koruma amaçları doğrultusunda yeniden düzenlenmesi günümüz üst ölçekli planlamalarının önemli bir sorunudur. Yerleşmelerin ve bölgelerin nüfus gelişmelerine ve eğilimlerine uymayan, bu eğilimlerin ve gelişme beklentilerinin çok üzerinde yaratılmış olan gelişme alanlarında “kazanılmış hak” gibi görülen imar ve yapılaşma öngörülerine herhangi bir şekilde müdahale edilmemekte üst ölçekli planlara en iyi durumda düşük yoğunluklarla aktarılmaktadır.

Ancak bu durumu kurtarmaya yönelik ya da sorunun üstünü örtmeye yönelik planlama politikası nedeniyle bilimsel verilere dayanılarak oluşturulan nüfus kestirimleri -kaçınılmaz olarak- öngörülen kentsel gelişme alanları büyüklükleriyle önemli ölçülerde çelişmektedir.

Örnek vermek gerekirse davacının gönderme yaptığı, Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi’nin … gün ve … sayılı kararı ile onaylanan 1/25.000 ölçekli Nazım İmar Planında, nüfus gelişmesi son derece yavaş, çok fazla alanın imar planları ile arz edildiği, buna karşın yürürlükteki imar planında düşük doluluk oranına sahip …’nda gelişmeye sahne olmayan –tarımsal niteliğe sahip- imar planında konut gelişme alanlarında kalan alanlar “kökten çözümsüzlük” örneği olarak “Plan Kararları Korunacak Alanlar”, bir bölüm alan da Plan Kararları Değiştirilerek İyileştirilecek Yerleşme Alanları olarak gösterilmiştir.

Açık olan bir şey var ki, yetersiz kentsel gelişme koşullarında gereğinden fazla imarlı alan arzı nedeniyle değerli tarımsal toprakları kentsel gelişme beklentisi ile üretim dışına itilmektedir.

Günümüzde 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planlarının en önemli sorunu da budur. Bu ise basitçe bir planlama tercihi hatası olmaktan öteye geçerek bölgesel gelişmenin yanlış yönlendirilmesi, gereğinden fazla tarım toprağının ve doğal kaynağın yitirilmesi, üretken tarım toprağının kentsel gelişme olarak karşılığı kısa erimde olmayacak bir beklenti uğruna amaç dışında bekletilmesi, önemli bir sermayenin, anlamsız biçimde, kentsel gelişmeye dönüşme imkanı sınırlı toprağa gömülmesi anlamına gelmektedir.

… İlçe Belediyesi alanı anılan 1/25000 ölçekli Nazım İmar Planının planlama alanının %20.3’ünü oluşturmaktadır. İlçe Belediyesi nüfusu ise Planın kapsamına giren Büyükşehir Belediyesinin toplam nüfusunun %2.7’sidir. Bu veriler …’nın diğer belediyelere göre oldukça düşük (en düşük) yerleşim yoğunluğuna sahip belediye olduğunu göstermektedir. Örnek verilecek olursa Büyükşehir Belediyesi’nin toplam nüfusunun %40.7’si …, %39.7’si ise Kepez sınırları içinde yaşamaktadır. Anılan belediyelerin alanları, nüfus ve yoğunlukları aşağıda sunulmaktadır:

Anılan Plan Raporunun Tablo 1.6’da yürürlükteki [o tarihlerdeki] imar planlarının nüfus kapasiteleri sunulmaktadır. Buna göre … Belediyesi İmar Planının doluluk oranı %6.53, Kepez’inki %40.80, …’nınki %63.56’dır. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin tümünün ortalaması ise %39.63’dür.

Verili koşullar altında son derece düşük imar planı doluluk oranına sahip …’nda dava konusu 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda yeni gelişme alanları öngörülmesine anlam verilememiştir. Diğer yandan bu vb gelişme kararları yatırımcıları yanlış yönlendirmektedir. Gerek anılan yargı kararına dayanak oluşturan Bilirkişi Raporu’nda yapılan saptamalar gerekse anılan Plan Raporu’nda yer alan somut veriler dikkate alındığında somut verilere ve gerekçelere dayanmayan gelişme öngörülerinin şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı olacağı belirtilmelidir.

C1.5) Antalya ili … Beldesinde tarımsal niteliği korunacak alanların kentsel leke içerisinde kalmasına itiraz (N24 Paftası)

Dava konusu planın, planlama bölgesi içerisindeki yerleşmelerin kentsel gelişme alanlarının belirlenmesi hususunda sorunlu bir yaklaşıma sahip olduğu ana hatları itibariyle, bu bölümün başında aktarılmaktadır. Bu sorunlu yaklaşım, birbirini besleyen iki etmenden kaynaklanmaktadır. İlki nüfus kabullerinin gerçekçi olmaması, 2025 yılı itibariyle pek çok yerleşmenin nüfusunun 3-4 kat artacağının varsayılmasıdır. İkinci etmen ise, yerleşmelere ait onaylı alt ölçekli plan kararlarının aynen üst ölçekli plana aktarılmasıdır. Bu durumda, abartılı nüfus kabulü ile ihtiyaç fazlası gelişme alanı öngörüleri birbirlerini destekler duruma gelmektedir. Bilirkişi Kurulumuzca, sorunlu olduğu düşünülen bu yaklaşım, planlama bölgesi içerisinde pek çok yerde tezahür etmektedir. Bunlardan birisi de Antalya ili … Belediyesidir.

