Danıştay Kararı 6. Daire 2014/10295 E. 2020/14079 K. 30.12.2020 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2014/10295 E.  ,  2020/14079 K.
T.C.

D A N I Ş T A Y

ALTINCI DAİRE

Esas No : 2014/10295

Karar No : 2020/14079

DAVACI : … Belediyeler Birliği

VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … Bakanlığı-…

VEKİLİ : Hukuk müşaviri …

DAVANIN ÖZETİ : Çevre ve Şehircilik Bakanlığının … tarihli, … sayılı oluru ile onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının aşağıda ayrıntısı yazılı nedenlerle iptali istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ : Hukuki dayanaktan yoksun olduğu ileri sürülen davanın aşağıda ayrıntısı yazılı nedenlerle reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ … DÜŞÜNCESİ : 2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, “Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Sözü edilen kanun maddesine dayanılarak çıkarılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile yürürlükten kaldırılmış, ancak Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.

Diğer taraftan 4/7/2011 tarihli 27984 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştı. Ancak söz konusu Kanun Hükmünde Kararname 09/07/2018 tarihli 30473 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmış ve yerine 10/7/2018 tarihli 30474 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 102.maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde ve (c) bendinde aynı hükümlere yer verilmiştir.

Yürürlükte bulunan ve daha önceki mevzuatta çevre düzeni planı tanımı yapılmış, planlama ilke ve esasları belirlenmiş, planların hazırlanması, revizyon ve değişikliğe gidilmesi sürecinde uyulması gereken kurallar detaylıca düzenlenmiştir.

Söz konusu hükümler ve buna dayalı olarak çıkarılan düzenleyici işlemlerde çevre düzeni planının, mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak, ilgili kurum ve kuruluşlardan elde edilen veriler ve bu veriler kapsamında yapılan analiz, etüt ve araştırmalar sonucunda, bölgesel dinamiklerin ve gelişmelerin dikkate alındığı, sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların birlikte çalışan kararlar olarak değerlendirildiği, tarihi, doğal ve kültürel yapının korunması ve geliştirilmesinin yanı sıra kontrollü kentleşmenin ve gelişmenin hedeflendiği imar planlarını yönlendirecek strateji ve politikaların ve bunun yansıması mekansal kararların üretildiği şematik dili olan bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olan planlar olduğu açıklanmıştır.

Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilmesi ve bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılması gerekmektedir.

19.07.2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, Dairemizin 27.05.2009 tarihli, E:2007/10369, K:2009/6176 sayılı kararıyla, 14.08.2009 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Dairemizin 26.12.2012 tarihli, E:2010/786, K:2012/8225 sayılı kararıyla iptaline karar verilmiştir.

Dava konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı … tarihli, … sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oluru ile onaylanmış, askı sürecindeki itirazların değerlendirilmesi sonrasında … tarihli, … sayılı Bakanlık oluru ile yeniden onaylanmış, anılan plana yönelik askı süreci içerisindeki itirazların değerlendirilmesi sonrasında da yeniden düzenleme yapılan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı (…, … …, … sayılı paftaları ve plan hükümleri) 16.11.2015 tarihinde yeniden onaylanmış, bu planda 27.01.2017 tarihinde … sayılı plan paftasında, 10.04.2018 tarihinde de … sayılı plan paftası, … sayılı plan paftası ve bazı plan hükümlerinde değişiklik yapılmış, 25.07.2018 tarihinde … plan paftasına ilişkin yeniden değişiklik yapılmış ve 10.10.2018 tarihinde yeniden kapsamlı (…, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … sayılı plan paftaları) değişikliğe uğramış ve son olarak … plan paftasında 07.11.2018 tarihinde değişikliğe gidilmiştir.

Görüldüğü üzere iptal kararı sonrasında onaylanan dava konusu İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı sonrasında birçok defa değişikliğe uğramıştır. Dava konusu planın hazırlanması çalışmaları sırasında ise yeni bir araştırma raporu düzenlenmediği görülmüştür. Bu duruma davalı idarece dava konusu planın yargı kararının ifası niteliğinde olduğu bu nedenle yeni bir araştırma raporu hazırlanmadığı şeklinde gerekçe gösterilmiştir.

İmar mevzuatında, çevre düzeni planları, kalkınma planları ve varsa bölge planlarını temel alarak rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlayan, kirliliğin oluşmadan önce önlenebilmesi, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları ve bunu sağlayacak arazi kullanım kararlarını belirleyen sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada düşünülmesini sağlamak üzere, korunması gereken alanlara ilişkin politika ve stratejileri belirleyen bir plan olarak öngörülmüştür.

Çevre düzeni planlarının bu niteliği uyarınca, plan çerçevesindeki yerleşmeleri, sürdürülebilir kalkınma da göz önünde bulundurularak, çarpık kentsel gelişme ve nüfus artışı baskısından korumaya yönelik ilke ve stratejilerin geliştirilmesinin 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının temel hedeflerinden birisi olması gerekmektedir.

Bu doğrultuda, üst ölçekli plan olan çevre düzeni planında, kentlerin büyüme taleplerinin ne şekilde karşılanabileceğine dair kapsamlı incelemeler yapılmalı ve bu incelemeler doğrultusunda alt ölçekli plan çalışmalarını yönlendirecek strateji ve politikalar belirlenmelidir.

Uyuşmazlıkta, dava konusu Çevre Düzeni Planının Açıklama Raporu “Değerlendirme ve Gelişme Alanı Kararları” başlığı altında, tüm yıl yerleşik insan sayısının her geçen yıl arttığı Çeşme’de 2025 yılında yazlık nüfus hariç olmak üzere 70.000 kişilik nüfus kabulünün yapıldığı, kıyı bölgelerinde yer alan ve tamamına yakını ikinci konut niteliğinde yapılaşmış olan alanların planda tercihli kullanım alanları olarak gösterildiği, merkezde ve iç kesimlerde yer alan, tüm yıl yerleşen sayısının daha fazla olduğu bölümlerdeki alanların kentsel yerleşik ve kentsel gelişme alanları olarak gösterildiği (sayfa 35) belirtilerek, Çeşme yerleşmesinde kentsel yerleşik alan 607 hektar, planlanan kentsel gelişme alanı 646 hektar (sayfa 33) olarak öngörülmüştür.

Bu çerçevede, İzmir ili, Çeşme ilçesi, … ve … Mahallelerinde dava konusu kentsel gelişme alanlarının önerildiği anlaşılmaktadır.

Dava konusu Çevre Düzeni Planı ile belirlenen söz konusu kentsel gelişim alanı kararları, bilirkişi raporundaki tespitler de göz önünde bulundurularak değerlendirildiğinde, mevcut kentsel yerleşik alanın iki katına çıkarılması sonucunu doğurabilecek bu yer seçimi kararına yönelik, plan açıklama raporunda herhangi bir gerekçe ya da tespite yer verilmediği gibi, bu kullanım kararlarının getirilme amacına ya da bu bölgede bu yönde bir ihtiyacın var olup olmadığına ilişkin herhangi bir açıklamanın da bulunmadığı anlaşılmakta olup, söz konusu planlama kararlarının kapsamlı bir inceleme ve analiz yapılmadan tesis edildiği anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan, alt ölçekli planları yönlendiren dava konusu Çevre Düzeni Planının açıklama raporunda, İzmir ili, Çeşme ilçesinin gelişme projeksiyonuna yönelik herhangi bir bilgi ya da değerlendirmeye yer verilmediği, diğer bir deyişle, bu bölgede, nüfusun arttığı yaz döneminde turizme yönelik bir gelişmenin mi, yoksa yerleşik nüfusun artacağı kentsel bir gelişmenin mi öngörüldüğü hususuna yönelik dava konusu planda herhangi bir açıklama bulunmadığı görülmektedir.

Bu durumda, bir çevre düzeni planında olması beklenen alt ölçekli plan çalışmalarını yönlendirecek strateji ve politikalar belirlenmeden, yerleşmeleri çarpık kentsel gelişme ve nüfus artışı baskısından korumaya yönelik ilkeler ortaya konulmadan öngörülen ve kapsamlı inceleme ve analizlere dayanmayan … ve … kentsel gelişme alanları kararlarında şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uyarlık görülmemiştir.

Bu itibarla, 16/11/2015 tarihli olur ile onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, Çeşme ilçe sınırlarını içeren kısmı ile bu plana yapılan itirazın reddine ilişkin işlemin, … ve … Mahallelerinde öngörülen kentsel gelişme alanlarına yönelik kısmı yönünden hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Yukarıda yer alan açıklamalar doğrultusunda … ve … Mahallelerinde öngörülen kentsel gelişme alanlarına yönelik kısım yönünden işlemin iptaline diğer kısımlar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI … DÜŞÜNCESİ : Dava ,Çevre ve Şehircilik Bakanlığının … tarihli, … sayılı oluru ile onaylanan İzmir -Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılmıştır.

Davalı idarenin usule yönelik itirazlarına itibar edilmemiştir.

2872 sayılı Çevre Kanununun 9. (b) maddesinde “Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Sözü edilen kanun maddesine dayanılarak çıkarılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte “Havza” ; bir akarsu kaynağını besleyen yüzey ve yer altı su kaynaklarının tabii su toplama alanını kapsayacak biçimde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce belirlenmiş alanlar, “Bölge” coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel nitelikleri açısından benzerlik gösteren alan ve/veya Devlet Planlama Teşkilatınca belirlenmiş olan istatistiki bölge (düzey 2) birimleri olarak tanımlanmıştır.

Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. maddesi (ç) bendinde, Çevre düzeni planı açıklama raporu: Çevre düzeni planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı ve çevre düzeni planı ile bütün olan rapor;

(d) bendinde; çevre düzeni planı araştırma raporu; Planlama alanına ilişkin geleceğe yönelik projeksiyonların yapılabilmesi, plan kararlarının, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin ve plan hükümlerinin belirlenebilmesi için 7’nci madde kapsamında toplanan verilerin planlama çalışmasında kullanılacak biçimde analiz ve sentezinin yapıldığı, alana yönelik fırsatların, tehditlerin, güçlü yönler ve zayıflıkların belirlenerek ilgilisine göre farklı disiplinlerden uzmanlarca hazırlanan rapor, olarak tanımlanmış; çevre düzeni planının niteliklerinin belirlendiği 5. maddesi (e) bendinde, “planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan üst ölçekli bir plan olduğu” plan nitelikleri arasında yer almıştır.

Yönetmeliğin Planlama Alanının Tespiti Başlıklı 6. maddesinin 1/a bendinde Planlama alanı; Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Çevre Kanunu kapsamında; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen büyük akarsu havzaları veya Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından belirlenmiş istatistiki bölge birimleri (düzey 2) ile birlikte idari sınırları da dikkate alınarak, en az iki il sınırını içerecek şekilde belirlenir hükmü yer almıştır.

Diğer taraftan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış, Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.

Mekansal Planlar Yönetmeliğinin 4. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde çevre düzeni planı; varsa mekansal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak, orman akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, hava veya il düzeyinde hazırlanabilen plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan plan diye tanımlanmış; 18. maddesinin 1. fıkrasında çevre düzeni planının; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekansal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılacağı hükme bağlanmış, 19. maddesinde planın ilke ve esasları belirtilmiştir.

Uyuşmazlık konusu olayda, 14.08.2009 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılan davada Danıştay Altıncı Dairesinin 26.12.2012 tarihli, E:2010/786, K:2012/8225 sayılı kararıyla planın tümünün iptaline karar verilmiştir. Söz konusu karar üzerine İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı … tarihli, … sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oluru ile onaylanmıştır. Söz konusu plana yapılan askı sürecindeki itirazların değerlendirilmesi sonrasında … tarihli, … sayılı Bakanlık oluru ile yeniden onaylanmıştır. Anılan plana yönelik askı süreci içerisindeki itirazların değerlendirilmesi sonrasında da yeniden düzenleme yapılan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı (…, …, …, …, …, …, …, …, …, … sayılı paftaları ve plan hükümleri) 16.11.2015 tarihinde onaylanmış, bu planda 27.01.2017 tarihinde … sayılı plan paftasında, 10.04.2018 tarihinde … sayılı plan paftasında, … sayılı plan paftası ve bazı plan hükümlerinde değişiklik yapılmış, 25.07.2018 tarihinde … plan paftasına yönelik bir değişiklik yapılmış ve 10.10.2018 tarihinde İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği (…, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … sayılı plan paftaları) 1. No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 102. maddesi uyarınca onaylanmıştır.

Dairesince yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda özetle; aynı havza içinde olmalarından ötürü, dolayısıyla içinde bulundukları havza için alınacak parçacıl kararların havzanın diğer kısımlarını da etkileyebileceğinden hareketle, ve özellikle Manisa ilindeki tarımsal ve sanayi gelişimlerinin İzmir’in ulaşım ağlarından ve işgücü potansiyelinden beslenmesi gerekçeleriyle İzmir ve Manisa illerinin 1/100.000 ölçekli aynı çevre düzeni planında yer almalarının uygun olduğu,. bu iki kentin beraber planlanması ve bu doğrultuda planın kapsamı ve plan sınırları şehircilik ilkeleri ve planlama esasları açısından doğru olduğu, daha önce İzmir, Manisa ve Kü̈tahya illeri birarada ele alınarak bir bölge olarak kabul edildiği ve 1/100.000 ölçekli planın buna göre yapıldığı ; ancak açılan davalar ve bu kapsamda hazırlanan bilirkişi raporları sonucunda bu üç ilin mekansal, ekonomik ve coğrafi olarak bir bütünlük teşkil etmediği; havza veya bölge tanımı içermediği, bu üç il içinde İzmir ve Manisa illeri için böyle bir ilişkinin söz konusu olabileceği ancak Kütahya ilinin de plan kapsamına katılmasının gerekçesi olmadığı yönünde mahkeme kararı verilerek planın iptal edildiği, dolayısıyla davaya konu planın kapsamının İzmir ve Manisa illeri olması anılan mahkeme kararı ve bu karar kapsamında yapılmış olan bilirkişi incelemesinin sonuçlarıyla uyumlu olduğu, her mekansal planının bir araştırma raporunun bulunmasının yasal bir zorunluluk olduğu, güncel verilerle hazırlanan Plan Araştırma Raporları olmadan hazırlanan çevre düzeni planlarında kamu yararı bağlamında en uygun kararların alınmasının beklenemeyeceği, bu raporların, her bir sektöre ve alt-sektöre ilişkin güncel bilgileri içerdiği , bu (alt) sektörlere ilişkin olanaklar ve tehditleri ortaya koydukları , plan kararlarının bu olanaklar ve tehditler üzerine şekillendiği , bu yüzden en güncel veri tabanı üzerinden yapılan olanak ve tehdit analizlerinin kamu yararı bağlamında en doğru plan kararlarının alınması açısından son derece önemli olduğu, davaya konu planın, güncel verilere dayalı bir Araştırma Raporu içermediğinden Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 8. maddesinin 9. bendine aykırı olduğu, özellikle … bölgesindeki termik santrallerin ve petrokimya fabrikalarının emisyonlarının insan sağlığı ve doğal canlılar üzerindeki olumsuz sağlık etkilerini ortaya koyan ülkemizde yapılmış bir çok bilimsel çalışmanın mevcut olduğu , davaya konu plan ile yeni termik santral alanı kararlarının getirildiğini ve mevcut sanayi alanlarının ve bunlarla ilişkili depolama alanlarının büyütüldüğü/çoğaltıldığının görüldüğü , bu bölgede termik santral alanına gereksinim olduğu yönünde veya bu kararın bu bölgenin ekonomisi için üst ölçekli bir strateji olması gerektiği yönünde bilimsel bir araştırma ve stratejik karar bulunmadığı , bu noktada özellikle Termik Santral kararının gelişigüzel biçimde, bu bölgede bu tür kullanımların bulunması nedeniyle verildiği izlenimi doğduğu oysa bu alanın doğal özellikleri nedeniyle korunması gereken bir alan olduğu … bölgesi için ayrıntılı bir sanayi çalışması olmadan, bölgede önerilecek yeni sanayi türlerinin İzmir kenti üzerinde yaratacağı tüm çevresel kirlilik tahminleri ve bunların giderilmesine yönelik ayrıntılı incelemeler yapılmadan alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen üst ölçek çevre düzeni planlarını hazırlamak ileride giderilmesi olanaksız sorunlara yol açacağı, davaya konu olan planda “Cüruf Depolama ve Geri Kazanım Alanları” olarak geçen alanlar ile yerleşim yerleri arasındaki mesafe yeterli olduğu gözüktüğünden kullanıcılarının toza, dumana ve kimyasallara sürekli olarak maruz kalmayacağı, belirtilen alanın halk sağlığı açısından bu bağlamda bir tehdit oluşturmayacağı ,mevzuatta orman alanına her hangi bir geri çekme şartı konmadığından dolayı mevcut cüruf depolama alanına ilişkin gösterimin (şematik, grafik dil) yeterli olduğu, … bölgesi için ayrıntılı bir sanayi çalışması olmadan, önerilecek yeni sanayi türlerinin İzmir kenti üzerinde yaratacağı tüm çevresel kirlilik tahminleri ve bunların giderilmesine yönelik ayrıntılı incelemeler yapılmadan üst ölçek çevre düzeni planlarını hazırlamanın ileride giderilmesi olanaksız sorunlara yok açacağı , buna yasal mevzuatlarla korunmaya çalışılan zeytinlik alanlar üzerindeki etkilerin de dahil olduğu,Kentsel Gelişme Alanlarında E:1.20, hmax:4 Kat, Min. İfraz: 500 m2 şeklinde olacaktır” gibi bir ifadeye rastlanmadığı, bu raporlarda kentsel gelişme alanları için bir yoğunluk önerisi getirilmediği , davaya konu olan planda sadece bir leke ve kentleşmenin yönü belirlendiği , bu alanlardaki yoğunluğun Plan Hükümleri Raporu’nun 19. Sayfasında yer alan “7.4.” başlıklı madde ile ilgili idarelerce alt-ölçekli planlarda belirleneceği, sit alanlarına düşen yerleşimler için oluştulacak koruma amaçlı imar planlarındaki yoğunluğun ise “8.17.7.2.” başlıklı madde doğrultusunda diğer Müdürlük ve Komisyonlarca alınmış kararlar tarafından belirleneceği hükmünün getirildiği,10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin Plan Açıklama Raporu incelendiğinde kentsel gelişme alanı büyüklüklerinin hesaplanmasındaki sorunların devam ettiği , 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin Plan Açıklama Raporu ve Plan Hükümleri Raporu da davacının iddia ettiği gibi kentsel gelişme alanlarına her hangi bir yoğunluk önerisi getirmediği,1/100.000 çevre düzeni planları hazırlanırken ilgili kurumlardan/birimlerden gelen veriler üzerinde oynama yapılmadan doğrudan planlara işlenmesinin anlaşılabilir bir durum olduğu, diğer taraftan, dava dosyasında … İdare Mahkemesinin E:… K:… sayılı kararı ile söz konusu alanın 1. Derece Doğal Sit statüsü iptal edildiğinin söylendiği , yargının bu kararına rağmen aradan geçen 8 yılda davalı kurumun içinde yer alan ilgili Müdürlüğün (Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü) veri tabanını güncellemediğinin görüldüğü, davalının, plan kararlarını güncel verileri kullanarak almakla yükümlü olduğundan, verilerin doğru şekilde planlara işlenmesi yasal bir zorunluk olduğundan ve çevre düzeni planlarının alt-ölçekli plan kararlarını yönlendirdiğinden, bu bağlamda plana güncellenmemiş verilerin işlenmesi neticesinde doğabilecek sorunların önüne geçmek amacıyla, …, …, …, … köylerini de içine alan bölgenin doğal sit statüsü davalı tarafından söz konusu çevre düzeni planına doğru şekilde işlenmesi gerektiği, 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin … numaralı plan paftasında her hangi bir değişiklik görülmediği, denize paralel seyreden tarım arazisi niteliğindeki alanların doğal sit alanı olarak gösterilmeye devam ettiği yolunda görüş bildirilmiştir.

Çevre düzeni planları, mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak, ilgili kurum ve kuruluşlardan elde edilen veriler ve bu veriler kapsamında yapılan analiz, etüt ve araştırmalar sonucunda, bölgesel dinamiklerin ve gelişmelerin dikkate alındığı, sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararlarla birlikte çalışan , tarihi, doğal ve kültürel yapının korunması ve geliştirilmesinin yanı sıra kontrollü kentleşmenin ve gelişmenin hedeflendiği imar planlarını yönlendirecek strateji ve politikaların ve bunun yansıması mekansal kararların üretildiği şematik dili olan bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olan planlardır.

Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilmesi ve bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılması gerekmektedir.

