Danıştay Kararı 6. Daire 2013/9073 E. 2020/2277 K. 24.02.2020 T.

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2013/9073 E.  ,  2020/2277 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2013/9073
Karar No : 2020/2277

KATILMA KARARI

… Odası vekili Av. … tarafından, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 7.2.2013 tarihinde onaylanan Muğla – Bodrum – Yalı Çiftliği 1/25.000 ölçekli ilave Revizyon Çevre Düzeni Planı ile 26.12.2012 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli, Aydın – Muğla – Denizli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptali istemiyle … Bakanlığına karşı açılan davada, … Turizm ve Yatırım A.Ş. , … Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği A.Ş. ile … Girişim Gayrimenkul Yatırım ve Tic. A.Ş. tarafından davalı idare yanında davaya katılma istemini içerir başvurular incelendi .
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31. maddesinde, üçüncü kişilerin davaya katılması konusunda Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüş olup; Hukuk Muhakemeleri Kanununun 66. Maddesinde de, “Üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, takibat sona erinceye kadar, feri’i müdahil olarak davada yer alabilir.” hükmü yer almıştır.
Katılma isteminde bulunanların planlama bölgesi dahilinde yatırımlarının bulunduğu dikkate alındığında davanın sonucuyla yakından ilgili oldukları anlaşıldığından, 2577 sayılı Yasanın 31. maddesinin yollamada bulunduğu Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili kuralları uyarınca davalı idare yanında katılma istemlerinin kabulüne, 24/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

DAVACI : … Odası
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … Bakanlığı/…
VEKİLİ : Av. …

DAVALI YANINDA MÜDAHİLLER: 1- … Turizm ve Yatırım AŞ
VEKİLİ : Av. …
2- … Otelcilik İnşaat ve Turizm İşletmeciliği A.Ş
VEKİLİ : Av. …
3- … Girişim Gayrimenkul Yatırım ve Ticaret A.Ş
VEKİLİ : Av. …

DAVANIN KONUSU :
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 7.2.2013 tarihinde onaylanan Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planı ile 26.12.2012 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli Aydın-Muğla-Denizli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI :
Dava konusu işlemin aşağıda ayrıntısı yazılı nedenlerle şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

DAVALININ SAVUNMASI : Dava konusu işleminde aşağıda ayrıntısı verilen savunmalarla şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

DAVALI YANINDA MÜDAHİLLERİN İDDİALARININ ÖZETİ : Dava konusu çevre düzeni planların alanı turizm özelliğine uygun olduğu, 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının üst ölçekli çevre düzeni planına aykırılık içermediği, Turizm merkezi içinde turizm amaçlı tahsisler yapıldığı bu itibarla davaya konu işlemler de şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına, üst ölçekli plana ve mevzuata aykırılık bulunmadığı ileri sürülmüştür.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ … DÜŞÜNCESİ :
Dava Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 07/02/2013 tarihinde onaylanan Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planı ile 26/12/2012 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli Aydın-Muğla-Denizli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptali istemiyle açılmıştır.
Çevre düzeni planı kararlarının kurumlardan ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler, nüfus projeksiyonları ve yerel idarelerin imar planları, bölgesel yatırım kararları, koruma statülü alanlar ulaşım ağları gibi plana girdi sağlayan verilerin değerlendirilmesi sonucunda oluşturulması gerektiği, dolayısıyla nüfus projeksiyonlarına göre, yerleşim alanlarının belirlenmesi, bu doğrultuda, tarım alanları, orman alanları, meralar, jeolojik açıdan sakıncalı alanlarının korunması gerektiği bu tür alanlarda, münferit kentsel gelişme taleplerinin ise plan bütünlüğü gözönünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Genel ilke olarak, plan kararları ile fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amaçlanır.
Dosyada mevcut bilirkişi raporunda “11.11 2008 tarihli 27051 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Çevre Düzeni Planına Dair Yönetmeliğin 7. Maddesinin (1) bendine göre “Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alan sınırlar kapsamında veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde asgari: (…) (ç) Doğal yapi (jeolojik yapı, jeomorfolojik yapı, hidrolojik ve hidrojeolojik yapı, iklimsel özellikler, toprak niteliği ve tarımsal arazi kullanımı ve ekolojik yapı), (d) Koruma statüsü verilmiş alanlar, (e) orman alanları, mera, yaylak, kışlak alanları, (…) (n) Mevcut arazi kullanımı“ gibi verileri içerir. Diğer bir deyişle Çevre Düzeni Planlarında bir ölçekten diğer ölçeğe geçildiğinde haritada beliren lekelerin sadece büyüklüklerinin değişmesi gerekmektedir. Çevre Düzeni Planlarında ölçeğin (örneğin 1/100.000 ölçekten 1/25.000 ölçeğe) büyümesi sadece 1/100.000 ölçekli planlarda zor algılanan lekelerin daha anlaşılır hale gelmesini sağlar. Aynı bölgeye ait farklı zamanlarda revizyonu yapılan ve onaylanan farklı ölçeklerdeki Çevre Düzeni Planlarının uyum halinde çalışması gerekmektedir. 1/100.000, 1/50.000 veya 1/25.000 ölçekte gösterilebilen Çevre Düzeni Planlarının amaçları, kapsamları, nitelikleri, toplanan ve sunulan bilgilerin çeşitleri bir ölçekli haritadan başka ölçekli haritaya değişmemesi gerekir. Davalının belirttiği üzere “Çevre Düzeni Planları, plan notları ve açıklama raporları ile bir bütündür.” Bu bütünlük ancak Çevre Düzeni Planları ile plan notları/hükümleri ve açıklama raporları arasında bir uyum söz konusu olduğu zaman anlam kazanır. Şayet plan notlarında/hükümlerinde plana tabi olan alan İçerisinde bulunan hassas alanlar, orman alanları, tarım alanları, sulak alanlar, kumullar vb. gibi alanların korunması şart koşuluyorsa Çevre Düzeni Planlarında 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde bu alanların lekeleri 1/100.000, 1/50.000 ve 1/25.000 ölçekli haritalara İşlenmesi gerekir” görüşleri yer almaktadır.
Davalı idarenin savunmasında, Çevre Düzeni Planlarının uygulama imar planları gibi değerlendirilmemesi gerektiği, nitekim 3194 sayılı İmar Kanunu’ nun 8. maddesinin (f) bendi uyarınca Kentsel asgari standartların, Bakanlıkça belirlenen esaslar doğrultusunda çevre düzeni planı ile belirlenebileceği, uygulamaya ilişkin kararların, yörenin koşulları, parselin bulunduğu bölgenin genel özellikleri, yapının niteliği ve ihtiyacı, erişilebilirlik, sürdürülebilirlik, çevreye etkisi dikkate alınarak ve ölçüleri verilerek Bakanlıkça belirlenen esaslara göre uygulama İmar planında belirleneceği bu çerçevede çevre düzeni planı kararları doğrultusunda uygulama yapılamamakta olup; mevzuat gereği 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile nitelikli tarım alanlarının imara açılmasının söz konusu olmadığı, yerleşim alanlarının yasal, doğal ve yapay eşikler göz önüne alınarak, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri, Bakanlığın uygun görüşü doğrultusunda alt ölçekli plan çalışmalarında kesinleşeceği ileri sürülmüştür.
Davaya konu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının genel hükümlerinin 7.1. sayılı maddesinde, bu çevre düzeni planının plan hükümleri ve plan açıklama raporuyla bir bütün olduğu, 7.2. sayılı maddesinde, bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, 7.4. sayılı maddesinde bu planın sınırları dahilinde bu plan, ve plan hükümlerinde yer almayan konularda halen yürürlükte olan bu planın onayından sonra yürürlüğe girecek olan mevzuat hükümleri ve mevzuat değişikliklerinin (kanun, tüzük, yönetmelik, tebliğ) geçerli olduğu, 7.10. sayılı maddesinde bu plan sınırları içinde özel kanunlara tabi olanlar dahil bu planın ilke ve stratejileri doğrultusunda yapılacak alt ölçekli planlarda ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar ile ekolojik değeri olan hassas alanların gösterilmesinin zorunlu olduğu, bu alanlarda ilgili mevzuat çerçevesinde belirlenen koruma kararlarına göre işlem yapılacağı, 7.11. sayılı maddesinde bu planın ilke ve stratejileri doğrultusunda yapılacak alt ölçekli planlarla ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı, 7.15. sayılı maddesinde kentsel yerleşme alanlarının bu plan ile belirlenen alansal büyüklük aşılmaksızın yasal doğal ve yapay eşikler gözönüne alınarak ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri, bakanlığın uygun görüşü doğrultusunda üst ölçekli imar planı çalışmalarında kesinleşeceği, hükümleri yer almaktadır.
Yine davaya konu 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planı plan notlarının, genel hükümlerinin 4.1. sayılı maddesinde bu çevre düzeni planının plan hükümleri ve plan açıklama raporuyla bir bütün olduğu, alt ölçekli planların yapılmasında bu belgelerin bütününün gözönünde bulundurulacağı 4.2. sayılı maddesinde bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, 4.3. sayılı maddesinde alt ölçekli imar planlarının yapımı aşamasında 3194 sayılı İmar Kanunu eki Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikte belirtilen ve planların yapımı sırasında temin edilmesi gereken verilerin ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından elde edilerek bu görüşlerde belirtilen hususların planlara yansıtılacağı, tarım alanları başlıklı 5.4. sayılı maddesinin 5.4.1 sayılı alt maddesinde bu planda tarımsal niteliği korunacak alan olarak işaretlenen alanlarda Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından verilen görüşlerde alanın plan notunun devamı maddelerinde belirtilen hususlar dahilinde tarım dışı kullanılabileceği hükümlerine yer verilmiştir.
Çevre düzeni planlarında bir ölçekten diğer ölçeğe geçildiğinde planda belirlenen lekelerin sadece büyüklükleri değişebilir ise de ancak plan hiyerarşisi bağlamında, planlar arasında uyumun bulunması gerekmektedir. Buna göre üst ölçekli çevre düzeni planında belirlenen bir lekenin bu leke ile bağdaşmayan bir kullanım türüne ait ölçekte dönüştürülemeyeceği açıktır. Davalı idarece bu planda getirilen kullanım kararlarının (konut, tarım vb.) mutlaka yapılaşmaya açılmayacağı, ilgili kurumların görüşleri doğrultusunda alt ölçekli planlarda yapılaşma olacağı ifade edilmekte ise de, alt ölçekli planlara karşı açılan davalarda, planların kademeli birlikteliği esası doğrultusunda kullanım kararların getirildiği savunulmaktadır. Bu itibarla, üst ölçekli planla getirilen kullanımlarının bu planlara karşı açılan davada, değerlendirilerek karara bağlanması ve bu kullanım kararının alt ölçekli planlara dayanak olması gerekmektedir.
Aksi halde bir alana getirilen kullanım kararının gerek üst ölçekte, gerekse alt ölçekte denetiminin yapılmaması sonucu doğar.
Ayrıca Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik ve Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği eki lejantlara göre ve mevcut uygulamalarda çevre düzeni planı ile leke kararları dışında neredeyse parselin büyüklüğüne göre parsel bazında kararlar üretildiği görülmektedir.
Bu itibarla, çevre düzeni planında getirilen kullanımların alt ölçekli planlarla kesinleştirileceği gerekçesiyle incelenmemesi durumunda alt ölçekli planlarda da, üst ölçeğe uygunluk nedeniyle inceleme yapılamayacağı, dolayısıyla yargı denetiminin etkili bir şekilde yerine getirilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından uyuşmazlığa konuların bu bağlamda değerlendirilmiştir.
Davacı vekilince 15.12.2014 havale tarihli dilekçe ile 3.12.2013 onay tarihli işlemle yeni bir 1/12.500 ölçekli çevre düzeni planı revizyonu yapıldığı, yeni onaylanan planla, dava konusu plan arasında hiç bir fark bulunmadığı 6 adet pafta arasında sadece … sayılı paftada sit sınırları ve turizm merkezi sınırında küçük bir değişiklik olduğu, plan, değişikliğe uğramış olsa bile dava gerekçelerinin ortadan kalkmadığı, davanın konusuz kalmasının mümkün olmadığı dava açıldıktan sonra onaylanan bu plan da değerlendirilerek iptali sonucunu doğuracak şekilde karar verilmesi bu dilekçenin ıslah dilekçesi olarak dikkate alınması bu uygun görülmediği takdirde 3.12.2013 tarihinde onaylanan planlarında değerlendirileceği yönünde karar alınması isteminde bulunulmuştur.
Bu itibarla 2577 sayılı Yasanın 16.maddesinin 4.fıkrasında belirtilen ıslah müessesi kapsamında olmayan, davanın genişletilmesi kapsamında bulunan istem hakkında karar verilmesi hukuken olanaklı değildir.
Öte yandan bilirkişi raporu ve dosya içeriğinden davacının dava açmakla elde etmek istediği hukuki sonuçlara ilişkin bir değişiklik olmamasının belirlenmesi üzerine davaya konu çevre düzeni planlarına yürürlükten kalktığı ve davanın konusuz kaldığından söz edilemeyeceği, işin esasının incelenmesi suretiyle hüküm kurulması gerektiği sonucuna ulaşılarak uyuşmazlık değerlendirilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen Bilirkişi raporunda;
“2. İtiraz : Dava dilekçesinde iddia edilen, önceki planda 0.05 Emsalli rekreasyon alanı olarak planlanmış alanların 0.10 emsal İle günübirlik turizm tesis alanına dönüştürüldüğü iddiasına konu olabilecek tek yer olan Bodrum-Milas Karayolu üzerindeki, önceki planda Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlar” lejantlı arazinin dava konusu planda 0.10 emsal ve tek kat yapılaşma hakkı tanınarak “Günübirlik Alan” kullanımına ayrılmasının işlevsel olarak uygun olduğunun öne sürülemeyecek olmasının yanısıra, böyle bir arazinin tarım dışı bir kullanıma ayrılabilmesi için mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazisi niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi, bu niteliklerde ise Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13. Maddenin (d) fıkrası uyarınca İlgili bakanlık tarafından “kamu yararı” kararı alınmış olması gerekmektedir. Dava dosyasında bu konularda bilgi bulunmamaktadır. Bilirkişi kurulumuzun bu bilgilerin yokluğunda plan değişikliğini olumlu olarak değerlendirilebilmesi, alıntısı yapılan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13. maddesi nedeniyle olanaklı değildir.