…, 2015 itibariyle 52.546 kişilik bir nüfusa sahiptir. Dava konusu plan, 2025 yılı itibariyle, yani 10 yıl sonra bu nüfusun, 80.000 kişi düzeyine çıkacağını varsaymaktadır. Oysa geçmiş eğilimler, …’nde nüfus artış eğiliminin çok güçlü olmadığını göstermektedir. Kentin 2000 yılı nüfusu, 51.580 kişidir. Kurulumuz, nüfus beklentisinin gerçekçi olmadığını, dolayısıyla bu beklentiye göre gelişme alanı öngörülmesinin de dayanaktan yoksun olduğunu düşünmektedir. Dava konusu plan ayrıca, … için yapılan onaylı alt ölçekli plan kararlarını korumuştur. Bu durum Plan Açıklama Raporunda şu şekilde ifade edilmektedir: “… Belediyesine ait onaylı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ile 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planlarına uyulmuştur. Belediye tarafından yapılan imar planlarına uyulmasının nedeni ise uydu görüntüleri ile uyumluluk göstermesidir”. Kurulumuz, üst ölçekli bir planlama çalışması kapsamında, alt ölçekli plan kararlarının sadece “uydu görüntüsüne uyumluluk” gibi bir ölçüt ile değerlendirilmesinin doğru olmadığını, bu durumun planlama ilkelerine aykırılık taşıdığını düşünmektedir. Üst ölçekli planlar, alt ölçekli plan kararlarını sadece uydu görüntülerine uyum çerçevesinde ele alacaklarsa, üst ölçekli planların neden yapıldığı sorusu izaha muhtaç hale gelmektedir.

…, verimli tarım toprakları, ekili dikili alanlar ve orman alanları ile çevrili bir kenttir. Dava konusu plan, bu kentin mevcut yerleşik alanı çevresinde her yöne yayılarak ve kısmen sıçramalı olarak kuzeyde de büyümesini öngörmektedir. Kentin mevcut yerleşik alanı kadar bir gelişme alanı, çevresinde ve yine o büyüklükte bir yerleşim alanı da kuzeyinde öngörülmektedir. Kuzeydeki alan ile ilgili olarak Plan Açıklama Raporunda şu bilgiler verilmektedir: “İmar planlarında Kentin kuzeyinde yer alan kentsel gelişme alanları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığından alınan verilere göre orman alanı içine girmektedir. Bu alanlar 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planında orman alanı olarak gösterilmiştir”.

Dolayısıyla plan, alt ölçekli planların gelişme kararlarının doğru bilgiye dayanmadan verilmiş olduğunu ve bu kapsamda orman alanlarının gelişmeye açıldığını tespit etmektedir. Buna karşın bu yanlışı kısmen düzeltme yoluna gitmekte, birbirine yakın iki orman alanı arasındaki kalan bölgedeki gelişme kararını ise korumaktadır. Bu bölgenin gelişmeye açılmasının, yakın çevredeki orman alanları üzerinde baskı ve tahribat yaratacağının hesaba katılmamış olması Kurulumuzca yadırganmıştır.

Oysa doğru bir planlama tavrı, bu bölgeye ağaçlandırma /ormanlaştırma öngörüsü yapar, bölgedeki orman varlığına süreklilik, kentin kuzeyine ise yeşil bir kuşak kazandırmayı hedeflerdi.

Özetle, Kurulumuz, Davacının … kenti özelindeki gelişme alanlarına itirazı yerinde ve anlamlıdır. Planın, bu somut konu özelindeki tutumu, planlama ilkeleri ve şehircilik esasları ile bağdaşmamaktadır.

Alanın doğusunda orman alanı, kentsel ve arkeolojik sit alanı ve yer altı suyu koruma sahası, batısında ise yine orman alanı yer almaktadır. İhtiyaç fazlası bu alanın gelişmeye açılması anlamlı değildir. Alanın ağaçlandırılması ile orman dokusuna süreklilik, kente yeşil kuşak sağlanabilirdi. Tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.

Dairemizce planlama alanı dahilinde bulunan alanlarda getirilen fonksiyonlara yönelik ortak yapılan değerlendirmede,

Çevre düzeni planı kararlarının kurumlardan ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler, nüfus projeksiyonları ve yerel idarelerin imar planları, bölgesel yatırım kararları, koruma statülü alanlar ulaşım ağları gibi plana girdi sağlayan verilerin değerlendirilmesi sonucunda oluşturulması, dolayısıyla nüfus projeksiyonlarına göre, yerleşim alanlarının belirlenmesi, bu doğrultuda, tarım alanları, orman alanları, meralar, jeolojik açıdan sakıncalı alanların korunması bu tür alanlarda, münferit kentsel gelişme taleplerinin ise plan bütünlüğü gözönünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Genel ilke olarak, plan kararları ile fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amaçlanır.

Bu amaç çerçevesinde, Çevre Düzeni Planı ölçeğinde hangi usül ve esaslara göre planlama yapılacağı ayrıntıları ile ilgili Kanun ve Yönetmeliklerde düzenlenmiştir.

Davaya konu planın genel hükümler başlığı altında toplanan hükümlerin 5.1. sayılı maddesinde bu planın plan paftaları, plan hükümleri ve plan açıklama raporuyla bir bütün olduğu, alt ölçekli planlar yapılırken bu belgelerin bütününün gözününde bulundurulacağı, 5.2 sayılı maddesinde bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı düzenlenmiştir.

Çevre düzeni planı ile belirlenen kentsel/kırsal kullanım alanlarının, bu alanların tamamının yapılaşmaya açılacağını göstermeyeceği, bu sınırların ölçeğin gerektirdiği üzere makroformu/ gelişme yönünü gösterecek şekilde – şematik olup alt ölçekli planlama çalışmalarında ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri doğrultusunda doğal, yapay ve yasal eşikler çerçevesinde bu planın nüfus kabullerine göre belirlenen alansal büyüklüğü aşmayacak şekilde kesinleştirileceği kuşkusuzdur.