19.07.2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, Danıştay Altıncı Dairesinin 27.05.2009 tarihli, E:2007/10369, K:2009/6176 sayılı kararıyla, 14.08.2009 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Danıştay Altıncı Dairesinin 26.12.2012 tarihli, E:2010/786, K:2012/8225 sayılı kararıyla iptaline karar verilmesi üzerine yargı kararlarının gereğinin yerine getirilmesi amacıyla dava konusu plan onaylanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davaya konu planın yargı kararının ifası gereği ve yargı kararında belirtilen gerekçelerle tesis edildiği, dava konusu planın kapsadığı İllerin coğrafi, ekonomik, toprak, İklim ve bitki özelliklerinin benzerliği göz önüne alındığında, türdeş bir bölge ve havza olarak tanımlanmasının yerinde olduğu, ülkemizde tüm alanlara ilişkin istatiksel bilgilerin istatistiki bölge (İBB) düzeylerine göre toplandığı göz önüne alındığında, idari sınırların esas alınmasında yönetsel açıdan bir sorun bulunmadığı, dava konusu planda genel olarak şematik bir dil kullanıldığı, korunacak alanlar ile sektörel açıdan stratejik öneme sahip alanlara yönelik genel arazi kararlarının üretildiği, plan notları ile alt ölçekli imar planlarına yön verecek koruma ve geliştirme strateji ve ilkelerinin belirlendiği, planın bölge ve havza bazında mevzuata uygun olarak hazırlandığı, dava konusu planın plan pafta ve gösterimleri ile plan notları incelendiğinde, koruma alanlarına ilişkin temel stratejilerin gösterildiği ve koruma kararlarının oluşturulduğunun görüldüğü, sektörel gelişim açısından da sanayi bölgeleri, teknoloji bölgeleri, lojistik merkezleri, üniversiteler gibi bu ölçekte stratejik öneme sahip konuların da planda gösterildiği, bölgenin özelliği, nüfus baskısı, yerleşim alanı gibi ihtiyaçlar ile mekansal gelişme eğilimleri dikkate alınarak sınırları alt ölçekli planlarda kesinleştirilecek alanlarının şematik olarak belirlenmesinde tarım arazileri gibi korunması gerekli alanların ise ilgili oldukları mevzuat uyarınca alt ölçekli planların onaylanması aşamasında ilgili kurum görüşlerine göre yapılaşmaya açılabileceği dikkate alındığında çevre düzeni planı yapım yöntem ve tekniklerine ve şehircilik esaslarına aykırı bir yön bulunmadığı, sanayi tesislerinin yaratacağı kirlilik konusunda çevre ve sağlık koşulları gözetilerek çevre mevzuatı kapsamında ilgili idarelerce gerekli izin ve denetimlerin yapılmasının yasal bir zorunluluk olduğu, bu durumun ise uygulama aşamasında söz konusu olabildiği, dava konusu çevre düzeni planının ise bu konuya dikkat çektiği ve planda verimli tarım arazilerine baskı yapan plansız sanayileşmenin önlenmesi ve mevcut sanayilerin çevresel etkilerinin kontrol altına alınmasının ilkesel olarak benimsendiği, sanayileşmenin ekolojik dengeyi bozacak olası etkilerin engellenerek kontrollü gelişiminin sağlanmasının amaçlandığı, öte yandan, … İlçesi … Mahallesi’nde önerilen termik santral kararının, 16.11.2015 onay tarihli planda kaldırılarak tarım arazisi olarak düzenlendiği, termik santral gibi yatırım kararlarının plana veri/girdi olarak ele alınmasının zorunlu olduğu … yer alan santralin ise mevcutta var olduğu ,bölgede mevcut durumda sanayi yapılaşmalarının bulunduğu alanda sanayinin gelişme yönünün belirlenmesinde çevre düzeni planı amaç yöntem ve teknikleri ile şehircilik ilkelerine aykırılık bulunmadığı, söz konusu bölgede (…) yoğun olarak bulunan sanayi tesislerinden çıkan atıkların varlığı ve hali hazırda kısmen bu amaçla kullanılıyor olmasının, kirlilik konusunda alınacak tedbirlere ilişkin ilgili mevzuat uyarınca gerekli izinlerin alınmasının zorunlu olması ve proje alanlarında yapılaşma yasağı söz konusu olduğunda ilgili mevzuat uyarınca uygulamanın yapılabileceği göz önünde bulundurulduğunda cüruf depolama ve geri kazanım alanlarının planlanmasında bölgenin ihtiyaçları, şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı,plan notlarında belirtildiği üzere davaya konu çevre düzeni planından ölçü alınarak uygulamaya geçilemeyeceği gibi, dava konusu planla gösterilen kentsel gelişme alanların tamamının yerleşime açılması gerekmediği, bu alanların sınırlarının alt ölçekli planlama çalışmalarında ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri ile doğal, yapay ve yasal eşikler doğrultusunda kesinleştirileceği, alt ölçekli imar planlarının yapım aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı , sit alanı belirlemesinin dava konusu planla yapılmadığı, sit alanları ile ilgili mevzuat ve ilke kararları uyarınca her türlü uygulamanın mevzuatta öngörülen usül ve esaslar çerçevesinde yetkili idarelerin kararları doğrultusunda yapıldığı ve dava konusu plana veri olarak işlenmesi gerektiği sit durumunda değişiklik olması durumunda bu hususta mevzuat uyarınca yetkili idarelerin karar verebileceği, tarım arazilerinin ise 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu uyarınca ilgili kurumlardan alınan görüşlere göre alt ölçekli imar planlarında tarım arazisi tespit ve sınıflandırılması yapılabileceği anlaşılmaktadır.

Bu itibarla dava konusu Çevre ve Şehircilik Bakanlığının … tarihli, … sayılı oluru ile onaylanan İzmir -Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında şehircilik ilkeleri ,planlama esasları ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Daire since, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :

MADDİ OLAY :

14.08.2009 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılan davada Danıştay Altıncı Dairesinin 26.12.2012 tarihli, E:2010/786, K:2012/8225 sayılı kararıyla planın tümünün iptaline karar verilmiştir. Söz konusu karar üzerine İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı … tarihli, … sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oluru ile onaylanmıştır. Söz konusu plana yapılan askı sürecindeki itirazların değerlendirilmesi sonrasında … tarihli, … sayılı Bakanlık oluru ile yeniden onaylanmıştır. Anılan plana yönelik askı süreci içerisindeki itirazların değerlendirilmesi sonrasında da yeniden düzenleme yapılan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı (…, …, …, …, …, …, …, …, … sayılı paftaları ve plan hükümleri) 16.11.2015 tarihinde onaylanmış, bu planda 27.01.2017 tarihinde … sayılı plan paftasında, 10.04.2018 tarihinde … sayılı plan paftasında, … sayılı plan paftası ve bazı plan hükümlerinde değişiklik yapılmış, 25.07.2018 tarihinde … plan paftasına yönelik bir değişiklik yapılmış ve 10.10.2018 tarihinde İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği (…, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … sayılı plan paftaları) 1. No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 102. maddesi uyarınca onaylanmıştır.

Bakılan davada, … tarihli, … sayılı işlem ile onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının aşağıda ileri sürülen sebeplerle iptali istenilmektedir.

İLGİLİ MEVZUAT:

2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, “Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Sözü edilen kanun maddesine dayanılarak çıkarılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte “Havza” ; bir akarsu kaynağını besleyen yüzey ve yer altı su kaynaklarının tabii su toplama alanını kapsayacak biçimde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce belirlenmiş alanlar, “Bölge” coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel nitelikleri açısından benzerlik gösteren alan ve/veya Devlet Planlama Teşkilatınca belirlenmiş olan istatistiki bölge (düzey 2) birimleri olarak tanımlanmıştır.

Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinin (ç) bendinde, Çevre düzeni planı açıklama raporu: Çevre düzeni planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı ve çevre düzeni planı ile bütün olan rapor; (d) bendinde; çevre düzeni planı araştırma raporu; Planlama alanına ilişkin geleceğe yönelik projeksiyonların yapılabilmesi, plan kararlarının, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin ve plan hükümlerinin belirlenebilmesi için 7. madde kapsamında toplanan verilerin planlama çalışmasında kullanılacak biçimde analiz ve sentezinin yapıldığı, alana yönelik fırsatların, tehditlerin, güçlü yönler ve zayıflıkların belirlenerek ilgilisine göre farklı disiplinlerden uzmanlarca hazırlanan rapor, olarak tanımlanmış; çevre düzeni planının niteliklerinin belirlendiği 5. maddesi (e) bendinde, “planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan üst ölçekli bir plan olduğu” plan nitelikleri arasında yer almıştır.

Yönetmeliğin Planlama Alanının Tespiti Başlıklı 6. maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, Planlama alanı; “Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Çevre Kanunu kapsamında; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen büyük akarsu havzaları veya Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından belirlemiş istatistiki bölge birimleri (düzey 2) ile birlikte idari sınırları da dikkate alınarak, en az iki il sınırını içerecek şekilde, b) İl özel idareleri ve belediye sınırı il sınırı olan büyükşehir belediyeleri, 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu kapsamında yetki alanlarını aşmayacak şekilde belirlenir.” kuralı yer almıştır.

7.maddesinde, “Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alan sınırları kapsamında veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde asgari; a) Türkiye ve bölgesindeki yeri, b) Ülke ulaşım ağındaki yeri, c) İdari bölünüş ve sınırlar, ç) Doğal yapı; 1) Jeolojik yapı (depremsellik ve fay hatları vb), 2) Jeomorfolojik yapı (topografya, eğim durumu vb), 3) Hidrolojik- hidrojeolojik yapı (Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları, havza sınırları), 4) İklimsel özellikler, 5) Toprak niteliği ve tarımsal arazi kullanımı, 6) Ekolojik yapı (ekosistem tipleri, flora ve fauna varlığı), d) Koruma statüsü verilmiş alanlar (sit alanları, uluslararası sözleşmelerle korunan alanlar, sulak alanlar, RAMSAR alanları, özel çevre koruma alanları, milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, mesire yerleri, yaban hayatı geliştirme alanı, yaban hayatı koruma alanı, tür koruma alanı, yüzeysel içme suyu kaynakları koruma alan ve diğerleri) e) Orman alanları, mera, yaylak, kışlak alanları, f) Kültür ve turizm gelişim ve koruma bölgeleri, turizm merkezleri, g) Genel peyzaj öğeleri, ğ) Demografik yapı, h) Sosyal yapı, ı) Ekonomik yapı, i) Teknik altyapı; 1) Ulaşım, 2) Enerji, 3) Atık geri kazanım ve bertaraf tesisleri, 4) İçme suyu ve atık su arıtma tesisleri, 5) Atık su deşarj yerleri, 6) Tarımsal sulama alanları, j) Kamu mülkiyetindeki alanlar, k) Ruhsatlı maden sahaları, l) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri,m) Mania planları, n) Mevcut arazi kullanımı,o) Yerleşme alanlarının karakteristik özellikleri ve mekânsal gelişme eğilimleri ve potansiyelleri, ö) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları, p) Onanlı imar planları, r) Çevre sorunları konularına ilişkin ilgili kurum ve kuruluşlardan, uydu görüntülerinden ve/veya hava fotoğraflarından ve arazi çalışmalarından veriler elde edilerek sayısal veri tabanı oluşturulur. Kurum ve kuruluşlar planlama çalışmasında kullanılacak bilgi ve belgeleri sağlamakla sorumludur. Milli güvenlik ve savunma faaliyetlerine konu alanlar için Milli Savunma Bakanlığı ile koordinasyon sağlanır.” kuralına yer verilmekteydi.

Diğer taraftan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış, Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çıkarılan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, “Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı ifade eder.” kuralı yer almaktadır.

Yönetmeliğin “Planlama alanı” başlıklı 18.maddesinde, “Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır.” kuralına, “Plan ilke ve esasları” başlıklı 19. maddesinin 1.fıkrasında ise, “Çevre düzeni planları hazırlanırken; a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması, b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması, c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi, ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi, d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi, e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması, f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi, g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması, h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması esastır.” kuralına yer verilmiştir.

Anılan 19.maddenin 2.fıkrasında, “Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır: a) Sınırlar. b) İdari ve bölgesel yapı. c) Fiziksel ve doğal yapı. ç) Sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, doğal karakteri korunacak alanlar. d) Ekonomik yapı. e) Sektörel gelişmeler ve istihdam. f) Demografik ve toplumsal yapı. g) Kentsel ve kırsal yerleşme alanları ve arazi kullanımı. ğ) Altyapı sistemleri. h) Yeşil ve açık alan kullanımları. ı) Ulaşım sistemleri. i) Afete maruz ve riskli alanlar. j) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri. k) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları. l) Her tür ve ölçekteki plan, program ve stratejiler. m) Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve benzeri hidrolojik, hidrojeolojik alanlar. n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Aynı maddenin 3.fıkrasında, ” Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sürecinde planlama alanı sınırları kapsamındaki tüm veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde hazırlanır.” kuralı, 4.fıkrasında, “Plan hazırlık sürecinde ihtiyaç duyulan veri, bilgi ve belgeler; ilgili veriyi hazırlamakla sorumlu kurum ve kuruluşlardan, bilimsel çalışmalardan ve uzmanlarca arazide yapılacak çalışmalardan elde edilir.” kuralı, 5.fıkrasında, “Planlama sürecinde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleri kullanılarak güncellenebilir ve sorgulanabilir sayısal veri tabanı oluşturulur.” kuralı bulunmaktadır.

Yönetmeliğin “Revizyon ve değişiklikler” başlıklı 20. maddesinin 1.fıkrasında, “Çevre düzeni planının ihtiyaca cevap vermediği hallerde veya planın vizyonu, amacı, hedefleri, stratejileri, ilke ve politikaları açısından plan ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğünü etkilemesi halinde çevre düzeni planı bütününde revizyon yapılır. Çevre düzeni planı revizyonu; a) Nüfusun yerleşim ihtiyaçlarının karşılanamaması, b) Planın temel strateji ve politikalarını değiştirecek bölgesel ölçekli yatırımların ortaya çıkması, c) Yeni verilere bağlı olarak, sonradan ortaya çıkabilecek ve bölgesel etkiye yol açabilecek arazi kullanım taleplerinin oluşması, ç) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerde değişiklik olması, durumunda yapılır.” düzenlemesine, 2.fıkrasında da, “Çevre düzeni planı ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğü bozmayacak nitelikte, plan değişikliği yapılabilir. Çevre düzeni planı değişikliklerinde; a) Kamu yatırımlarına, b) Çevrenin korunmasına, c) Çevre kirliliğinin önlenmesine, ç) Planın uygulanmasında karşılaşılan güçlükler ve maddi hataların giderilmesine, d) Değişen verilere bağlı olarak planın güncellenmesine, dair yeterli, geçerli ve gerekçeleri açık olan, altyapı etkilerini değerlendiren raporu içeren teklif ve talepler; idarece planın temel hedef, ilke, strateji ve politikaları kapsamında teknik ve yasal çerçevede değerlendirmeye alınarak sonuçlandırılır.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Diğer taraftan 4/7/2011 tarihli 27984 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak, Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.

Ancak söz konusu Kanun Hükmünde Kararname 9/7/2018 tarihli 30473 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmış ve yerine 10/7/2018 tarihli 30474 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 102.maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri olarak belirlenmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Davacı tarafından, planın tümüne yönelik olarak genel iddialar ve bazı mekansal kullanım kararlara yönelik itirazlar sunularak dava konusu planın iptali istenilmiştir.

Çevre düzeni planına (ÇDP) karşı açılan bu davada davacının iddiaları buna karşılık davalının savunması kapsamında dava konusu planın ilgili mevzuatta belirlenen kurallara, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olup olmadığının belirlenmesi amacıyla Naip üye … tarafından resen seçilen Prof. Dr. … ve Prof.Dr. … ve Yrd.Doç.Dr. …’ın katılımıyla mahalinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonunda düzenlenen bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş ve tebliğ üzerine itirazlar sunulmuştur.

Davacının dava konusu plana yönelik ileri sürdüğü iddialarına karşılık, davalı tarafından sunulan savunmalar ve bilirkişi raporundaki değerlendirmeler ve rapora yapılan itirazlar çerçevesinde uyuşmazlık konular itibariyle tek tek değerlendirilmiştir.

A- Planın bütünününe yönelik iptal nedenleri olarak:

Dava dilekçesinde;

• Dava konusu Çevre Düzeni Planının ekolojik kararların bir arada düşünülmesine olanak veren ve strateji ve politika oluşturan bir plan niteliğinde bulunmadığı, veri tabanını doğru yansıtmadığı, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik, hedef, ilke ve strateji üretmediği, bir strateji planından daha çok, alt ölçekli planların konusuna girebilecek alanların plana yansıtıldığı bu nedenle anılan planın mevzuata uygun olmadığı,

• Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde “Çevre Düzeni Planı: Konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi sektörler ile kentsel-kırsal yapı ve gelişme ile doğal ve kültürel değerler arasında koruma-kullanma dengesini sağlayan ve arazi kullanım kararlarını belirleyen yönetsel, mekansal ve işlevsel bütünlük gösteren sınırlar içinde, varsa bölge planı kararlarına uygun olarak yapılan, idareler arası koordinasyon esaslarını belirleyen, 1/25.000, 1:50.000, 1:100.000, veya 1:200.000 ölçekte hazırlanan, plan notları ve raporuyla bir bütün olan plandır.” şeklinde; 3194 sayılı İmar Kanununun 5. maddesinde de “ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen plan” olarak tanımlandığı, İmar Kanunundaki tanımına göre daha çok arazi kullanma kararlarının dağılımına yönelik fiziksel düzenleme boyutu ağırlıklı bir plan olarak öngörülen çevre düzeni planlarının, seçilen ve sınırları belirlenen fiziki, sosyal, ekonomik, kültürel, sektörel vb. açılardan çevresel bütünlüğü olan alanlarda yapılan planlar olduğunun kabul edildiği,

• İzmir-Manisa illerini kapsayan alanın coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel özellikler açısından benzerlik göstermediği, bu nedenle Manisa ilinin İzmir ile birlikte planlanmasının mutlak anlamda zorunlu olmadığı, plan açıklama raporunda iki ilin birlikte planlanmasının gerekçelerinin açıkça ayrıntılı ve tatmin edici bir şekilde ortaya konulmadığı, dava konusu planın İzmir-Manisa illerini kapsar şeklinde planlanmasının uygun olmadığı,

• Çevre düzeni plan çalışmaları sırasında, planlanan alanda yapılacak yatırımların, kamusal yatırımlar başta olmak üzere, uyum içerisinde gerçekleştirilmesine yönelik gerekli tedbirlerin düşünülmesi gerektiği, ancak yapılacak yatırımların birbirlerinden bağımsız düşünülmesinin kaynak israfına yol açacağı ve yatırımların işlevinin azalması sonucunu doğuracağı dikkate alınarak çevre düzeni planlarının hazırlanması gerektiği,

• 2872 Sayılı Çevre Kanunu hükümleri uyarınca Çevre Düzeni Planlarının bölge bazında korunması gereken bölgeleri, ekosistemleri, ekolojik varlıkları gösteren ekolojik amaçlı bir plan olması gerektiği; arazi kullanımı ve yapılanma kararları içeren, imar politikasını şekillendiren, imara, yapılaşmaya, yerleşmeye ilişkin kararlar üreten fiziksel planlar olmaması gerektiği, bu bağlamda; arazi kullanım kararlarının ve ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan verme, genel arazi kullanım kararları ile bunlara ilişkin strateji ve politikaları oluşturma, çevre kirliliğinin önlemesi ve sürdürülebilirlik olgusuna dikkat edilmesi gerektiği,

• Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinin (ç) bendinde, çevre düzeni planı açıklama raporunun, çevre düzeni planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı ve çevre düzeni planı ile bütün olan rapor; (d) bendinde çevre düzeni planı araştırma raporunun, planlama alanına ilişkin geleceğe yönelik projeksiyonların yapılabilmesi, plan kararlarının, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin ve plan hükümlerinin belirlenebilmesi için 7. madde kapsamında toplanan verilerin planlama çalışmasında kullanılacak biçimde analiz ve sentezinin yapıldığı, alana yönelik fırsatların, tehditlerin, güçlü yönler ve zayıflıkların belirlenerek ilgisine göre farklı disiplinlerden uzmanlarca hazırlanan rapor olarak tanımlandığı, Yönetmeliğin 5. maddesinin (e) bendinde; “planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan üst ölçekli bir plan olduğu”nun vurgulandığı, ancak dava konusu planda Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. ve 5. maddesinde yer alan unsurların hiçbirine yer verilmediği,

• Aynı Yönetmeliğin “Planlama alanının tespiti” başlıklı 6. maddesinin l/a bendinde “Planlama alanı; Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Çevre Kanunu kapsamında; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen büyük akarsu havzaları veya Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından belirlenmiş istatistik bölge birimleri (düzey 2) ile birlikte idari sınırları da dikkate alınarak, en az iki il sınırını içerecek şekilde belirlenir” hükmünün yer aldığı,

• Ayrıca niteliği ve yönetmelik hükümleri bağlamında dava konusu Çevre Düzeni Planının plan raporunda ve açıklama raporunda bu planın, vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının ne olduğunun açıklanmadığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamalar yapılmadığı, bu nedenle dava konusu işlemin bu açıdan da mevzuata uygun olmadığı,

• Dava konusu planın, 14 Haziran 2014 tarih 29030 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği hükümlerinin “Genel Planlama Esasları” başlıklı 7., “Araştırma ve Analiz” başlıklı 8., Tanımlar ve Mekânsal Kullanım Esasları” başlıklı 4. ve “Çevre Düzeni Planlarına Dair Esaslar” başlıklı 19. maddelerine aykırı olduğu,

• Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sırasında, mevcuttaki hali hazır durum dikkate alınmadan ve arazi kullanış çalışmaları yapılmadan düzenlenmesi, uygulaması açısından telafisi güç sonuçlar doğurabileceği, ayrıca planlanan yörenin bugünkü durumunun, olanaklarının ve ileride ki gelişmesinin gerçeğe en yakın şekilde saptanması gerektiği, çevre düzeni planlarının alt ölçekli imar planlarına genel geçer stratejileri ve yönlendirmeleri yapmakta olup, plan kararlarının oluşturulması sırasında göz önüne alınmayan bu tür kentsel yönelimlerin planın alt ölçeklerde uygulanması sırasında oluşacak plan bütünlüğünü bozacak sonuçlar doğuracağı,

• Çevre Düzeni Planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı, bir plan raporu ve açıklama raporunun bulunmadığı anlaşıldığından, dava konusu işlemin bu açıdan mevzuata uygun olmadığı ileri sürülmüştür.

Savunmada,

• Davacının dava konusu planın askı tarihlerinde itirazının bulunmadığı, davanın en geç 08.10.2014 tarihinde açılması gerekirken bu süre geçirilerek 01.12.2014 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği,

• 19.07.2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planına muhtelif tarihlerde açılan davalar sonucunda Danıştay 6. Daire Başkanlığının 2010/786 esasına kayden Bakanlık aleyhine açılan davada; 26.12.2012 tarih ve K:2012/8225 ile planların tümünün iptaline karar verildiği, iptal kararının gereği olarak İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 7. maddesi uyarınca Bakanlık Makamımın 23.06.2014 tarih ve 9948 sayılı oluru ile onaylandığı,

• Dava konusu planın bulunmadığı, yargı kararının ifası niteliğinde olmakla birlikte, plan üzerinde yer alan kullanım kararlarının ilgili kurum ve kuruluş verileri, yerel idarelerin talepleri ve üst ölçekli plan yapım tekniği kapsamında değerlendirilerek oluşan çıkarımlar sonrasında fiziki plana dönüştürüldüğü,

• Dava konusu planın yürürlükteki mevzuata uygun olarak güncel veriler ve kamu yatırımlarının önünü açacak mahiyette mahkeme kararının ifası olarak hazırlandığı, davacının iddialarının maddi ve hukuki mesnedi bulunmadığı belirtilmiştir.

Bilirkişi raporunda;

“Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) desteği ile Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), bölgelesel politikaların çerçevesini oluşturmak amacıyla Türkiye illerini ekonomik, sosyal ve coğrafi yönden benzerliklerine göre, bölgesel kalkanma planları ve nüfus büyüklüklerini de dikkate alarak hiyerarşik gruplara ayırmıştır. Türkiye İstatistiki Bölge Birimleri (İBB) Sınıflandırması olarak bilinen bu gruplandırma sistemi (Fransızca ismiyle NUTS) 3 gruptan (düzeyden) oluşur. Düzey 1: üst bölgeleri; Düzey 2: alt bölgeleri ve Düzey 3: illeri kapsamaktadır. Bu sınıflandırma sistemine göre Manisa ve İzmir illeri farklı Düzey 2’de yer almaktadır.

Dava konusu plan, 14.06.2014 tarihli ve 29030 sayısı Resmi Gazete’de yayınlanan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği uyarınca hazırlanmıştır. Bu Yönetmeliğin 38. Maddesi Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik hükümlerini yürürlükten kaldırmıştır. Bu yüzden, davacının “davaya konu planın Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmlelik hükümlerine uyulmadığı” iddiası güncel yönetmeliklere göre geçersiz kılınmıştır.