3. İtiraz : Dava konusu planda Seyrek Yoğunlukta Kentsel Gelişme Alanı kullanımına ayrılmış olan, ancak önceki planda Tarımsal Niteliği Korunacak Alan olarak belirlenen arazinin tarım dışı bir kullanıma ayrılabilmesi için mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazisi niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi, bu niteliklerde ise 13. Maddenin (d) fıkrası uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından “kamu yararı” kararı alınmış olması gerekmemesine karşın dava dosyasında bu konuda bilgi bulunmamaktadır. Bilirkişi kurulumuzun bu bilgilerin yokluğunda plan değişikliğini olumlu olarak değerlendirilebilmesi, alıntısı yapılan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13. maddesi nedeniyle olanaklı değildir.
Aynı yere ait farklı ölçeklerdeki Çevre Düzeni Planlarında ölçeğin büyümesiyle küçük ölçekli planlarda görülmeyen lekelerin belirgin hale gelmesi normal olsa da, bazı yörelerde aynı bölgeyi konu alan 2 Çevre Düzeni Planında aynı yer için 2 farklı işlev önerilmesi (bir planda tarım arazisi, diğer planda seyrek yoğunluklu yapılaşma) planlar arasında uyumsuzluğu ortaya çıkarmaktadır.
Özel mülkiyette bulunan 3. Derece Doğal Sit niteliğindeki Doğal Karakteri Korunacak alanlarla ilgili olarak da Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı başlıklı 13. Maddesinde belirtilen koşulların sağlanıp sağlamadığı konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamış olup, yalnızca 5.5.7 sayılı Plan Hükmü’nde Zeytinlik Alanları ile ilgili düzenleme bulunmaktadır. Bilirkişi kurulumuz Doğal Karakteri Korunacak alanların tarım dışı kullanıma ayrılmasını öngören plan kararını da Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı başlıklı 13. Maddesi çerçevesinde değerlendirecek verilere sahip değildir.
Bilirkişi kurulumuz, ilgili yerel yönetimlerin olumlu görüşlerinin alındığı hakkında bilgi bulunmayan ve altyapı yatırımlarının fizibilitesi konusunda bir çalışmadan söz edilmeyen doğal Karakteri Korunacak alanların, bu değerlendirme yapılmadan yapılaşmaya açılmasının planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir.
4. İtiraz : Bilirkişi kurulu tarafından yapılan değerlendirmede, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında Yalıçiftliği bölgesinde iç kısımlarda kentsel yerleşik plan çevresinde kalan tarım alanlarının önemli bir kısmının 1/25.000’lik planda seyrek yoğunluklu kentsel gelişme alanlarına (brüt yoğunluk 40 kişi/ha) dönüştürüldüğü görülmüştür. Bunun yanı sıra, aynı itiraz maddesinde Bilirkişi kurulumuz, kıyı alanlarında 1/100.00 ölçekli Çevre Düzeni Planında Orman Alanı olarak gözüken bazı alanların, 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında Turizm Tesis Alanına dönüştürüldüğünü belirlemiştir. Kıyılarda İnşa edilecek Turizm Tesis alanları davacının da belirttiği üzere davayı konu alan alanda yer alan doğal değerler üzerinde bir tehdit oluşturabilecektir. Dava dilekçesinde bu konularda verilen somut örnekler daha sonraki itiraz maddelerinde değerlendirilecektir.
5. İtiraz : Adalıyalı mevkiinde dava konusu plandaki lejantıyla Turizm Tesis Alanı olarak belirlenen alanın Aydın-Denizli-Muğla 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında “Orman Alanı”, “Doğal Sit”, “Tabiat Parkı/Tabiat Koruma Alanı” ve “Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi/Turizm Merkezi” olarak tanımlanan alanlar içinde kaldığı görülmesine karşın, dava konusu 1/25.000 ölçekli planın lejantında Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı lejantı bulunmamaktadır. Bu durumu, dava konusu planın üst ölçekli planla uyuşmayan bir eksikliği olarak değerlendiriyoruz. Plan onaylanmadan önce ilgili Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki alanların yapılaşmaya açılmasına yol açacak plan kararlarına onay verdiği hakkında dava dosyasında bilgi bulunmamaktadır. Çok değerli doğal özellikleri bulunan 2. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki alana dava konusu planla T1- Turizm Tesis Alanı kullanımının getirilmesi alanın orman varlığının yanısıra doğal özelliklerinin de yok edilmesine yol açacaktır. Böyle bir alanda turizm tesisi düşük yapılaşma hakkı verilerek inşa edilse de, doğal sit kararının arazilerin doğal özelliklerini korumada etkisi kalmayacaktır. Zira sit kararı alınan bir doğal alan insan yapısı yapılaşmış çevreye dönüştürüldüğünde doğal özelliklerinin çok büyük bölümü ortadan kalkmaktadır. Bilirkişi kurulumuz, orman alanı olmasının yanısıra 2. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki sözü edilen alanın dava konusu çevre düzeni planında T1- Turizm Tesis Alanı kullanımına ayrılmasının doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir.
6. İtiraz : Dava konusu planın Plan Hükümlerinde, Turizmi Teşvik Kanununun 8. maddesinde sit alanı ayrımı yapılmadan öngörülen “Yapılaşmaya esas inşaat hakkı, emsal (E) 0.30’u geçemez hükmünün aynen benimsenmiş olmasının, ayrıca bina yüksekliği otellerde hmaks=10.50 metredir (2 kat), diğer turizm tesislerinde maksimum bina yüksekliği hmaks=8.50 metredir” denilerek ayrıntılı yapılaşma hakkının Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun onayı olmadan dava konusu planda belirlenmesinin, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 728-740 sayılı İlke Kararı’na ve planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündeyiz.
Deniz kıyısında T1- Turizm Tesis Alanı olarak ayrılan arazinin dava konusu planda kuzey yönünde genişletilerek buradaki orman alanının turizm alanına katıldığı, bu alanın 3. Derece Doğal Sit olduğu görülmektedir. Bilirkişi kurulumuz, orman alanı olmasının yanısıra 3. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki sözü edilen alanın dava konusu çevre düzeni planında T1- Turizm Tesis Alanı kullanımına ayrılmasının doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir.
Dava konusu planda kuzey yönünde orman alanını içine alınarak genişletilen T1 -Turizm Tesis Alanı olarak ayrılan arazilerin 3. Derece Doğal Sit alanında kaldığı görülmektedir Bilirkişi kurulumuz ilgili Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun onayı alınmadan dava konusu planda doğal sit alanlarının imara açılmasının ve T1-Turizm Tesis Alanları için Plan Hükümlerinde, doğal sit alanlarıyla ilgili ayrım yapılmadan yapılanma koşullarının belirlenmesinin İlgili mevzuata ve planlama İlkelerine uygun olmadığı görüşündedir.
Bilirkişi kurulumuz, 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planında orman alanının bir bölümünün Seyrek Yoğunluklu Kentsel Gelişme Alanına ayrılmış olmasının sehven yapılmış olabileceği, böyle bir durumda hatanın alt ölçekli planlarda düzeltilebileceği, plan kararında hata olmadığı taktirde orman alanının kentsel gelişme için tahsis edilemeyeceği için işlevinin olmayacağı görüşündedir.
Dava dilekçesi ile birlikte sunulan EK-3 de davacının itiraz ettiği ikinci plan değişikliği değerlendirildiğinde, önceki planda deniz kıyısından başlayan bir turizm alanı planlanmış olduğu için, dava konusu plan değişikliğinde bu alana iç kısımda ekleme yapılmasının, Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. Maddesinin (f) bendinde belirtilen koşulu sağladığının öne sürülemeyeceği görüşündeyiz.
Bilirkişi kurulumuz, dava konusu planda, önceki planda yer alan Turizm Tesis Alanı’nın içine, deniz kıyısından uzakta dar bir koridor halinde uzatılmasının Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8 Maddesinin (f) bendinde belirtilen koşulu sağlamadığı ve orman varlığı için başta yangın olmak üzere riskler oluşturacağı görüşündedir.
Dava dilekçesinde EK-4 olarak sunulan itirazlardan birincisi, önceki planda deniz kenarında 2. Derece Doğal Sit alanında düzenlenmiş olan Turizm Tesis Alanının kuzey yönünde orman alanının içine doğru 1. Derece Doğal Sit alanının sınırına kadar genişletilmesidir Bilirkişi kurulumuzun bu itiraz konusuyle ilgili görüşleri, bir önceki İtiraz konusu olan Turizm Tesis Alanı’nın orman alanı İçine dar bir koridor halinde uzatılmasını öngören plan kararıyla ilgili değerlendirmeleriyle aynıdır.
Plan Hükmü 5.3’te Turizm tesis alanları (T2) için tanımlanan koşullar, maliki oldukları arazi üzerinde tanımlanan turizm tesislerini 0,25 emsalle inşa etmek isteyenler için uygun olabilir. Ancak küçük oranlı yapılaşma öngörülmüş olsa da tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanımı söz konusu olabilecek olmasına karşın Plan Hükümlerinde bu hususa değinilmemiş olmasının Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13. Maddesi ve turizm mevzuatı kapsamında değerlendirilmesi bir hukuk konusu olduğu için Mahkemenizin yetkisindedir.
Ancak davacının itiraz ettiği plan değişikliği orman ve 3. Derece Doğal Sit Alanının kapsamaktadır. Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. Maddesinin 1. Bendinin (d) fıkrasındaki ”d) Eko- turizm kapsamında yer alan yayla turizmi, kırsal turizm ve benzeri turizm türlerine yönelik tesislerin yer alabileceği çevresel ve sosyal anlamda imkan sağlayan tanımın T2 türü turizm tesisi kurmak İçin orman arazisi tahsisine olanak tanıdığı öne sürülebilir. Buna karşılık, 500 m2 yapı alanı olan yaklaşık 20 yataklı bir turizm tesisi inşa etmek için 20.000 m2 3. Derece Doğal Sit statüsündeki bir orman alanının tahsis edilmesi ile ilgili olarak “sosyal fayda-maliyet analizi” yapıldığında “yapılabilir” sonuç elde edilmesi, orman ve 3. Derece Doğal Sit Alanının bu niteliklerini kaybetmesinin yıllara uzanacak sosyal maliyeti beklenen getiriye göre çok yüksek olacağı için, olanaklı görülmemektedir. Bu nedenle bilirkişi kurulumuz, davacının itiraz ettiği plan değişikliği ile orman ve 3. Derece Doğal Sit Alam’nın Turizm tesis alanları (T2) kullanımına ayrılmasının doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir.
T2 türü Turizm tesisleri ister özel mülkiyetteki araziler, ister tahsis edilen orman arazileri üzerinde kurulsun, yukarıda da belirtildiği üzere, böyle düşük yoğunluklu tesislere altyapı getirmenin yatırım maliyeti yüksek, geri dönüşü çok sınırlı olabilecektir. Altyapı yatırımları için fizibilite analizi yapıldığı taktirde böyle yatırımların fizibilitesinin pozitif olması beklenemeyecektir.
7. İtiraz : Plan Açıklama Raporu’nda, dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı kapsamında plan dönemi sonunda oturacak nüfusla İlgili herhangi bir nüfus tahmini bulunmamaktadır. Plan Açıklama Raporunda nüfus projeksiyonunun yer almamasıyla ortaya çıkan, dava konusu planın, kapsadığı alanda oturacak ve konaklayacak nüfusla ilgili projeksiyon yapılmadan hazırlanıp onaylanmasının, başta Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin Tanımlar başlıklı 4. Maddesinin (ç) bendi İle 8. Maddesinin (h) ve (ı) fıkralarındaki hükümler olmak üzere, diğer planlama mevzuatı İle planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olmadığı görüşündeyiz.
12. İtiraz : Dava dilekçesinde Turizm Tesis Alanları (T2) ile İlgili olarak ilk iddialar, İtiraz 6 kapsamında derlenen itirazların son bölümünde değerlendirilmiştir. Ancak bilirkişi kurulumuzun sözü edilen değerlendirmesi, orman ve 3. Derece Doğal Sit Alanının bu kullanıma ayrılmasını öngören plan değişikliği kararı üzerinde yoğunlaşmıştır. Değerlendirmenin Plan Hükümlerinde yer alan hükümlerle ilgili ilk bölümünde aşağıdaki görüş belirtilmiştir:
“Plan Hükmü 5.3.’te Turizm tesis alanları (T2) için tanımlanan koşullar maliki oldukları arazi üzerinde tanımlanan turizm tesislerini 0.25 emsalle insa etmek isteyenler için uygun olabilir. Ancak küçük oranlı yapılaşma öngörülmüş olsa da tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanımı söz konusu olabilecek olmasına karsın Plan Hükümlerinde bu hususa değinilmemiş olmasının Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13. maddesi ve turizm mevzuatı kapsamında değerlendirilmesi bir hukuk konusu olduğu için Mahkemenizin yetkisindedir.
13. İtiraz : Dava dilekçesinde, “Orman Alanları 5.6.3. imar planlarının yapımı sırasında orman kadastro sınırları esas alınacaktır. Çevre düzeni planında orman alanı olarak işaretlenen ancak özel mülkiyete tabi parsellerde doğal karakteri korunacak alanlardaki yapılaşma koşulları geçerlidir” Plan Hükmü’ne yapılan itiraz 3. itiraz maddesinde değerlendirilmiştir. Özel mülkiyette bulunan 3. Derece Doğal Sit kararlarının alındığı Doğal Karakteri Korunacak alanların yukarıda alıntısı yapılan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı başlıklı 13. maddesinde belirtilen koşulların sağlayıp sağlamadığı konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Bilirkişi kurulumuz, ilgili yerel yönetimlerin olumlu görüşlerinin alındığı hakkında bilgi bulunmayan ve altyapı yatırımlarının fizibilitesi konusunda bir çalışmadan söz edilmeyen Doğal Karakteri Korunacak alanların, bu değerlendirmeler yapılmadan yapılaşmaya açılmasının planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
2. İtiraz ve 15. İtiraz açısından Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 05.04.2018 tarihli YD İtiraz No:2018/21 sayılı kararı doğrultusunda ek rapor alınmıştır.
2. İtiraza yönelik olarak ek bilirkişi raporunda;
“Davaya konu 1/25.000 ölçekli planın itiraza konu olan bölümünde Günübirlik Alan olarak gözüken kullanımın planda görüldüğü üzere “G” ikonu ile gösterildiği Çevre Şehircilik Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlıkça 26.12.2012 tarih ve 19646 sayılı Olur ile 644 sayılı Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. Maddesi uyarınca onaylanan Aydın-Muğla Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nde görülen itiraza konu alanın 1/25.000 ölçekli planda “Günübirlik Alan” lekesinin yer aldığı, alanın 1/100.000 ölçekli planda tarım arazisi olarak gözüktüğü, her ne kadar 1/100.000 ölçek planın lejantında Günübirlik Alanlar “G” ikonu ile gösterilmiş olsa da, 1/100.000 ölçek plan paftasından da açıkça görülebileceği üzere 1/100.000 ölçekli planda söz konusu alan için her hangi bir Günübirlik Alan kullanım kararı getirilmediği, ayrıca 1/100.000 ölçekli planda Otogar alanı Milas-Bordum karayolunun Torba kavşağının kuzeyinde yer almasına karşın, davaya konu planda 1/25.000 ölçekli planda güneyinde kaldığı, bu nedenlerden ötürü 1/100.000 ölçekli plan ile 1/25.000 ölçekli plan karşılaştırıldığında planların kademeli birlikteliği ilkesinin sağlanmadığının görüldüğü, yukarıda alıntısı yapılan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı adına gönderilen 28.02.2019 tarihli yazıda yer alan görüşlerde günübirlik alanda 0.10 emsalle, alanın tarım arazisi niteliğinin korunduğunun ve tarım yapılabileceğinin ima edilmiş olmasının en başta günübirlik alanla ilgili