Yine planın 5.17 sayılı maddesinde bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, bu plan ile belirlenen kentsel yerleşme alanlarının tamamının yerleşime açılacağını göstermeyeceği, bu sınırların alt ölçekli planlama çalışmalarında ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri doğrultusunda ve bu plandaki nüfus koşullarına göre belirlenen alansal büyüklüğü aşmayacak şekilde doğal yapay ve yasal eşikler çerçevesinde kesinleşeceği, 5.22 sayılı maddesinde ise, bu planda kentsel yerleşme alanı olarak tanımlanmış alanlarda eğitim tesisleri, sağlık tesisleri, yeşil alanlar, kamu kurumu alanları, trafo vb. sosyal ve teknik altyapı alanları ile ticaret alanları, konut alanları, küçük sanayi alanları, turizm tesis alanları, konut dışı kentsel çalışma alanları vb. çalışma alanlarının yer alabileceği, yapılanma koşullarının alt ölçekli planlarda belirleneceği, 5.24 sayılı maddesinde kentsel gelişme alanlarının yerleşimlerin makro formunu ve gelişimini şematik olarak belirleyen alanlar olup, planda belirlenen alanın tamamının yerleşmeye açılacağını göstermeyeceği, 9.1.1.1. sayılı maddesinde bu planda kentsel yerleşmeler için hesaplanmış olan nüfus ataması esas alınarak kentsel yerleşim içindeki yoğunluk dağılımının planlama ilkeleri dikkate alınarak alt ölçekli planlarda yapılacağı düzenlenmiştir.

Çevre düzeni planlarının leke plan olmaları nedeniyle uygulama imar planları gibi değerlendirilmeyeceği gerektiğinde şüphe bulunmamaktadır. Nitekim 3194 sayılı Yasanın 8. maddesinin (f) bendi uyarınca kentsel asgari standartların, Bakanlıkça belirlenen esaslar doğrultusunda çevre düzeni planı ile belirlenebileceği, uygulamaya ilişkin kararların yörenin koşulları, parselin bulunduğu bölgenin genel özellikleri, yapının niteliği ve ihtiyacı, erişebilirlik, sürdürülebilirlik, çevreye etkisi dikkate alınarak ve ölçüleri verilerek Bakanlıkça belirlenen esaslara göre uygulama imar planında belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Davalı idarece bu çerçevede çevre düzeni planı kararları doğrultusunda uygulama yapılamamakta olup, mevzuat gereği 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile nitelikli tarım alanlarının imara açılmasının söz konusu olmadığı, yerleşim alanlarının yasal, doğal ve yapay eşikler göz önüne alınarak, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri, Bakanlığın uygun görüşü doğrultusunda alt ölçekli plan çalışmalarında kesinleşeceği ifade edilmiştir.

Davaya konu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının plan notları değerlendiğinde, bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, alt ölçekli imar planlarının yapım aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı, tarımsal niteliği korunacak alanlarda ise mutlaka ilgili kurumlardan alınan görüşler doğrultusunda yapılaşma olabileceği, çevre düzeni planı ölçeğinde getirilen kullanım kararlarının o bölgenin mutlaka yapılaşacağı yönünde olmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.

Dosya içeriğinden, plan araştırma raporunda, planlama bölgesindeki tarımsal toprakların niteliği ve kullanım kabiliyeti ile değerli tarım topraklarının mekânsal dağılımını tespit etmeye ve değerlendirmeye yönelik veri ve bilgilerin toplanmış olduğu, bunların analiz edildiği ve eşik çalışmaları bağlamında dikkate alındığı ve sonuç olarak planlama bölgesi içinde yerleşilebilir ve yerleşilemez alanların eşikler doğrultusunda belirlendiği anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, bölgenin özelliği, nüfus baskısı, yerleşim alanı gibi ihtiyaçlar doğrultusunda, kentlerin gelişme yönü doğrultusunda, şematik olarak yerleşme alanlarının belirlendiği ve yukarıda belirtildiği gibi davacının itiraz ettiği bu alanların mutlaka yapılaşmaya açılacağı anlamına gelmediği açıktır.

Dairemizce genel prensip olarak belirtilen hususlar kabul edilmekle birlikte:

Bilirkişi raporundaki “Şematik gösterimlere konu olan kullanımlar ile bu kullanımların oluşturacakları mekânsal düzenin alt ölçekli planlama çalışmalarına aktarılmasının, planlar arasında kademelenme ve üst ölçekli planların genel fikrinin alt ölçeklere taşınması bakımından önemli olduğu, bunun yanı sıra durumun, yere özel/uygun kararların üretilmesi ve somut yeni verilerin kullanılması ile üst ölçekli plan kararlarının zenginleştirilmesi imkânını da yarattığı, şematik dille gösterilen kullanımların alt ölçekli çalışmalara uygun bir biçimde aktarılabilmeleri ve yere özgü yeni bilgi ve veriler ile gözden geçirilip geliştirilebilmeleri için planlarda yer alacak şematik gösterimlerin yeterli olmadığı bu gösterimlere konu kararların dayandığı yerleşme ve yapılaşma ilkelerinin, planlama esasları, koruma ve kullanıma ilişkin koşullar ve benzeri hüküm ve stratejilerin plan paftalarında ve lejant maddeleri ve/veya plan uygulama hükümleri arasında yer alması gerektiği, bu tür açıklayıcı ve alt ölçekteki çalışmaları yönlendirici ilke, hüküm ve stratejilerin yeterli düzeyde tanımlanmaması durumunda, planda şematik olarak yer aldığı düşünülen kararların belirli bir kesinlik arz ettiği algısı/fikrinin oluşabileceği

-Antalya-Burdur-Isparta planlama bölgesinin, doğal alanlar ve verimli tarım toprakları bakımından oldukça zengin bir bölge olduğu, planlama alanı içerisinde tarımsal niteliği yüksek topraklar, özel ürün alanları, tarımsal üretimde uzmanlaşmış alt bölgeler yanı sıra göller ve bunların oluşturduğu doğal ekosistemlerin yer aldığı, böylesi bir bölge için yapılan 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı çalışmasının, planlama alanı içinde verimli tarım alanları ile yaşamsal öneme sahip doğal alanların ve ekosistemlerin yoğunlaştığı kesimlerde yer alan kentsel yerleşmelere yönelik özel bir yaklaşım geliştirmesinin beklendiği bu özel yaklaşımın temel hedefinin, ilgili yerleşmelerin makroformlarının gelişimi ile yakın çevrelerindeki doğal alanlar ve verimli tarım topraklarının korunması arasında uyum sağlamak olması gerektiği,