14.06.2014 tarihli ve 29030 sayısı Resmi Gazete’de yayınlanan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin “Çevre Düzeni Planlarına Dair Esaslar” başlıklı 6. Bölüm’ünde yer alan 18. Maddesi: “Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekansal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır.” demektedir. Bu tanım doğrultusunda:

(1) DPT’nin İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırmasına göre İzmir ve Manisa illeri aynı Düzey 2’de yer almazlar. Ancak, her ne kadar 14.06.2014 tarihli Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin yürürlüğe girmesiye iptal edilmiş olan 11.11.2018 tarihli ve 29030 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik “Düzey 2’de bulunma şartı” nı açıkça belirtilmekte ise de, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin onaylanması ile birlikte bu yönetmelik “Düzey 2” ifadesini ortadan kaldırıp yerine yeni koşullar koymuştur: örneğin planda yer alacak illerin belirlenmesinde aynı havzada bulunma şartı gibi. Bu yüzden, anılan güncel yönetmeliğe göre çevre düzeni plan sınırlarının belirlenmesinde aynı Düzey 2’de bulunmamak durumu, yönetmelikte belirtilen diğer koşulların yerine getirilmesi durumunda kabul edilebilir durmaktadır.

(2) İzmir ve Manisa illerinin aynı havzada bulunup bulunmadıkları konusu:

Büyük akarsu havzaları çerçevesinde bir değerlendirme yapılırsa, Küçük Menderes, … ve Ege Suları (…) havzaları, İzmir ve Manisa’nın aynı havza içinde olduğunu gösterir.

İlaveten, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nca 30 adet Tarım Havzası belirlenmiştir. Yapılan incelemede Tarım Havzaları:

• Ekolojik olarak benzer olan

• Ülke’nin idari yapılanmasına uygun

• Yönetilebilir büyüklükte

• Tarım ürünlerinin ekolojik ve economic olarak en uygun yetiştirilebildiği bölgeler olarak tanımlanmıştır.

Bu tanıma göre Türkiye’de belirlenen Tarım Havzaları gruplandırmasında Manisa, İzmir, Denizli ve Aydın illeri aynı Tarım Havzası grubunda (16 …, Aşağı Menderes, Sultani havzaları) yer almaktadır.

(3) İzmir ve Manisa illerinin ekonomik ve ulaşım ilişkileri bağlamında bir birleriyle ilişkileri:

Ülkemizdeki akademik çevrede, kentsel ve bölgesel çalışmalar kapsamında üretilen araştırma ve yayınlarda İzmir ve Manisa illerinin birlikte “çalışan”, yani ekonomik ve sosyal bütünleşme göstererek kent ekonomisinin birlikte işlediği, bu açıdan bütünlük gösteren ve “kent-bölge” oluşumu izlenen kentler olduğu sıkça tartışılmıştır.

Sonuç olarak:

Bilirkişi Kurulumuz, aynı havza içinde olmalarından ötürü, dolayısıyla içinde bulundukları havza için alınacak parçacıl kararların havzanın diğer kısımlarını da etkileyebileceğinden hareketle, ve özellikle Manisa ilindeki tarımsal ve sanayi gelişimlerinin İzmir’in ulaşım ağlarından ve işgücü potansiyelinden beslenmesi gerekçeleriyle İzmir ve Manisa illerinin 1/100.000 ölçekli aynı çevre düzeni planında yer almalarının uygun olduğu görüşündedir. Bu iki kentin beraber planlanması ve bu doğrultuda planın kapsamı ve plan sınırları şehircilik ilkeleri ve planlama esasları açısından doğrudur.

İlaveten, bilindiği üzere daha önce İzmir, Manisa ve Kü̈tahya illeri birarada ele alınarak bir bölge olarak kabul edilmiş ve 1/100.000 ölçekli plan buna göre yapılmış; ancak açılan davalar ve bu kapsamda hazırlanan bilirkişi raporları sonucunda bu üç ilin mekansal, ekonomik ve coğrafi olarak bir bütünlük teşkil etmediği; havza veya bölge tanımı içermediği, bu üç il içinde İzmir ve Manisa illeri için böyle bir ilişkinin söz konusu olabileceği ancak Kütahya ilinin de plan kapsamına katılmasının gerekçesi olmadığı yönünde mahkeme kararı verilerek plan edilmiştir. Dolayısıyla davaya konu planın kapsamının İzmir ve Manisa illeri olması anılan mahkeme kararı ve bu karar kapsamında yapılmış olan bilirkişi incelemesinin sonuçlarıyla uyumludur.

Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 19. Maddesi, plan hazırlık aşamasında sınırların belirlenmesine ilişikin analiz, etüt ve araştırmalar yapılır demektedir. Davaya konu planın bir plan araştırma raporu bulunmadığı, davaya konu planda planlama alan sınırlarının belirlenmesi kararının Danıştay 6. Daire Başkanlığı’nca 26/12/2012 tarihinde K:2012/8225 ile iptal edilmiş olan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçek çevre düzeni planının iptal gerekçesinde dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Davaya konu planın bu iki ili kapsayacak şekilde yapılmasına ilişkin olarak Plan Açıklama Raporunda gerekçeler de sunulmakta olup, bunların da yukarıdaki saptamalarla koşut olduğu görülmektedir:

“İzmir- Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı sınırları içinde kalan alanların bir bölümü, ülke ölçeğinde önemli kentsel gelişmelerin yaşandığı yerleşmeler olmalarının yanı sıra verimli tarım alanlarının korunması ile kentsel ve endüstriyel gelişme çelişkisinin somut olarak gözlendiği yerlerdendir. Planlama Bölgesi içinde kalan her iki il sınırları içindeki alanlar, gerek İzmir merkezli ekonomik ilişki ağı nedeniyle ve gerekse … ve … gibi birden fazla il sınırı içinden geçen akarsu havzalarında konumlanmadan kaynaklanan, sorunlarda ve üretilecek çözümlerde ortaklaşma nedeniyle, yönetsel sınırlardan bağımsız mekansal bir bütün oluşturmaktadır.

Planlama Bölgesi içindeki yerleşmeler, içinde konumlandıkları verimli havzaların doğal ve ekonomik değerlerinin sahibi olmalarının yanı sıra, tarihten günümüze aynı bölgede yaşamış halkların bıraktığı kültürel zenginliğin de mirasçısı durumundadır. Planlama Bölgesi içindeki alanların bir bölümünde yaşanan gelişmeler, aynı havza içindeki bir başka alan için sorun kaynağına dönüşebilmekte, koruma kullanma dengesini gözeten bütüncül planlama kararlarının eksikliği tüm bölge sınırları içinde hissedilmektedir. Ülkemizde, bölgesel ölçekte, bütüncül planlama çalışmalarının günümüze dek gerçekleştirilememiş olması ve planlamaya ilişkin yetki kullanımında, yerel yönetimlerin yanı sıra sektörel olarak yetkilendirilmiş (Organize Sanayi, Turizm, Özelleştirme gibi) kurumların çokluğu nedeniyle yaşanan parçalanma, sorunların ortadan kaldırılmasının aracı olması gereken planlamanın da sorun kaynağına dönüşmesine neden olmaktadır….” (İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Plan Açıklama Raporu, sf.1)

Bilirkişi Kurulumuz, 30/11/2014 ve 16/11/2015 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planından sonra davacının itirazları ve iddiaları doğrultusunda plan sınırlarında her hangi bir değişiklik yapılmadığını görmüştür. 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği Plan Açıklama Raporuna göre planlama sınırları Manisa ve İzmir illerini kapsamaya devam etmektedir. 10/10/2018 tarihinde onaylanan planın Plan Açıklama Raporu’nun Giriş bölümüne (sayfa 1) konu hakkında şu açıklamaya yer verilmiştir:

“19.07.2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’na muhtelif tarihlerde açılan davalar sonucunda Danıştay 6. Daire Başkanlığının 2010/786 esasına kayden Bakanlığımız aleyhine açılan davada; 26.12.2012 tarih ve K:2012/8225 ile planın tümünün iptaline karar verilmiştir. Söz konusu iptal kararındaki gerekçeler dikkate alınarak ve mülga Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı için yapılan araştırmalar esas alınarak İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı hazırlanmıştır.” görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dava dilekçesinde;

• Dava konusu 1/100.000 gibi bir ölçeğin, çevreye, yerleşme sistemlerine, iktisadi faaliyetlere, ulaşım ağına, bölgesel altyapıya ilişkin stratejileri ve yapıları belirlemek için kullanılmakta olduğu; iptali istenen 1/100.000 ölçekli planın ise her hangi bir strateji belirlemeden, doğrudan Manisa-İzmir illerine yönelik kestirimlere dayalı bir yerleşme anlayışı ile oluşturulduğu, arazi kullanımı ağırlıklı bir plan olmasının hukuka aykırı olduğu,

• Dava konusu 1/100.000 gibi bir ölçeğin, çevreye, yerleşme sistemlerine, iktisadi faaliyetlere, ulaşım ağına, bölgesel altyapıya ilişkin stratejileri ve yapıları belirlemek için kullanılmakta olduğu; iptali istenen 1/100.000 ölçekli planın ise her hangi bir strateji belirlemeden, doğrudan Manisa-İzmir illerine yönelik kestirimlere dayalı bir yerleşme anlayışı ile oluşturulduğu, arazi kullanımı ağırlıklı bir plan olmasının hukuka aykırı olduğu,

• Dava konusu Çevre Düzeni Planının planlama sınırları içinde yer alan Manisa ilinin, plan açıklama raporunda belirtilen, gerek ekonomik gerekse aynı havzada konumlanma gerekçeleri açılarından bakıldığında, akarsu havzaları, tarım havzaları, ulaşım ilişkileri ve iktisadi sistem açılarından dava konusu planın planlama bölgesine dâhil edilmesinin yerinde bir planlama kararı olup olmadığının incelenmesinin gerektiği,

• Ortada bölge planlama kararları, ekonomik kararlar bulunmadığı halde tüm yerleşmelere müdahale eden bir anlayışla planlamaya yaklaşıldığı, havza kavramının akarsulara indirgendiği, sanayi toplumlarında gelişen havzaların üretime dayalı havzalar (… gibi) olduğu gerçeğinin yadsındığı ileri sürülmüştür.

Savunmada;

• İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının sadece bu iki il için oluşturulan strateji ve ulaşım sistemini kapsamadığı, planlama çalışması yapılmaya başlanmadan önce kurum kuruluş verileri kapsamında analizlerin yapılıp planda aktarıldığı, İzmir-İstanbul ulaşım bağlantısı ya da İzmir-Aydın demiryolu güzergahındaki değişikliğin, tarım ve sanayi ürünlerinin hızlı ve zamanında sevkiyatı yapılması ve İzmir Limanın güçlendirilmesine yönelik lojistik merkezler oluşturulduğu, söz konusu kararların sadece İzmir ve Manisa illerini değil, Türkiye ekonomisini olumlu etkileyecek kararlar olduğu, planda yer alan tüm kararların kamu yararı kapsamında kalan yatırımları içerdiği,

• Danıştay Altıncı Dairesinin kararında İzmir-Manisa illerinin birlikte ele alınması gerektiğinin vurgulandığı ve planın anılan kararının ifası niteliğinde olduğu,

• Dava konusu plan davacı taraf tarafından yeterince incelenmeden, hiçbir haklı gerekçeye dayandırılmadan eleştirilmekte olduğu, planda yer alan tüm kararların yöre halkı içişn ve kamu yararı kapsamında kalan yatırımları kapsadığı belirtilmiştir.

Bilirkişi raporunda;

“Davacının getirdiği eleştiri doğrudan 11.11.2008 tarihli 27051 sayılı Resmi Gazete’de ilan edilen Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik’deki 1. Madde’den alınmıştır:

Amaç

MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı, ülkemizin sahip olduğu doğal, tarihi ve kültürel zenginliğin korunarak kalkınma planları ve varsa bölge planları temel alınarak, ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan veren, genel arazi kullanım kararları ile bunlara ilişkin strateji ve politikaları oluşturmak ve çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar planlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekteki çevre düzeni planlarının hazırlanmasına, hazırlattırılmasına, onaylanmasına, izlenmesine, denetlenmesine ve bu planlar üzerinde yapılacak değişikliklere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

Ancak bu yönetmelik, 14.06.2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin yürürlüğe girmesiyle iptal edilmiştir:

Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Çeşitli ve Son Hükümler

Yürürlükten kaldırılan yönetmelik

MADDE 38 – (1) 2/11/1985 tarihli ve 18916 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır.

(2) 11/11/2008 tarihli ve 27051 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır.

Dava konusu çevre düzeni planı, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’ne tabidir. 14.06.2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin “Tanımlar ve Mekansal Kullanım Esasları” başlıklı 2. Bölümü, çevre düzeni planını ve mekânsal strateji planını şu şekilde tanımlamıştır:

Tanımlar

MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;

c) Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı,

ı) Mekânsal strateji planı: Ülke kalkınma politikaları ve bölgesel gelişme stratejilerini mekânsal düzeyde ilişkilendiren, bölge planlarının ekonomik ve sosyal potansiyel, hedef ve stratejileri ile ulaşım ilişkileri ve fiziksel eşiklerini de dikkate alarak değerlendiren, yer altı ve yer üstü kaynakların ekonomiye kazandırılmasına, doğal, tarihi ve kültürel değerlerin korunmasına ve geliştirilmesine, yerleşmeler, ulaşım sistemi ile kentsel, sosyal ve teknik altyapının yönlendirilmesine dair mekânsal stratejileri belirleyen, sektörlere ilişkin mekânsal politika ve stratejiler arasında ilişkiyi kuran, 1/250.000, 1/500.000 veya daha üst ölçek haritalar üzerinde şematik ve grafik dil kullanılarak hazırlanan, ülke bütününde ve gerekli görülen bölgelerde yapılabilen, sektörel ve tematik paftalar ve raporu ile bütün olan planı, ifade eder.

Sözü edilen Yönetmelikte belirtildiği üzere çevreye, yerleşme sistemlerine, iktisadi faaliyetlere, ulaşım ağına ve bölgesel altyapıya ilişkin mekansal stratejilerin belirlenmesini sağlayan plan türü çevre düzeni planları değil mekânsal strateji planlarıdır. Çevre düzeni planları, yönetmelikte de yazıldığı üzere genel arazi kullanım kararlarını belirler. Dava konusu plan, arazi kullanım ağırlıklı bir plandır ve bu yüzden mevzuata aykırılık taşımamaktadır. Ancak, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 19. Maddesinin “g” bendi ve 20. Maddesi, “çevre düzeni planları strateji oluşturamaz” gibi bir olası iddiayı da çürütmektedir:

ALTINCI BÖLÜM

Çevre Düzeni Planlarına Dair Esaslar

Plan ilke ve esasları

MADDE 19 – (1) Çevre düzeni planları hazırlanırken;

g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, esastır.

Revizyon ve değişiklikler

MADDE 20 – (1) Çevre düzeni planının ihtiyaca cevap vermediği hallerde veya planın vizyonu, amacı, hedefleri, stratejileri, ilke ve politikaları açısından plan ana kararlarını, sürekliliğini, bütünlüğünü etkilemesi halinde çevre düzeni planı bütününde revizyon yapılır. Çevre düzeni planı revizyonu;

(…)

b) Planın temel strateji ve politikalarını değiştirecek bölgesel ölçekli yatırımların ortaya çıkması,

(…) durumunda yapılır.

Yukarıda alıntılanan yönetmelik maddelerinden de görüleceği üzere, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 19. ve 20. Maddesi, çevre düzeni planlarında stratejilerin bulunmasını yasal bir zorunluluk olarak belirtmektedir. Bu maddeler doğrultusunda çevre düzeni planlarını hazırlayan kurumlardan çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici stratejileri ve “temel stratejiler” i belirlemeleri istenmektedir.

Stratejilerin belirlenmesi planlama sürecinin önemli bir parçasıdır. Planda belirlenen hedeflere bir çok yol ile ulaşmak mümkündür; stratejiler bu yolların belirlenmesi anlamına gelir. Aynı hedefe nasıl ulaşılabileceğine ilişkin farklı yollar tespit edildikten sonra, eldeki kaynaklar, kamu yararının sağlanması düşüncesi ve oluşabilecek sorunlar dahilinde bu yollardan bir kısmı diğer izlenebilecek yollara oranla daha ağır basabilir; bu doğrultuda önceki aşamalarda ortaya atılmış bazı stratejiler elenir, seçilen stratejiler ise eyleme dönüşür. Çevre düzeni planları hazırlanırken şayet farklı koşullara yönelik tespitlerde bulunulmaz, farklı sektörlerin nasıl gelişeceğine ilişkin çeşitli alternatif stratejiler ortaya konmaz ve her bir strateji mevcut kaynaklar ve gelecekte o stratejinin izlenmesi durumunda oluşabilecek sorunlar irdelenmez ise planlama süreci tüm bu planlama aşamalarının yokluğunda keyfe göre farklı arazi kullanım değerlerinin planlara işlendiği bir duruma dönüşür. Stratejilerin belirlenmediği çevre düzeni planları gelecekte beraberinde başta çevre ve sağlık sorunları olmak üzere büyük problemleri getirme riski taşımaktadır. İşte bu yüzden Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 4. Maddesi, çevre düzeni planlarının hazırlanması esnasında varsa meksal strateji planlarından faydalanılması gerektiğini hükmetmektedir.

Yönetmelikte mekânsal strateji planlarının yokluğunda çevre düzeni planları hazırlanamaz denmemektedir ancak stratejilerden yoksun çevre düzeni planlarının hazırlanabileceğine ilişkin bir ifadeye de yer verilmemiş, tam tersi yukarıda anlıtıladığımız yönetmelik maddelerinde de görülebileceği üzere çevre düzeni planlarının temel stratejileri barındırması gerektiğinin altı çizilmiştir.

Özetle, keyfi kararların alınmaması adına çevre düzeni planları yer altı ve yer üstü kaynakların ekonomiye kazandırılmasına, doğal, tarihi ve kültürel değerlerin korunmasına ve geliştirilmesine, yerleşmeler, ulaşım sistemi ile kentsel, sosyal ve teknik altyapının yönlendirilmesine dair stratejilere referans vermesi, bunlardan faydalanması gerekmektedir. Nitekim planın bu “temel stratejiler” inin değişmesine sebebiyet verecek her hangi bir unsurun çıkması, Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 20. Maddesi’ni 2. Bendinin “b” fıkrasına göre revizyon sebebidir.

Bu bağlamda Kurulumuz çevre düzeni planları varsa Mekansal Strateji Planları doğrultusunda hazırlanmalı, bu tür bir daha üst ölçek plan yok ise de doğru plan kararlarının alınması için temel stratejileri kendisi üretmek zorundadır görüşündedir. Planlanan bölgede her hangi bir mekânsal strateji planı olmamasına rağmen, dolayısıyla referans alınabilecek stratejilerin yokluğunda, “mevzuat gereği stratejik kararlar başka bir planda yer alır, çevre düzeni planlarında stratejilere yer verilmez” düşüncesi ile üretilmiş çevre düzeni planları kamu yararı bağlamında alınması gereken en uygun kararların alınamamasının önünü açacaktır.

Elbette her bir plan kararı bir stratejinin eyleme dönüşmüş hali olabilir düşüncesiyle plan paftalarından planın stratejiler içerdiği düşünülebilir (bu noktada her plan kararı bir stratejik kararın ürünü olmayabileceği de unutulmamalıdır plan kararları keyfi alınmışlar ise). Plan Açıklama Raporu Kapsam cümlesinde davaya konu plan stratejiler içermektedir demektedir. Ancak bu stratejilerin ne olduğu Plan Açıklama Raporu’nda açık ve kapsamlı bir şekilde belirtilmemiştir. Örneğin, plan kararlarından … ve … gibi belirli odakların sanayi anlamında büyüyeceği bir stratejik karardır ancak çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici stratejilerin ne olduğu Plan Açıklama Raporu’nda yer almamaktadır. Kentsel gelişme alanlarının büyüme yönlerine ilişkin stratejiler Plan Açıklama Raporunda belirtilmemiştir. Bu yüzden davaya konu plan, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 19. Maddesinin 1. Bendinin “g” fıkrasını yerine getirmemiştir görüşündeyiz. Plan Açıklama Raporu’nda kimi yerlerde belirli belirsiz ifade edilen stratejilerin hangi hedefleri gerçekleştirmeye yönelik olduğunun açıkça yazılması, plan açıklama raporunda yer aldığı düşünülen stratejilerin daha rahat okunmasını sağlayacağı gibi eksik kalan stratejilerin de daha açık görülmesine yarar sağlayacaktır.

*** Bu itiraz maddesine yönelik olarak, dava konusu plandan sonra 30/11/2014 ve 16/11/2015 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında davacının itirazları ve iddiaları doğrultusunda değişiklik yapılmamıştır. 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin Plan Açıklama Raporu’nun Kapsam cümlesinde davaya konu plan stratejiler içermektedir demektedir ancak bu stratejilerin ne olduğu Plan Açıklama Raporu’nda yazmamaktadır.” görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dava dilekçesinde;

• Danıştay Altıncı Dairesinin 26.12.2012 günlü, E:2010/786, K:2012/8225 sayılı kararında “…planlama ilkeleri açısından 14.08.2009 ve 20.09.2010 tarihlerinde onaylanan 1/100.000 ölçekli İzmir-Manisa-Kütahya Çevre Düzeni Planının doğru bir rotaya oturtamadığını düşünmektedir. Genel çerçevede değerlendirilmesi istenen Kütahya İlinin planlama bölgesine dâhil edilmesi ile havza ve bölge sınırlarının belirlenmesinin doğru olup olmadığı konusuna ilişkin olarak da Kurulumuz, Kütahya ilinin, tarihsel olarak, ulaşım ilişkileri, havza özellikler ve etki alanı olarak Eskişehir, ya da Bilecik ile birlikte ele alınması gerektiği düşünülmektedir. Buna karşılık yalnızca … Irmağı’nın ana kolu Kütahya sınırları içinde doğduğu için İzmir-Manisa bölgesine bağlanmıştır. Bunun temel nedeni planlamanın ekonomik ve sosyal ilişkiler ile üretim faaliyetleri açısından bir çözümlemeye oturtulmamasıdır. Kütahya il merkezinde bulunan ve 350 hektar gibi oldukça mütevazı ölçüdeki sanayi üretimi ile …, … ve …’da yer alan 100 hektar civarındaki küçük OSB lerı’n üretimi ağırlıklı olarak yurtiçi tüketimine yönelik olarak yapılmaktadır. Yurtdışına yapılan sınırlı ihracat için İzmir Limanı yanı sıra diğer limanlar ve karayolunun kullanımı da göz önüne alındığında, üretim açısından da Kütahya ilinin itiraz konusu planlama bölgesinin kaçınılmaz, ağırlıklı ve yoğun ilişki içinde olduğunu ileri sürmek eldeki verilerle olanaklı değildir. Kentsel kademelenmeye, etki alanlarına ilişkin hiçbir çözümleme yapılmadan, amaçsız ve hedefsiz bir arazi kullanım planı düzenlendiği için de planlama ilkelerinden söz etmek olanaksızlaşmaktadır. Özetle, ülkemizde genel olarak kabul gören ve mevzuatımızdaki plan kavram, anlayış ve uygulamalarının temelini oluşturan geleneksel kapsamlı planlama anlayışı ile yapısal ya da stratejik mekânsal planlama anlayışı birbirinden oldukça farklı olduğu görülmektedir.” ifadelerinin yer aldığı,

• Dava konusu 1/100.000 İzmir-Manisa Çevre Düzeni Planının yüksek mahkeme içtihatları dikkate alınmaksızın hazırlanmasının hukuka aykırı olduğu; iptal kararında da yer aldığı üzere, dava konusu 1/100.000 ölçekli İzmir-Manisa Çevre Düzeni Planının ekolojik kararların bir arada düşünülmesine olanak veren ve strateji ve politika oluşturan bir plan niteliğinde bulunmadığı, veri tabanını doğru yansıtmadığı, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke ve strateji üretmediği, bir strateji planından daha çok, alt ölçekli planların konusuna girebilecek alanların plana yansıtıldığı görüldüğünden anılan planın bu açıdan mevzuata ve yüksek mahkeme içtihatlarına aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Savunmada;

Dava konusu planın, Danıştay kararının ifası niteliğinde olmakla birlikte, plan üzerinde yer alan kullanım kararlarının ilgili kurum/kuruluş verileri, ilgili yerel idarelerin talepleri ve üst ölçek plan yapım tekniği kapsamında değerlendirilerek, oluşan çıkarımlar sonrasında fiziki plana dönüştürüldüğü, üst ölçekli planın iptal edilmesinden sonra geçen plansız dönemde, yerel idareler tarafından onaylanan alt ölçekli planların da yok hükmünde sayılamayacağı, yöre halkının ve bölgeye yatırım yapanların mağdur olmamalarının da sosyal devlet politikasının vazgeçilmez unsuru olduğu belirtilmiştir.