“5.7.1. Açık ve yeşil alan ihtiyacı başta olmak üzere, beldede yaşayanların spor, dinlenme, gezinti ve eğlenme ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik aktif ve pasif yeşil alanlardır. Bu alanlarda lokanta, gazino, kahvehane, çaybahçesi, büfe, açık olarak düzenlenen oturma ve yemek yerleri ve otopark ile bölgenin doğal nitelikleri göz önüne alınarak açık spor ve su oyunu alanları gibi günübirlik kullanıma yönelik faaliyetler yer alabilir.

5.7.2. Bu alanlarda yapılaşma koşulu:
– Maksimum emsal EMAKS= 0.10
– Maksimum yapı yüksekliği HMAKS=4.50 M. (1 KAT) / Asma kat yapılması halinde HMAKS= 5.50 M. (1 Kat) (Asma kat emsale dahildir)” hükmünü içeren plan hükümlerine aykırı olduğu” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

15. İtiraza yönelik olarak ise ek bilirkişi raporunda
“Daha önceki Bilirkişi Raporu’nda da belirtildiği üzere, itiraza konu olan “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı”, kuzeyinde yer alan yola kadar uzandığı halbuki 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” olarak gösterilen alanın 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda tamamen orman alanı ve Doğal Sit alanı olarak gösterildiği 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda itiraza konu olan alan ile 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda itiraza konu olan alan karşılaştırmasının, 2 plan arasındaki farkı açıkça gösterildiği” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
Diğer taraftan bilirkişi raporundan ve dosya içeriğinden davaya konu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planına yönelik olarak şehircilik ilkelerine planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı herhangi bir husus tespit edilmemiştir.
Bu itibarla;
– Dava konusu 1/25.000 ölçekli planda Bodrum-Milas Karayolu üzerinde yer alan günübirlik alan kararı 1/100.000 ölçekli planda bulunmadığı gibi tarım arazisi olan bu alanın günübirlik tesise ayrılmasının planların kademeli birlikteliği esasına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı bulunmuştur.
– Bilirkişi raporunda 1/100.000 ölçekli ÇDP ile 1/25.000 ölçekli ÇDP arasında uyumsuzluklar bulunduğu, orman ve tarım alanlarının doğal karakteri korunacak alanlar altında yapılaşmaya açıldığı belirtilmiştir.
Davaya konu 1/100.000 ölçekli ÇDP’nin orman alanları başlıklı 8.9.1 sayılı maddesinin 8.9.5 sayılı maddesinde ” bu planda orman veya ağaçlandırılacak alan olarak belirlenmiş, ancak özel mülkiyete tabi olup mülkiyeti kesinleşmiş ve tapuya tescil edilmiş, tarım arazisi vasfındaki parsellerde “8.3 tarım arazileri” plan hükümleri geçerlidir.” hükmü yer almış, planın tarım alanlarındaki yapılaşma koşullarını belirleyen ilgili maddelerinde (8.3 ve devamı maddeler) mutlak tarım alanlarında E:0,20, marjinal tarım arazilerinde 0,30, özel ürün ve dikili tarım arazilerinde E:0,10 olarak düzenlenmiştir.
1/25.000 ölçekli ÇDP’nin orman alanları başlıklı 5.6.sayılı maddesinin “5.6.1 sayılı maddesinde orman alanları hakkında “bu alanlar 6181 sayılı “Orman Kanunu” uyarınca saptanmış ve saptanacak alanlardır. Bu planda “orman alanı” olarak gösterilen alanlar, devlet ormanları, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlar, özel ormanlar, muhafaza ormanları, ağaçlık veya ağaçlandırılacak alanlar olup 6381 sayılı “Orman Kanunu” kapsamında kalan ve bu Kanun hükümlerine tabi alanlardır” şeklinde plan hükmü bulunmaktadır. Bu plan hükmü uyarınca halihazırda 6381 sayılı Orman Kanunu uyarınca orman rejiminde kalan bir alanın başka kullanımlara dönüştürülmesinin söz konusu olamayacağı açıktır. Ayrıca 5.6.3 sayılı maddesinde imar planlarının yapımı sırasında orman kadastro sınırlarının esas alınacağı, çevre düzeni planında orman alanı olarak işaretlenen ancak özel mülkiyete de tabi parsellerde doğal karakteri korunacak alanlardaki yapılaşma koşullarının geçerli olduğu kuralı getirilmiştir.
Doğal karakteri korunacak alanlarla ilgili plan notunda (5.5 sayılı) ise bu alanlarda barınma amaçlı yapılar ile plan notunda belirtilen koşullara uymak kaydıyla eko turizme yönelik hizmet veren tesisler ile 10 yatak kapasitesini aşmayan pansiyonların yapılabileceği belirtilerek ifraz sonucu elde edilecek minimum parsel büyüklüğünün 0,5 hektardan (5000 m2 den) az olamayacağı, yapı yapılabilecek minimum parsel büyüklüğünün 0,3 hektardan (3000 m2 den) az olamayacağı, yöre mimarisine uygun olarak toplam inşaat alanı 250 m2 yi geçmeyen 2 katlı hmaks=6,50 m yapı yapılabileceği düzenlenmiştir.
Davacı tarafından belirtilen turizm amaçlı yapılaşma olanağı nedeniyle önceki planda orman alanı olarak gösterilen birçok alanın doğal karakteri korunacak alan olarak planlanarak turizm alanına dönüştürüldüğü iddiasında bulunulmuştur. Bu itibarla planda orman alanı olarak belirlenen ancak özel mülkiyete tabi alanların, 1/100.000 ölçekli planla tarım alanları hükümlerine tabi olduğu düzenlenmişken her ne kadar yapılaşma emsali düşük tutulsa da 1/25.000 ölçekli planda doğal karakteri korunacak alan olarak turizm amaçlı yapılaşmaya açılmasının uygun üst ölçekli plan kararlarına uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
– Dava konusu Adalıyalı mevkiindeki bazı alanların 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında “T1 Turizm Tesisi Alanı” olarak belirlenmesine karşın, aynı alanların üst ölçekli 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında 2. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki orman alanı kullanımında gösterildiği anlaşılmakta olup, bu haliyle dava konusu alana yönelik 1/25.000 ölçekli plan ile getirilen kullanım kararının, planların kademeli birlikteliği ilkesine uygun olmadığı, ayrıca Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları ile ilgili 740 sayılı ilke kararı ile değiştirilen 728 nolu ilke kararını bertaraf edecek nitelikte, 2. Derece sit alanında bulunan dava konusu alanda yapılaşma hakkını belirleyen 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Plan kararında bu yönüyle de hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
– İtiraz (6)’da belirtilen alanların 1/25.000 ölçekli Çevre Düzen Planında turizm tesisi alanı olarak belirlenmesine karşın, aynı alanların üst ölçekli 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında 3. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki orman alanı kullanımında gösterildiği anlaşılmakta olup bu haliyle dava konusu alana yönelik 1/25.000 ölçekli plan ile getirilen kullanım kararında, planların kademeli birlikteliği ilkesine uyarlık bulunmadığı, itiraz (5)’de yer alan değerlendirmeler doğrultusunda, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 740 sayılı İlke Kararı uyarınca 3. derece sit alanlarında, kullanıma açılacak bölgelerde geçici dönemi yapılanma koşullarının ilgili kurumların görüşleri alınarak Koruma Kurullarınca belirlenmesi ve daha sonra bu koşulların esasen koruma amaçlı imar planları ile öngörülmesi gerekmekte olup, 3. Derece sit alanında bulunan dava konusu alanlarda yapılaşma hakkının belirlenmesine ilişkin 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Plan kararında bu yönüyle de hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
– Dava konusu planın, kapsadığı alanda oturacak ve konaklayacak nüfusla ilgili projeksiyon yapılmadan hazırlanıp onaylanması planlama mevzuatı ile planlama esaslarına ve şehircilik ilkelerine aykırı bulunmuştur.
– 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda orman alanı ve Doğal Sit alanı olarak gözüken bir alanın 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda orman alanı vasfı dikkate alınmadan “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” olarak gösterilmesinin planların kademeli birlikteliği ilkesini sağlamadığı gibi, korunması gerekli orman ve ekolojik değerlerin daraltılması nedeniyle planlama esaslarına ve şehircilik ilkelerine aykırı bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
4. İtiraza yönelik olarak bilirkişi kurulunca, genel olarak tarım ve kıyı alanlarında inşa edilecek turizm tesislerinin doğal değerler üzerinde tehdit oluşturacağı, ayrıca, 1/100.000 ölçekli ÇDP’da belirlenen tarım alanlarının 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planında gelişme konut alanına orman alanlarının ise turizm alanına çevrildiği belirtilmiş ise de, üst ölçekli çevre düzeni planın da belirlenen bir kullanımın 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planında başka bir kullanıma dönüştürülmeyeceği kuralı kabul edilmekle beraber davacının bu başlık altındaki iddiaları somut yer seçimi içermeyen genel iddialar niteliği olduğundan, somut iddiaları ayrıca değerlendirilmiş bu başlık altında hukuka aykırılığı ortaya konulan somut bir itirazın bulunmaması nedeniyle, somut yer seçimi içermeyen genel iddiaları değerlendirmemiştir.
Diğer taraftan, T2 Turizm alanlarında getirilen yapılaşma koşulunun, 1/100.000 ölçekli plana uygun olmak ve bu alanların sit alanın kalması halinde ilgili koruma kurulundan görüş almak şartıyla uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Dava konusu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı revizyonu ile 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının yukarıda belirtilen hususlar dışında kalan kısmında ise şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırılık görülmemiştir.
Sonuç itibariyle yukarıda değinilen hususlar bağlamında değerlendirme yapıldığında, 1/100000 ölçekli planda bulunan bazı lekelere aykırı olarak 1/25.000 ölçekli planda kullanım kararlarının getirildiği, ilgili koruma kurulu ve toprak kurulu kararları alınmadan kullanım kararlarının oluşturulduğu ve bu kararların alt ölçekli planlara bırakıldığı; bu hususun alt ölçekli planların üst ölçeğe uygun olması ilkesi bağlamında denetimin yapılmasına engel olacağı bu kullanım kararları ile orman alanları, kıyı alanları ve tarım alanlarının yapılaşmaya açıldığı, bölgenin özelliklerinin gözardı edildiği ile üst ölçekli plan ve sit alanlarına ilişkin ilke kararlarına aykırı kullanımlar ve yapılaşma koşulları getirildiğini tespit eden bilirkişi raporu ile yukarıda belirtilen hususlar doğrultusunda 2, 3, 5, 6, 7, 13 ve 15 sayılı itirazlara ilişkin 1/25.000 ölçekli planın iptaline, 1/25.000 ölçekli planın diğer yönlerine ve 1/100.000 ölçekli plana yönelik davanın ise, reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI … DÜŞÜNCESİ : Dava, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 07/02/2013 tarihinde onaylanan Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planı ile 26/12/2012 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli Aydın-Muğla-Denizli Çevre Düzeni Planı Revizoynu değişikliğinin iptali istemiyle açılmıştır.
2872 sayılı Çevre Kanununun 9. (b) maddesinde “Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükmü yer almış, 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış, Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Çevre düzeni planı kararlarının kurumlardan ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler, nüfus projeksiyonları ve yerel idarelerin imar planları, bölgesel yatırım kararları, koruma statülü alanlar ulaşım ağları gibi plana girdi sağlayan verilerin değerlendirilmesi sonucunda oluşturulması gerektiği, dolayısıyla nüfus projeksiyonlarına göre, yerleşim alanlarının belirlenmesi, bu doğrultuda, tarım alanları, orman alanları, meralar, jeolojik açıdansakıncalı alanlarının korunması gerektiği bu tür alanlarda, münferit kentsel gelişme taleplerinin ise plan bütünlüğü gözönünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Genel ilke olarak, plan kararları ile fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amaçlanır.
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu planın şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olup olmadığının belirlenmesi için Danıştay Altıncı Dairesince yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen rapor ile ek bilirkişi raporunda özetle;
2-Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın 28.02.2019 tarihli yazısında: Bununla birlikte Bilirkişi Raporu’nda bu (davacının) iddiasına konu olabilecek tek yerin Bodrum-Milas karayolu üzerindeki alan olduğu ve bu alanın Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda tarım arazisiyken Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planı ile Günübirlik Turizm Tesis Alanına dönüştürüldüğü yönünde bir tespit yer almadığı, bu tür bir tespitin bilmselliği tartışmalı olmakla birlikte, Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın “8.3. Tarım Arazileri” plan hükmü uyarınca tarım arazileri sınıflarına göre bu alanlarda 0.1-0.40 arası emsallerle tarımsal amaçlı yapılar yapılabildiği buradan da görülebileceği üzere, eğer iddiaya konu alan Bodrum-Milas karayolu üzerindeki alan ise de yapılaşma koşulları 0.10 olarak tanımlı olan günübirlik alan kullanımı ile her hangi bir emsal artışı yaratılmadığı gibi aksine emsalin düşürüldüğü açık olup iddia ederek; ilgili belgeler de ilişikte sunulduğu, davaya konu 1/25.000 ölçekli planın itiraza konu olan bölümünde Günübirlik Alan olarak gözüken kullanım planda görüldüğü üzere “G” ikonu ile gösterildiği çevre Şehircilik Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlıkça 26.12.2012 tarih ve 19646 sayılı Olur ile 644 sayılı Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. Maddesi uyarınca onaylanan Aydın-Muğla Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nde görülen itiraza konu alanın 1/25.000 ölçekli planda “Günübirlik Alan” lekesinin yer aldığı, alanın 1/100.000 ölçekli planda tarım arazisi olarak gözüktüğü her ne kadar 1/100.000 ölçek planın lejantında Günübirlik Alanlar “G” ikonu ile gösterilmiş olsa da, 1/100.000 ölçek plan paftasından da açıkça görülebileceği üzere 1/100.000 ölçekli planda söz konusu alan için her hangi bir Günübirlik Alan kullanım kararı getirilmediği ayrıca 1/100.000 ölçekli planda Otogar alanı Milas-Bordum karayolunun Torba kavşağının kuzeyinde yer almasına karşın, davaya konu planda 1/25.000 ölçekli planda güneyinde kaldığı bu nedenlerden ötürü 1/100.000 ölçekli plan ile 1/25.000 ölçekli plan karşılaştırıldığında planların kademeli birlikteliği ilkesinin sağlanmadığı görüldüğü, yukarıda alıntısı yapılan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı adına gönderilen 28.02.2019 tarihli yazıda yer alan görüşlerde günübirlik alanda 0.10 emsalle, alanın tarım arazisi niteliğinin korunduğunun ve tarım yapılabileceğinin ima edilmiş olması en başta günübirlik alanla ilgili
“5.7.1. Açık ve yeşil alan ihtiyacı başta olmak üzere, beldede yaşayanların spor, dinlenme, gezinti ve eğlenme ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik aktif ve pasif yeşil alanlardır. Bu alanlarda lokanta, gazino, kahvehane, çaybahçesi, büfe, açık olarak düzenlenen oturma ve yemek yerleri ve otopark ile bölgenin doğal nitelikleri göz önüne alınarak açık spor ve su oyunu alanları gibi günübirlik kullanıma yönelik faaliyetler yer alabilir.
5.7.2. Bu alanlarda yapılaşma koşulu:
– Maksimum emsal EMAKS= 0.10
– Maksimum yapı yüksekliği HMAKS=4.50 M. (1 KAT) / Asma kat yapılması halinde HMAKS= 5.50 M. (1 Kat) (Asma kat emsale dahildir)” hükmünü içeren plan hükümlerine aykırı olduğu,
5-dava konusu planda T1 lejantıyla Turizm Tesis Alanı olarak belirlenen alanın, 2. Derece doğal sit olarak belirlenen bölge içinde yer aldığı, ayrıca 1/100.000 ölçekli plana göre orman alanı kullanımında ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsünde olduğu dikkate alındığında, bu alanın yalnızca orman alanı niteliğinde olan alanlardan farklı olarak değerlendirilmesi gerektiği, dava konusu planın Plan Hükümlerinde, Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. maddesinde sit alan ayrımı yapılmadan öngörülen “Yapılaşmaya esas inşaat hakkı, emsal (E) 0.30‘u geçemez” hükmünün aynen benimsenmiş olmasının, ayrıca bina yüksekliği otellerde hmaks=10.50 metredir (2 kat), diğer turizm tesislerinde maksimum bina yüksekliği hmaks=8.50 metredir” denilerek ayrıntılı yapılaşma hakkının Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun onayı olmadan dava konusu planda belirlenmesinin, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 740 sayılı İlke Kararı ve planlama ilkelerine uygun olmadığı
6- davacının EK-1 olarak sunduğu plan örneklerinde, deniz kıyısında T1- Turizm Tesis Alanı olarak ayrılan arazinin kuzey yönünde genişletilerek buradaki orman alanının turizm alanına katıldığı, bu alanın 3. Derece Doğal Sit olduğu, T1 lejantıyla Turizm Tesis Alanı olarak belirlenen bu alanın da Aydın-Denizli-Muğla 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında “Orman Alanı” “Doğal Sit”, “Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı” ve “Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi/Turizm Merkezi olarak tanımlanan alanlar içinde, orman alanı olmasının yanısıra 3. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki sözü edilen alanın dava konusu çevre düzeni planında “T1- Turizm Tesis Alanı” kullanımına ayrılmasının doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve planlama ilkelerine uygun olmadığı, dava dilekçesinde EK-3 olarak örneği sunulan iki plan değişikliği kararından birincisinin, orman alanı sınırının batı-güneybatı yönlerinde daraltılarak “Seyrek Yoğunluklu (brüt yoğunluk 40 kişi/hektar) Kentsel Gelişme Alanı”nın aynı yönde genişletilmesi olduğu, orman alanının konut türü bir kullanışa dönüştürülmesinin hukuken mümkün olmadığı, EK-3’te davacının itiraz ettiği ikinci plan değişikliğinin ise, birinci itiraz konusunun güney-batısında kalan, önceki planda orman arazisi olarak görülen alanın dava konusu planda, kuzey-doğu yönünde uzatılan “T1- Turizm Tesis Alanı”na dönüştürülmesi olduğu, dava konusu planda, önceki planda yer alan Turizm Tesis Alanının alanın içine, deniz kıyısından uzakta dar bir koridor halinde uzatılmasının Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. maddesinin (f) bendinde belirtilen koşulu sağlamadığı ve orman varlığı için başta yangın olmak üzere riskler oluşturacağı, dava dilekçesinde EK-4 olarak sunulan itirazlardan birincisinin, önceki planda deniz kenarında 2. Derece Doğal Sit alanında düzenlenmiş olan “Turizm Tesis Alanı”nın kuzey yönünde orman alanının içine doğru 1. Derece Doğal Sit alanının sınırına kadar genişletilmesi olduğu, ikinci itiraz konusu, birinci itiraz konusu alanın kuzeyinde, önceki planda orman alanı olarak görülen alanın “T2 – Turizm Tesis Alanı” olarak planlanması olduğu, dava konusu plan değişikliği ile orman ve 3. Derece Doğal Sit Alanının turizm tesis alanları kullanımına ayrılmasının doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve planlama ilkelerine uygun olmadığı, T2 türü turizm tesisleri ister özel mülkiyetteki araziler, ister tahsis edilen orman arazileri üzerinde kurulsun, düşük yoğunluklu tesislere altyapı getirmenin yatırım maliyetinin yüksek, geri dönüşünün çok sınırlı olabildiği, fizibilite analizi yapıldığı taktirde böyle yatırımların uygulanabilir olmasının beklenemeyeceği,