-Bu bağlamda, üst ölçekli planlardan beklenen diğer bir temel stratejinin de, tarımsal ve ekolojik potansiyelleri yüksek alt bölgelerde bulunan yerleşmelerin gelecekteki büyümelerini denetim altına alacak uygun önlem ve politikaları belirlemek olduğu, böylelikle, her kentte var olan kentsel yayılma/saçılma eğilimi yerine, kentlerin yakın çevrelerindeki tarım alanları ve doğal alanların korunmasına olanak tanıyacak ne tür büyüme biçim ve yaklaşımlarının uygulanabileceğine açıklık getirilmiş olacağı,

-Oysa dava konusu planın, bu tür bir özel yaklaşım geliştirmediği, planlama alanındaki yerleşmelerin büyüme dinamiklerini mevcut eğilimler çerçevesinde hesaplanan kestirimlerle ele aldığı, dahası, onaylı nazım ve uygulama imar planlarında gelişmeye açılan alanları bu yolla ihtiyaç fazlası alanın kentsel gelişmeye açılması ihtimalini doğurduğu her ne kadar dava konusu planın plan araştırma ve açıklama raporlarında tarım topraklarının ve doğal alanların korunacağı gibi hedefler ve ilkeler belirtilmekteyse de, planın yerleşmelerin gelişimine yönelik kararları bu hedeflerini destekler nitelikte olmadığı, diğer bir deyişle, -en azından yerleşmelerin gelişme alanlarının planlanması açısından- planın ilke ve hedefleri ile mekânsal planlama kararları açısından uyumsuzluk söz konusu olduğu, yönündeki görüşler de değerlendirildiğinde;

Dava konusu edilen alanlara planla getirilen yerleşme alanları leke kararlarının alanın doğal yapısı, gelişme yönü ve büyüklükleri, yer seçimi, alanların özelliği, yasal, yapay ve doğal eşikler, mevcut yerleşimler ve yerleşme alanlarının makraformu gözönünde bulundurulduğunda Antalya merkez yerleşmesi ile havaalanı arasındaki … bölgesi, Antalya … bölgesi, Antalya Batı Çevre Yolu olarak tanımlanan bölgede … ve … Çayları arası, Antalya …, Antalya … bölgelerinde getirilen gelişme alanlarında şehircilik ve planlama esaslarına ve kamu yararına uyarlık görülmemiştir.

C1.6) … ve … yerleşim alanları arasındaki farka itiraz

“Davacı, planlama sahası içerisinde belirlenmiş olan yerleşim alanları düzenlemesinde önemli yanlışlıklar olduğunu belirtmekte ve buna örnek olarak … ve … yerleşmelerini vermektedir. … Planlama Alt Bölgesi’nde yer alan ve bir ilçe belediyesi olan …’nın yerleşim alanı lekesinin küçük ölçekli bir belde belediyesi olan …’in yerleşim alanı lekesinden üç kat küçük olduğunu vurgulamaktadır.

Kurulumuz, dava konusu planda yerleşim alanlarının sınırları ile niteliklerinin belirlenmesinde bazı yanlışlıklar yapıldığı tespitine katılmaktadır. Planın bazı bölümlerinde; kentsel yerleşik alan sınırları olduğundan fazla gösterilmekte, başka bazı bölümlerde ise kırsal yerleşimler kentsel yerleşim olarak ya da kentsel yerleşimler kırsal yerleşim alanı olarak gösterilmektedir. Kurulumuz bu yanlışın, yerinde yapılması gereken saha araştırmaları yerine uydu görüntülerine dayalı çalışmaktan kaynaklanıyor olabileceğini düşünmektedir. Bu durum, planın önemli bir eksikliği olup, düzeltilmesinde büyük yarar vardır. Bu yanlışın ortaya çıktığı bir yer ise Davacının belirttiği gibi … alt bölgesidir.

Bölge seracılık ve örtü altı tarım faaliyetlerinin yoğun olarak yapıldığı bir bölgedir. Uydu görüntüsüne bakıldığında kentlerin mevcut yerleşik alanlarının büyük alanlar kapladığı düşünülmekte, ancak daha yakınlaşılarak bakıldığında ise yerleşim alanı gibi görünen pek çok bölgenin seralar ya da örtü altı tarım alanları olduğu görülmektedir. Seracılık ve benzeri tarım alanları ayrıştırıldığında ise bu bölgedeki kentlerin, özellikle de … ve … kentlerinin yerleşik alanlarının çok büyük olmadıkları anlaşılmaktadır. Yerleşme dokusu genel olarak, düşük yoğunluklu, seyrek dokulu bahçe nizamı şeklindedir. Oysa dava konusu planda, bu nitelikteki doku, kesintisiz olduğundan büyük yerleşik alan gibi ifade edilmektedir. Alt ölçekli planlama çalışmalarını yanlış şekilde yönlendirmemek adına bu tür yanlışların en aza indirilmesinde yarar bulunmaktadır. Kurulumuz, Davacının itirazını yerinde bulmakta, buradaki sorunun uydu görüntüsüne dayalı çalışmadan kaynaklı maddi hata olduğunu düşünmektedir.” tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede:

Her iki kent de kentsel yerleşim alanı gösteriminin mevcut yerleşim alanlarından büyük olduğu bu durumun sehven yapıldığı kabul edilebilir ise de alt ölçekli planları yanlış yönlendirmemek adına bu tür yanlışlığın düzeltilmesi gerektiği, bu itibarla planlama ilkelerine aykırılık bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.

C1.7) Isparta İli … ilçesi ile … Beldesi örneklerinde olduğu gibi kentsel gelişme alanlarının kentsel yerleşim alanı olarak gösterimi

… ve … yerleşim alanlarının belirlenmesindekine benzer bir yanlışlık da Isparta İli … İlçesi ile … Beldesi yerleşim alanlarının belirlenmesinde gözlenmektedir. Davacı bu noktada, her iki yerleşme için belirlenen kentsel gelişme alanlarının, mevcut kentsel yerleşim alanı olarak gösterildiğini belirtmektedir.