Bilirkişi raporunda;

“Bu dava dosyasında, konu ile alakalı en açık görebildiğimiz örnek, davacının Karaburun ilçesi ve çevre köylerinin 1. Derece sit alanı olarak kabul görmemesi gerektiğine ilişkin itirazıdır. Bu sorun diğer bir itiraz başlığı altında değerlendirilmiştir. Bilirkişi Kurulumuz, verilen güncelliği konusunu başka itiraz maddesinde ele almıştır. Burada kısa bir değerlendirme yapmamız gerekirse, ileriki bölümlerde ayrıntılı açıklanacağı üzere davaya konu plan güncel verilerle hazırlanmadığı için planın veri tabanını doğru yansıtması gibi bir durum söz konusu değildir. Bunun en somut örneğini planda kentsel gelişme alan büyüklüklerinin hesaplanmasında kullanılan nüfus verilerinin güncel olmayışından anlamaktayız. İncelemiş olduğumuz diğer dava dosyalarında da örneğin 2007 yılında hazırlanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçek çevre düzeni planının onayından sonra yargıtayda iptal edilmiş plan kararlarının davaya konu planlara işlenmediğine ilişkin gelen pek çok itiraz da bu bağlamda değerlendirilebilir.

Bilirkişi Kurulumuzca incelenen dava dosyasında, hangi alt ölçekli planların konusuna girebilecek alanların plana yansıtıldığına ilişkin bir açıklamaya/delile/örneğe rastlayamamıştır. Ancak, konu hakkında genel bir değerlendirme yapmamız gerekirse:

Bilindiği üzere Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 19. Maddesi’nin 1. Bendinin “ğ” fıkrası, çevre düzeni planları için “İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması,… esastır” demektedir. Plan paftalarının incelenmesi sonucunda planın gösterim dili olarak plan kararlarının ifade edildiği şematik bir gösterim ve notasyonların bulunduğu gözlenmekle beraber, yer yer bu ölçeğin ayrıntı düzeyini aşan ve stratejik bir anlamı olmayan, bu ölçekte bir stratejik kararın konusu olmaması gerektiği halde yeni bir plan kararı olarak bu plan ile getirilmiş olduğu vurgusu yapılan yerler de vardır.

Bu tür gösterim sorunları örneğin bir kırsal yerleşim alanında aşırı ayrıntılı bir gelişme alanı “biçimi” tarif edilmesi gibi durumlarda mevcuttur. Genel bir gelişme yönü ve büyüklüğü tarif etmek yerine, çok ayrıntılı olarak gelişmenin “formu” tarif edilince, parsel bazında bir karar getirildiği algısı oluşmaktadır. Oysa 1/100.000 ölçekli plan bilindiği gibi üzerinden ölçü alınıp parsel bazında tartışmalara konu edilmemesi gereken planlardır. Bir kırsal yerleşimin kentsel dokuyla bütünleşeceği, önemli bir mekansal büyüme göstereceği gibi bir karar stratejik karar olabilir ve çevre düzeni planının konusu edilebilir; ancak bu gelişmenin biçiminin ayrıntılı biçimde neredeyse parseller baz alınarak tarif edilmesi yer yer çevre düzeni planının genellik düzeyini ve şematik dilini olumsuz etkilemekte, imar planı ölçeğinde uygulamanın nasıl yapılacağını tarif eden bir plan niteliği kazandırmaktadır.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, bu yaklaşım ülkemizdeki pek çok çevre düzeni planında görülmektedir. Bu planlarda hem şematik biçimde notasyonlarla, taramalarla, sınırlar bölgesel ölçekte kesinlik kazandıysa net sınırlar gösterilerek koruma kararları verilmekte, gelişmeye dair olarak da büyük alan kullanımları, gelişme yönleri belirtilmekte; ancak bunun yanısıra kimi stratejik önemi olmayan konularda da aşırı ayrıntı düzeyine girilebilmektedir. Bu genel saptama kapsamında, Bilirkişi Kurulumuz yer yer aşırı ayrıntıda tariflenen gelişme alanı gibi gösterimler olmasına rağmen, bu durumun genellikle stratejik önemi daha düşük konular açısından olduğu, planın genel bir şematik dili bulunduğu görüşünde olup, bu yöndeki eksiklikler planın gösterim dili nedeniyle iptalini gerektiren bir konu olarak değerlendirilmemiştir. Bilirkişi Kurulumuz, yeri geldikçe noktasal itirazlar üzerinden bu değerlendirmeyi yapmıştır.” görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dava dilekçesinde;

• Dava konusu planın, 14 Haziran 2014 tarih 29030 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği hükümlerinin “Genel Planlama Esasları” başlıklı 7., “Araştırma ve Analiz” başlıklı 8., Tanımlar ve Mekânsal Kullanım Esasları” başlıklı 4. ve “Çevre Düzeni Planlarına Dair Esaslar” başlıklı 19. maddelerine aykırı olduğu,

• Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sırasında, mevcuttaki hali hazır durum dikkate alınmadan ve arazi kullanış çalışmaları yapılmadan düzenlenmesi, uygulaması açısından telafisi güç sonuçlar doğurabileceği, ayrıca planlanan yörenin bugünkü durumunun, olanaklarının ve ileride ki gelişmesinin gerçeğe en yakın şekilde saptanması gerektiği, çevre düzeni planlarının alt ölçekli imar planlarına genel geçer stratejileri ve yönlendirmeleri yapmakta olup, plan kararlarının oluşturulması sırasında göz önüne alınmayan bu tür kentsel yönelimlerin planın alt ölçeklerde uygulanması sırasında oluşacak plan bütünlüğünü bozacak sonuçlar doğuracağı,

• Çevre Düzeni Planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı, bir plan raporu ve açıklama raporunun bulunmadığı anlaşıldığından, dava konusu işlemin bu açıdan mevzuata uygun olmadığı,

• Çevre ve Orman Bakanlığınca 20.09.2010 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa- Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının tümünün iptaline karar verildiği, dava konusu planda sadece iptal edilen Çevre Düzeni Planında yer alan Kütahya ili ibaresinin çıkartıldığı, üç il düzenlemesi yerine sanki iki il düzenlemesi yapıldığı ve bunun dışında planın aynen korunmuş olduğu ve yeni bir plan gibi hazırlandığı ileri sürülmüştür.

Savunmada,

İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının mevzuat hükümleri çerçevesinde 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesi uyarınca idarelerince onaylandığı yargı kararı ile planların tümünün iptaline karar verilmiş olmasının, yeni plan onamak için yeterince sağlam bir gerekçe olduğu, ayrıca, söz konusu planın “kararlarında, esaslarında, felsefesinde değişikliğe” gidilmeden güncel veriler ve kamu yararı yatırımların önünü açacak mahiyette, mahkeme kararının ifası sağlamak amacıyla hazırlandığı belirtilmiştir.

Bilirkişi raporunda;

“Söz konusu itiraz maddesinde davacı, davaya konu planın Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin Genel Planlama Esasları başlıklı 7., Araştırma ve analiz başlıklı 8., Tanımlar ve Mekânsal Kullanım Esasları” başlıklı 4., ve “Çevre Düzeni Planlarına Dair Esaslar” başlıklı 19. maddelerine aykırı olduğunu belirtmekte, ancak her bir sayılan maddeye hangi açıdan itiraz edildiği davacı tarafından net açıklanmamaktadır. Davacı tarafından sıralanan maddeler oldukça geniş tanımlara sahiptir. Örneğin 7. Maddenin altında 15 fıkra mevcuttur ve davaya konu plan 7. maddeye aykırıdır denilirken bu 15 maddeden hangilerine atıfta bulunularak itiraz edildiği açıkça söylenmemektedir. Bu yüzden, Bilirkişi Kurulumuz davacı tarafından sıralanan her bir maddenin her bir bendinin her bir fıkrasının yerine getirilip getirilmediğine ilişkin bir görüş sunmayacak, bunun yerine davacının ayrıntılarını açmış olduğu ifadelere atıfta bulunarak davaya konu plan hakkında görüşlerini sunacaktır. Davacı, diğer dava dosyalarında burada belirttiği sorunları daha açık yazdığından belirtilen hususlar üzerinden yorumlarımız diğer dava dosyalarında bulunabilir.

Söz konusu itiraz maddesinde 2 itiraz öne çıkmaktadır. Birincisi: “Niteliği ve yönetmelik hükümleri bağlamında dava konusu Çevre Düzeni Planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli bir plan raporu ve açıklama raporunun bulunmaması sebebiyle dava konusu işlem bu yönden mevzuata aykırıdır” demektedir.

Çevre düzeni planlarının, plan araştırma raporu’nun bulunması Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 8. maddesinin 9. bendinde şu şekilde belirtilmektedir: “ Planlama alanı ve yakın çevresi ile alanın bölge veya kent bütünü içindeki konumunu belirlemek üzere; eşik analizi, yerinde yapılan incelemeler gibi fiziksel çalışmalarla birlikte, bilimsel tekniklere dayalı, ekonomik, sosyal, kültürel, politik, tarihi, sektörel ve teknolojik araştırmalar ile sorunlar ve potansiyel analizi yapılır. Ayrıca yürürlükteki planla ilgili gerekli çalışma ve değerlendirmeler de yapılır. Gerektiğinde güçlü, zayıf yönler ile fırsatları ve tehditleri içeren analiz yöntemi kullanılır. Bu çalışmalar araştırma raporunda yer alır.”. Bilirkişi Kurulumuz, davaya konu planın plan paftaları, plan hükümleri raporu ve plan açıklama raporunu görmekte, ancak araştırma raporunu görememektedir. Nitekim, Kurulumuzun incelemiş olduğu diğer dava dosyalarında da bu itiraz konusu dile getirilmiş, davalı konu hakkında şu açıklamayı yapmıştır: söz konusu çevre düzeni planı, iptal edilmiş olan Manisa-Kütahya-İzmir Çevre Düzeni Planının uyumlaştırma çalışması kapsamında yapıldığından davaya konu plana özel bir araştırma raporu yoktur, davaya konu plan hazırlanırken iptal edilmiş olan Manisa-Kütahya-İzmir Çevre Düzeni Planı’nın Araştırma Raporu’ndan faydalanılmıştır. Söz konusu bu durum 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliğinin Plan Açıklama Raporu’nun 1. Giriş bölülümünde açıkça şu şekilde yazmaktadır:

‘19.07.2007 tarihinde onaylanan Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’na muhtelif tarihlerde açılan davalar sonucunda Danıştay 6. Daire Başkanlığı’nın 2010/786 esasına kayden Bakanlığımız aleyhine açılan davada; 26.12.2012 tarih ve K:2012/8225 ile planın tümünün iptaline karar verilmiştir. Söz konusu iptal kararındaki gerekçeler dikkate alınarak ve mülga Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı için yapılan araştırmalar esas alınarak İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı hazırlanmıştır.’

Her mekansal planının bir araştırma raporunun bulunması yasal bir zorunluluktur. Güncel verilerle hazırlanan Plan Araştırma Raporları olmadan hazırlanan çevre düzeni planlarında kamu yararı bağlamında en uygun kararların alınması beklenemez. Bu raporlar, her bir sektöre ve alt-sektöre ilişkin güncel bilgileri içerirler, bu (alt) sektörlere ilişkin olanaklar ve tehditleri ortaya koyarlar. Plan kararları bu olanaklar ve tehditler üzerine şekillenir. Bu yüzden en güncel veri tabanı üzerinden yapılan olanak ve tehdit analizleri kamu yararı bağlamında en doğru plan kararlarının alınması açısından son derece önemlidir. Davaya konu plan, güncel verilere dayalı bir Araştırma Raporu içermediğinden Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 8. maddesinin 9. bendine aykırıdır görüşündeyiz.

Mekansal Planlar Yönetmeliğinin 9. maddesinin 2. bendi şu şekildedir: “(2) Plan raporunda, planın türü, ölçeği, kapsamı ve özelliğine göre; vizyon, amaç, hedefler ve stratejiler belirlenerek, koruma-kullanma esasları, alan kullanım kararları, yoğunluk ve yapılaşmaya ilişkin konularda planlama esasları ve uygulama ilkeleri, eylem planları, açık ve yeşil alan sistemi, ulaşım, erişilebilirlik ve mekânın etkin kullanılması, gerektiğinde koruma, sağlıklaştırma ve yenileme program, alan ve projelerinin etaplama esasları, alan kullanım dağılımı tablosu gibi hususlarda açıklamalara yer verilir.” Davaya konu planın bir Plan Açıklama Raporu vardır. Ancak, Kurulumuz yapmış olduğu incelemede davaya konu planın Plan Açıklama Raporu’nda vizyon ve açık ve kapsamlı bir şekilde stratejilerin belirlenmediğini görmüş, bazı alanların kullanım kararlarına ilişkin açıklamalara yer vermediğini tespit etmiştir (örneğin plan açıklama raporunda, İzmir Güzelbahçe’de önerilen üniversite alanına ilişkin bir plan kararı yer almamaktadır), ve davaya konu planda yoğunluk ve yapılaşmaya ilişkin bilimsel teknik ve yöntemlere atıfta bulunarak gerekçeli açıklamaların yapılmadığını bulgulanmıştır. Yoğunluk hesaplamaları konusunda örneğin davaya konu planın plan açıklama raporu, Manisa ili için ve İzmir Merkez Kent dışında kalan yerleşimler için nüfus projeksiyonunun hangi eğri modeli kullanılarak hesaplandığını ve bu modelin niçin seçildiğini belirtmemiştir. Farklı eğri modellerinin nüfus projeksiyonu hesaplarında kullanılması nüfus hesaplamalarında onbinlerce kişi fark yaratabilmektedir. Bu yüzden seçilen nüfus projeksiyonu eğrilerinin iyi bir gerekçeye oturtularak kullanılması planın en doğru kararları alması adına büyük öneme sahiptir. Bu belirsizlik durumu, davaya konu planda belirtilen kentsel gelişme alanı büyüklüklerini tartışmaya açmaktadır.

Davaya konu plan, kentsel gelişme alanı yoğunluklarını hesaplarken nüfus projeksiyonu üzerinden nüfus kabulü hesaplamaları yapmıştır ancak bu hesaplamalarda da her hangi bir bilimsel yöntem veya tekniğin kullanılmadığı görülmektedir. Yapılan nüfus projeksiyonu hesapları sonrası bazı yerleşim yerlerinin nüfusu 1-2 kişi arttırılırken bazı yerleşim yerlerinin nüfusu onbinlerce kişi arttırılmıştır ancak bu nüfus artışı/azalışı hesaplamaları sözel bir gerekçelendirme (örneğin mevcutta bölgede ikinci konut gelişimine bir talep var dolayısıyla gelecekte de bu bölge nüfus çekmeye devam edecektir gibi ifadeler) haricinde bir bilimsel/istatistiksel yönteme dayandırılmamıştır. Bilirkişi Kurulumuzca bu bilimsel olmayan yaklaşım, davaya konu planda belirlenen kentsel gelişim alanı büyüklüklerinin yeterliliğini/fazlalığını belirlemeyi mümkün kılmamaktadır. Bu yüzden Bilirkişi Kurulumuz, davaya konu planın açık bir şekilde Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 9. Maddesinin 2. Bendine aykırı olduğunu, davaya konu planın Plan Açıklama Raporunun yapılaşma yoğunluğu ve alan kararları gibi önemli konularda yeterli açıklamalara yer vermediği görüşündedir.

Davacının diğer bir itirazı şu şekildedir: “Çevre ve Orman Bakanlığı’nca 20.09.2010 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa-Kütahya Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının iptali talepli dava Danıştay 6.Dairesi’nin 2012/150 E. sayılı dosyasında görülen davada ‘ …1/100.000 ölçekli İzmir-Manisa-Kütahya Çevre Düzeni Planının tümünün iptaline karar verilmiştir. İzmir-Manisa-Kütahya 1/100000 ölçekli çevre düzeni planı da mevzuata, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uyarlık görülmediği gerekçesiyle planın tümünün iptaline karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde belirtildiği gibi; bölgesel anlamda çevresel etki değerlendirmesi yapılmadan ve bu konuda bir rapor alınmadan yapılmış olan dava konusu nazım imar planı değişikliğinin, kamu yararı ilkesi de dikkate alınarak iptal edilmesi gerekmektedir.” İfade edilmiştir. Dava konusu planda sadece yukarıdaki iptal edilen Çevre Düzeni Planı’nda yer alan Kütahya ili ibaresi çıkartılmıştır. Üç il düzenlemesi yerine sanki iki il düzenlemesi yapılmıştır. Bunun dışında plan aynen korunmuş olup, yeni bir plan gibi hazırlanmıştır.’

Dava dosyasında, davaya konu planın iptal edilen Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçek Çevre Düzeni Planı’ndan sadece Kütahya ili ibaresinin çıkartılıp planın hazırlandığına ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Davaya konu planın örneğin yeni ulaşım bağlantılarını da plana işlediği görülmektedir. Nüfus projeksiyonu hesaplamalarında ise güncel olmayan verilerin (2000 ve 2005 yılı verilerinin) kullanıldığı açıkça görülmektedir (bknz. Plan Açıklama Raporu’ndaki nüfus hesaplamaları tabloları). Güncel olmayan nüfus verileri ile davaya konu planın yerleşimeri için planın hedeflediği yıl (2025) için nüfus hesaplamalarını yapmak gerçekten uzak nüfus kestirimlerinin yapılmasının önünü açan bir yaklaşımdır (ayrıntılı açıklamalar için bknz. 2015/5102 Esas numaralı dava dosyası açıklamalarımız). Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 7. maddesinin 1. bendinin “j” fıkrası “Planların hazırlanmasında plan türüne göre katılım sağlanmak üzere anket, kamuoyu yoklaması ve araştırması, toplantı, çalıştay, internet ortamında duyuru ve bilgilendirme gibi yöntemler kullanılarak kurum ve kuruluşlar ile ilgili tarafların görüşlerinin alınması esastır” demektedir. Davalı savunmasında “Planlama çalışması yapılmaya başlanmadan önce elde edilen kurum/kuruluş verileri kapsamında analizler yapılmış ve plana yansıtılmıştır” demekte ve bu yönetmelik maddesinin yerine getirildiğini söylemektedir. Bunun aksini ispatlayacak veya bu ifadeyi destekleyecek bilgi/belgeler bu dava dosyasında bulunmamaktadır.

*** 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin Plan Açıklama Raporunda bir takım değişiklikler görmekteyiz. Bu itiraz maddesine ilişkin olarak güncel raporda gözlemlediklerimiz şu şekildedir:

(1) 10.10.2018 onay tarihli planın Plan Açıklama Raporu, İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin bir araştırma raporunun olmadığını, iptal edilen Manisa-Kütahya-İzmir Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı için yapılan araştırmaların esas alındığını açıkça ifade etmektedir.

(2) Güncel Plan Açıklama Raporunda da vizyon ve stratejiler yer almamaktadır.

(3) Güncel Plan Açıklama Raporunda, önceki raporlardan farklı olarak güncel, 2017 nüfus verileri sunulmuştur. İnternetten indirilebilen bu raporda, güncel nüfus verilerinin kullanıldığı açıkça şu şekilde yazmaktadır (internetten indirilebilen raporda 2008 yılı ifadesinin üzeri raporda çizili durmaktadır; raporun 8. sayfasından alıntıladığımız ifade aynen aşağıda aktarılmaktadır):

‘Nüfus kabulleri yapılırken, İzmir Merkez Kent kaynaklı saçaklanmalar, bu saçaklanmalardan kaynaklanan nüfus artışı olasılıkları, yerleşmelerin bulundukları bölge içinde sahip olduğu olanaklar ve gelişme eğilimleri dikkate alınmış, yapılmış olan nüfus projeksiyonu değerleri bu eğilimler doğrultusunda ve 200817 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verileri dikkate alınarak planlama kararlarının üretilmesinde esneklik sağlayacak bir kabule dönüştürülmüştür.’

(4) Güncel Plan Açıklama Raporunun 8. sayfasından alıntılanan yukarıdaki ifadede de görüleceği üzere, kentsel gelişme alanı nüfus hesaplamalarında önceki plan raporlarında kullanılan yöntem aynen kullanılmıştır. Daha önceki raporlarda nüfus projeksiyonlarının hangi eğri modeli kullanılarak hesaplandığına ilişkin açıklamalar yer almamaktaydı, bu bilgiler güncel raporda da yer almamaktadır. Önceki raporlarda olduğu gibi güncel Plan Açıklama Raporu’nda da nüfus kabulleri bilimsel yöntemlerle hesaplanmdığını görmekteyiz (ya da bu süreçte hangi yöntemin kullanıldığı Plan Açıklama Raporunda yazmamaktadır).

(5) Davaya konu planın plan Açıklama Raporunda Manisa il sınırlarındaki yerleşimlerin nüfus projeksiyonlarının nasıl hesaplandığı şu şekilde belirtilmekteydi:

‘Manisa il sınırları içindeki, Manisa merkez belediyesinin yanı sıra ilçe ve belde belediyelerinin 2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre nüfusları, 2005 yılı için belirlenen yaklaşık nüfus büyüklüğü ve 2025 yılı nüfus tahminleri araştırma raporundan alınmış, yapılan değerlendirmeler doğrultusunda planlama aşamasında yerleşmeler için kabul edilen hedef yıl nüfus değerleri ile birlikte aşağıda Tablo-3’de verilmiştir.’

Yukarıdaki açıklama doğrultusunda Tablo 3’de Manisa’da yer alan belediyelerin 2000 ve 2005 yılı nüfus verilerinin her belediye için sunulduğunu görmekteyiz.

10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin Plan Açıklama Raporunda (sayfa 12) yukarıdaki alıntıladığımız cümlede sadece “2005 yılı” ifadesi “2017 yılı” ifadesi ile değiştilimiştir:

Manisa il sınırları içindeki, Manisa Merkez Kentin yanı sıra ilçelerin 2017 yılına ait nüfus büyüklükleri ve 2025 yılı nüfus tahminleri araştırma raporundan alınmış, yapılan değerlendirmeler doğrultusunda planlama aşamasında yerleşmeler için kabul edilen hedef yıl nüfus değerleri ile birlikte aşağıda Tablo-3’de verilmiştir.