7-Plan Açıklama Raporu’nda, dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı kapsamında plan dönemi sonunda oturacak nüfusla İlgili herhangi bir nüfus tahmini bulunmadığı, Plan Açıklama Raporunda nüfus projeksiyonunun yer almamasıyla ortaya çıkan, dava konusu planın, kapsadığı alanda oturacak ve konaklayacak nüfusla ilgili projeksiyon yapılmadan hazırlanıp onaylanmasının, başta Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin Tanımlar başlıklı 4. Maddesinin (ç) bendi İle 8. Maddesinin (h) ve (ı) fıkralarındaki hükümler olmak üzere, diğer planlama mevzuatı İle planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olmadığı,
10-planlanan alanda bulunan köy yerleşmelerinde 6360 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden belediyeden ruhsat alınmadan inşa edilmiş yapılar bulunabileceği, mevcut bu tür dokuların yasallığı ve imar kurallarına uygunluğu değerlendirilmeden, üst ölçekli plan kararı uyarınca böyle dokuların tüm kadastral parseli kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmasının planlama ve şehircilik ilkeleriyle bağdaşmayacağı,
15- 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında orman alanı ve doğal sit alanı olarak görülen bir alanın 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında orman vasfı dikkate alınmadan “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” olarak gösterilmesinin planların kademeli birlikteliği ilkesini sağlamadığı gibi, korunması gerekli orman ve ekolojik değerlerin daraltıldığı gerekçesiyle planlama ve şehircilik ilkeleri ile ilgili mevzuata aykırı bulunduğu belirtilmiştir.
Dava dosyasında bulunan bilgi ve begeler ile bilirkişi raporlarının birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu 1/25.000 ölçekli planda Bodrum-Milas Karayolu üzerinde yer alan günübirlik alan kararı 1/100.000 ölçekli planda bulunmadığı gibi tarım arazisi olan bu alanın günübirlik tesise ayrılmasının planların kademeli birlikteliği esasına şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı olduğu, dava konusu Adalıyalı mevkiindeki bazı alanların 1/25.000 ölçekli Çevre Düzen Planında “T1 Turizm Tesisi Alanı” olarak belirlenmesine karşın, aynı alanların üst ölçekli 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında 2. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki orman alanı kullanımında gösterildiği anlaşılmakta olup, bu haliyle dava konusu alana yönelik 1/25.000 ölçekli plan ile getirilen kullanım kararında, planların kademeli birlikteliği ilkesine uygun olmadığı, ayrıca Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun Doğal (Tabii) Sitler, Koruma Ve Kullanma Koşulları İle ilgili 740 sayılı ilke kararı ile değiştirilen 728 nolu ilke kararını bertaraf edecek nitelikte, 2. Derece sit alanında bulunan dava konusu alanda yapılaşma hakkını belirleyen 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Plan kararında bu yönüyle de hukuka uygunluk bulunmadığı, itiraz (6)’da belirtilen alanların 1/25.000 ölçekli Çevre Düzen Planında turizm tesisi alanı olarak belirlenmesine karşın, aynı alanların üst ölçekli 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında 3. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki orman alanı kullanımında gösterildiği anlaşılmakta olup bu haliyle dava konusu alana yönelik 1/25.000 ölçekli plan ile getirilen kullanım kararında, planların kademeli birlikteliği ilkesine uyarlık bulunmadığı, itiraz (5)’de yer alan değerlendirmeler doğrultusunda, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 740 sayılı İlke Kararı uyarınca 3. derece sit alanlarında, kullanıma açılacak bölgelerde geçici dönemi yapılanma koşullarının ilgili kurumların görüşleri alınarak Koruma Kurullarınca belirlenmesi ve daha sonra bu koşulların esasen koruma amaçlı imar planları ile öngörülmesi gerekmekte olup, 3. Derece sit alanında bulunan dava konusu alanlarda yapılaşma hakkının belirlenmesine ilişkin 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Plan kararında bu yönüyle de hukuka aykırı olduğu, dava konusu planın, kapsadığı alanda oturacak ve konaklayacak nüfusla ilgili projeksiyon yapılmadan hazırlanıp onaylanmasının planlama mevzuatı İle planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olmadığı, 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planın 4.8 sayılı plan hükmü ile dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında bir kadastral parselin tamamı bir kentsel kullanım lekesi (konut, turizm tesis alanı gibi) içerisinde kalmasa bile, alt ölçekli planlarda doğal eşlikler dikkate alınarak parselin tamamı için kentsel kullanıma yönelik karar getirilebileceği öngörülmekte olup, söz konusu plan kararının, üst ölçekli planın getirdiği strateji ve ilkelerden bağımsız uygulamalara yol açmasına sebebiyet verebileceği, bu hükmün, dava konusu 1/25.000 ölçekli planın niteliği gereği alt ölçekli planlara bırakılmış ve sadece alt ölçekli planların önerebileceği kullanımlara ilişkin keyfi plan kararlarının önünü açabileceği anlaşıldığından, bu haliyle plan kademelenmesine aykırı uygulamalara yol açması olasılığının bulunması nedeniyle planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olmadığı, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda orman alanı ve Doğal Sit alanı olarak gözüken bir alanın 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda orman alanı vasfı dikkate alınmadan “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” olarak gösterilmesinin planların kademeli birlikteliği ilkesini sağlamadığı gibi, korunması gerekli orman ve ekolojik değerlerin daraltılması nedeniyle planlama esaslarına ve şehircilik ilkelerine aykırı bulunduğu, dava konusu edilen diğer plan kararlarında da şehircilik ilkeleri planlama esasları ve imar mevzuatına aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Çevre Düzeni Planı değişikliğinin bilirkişi raporlarında yer alan ve yukarıda belirtilen 2, 5, 6, 7, 10 ve 15 sayılı hususlara ilişkin kısımlarının iptaline, dava konusu planın iptali istenilen diğer bölümlerine yönelik olarak ise davanın reddine karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 7.2.2013 tarihinde onaylanan Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planı ile 26.12.2012 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli Aydın-Muğla-Denizli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin iptali istenilmiştir.

İLGİLİ MEVZUAT:
2872 sayılı Çevre Kanununun 9. (b) maddesinde “Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

Sözü edilen kanun maddesine dayanılarak çıkarılan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte “Havza” ; bir akarsu kaynağını besleyen yüzey ve yer altı su kaynaklarının tabii su toplama alanını kapsayacak biçimde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce belirlenmiş alanlar, “Bölge” coğrafi, sosyal, ekonomik, fiziksel nitelikleri açısından benzerlik gösteren alan ve/veya Devlet Planlama Teşkilatınca belirlenmiş olan istatistiki bölge (düzey 2) birimleri olarak tanımlanmıştır.

Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 4. maddesi (ç) bendinde, Çevre düzeni planı açıklama raporu: Çevre düzeni planının vizyonunun, amacının, hedeflerinin, stratejilerinin, ilkelerinin ve politikalarının açıklandığı ve bunlar doğrultusunda belirlenen projeksiyon nüfusuna, sektörel yapıya, alan büyüklüklerine, plan kararlarına, plan uygulama araçlarına, kurumsal yapıya ve denetime ilişkin gerekçeli açıklamaların yapıldığı ve çevre düzeni planı ile bütün olan rapor;

(d) bendinde; çevre düzeni planı araştırma raporu; Planlama alanına ilişkin geleceğe yönelik projeksiyonların yapılabilmesi, plan kararlarının, koruma ve gelişme politika ve stratejilerinin ve plan hükümlerinin belirlenebilmesi için 7. nci madde kapsamında toplanan verilerin planlama çalışmasında kullanılacak biçimde analiz ve sentezinin yapıldığı, alana yönelik fırsatların, tehditlerin, güçlü yönler ve zayıflıkların belirlenerek ilgilisine göre farklı disiplinlerden uzmanlarca hazırlanan rapor, olarak tanımlanmış; çevre düzeni planının niteliklerinin belirlendiği 5. maddesi (e) bendinde, “planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan üst ölçekli bir plan olduğu” plan nitelikleri arasında yer almıştır.
Yönetmeliğin Planlama Alanının Tespiti Başlıklı 6. maddesinin 1/a bendinde Planlama alanı; Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve Çevre Kanunu kapsamında; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen büyük akarsu havzaları veya Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından belirlemiş istatistiki bölge birimleri (düzey 2) ile birlikte idari sınırları da dikkate alınarak, en az iki il sınırını içerecek şekilde belirlenir hükmü yer almıştır.

Diğer taraftan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 38. maddesinin 2. fıkrası ile Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış, Geçici 1. maddesinde, bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce onay makamına sunulan veya idare meclisinde gündeme alınan plan tekliflerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önceki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çıkarılan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, “Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı ifade eder.” kuralı yer almaktadır.

Yönetmeliğin “Planlama alanı” başlıklı 18.maddesinde, “Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır.” kuralına, “Plan ilke ve esasları” başlıklı 19. maddesinin 1.fıkrasında ise, “Çevre düzeni planları hazırlanırken; a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması, b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması, c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi, ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi, d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi, e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması, f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi, g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması, h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması esastır.” kuralına yer verilmiştir.

Anılan 19.maddenin 2.fıkrasında, “Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır: a) Sınırlar. b) İdari ve bölgesel yapı. c) Fiziksel ve doğal yapı. ç) Sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, doğal karakteri korunacak alanlar. d) Ekonomik yapı. e) Sektörel gelişmeler ve istihdam. f) Demografik ve toplumsal yapı. g) Kentsel ve kırsal yerleşme alanları ve arazi kullanımı. ğ) Altyapı sistemleri. h) Yeşil ve açık alan kullanımları. ı) Ulaşım sistemleri. i) Afete maruz ve riskli alanlar. j) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri. k) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları. l) Her tür ve ölçekteki plan, program ve stratejiler. m) Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve benzeri hidrolojik, hidrojeolojik alanlar. n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Aynı maddenin 3.fıkrasında, ” Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sürecinde planlama alanı sınırları kapsamındaki tüm veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde hazırlanır.” kuralı, 4.fıkrasında, “Plan hazırlık sürecinde ihtiyaç duyulan veri, bilgi ve belgeler; ilgili veriyi hazırlamakla sorumlu kurum ve kuruluşlardan, bilimsel çalışmalardan ve uzmanlarca arazide yapılacak çalışmalardan elde edilir.” kuralı, 5.fıkrasında, “Planlama sürecinde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleri kullanılarak güncellenebilir ve sorgulanabilir sayısal veri tabanı oluşturulur.” kuralı bulunmaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın incelenmesinden davaya konu 1/100.000 ölçekli Aydın-Muğla-Denizli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin 08.01.2013-08.02.2013 tarihleri arasında askıya çıkarılmış, askı süresi içerisinde itirazı bulunmayan davacı tarafından davaya konu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni planının 09.05.2013-09.06.2013 tarihleri arasında askıya çıkarılması üzerine sözü edilen plan ile birlikte 1/100.000 ölçekli çevre düzeni değişikliğinin de iptali istemiyle 7/8/2013 tarihinde görülmekte olan dava açılmıştır.
Diğer taraftan, davacı vekilince 15.12.2014 havale tarihli dilekçe ile 3.12.2013 onay tarihli işlemle yeni bir 1/12.500 ölçekli çevre düzeni planı revizyonu yapıldığı, yeni onaylanan planla, dava konusu plan arasında hiç bir fark bulunmadığı, 6 adet pafta arasında sadece … sayılı paftada sit sınırları ve turizm merkezi sınırında küçük bir değişiklik olduğu, plan değişikliğe uğramış olsa bile dava gerekçelerinin ortadan kalkmadığı, davanın konusuz kalmasının mümkün olmadığı, dava açıldıktan sonra onaylanan bu plan da değerlendirilerek iptali sonucunu doğuracak şekilde karar verilmesi, bu dilekçenin ıslah dilekçesi olarak dikkate alınması, bu uygun görülmediği takdirde 3.12.2013 tarihinde onaylanan planların da değerlendirileceği yönünde karar alınması isteminde bulunulmuştur.
2577 sayılı yasanın 16. maddesinin 4. fıkrasında “taraflar sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara ve ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. (Ek cümle:11/4/2013-6549/4 md.) Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” hükmü yer almıştır.
Bu itibarla yukarıda içeriğine yer verilen yasa maddesinde belirtilen ıslah müessesi kapsamında olmayan, davanın genişletilmesi kapsamında bulunan istem hakkında karar verilmesi hukuken olanaklı değildir. Bununla birlikte dosya içeriğinden davacının dava açmakla elde etmek istediği hukuki sonuçlara ilişkin bir değişiklik olmadığının belirlenmesi halinde davanın konusuz kaldığı sonucuna ulaşmanın mümkün olamayacağı, dava konusu işlemin hukuki denetimi yapılarak hüküm kurulması gerektiği kuşkusuzdur.
Davaya konu Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 07/02/2013 tarihinde onaylanan Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planı ile 26/12/2012 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli Aydın-Muğla-Denizli Çevre Düzeni Planı değişikliğine karşı açılan bu davada;
A-) 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliğinin havza ve bölge bazında korunması gereken bölgeleri, hassas bölgeleri, ekosistemleri, ekolojik varlıkları gösteren; imar yapılaşma ve yerleşme sonucu ortaya çıkabilecek çevre kirliliğinin önlenmesine yönelik nitelik taşıyıp taşımadığı ile ekolojik amaçlı olup olmadığının,
B-) Çevre düzeni planlarının 2872 sayılı Yasa’nın 9. maddesinde ve söz konusu madde ile 4856 sayılı Yasa’nın 2. ve 10. maddeleri uyarınca çıkarılan ve 11.11.2008 tarihli, 27051 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte belirtilen, tanımlara, çevre düzeni planının niteliğine, bilgi ve verilerin toplanmasına ilişkin esaslara, çevre düzeni planı sınırları içinde kalan alanlarda uygulanacak temel esaslara, planların hazırlanması, hazırlattırılması incelenmesi ve değiştirilmesine ilişkin idari ve teknik usuller ile 14/06/2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinde belirtilen usullere uygun olup olmadığının,
C-) Planlarla gelişme alanlarında kaç kişinin yerleşebileceğine ilişkin nüfus tahmin hesabı ile bu hesaba uygun gelişme alanlarının belirlenip belirlenmediğinin
D-) 1/25.000 ölçekli Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği ilave Revizyon Çevre Düzeni Planının ve plan notlarının plan hiyerarşisi kapsamında üst ölçekli çevre düzeni planına uygunluğunun
E-) Dava dilekçesinde tek tek sayılan iddialar kapsamındaki her iki plana yönelik plan notları ve plan hükümlerinin ve dava dilekçesinde belirtilen planlama bölgesi dahilindeki alanlara (Çiftlikköy’ün güneyinde yol kenarındaki orman alanı, Adayalı Mevkii, vb. gibi) yönelik olarak getirilen kullanım kararları ve plan açıklama raporu hükümleri, plan notları ve plan uygulama hükümlerinin,
F-) Dava konusu ilave ve revizyon çevre düzeni planından sonra 03/12/2013 tarihinde onaylanan 1/25.000 ölçekli ilave revizyon çevre düzeni planında davacının itirazları ve iddiaları doğrultusunda değişiklik yapılmadığı ile yapılan tüm değişikliklerin belirlenmesi suretiyle ilgili mevzuatta belirlenen esaslara, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına, ve kamu yararına uygun olup olmadığı tespiti açısından naip üye … tarafından re’sen seçilin Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ve Yrd. Doç. Dr. …’ın katılımıyla gerçekleştirilen keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen rapor alınmış, bilirkişi ve raporu ve dosya içeriğinden davacının dava açmakla elde etmek istediği sonuçlara ilişkin bir değişiklik olmadığı belirlenerek davacının iddiaları, davalının savunmaları, bilirkişi raporu ve rapora yapılan itirazlar ile müdahillerin iddiaları gözönünde bulundurularak uyuşmazlığın değerlendirilmesine geçilmiştir.