Uydu görüntüleri ve plan görselleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda Kurulumuz, Davacının itirazının yerinde olduğunu, her iki kentte kentsel yerleşim alanı gösteriminin mevcut yerleşik alandan daha büyük olduğunu düşünmektedir. Kurulumuz, bu durumun sehven yapıldığı kanısındadır. Planın bu bölümünde, … ve … gelişme alanlarının, yanlışlıkla kentsel yerleşim alanı olarak gösterildiğini düşünmektedir. Bu yanlışlığın giderilmesinde yarar bulunmaktadır. tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede:

Her iki kent de kentsel yerleşim alanı gösteriminin mevcut yerleşim alanlarından büyük olduğu bu durumun sehven yapıldığı kabul edilebilir ise de alt ölçekli planları yanlış yönlendirmemek adına bu tür yanlışlığın düzeltilmesi gerektiği, bu itibarla planlama ilkelerine aykırılık bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.

C1.8) Antalya’da …, … ve … kırsal yerleşmelerinin kentsel yerleşim alanı olarak gösterildiği iddiası

“Davacı kırsal kimliğini sürdüren …, …, … yerleşmelerin dava konusu planda kentsel yerleşik alan ya da gelişim alanı olarak gösterildiğini ileri sürmüştür.

Bilirkişi Kurulumuz söz konusu yerleşmelerin bulunduğu bölgeye ilişkin Google Earth uydu fotoğrafları ile dava konusu planda “Kentsel Yerleşik Alanı” olarak gösterilen yerleşmelerin bulunduğu yerleri karşılaştırmıştır. Kırsal nitelikli bu yerleşmelerin bulunduğu yerlerin Kırsal Yerleşme Alanı olarak gösterilmesi gerekirken sehven Kentsel Yerleşik Alan olarak gösterildiği düşünülmektedir. Bunların yanı sıra, uydu görüntülerinden …, … ve …’nı içine alan dava konusu plandaki gibi bir yerleşme sürekliliğinin bulunmadığı saptanmaktadır. Kurulumuz söz konusu yanlışın sehven yapıldığı kanısına sahiptir.

Dava konusu planda Antalya-…, … ve … yerleşmeleri kentsel yerleşim alanı olarak gösterilmektedir. Özellikle … (…kozu) … ve … arasında kesintisiz bir Kentsel Yerleşim Alanı gösterilmektedir.

Yerleşmelerin bulunduğu yer kırsal nitelikli olup dağınık ve seyrek dokuda konutlardan oluşmaktadır.” tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede:

Alanda kentsel yerleşim alanı gösteriminin mevcut yerleşim alanlarından büyük olduğu kırsal yerleşim alanının sehven kentsel yerleşim alanı olarak gösterildiği bu durumun sehven yapıldığı kabul edilebilir ise de alt ölçekli planları yanlış yönlendirmemek adına bu tür yanlışlığın düzeltilmesi gerektiği bu durumun planlama ilkelerine aykırılık oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.

C1.9) Manavgat kent merkezinden Alanya yolu boyunca öngörülen ticari kullanımına itiraz

“Davacı, plan bütününde bu alan dışında yol boyu ticaret alanı tanımlanmadığı halde bu bölgede gösterilmesinin şehircilik, planlama ve eşitlik ilkesi ile örtüşmemekte olduğunu ileri sürmüştür. Davacının itirazı yerindedir. İki noktaya işaret edilmelidir. İlk olarak, dava konusu plan, bu ölçekteki bir planlamanın konusu ile uyuşmayan biçimde ayrıntılı arazi kullanım kararları geliştirmeye yönelmektedir. Diğeri ise, itiraz edilen “yol boyu ticaret alanları”nın herhangi bir yerleşme düzeni ya da sistemi içinde geliştirilmedikleri gözlenmektedir. Manavgat Çevre Yolu boyunca öngörülen gelişme, mekânsal planlama fikrine zıt, Çevre Yolunu zaman içinde işlevsizleştirecek bir mekânsal gelişme biçimidir. Anılan plan kararı ile tekil ticaret kullanımı yer seçimleri üst ölçekli plana taşınarak mevzi ve parçacı gelişmeler kurallaştırılmaktadır. Söz konusu yol boyu ticaret gelişme öngörüsü herhangi bir düzen geliştirmemekte, tersine Manavgat kentinin planlı gelişmesine aykırı bir durum yaratmaktadır. Manavgat Çevre Yolunu kısa sürede işlevsizleştirecek olan bu planlama kararının herhangi bir planlama ilkesine dayanmadığı, planlama esaslarına ve şehircilik ilkelerine aykırı olduğu belirtilmelidir.” tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede:

Dairemizce yapılan değerlendirmede Manavgat kent merkezinden Alanya yolu boyunca ticari kullanımın öngörüsünün davalı idarece tercih edilerek plana işlendiği, alt ölçeklere yön verecek şekilde mevcut oluşumlar da dikkate alınarak getirilen plan kararında şehircilik ilkelerine planlama esaslarına aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

C1.10) 2B alanı olan …’ün güneyindeki alanın tercihli kullanım alanı olmasına itiraz

“Davacı plan bütününde 2b alanlarında plan kararı getirilmezken bu alanda plan kararı getirilmesinin şehircilik, planlama ve eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