Tablo 3’de 2000 ve 2005 yılı nüfuslarına yer verilmemiş, yukarıda alıntılanan ifade ile uyumlu olarak sadece 2017 yılına ait nüfus verisi paylaşılmıştır. Burada sıkıntı: davaya konu planda olduğu gibi 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin bir araştırma raporu yoktur. Yukarıda alıntıladığımız cümlede bahsedilen araştırma raporunun varlığı, bu raporun nereden alındığı bir soru işareti olmaya devam etmektedir. Yukarıda alıntıladığımız 2 farklı tarihte hazırlanmış Plan Açıklama Raporu’ndaki ifadeler, bahsedilen araştırma raporunun aynı araştırma raporu olma ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Nitekim 2014 yılında onaylanan planın yararlandığı araştırma raporunda 2017 nüfus verilerinin yer alamayacağı aşikardır.

(6) Daha önceki onaylanan planların Plan Açıklama Raporlarında yer alan tablolarda her yerleşim yeri için 2025 nüfus projeksiyonları ve daha sonra bu projeskisyonlar sonrasında rapor tarafından yapılan nüfus kabulleri açıkça sunulmaktaydı. Güncel Plan Açıklama Raporu’nda ise her ne kadar nüfus kabullerinin yapılmasındaki süreç önceki raporlarla aynı olsa da, güncel raporda sunulan tablolarda nüfus projeksiyonları hiç bir şekilde belirtilmemekte, doğrudan nüfus kabulleri sunulmaktadır. Bu durum güncel raporda kullanılan nüfus projeksiyonu modelini, her yerleşim yeri için hesaplanan 2025 yılı nüfusunun ne kadar olduğunu (nüfus projeksiyonunun) bilinmez kılmaktadır. Nüfus kabulleri de nüfus projeksiyonlarının aksine bilimsel tekniklere dayandırılmadığından hangi yerleşimin üzerine ne kadar nüfus eklendiğini güncel raporda bilememekteyiz. (Önceki tarihlerde onaylanan planların raporların tablolarında hem nüfus projeksiyonlarını hem de nüfus kabullerini her yerleşim yeri için görebildiğimizden hangi yerleşimin üzerine ne kadar nüfus ilave edildiğini görme durumumuz vardı, güncel Plan Açıklama Raporu’nda sunulan bilgiler ise bu durumu mümkün kılmamaktadır). Çevre Düzeni Planlarının açıklama raporlarından beklenen elbette bu tür önemli noktaları açıklamaktır.

(7) Güncel Plan Açıklama Raporunnda yazılan paragrafların bir kısmı revize edilmesi gerekirken edilmemiştir, Tablolar ise güncellenmiştir. Plan Açıklama Raporunda bazı yerlerin güncellenirken bazı yerlerin güncellenmemesi bir tutarsızlık yaratmaktadır. Örneğin, Plan Açıklama Raporunun 8. sayfasındaki bir ifade şu şekildedir:

‘İzmir Merkez Kent bütünü dışında var olan yerleşim birimlerinin 2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre saptanan nüfusları, 2005 yılı için belirlenen yaklaşık nüfus büyüklüğü ve hedef yıl 2025 için nüfus tahminleri ve planlama kabulleri aşağıda Tablo-2’de verilmiştir.’

Sayfa 9’da sunulan Tablo 2’de 2000 ve 2005 yılı nüfus verileri sunulmamaktadır. (Tablo 2’de 2017 nüfus sayım sonuçları ve 2025 nüfus kabulü yer almaktadır).

Bir başka örnek: 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin Plan Açıklama Raporu’nda sunulan Tablo 2 İzmir Merkez Kent dışındaki ilçelerin 2017 ve 2025 nüfuslarını sunmaktadır. Eski onay tarihli raporlarda aynı tabloda her ilçe için 2000, 2005 nüfusu, 2025 projeksiyon nüfusu ve 2025 nüfus kabulü verisi yer almakta idi. Bu tabloların altında her ilçe için ayrıntılı tablo açıklamaları yazmaktaydı. 7/11/2018 tarihinde onaylanan çevre düzeni planının Plan Açıklama Raporu’nda da benzer açıklamalara yer verilmiştir ancak bu açıklamalar revize edilen Tablo 2 doğrultusunda revize edilmemiştir. Örneğin, güncel plan açıklama raporunun 9. Sayfası:

‘…: 2000 yılı sayımlarına göre 46.320 kişinin yaşadığı belirlenmiş olan …’nın, 2008 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre nüfusunun 53.750’ye ulaştığı, yapılan projeksiyon sonuçlarına oldukça yakın bir gerçekleşmenin ortaya çıktığı görülmektedir.’ “görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.

Davaya konu çevre düzeni planının kapsamı incelendiğinde, planın yargı kararı uyarınca İzmir ve Manisa illerini kapsayacak biçimde düzenlendiği, anılan illerin coğrafi, ekonomik, toprak, iklim ve bitki özelliklerinin benzerlik gösterdiği, plan açıklama raporunda da ifade edildiği üzere aralarındaki ekonomik ilişki ağı, … ve … gibi akarsu havzalarının etrafında konumlanmaları, benzeyen doğal ve kültürel değerleri nedeniyle ortak sorunların varlığı ve çözümlerin de bu kapsamda bir arada ele alınması gerekliliği dikkate alındığında, iki il sınırlarının aynı bölge ve havza olarak tanımlanması diğer bir ifade ile iki ilin bir arada çevre düzeni planı ölçeğinde planlanmasının yerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Davaya konu planın yargı kararının ifası gereği ve yargı kararında belirtilen gerekçelerle tesis edildiği, dava konusu planın kapsadığı İllerin coğrafi, ekonomik, toprak, İklim ve bitki özelliklerinin benzerliği göz önüne alındığında, türdeş bir bölge ve havza olarak tanımlanmasının yerinde olduğu, ülkemizde tüm alanlara ilişkin istatiksel bilgilerin istatistiki bölge (İBB) düzeylerine göre toplandığı göz önüne alındığında, idari sınırların esas alınmasında yönetsel açıdan bir sorun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Çevre düzeni planları varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak, ilgili kurum ve kuruluşlardan elde edilen veriler ve bu veriler kapsamında yapılan analiz, etüt ve araştırmalar sonucunda, bölgesel dinamiklerin ve gelişmelerin dikkate alındığı, sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların birlikte çalışan kararlar olarak değerlendirildiği, tarihi, doğal ve kültürel yapının korunması ve geliştirilmesinin yanı sıra kontrollü kentleşmenin ve gelişmenin hedeflendiği imar planlarını yönlendirecek strateji ve politikaların ve bunun yansıması mekansal kararların üretildiği şematik dili olan bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olan planlardır.

Bu doğrultuda çevre düzeni planında plan kararları oluşturulurken, nüfus projeksiyonlarına göre, yerleşim ve sanayi alanlarının gelişme yönünün belirlenmesi sırasında, tarım alanları, orman alanları, meralar, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapının korunmasına ilişkin kararların dikkate alınması diğer bir ifade ile fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amaçlanır.

Stratejik mekânsal planlama, kentsel gelişimi yalnızca fiziksel gelişim kapsamında ele alan bir yaklaşım değildir. Fiziksel gelişmenin yanı sıra, kentteki sosyal, kültürel, ekonomik, yerel örgütsel gelişime ilişkin stratejileri de içerir. Çevre düzeni planları, bölgesel nitelikte genel arazi kullanım kararları getirmekte olup, stratejik bir plan olması sebebiyle sadece fiziki kullanım kararları içermemektedir.

Dolayısıyla, çevre düzeni planında belirlenen arazi kullanım kararları, niteliği itibariyle çevre kirliliğinin oluşmadan önce önlenebilmesi ve sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları sağlayacak plan kararları olup, bu yönüyle söz konusu plana dayanılarak yapılacak 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planlarda öngörülen ve parsel bazında fiziki kullanım durumunu belirleyen arazi kullanım kararlarından farklılık arz ettiği kuşkusuzdur.

Nitekim çevre düzeni planı ölçeğinde hangi usül ve esaslara göre planlama yapılacağı ayrıntıları ile ilgili Kanun ve Yönetmeliklerde düzenlenmiştir.

Bu aşamada, davacı tarafından, planın geneline yönelik plan dili ve içeriğinin çevre düzeni planı niteliği taşımadığı, gösterimlerin uygulama ölçeğinde olduğu yönündeki iddiaları yukarıda aktarılan planlama ilkeleri ve mevzuat kapsamında irdelendiğinde dava konusu planda genel olarak şematik bir dil kullanıldığı, korunacak alanlar ile sektörel açıdan stratejik öneme sahip alanlara yönelik genel arazi kararlarının üretildiği, plan notları ile alt ölçekli imar planlarına yön verecek koruma ve geliştirme strateji ve ilkelerinin belirlendiği görüldüğünden, planın bölge ve havza bazında mevzuata uygun olarak hazırlandığı anlaşılmıştır.

Dava konusu planın nüfus öngörüsüne ilişkin bilirkişi kurulunca eleştirilerde bulunulmuş ise de, 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planlarına karşı açılan davalarda nüfus tahminlerinin hatalı yapılmış olmasına ilişkin iddialar somut ve bilimsel gerekçelerle ortaya konulamadığından planın tümünü kusurlandırmamakta, ancak nüfus projeksiyonunun plana yansıyan olumsuz yönlerinin örneğin nüfusun hatalı ve yüksek belirlenmesi nedeniyle aşırı büyük belirlendiği iddia edilen kullanım kararları var ise somut olarak ortaya konularak (örneğin kentsel gelişme alanları) değerlendirilebilecek olduğundan sadece bu genel iddia ile planın hukuka aykırı olduğundan söz edilememektedir.

Öte yandan davaya konu çevre düzeni planının plan notlarının 7.1 sayılı maddesinde, bu çevre düzeni planının, plan hükümleri ve plan açıklama raporuyla bir bütün olduğu, alt ölçekli planlar yapılırken bu belgelerin bütününün göz önünde bulundurulacağı; 7.2 sayılı maddesinde, bu plandan ölçü alınarak uygulamaya geçilemeyeceği, bu plan ile belirlenen kentsel gelişme alanlarının, bu alanların tamamının yerleşime açılacağını göstermeyeceği, bu alanların sınırlarının, alt ölçekli planlama çalışmalarında ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri ile doğal, yapay ve yasal eşikler doğrultusunda, bu planda ve plan hükümleri ekinde yer alan tabloda belirlenen hedef nüfus dikkate alınarak kesinleştirileceği; 7.3 sayılı maddesinde, yerleşmeler için bu planının onama tarihinden önce onaylanmış olan imar planlarının bu planla belirlenen arazi kullanım kararları ve nüfus projeksiyonları esas alınarak belirlenecek kısmında imar ve ruhsat uygulamalarının devam ettirileceği, imar planlarının nüfus ve arazi kullanım kararları açısından bu plana uygun olmayan bölümlerinde ise yerleşmelerin adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre gerçekleşen nüfusunun bu planla belirlenen nüfus kabullerinin %70 ine ulaşması sonrasında imar uygulamaları ve/veya ruhsat işlemlerinin gerçekleştirileceği, 7.4 sayılı maddesinde, kentsel yerleşme alanları için plan hükümlerinin 9. Bölümünde belirlenmiş olan nüfusun kent içi dağılımının, ilgili idarelerce alt ölçekli planlarda belirleneceği, 7.12 sayılı maddesinde, bu planın onama tarihinden önce mevzuata uygun olarak onaylanmış imar planlarının, 7.13 sayılı maddesinde de bu planın onama tarihinden önce mevzuata uygun olarak onaylanmış mevzi imar planlarının geçerli olduğu kuralına yer verilmiştir.

Bunun yanı sıra dava konusu planın sürdürülebilirlik konusuna vurgu yaptığı, ekolojik dengeyi korumanın önemli bir amaç olarak belirlendiği, koruma-kullanma dengesi vurgusunun plan açıklama raporunda yer aldığı görülmektedir.

Plan Açıklama Raporunda “Hedefler” başlığı altında ise aşağıdaki maddeler sıralanmıştır:

• Planlama Bölgesini oluşturan alan bütününde koruma-kullanma dengesini gözetmek,

• Doğal, kültürel, tarihsel, sosyal ve ekonomik değerlerini korumak ve geliştirmek,

• Bölge bütününde gelişme olanakları ve iç dinamikler doğrultusunda, yerleşme düzeni ve kademelenmesini oluşturmak,

• Koruma-kullanma dengesi gözetilerek, sektörel olanakların değerlendirilmesini ve geliştirilmesini sağlamak,

• Alıcı ortamlarda (su, toprak ve hava) var olan kirlenmenin giderilmesi ve yeni kirlenmelerin oluşmasını önleyecek kararları geliştirmek.

Bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere dava konusu planın plan pafta ve gösterimleri ile plan notları incelendiğinde, koruma alanlarına ilişkin temel stratejilerin gösterildiği ve koruma kararlarının oluşturulduğu görülmektedir. Sektörel gelişim açısından da sanayi bölgeleri, teknoloji bölgeleri, lojistik merkezleri, üniversiteler gibi bu ölçekte stratejik öneme sahip konuların da planda gösterildiği görülmüştür.

Dava konusu planın 7.9 sayılı plan notunda, “Bu planda gösterilen sınırlarda farklılıklar olsa dahi, özel kanunlara tabi alanlarla ilgili olarak, yetkili kurumlarca belirlenmiş olan sınırlar geçerlidir. Bu sınırlarda değişiklik olması durumunda, kabul edilen yeni sınırlar plan değişikliğine gerek olmaksızın geçerli olacaktır.” düzenlemesi yer almaktadır.

Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 21. maddesinin altıncı fıkrasında onaylı jeolojik jeoteknik veya mikro bölgeleme etüt raporu bulunmayan alanlarda imar planları hazırlanamaz.” hükmü, 22. maddesinin ikinci fıkrasında eşik analizinde; topografik, jeolojik jeoteknik, hidrojeolojik yapı özellikleri ile arazı kullanımı, tarım ve orman alanları, içme suyu havzaları, sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, kıyı, altyapı, doğal ve fiziki veriler ile afet tehlikeleri analiz edilerek bir arada değerlendirilir.” hükmü ile üçüncü fıkrasında ise imar planlarının hazırlanması sürecinde eşik analizinin yapılması zorunlu olup, plan kararlarının oluşturulmasında temel plan altlığı olarak kullanılır.” hükümleri yer almaktadır.

Davaya konu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının plan notları ve plan araştırma raporu değerlendirildiğinde, bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, çevre düzeni planı ile belirlenen kentsel kullanım alanlarının, bu alanların tamamının yapılaşmaya açılacağını göstermeyeceği, bu sınırların ölçeğin gerektirdiği üzere gelişmenin yönünü gösterecek şekilde şematik olduğu ve alt ölçekli planlama çalışmalarında ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri doğrultusunda doğal, yapay ve yasal eşikler çerçevesinde bu planın nüfus kabullerine göre belirlenen alansal büyüklüğü aşmayacak şekilde kesinleştirileceği, planlama bölgesindeki tarımsal toprakların niteliği ve kullanım kabiliyeti ile değerli tarım topraklarının mekânsal dağılımını tespit etmeye ve değerlendirmeye yönelik veri ve bilgilerin toplanmış olduğu, bunların analiz edildiği ve eşik çalışmaları bağlamında dikkate alındığı ve sonuç olarak planlama bölgesi içinde yerleşilebilir ve yerleşilemez alanların eşikler doğrultusunda belirlendiği, bölgenin özelliği, nüfus baskısı, yerleşim alanı gibi ihtiyaçlar kentlerin gelişme yönü, mekansal gelişme eğilimleri ile doğal ve yasal eşikler doğrultusunda, şematik olarak yerleşme alanlarının gösterildiği sonucuna ulaşılmıştır.

Bu bakımdan, bölgenin özelliği, nüfus baskısı, yerleşim alanı gibi ihtiyaçlar ile mekansal gelişme eğilimleri dikkate alınarak sınırları alt ölçekli planlarda kesinleştirilecek alanlarının şematik olarak belirlenmesinde tarım arazileri gibi korunması gerekli alanların ise ilgili oldukları mevzuat uyarınca alt ölçekli planların onaylanması aşamasında ilgili kurum görüşlerine göre yapılaşmaya açılabileceği dikkate alındığında çevre düzeni planı yapım yöntem ve tekniklerine ve şehircilik esaslarına aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Dava konusu planın hazırlanma yönteminde; temel ilke ve hedeflerin tanımlanması, gerekli verilerin toplanması, kamu kurumları ve yerel yönetimlerle yapılan görüşmeler, toplanan verilerin değerlendirilmesi, analiz ve sentezinin yapılmasında yasal açıdan uyulması gereken idari ve teknik usullere herhangi bir aykırılık ve izlenen yöntemde bir şekil yanlışlığını ortaya koyan bir bilgi ya da verinin olmaması nedeniyle bu hususa ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

B- Planda belirlenen çeşitli alanlara ilişkin itirazlar:

Dava dilekçesinde;

• Hâlihazırda …’nın güneyindeki bölgenin, şu an itibariyle sanayi havzalarının yarattığı kirlilik nedeniyle bölge halkının ve tabiat varlıklarının sağlıklarını tehdit etmekte olduğu, bölgede aktif olarak çalışan demir çelik tesislerinin aynen korunması ve bugünkü mevcut alanın neredeyse iki katı kadar yeni gelişme alanının eklenmesinin … Ovası ve çevresindeki yerleşimlere ve canlılara daha da büyük zararlar vereceği,

• Bu havzada Dil Ovasındaki ağır metal zehirlenmeleriyle toplumun ve ekosistemlerin maruz kaldığı tecavüzün had safhada olduğu, bu konuda Ege Üniversitesi öğretim üyelerince hazırlanmış bilimsel raporun dilekçe ekinde yer aldığı, (Ağır Metal Zehirlenmesi Bilimsel Rapor) bu rapor doğrultusunda 2010-2011 yılındaki verilere göre Türk-Alman Bilim Heyetlerinin çıkardığı sonucun bu bölgede çevresel etki değerlendirmesi yönünden bir demirci dükkanı dahi açılamayacağı tanımının … ve … açısından adeta simgeleşmiş bir tanım olduğu; planda varit liman gerisi hizmetleri, cüruf depolama alanları, geri dönüşüm faaliyetlerini özendirmeden büyük orman katliamını yapacak şekilde üst ölçekli planın bu esnek olmayan yaklaşımının gelecekte çok daha vahim sonuçlar doğuracağı, flora ve faunada meydana gelen katliamın yanı sıra insanlarımızda çok yoğun akciğer kanseri ve koah gibi hastalıkların artış göstermekte olduğu,

• Kömür madeninin, ısıl işlem bazında en çok enerji veren maddelerin başında gelmesine rağmen çevresel sorunlar yaratmakta da ilk sıralarda yer aldığı; maddenin yarattığı atık ve hava kirliliğinin canlılarda kalıcı hastalıklara yol açabileceği, ülkenin en önemli sanayi bölgelerinden birisi olan … ve çevresinin mevcut sanayi kuruluşlarının yarattığı olumsuz çevre sonuçlarına zor da olsa katlanılırken yeni tesislerin kurulmasının ekolojik bir felaketi beraberinde getirerek bölgeyi savunmasız hale getirebileceği ve kömürle çalışan termik santrallerin eski bir teknolojinin ürünü olmakla hem maliyet açısından hem de sağlık açısından çevreye büyük külfetler getirmekte olduğu, anılan alandaki kirliliğin bugün dahi ciddi bir sorun olduğunun İzmir Büyük Şehir Belediyesi tarafından hazırlanan 2009 yılında onaylanan 1/25.000 ölçekli Kentsel Bölge Nazım İmar Plan Revizyonu Plan Açıklama Raporunun 6.2.3.1 sayılı “Sorunlar” başlıklı bölümlerinde de, “…-… arasında kurulu bulunan demir çelik fabrikası ile … ve … bacalarından çıkan gazlar çevreyi olumsuz yönde etkilemektedir. Atıklar ve bazı petrol sızıntıları nedeniyle çevre he hava kirliliği oluşmaktadır. Çevre kirliliğinin tarım ve hayvancılık üzerindeki olumsuz etkileri giderek artmaktadır. … merkezli sanayi yoğunlaşmasının yarattığı çevresel etkiler haritada net bir biçimde görülmektedir. Bu bölgedeki sanayi türlerinin yarattığı çevresel kirlilik kent merkezi ve … sanayi odaklarından oldukça fazladır.” ifadeleriyle belirtilmekte olduğu,

• Kuşkusuz, İzmir gibi metropoliten bir kentin sanayiden tümüyle vazgeçmesinin beklenemeyeceği, ancak, kentsel bölgenin bir bütün olarak sanayi türlerinin – ağır ve kirletici özellikleri olan klasik sanayi yatırımları, kirletici etkileri büyük ölçüde giderilebilen, ancak büyük ölçekli yatırım gerektiren sanayi kompleksleri, ileri teknoloji girdili çevre kirliliğini asgari düzeylerde tutulduğu yatırımlar vb. – hangi kentsel alt bölgelerinde, hangi yoğunlukta ve en önemlisi nasıl bir kompozisyonla dağıtılacağına ilişkin bir master plan çalışması yapılmadan, salt belirli kurum ve kuruluşların günlük birbirinden kopuk gerekçeler ve saiklerle aldığı kararları plana işlemek hukuka ve hakkaniyete aykırı mahiyette olduğu,

• Davacı idarenin sınırlarında bulunan, İzmir İli, … İlçesi, … ve … mahallerinin yanında yer alan mevcut sanayi bölgesinin yakınlarında cürufların depolanması ve geri kazanılmasına ilişkin alanlar planlandığı, sanayi alanları ve konut alanlarının bitişik olduğu bölümlerde, topoğrafya ve eşikler dikkate alınarak düzenlemelere gidildiği, ancak bu düzenlemeler neticesinde bölgenin cüruf depolama alanı olarak belirlenmesinin planlama ilke ve esaslarına aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Savunmada,

Dava dilekçesindeki iddia edilen hususların hiçbir dayanağının olmadığı, kendi içinde tutarsızlıklar barındırdığı, … bölgesindeki sanayi yoğunluğuna itiraz edildiği, bölgedeki sanayi yoğunluğunun İzmir ve Manisa illerini aşan, Türkiye ve Avrupa ölçeğindeki bir yatırımın bölgeden çıkarılması gibi dayanaksız bir iddia ortaya atıldığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından onanan 1/25.000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı incelendiğinde, … Bölgesindeki sanayi kuruluşlarına ilave olarak EPDK tarafından lisans verilen ve Türkiye’nin enerji açığını kapatmak adına kurulması planlanan termik santral yatırımları dışında sanayi alanı önerilmediği, sanayinin kirletici unsur olarak algılanması, işletme aşamasındaki arıtma sistemlerinin çalışır durumda olmamaları ve yerel yönetimlerin bu arıtma sistemlerinin aktif olarak kullanılmasının sağlanması hususundaki görevlerini ihmal etmelerinden kaynaklandığı belirtilmiştir.