Dairemizce davaya konu çevre düzeni planlarının genel değerlendirmesi
Davaya konu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının genel hükümlerinin 7.1. sayılı maddesinde, bu çevre düzeni planının plan hükümleri ve plan açıklama raporuyla bir bütün olduğu, 7.2. sayılı maddesinde, bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, 7.4. sayılı maddesinde bu planın sınırları dahilinde bu plan, ve plan hükümlerinde yer almayan konularda halen yürürlükte olan bu planın onayından sonra yürürlüğe girecek olan mevzuat hükümleri ve mevzuat değişikliklerinin (kanun, tüzük, yönetmelik, tebliğ) geçerli olduğu, 7.10. sayılı maddesinde bu plan sınırları içinde özel kanunlara tabi olanlar dahil bu planın ilke ve stratejileri doğrultusunda yapılacak alt ölçekli planlarda ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar ile ekolojik değeri olan hassas alanların gösterilmesinin zorunlu olduğu, bu alanlarda ilgili mevzuat çerçevesinde belirlenen koruma kararlarına göre işlem yapılacağı, 7.11. sayılı maddesinde, bu planın ilke ve stratejileri doğrultusunda yapılacak alt ölçekli planlarla ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı, 7.15. sayılı maddesinde kentsel yerleşme alanlarının bu plan ile belirlenen alansal büyüklük aşılmaksızın yasal doğal ve yapay eşikler gözönüne alınarak ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri, bakanlığın uygun görüşü doğrultusunda alt ölçekli imar planı çalışmalarında kesinleştirileceği, hükümleri yer almaktadır.
Yine davaya konu 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planı plan notlarının, genel hükümlerinin 4.1. sayılı maddesinde bu çevre düzeni planının plan hükümleri ve plan açıklama raporuyla bir bütün olduğu, alt ölçekli planların yapılmasında bu belgelerin bütününün gözönünde bulundurulacağı 4.2. sayılı maddesinde bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, 4.3. sayılı maddesinde alt ölçekli imar planlarının yapımı aşamasında 3194 sayılı İmar Kanunu eki Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikte belirtilen ve planların yapımı sırasında temin edilmesi gereken verilerin ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından elde edilerek bu görüşlerde belirtilen hususların planlara yansıtılacağı, tarım alanları başlıklı 5.4. sayılı maddesinin 5.4.1.1. sayılı alt maddesinde bu planda tarımsal niteliği korunacak alan olarak işaretlenen alanlarda Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından verilen görüşlerde alanın tarım dışı kullanıma uygun görülmesi durumunda plan notu ve devamı olan 5.4.1.2 ve 5.4.1.3 sayılı maddelerde sayılan yapılaşma koşuluyla plan notlarında belirtilen yapıların yapılabileceği hükümlerine yer verilmiştir.
Çevre düzeni planı kararlarının kurumlardan ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler, nüfus projeksiyonları ve yerel idarelerin imar planları, bölgesel yatırım kararları, koruma statülü alanlar ulaşım ağları gibi plana girdi sağlayan verilerin değerlendirilmesi sonucunda oluşturulması gerektiği, dolayısıyla nüfus projeksiyonlarına göre, yerleşim alanlarının belirlenmesi, bu doğrultuda, tarım alanları, orman alanları, meralar, jeolojik açıdan sakıncalı alanlarının korunması gerektiği bu tür alanlarda, münferit kentsel gelişme taleplerinin ise plan bütünlüğü gözönünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Genel ilke olarak, plan kararları ile fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amaçlanır.
Bu amaç çerçevesinde, Çevre Düzeni Planı ölçeğinde hangi usül ve esaslara göre planlama yapılacağı ayrıntıları ile ilgili Kanun ve Yönetmeliklerde düzenlenmiştir.
Davalı İdarece Çevre Düzeni Planları uygulama imar planları gibi değerlendirilmemesi gerektiği, nitekim 3194 sayılı İmar Kanunu’ nun 8. maddesinin (f) bendinde “Kentsel asgari standartların, Bakanlıkça belirlenen esaslar doğrultusunda çevre düzeni planı ile belirlenebileceği, uygulamaya ilişkin kararların yörenin koşulları, parselin bulunduğu bölgenin genel özellikleri, yapının niteliği ve ihtiyacı, erişilebilirlik, sürdürülebilirlik, çevreye etkisi dikkate alınarak ve ölçüleri verilerek Bakanlıkça belirlenen esaslara göre uygulama İmar planında belirlenir.” denildiği, bu çerçevede çevre düzeni planı kararları doğrultusunda uygulama yapılamamakta olup; mevzuat gereği 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile nitelikli tarım alanlarının imara açılmasının söz konusu olmadığı, yerleşim alanlarının yasal, doğal ve yapay eşikler göz önüne alınarak, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri, Bakanlığın uygun görüşü doğrultusunda alt ölçekli plan çalışmalarında kesinleşeceği ifade edilmiştir.
Diğer taraftan planların kademeli birlikteliği esasına göre 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının üst ölçekli 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı kararlarına aykırı kullanım kararları getiremeyeceği açıktır.
Davaya konu çevre düzeni planlarının plan notları değerlendiğinde, bu planlardan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, alt ölçekli imar planlarının yapım aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı, tarımsal niteliği korunacak alanlarda ise mutlaka ilgili kurumlardan alınan görüşler doğrultusunda yapılaşma olabileceği, çevre düzeni planı ölçeğinde getirilen kullanım kararlarının o bölgenin mutlaka yapılaşacağı yönünde olmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Dairemizce 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı yönünden yapılan değerlendirmede;
Gerek davacının dava dilekçesindeki iddialarının 1/25000 ölçekli çevre düzeni planına yönelik olması gerekse Bilirkişi raporu ve dosya içeriğinden 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planına yönelik olarak şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı bir husus bulunmadığının belirlenmesi nedeniyle 1/100.000 ölçekli plan değişikliğinin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

İtiraz 1:
Dava dilekçesinde;
“Dava konusu çevre düzeni planı, Çevre ve Orman Bakanlığınca 09.03.2011 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli Aydın-Muğla-Denizli Çevre Düzeni Planı Revizyonu kararlarına aykırıdır.
Bölgeyi kapsayan alanda 26.12.2012 tarihinde onaylanan ve sadece-turizm Merkezi’nin sınırının belirlenmesini esas alan 1/100.000 ölçekli çevre düzeni plan değişikliği yapılmıştır. Bu plan değişikliği; çok önemli deniz ve kara ekosistemleriyle, çok zengin bir orman flora ve fauna, birinci sınıf tarım arazileri, yöreye özgü zeytinlikler, mandalina bahçeleri vb. birçok değeri yok edecek alt ölçekli ve birbirinden bağımsız plan onamalarını gündeme getirmiştir. Söz konusu plan değişikliğinin gerçekleştirildiği alan büyüklüğü ve yeni getirilen yoğunluk arttırıcı fonksiyon kararları itibariyle çok geniş bir alanı kapsayacak sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Arazi kullanım kararlarına, ulaşım ve altyapı sistemlerine doğrudan etki edecektir. Böylesi bir üst ölçekli plan değişikliği kararının, mutlaka daha geniş ölçekte ve hatta plan bütününde değerlendirilmesi gerekmektedir. Çevre Düzeni Planlarının bölge bazında korunması gereken bölgeleri, ekosistemleri, ekolojik varlıkları gösteren ekolojik amaçlı bir plan olması gerekmekte iken, söz konusu alanlar yerleşim alanlarına dönüştürülmekte, hem de etkileri çok büyük bir alana yayılacak olması muhtemel olan yeni yoğunluk artırıcı fonksiyonlar vererek kentsel gelişmeyi olumsuz yönde etkileyecek değişikliklere yol açması nedeniyle 26.12.2012 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli Aydın-Mugla-Denizli Çevre Düzeni Planı Revizyonu Değişikliği de dava konusudur ve sadece eksik tamamlama amaçlı bu planların iptali gerekmektedir.
Muğla İl özel İdaresince hazırlanarak 27.06.2012 tarihli 434 sayılı il Genel Meclisi Kararı alınarak onaylanmak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığına gönderilen Muğla ilinin tamamını kapsayan 1/25.000 ölçekli İl Çevre Düzeni Planı; aynı Bakanlıkça aylardır onaylanmayı beklerken, bütüncül plandan uzak ve parçacıl olarak sadece bir yerleşmeyi kapsayan, kamu yararı taşımayan tamamen ranta yönelik olarak onaylanması mevzuata, aykırıdır.
Birbirinin devamı ve tamamlayıcısı olan 1/100.000 ölçekli planın ve 1/25.000 ölçekli planın aynı Bakanlık tarafından onaylanmasına rağmen planların örneklerde de görüldüğü gibi birbirinden aykırı ve çelişkili hükümler içerdiği ve tutarsız olduğu görülmektedir.” iddialarına yer verilmiştir.

Savunmada;
“Davacının, dava konusu Muğla Bodrum Yalıciftliği 1/25.000 ölçekli Ilave-Revizyon Çevre Düzeni Planının parçacıl ve mevzii turizm alanını kapsayan yapısıyla 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ana kararlarını bozucu ve yoğunluk arttırıcı nitelikte olduğu iddiasına İlişkin:
Davacının Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı yürütmesinin durdurulması ve iptali talebinin de gerekçesi olarak ifade ettiği üzere, Aydın-Muğla- Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, Muğla Bodrum Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planının düzenleyicisidir. Nitekim Aydın-Muğla- Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı özel kanunlara tabi alanlara ilişkin 6.1. sayılı maddesinde “bu plan sınırları içinde kalan özel kanunlara tabi alanlarda, bu planla yeni kullanım kararı getirilmemiş olup, bu alanlarda, kırsal yerleşme alanları dışında diğer mevcut arazi kullanımı gösterilmiş ve bu bölgeler için resmi kurumlarca verilmiş olan, bu plana altlık teşkil eden kurum görüşleri, ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar; ekolojik değeri olan hassas alanlar, orman alanları ve tarım alanları işlenmiştir.” hükmü uyarınca planda özel kanunlara tabi alanlar kapsamında bulunan turizm merkezleri için de 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Plan ile yeni kullanım kararı getirilmemiş olup, 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının parçacıl ve 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ana kararlarını bozucu nitelikte olduğu iddiası asılsızdır. Ayrıca Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının “6.6.2. sayılı maddesinde yer alan bu alanlarda, yetkili kurum ve kuruluşlarca yapılacak planlama çalışmalarının, bu alanlarla ilgili özel kanun hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bölgesel bütünlük ve sürdürülebilir kalkınma amacı ile bu planın ilke ve stratejileri doğrultusunda yapılması gereklidir” ve 8.6.4. sayılı maddesinde yer alan “Yetkili bakanlık ya da kurum ve kuruluşlarca yapılacak veya yaptırılacak planlarda, bu alanlar içerisinde bulunan hassas alanlar, orman alanları, tarım alanları, sulak alanlar, kumullar vb. gibi alanları tehdit edici yönde ve tahribata yol açacak yoğunlukta yapılaşma kararı getirilemez.” hükümleri uyarınca 1/25.000 ölçekli Planın 1/100.000 ölçekli Planın ilke ve stratejilerine, koruma ve yoğunluk kararlarına uygunluğun sağlanması teminat altına alınmıştır. Bu çerçevede yukarıda da ifade edildiği gibi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının ilke ve stratejilerine ve koruma ve yoğunluk gibi plan ana kararlarına uygun olarak hazırlanan Muğla Bodrum Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planı düzenleyicisi olan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planına aykırı ve plan ana kararlarını bozucu ve yoğunluğu arttırıcı nitelikte olması söz konusu değildir.
Davacının Muğla İl Özel İdaresince hazırlanarak ve … tarihli, … sayılı İl Genel Meclisi Kararı alınarak onaylanmak üzere Bakanlığımıza gönderilen Muğla İl Bütününe ait 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı aylardır onaylanmayı beklerken Muğla Bodrum Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli llave-Revizvon Çevre Düzeni Planının ranta yönelik olarak onaylanmasının mevzuata aykırı olduğu iddiasına ilişkin;
Muğla İl Özel İdaresi ve Muğla Belediyesi arasında 05.08.2009 tarihinde imzalanan İl Çevre Düzeni Planı Protokolü ve Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik hükümleri doğrultusunda hazırlanan ve Muğla İl Özel İdaresi tarafından 644 sayılı KHK uyarınca onaylanmak üzere Bakanlığımız Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü’ne sunulan 1/25.000 ölçekli Muğla İl Çevre Düzeni Planı süreç içinde kurum görüşlerine sunulmuş, Bakanlığımızca incelenmiş; ancak Danıştay Altıncı Dairesi Başkanlığının 25.08.2009 tarihinde onaylanan Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının nüfus projeksiyonları ile sektörel projeksiyonları hakkındaki yürütmeyi durdurma kararı dikkate alınarak 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planına uygun olarak hazırlandığı belirtilen 1/25.000 ölçekli Muğla İl Çevre Düzeni Planı mahkeme kararları doğrultusunda tekrar değerlendirilmek üzere … tarih ve … sayılı yazımız İle Muğla İl özel İdaresi’ne iade edilmiş olup geçen bu süre zarfında plana ilişkin Muğla II Özel İdaresince herhangi bir dönüş gerçekleşmemiştir.
Bu çerçevede halihazırda Bakanlığımızda onaylanmayı bekleyen Muğla İl Bütününe ait bir plan teklifi bulunmamaktadır. Bununla birlikte Bodrum Yarımadasının güneyinde bulunan Yalı Beldesi; doğal, tarihi ve kültürel değerleri ile ülkemiz için büyük bir öneme sahiptir. Ancak turizm ve yoğun bir ikinci konut baskısı altında bulunan bölgede plansızlığın da etkisiyle kaçak yapılaşmalar ve kontrolsüz bir gelişme oluşmaya başlamıştır. Bölgede geleneksel yapının korunduğu ve çirkin yapılaşmanın oluşmadığı az sayıda yerleşimlerden biri olan alanın doğal ve geleneksel yapısının korunması amacıyla Yalıçiftliği Turizm Merkezi dahilinde üst ölçek planlama çalışmalarına başlanmış olup Muğla Bodrum Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli ilave Revizyon Çevre Düzeni Planı 07.02.2013 tarihinde onaylanmıştır. Böylesi hassas bir bölgenin sürdürülebilirliği için elzem olan 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın onayını rantla bağdaştırmak yanlış bir değerlendirmedir. Böylesi bir durum ancak kamu yararı İle bağdaştırabilir. Bilindiği gibi ülkemiz için böylesi öneme sahip bu bölgelerin en büyük sorunu plansızlık ve plansızlıkla birlikte gelen kaçak yapılaşmadır.” savunmasında bulunulmuştur.