Bilirkişi Kurulumuz, 1/100.000 ölçeğindeki bir planda Tercihli Kullanım Alanı gibi ayrıntılı bir kullanım kararını yadırgamıştır. Kurulumuza göre, arazi kullanımında esneklik getiren Tercihli Kullanım Alanı gibi bir gösterim 1/100.000 ölçeğindeki planlamanın konusu değildir. Anılan plan kararı ile üst ölçekli planlamanın konusu aşılmaktadır. Bunların yanı sıra, 1/100.000 ölçekteki planlamada ayrıntılı arazi kullanım kararı geliştirilmesine karşın kullanımların herhangi bir yerleşme düzeni ya da sistemi içinde öngörülmemiş olması dikkat çekicidir. Biran için verilen Tercihli Kullanım Alanları kararının planlama ölçeğinin konusuna uygun bir yer seçim olduğu kabul edilse bile, öngörülen dağılımın herhangi bir planlama ve tasarım ilkesine de dayanmadığı gözlenmektedir. Anılan Tercihli Kullanım alanlarının, kıyı boyunca düzensiz bir dağılım gösterdiği belirtilmelidir. Söz konusu yerlerin 2B alanı olması nedeniyle Tercihli Kullanım Alanı olarak öngörüldüğü, “fiili durumların” genel mekânsal stratejilerin belirlendiği 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planına taşınarak “üst ölçekli plana uyarlık” kuralının yerine getirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede:

İmar mevzuatında, çevre düzeni planları, kalkınma planları ve varsa bölge planlarını temel alarak rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlayan, kirliliğin oluşmadan önce önlenebilmesi, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları ve bunu sağlayacak arazi kullanım kararlarını belirleyen sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada düşünülmesini sağlamak üzere, korunması gereken alanlara ilişkin politika ve stratejileri belirleyen bir plan olarak öngörülmüştür.

Çevre düzeni planlarının bu niteliği uyarınca, plan çerçevesindeki yerleşmeleri, sürdürülebilir kalkınma da göz önünde bulundurularak, çarpık kentsel gelişme ve nüfus artışı baskısından korumaya yönelik ilke ve stratejilerin geliştirilmesinin 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının temel hedeflerinden birisi olması gerekmektedir.

Bu doğrultuda, üst ölçekli plan olan çevre düzeni planında, kentlerin büyüme taleplerinin ne şekilde karşılanabileceğine dair kapsamlı incelemeler yapılmalı ve bu incelemeler doğrultusunda alt ölçekli plan çalışmalarını yönlendirecek strateji ve politikalar belirlenmelidir.

Uyuşmazlıkta, dava konusu Çevre Düzeni Planında … Mahallesi’nde 2B alanı olarak planlı …’ün güneyindeki alanın tercihli kullanım alanı kararı öngörülmüş, planın 4.34 sayılı plan uygulama hükmünde, tercihli kullanım alanlarının, turizm tesis alanları veya kentsel yerleşme alanı olarak kullanılacak alanlar olduğu belirtilmiştir.

Dava konusu Çevre Düzeni Planı ile belirlenen söz konusu tercihli kullanım alanı kararı, bilirkişi raporundaki tespitler de göz önünde bulundurularak değerlendirildiğinde, …’ün güneyinde bulunan tercihli kullanım alanının yer seçimi kararına yönelik, plan açıklama raporunda herhangi bir gerekçe ya da tespite yer verilmediği gibi, bu kullanım kararının getirilme amacına ya da bu bölgede bu yönde bir ihtiyacın var olup olmadığına ilişkin herhangi bir açıklamanın bulunmadığı anlaşılmakta olup, söz konusu planlama kararının kapsamlı bir inceleme ve analiz yapılmadan tesis edildiği anlaşılmaktadır.

Öte yandan, plan notlarıyla, bu alanın denetim altına alınmasını sağlayacak alt ölçekli planları yönlendirmesi gereken kararların da getirilmediği görülmektedir.

Bu durumda, bir çevre düzeni planında olması beklenen alt ölçekli plan çalışmalarını yönlendirecek strateji ve politikalar belirlenmeden, yerleşmeleri çarpık kentsel gelişme ve nüfus artışı baskısından korumaya yönelik ilkeler ortaya konulmadan öngörülen ve kapsamlı inceleme ve analizlere dayanmayan … güneyi tercihli kullanım alanı kararında şehircilik ilkelerine planlama esaslarına ve kamu yararına uyarlık görülmemiştir.

C1.11) Gazipaşa Havalimanı Mânia Planlarının gösterilmemesine itiraz

“Davacının itirazı yerindedir. Gazipaşa Havaalanı/Havalimanının mania hattının planda gösterilmemiş olması önemli bir eksikliktir. Dava konusu planın lejant maddeleri arasında yer almasına karşın anılan Mania Sınırının sehven unutulmuş olduğu düşünülmektedir. Alt ölçeklerdeki planlamalarda yapılaşma öngörülerinin Mania Sınırları dikkate alınarak irdelenmesi söz konusu olduğundan Mania Hattının plana işlenmesi gerekir.

Gazipaşa Havaalanı/Havalimanı doğu yönünde uçuş güvenliğini engelleyici herhangi bir yerleşme bulunmaz iken batı yönünde öngörülmüş olan Kentsel Gelişme Alanları ile Konut Dışı Kentsel Çalışma Alanları dikkate alındığında itiraz edilen eksikliğin risklere yol açabileceği belirtilmelidir.” tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede:

1/100.000 ölçekli çevre düzeni planın 9.30.3.1 sayılı hükmünde bu alanlarda 14/05/2002 tarihli 24755 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan havaalanı yapım işletim ve sertifikalandırma yönetmeliği hükümleri doğrultusunda uygulama yapılacaktır hükmü yer aldığından 1/100.000 ölçekli planda gösterilmeyen mania sınırları ile ilgili olarak ilgili mevzuat hükümleri uyarınca işlem tesis edileceği sonucuna ulaşıldığından

Bilirkişi raporundaki tespitler plan eleştirisi niteliğinde olduğu kabul edilmekle birlikte mani hattının bir veri olarak idarelerin elinde olduğu alt ölçekli planlara işlenmesinin zorunlu olduğu gözönünde bulundurulduğunda bu hususun planlama ilke ve esaslarına aykırılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

C1.12) Doğu Alanya planlama alt bölgesinde yer alan …, …, … beldelerinde yüksek kat ve yoğunluklu yerleşmelere itiraz