Bilirkişi raporunda;

“Dava konusu Çevre Düzeni Planının Plan Açıklama Raporunda ekolojik değerlerin korunması konusuna vurgu yapılmakta ve koruma-kullanma dengesinin kurulması ve sağlıklı çevrelerin yaratılması yönünde plan hedefleri net biçimde konmaktadır. Bu durum, mevzuattaki tariflere uyumu açısından olumludur. Ancak planın mekansal kararları plan paftası üzerinde incelendiğinde koruma-kullanma dengesi ve sağlıklı çevrelerin yaratılması açısından plan açıklama raporundaki bu ana amaç ve hedefler ile tutarsız yaklaşımlar olduğu saptanmıştır. Bunun bir örneği itiraza konu … bölgesinde önerilen ilave sanayi ve sanayi ile ilişkili depolama alanlarıdır. Bu ve bundan sonraki itiraz maddelerinde Bilirkişi Kurulumuz bu soruna ilişkin yorumlarını sunmaktadır.

Söz konusu itiraz maddesinde özetle davaya konu çevre düzeni planında getirilen önerilerin çevresel anlamda nelere sonuç vereceğini inceleyen çalışmalar olmadan doğrudan … bölgesinin ele alındığı plan paftalarına sanayi ile ilgili yeni önerilerin getirilmiş olması, bu kararların getirildiği bölgede halihazırda yoğun çevre sorunları görüldüğünden konunun hassasiyetle irdelenmesi ve bu doğrultuda planının düzeltilmesi gerektiğine yöneliktir.

14.06.2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği sağlıklı çevrelerin yaratılması konusunu şu şekilde ele almıştır:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Mekânsal Planların Yapımına Dair Esaslar

Araştırma ve analiz

MADDE 8 –(11) Planlı ve sağlıklı gelişimin sağlanması için, alışveriş merkezleri, sanayi, depolama, lojistik bölgeler gibi büyük alan kullanımına sahip alanların yer seçiminde, yerleşmelerin gelişme yönü, nüfus ve yapı yoğunlukları, ulaşım sistemi gibi özellikleri dikkate alınarak gerekli analiz çalışmaları yapılır; bu çalışmalar değerlendirilerek planlar hazırlanır.

Aynı yönetmelik, çevre düzeni planları hazırlanırken nelerin dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir:

ALTINCI BÖLÜM

Çevre Düzeni Planlarına Dair Esaslar

Plan ilke ve esasları

MADDE 19 – (1) Çevre düzeni planları hazırlanırken;

d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi,

e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması,

g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, esastır.

(2) Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır:

n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar.

Öncelikle konuyu mevcut koşullar bağlamında ele alırsak, anılan alandaki kirliliğin önemli bir sorun olduğu 2009 yılında İzmir Büyük Şehir Belediyesi tarafından hazırlanan 2009 onay tarihli 1/25.000 Ölçekli Kentsel Bölge Nazım İmar planı Revizyonu Plan Açıklama Raporu’nun 6.2.3.1 Sorunlar başlıklı bölümünde belirtilmektedir:

• …-… arasında kurulu bulunan demir çelik fabrikası ile … ve … Bacalarından çıkan gazlar çevreyi olumsuz yönde etkilemektedir.

• Atıklar ve bazı petrol sızıntıları nedeniyle çevre ve hava kirliliği oluşmaktadır.

•Çevre kirliliğinin tarım ve hayvancılık üzerindeki olumsuz etkileri giderek artmaktadır.

Anılan Plan Raporunda da belirtildiği üzere:

… merkezli sanayi yoğunlaşmasının yarattığı çevresel etkiler aşağıdaki haritada net bir biçimde görülmektedir. Bu bölgedeki sanayi türlerinin yarattığı çevresel kirlilik Kent Merkezi ve … sanayi odaklarından oldukça fazladır.

Özellikle … bölgesindeki termik santrallerin ve petrokimya fabrikalarının emisyonlarının insan sağlığı ve doğal canlılar üzerindeki olumsuz sağlık etkilerini ortaya koyan ülkemizde yapılmış bir çok bilimsel çalışma mevcuttur. Davaya konu plan ile yeni termik santral alanı kararlarının getirildiğini ve mevcut sanayi alanlarının ve bunlarla ilişkili depolama alanlarının büyütüldüğü/çoğaltıldığı görülmektedir. Bu bölgede termik santral alanına gereksinim olduğu yönünde veya bu kararın bu bölgenin ekonomisi için üst ölçekli bir strateji olması gerektiği yönünde bilimsel bir araştırma ve stratejik karar bulunmamaktadır. Bu noktada özellikle Termik Santral kararının gelişigüzel biçimde, bu bölgede bu tür kullanımların bulunması nedeniyle verildiği izlenimi doğmaktadır. Oysa bu alanın doğal özellikleri nedeniyle korunması gereken bir alan olduğu keşif esnasında gözlenmiştir.

Birinci görevi çevreyi ve doğal hayatı korumak, her türlü çevre kirliliğini önlemek ve böylelikle sağlıklı gelişimlerin oluşumuna katkı sağlamak olan üst ölçekli Çevre Düzeni Planları, doğal yaşamın korunması konusunda yerel yönetimleri uyarıcı, yönlendirici ve onlara rehberlik edecek çevre politikalarını oluşturmakla yükümlüdür. Sürdürülebilir kalkınma için ekonomik yatırım kararlarının alınması elbette önemlidir ancak hiç bir ekonomik yatırımın sonucu, insan ve canlı sağlığından önemli olmamalıdır.

Davaya konu planın Plan Açıklama Raporu’nda belirtilen amaçlardan ikisi ekolojik dengeyi bozacak olası etkilerin engellenmesi ve doğal değerlerin korunmasını sağlayacak biçimde gelişmenin yönlendirilmesidir (sayfa 2). Hava kirliliğini arttıracak plan politikalarının oluşturulması bu amaçlar ile çelişmektedir.

Bilindiği üzere orman alanları, hava kirliliğinin belirli oranları aşmadığı durumlarda atmosferdeki kirli havayı temizleyen bir araca dönüşmektedir. Ancak hava kirliliğinin belirli oranları aşması durumunda ormanları oluşturan ağaçlar hava kirliliğinden zarar görmektedir. Atmosferdeki kirli gazların bir oranı aşması ile önce ağaçlar hastalanmakta, metabolizmalarının çalışması olumsuz etkilenmektedir. Bilimsel çalışmalar çok yoğun hava kirliliğinin oluşması durumunda ise ağaçların doğrudan öldüğünü tespit etmiştir (örneğin bknz. Smith, W.H. 1981. Air Pollution and Forests: Interactions Between Air Contaminants and Forest Ecosystems. New York: Springer-Verlag.). Dincer, F., Muessinoglu, A., ve Elbir, T. (2003) İzmir’de yer alan ormanların …’dan yükselen Sülfür Dioksit gazlarının rüzgarlar ile taşınarak olumsuz etkilendiklerini, bölgedeki orman alanlarının azalmasına neden olduğunu bulgulayan bir çalışma gerçekleştirmiştir. Özetle, özellikle sanayi yatırımlarına ilişkin getirilen noktasal plan kararlarının çevreye verdiği kümülatif (katlanmış) etkiler hesaplanmadan sanayiye ilişkin plan kararlarının getirlmemesi, bu hususa en çok mevcutta sanayi alanlarının çevresel etkilerinden olumsuz etkilenen … gibi bölgelerde dikkat edilmesi gerekmektedir.

Kuşkusuz, İzmir gibi bir metropoliten kentin sanayiden tümüyle vazgeçmesi beklenemez. Ancak, kentsel bölgenin bir bütün olarak sanayi türlerinin – ağır ve kirletici özellikleri olan klasik sanayi yatırımları, kirletici etkileri büyük ölçüde giderilebilen, ancak büyük ölçekli yatırım gerektiren sanayi kompleksleri, yüksek teknoloji girdili çevre kirliliğini asgari düzeylerde tutulduğu yatırımlar v.b- hangi kentsel alt bölgelerde, hangi yoğunlukta ve nasıl bir kompozisyonla dağıtılacağına ilişkin bir master plan çalışması yapılmadan, sadece belirli kurum ve kuruluşların günlük birbirinden kopuk gerekçeler ve saiklerle aldığı kararları plana işlemekle yetinilmemelidir.

… bölgesi için ayrıntılı bir sanayi çalışması olmadan, bölgede önerilecek yeni sanayi türlerinin İzmir kenti üzerinde yaratacağı tüm çevresel kirlilik tahminleri ve bunların giderilmesine yönelik ayrıntılı incelemeler yapılmadan alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen üst ölçek çevre düzeni planlarını hazırlamak ileride giderilmesi olanaksız sorunlara yol açacaktır.

Daha önce belirtildiği gibi koruma-kullanma dengesi kent planlamada önemli bir kavramdır ve stratejik plan kararlarının verildiği davaya konu ölçekteki bir planda da bu dengenin gözetilmesi gerekir. Bu bölgede sanayi ve termik santral alanları açısından bir yoğunlaşma olduğu doğrudur. Bu durumun bu bölgede artık bir doygunluk olduğu ve doğal yapıyı da koruyacak dengelerin gözetilmesi gerektiği biçiminde yorumlanması gerektiği kanısındayız. Keşif esnasında gözlenen doğal yapı da bu konuda bir hassasiyetin gösterilmesi gerektiği, koruma-kullanma dengesi açısından burada doğal yapının korunması gerektiği, bu noktada termik santral kullanımının alanın doğal yapısı nedeniyle de uygun olmadığına işaret etmektedir.

*** 10.10.2018 onay tarihli son çevre düzeni plan değişikliğinde …’da önerilen Termik Santral Alanı kararlarının çoğu plandan kaldırılmış, sadece 2014 yılındaki uydu görüntülerinde de gözüken …’ndeki yapılaşmaların bulunduğu alanda bir Termik Santral kararı planda gösterilmektedir. Bölgedeki termik santraller bağlamında sorunun giderildiği görülse de …’da büyütülen sanayi alanlarının varlığı devam etmekte, …-… arasında son çevre düzeni planında ilave cüruf depolama alanı kararları getirildiği görülmektedir. Bu konudaki görüşlerimiz bir sonraki itiraz maddesi altında sunulmuştur.

Davaya konu planın Plan Açıklama Raporu’nun Genel Arazi Kullanım Kararları bölümünde 66. Sayfada … için şu ifadeler yer almaktadır:

…: … Ayrıca mevcut sanayi bölgesinin yakınlarında cürufların depolanması ve geri kazanılmasına ilişkin alanlar planlanmıştır. Sanayi alanları ve konut alanlarının bitişik olduğu bölümlerde, topoğrafya ve eşikler dikkate alınarak düzenlemelere gidilmiştir.

… numaralı plan paftasından da görüleceği üzere cürufların depolanması ve geri kazanılmasına ilişkin alanlar itirazda ve Plan Açıklama Raporu’nda belirtilenin aksine sanayi alanlarına ve konut alanlarına bitişik bulunmamaktadır. Bu durum plan paftaları ile plan raporu arasında uyumusuzluklar olduğunu göstermektedir. Plan paftasında, itiraza konu alanın çevresi tarım arazisi ve orman alanıdır.

26.03.2010 tarihinde 27533 sayılı Resmi Gazete’de onaylanan Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik, depolama alanlarının yer seçimine ilişkin şöyle demektedir:

Yer seçimi

Madde 15 – (1) Düzenli depolama tesis sınırlarının yerleşim birimlerine uzaklığı I. Sınıf düzenli depolama tesisleri için en az bir kilometre, II. sınıf ve III. sınıf düzenli depolama tesisleri için ise en az iki yüz elli metre olmak zorundadır.

(1) Ayrıca, düzenli depolama tesisinin yer seçiminde;



b) Orman alanları, ağaçlandırma alanları, yaban hayatı ve bitki örtüsünün korunması gibi özel amaçlarla koruma altına alınmış alanlara uzaklığı,

c) Bölgede bulunanan yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve koruma havzalarının durumu, yeraltı su seviyesi ve yeraltı suyu akış yönleri,

ç) Sahanın topografik, jeolojik, jeomorfolojik, jeoteknik ve hidrojeolojik durumu,

d) Taşkın, heyelan, çığ, erozyon ve yüksek deprem riski,

e) Hakim rüzgar yönü ve yağış durumu,

…dikkate alınır.

Davaya konu olan planda “Cüruf Depolama ve Geri Kazanım Alanları” olarak geçen alanlar ile yerleşim yerleri arasındaki mesafe yeterli olduğu gözüktüğünden kullanıcılarının toza, dumana ve kimyasallara sürekli olarak maruz kalmayacağı, belirtilen alanın halk sağlığı açısından bu bağlamda bir tehdit oluşturmayacağı düşüncesindeyiz. Mevzuatta orman alanına her hangi bir geri çekme şartı konmadığından dolayı mevcut cüruf depolama alanına ilişkin gösterimin (şematik, grafik dil) yeterli olduğunu düşünmekteyiz.

Bir başka nokta, söz konusu bölge, deprem bölgesi içerisinde yer almaktadır. Bu veriye göre İzmir İli, … İlçesi, … ve … mahallerinin yanında yer alan mevcut sanayi bölgesinin yakınlarında cürufların depolanması ve geri kazanılmasına ilişkin alanlar Bergama-… fay hattının yanı başında yer almaktadır.

İzmir’in 1. Derece Deprem bölgesi olması gerçeğinden hareketle olası bir depremde, bu bölgede depolanacak tehlikeli atıklardan çıkan kimyasalların yer altı sularına karışma ve çevre sağlığını etkileme riski vardır. Bu bölgede önerilen Cüruf Depolama ve Geri Kazanım Alanlarının, Mekansal Planlar Yönetmeliği’nin 1.maddesinde belirtilen çevre düzeni planlarının “sağlıklı ve güvenli çevreler oluşturulmak üzere hazırlanan” planlardır ifadesi ile çelişip çelişmediğinin ilgili uzmanlarca incelenmesi gerekmektedir. 26.03.2010 tarihinde 27533 sayılı Resmi Gazetede onaylanan Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik, düzenli depolama alanlarının yer seçiminde yüksek deprem riski olan alanların dikkate alınması gerektiğini ve “Çevresel etki değerlendirmesi sürecinin tamamlanmasını müteakip seçilen alan, ilgili planlara işlenir” demektedir. Bu yüzden bu bölgede cüruf depolama alanlarının ve diğer tür çevreye toz, duman ve kimyasal yayan depolama alanlarının olup olamayacağı, şayet bu tür alanlar bölgede yer alabilirse çevre ve insan sağlığı açısından nasıl bir kompozisyonda olabileceği ve en uygun nerelerde yer seçebileceğine ilişkin kararlarda bilimsel raporlardan elde edilecek bilgilere ihtiyaç vardır. İlgili uzmanların görüşleri alınmadan, önerilen alanların İzmir ili bütününde çevresel etkilerinin değerlendirildiği çalışmalar olmadan 1. Derece bir deprem bölgesinde çevreye toz, duman ve kimyasal yayan depolama alanlarını önermek büyük çevre ve sağlık sorunlarını beraberinde getirebilir düşüncesindeyiz.

*** 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliğinin … numaralı plan paftasında söz konusu bölgede önemli değişiklikler olmuş, bölgedeki cüruf depolama ve geri kazanım alanlarının sayısı arttırılmış, plan paftasında yer alan yeni Cüruf Depolama ve Geri Kazanım Alanları, Plan Açıklama Raporu’nda yazıldığı gibi sanayi alanlarına bitişik konumlanacak şekilde yeni düzenlemelere gidilmiştir. Davaya konu bu planın plan paftalarında söz konusu alanların çevresinde yer alan depolama alanı olarak gözüken bölümlerin bir kısmı, 10/10/2018 tarihinde onaylanan çevre düzeni planının … numaralı plan paftasında orman alanı olarak gözükmektedir. Bu durum davaya konu planda yer alan orman alanı lekelerini ayrıca sorgulatmaktadır. 6831 sayılı Orman Kanununun 2. maddesine göre orman alanlarının sınırlarında hiçbir şekilde daraltma yapılamaz. ” görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Davaya konu planın plan notlarının 8.2.2.1 sayılı maddesinde; “Onaylı alt ölçekli planlarda sanayi olarak belirlenmiş alanlarında, mevcut plan koşulları geçerli olup bu alanlarda yoğunluk artışı ve sanayi türü değişikliği getirecek plan değişikliği/revizyonu ve tevsi yapılamaz.” kuralına, 8.2.2.2 sayılı maddesinde, “Kentsel ve kırsal yerleşme alanları içerisinde yeni sanayi tesislerinin yer seçimine izin verilemez.”kuralı, 8.2.2.3 sayılı maddesinde, “Bu planla belirlenmiş olan sanayi alanlarındaki yapılanmalarda Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği hükümlerindeki yapılanma koşullarına uyulacaktır.” kuralına, 8.2.2.5 sayılı maddesinde, “Bu planla belirlenmiş sanayi alanlarının, organize sanayi bölgeleri olarak geliştirilmesi için, ilgili idarelerce, T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı nezdinde girişimde bulunulması sağlanacaktır.” kuralına yer verilmiştir.

8.18.7.3 sayılı plan notunda “Bu planda termik santral olarak gösterilen alanlarda; katı, sıvı ve gaz halindeki yakıtlar (kömür, doğalgaz, jeotermal, LNG) ile elektrik enerjisi üreten tesisler yer alabilir. Bu planın onayından önce onaylanmış olan alt ölçekli imar planları geçerlidir. Bu alanlarda ilave yapılaşma ve yenilemelerde bu planın ilke ve kararlarına aykırı olmayacak biçimde yapılaşma kararlarının üretilmesi zorunludur.”kuralı yer almıştır.

4.11 sayılı maddesinde, sanayi alanları: orta ve büyük ölçekli sanayi işletmelerinin 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve ilgili yönetmeliklerine uygun olarak, çevre ve sağlık koşulları gözetilerek, toplu olarak yer almaları öngörülen her türlü sanayi tesislerinin yer alabileceği alanlar olarak tanımlanmış, 4.44 sayılı maddesinde, “Tarım arazileri: toprak, topografya ve iklimsel özellikleri tarımsal üretim için uygun olup halihazırda tarımsal üretim yapılan veya yapılmaya uygun olan veya imar, ihya, ıslah edilerek tarımsal üretim yapılmaya uygun hale dönüştürülebilen arazilerdir.” şeklinde tanımlanmış, 5.3.5 sayılı maddesinde, verimli tarım arazilerine baskı yapan plansız sanayileşmenin önlenmesi ve mevcut sanayilerin çevresel etkilerinin kontrol altına alınması planlama ilkeleri arasında sayılmıştır.

Plan Açıklama Raporunda İzmir-Manisa illerinden oluşan planlama bölgesini kapsayan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında temel amacın, yaşanan hızlı ve kontrolsüz kentleşmenin, parçacı ve sektörel planlamanın yarattığı sorunların ortadan kaldırılması, kentleşme ve sanayileşmenin kontrollü gelişiminin sağlanması, gelişmelerin sürdürülebilir kılınması, ekolojik dengeyi bozacak olası etkilerin engellenmesi, 2025 yılına kadar kültürel ve doğal değerlerin korunmasını sağlayacak biçimde gelişmenin yönlendirilmesi olduğu belirtilmiştir.

Plan notlarına bakıldığında bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, alt ölçekli imar planlarının yapım aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı, tarımsal niteliği korunacak alanlarda ise mutlaka ilgili kurumlardan alınan görüşler doğrultusunda yapılaşma olabileceği, çevre düzeni planı ölçeğinde getirilen kullanım kararlarının o bölgenin mutlaka yapılaşacağı yönünde olmayacağı açıktır. Nitekim Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliğinin Araştırma ve Analiz başlıklı 8. maddesi uyarınca planların yapım aşamasında kurum ve kuruluş görüşlerinin alınması gerekmektedir.

Sanayi tesislerinin yaratacağı kirlilik konusunda çevre ve sağlık koşulları gözetilerek çevre mevzuatı kapsamında ilgili idarelerce gerekli izin ve denetimlerin yapılması yasal bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmakta bu durum ise uygulama aşamasında söz konusu olabilmekte olup dava konusu çevre düzeni planının ise bu konuya dikkat çektiği ve planda verimli tarım arazilerine baskı yapan plansız sanayileşmenin önlenmesi ve mevcut sanayilerin çevresel etkilerinin kontrol altına alınmasının ilkesel olarak benimsendiği, sanayileşmenin ekolojik dengeyi bozacak olası etkilerin engellenerek kontrollü gelişiminin sağlanmasının amaçlandığı görülmektedir.

Öte yandan, … İlçesi … Mahallesi’nde önerilen termik santral kararı, 16.11.2015 onay tarihli planda kaldırılarak tarım arazisi olarak düzenlenmiştir. Termik santral gibi yatırım kararlarının plana veri/girdi olarak ele alınmasının zorunlu olduğu … yer alan santralin ise mevcutta var olduğu görülmektedir.

Bu itibarla bölgede mevcut durumda sanayi yapılaşmalarının bulunduğu alanda sanayinin gelişme yönünün belirlenmesinde çevre düzeni planı amaç yöntem ve teknikleri ile şehircilik ilkelerine aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Dava konusu planın plan notlarının 4.77 sayılı maddesinde, cüruf depolama ve cüruf geri kazanım alanı, ağır sanayi (demir, çelik vb.) sektöründe oluşan cürufların depolandığı ve/veya geri kazanımının yapıldığı alanlar olarak tanımlanmış, 8.20 sayılı plan notunda, bu alanlarda yapılaşma koşullarının kurum görüşleri, Çevre Kanunu, Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik ve diğer ilgili mevzuat doğrultusunda alt ölçekli planlarda belirleneceği, bu alanlarda depolama ve geri kazanıma ilişkin uygulamaların ilgili idaresince etaplanarak yapılabileceği düzenlenmiştir.

Söz konusu bölgede (…) yoğun olarak bulunan sanayi tesislerinden çıkan atıkların varlığı ve hali hazırda kısmen bu amaçla kullanılıyor olması, kirlilik konusunda alınacak tedbirlere ilişkin ilgili mevzuat uyarınca gerekli izinlerin alınmasının zorunlu olması ve proje alanlarında yapılaşma yasağı söz konusu olduğunda ilgili mevzuat uyarınca uygulamanın yapılabileceği göz önünde bulundurulduğunda cüruf depolama ve geri kazanım alanlarının planlanmasında bölgenin ihtiyaçları, şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Buna ilaveten davacının iddialarının fazlasıyla genel olduğu görülmüş olup, somut olarak aykırılıklar bulunduğunu ileri sürdüğü bir alansal yer seçimi kararı olmaksızın genel olarak tüm alanlara yönelik itirazının değerlendirilmesine imkan bulunmamaktadır.