Bilirkişi raporunda;
“Davacının dava konusu olan 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planına ilişkin “Yoğunluk arttırıcı fonksiyon kararları itibariyle çok geniş bir alanı kapsayacak sonuçlar doğurabilecek niteliktedir” saptaması için Bilirkişi kurulunun değerlendirmeleri ileriki bölümlerde sunulacaktır. Davacı tarafından “Böylesi bir üst ölçekli plan değişikliği kararının, mutlaka daha geniş ölçekte ve hatta plan bütününde değerlendirilmesi gerektiği” ve “1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın parçacıl nitelikte olduğu” iddia edilmektedir. Dava konusu olan 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın 09.03.2011 tarihînde onaylanan 1/100.000 Aydın-Muğla-Denizli Çevre Düzeni Planı Revizyonu kararlarıyla uyumlu olup olmadığı ve “kamu yararı” ile ilgili saptamalar ileriki itiraz maddelerine olan cevaplarda tartışılacaktır.
Davacının “Çevre Düzeni Planlarının bölge bazında korunması gereken bölgeleri, ekosistemleri, ekolojik varlıkları gösteren ekolojik amaçlı bir plan olması gerekmekte iken, söz konusu alanlar yerleşim alanlarına dönüştürülmektedir” saptamasına Bilirkişi Kurulu Çevre Düzeni Planlarının amaç ve nitelikleri bağlamında katılmamaktadır. Şöyle ki: 11.08.1983 tarihinde 2-18132 sayılı Resmi Gazetede ilan edilen 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9. Maddesi’nin (a), ve (b) bentlerinde belirtildiği üzere çevre düzeni planları sadece “(a) Doğal çevreyi oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması” nı amaç edinmez fakat aynı zamanda “(b) Ülke fiziki mekanında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçlarının karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar planlarına esas teşkil etmek” amacıyla hazırlanır. 11.11.2008 tarihli 27051 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4856 sayılı Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelikte belirtildiği üzere Çevre Düzeni Planı’nın temel amacı ülkemizin sahip olduğu doğal, tarihi ve kültürel zenginliğin korunarak kalkınma planları ve varsa bölge planları temel alınarak, ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan veren, genel arazi kullanım kararları ile bunlara İlişkin strateji ve politikaları oluşturmak ve çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar planlarına esas teşkil etmektir.” Aynı yönetmeliğin 5. maddesi’nde Çevre Düzeni Planının (b) Kirliliğin oluşmadan önce önlenebilmesi, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları ve bunu sağlayacak arazi kullanım kararlarını belirleyen,” (c) Tarihi, kültürel ve doğal çevrenin korunması ve geliştirilmesine yönelik genel hedefleri, ilkeleri, stratejiyi ve politikaları belirleyen, (ç) Karar ve hükümleriyle alt ölçekli planları yönlendiren,” (d) Plan kararları açısından ekosistem bütünlüğü, arazi kullanım sürekliliği sağlayan”, …. (ğ) “Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada düşünülmesini sağlamak üzere, korunması gereken alanlara ilişkin politika ve stratejileri belirleyen” üst ölçekli plan niteliği taşıdığı belirtilmiştir. Bu yüzden davacının Çevre Düzeni Planlarının sadece korunması gereken bölgeleri, ekosistemleri, ekolojik varlıkları gösteren ekolojik amaçlı bir plan olduğu yönündeki iddiası mevcut yönetmeliklerde belirtilen tanımlar çerçevesince eksik bir saptamadır ve planı değerlendirmek için somut örnekler içermemektedir. Bir değeri korumak sadece “ona dokunmamak” olarak algılanmamalı, o değerin korunmasına etki edebilecek, örneğin düzenli yapılaşmanın saplanması, o değeri çevreleyen veya o değerin görüldüğü alanın içine nüfuz eden düzensiz ve kontrolsüz yapılaşmanın dönüşümü gibi mekânsal müdahalelerle de sağlanabilir. Ancak plan bütünü için yapılan bu değerlendirmenin, dava dilekçesinde tanımlanan belirli plan kararlarının bazıları için geçerli olmadığı aşağıda belirtilmiştir.
“Davacının Muğla İl Özel İdaresince hazırlanarak ve … tarih ve … sayılı İl Genel Meclisi Kararı alınarak onaylanmak üzere Bakanlığa gönderilen Muğla İl Bütününe ait 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı aylardır onaylanmayı beklerken Muğla Bodrum Yalıçiftligi 1/25.000 ölçekli llave-Revizvon Çevre Düzeni Planı’nın ranta yönelik olarak onaylanmasının mevzuata aykırı olduğu” iddiasına ilişkin Bilirkişi Kurulu davalı İdarenin savunmasını yeterli bulmaktadır. Davalı İdare Muğla İI Özel İdaresi ile olan yazışma belgelerinin tarih ve sayısına atıfta bulunarak böyle bir planın kendilerine 30.07.2013 tarihinden itibaren Muğla İI özel İdaresi tarafından geri gönderilmediğini belirtmiştir. Zaten 6.12.2012 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 6360 sayılı kanun uyarınca Muğla İli bütününde büyükşehir statüsü oluşturulduğu ve İI özel İdaresinin kaldırıldığı. 14.6.2014 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği de büyükşehir statüsündeki illerde İl Çevre Düzeni Planı yerine 1/25.000 ölçekli Nazım İmar Planı yapılmasını öngördüğü için sözü edilen 1/25.000 ölçekli İl Çevre Düzeni Planı’nın yeniden hazırlanarak onay için Bakanlığı gönderilmesinin söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede: 11.11.2008 tarihli 27051 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğe karşı açılan davanın Dairemizin 10.11.2010 tarihli E:2009/327, K:2010/10321 sayılı kararıyla reddine karar verilmiştir. Sözü edilen yönetmelik uyarınca yönetmelik ekinde yer alan lejantta bulunan kullanımlar için çevresel etkiler dikkate alınarak arazi kullanım kararları getirilebileceği dikkate alındığında ve bilirkişi raporunda yer alan tespitler doğrultusunda bu hususa ilişkin 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planında hukuka aykırılık nedeni görülmemiştir.
Diğer taraftan 1/100.000 ölçekli plana yönelik davacı tarafından ileri sürülen iddialar, bu konuda planın hukuka aykırılığını ortaya koyan belirlemeler olmaması nedeniyle planı kusurlandırır nitelikte görülmemiştir.

İtiraz 2:
Dava dilekçesinde;
Planda, yürürlükteki üst ölçekli planla uyumsuz plan kararları ve plan hükümlerinin (emsaller, yapılaşma koşulları ifraz koşulları vs.) üretildiğinin görüldüğü, ekli belgelerde de görüldüğü üzere daha önceki planda 0.05 Emsalli rekreasyon alanı olarak planlanmış alanların, 0.10 Emsal ile günübirlik turizm tesis alanına dönüştürüldüğü iddialarında bulunulmuştur.

Savunmada;
Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında “rekreasyon alanı” kullanımı bulunmadığından, iddia edildiği üzere rekreasyon alanı olarak belirlenen alanların 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile turizm tesis alanına dönüştürülmesinin söz konusu olmadığı savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda;
“Dava dilekçesindeki iddianın kanıtı olarak sunulan EK-1’de Günübirlik Alanlar lejantı arazi kullanışı yalnızca Bodrum-Milas karayolu ile planda Terminal olarak gösterilen yer arasındaki, önceki planda “Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlar” lejantlı arazi için gösterilmiştir.
Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli llave-Revizyon Çevre Düzeni Planı Plan Hükümleri’nde Günübirlik Alanlar tanımı aşağıya kopyalanmıştır:
5.7.Günübirlik Alanlar
5.7.1. Açık ve yeşil alan ihtiyacı başta olmak üzere, beldede yaşayanların spor, dinlenme, gezinti ve eğlenme ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik aktif ve pasif yeşil alanlardır. Bu alanlarda lokanta, gazino, kahvehane, çaybahçesî, büfe, açık olarak düzenlenen oturma ve yemek yerleri ve otopark ile bölgenin doğal nitelikleri göz önüne alınarak açık spor ve su oyunu alanları gibi günübirlik kullanıma yönelik faaliyetler yer alabilir.
5.7.2. Bu alanlarda yapılaşma koşulu:
– Maksimum emsal EMAKS- 0 10
– Maksimum yapı yüksekliği HMAKS=4.50 M. (1 KAT) / Asma kat yapılması halinde HMAKS- 5.50 M (1 Kat) (Asma kat emsale dahildir)” şeklindedir.
Bu arazinin Günübirlik Alan olarak belirlenmesinin nedeninin Bodrum-Milas Karayolu üzerinde Günübirlik Alan lejantı için tanımlanan tesis yapılmasına olanak tanımak olduğu anlaşılmaktadır. Bu alanın güneyinde terminal planlanmış olması nedeniyle burada otobüs bekleyecekler için böyle bir tesisin işlevli olacağı öne sürülebilir. Ancak Bodrum’da böyle bir tesisi kullanması beklenebilecek otobüs yolcusu sayısına göre planda Günübirlik Alan için çok büyük alan ayrıldığı görülmektedir. Bodrum’da yasayanlarla tatil için Bodrum’a gelenlerden, ayrılan alanın büyüklüğü ile ilişkili sayıda kişinin deniz kıyısından uzakta ve manzara özelliği olmayan bir konumdaki Günübirlik Alana rekreasyon için gelmesinin beklenmesinin gerçekçi olmayacağı görüşündeyiz.
Önceki planda Tarımsal Niteliği Korunacak Alan olarak belirlenen bir arazinin tarım dışı bir kullanıma ayrılabilmesi için en başta, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun (5403 sayılı) Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı başlıklı 13. Maddesinde belirtilen koşulların sağlanması gerekmektedir. Bu maddede
Madde 13 – Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif alan bulunmaması ve Kurulun uygun görmesi şartıyla;
a) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar,
b) Doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı,
c) Petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri,
ç) İlgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri,
d) Bakanlıklarca kamu yaran karar alınmış plân ve yatırımlar,
e)(Ek: 31/1/2007-5578/3 md.) Kamu yararı gözetilerek yol altyapı ve üstyapısı faaliyetlerinde bulunacak yatırımlar,
f) (Ek: 26/3/2008-5751/1 md.) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımı ile ilgili yatırımları,
g) (Ek: 26/3/2008*5751/1 md.) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,
için bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine, toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile Bakanlık tarafından izin verilebilir. Bakanlık bu yetkisini valiliklere devredebilir.” denilmektedir. Dava konusu planda Günübirlik Alan kullanımına ayrılmış olan, ancak önceki planda Tarımsal Niteliği Korunacak Alan olarak belirlenen arazinin tarım dışı bir kullanıma ayrılabilmesi için mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazisi niteliğinde, olup olmadığının belirlenmesi, bu niteliklerde ise 13. Maddenin (d) fıkrası uyarınca ilgili bakanlık tarafından “kamu yararı” kararı alınmış olması gerekmektedir. Dava dosyasında bu konularda bilgi bulunmamaktadır. Bilirkişi kurulumuzun bu bilgilerin yokluğunda Plan değişikliğini olumlu olarak değerlendirmesi alıntısı yapılan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 3. maddesi nedeniyle olanaklı değildir” tespit ve değerlendirmesi yer almıştır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 05/04/2018 tarihli, YD İtiraz No:2018/21 sayılı kararıyla, “2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesinin (b) fıkrasında, “Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Planlamanın en temel unsurlarından birisi olan, birbirini yönlendiren ve denetleyen farklı ölçeklerdeki planlar arasındaki “kademeli birliktelik” ilkesi uyarınca, alt ölçekli planlar, bir üst ölçekte belirlenen temel ilke, strateji ve plan kararlarına uygun olmak zorunda olup, bunun sonucu olarak, dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile belirlenen leke niteliğindeki kullanım kararlarının da, üst kademede bulunan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile uyumlu olması gerektiği açıktır.
Uyuşmazlıkta, dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile “Günübirlik Alan” kullanımına ayrılmış olan bölgenin üst ölçekli 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında hangi kullanım alanında kaldığı, bu doğrultuda üst ölçekli planda alt ölçeği yönlendirmesi beklenen hangi ilke ve stratejilerin belirlendiğine yönelik dosyada herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi bilirkişi raporunda da bu hususa ilişkin herhangi bir tespite yer verilmediği anlaşılmaktadır.
1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı paftalarının incelenmesinden, söz konusu planda “Günübirlik Alan” lejantının da bulunduğu anlaşılmakta olup, planlar arasındaki “kademeli birliktelik” ilkesi uyarınca öncelikle dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile getirilen kullanım kararının üst ölçekli plan ile uyumlu olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerektiği” gerekçesiyle Dairemizce verilen yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilişkin kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.

Bu itibarla, dava konusu alanın 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında hangi kullanımda kaldığı, buna ilişkin hangi ilke ve stratejilerin belirlendiğinin tespiti ile davaya konu 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının bu bağlamda üst ölçekli plana uyumu ile şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uygunluğunun belirlenmesi açısından davalı idareden ara kararı ile dava konusu günübirlik kullanıma ayrılmış alanın 1/100.000 ölçekli planda hangi kullanıma kaldığı ve buna ilişkin hangi ilke ve stratejilerin belirlendiği sorulmuş, gönderilen belgeler bilirkişi kuruluna sunulmuş ve bilirkişilerden ek rapor alınmıştır.

Ek Bilirkişi Raporunda;
“Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın 28.02.2019 tarihli yazısında: Bununla birlikte Bilirkişi Raporu’nda bu (davacının) iddiasına konu olabilecek tek yerin Bodrum-Milas karayolu üzerindeki alan olduğu ve bu alanın Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda tarım arazisiyken Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planı ile Günübirlik Turizm Tesis Alanına dönüştürüldüğü yönünde bir tespitin yer almadığı, bu tür bir tespitin bilmselliği tartışmalı olmakla birlikte, Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın “8.3. Tarım Arazileri” plan hükmü uyarınca tarım arazileri sınıflarına göre bu alanlarda 0.10-0.40 arası emsallerle tarımsal amaçlı yapılar yapılabildiği buradan da görülebileceği üzere, eğer iddiaya konu alan Bodrum-Milas karayolu üzerindeki alan ise de yapılaşma koşulları 0.10 olarak tanımlı olan günübirlik alan kullanımı ile her hangi bir emsal artışı yaratılmadığı gibi aksine emsalin düşürüldüğünün açık olduğu iddia edilerek; ilgili belgelerin de ilişikte sunulduğu
Davaya konu 1/25.000 ölçekli planın itiraza konu olan bölümünde Günübirlik Alan olarak gözüken kullanımın planda görüldüğü üzere “G” ikonu ile gösterildiği Çevre Şehircilik Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlıkça 26.12.2012 tarih ve 19646 sayılı Olur ile 644 sayılı Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. Maddesi uyarınca onaylanan Aydın-Muğla Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nde görülen itiraza konu alanın 1/25.000 ölçekli planda “Günübirlik Alan” lekesinin yer aldığı, alanın 1/100.000 ölçekli planda tarım arazisi olarak gözüktüğü, her ne kadar 1/100.000 ölçek planın lejantında Günübirlik Alanlar “G” ikonu ile gösterilmiş olsa da, 1/100.000 ölçek plan paftasından da açıkça görülebileceği üzere 1/100.000 ölçekli planda söz konusu alan için her hangi bir Günübirlik Alan kullanım kararı getirilmediği, ayrıca 1/100.000 ölçekli planda Otogar alanı Milas-Bordum karayolunun Torba kavşağının kuzeyinde yer almasına karşın, davaya konu planda 1/25.000 ölçekli planda güneyinde kaldığı, bu nedenlerden ötürü 1/100.000 ölçekli plan ile 1/25.000 ölçekli plan karşılaştırıldığında planların kademeli birlikteliği ilkesinin sağlanmadığının görüldüğü, yukarıda alıntısı yapılan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı adına gönderilen 28.02.2019 tarihli yazıda yer alan görüşlerde günübirlik alanda 0.10 emsalle, alanın tarım arazisi niteliğinin korunduğunun ve tarım yapılabileceğinin ima edilmiş olmasının en başta günübirlik alanla ilgili
“5.7.1. Açık ve yeşil alan ihtiyacı başta olmak üzere, beldede yaşayanların spor, dinlenme, gezinti ve eğlenme ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik aktif ve pasif yeşil alanlardır. Bu alanlarda lokanta, gazino, kahvehane, çaybahçesi, büfe, açık olarak düzenlenen oturma ve yemek yerleri ve otopark ile bölgenin doğal nitelikleri göz önüne alınarak açık spor ve su oyunu alanları gibi günübirlik kullanıma yönelik faaliyetler yer alabilir.
5.7.2. Bu alanlarda yapılaşma koşulu:
– Maksimum emsal EMAKS= 0.10
– Maksimum yapı yüksekliği HMAKS=4.50 M. (1 KAT) / Asma kat yapılması halinde HMAKS= 5.50 M. (1 Kat) (Asma kat emsale dahildir)” hükmünü içeren plan hükümlerine aykırı olduğu” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Davalı idarece, 28/02/2019 tarihli yazıda da belirtilen hususlar dahilinde ek bilirkişi raporuna itiraz edilmiş ise de karar vermeye yeterli görülen bilirkişi raporu karşısında bu itirazlara itibar edilmemiştir.
Danıştay İdari Dava Kurulunun 05/04/2018 tarihli YD İtiraz No:E:2018/21 sayılı kararında da vurgulandığı üzere planlamanın en temel unsurlarından birisi olan, birbirini yönlendiren ve denetleyen farklı ölçeklerdeki planlar arasındaki “kademeli birliktelik” ilkesi uyarınca, alt ölçekli planlar, bir üst ölçekte belirlenen temel ilke, strateji ve plan kararlarına uygun olmak zorunda olup, bunun sonucu olarak, dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile belirlenen leke niteliğindeki kullanım kararlarının da, üst kademede bulunan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile uyumlu olması gerektiği açıktır.
Dava konusu 1/25.000 ölçekli planda Bodrum-Milas Karayolu üzerinde yer alan günübirlik alan kararı 1/100.000 ölçekli planda bulunmadığı gibi tarım arazisi olan bu alanın günübirlik tesise ayrılmasının planların kademeli birlikteliği esasına şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

İtiraz 3:
Dava dilekçesinde;
Önceki planda orman alanı olarak gösterilen birçok alanın doğal karakteri korunacak alan, kamping alanı ve eğitim tesisi alanı olarak planlandığı, Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revîzyonu’nda doğal karakteri korunacak alanlarda yapılaşmaya izin verilmemesine rağmen, dava konusu çevre düzeni planının 5.5.2 sayılı maddesinde brüt yoğunluk 10 kişi/ha olarak belirlendiği ve barınma amaçlı yapılar, eko turizm yapıları ve pansiyon yapılmasına olanak sağlandığı, dava konusu plan ile, üst ölçekli planda doğal karakteri korunacak alanlar olarak planlanan yerlerin üst ölçekli plan kararlarına aykırı olarak barınma amaçlı yapılar, eko-turizme hizmet eden tesisler, sağlıklı yaşam tesisleri, pansiyonlar, günübirlik alanlar ve sosyal-teknik alt yapı alanları gibi kullanımlarla yapılaşmaya izin verildiği, üst ölçekli planda orman alanı olarak planlanmış bazı alanların, dava konusu 1/25.000 ölçekli planda turizm tesis alanı olarak planlandığı, bazı ormanlık alanların üst ölçekli plana aykırı bir şekilde doğal karakteri korunacak alanlar olarak değiştirilerek kullanıma açıldığı ileri sürülmektedir.