“Bu ölçekteki bir planlamada, planlama ölçeğinin konusuna aykırı biçimde ayrıntılı arazi kullanım kararları geliştirilmesine karşın arazi kullanımlarının herhangi bir yerleşme düzeni ya da sistemi geliştirmiyor olması dikkat çekicidir. Söz konusu alt bölgede yer alan Kentsel Gelişme Alanı öngörülerinin herhangi bir düzene sahip olmadığı ya da herhangi bir planlama ilkesine dayanmadığı, daha çok yerleşik alanlar arasında kalan bölgelerin doldurulması şeklinde geliştirildiği gözlenmektedir. Diğer yandan anılan yerlerdeki kentsel gelişme kararlarının Alanya’nın kentler arası trafik geçişi sorununu çözmeye yönelen Çevre Yolunu dikkate almadığı gözlenmektedir. Çevre Yolu üzerinde ve çevresinde kentsel gelişme yoğunlukları yaratılmasının Çevre Yolunu işlevsizleştirmesi ve yeniden kentiçi yola dönüştürmesi kaçınılmaz gözükmektedir.

Özetle plan alt bölgedeki yerleşme düzenine ilişkin bir strateji geliştirmemekte, 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planlamasının konusunu aşarak ayrıntılı arazi kullanım kararları üretmeye yönelmektedir. Bu şekilde, “fiili durumların” genel mekânsal stratejilerin belirlenmesi gereken 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planına taşınarak “üst ölçekli plana uyarlık” kuralının yerine getirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.

Dairemizce yapılan değerlendirmede:

Dairemizce yapılan değerlendirmede Manavgat kent merkezinden Alanya yolu boyunca ticari kullanım öngörüsünün davalı idarece tercih edilerek plana işlendiği alt ölçeklere yön verecek şekilde mevcut oluşumlar da dikkate alınarak getirilen plan kararında şehircilik ilkelerine planlama esaslarına aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

C2. Doğa Koruma Konusundaki Eksikliklere İlişkin Değerlendirme

Planda arkeolojik ve kentsel sit alanlarının eksik olduğuna yönelik itiraz:

Davacı tarafından; Planın hedefleri arasında koruma konusunun yer almasına karşın birçok arkeolojik ve kentsel sit alanının planda işlenmemiş olduğunu ve bu durumun da plan altlığı olarak kullanılan verilerin güncel olmaması ya da eksik olmasından kaynaklandığını iddia etmektedir. Davacı ayrıca, güncel ve doğru veriler ile hazırlanmayan planın ana amaçlarından biri olan çevresel ve doğal değerlerin korunması bir yana bu değerlerin yok olmasına neden olabilecek kararlar içerdiğini de ileri sürülmüştür.

Savunmada; Plan Uygulama Hükümlerinin 4.38 ve 9.12 başlıklı maddelerine gönderme yaparak, sit alanları ile ilgili mevzuat hükümlerine uyulmasının zorunluluk olduğunu, bu durumun plan hükümleri arasında yer aldığını, sınırları işaretlenmemiş sit alanlarında da bu hükümlere uygun işlem yapılacağını savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda; “Davacının iddiası önemli olmakla birlikte, genel niteliklidir. Planlama bölgesinin hangi kesimindeki sit alanlarının kastedildiği açık değildir. Dolayısıyla, Kurulumuzun somut olmayan bu iddia ile ilgili olarak plan paftaları üzerinde bir inceleme yapması mümkün olamamıştır. Ancak plan paftaları ve lejant paftası üzerinde yapılan incelemede, farklı nitelikteki sit alanlarının planda işaretlenmesi konusunda genel bir sorun olmadığı görülmüştür. Planın lejant maddeleri arasında Koruma Alanları başlığı ve bu başlık altında da Sit Alanları alt başlığı yer almaktadır. Farklı nitelikteki sit alanlarına ilişkin gösterimler bu bölümde yer almakta, ayrıca planın pek çok paftasında da sit alanı gösterimlerinin yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, dava konusu planda sit alanlarının gösteriminde genel bir sorun bulunmamaktadır.

Planın lejant maddeleri arasında farklı nitelikteki sit alanları yer almaktadır, ayrıca paftalar üzerinde de işaretli sit alanları yer almaktadır

Öte yandan, Davacının itirazına konu olan bazı özel durumlar söz konusu olabilir. Diğer bir deyişle, planlama bölgesi içerisinde hali hazırda sit alanı olarak karar altına alınmış alanlardan, plana işlenmemiş olanlar varsa bu önemli bir eksikliktir ve giderilmesinde yarar bulunmaktadır. Davalı İdarenin sadece plan hükmüne gönderme yapmakla yetinmemesi, bu eksikliklerin giderilmesini sağlaması gerekmektedir.” tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Davacı iddiaları genel nitelikte olup somut olmayan itirazların değerlendirilemeyeceği, bilirkişi raporunda belirlenen tespitin plan eleştirisi olarak kabul edilebilecek olmakla birlikte davaya konu planda bu hususa ilişkin plan hükümlerinin belirlendiği görüldüğünden bu hususta hukuka aykırılık görülmemiştir.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

1. Dava konusu 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Antalya merkez yerleşmesi ile havaalanı arasındaki … bölgesi, Antalya … bölgesi, Antalya Batı Çevre Yolu olarak tanımlanan bölgede … ve … Çayları arası Antalya …, Antalya … ve Antalya … ve …, Isparta …-… Beldesi, Antalya …-…-…, …’ün güneyinde bulunan 2B alanlarının tercihli kullanımına ilişkin plan kararları ile 9.7 sayılı plan notu bakımından oybirliğiyle, 5.36 plan notu bakımından oyçokluğuyla İPTALİNE,