Dava dilekçesinde;

• İzmirin kuzey aksında yer alan …, …, …, …, vb. yerleşim yerlerinde yetiştirilen zeytinlerin hem İzmir ekonomisine hem de ülke ekonomisine katkıda bulunmakla birlikte yaşanılan yerin daha temiz, daha sağlıklı daha huzurlu bir yer olmasını sağlamakta olduğu,

• 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunun 17. maddesinin 1. fıkrasında; “Devlet, zeytinciliğin ıslahı, yeni zeytin dikim alanlarının tespiti, zeytin dikim ve yetiştirilmesinin teşviki ile verimin artırılması, hastalık ve zararlılarla mücadele ile ürün elde etmekte masrafları azaltıcı araç ve gereçlerin imal ve ithalinde gerekli kolaylıkları sağlar.” hükmünün, 20. maddesinde ise; “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegetatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması halinde altyapı ve sosyal tesisler dâhil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının %10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın fenni gerekçeye dayalı iznine tabidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu halde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenlere ağaç başına altmış Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu kanunun yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları geçerlidir.” kuralının yer aldığı,

• Taş Ocaklarını en büyük doğal kirleticisi ve zeytin düşmanı olduklarının Danıştay Altıncı Dairesinin birçok kararı ile de saptandığı, bu konuya ilişkin … … aksında yer alan … Mevkiindeki Taş Ocaklarının çevreye verdiği zarar ve sonuçları ile ilgili bilimsel raporun dosyaya sunulduğu,

• Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelik’in Amaç başlıklı 1. maddesinde; “Bu Yönetmelik; ekolojik yönden uygun bölgelerde ve zeytin yetiştiriciliğine elverişli sahalarda zeytinlik kurulmasını sağlamak, mevcut zeytinliklerde ürünün miktar ve kalitesini yükseltmek ve maliyeti düşürmek, birim alandaki verimi artırmak, zeytinyağı ve sofralık zeytin işletmelerindeki teknolojik yapıyı günün koşullarına uygun hale getirmek üzere gerekli teknik, ekonomik, ticari ve sosyal tedbir ve organizasyonları sağlamak amacı ile hazırlanmıştır.” kuralı yer alırken, 03.04.2012 tarihli ve 28253 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesi ile “Tanımlar” başlıklı 4. maddeye; “Zeytinlik Saha: Orman sınırları dışında bulunan ve Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yabani zeytinlik, antepfıstığı ve harnupluklar ve her nevi sakız çeşitleri veya şahıs arazisi olan tapuda bu şekilde kayıtlı sahalar ile orman sınırları dışında olup da 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamında bulunmayan zeytin yetiştirmeye elverişli makilik ve fundalıklardan oluşan en az 25 dekarlık alan,” ibaresi eklendiği ve 23. maddenin; “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez.” şeklinde olduğu,

• Kıyı Ege Belediyeler Birliği’ne üye olan belediyelerin sınırları dâhilinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığına karşı, …, …, …, … vd. kuzey aksını oluşturan bölgelerde kurulan termik santrallerin yarattığı olumsuz çevre koşullarının önlenmesi ve Çevresel Etki Değerlendirme raporlarının geçerliliği hakkında iptal davaları açıldığı, bu gelişmelere rağmen plan açıklama raporunda ve hükümlerinde yeni enerji santralleri, atık depolama alanları vb. ağır sanayi içeren yapıların tarımsal alanlar yakınlarında ve yörede yapılan zeytincilik faaliyetini etkileyecek şekilde kurulacağının anlaşıldığı, mevcut olumsuzluklara rağmen yeni enerji santrallerinin yapılmasına olanak veren bu planın varlığının anlaşılamadığı ileri sürülmüştür.

Savunmada,

3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun da Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının çalışma konuları kapsamında kaldığı, söz konusu iddiaların dava konusu plan ile ilişkisnin kurulamadığı belirtilmiştir.

Bilirkişi raporunda;

“Dava konusu planın Plan Açıklama Raporunda yeni maden ocakları önerilmediği, tersine planlarda maden ocaklarının büyük bölümüne yer verilmediği, bu alanların bir bölümünün ağaçlandırılacak alan olarak belirtildiği, Soma’da kömür çıkarımı yapılan geniş alanlara ise planda yer verildiği söylenmektedir (Plan Açıklama Raporu sayfa 74). Davalının, çevresel sorunlara neden olmaktadır diye belirttiği … … aksında yer alan … Mevkiindeki taş ocakları planda gözükmemektedir.

Diğer taraftan davalı, …, …, …, …, vb. yerleşim yerlerinde yetiştirilen zeytinlerden ve buradaki her türlü ağır sanayi alanlarının zeytinlikler üzerindeki etkilerinden bahsetmektedir. Bilimsel çalışmaların da açıkça ortaya koyduğu üzere, hava kirliliğinin belirli oranları aşması ağaçların hastalanmasına, metabolizmalarının bozulmalarına ve hatta ölmelerine neden olmaktadır (örneğin bknz. Smith, W.H. 1981. Air Pollution and Forests: Interactions Between Air Contaminants and Forest Ecosystems. New York: Springer-Verlag.)

3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun’un 17. Maddesinin 1. Fıkrasında; “Devlet, zeytinciliğin ıslahı, yeni zeytin dikim alanlarının tespiti, zeytin dikim ve yetiştirilmesinin teşviki ile verimin artırılması, hastalık ve zararlılarla mücadele ile ürün elde etmekte masrafları azaltıcı araç ve gereçlerin imal ve ithalinde gerekli kolaylıkları sağlar.” Hükmü, 20. Maddesinde ise; “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegetatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez” demektedir.

Dokuz Eylül Üniversitesi’nin 2001 yılında İzmir İli Temiz Hava Planı Proje Raporunda da belirtildiği üzere … bölgesi hava kirliliğinin yoğun boyutlarda yaşandığı bir bölgedir. Bu durum bir çok bilimsel raporda da kanıtlanmıştır. Bu bilimsel raporlar bölgedeki hava kirliliğinin birincil kaynağını çevredeki ağır sanayi tesisleri olarak bulgulamışlardır (lütfen bknz. İtiraz 7’de listeledeğimiz ve özetlediğimiz bilimsel araştırmalar). Şüphesiz ki bu alana daha fazla termik santral ve temiz enerji kaynaklarını kullanmayan sanayi tesislerinin önerilmesi çevredeki hava kirliliğinin artma riskini taşımaktadır. Bununla birlikte Resim 8’de de görüldüğü üzere bölgede zeytilik alanlar sanayi tesislerinin yakın çevresinde bulunmaktadır (mevzuat, yukarıda açıkça yazıldığı üzere atık yayan sanayi tesislere yakın olan zeytinlik alanların verim, ürün kalitesi ve tüketilen ürünlerin insan sağlığına olumsuz etkileri bağlamında zeytinlik alanlar ile havaya atık veren sanayi alanları arasında en az 3 kilometre mesafe bırakılması kuralını getirmiştir). İlaveten, … ve … çevresindeki depolama alanları ve cürufların depolanması ve geri kazanılmasına ilişkin alanların tarım arazilerinin ve orman alanlarının bitişiğinde bulunduğu açıkça görülmektedir. Kimyasallar, tozlar ve dumanlar yukarıda özetlediğimiz … özelindeki bir bilimsel çalışma örneğinde de ifade edildiği üzere (Kaynak: Dincer, F., Muessinoglu, A., Elbir T. 2003. SO2 levels at forested mountains around Izmir, Turkey and their possible sources. Water, Air, and Soil Pollution 147, sayfa: 331-341.) rüzgar yoluyla da çok uzak mesafelere taşınabilmekte ve doğal yaşamı (ve kuşkusuz insan sağlığını) etkileyebilmektedir.

Bu yüzden, … bölgesi için ayrıntılı bir sanayi çalışması olmadan, önerilecek yeni sanayi türlerinin İzmir kenti üzerinde yaratacağı tüm çevresel kirlilik tahminleri ve bunların giderilmesine yönelik ayrıntılı incelemeler yapılmadan üst ölçek çevre düzeni planlarını hazırlamak ileride giderilmesi olanaksız sorunlara yok açacaktır. Buna yasal mevzuatlarla korunmaya çalışılan zeytinlik alanlar üzerindeki etkiler de dahildir.

*** 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin … numaralı plan paftasında önerilen sanayi alanları lekeleri ile davaya konu planın … numaralı plan paftasında önerilen sanayi alanı lekeleri arasında bir fark göze batmamaktadır. Ancak 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin … numaralı plan paftasında önceki onay tarihli planlara göre daha fazla depolama alanı önerilmiştir.” görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Dava konusu planın plan notlarının 8.7.6 sayılı maddesinde, zeytinlik alanlarda 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümlerinin geçerli olduğunun belirtildiği görülmüş olup anılan plan notu olmasa bile bu alanlarda anılan Kanun ve ilgili Yönetmelik hükümlerinin uygulanması zorunludur. Söz konusu alanlarda mevzuatın izin verdiği faaliyetlerin yapılabileceği açık olduğundan davacının zeytinlik sahaların zarar göreceğine ilişkin genel itirazlarında isabet görülmemiştir.

Davacının cüruf depolama ve termik santral alanlarına ilişkin bir önceki itiraz kapsamında değerlendirme yapılmış olduğundan tekrar değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır.

Dava dilekçesinde;

• … İdare Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında; I-II-III. Numaralı Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi Turizm Kentleri kapsamında kalan Çeşme-Alaçatı- Mersin Limanı Bölgesinin denize doğru eğimli arazi yapısı ile çok ilginç kıyı çizgisinin ve adaların algılanmasını sağlayarak bölgeye eşsiz bir nitelik kazandırdığı, bölgede tipik ve ender nitelikte bitki örtüsü bulunduğu, ender olarak nitelendirilecek özellikler kazanmış bölgenin 1. derece doğal sit kapsamında korunması gerektiği yönünde karar verildiği ve bu kararın temyiz incelemesi sonucunda Danıştay kararıyla kesinleştiği,

• Çeşme Belediyesinin mücavir alan sınırları dahilinde Ortadoğu Teknik Üniversitesi tarafından yapılan 1967 onay tarihli ilk planlardan başlamak üzere günümüze kadar olan süreçte, hiçbir bölgede konut alanları için E:1.2 ve h:4 kat yapılaşma koşulu öngörülmediği, Çeşme ilçesinde tüm yerleşke alanlarında yapılaşmaların en yoğun olduğu bölgelerde dahi yapılaşma koşulunun TAKS=0.20 KAKS=0.40 ve h:2 katla sınırlı tutulduğu, hatta günümüzde yoğunluğun ifraz koşulu 1000 m2, KAKS=0.25, gabari 2 Kat olarak sınırlandırılarak uygulamaların yürütüldüğü, ifraz koşulu 500 m2 E: 1.20 ve 4 Kat olarak belirlenen yapılaşma koşuluna hangi hesaplama yöntemi ile ulaşıldığının plan açıklama raporunda belirtilmediği, plan açıklama raporunda projeksiyon nüfus hesaplarının yapılmadığı ve söz konusu bölgenin neden ve hangi şartlarla “Gelişme Konut Alanı” olarak belirlendiğinin bilimsel olarak kanıtlanmadığı,

• Çeşme Belediyesi mücavir alan sınırlarının dahilindeki taşınmazların yaklaşık % 80 oranının doğal ve arkeolojik sit alanında kaldığı, ayrıca muhtelif tarihlerde ilan edilen 8 adet turizm gelişim bölgesi ve turizm merkezi bulunduğu, söz konusu turizm merkezlerinden 06.02.2010 tarihli, 27485 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren İzmir – Çeşme – Şifne Turizm Merkezinin dava konusu revizyon değişikliğinin hemen batısında olduğu,

• Kaldı ki 11.11.2008 tarih ve 27051 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik maddelerinin açık olduğu, iptali istenen çevre düzeni planının bu Yönetmeliğe uymadığı, Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin “Amaç” başlıklı 1.maddesi: “Bu Yönetmeliğin amacı, ülkemizin sahip olduğu doğal, tarihi ve kültürel zenginliğin korunarak kalkınma planları ve varsa bölge planlan temel alınarak, ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan veren, genel arazi kullanım kararları ile bunlara ilişkin strateji ve politikaları oluşturmak ve çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar planlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekteki çevre düzeni planlarının hazırlanmasına, hazırlattırılmasına, onaylanmasına, izlenmesine, denetlenmesine ve bu planlar üzerinde yapılacak değişikliklere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir “ifadesinin yer aldığı, ancak dava konusu Çeşme (İzmir) Çevre Düzeni Planı Revizyonu Değişikliğine ait, açıklama raporu, plan hükümleri ve planlama kararlarında; emsal artışı yapıldığı, ekolojik verilerden ve kararlardan hiçbir şekilde yararlanamadığı, herhangi bir strateji ve politika ortaya koyulmadığı ve özellikle noktasal değişiklik sergilenerek Yönetmelik’e alenen aykırı hareket edildiğinin görüldüğü,

• Dava konusu Çevre Düzeni Planının plan açıklama raporunda yeterli, geçerli ve gerekçeleri belirli teklif ve taleplere ilişkin olarak temel hedef, ilke, strateji ve politikalar ve teknik, vasal ve bilimsel gerekçeler belirtilmediği, bu kapsamda açıkça yönetmelik hükümlerine aykırılık teşkil ettiği ileri sürülmüştür.

Savunmada,

• Davacının söz konusu iddialarının herhangi bir dayanağının bulunmadığı, dava konusu çevre düzeni planının ölçeği gereği kentsel yerleşme alanlarında yalnızca gelişme yönlerini ve büyüklüğünü belirlediği, yapılaşma yoğunluğunun belirlenmesi hususuna alt ölçekli planlarda yerel idareler tarafından karar verildiği, bu durumun çevre düzeni planının 7.4. maddesinde, “Kentsel yerleşme alanları için plan hükümlerinin 9. bölümünde belirlenmiş olan nüfusun kent içi dağılımı, ilgili idarelerce alt ölçekli planlarda belirlenir.” genel hükmü ile kayıt altına alındığı, kaldı ki planda gösterilen kentsel yerleşme alanlarının, bu alanlarda yalnızca konut yapılacağı anlamına gelmediği, 8.1.1.3. maddesinde, “Kentsel yerleşme alanlarında, konut alanları ile eğitim tesisleri, sağlık tesisleri, açık ve kapalı spor alanları, yeşil alanlar, kamu kurum alanları, trafo vb. gibi sosyal ve teknik alt yapı alanları ile ticaret alanları, küçük sanayi sitesi alanları, turistik tesis alanları, konut dışı kentsel çalışma alanları v.b. gibi çalışma alanları yer alabilir.” hükmünde de anlaşılacağı üzere kentsel yerleşme alanlarının yalnızca konut alanı değil kentin ihtiyacı olan sosyal ve ekonomik donatı alanlarını da kapsadığı, bu kapsamda plan hükümlerinde veya plan açıklama raporunda “E: 1.20, hmax:4 kat, min ifraz:500 m2” şeklinde bir ifade bulunmadığı,

• Çeşme ilçesi ve çevresinde pek çok özel statülü alan bulunduğu, söz konusu alanlarda yapılacak alt ölçekli planların; alanın özelliğine göre doğal sit alanlarında Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, arkeolojik sit alanları ve Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri/Turizm Merkezinde ise Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından değerlendirildiği, bu kapsamda ÇDP ile gerek kentsel yerleşme alanlarında gerekse özel statülü alanlarda herhangi bir yapılaşma koşulu getirilmediği,

• 11.11.2008 tarih ve 27051 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin Bakanlıkça hazırlandığı, 14.06.2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesi uyarınca yürürlükten kaldırıldığı, bu bağlamda dava konusu planın Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği hükümleri uyarınca hazırlandığı, davacının yürürlükte bulunmayan mevzuat hükümlerine dayanarak dava konusu planın iptalini talep etmesinde hukuka uyarlılık bulunmadığı belirtilmiştir.

Bilirkişi raporunda;

“Söz konusu itiraz maddesinde değerlendirilmesi gereken 2 önemli nokta öne çıkmaktadır:

(1) Doğal sit kapsamında korunması gereken yerlerin imara açılıp açılmadığı veya verilerin plana yanlış işlendiği konusu:

Konu ile ilgili itirazda “… İdare Mahkemesinin … E. Sayılı davasında; I-II-III. Numaralı Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi Turizm Kentleri kapsamında kalan Çeşme-Alaçatı-Mersin Limanı Bölgesinin denize doğru eğimli arazi yapısı ile çok ilginç kıyı çizgisinin ve adaların algılanmasını sağlayarak bölgeye eşsiz bir nitelik kazandırdığı, bölgede tipik ve ender nitelikte bitki örtüsü bulunduğu, ender olarak nitelendirilecek özellikler kazanmış bölgenin 1. Derece doğal sit kapsamında korunması gerektiğine karar verilmiş ve bu karar Danıştay tarafından incelendikten sonra kesinleşmiştir” denmektedir. Bu kararın sonradan Danıştay 6. Dairesinin onayı ile kesinleştiği, kararın gerekçesinde “Doğu tarafında yer alan azmak, kıyıyla birlikte çizdiği ilginç kıvrımlar, yer yer genişlemeler ile jeomorfolojik çeşitlilik gösteren kıyı çizgisine görsel olarak katkıda bulunmaktadır. Arazi, doğal sit kriterleri açoısından incelendiğinde: Dava konusu arazinin yakın çevresinde yer alan kıyı arazilerin pek çoğunun imara açılmış olduğu gözlenmiştir. Bu nedenle antropojen etkiler almamış ve doğallığını yitirmemiş olmasıyla bölgede ender nitelik kazanmış olan bu arazi doğal, görsel kaynak nitelik taşımaktadır. (…) Ekolojik denge bir zincirin halkaları gibi hassas bir dengedir. Bu halkalardan birisi koparıldığında diğerlerinin de bundan etkilenmemesine imkan yoktur.” Söz konusu kararda Çeşme-Alaçatı, Mersin Limanı çevresini bir bütün halinde korunması gerekliliği de karar içerisinde belirtilmektedir.

… numaralı plan paftasında Çeşme limanının kuzeyinde kıyıda önerilen “Tercihli Kullanım Alanı” kararı (95 numaralı alan), güncel Google Earth uydu görüntülerine göre kısmen yapılaşmış olmasına rağmen açık alan sistemini kısmen korumayı başarmış bir alandır. 16 numaralı plan paftasında Çeşme limanının kuzeyinde kıyıdaki en uç burun noktalarında “Turizm Tesis Alanı” kararı getirilen alanlar (95 numaralı alanın kuzeyi), güncel Google Earth uydu görüntülerine göre tamamen yapılaşmadan korunmuş, yeşil, yer yer ağaçlık alan olarak gözükmektedir.

Çeşme Limanının kuzeyindeki, kıyıya paralel seyreden alanın yapılaşmaya açılması mahkeme kararları ile uyuşmadığı gibi önerilen turizm tesis alanları ve Tercihli Kullanım Alanı kararları bölgenin giderek daralmakta olan açık alan sistemi açısından bir tehdittir görüşündeyiz. Doğal sit alanları barındıran bölgede davaya konu planda tüm bu bölge için aşırı gelişmeci, koruma-kullanma dengesini yok eden bir yaklaşım olduğu görülmektedir. Belirtildiği üzere aslında bölgede mevcut durumda yapılaşma zaten vardır; ve ağırlıklı olarak ikinci konut durumundadır. Ancak boş olan kısımlar da uydu fotoğrafında görülmekte olup, tüm bu alanlarda da tercihli kullanım alanı işlevi öngörülmüştür. Bu işlev turizm tesisleri ve konut gelişimini içermektedir; ve burada uydu fotoğrafında görülen sınırlı büyüklükteki doğal alanlar (ki doğal sit alanı bölgesidir) tamamıyla yapılı çevreye dönüştürülmektedir. Bu noktada gerek alan kullanımı ve sınırlarıyla, gerekse farklı özel notasyon ve plan notlarıyla doğal çevreye daha duyarlı bir plan yaklaşımının benimsenmesi gerektiği görüşündeyiz. Bu nedenle söz konusu yerdeki plan kararı şehircilik ilkeleri ve planlama esasları açısından sakıncalı bulunmuştur.

93 ve 96 numaralarla gösterilen Kentsel Gelişme Alanlarının ise kıyıda bulunmadığı, plan paftalarından 1. Derece Doğal Sit sınırlarına girmediği görülmektedir. Ancak … numaralı plan paftasına göre 96 numaralı kentsel gelişme alanının bir kısmı 3. Derece Doğal Sit kapsamına girmektedir (plan paftasında “D” sembolü kullanılarak gösterilen alanlar). 93 sayılı alana ilişkin olarak dikkate alınması gereken konu mevcut yerleşik alana kıyasla açılan alanın büyüklüğüdür. Çeşme ve Ovacık yerleşimleri için her ikisinin yerleşik alanının mevcut yüzölçümünden iki kat fazla yeni gelişme alanı açılmış olması aşırı gelişmeci bir yaklaşım olarak dikkat çekmektedir. Çeşme yarımadasının doğal değerleri dikkate alındığında burada koruma-kullanma dengesinin sağlanması başlıca planlama stratejisi olmalıdır. Bu açıdan öngörülen kentsel gelişme alanının sakıncalı olduğu ve revize edilmesi gerektiği görülmektedir.

96 sayılı Alaçatı bölgesindeki kentsel gelişme alanı açısından ise öncelikle Çeşme bölgesinde ve Alaçatı’da zaten aşırı bir gelişme talebi olduğu dikkate alınarak, bu gelişmenin denetlenmesi, koruma-kullanma dengesinin sağlanması bu yarımada için başlıca plan stratejisi olmalıdır. Buna rağmen, davaya konu planda bu bölge genelinde aşırı gelişmeci bir yaklaşım olduğu görülmektedir. … sayılı bu uyuşmazlık konusu alanda ise kentsel gelişme alanı ilk onanan 23.06.2014 onay tarihli plandan sonra askı sürecinin ardından 30.12.2014 ve 16.11.2015 onay tarihli planlarda daha da fazla büyütülmüştür. Bu doğru bir planlama yaklaşımı değildir ve bir stratejik planda bu alan için benimsenmesi gereken tutarlı strateji değildir. Kentsel gelişme alanının özellikle tercihli kullanım alanlarının devamında oluşacak şekilde öngörülmüş olması da anlamlı değildir: Tercihli kullanım alanlarında zaten konut gelişimi olanağı bulunmaktadır. Ayrıca dava konusu planda bu alanlar doğal sit alanı taramasıyla gösterilmektedir. İlk onaylı planda doğal sit alanı sınırına kadar gelişme alanı ve tercihli kullanım alanı öngörülmüşken, askı süreci sonrasında doğal sit alanı sınırı dikkate alınmadan kentsel gelişme alanında önemli ölçüde artış yapılmıştır. Bu nedenle burada davaya konu planda yeni gelişme alanı açılması, bunun için önceki ilk onanlı plandaki tarımsal alanların azaltılması, ve bu alanların doğal sit alanına isabet eden yerler olması şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırıdır.

*** 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin … numaralı plan paftasında … ve … numaralı alanlara yönelik her hangi bir değişiklik gerçekleşmemiştir. Ancak … numaralı alanın 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin … numaralı plan paftasında daraltıldığı görülmektedir. Söz konusu alanın bir kısmı güncel … numaralı plan paftasında ağaçlandırılacak alana dönüştürülmüştür.