Savunmada;
“Çevre Düzeni Planında orman alanı, tarım arazisi vb. sınırlar, ilgili kurumlardan alınan veriler doğrultusunda düzenlenmektedir. Bununla birlikte 1/100.000 ölçekli planlar oldukça geniş alanları kapsadığından görüşler parsel bazında alınmayıp alansal olarak alınmakta olup, planda orman alanı olarak tanımlı büyük alansal kullanımlar içerisinde 6831 sayılı “Orman Kanunu’nu kapsamı dışında bulunan tarım arazileri vb. bulunabilmektedir. 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planları yapılış amaçlarına uygun olarak daha büyük detayları gösterebildiğinden yukarıda da ifade edildiği üzere üst ölçekli planlarda orman alanı olarak tanımlanan alanlar içerisinde tarım arazisi, makilik fundalık alanlar gibi detay kullanımların gösterilmesine olanak tanımaktadır. Bu çerçevede 6831 sayılı “Orman Kanununa tabi alanların alt ölçekli planlar ile doğal karakteri korunacak alan, eğitim tesisi vb. şekilde kullanımlara dönüştürülmesi mümkün değildir. Aydın Muğla Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında doğal karakteri korunacak alanlar gibi bir kullanım bulunmamakla birlikte plan ile yapılaşmaya olanak tanınmayan “Doğal ve Ekolojik Yapısı Korunacak Alanlar“ 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında “Kayalık-taşlık, makilik-fundalık- çalılık, plaj-kumsal, sazlık-bataklık, kanyon ve benzeri doğal, ekolojik, topografık, jeolojik, yerel bitki örtüsü ve silüet gibi özelliklere, tarımsal değerlere sahip olan ve bu planın ilke ve stratejileri İle nüfus kabulleri doğrultusunda, bu planla yapılaşmaya kapatılması öngörülen alanlardır.“ şeklinde tanımlanmaktadır.
Doğal ve Ekolojik Yapısı Korunacak Alanlar Danıştay Altıncı Dairesinin E.2007/548 sayılı dosyasında 20.05.2008 tarihinde vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararına esas olan bilirkişi raporunda da yer alan “Akdeniz’de özel koruma alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe ilişkin Protokol gereğince “Önemli Doğa Alanları“nın ekolojik dengeyi koruyucu bir duyarlılıkla ele alınması gerektiği, Dilek Yarımadası ve Büyük Menderes Deltası’ndan başlayarak Bodrum Yarımadası’na kadar uzanan bölgenin “Önemli Doğa Alanı“ olduğu, önemli Doğa Alanı EGE 020 Bodrum Yarımadası ‘nın bu kapsam içinde yer aldığı, Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölge Sınırının, uluslararası protokol gereği önemli doğa alanı bütünlüğü içinde ele alınmadığı, oluşabilecek nüfus ve yapı yoğunluğunun aşırı ısınmaya sebep olacağı, ekolojik aşırılığa kaçılması nedeni ile ekosistemin doğal dengesini kendi kendine yenileme yeteneğinin ve gücünün bozulacağı” gerekçesi de dikkate alınarak düzenlenmiş olup 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı uyarınca yapılaşmaya açılamamaktadır.
Bununla birlikte Muğla Bodrum Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planı’nın “Doğal Karakteri Korunacak alanlar” kullanımı ile 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının “Doğal ve Ekolojik Yapısı Korunacak Alanlar” kullanımı birbirine karıştırılmamalıdır. 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında doğal karakteri korunacak alanlar yine orman varlığıyla bütünleşik, tarım alanlarının uzantısı biçiminde olan tarım ve orman alanları dışında kalan özel mülkiyete konu alanlar olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede bu alanlarda orman ile tarım alanı arasında bir geçiş niteliğinde düşük emsalli bir yapılaşma öngörülmekte olup çevre dostu eko turizm yapıları ve pansiyon yapılmasına olanak tanınmaktadır. Bu açısıyla 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı planlama ilkeleri açısından oldukça sürdürülebilir ve çevre dostu bir planlama yaklaşımı muhteva etmektedir.” şeklinde savunmada bulunulmuştur.

Bilirkişi raporunda;
“11.11 2008 tarihli 27051 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Çevre Düzeni Planına Dair Yönetmeliğin 7. Maddesinin (1) bendine göre “Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırlar kapsamında veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde asgari: (…) (ç) Doğal yapı (jeolojik yapı, jeomorfolojik yapı, hidrolojik ve hidrojeolojik yapı, iklimsel özellikler, toprak niteliği ve tarımsal arazi kullanımı ve ekolojik yapı), (d) Koruma statüsü verilmiş alanlar, (e) orman alanları, mera, yaylak, kışlak alanları, (…) (n) Mevcut arazi kullanımı“ gibi verileri içerir. Diğer bir deyişle Çevre Düzeni Planlarında bir ölçekten diğer ölçeğe geçildiğinde haritada beliren lekelerin sadece büyüklüklerinin değişmesi gerekmektedir. Çevre Düzeni Planlarında ölçeğin (örneğin 1/100.000 ölçekten 1/25.000 ölçeğe) büyümesi sadece 1/100.000 ölçekli planlarda zor algılanan lekelerin daha anlaşılır hale gelmesini sağlar. Aynı bölgeye ait farklı zamanlarda revizyonu yapılan ve onaylanan farklı ölçeklerdeki Çevre Düzeni Planlarının uyum halinde çalışması gerekmektedir. 1/100.000, 1/50.000 veya 1/25.000 ölçekte gösterilebilen Çevre Düzeni Planlarının amaçları, kapsamları, nitelikleri, toplanan ve sunulan bilgilerin çeşitleri bir ölçekli haritadan başka ölçekli haritaya değişmemesi gerekir. Davalının belirttiği üzere “Çevre Düzeni Planları, plan notları ve açıklama raporları ile bir bütündür.” Bu bütünlük ancak Çevre Düzeni Planlanı ile plan notları/hükümleri ve açıklama raporları arasında bir uyum söz konusu olduğu zaman anlam kazanır. Şayet plan notlarında/hükümlerinde plana tabi olan alan İçerisinde bulunan hassas alanlar, orman alanları, tarım alanları, sulak alanlar, kumullar vb. gibi alanların korunması şart koşuluyorsa Çevre Düzeni Planlarında 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde bu alanların lekeleri 1/100.000, 1/50.000 ve 1/25.000 ölçekli haritalara işlenmesi gerekir.
Davacı, 09.03.2011 tarihinde onaylanan 1/100.000 ölçekli Aydın-Muğla-Denizli Çevre Düzeni Planı Revizyonu ile 07.02.2013 tarihinde onaylanan Muğla-Bodrum-Yalıçİftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planı arasındaki farklılıkları yargıya taşıyarak 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planının iptalini istemiştir.
Yalı Beldesi, Yalıçiftliği ve çevresini konu alan farklı dönemlerde onaylanmış farklı ölçeklerdeki 2 Çevre Düzeni Planı arasında farklar görülmektedir. Buna göre, 1/100.000 planda kentsel yerleşik plan çevresinde kalan tarım alanlarının önemli bir kısmının 1/25.000’lik planda seyrek yoğunluklu kentsel gelişme alanlarına (brüt yoğunluk 40 kişi/ha) dönüştürüldüğü görülmektedir. Davacının da belirttiği üzere bu değişiklik Yalıçiftliği çevresinde yer alan birinci sınıf tarım arazilerinin, yöreye özgü mandalina bahçelerinin, zeytinliklerin, bostanların ve benzeri tarım alanlarının yok edilmesinin önünü açacaktır. Önceki planda Tarımsal Niteliği Korunacak Alan olarak belirlenen bir arazinin tarım dışı bir kullanıma ayrılabilmesi için en başta, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun (5403 sayılı) Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı başlıklı 13. Maddesinde belirtilen koşulların sağlanması gerekmektedir. Dava konusu planda Seyrek Yoğunlukta Kentsel Gelişme Alanı kullanımına ayrılmış olan, ancak önceki planda Tarımsal Niteliği Korunacak Alan olarak belirlenen arazinin tarım dışı bir kullanıma ayrılabilmesi için mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazisi niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi, bu niteliklerde ise 13. Maddenin (d) fıkrası uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından “kamu yararı” kararı alınmış olması gerekmesine karsın dava dosyasında bu konuda bilgi bulunmamaktadır. Bilirkişi kurulumuzun bu bilgilerin yokluğunda plan değişikliğini olumlu olarak değerlendirilebilmesi, alıntısı yapılan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu‘nun 13. maddesi nedeniyle olanaklı değildir.
İlaveten, daha önce de vurgulandığı üzere aynı yere ait farklı ölçeklerdeki Çevre Düzeni Planlarında ölçeğin büyümesiyle küçük ölçekli planlarda görülmeyen lekelerin belirgin hale gelmesi normal olsa da, aynı bölgeyi konu alan iki Çevre Düzeni Planında aynı yer için iki farklı işlev önerilmesi (bir planda tarım arazisi, diğer olanda seyrek yoğunluklu yapılaşma) planlar arasında uyumsuzluğu ortaya çıkarmaktadır.
Aynı bölgelere odaklanmış 4 karşılaştırmalı şekilde 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında kıyı alanında görülen ufak kentsel yerleşik alan lekelerinin 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında büyüyerek, çevresindeki orman arazilerini içine alacak şekilde daha geniş bir alan içerisinde Turizm Tesis Alanlarına dönüştürüldüğü görülmektedir. Bu örnekler hem aynı bölgelere ait Çevre Düzeni Planlarındaki uyumsuzluğu hem de son 10 yılda giderek azalmakta olan yapılaşmamış, bakir kalabilmiş orman örtüsü ile kaplı ve doğal sit kararı bulunan kıyı alanlarının imara açıldığını göstermektedir. Böyle bir dönüşümün her ne kadar ekonomik gelişime katkı sağlama olasılığı olsa da doğal ve sosyal çevreye yarattığı olumsuz etkiler bağlamında sürdürülebilir olmayan ve geri dönüsü olmayan neticeler doğuracaktır. Bu yüzden dava konusu olan plan Çevre Düzeni planlarının amaçları ile çelişmektedir.
Davalı İdare 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında Doğal Karakteri Korunacak Alanların orman varlığıyla bütünleşik, tarım alanlarının uzantısı biçiminde olan tarım ve orman alanları dışında kalan özel mülkiyete konu alanlar olarak belirlendiğini savunma yazısında belirtmiştir. Plan Hükümlerinde bu alanlarda orman ile tarım alanı arasında bir geçiş niteliğinde 10 kişi/hektarı geçmeyen çok düşük emsalli bir yapılaşma öngörülmekte olduğunu söylemiştir. 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın Plan Hükümlerinin 5.5. sayılı maddesinde “Doğal Karakteri Korunacak Alanlar” kısmında bu alanların özel mülkiyete konu alanlar olduğu belirtilmemiş olsa da planın Açıklama Raporu’nun 5.2.7. sayılı maddesinde bu durum açıkça belirtilmiştir. Bu yüzden davalı İdare’nin, Muğla Bodrum Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli llave-Revizyon Çevre Düzeni Planının “Doğal Karakteri Korunacak alanlar” kullanımı ile 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının “Doğal ve Ekolojik Yapısı Korunacak Alanlar” kullanımının birbirine karıştırılmaması gerektiği konusundaki itirazı haklıdır. Ancak özel mülkiyette bulunan 3. Derece Doğal Sit kararlarının alındığı Doğal Karakteri Korunacak alanların Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı başlıklı 13. Maddesinde belirtilen koşulları sağlayıp sağlamadığı konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Yalnızca 5.5.7 sayılı Plan Hükmü’nde Zeytinlik Alanları ile ilgili düzenleme bulunmaktadır. Bu alanlarda orman ve benzeri koruma kararlarına tabi değerlerin korunması çerçevesince yapılacak düşük yatak kapasiteli pansiyon kullanımı gibi çok düşük yoğunluklu bir yapılaşma hem doğal kaynakların devamlılığı hem de ekonomik açıdan sürdürülebilir bir karar olduğu öne sürülmekle birlikte, mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri İle sulu tarım arazileri bulunması halinde ilgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmadan amaç dışı kullanımını öngören plan onaylanmış olacaktır. Aydın-Denizli-Muğla 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında mutlak tarım arazileri üzerinde yalnızca çiftçinin kendi kullanımı için 75 m2’ye kadar inşaat alanı olan konut yapılabileceği hükmü yer almaktadır.
Doğal Karakteri Korunacak alanlarla ilgili Plan Hükümleri şöyledir:
“5.5. Doğal karakteri korunacak alanlar
5.5.1. Bu alanlarda doğal yapının korunması esas olup sosyal ve teknik altyapı bütünlüğü sağlayan alanlarda alt ölçekli planlar yapılmadan uygulamaya geçilemez.
5.5.2. Bu alanlarda brüt yoğunluk 10 kişi/hektarı geçemez. Bu alanlarda barınma amaçlı yapılar ile “Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesi ve Niteliklerine İlişkin Yönetmelik” uyarınca Kültür ve Turizm Bakanlığından turizm işletme belgesi alınmak kaydıyla eko turizme yönelik hizmet veren tesisler ve 10 yatak kapasitesini aşmayan pansiyonlar yer alabilir.
5.5.3. İfraz sonucu elde edilecek minimum parsel büyüklüğü 0.5 hektardan (5.000 m2) az olamaz.
5.5.4. Yapı yapılabilecek minimum parsel büyüklüğü 0.3 hektardan (3000 m2) az olamaz.
5.5.5. Yöre mimarisine uygun olarak toplam inşaat alanı 250 m2’yi geçmeyen 2 katlı (hmaks=6.50 m) yapı yapılabilir.
5.5.6. Ada bazında uygulama yapılması durumunda bir parsele, parsel alanının 5000’e bölümünden elde edilen miktar kadar yapı yapılabilir.”
5.5.7. Bu planda doğal karakteri korunacak alan olanak tanımlanan ancak alt ölçekli planlarda ilgili kurum görüşü doğrultusunda zeytinlik olarak belirlenecek alanlarda bu alanlardaki yapılaşma koşulları geçerlidir.”
Bu maddede Plansız Alanlar Tip İmar Yönetmeliği’nin üst ölçek planı bulunmayan iskan dışı alanlarda yapılacak ifrazlar ve uygulanacak yapı şartlarını düzenleyen 62. ve 63. Madde hükümlerinin (minimum parsel büyüklüğü 5000 m2, maksimum emsal %5, kat yüksekliği 2 kat, 6,5 m) benimsendiği görülmektedir. Plansız alanlarda kentsel altyapı sunumu beklenmeyeceğinden, belediye sınırları içinde bu koşulların ilgili yerel yönetimlere getireceği altyapı sunum maliyetleri dikkate alınmamıştır. Dava konusu planda Doğal Karakteri Korunacak alanların hemen tümü mevcut yerleşmelerden uzakta olduğundan, içinde pansiyon kullanımının gelişmesinin de öngörüldüğü bu alanlara, başta yol, su, elektrik olmak üzere altyapı getirilmesi, Plan’ın onaylandığı tarihte II bütünü büyükşehir statüsünde olan Muğla’da ilgili yerel yönetimler ve kuruluşlar için geri dönüşü çok sınırlı kalacak büyük yatırım yükleri getirmektedir. Bilirkişi kurulumuz, ilgili yerel yönetimlerin olumlu görüşlerinin alındığı hakkında bilgi bulunmayan ve altyapı yatırımlarının fizibilitesi konusunda bir çalışmadan söz edilmeyen Doğal Karakteri Korunacak alanların, bu değerlendirme yapılmadan yapılaşmaya açılmasının planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede:
Davaya konu planın 1/100.000 ölçekli planın 8.6.1 sayılı maddesinde, “bu planın sınırları içinde kalan özel kanunlara tabi alanlarda, bu planla yeni kullanım kararı getirilmemiş olup bu alanlarda kırsal yerleşme alanları dışında diğer mevcut arazi kullanımı gösterilmiş ve bu bölgeler için resmi kurumlarca verilmiş olan bu plana altlık teşkil eden kurum görüşleri, ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar, ekolojik değeri olan kırsal alanlar, orman alanları ve tarım alanları işlenmiştir” kuralı ile orman alanları başlıklı 8.9. sayılı maddesinin 8.9.1 sayılı maddesinde, “bu planda orman alanı olarak gösterilen alanlar, Devlet ormanları, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlar, özel ormanlar, muhafaza ormanları, ağaçlık veya ağaçlandırılacak alanlar olup 6381 sayılı Orman Kanunu hükümlerine tabi alanlardır.” 8.9.3 sayılı maddesinde, “sınırlar konusunda tereddüt oluşması veya imar planlarının yapımı sırasında orman kadastro sınırları esas alınacak olup ilgili kurum görüşünün alınması şarttır.” 8.9.5 sayılı maddesinde, “bu planda orman veya ağaçlandırılacak alan olarak belirlenmiş, ancak özel mülkiyete tabi olup mülkiyeti kesinleşmiş ve tapuya tescil edilmiş, tarım arazisi vasfındaki parsellerde “8.3 tarım arazileri” plan hükümleri geçerlidir.” kuralı getirilmiş, planın tarım alanlarındaki yapılaşma koşullarını belirleyen ilgili maddelerinde (8.3 ve devamı maddeler) mutlak tarım alanlarında E:0,20, marjinal tarım arazilerinde 0,30, özel ürün ve dikili tarım arazilerinde E:0,10 olarak belirlenmiştir.
1/25.000 ölçekli planın orman alanları başlıklı 5.6.sayılı maddesinin 5.6.1 sayılı maddesinde orman alanları için “bu alanlar 6181 sayılı “Orman Kanunu” uyarınca saptanmış ve saptanacak alanlardır. Bu planda “orman alanı” olarak gösterilen alanlar, devlet ormanları, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlar, özel ormanlar, muhafaza ormanları, ağaçlık veya ağaçlandırılacak alanlar olup 6381 sayılı “Orman Kanunu” kapsamında kalan ve bu Kanun hükümlerine tabi alanlardır” şeklinde plan hükmü bulunmaktadır. Bu plan hükmü ve yasal mevzuat uyarınca halihazırda 6381 sayılı Orman Kanunu uyarınca orman rejiminde kalan bir alanın başka kullanımlara dönüştürülmesinin söz konusu olamayacağı, Orman Kanununun çerçeve bir kanun olması nedeniyle özel kanunlardan gelen bir takım istisnai durumların söz konusu olabildiği, nitekim 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca orman alanlarında turizm amaçlı tahsisler yapılabildiği açıktır.
1/25.000 ölçekli planın 5.6.2 sayılı madde ise bu planda orman alanı olarak gösterilmiş olsa dahi özel mülkiyet olarak tapuya tescil edilmiş parsellerin 6381 sayılı Orman Kanununun kapsamı dışında olduğu düzenlenmiştir. Ayrıca 5.6.3 sayılı maddesinde imar planlarının yapımı sırasında orman kadastro sınırlarının esas alınacağı, çevre düzeni planında orman alanı olarak işaretlenen ancak özel mülkiyete de tabi parsellerde doğal karakteri korunacak alanlardaki yapılaşma koşullarının geçerli olduğu belirtilmiştir.
Davaya konu 1/25.000 ölçekli planda getirilen doğal karakteri korunacak alanların 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planında “kayalık-taşlık, makilik-fundalık, çalılık, plaj-kumsal, sazlık-bataklık, kanyon ve benzeri doğal, ekolojik, topografik, jeolojik, yerel bitki örtüsü ve silüet gibi özelliklere, tarımsal değerlere sahip olan ve bu planın ilke ve stratejileri ile nüfus kabulleri doğrultusunda bu planda yapılaşmaya kapatılan alanlardır.” şeklinde tanımlanan doğal ve ekolojik yapısı korunacak alanlardan farklı olduğu anlaşılmaktadır.
1/25.000 ölçekli planın “Doğal karakteri korunacak alanlar başlıklı 5.5 sayılı maddesinde;
“5.5.1. Bu alanlarda doğal yapının korunması esas olup sosyal ve teknik altyapı bütünlüğü sağlayan alanlarda alt ölçekli planlar yapılmadan uygulamaya geçilemez.
5.5.2. Bu alanlarda brüt yoğunluk 10 kişi/hektarı geçemez. Bu alanlarda barınma amaçlı yapılar ile “Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesi ve Niteliklerine İlişkin Yönetmelik” uyarınca Kültür ve Turizm Bakanlığından turizm işletme belgesi alınmak kaydıyla eko turizme yönelik hizmet veren tesisler ve 10 yatak kapasitesini aşmayan pansiyonlar yer alabilir.
5.5.3. İfraz sonucu elde edilecek minimum parsel büyüklüğü 0.5 hektardan (5.000 m2) az olamaz.
5.5.4. Yapı yapılabilecek minimum parsel büyüklüğü 0.3 hektardan (3000 m2) az olamaz.
5.5.5. Yöre mimarisine uygun olarak toplam inşaat alanı 250 m2’yi geçmeyen 2 katlı (hmaks=6.50 m) yapı yapılabilir.
5.5.6. Ada bazında uygulama yapılması durumunda bir parsele, parsel alanının 5000’e bölümünden elde edilen miktar kadar yapı yapılabilir.”
5.5.7. Bu planda doğal karakteri korunacak alan olanak tanımlanan ancak alt ölçekli planlarda ilgili kurum görüşü doğrultusunda zeytinlik olarak belirlenecek alanlarda bu alanlardaki yapılaşma koşulları geçerlidir.” kuralına yer verilmiştir.
1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının Tarım alanları başlıklı, 5.4. Maddesinin Tarımsal niteliği korunacak alanlar başlıklı 5.4.1. sayılı maddesinin 5.4.1.1. sayılı maddesinde “bu planda tarımsal niteliği korunacak alan olarak işaretlenen alanlarda Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından verilen görüşlerde alanın tarım dışı kullanıma uygun görülmesi durumunda 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu kapsamında kalan alanlarda toplam inşaat alanı katsayısı E:0,05 maksimum yapı yüksekliği hmaks=6,50 metre olan ve toplam inşaat alanı 250 m²’yi aşmayan tek yapı yapılabilir. Bu alanlar için minimum ifraz 5000 m²’dir. Yapı yapılabilecek minimum parsel büyüklüğü 0,25 hektardan (2.500 m²) az olamaz. Zeytinlik olarak belirlenen alanlarda toplam inşaat alanı katsayısı E=0,03, maksimum yapı yüksekliği hmaks=6,50 metre olan ve toplam inşaat alanı 250 m²’yi aşmayan tek yapı yapılabilir. Bu alanlar için minimum ifraz 5000 m²’dir. Yapı yapılabilecek minimum parsel büyüklüğü 0,25 hektardan (2500 m²) az olamaz kuralı ile 5.4.1.2 sayılı maddesinde “bu alanlarda barınma amaçlı yapılar ile Turizm Tesislerinin Belgelendirilmesi ve Niteliklerine İlişkin Yönetmelik Uyarınca Kültür ve Turizm Bakanlığından turizm işletme belgesi alınmak kaydıyla eko turizme yönelik hizmet veren tesisler ve 10 yatak kapasitesini aşmayan pansiyonlar yapılabilir” kuralı, 5.4.1.3 sayılı maddesinde ise, “bu alanlarda 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi kullanımı Kanununda tanımlanan tarımsal amaçlı yapıların yapılması durumunda toplam inşaat alanı katsayısı E=0,20 maksimum yapı yüksekliği hmaks 6.50 metredir” kuralları belirlenmiştir.
Davacı tarafından önceki planda orman alanı olarak gösterilen birçok alanın doğal karakteri korunacak alan olarak planlanarak turizm alanına dönüştürüldüğü iddiasında bulunulmuş ise de planda orman alanı olarak görünen alanlarda getirildiği ileri sürülen turizm fonksiyonları ve bu fonksiyonlara yönelik iddialar kararın içeriğinde ayrıca değerlendirilmektedir. Bu başlık altında orman alanlarının 1/25.000 ölçekli ÇDP’da turizm alanına dönüştürülmediği, belirtilen 5.6.3 sayılı plan hükmü uyarınca bu alanlarda bulunan özel mülkiyete konu parsellerde doğal karakteri korunacak alanlar başlığı altında belirtilen kullanımların getirildiği görülmektedir. 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planında bu ölçekte görünemeyecek detayda tarım alanları bulunabildiğinden, orman alanı olarak gösterilen ancak özel mülkiyete konu parsellerin tarım alanı hükümlerine tabi olduğu düzenlenmiştir. 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planında ise tarım alanlarında eko turizme yönelik tesislerin yapılabileceğinin düzenlendiği, doğal karakteri korunacak alanlarla ilgili plan notunda da tarım alanlarında öngörülen aynı kullanımlar getirilerek benzer nitelikte düşük yapılanma şartlarının belirlendiği, ayrıca zeytinlik alanlarla ilgili özel düzenleme yapıldığı anlaşılmıştır.
1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının ilgili plan notunda doğal karakteri korunacak alanlarda doğal yapının korunması esası getirilip bölgenin turizm alanı niteliği gözetilerek, orman varlığıyla bütünleşik, tarım alanlarının uzantısı biçiminde olan orman ve tarım alanları dışında kalan ancak özel mülkiyete konu parsellerde tarım ve orman alanları arasında geçiş niteliğinde düşük yapılaşma hakkı bulunan eko turizm yapılarına olanak sağlandığı, bu itibarla doğal karakteri korunacak alanlar düzenlemesinde üst ölçekli plana ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bilirkişi kurulunun tarım alanlarına yönelik değerlendirmeleri bakımından ise; davaya konu 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının plan notları değerlendiğinde, bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, alt ölçekli imar planlarının yapım aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı, tarımsal niteliği korunacak alanlarda ise mutlaka ilgili kurumlardan alınan görüşler doğrultusunda yapılaşma olabileceği, çevre düzeni planı ölçeğinde getirilen kullanım kararlarının o bölgenin mutlaka yapılaşacağı yönünde olmayacağı, bu bağlamda ve Dairemizce davaya konu çevre düzeni planlarına yönelik yapılan genel değerlendirme doğrultusunda çevre düzeni planı yapılırken tarım alanlarına ilişkin görüş alınmamasının planı kusurlandıramayacağı, alt ölçekli imar planı çalışmalarında tarım dışı kullanım için görüş alınacağı kuşkusuzdur.