2. Diğer kısımlar yönünden davanın REDDİNE,

3. Dava kısmen ret, kısmen iptal ile sonuçlandığından haklılık oranına göre aşağıda dökümü gösterilen ve davacılar tarafından yapılan …-TL yargılama giderlerinin yarısı olan …- TL nin davacı üzerinde bırakılmasına, yargılama giderlerinin diğer yarısı olan …- TL nin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, Maliye Bakanlığı tarafından yatırılan avanstan karşılanan keşif ve bilirkişi incelemesi gideri olan …- TL’nin yarısı olan …- TL’ nin davacı üzerinde , diğer yarısı olan …-TL’nin davalı idare üzerinde bırakılmasına, davalı idare tarafından yapılan …- TL yargılama giderinin …- TL’sinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine, kalan kısmının davalı idare üzerinde bırakılmasına,

4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen …- TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak alınarak davalı idareye verilmesine …- TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,

5.Maliye Bakanlığı tarafından yatırılan keşif avansından harcanan …-TL’nin yarısının (…-TL) davalı idareden yarısının (3.890,00-TL) davacıdan alınarak Maliye Hazinesine yatırılmasına, davacı ve davalı idareden tahsili sağlanabilmesi için kararın bir örneğinin Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ile Muhakemat Genel Müdürlüğüne tebliğine,

6.Keşif ve bilirkişi avansından artan …-TL’nin Hazine adına Maliye Bakanlığı’na iadesine,

7. Artan posta avansının kararın kesinleşmesinden sonra tarafların göstereceği hesap numarasına iadesine,

5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 17/12/2020 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY : Dava konusu Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 27/08/2015 tarihli oluru ile onaylanan Antalya-Burdur-Isparta Planlama Bölgesi 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planının 5.36 sayılı plan notu “Bu plan kapsamındaki alanlarda, kentsel ve kırsal yerleşme alanları dışında gereksinim duyulması halinde; Toplu Konut İdaresi’ne (TOKİ) tahsis edilmiş alanlarda, TOKİ tarafından üretilecek toplu konut alanlarına ilişkin başvurular, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanuna tabi alanlara ilişkin uygulamalar ve … Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü tarafından 6107 sayılı kanun uyarınca yapılacak uygulamalar bu planın koruma, gelişme ve planlama ilkeleri ve nüfus kabulleri çerçevesinde, bu planda değişikliğe gerek kalmaksızın ilgili kurum ve kuruluş görüşleri alınarak ilgili İdaresince değerlendirilir. Bu doğrultuda hazırlanacak alt ölçekli planlar sayısal ortamda veri tabanına işlenmek üzere Bakanlığa gönderilir. Söz konusu taleplerin kentsel ve kırsal yerleşme alanları içerisinde kalması durumunda ise, imar planı bütünlüğü çerçevesinde ve nüfus kabulü dahilinde, ilgili idaresince alt ölçekli planlarda değerlendirilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Söz konusu plan hükmü ile TOKİ, 6306 sayılı Kanuna tabi alanlara ilişkin uygulamalar ve … Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü tarafından 6107 sayılı kanun uyarınca yapılacak uygulamalara yönelik her ölçekte plan yapma ve onaylama konusunda verilmiş olan yetkinin kullanımı kapsamında kullanım türlerine ilişkin başvuruların çevre düzeni planı kararları ve nüfus kabulleri çerçevesinde değerlendirileceği şeklinde düzenlendiği, bu doğrultuda hazırlanacak planların sayısal ortamda planın veri tabanına işleneceği, anlaşılmaktadır.

Davaya konu planda kentsel yerleşik alanlar; büyükşehir ve/veya il, ilçe, ilk kademe ve belde belediye sınırları içinde var olan, içinde boş alanları barındıran büyük oranda yapılaşmış alanlardır, kırsal yerleşme alanları ise kentsel yerleşme alanları dışında kalan köy ve mezraları kapsayan, 3194 sayılı İmar Kanununun ilgili yönetmeliği uyarınca köy yerleşik alanı ve civarına ilişkin sınır tespiti yapılmış/yapılmamış ve bu planda sınırları şematik olarak gösterilmiş veya plan ölçeği gereği gösterilmemiş olan alanlar ile 442 sayılı köy kanunu uyarınca belirlenmiş/belirlenecek olan alanlardır.” kentsel gelişme alanları ise “bu planın nüfus kabulleri ile ilke ve stratejileri doğrultusunda bu planla kentsel gelişmeye ayrılmış alanlardır.” şeklinde tanımlanmıştır.

Plan notu ile planlama bölgesinde kentsel ve kırsal yerleşme alanları dışında kalan (değişik haliyle plan kapsamındaki yetkili idarelere tahsisi yapılmış ve yetkileri dahilinde alanlarda) ancak yine bu planla kentsel kullanıma ayrılan yani kentsel gelişme alanı olarak öngörülen yerlerde TOKİ ya da plan notunda belirtilen idarelerin yetkileri dahilinde olan alanlarda alt ölçekli planlama yapılabilecektir. Nitekim plan notunun devamında da, kentsel+kırsal yerleşme alanları içerisinde kalması halinde de, bu alanların bu plan dışında önceden alt ölçekli planlarla yerleşime açılmış ve fiilen yapılaşmış alanlar olduğu gözetilerek çevre imar bütünlüğü çerçevesinde ilgili idaresince alt ölçekli planlarda değerlendirileceği öngörülmüştür.

Netice itibariyle, bu plan notu ile kentsel ve kırsal yerleşme alanı dışında gereksinim bulunması halinde ancak planda kentsel ve kırsal gelişme alanı olarak belirlenen alanlarda TOKİ ve plan notunda belirtilen idareler tarafından yürütülen faaliyetlerin alan kullanım türleriyle ilgili talep ve uygulamaların belli ölçüler içerisinde ilgili idaresince değerlendirilmesine olanak sağlanmıştır.

Bu durumda yasal yetkiler kapsamında, çevre düzeni planı kararları ve nüfus kabulleri çerçevesinde, TOKİ ve plan notunda belirtilen yetkili idarelerce planlama bölgesi kentsel ve kırsal yerleşim alanları dışında konut üretiminin mevzuata aykırı olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle 5.36 sayılı plan notu yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği oyu ile kararın bu kısmına katılmıyorum.