(2) Çeşme Kenti tüm yerleşke alanında yapılaşmaların en yoğun olduğu bölgelerde yoğunluk TAKS=0.20, KAKS=0.40 ve gabari 2 katta sınırlı iken davaya konu olan planda Çeşme sınırları içindeki kentsel gelişim alanları için ifraz koşulu 500 m2, E:1.20 ve 4 Kat olarak belirlenmesinin gereğinden fazla yoğun, olumsuz bir yapılaşma oluşturacağı, bu yapı yoğunluğunun Çeşme Kentinin üstlenmiş olduğu “Turizm Kenti Misyonu” nu tehlikeye attığı, ayrıca belirtilen ‘yoğun’ yapılaşma koşullarının gerekçesinin Plan Açıklama Raporunda belirtilmediği ve plan açıklama raporunda projeksiyon nüfus hesaplarının yapılmadığı konusu:

Davaya konu Plan Açıklama Raporu’nun 11. Sayfasında Çeşme İlçesi için şu nüfus tahminleri belirtilmiştir. Davaya konu planda, Çeşme ve Alaçatı yerleşimleri dahil İzmir ilinin bütün yerleşimleri için 2000 ve 2005 yıllarındaki nüfus sayımı sonuçlarına dayanılarak doğrusal bir eğri modeliyle nüfus projeksiyonlarının yapıldığı görülmektedir. Doğrusal eğri modellerinin kullanımı geçmişte olan eğilimlerin gelecekte de aynen devam edeceği varsayımına dayanır. Fakat her bir yerleşim yerinin nüfus çekme veya itme gücü içinde bulundukları konjektür dolayısıyla (ulaşım ağlarına yakınlıkları, doğal değerlere yakınlıkları gibi etmenler yüzünden) farklıdır. Davaya konu olan planda İzmir ilinin her bir yerleşiminin gelecekte alacağı nüfus yoğunluklarının tahmini için, yerleşim yerlerinin ulaşım ağlarına yakınlığı/uzaklığı ve doğal zenginliklere yakınlığı/uzaklığı gibi etmenlere bakılmaksızın her yerleşim yeri için doğrusal bir nüfus projeksiyon modelinin kullanımı gerekçelendirilmemiştir. İtiraza konu olan bölgenin doğal zenginlikler ve dolayısıyla doğal ve yasal eşikler barındırdığı düşünülürse, nüfusun kısıtlanmadan gelecekte aynı yoğunlukta artması beraberinde doğal alanların yok olması tehdidini getirmektedir. Alt ölçek planları yönlendirmesi beklenen üst ölçek çevre düzeni planları, bu tür bilimsel dayanaktan yoksun, her yerleşim yerinin içinde bulunduğu konjektürün göz ardı edildiği nüfus hesaplarına dayalı bir yaklaşımı benimsememelidir görüşündeyiz. (Söz konusu eğilimlere bakma kaygılarımız nüfus kabulleri aşamasında düşünülmüştür ancak yapılan nüfus kabulü hesaplamaları bilimsel tekniklere dayandırılarak yapılmadığını görmekteyiz. Bazı yerleşimlere nüfus projeksiyonları sonrasında 1-2 kişi ilave nüfus eklenirken bazı yerleşimlere de onbinlerce kişi ilave nüfus eklenmiştir. Bu ekleme/çıkarmaların nedenleri bilimsel/istatistiksel teknikler kullanılmadan yapılmıştır. Bu bağlamda, davaya konu planda önerilen tüm kentsel gelişme alanı büyüklüklerini sorunlu bulmaktayız).

Plan Açıklama Raporu’nun 39. Sayfasında: “Geliştirilen kararlarla, ….gelişme alanlarının da yerleşmenin genel karakteri ile uyumulu olmasını sağlayacak düzenlemelere gidişmiştir” denmektedir.

Plan Hükümleri Raporu’nun 45. Sayfasında Sit Alanları için: “8.17.7.3. Çevre Düzeni Planında yerleşme alanı olarak gösterilmiş olan sit alanlarında yapılacak koruma amaçlı imar planlarının nüfusu, sit alanının bulunduğu ilçe için çevre düzeni planında kabul edilen nüfus dahilinde değerlendirilecektir” denmektedir. Aynı raporda 45. Sayfada ilaveten “Bu plan kapsamındaki doğal sit alanlarında (Planda gösterilmiş ya da gösterilmemiş), T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ve Bakanlığa Bağlı Bölge Komisyonu tarafından alınmış kararlar ile bu plandan önce onaylanmış Koruma Amaçlı İmar Planları yürürlüktedir” denmektedir.

Bilirkişi Kurulumuz, Plan Açıklama Raporunda ve Plan Hükümleri Raporunda “Kentsel Gelişme Alanlarında E:1.20, hmax:4 Kat, Min. İfraz: 500 m2 şeklinde olacaktır” gibi bir ifadeye rastlayamamıştır. Bu raporlarda kentsel gelişme alanları için bir yoğunluk önerisi getirilmemiştir. Davaya konu olan planda sadece bir leke ve kentleşmenin yönü belirlenmiş, bu alanlardaki yoğunluğun Plan Hükümleri Raporu’nun 19. Sayfasında yer alan “7.4.” başlıklı madde ile ilgili idarelerce alt-ölçekli planlarda belirleneceği, sit alanlarına düşen yerleşimler için oluştulacak koruma amaçlı imar planlarındaki yoğunluğun ise “8.17.7.2.” başlıklı madde doğrultusunda diğer Müdürlük ve Komisyonlarca alınmış kararlar tarafından belirleneceği hükmü getirilmiştir.

*** 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin Plan Açıklama Raporu’nu incelediğimizde kentsel gelişme alanı büyüklüklerinin hesaplanmasındaki sorunların devam ettiğini görmekteyiz. 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin Plan Açıklama Raporu ve Plan Hükümleri Raporu da davacının iddia ettiği gibi kentsel gelişme alanlarına her hangi bir yoğunluk önerisi getirmemektedir.” görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Dava konusu planın 8.17.7.2. maddesinde, “Bu plan kapsamındaki doğal sit alanlarında (planda gösterilmiş ya da gösterilememiş), T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ve Bakanlığa bağlı Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez ve Bölge Komisyonu tarafından alınmış kararlar ile bu plandan önce onaylanmış koruma amaçlı imar planları yürürlüktedir.” kuralına, 8.17.7.4. maddesinde, bu plan kapsamındaki doğal, arkeolojik, tarihi, kentsel ve kentsel arkeolojik sit alanlarında (planda gösterilmiş yada gösterilmemiş) 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile 644 sayılı Kanun Hükmünde kararname ile ilgili Yönetmelikleri uyarınca hazırlanan bilimsel araştırma raporuna uygun olarak sit statüsününde değişiklik olması durumunda koruma statüsü değişen alanlar; belirlenen koruma statüsü dikkate alınarak, ilgili koruma bölge kurulu veya tabiat varlıklarını koruma merkez ve bölge komisyonu tarafından alınan kararlar, ilke kararları ve bu planın ilke ve esasları çerçevesinde bu planda değişikliğe gerek olmaksızın koruma amaçlı imar planları hazırlanabilir.” kuralına, 7.11 sayılı plan notunda, “Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri ve Turizm Merkezlerinde bu planla yeni kullanım kararı getirilmemiş olup, bu alanlarda, resmi kurumlarca verilmiş olan, bu plana altlık teşkil eden kurum görüşleri, onaylı planlar, ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar, orman alanlerı ve tarım alanları işlenmiştir. Bu alanlarda, Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri ve Turizm Merkezlerinde İmar Planlarının Hazırlanması ve Onaylanmasına ilişkin Yönetmelikte tanımlanan, yürürlükte bulunan veya yürürlüğe girecek olan her ölçekteki planlar geçerlidlr.” kuralına yer verilmiştir.

Sit alanları mevzuatta öngörülen usül ve esaslar çerçevesinde konusuna göre yasal olarak yetkili idarelerin kararları doğrultusunda tespit edilerek tescil edilmektedir.

Öncelikle, ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanımı kararlarını belirleyen çevre düzeni planına ilişkin süreçte sit alanı belirlemesi yapılmamaktadır ve ilgili idarece tespit edilerek tescil edilen sit alanlarının çevre düzeni planına aktarılması, plan notları ile de bu durumun güvence altına alınması gerekmektedir.

Bu noktadan hareketle plan notlarında da düzenlendiği üzere sit alanlarında ilgili mevzuat ve ilke kararları uyarınca yetkili kurumlar tarafından alınan kararların ve onaylanan planların geçerli olduğu ve ancak yetkili kurumlar tarafından yapılaşmaya ilişkin kararların alınabileceği açıktır.

Öte yandan, bilindiği üzere çevre düzeni planında belirlenen arazi kullanım kararları, niteliği itibariyle çevre kirliliğinin oluşmadan önce önlenebilmesi ve sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları sağlayacak sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda gelişmenin ve korumanın yönünün belirlendiği bölgesel nitelikte genel arazi kullanım kararları olup, bu yönüyle söz konusu plana dayanılarak yapılacak 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planlarda öngörülen ve parsel bazında fiziki kullanım durumunu belirleyen arazi kullanım kararlarından farklılık arz etmektedir.

Davacı tarafından ise dava konusu çevre düzeni planında gösterildiği ileri sürülen yapılaşma koşullarına itiraz edilmiştir. Ancak dava konusu çevre düzeni planında davacının iddia ettiği yapılaşma koşulları yer almamakta olup, esasen yapılaşma koşulları alt ölçekli planlama çalışmaları doğrultusunda imar planlarında belirlenebilecek kararlar niteliğinde olduğundan dava konusu planın ölçeği gereği düzenlenemeyecek bir konudur.

Plan notlarında belirtildiği üzere davaya konu çevre düzeni planından ölçü alınarak uygulamaya geçilemeyeceği gibi, dava konusu planla gösterilen kentsel gelişme alanların tamamının yerleşime açılması gerekmediği, bu alanların sınırlarının alt ölçekli planlama çalışmalarında ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri ile doğal, yapay ve yasal eşikler doğrultusunda kesinleştirileceği, alt ölçekli imar planlarının yapım aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı açıktır.

Bu durumda itiraz konusu bakımından dava konusu işlemde … ve … Mahalleleri dışında kalan kısımlar açısından şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırılık bulunmamıştır.

Dava konusu plan değişikliği, Çeşme İlçesi, … ve … Mahalleleri yönünden değerlendirildiğinde;

İmar mevzuatında, çevre düzeni planları, kalkınma planları ve varsa bölge planlarını temel alarak rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlayan, kirliliğin oluşmadan önce önlenebilmesi, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları ve bunu sağlayacak arazi kullanım kararlarını belirleyen sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada düşünülmesini sağlamak üzere, korunması gereken alanlara ilişkin politika ve stratejileri belirleyen bir plan olarak öngörülmüştür.

Çevre düzeni planlarının bu niteliği uyarınca, plan çerçevesindeki yerleşmeleri, sürdürülebilir kalkınma da göz önünde bulundurularak, çarpık kentsel gelişme ve nüfus artışı baskısından korumaya yönelik ilke ve stratejilerin geliştirilmesinin 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının temel hedeflerinden birisi olması gerekmektedir.

Bu doğrultuda, üst ölçekli plan olan çevre düzeni planında, kentlerin büyüme taleplerinin ne şekilde karşılanabileceğine dair kapsamlı incelemeler yapılmalı ve bu incelemeler doğrultusunda alt ölçekli plan çalışmalarını yönlendirecek strateji ve politikalar belirlenmelidir.

Uyuşmazlıkta, dava konusu Çevre Düzeni Planının Açıklama Raporu “Değerlendirme ve Gelişme Alanı Kararları” başlığı altında, tüm yıl yerleşik insan sayısının her geçen yıl arttığı Çeşme’de 2025 yılında yazlık nüfus hariç olmak üzere 70.000 kişilik nüfus kabulünün yapıldığı, kıyı bölgelerinde yer alan ve tamamına yakını ikinci konut niteliğinde yapılaşmış olan alanların planda tercihli kullanım alanları olarak gösterildiği, merkezde ve iç kesimlerde yer alan, tüm yıl yerleşen sayısının daha fazla olduğu bölümlerdeki alanların kentsel yerleşik ve kentsel gelişme alanları olarak gösterildiği (sayfa 35) belirtilerek, Çeşme yerleşmesinde kentsel yerleşik alan 607 hektar, planlanan kentsel gelişme alanı 646 hektar (sayfa 33) olarak öngörülmüştür.

Bu çerçevede, İzmir ili, Çeşme ilçesi, … ve … Mahallelerinde dava konusu kentsel gelişme alanlarının önerildiği anlaşılmaktadır.

Dava konusu Çevre Düzeni Planı ile belirlenen söz konusu kentsel gelişim alanı kararları, bilirkişi raporundaki tespitler de göz önünde bulundurularak değerlendirildiğinde, mevcut kentsel yerleşik alanın iki katına çıkarılması sonucunu doğurabilecek bu yer seçimi kararına yönelik, plan açıklama raporunda herhangi bir gerekçe ya da tespite yer verilmediği gibi, bu kullanım kararlarının getirilme amacına ya da bu bölgede bu yönde bir ihtiyacın var olup olmadığına ilişkin herhangi bir açıklamanın da bulunmadığı anlaşılmakta olup, söz konusu planlama kararlarının kapsamlı bir inceleme ve analiz yapılmadan tesis edildiği anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan, alt ölçekli planları yönlendiren dava konusu Çevre Düzeni Planının açıklama raporunda, İzmir ili, Çeşme ilçesinin gelişme projeksiyonuna yönelik herhangi bir bilgi ya da değerlendirmeye yer verilmediği, diğer bir deyişle, bu bölgede, nüfusun arttığı yaz döneminde turizme yönelik bir gelişmenin mi, yoksa yerleşik nüfusun artacağı kentsel bir gelişmenin mi öngörüldüğü hususuna yönelik dava konusu planda herhangi bir açıklama bulunmadığı görülmektedir.

Bu durumda, bir çevre düzeni planında olması beklenen alt ölçekli plan çalışmalarını yönlendirecek strateji ve politikalar belirlenmeden, yerleşmeleri çarpık kentsel gelişme ve nüfus artışı baskısından korumaya yönelik ilkeler ortaya konulmadan öngörülen ve kapsamlı inceleme ve analizlere dayanmayan … ve … kentsel gelişme alanları kararlarında şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uyarlık görülmemiştir.

Bu itibarla, 16/11/2015 tarihli olur ile onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, Çeşme ilçe sınırlarını içeren kısmı ile bu plana yapılan itirazın reddine ilişkin işlemin, … ve … Mahallelerinde öngörülen kentsel gelişme alanlarına yönelik kısmı yönünden şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uyarlık bulunmamaktadır.

Dava dilekçesinde;

• Karaburun ilçesi …, …, …, … köylerini de içine alan bölgenin 1. derece doğal sit alanı olarak belirlenmesinin anlaşılamadığı, tarım yapılan alanların 1. derece doğal sit alanı içerinde değerlendirmenin, toprak işleme, gübreleme, teraslama, tek yıllık ve çok yıllık bitki ve benzeri toprak yapısından değişimler yaratabilecek hiç bir işlemin yapılmaması gerektirdiği, ancak yöre halkının tek geçim kaynağı olan bu tarımsal alanların kullanımının engellenmesinin önemli olumsuz etkileri olacağı, bunun yanında devletin de bölgede tarımın gelişmesi için 1950’li yıllardan beri bizzat yaptığı ve destek verdiği sulama kuyusu, su kanalları, yol, sulama sistemleri ve benzeri birçok altyapının köy arazileri içerisinde 1. derece doğal sit alanları içerisinde bulunduğu, köy arazileri içinde 1. derece doğal sit alanları içinde yer alan tarım alanlarının büyüklüğüne ve sit alanının her yerine dağılmış olmasına bakıldığında 1. derece doğal sit alanı içerisinde değerlendirilmesinin mümkün olamayacağının açıkça görüleceği, bu alanlarda geçmişten günümüze kadar aktif olarak tarım yapıldığı,

• Bunun yanında kapanan İzmir İl Özel İdaresi tarafından (İzmir ili arazi sınıflandırma projesi kapsamında) 18.11.2011 tarihinde Karaburun ilçesi arazi sınıflandırması raporunun hazırlandığı, bu rapora göre …, …, … ve … köylerinin 1. derece doğal sit ilan edilen arazilerinin tümünün 5403 sayılı Kanun uyarınca, mutlak koruma arazisi, dikili tarım arazisi ve marjinal tarım arazisi sınıflarında olduğu, bu bölgenin komşu bölgelerle birlikte dikkate alındığında denize üç cephesi, siteler ve turistik tesislerle çevrili olduğu, sit alanı olarak da korunmaya değer bir durum bulunmadığı, ayrıca flora ve fauna olarak da korunacak bir değer olmadığı,

• Ege Üniversitesi Ziraat, Fen Fakülteleri ile Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim görevlileri tarafından resmi olarak hazırlanan Mayıs 2013 tarihli İzmir İl, Karaburun İlçesi, …, …, …, … Köyleri Sınırları İçinde Kalan Doğal Sit Alanlarının İrdelenmesine İlişkin Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporunda da bu hususların anlatıldığı,

• İzmir İli, Karaburun İlçesi, … Köyü, … ve … … Mevkiinin İzmir 1 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun … tarih ve … sayılı kararıyla 1.derece doğal sit olarak belirlenmesine ilişkin kararının … İdare Mahkemesinin E:…, K:… sayılı kararı ile “Yukarıda adı geçen alanın 1. derece doğal sit alanı olarak belirlenmesine ilişkin dava konusu işlemde mevzuata ve hukuka uyarlık bulunmadığından dava konusu işlemin iptaline” karar verildiği,

• Karaburun ilçesi arazi sınıflandırması raporunda söz konusu köy arazilerini de içeren alanların ekolojik özelliklerine göre tarım arazisi olarak belirlenmesi ve yine devletin başka bir kurumunca bu tarım arazilerinin 1. derece doğal sit derecesinde değerlendirilerek işlem yapılmasının büyük bir ikilem yarattığı, bu bağlamda geçmişten günümüze kadar tarım arazisi olarak kullanılan bu arazilerin ekolojik kriterler ile vejetasyon, arazi kullanım şekli, tarım arazilerinin yoğunluğu ve sit ilan edilen arazilerin her tarafına dağılmış olmaları gibi kriterler dikkate alındığında 3. derece doğal sit veya sit dışı derecelerinde değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

Savunmada,

• Özel statülü bir alanı ifade eden doğal sit alanlarının dava konusu planla sit derecesinin düşürülmesin mümkün olmadığı, doğal sit alanlarının ve sit derecelerinin belirlenmesi, ilanı, sit alanlarının karakterlerinin ortaya çıkarılmasına ilişkin iş ve işlemlerin Bakanlığın Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından yürütüldüğü, planda yer alan sit alanlarına ilişkin verilerin ilgili kurum tarafından İdarelerine iletilmesi sonucunda plana aktarıldığı, davacının gerek koruma gerekse planlama mevzuatına hakim olmaksızın gelişigüzel iddialarda bulunduğu, bu alanlarda mahkeme kararı uyarınca sit statüsü iptal edilen bir alan olması durumunda bu planda gösterimi yapılmış olmasına bakılmaksızın yeni statünün geçerli olduğu, bu hususun Planın 8.17.7.4 sayılı uygulama hükmü ile kayıt alına alındığı, ayrıca söz konusu statü değişikliğine ilişkin bilgi ve belgelerin ilgili kurum tarafından İdarelerine iletilmesi durumunda yeni sit durumunun çevre düzeni planında yansıtabileceği,

• Yukarıda belirtilen doğal sit alanlarının, … tarihli, … sayılı Bakanlık oluru ile onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı yapılmadan önce ilgili kurum/kuruluş verileri kapsamında Plana işlendiği, verilerin iletilmesinden sonra ya da eksik veya hatalı verilerin plana yansımış olması durumunda da doğal olarak Mahkeme kararının gereği son durumun geçerli olduğu belirtilmiştir.

Bilirkişi raporunda;

“Davaya konu olan alan … numaralı plan paftasında, büyük oranda tarım arazisi fakat denize paralel seyreden alanlar hem tarım arazisi hem de doğal sit alanı olarak gösterilmektedir. Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü Sit Alanları Yönetim Bilgi Sisteminden elde edilen güncel 2018 tarihli verilerde sözü edilen alanın 1. derece doğal sit olduğunu desteklemekte, bu kararın 07.05.1992 tarihinde 3683 numaralı kararla verildiğini söylemektedir.

1/100.000 çevre düzeni planları hazırlanırken ilgili kurumlardan/birimlerden gelen veriler üzerinde oynama yapılmadan doğrudan planlara işlenmesi anlaşılabilir bir durumdur. Diğer taraftan, dava dosyasında … İdare Mahkemesinin E:… K:…. sayılı kararı ile söz konusu alanın 1. Derece Doğal Sit statüsü iptal edildiği söylenmektedir. Yargının bu kararına rağmen aradan geçen 8 yılda davalı kurumun içinde yer alan ilgili Müdürlüğün (Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü) veri tabanını güncellemediği görülmektedir. Davalı, plan kararlarını güncel verileri kullanarak almakla yükümlü olduğundan, verilerin doğru şekilde planlara işlenmesi yasal bir zorunluk olduğundan ve çevre düzeni planlarının alt-ölçekli plan kararlarını yönlendirdiğinden, bu bağlamda plana güncellenmemiş verilerin işlenmesi neticesinde doğabilecek sorunların önüne geçmek amacıyla, …, …, …, … köylerini de içine alan bölgenin doğal sit statüsü davalı tarafından söz konusu çevre düzeni planına doğru şekilde işlenmesi gerekmektedir görüşündeyiz.

*** 10/10/2018 tarihinde onaylanan İzmir-Manisa Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nin … numaralı plan paftasında her hangi bir değişiklik görülmemektedir: denize paralel seyreden tarım arazisi niteliğindeki alanlar doğal sit alanı olarak gösterilmeye devam etmektedir.” görüş ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;

Yukarıda ifade edildiği üzere sit alanı belirlemesinin dava konusu planla yapılmadığı, sit alanları ile ilgili mevzuat ve ilke kararları uyarınca her türlü uygulamanın mevzuatta öngörülen usül ve esaslar çerçevesinde yetkili idarelerin kararları doğrultusunda yapıldığı ve dava konusu plana veri olarak işlenmesi gerektiği sit durumunda değişiklik olması durumunda bu hususta mevzuat uyarınca yetkili idarelerin karar verebileceği, tarım arazilerinin ise 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu uyarınca ilgili kurumlardan alınan görüşlere göre alt ölçekli imar planlarında tarım arazisi tespit ve sınıflandırılması yapılabileceği açık olduğundan bu aşamada ölçeği gereği dava konusu çevre düzeni planı kusurlandırmayan itiraz konusu iddia bakımından hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

1. Dava konusu işlemin İzmir ili, Çeşme ilçesi, … ve … Mahallelerinin kentsel gelişme alanı olarak belirlenmesine ilişkin kısmı yönünden İPTALİNE,

2. Diğer kısımlar yönünden DAVANIN REDDİNE,

3. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin yarısı olan …-TL yargılama giderinin davacı üzerine bırakılmasına, …-TL yargılama giderinin ise davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,

4 . Dava kısmen iptal kısmen ret ile sonuçlandığından, iptal edilen kısım yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …-TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, reddedilen kısım yönünden …-TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5. Keşif avansından artan …-TL tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacının göstereceği hesap numarasına iadesine,

6. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacının göstereceği hesap numarasına iadesine,

7. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 30/12/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.