İtiraz 4:
Dava dilekçesinde;
Kıyıdaki alanların büyük oranda yapılaşması, ile değişen ve gelişen turizm anlayışıyla iç kısımlardaki nitelikli tarım alanlarının yoğun yapılaşma baskısı altında imara açan yanlış kararların ve uygulamaların hala devam ettirildiği ileri sürülmektedir.

Savunmada;
“Çevre Düzeni Planları uygulama imar planları gibi değerlendirilmemelidir. Nitekim 3194 sayılı İmar Kanunu’ nun 8. maddesinin (f) bendi uyarınca “Kentsel asgari standartlar, Bakanlıkça belirlenen esaslar doğrultusunda çevre düzeni planı ile belirlenebilir. Uygulamaya ilişkin kararlar, yörenin koşulları, parselin bulunduğu bölgenin genel özellikleri, yapının niteliği ve ihtiyacı, erişilebilirlik, sürdürülebilirlik, çevreye etkisi dikkate alınarak ve ölçüleri verilerek Bakanlıkça belirlenen esaslara göre uygulama imar planında belirlenir.” denilmektedir. Bu çerçevede çevre düzeni planı kararları doğrultusunda uygulama yapılamamakta olup; mevzuat gereği 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile nitelikli tarım alanlarının imara açılması söz konusu değildir. Yerleşim alanları yasal, doğal ve yapay eşikler göz önüne alınarak, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri, Bakanlığın uygun görüşü doğrultusunda alt ölçekli plan çalışmalarında kesinleşecektir.” yönünde savunma yapılmıştır.

Bilirkişi raporunda;
“Konu edilen Bodrum yarımadası başta kıyı alanları olmak üzere özellikle son 10 yılda turizm etkisiyle büyük bir dönüşüm içerisine girmiştir. Her ne kadar davalı Bakanlık tarafından Çevre Düzeni Planlarının uygulama imar planları ile karıştırılmaması ve uygulamaya ilişkin kararların sürdürülebilirlik ve çevreye etkileri İmar Kanununca dikkate alınması gereken bir nokta olarak belirtilmişse de Kanunda belirtilen “sürdürülebilirlik” ve “çevre etkileri” gibi kavramlar çok boyutludur ve içinde sürdürülebilirliğin ve çevrenin” ekonomik boyutunu da içermektedir. Bu geniş anlam yelpazesi içerisinde, onaylanmış ve biyolojik çeşitlilik gösteren, içinde tarım arazilerini, ormanlık alanları, zeytinlikleri, meraları, el değmemiş kıyıları ve bunun gibi değerleri içeren alanları ve/veya yakın çevrelerini Turizm Tesis Alanı olarak gösteren bir Çevre Düzeni Planının gelecekte sürdürülebilirliğin ve çevrenin doğal kaynakları içeren boyutunu arka plana, ekonomik boyutunu ise ön plana atacak müdahaleler içermesi muhtemel bir olasılıktır ve bölgedeki geçmiş uygulamalar bu olasılığın uzak bir olasılık olmadığını bizlere göstermektedir. Kıyı alanlarında uygulanacak turizm tesisi alanları, nitelikli tarım arazileri üzerinde kurulsun veya kurulmasın beraberinde bununla ilişkili ulaşım, altyapı ve örneğin golf turizmi gibi su kaynaklarını kullanacak turizm ile ilgili rekreatif kullanımlara olan talebi kaçınılmaz olarak arttıracaktır. Kıyılarda inşa edilecek turizm tesis alanları davacının da belirttiği üzere davaya konu alan alanda ver alan doğal değerler üzerinde bir tehdit oluşturabilecektir.
01.08.1983 tarihinde 2-18132 sayılı Resmi Gazetede ilan edilen 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9. Maddesinin (a), ve (b) bentlerinde belirtildiği üzere çevre düzeni planları “(a) Doğal çevreyi oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması” nı ve “(b) Ülke fiziki mekanında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçlarının karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar planlarına esas teşkil etmek amacıyla hazırlanır. 11.11.2008 tarihlî 27051 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4856 sayılı Çevre Düzeni Planına Dair Yönetmeliğin 7. Maddesinin (1) bendine göre “Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alan sınırlar kapsamında veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde asgari: (…) (ç) Doğal yapı (jeolojik yapı, jeomorfolojik yapı, hidrolojik ve hidrojeolojik yapı, iklimsel özellikler, toprak niteliği ve tarımsal arazi kullanımı ve ekolojik yapı), (d) Koruma statüsü verilmiş alanlar, (e) orman alanları, mera, yaylak, kışlak alanları, (…) (n) Mevcut arazi kullanımı” gibi verileri içerir. Üçüncü itiraz maddesine Bilirkişi kurulu tarafından yapılan değerlendirmede ve aynı bölgeye ait karşılaştırmalı iki Çevre Düzeni Planına ilişkin sunulan şekillerde görüleceği üzere 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında Yalıçiftliği bölgesinde iç kısımlarda kentsel yerleşik plan çevresinde kalan tarım alanlarının önemli bir kısmı 1/25.000’lik planda seyrek yoğunluklu kentsel gelişme alanlarına (brüt yoğunluk 40 kişi/ha) dönüştürülmüştür. Bunun yanı sıra, aynı itiraz maddesinde Bilirkişi kurulu, kıyı alanlarında 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında Orman Alanı olarak gözüken bazı alanların 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında Turizm Tesis Alanına dönüştürüldüğünü göstermiştir. Bu iki bulgu, davacıyı haklı çıkarır yöndedir. Dava dilekçesinde bu konularda verilen somut örnekler daha sonraki itiraz maddelerinde değerlendirilecektir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Davacı tarafından bu başlık altında kıyıdaki alanların ve iç kısımlardaki nitelikli tarım alanlarını yoğun yapılaşma baskısı altında imara açan yanlış kararların ve uygulamaların devam ettirildiği ileri sürülmüş, davalı idarece ise aksi savunulmuştur. Bilirkişilerce ise genel olarak 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında orman alanı ve tarım alanı olarak görülen alanların 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planında turizm alanına dönüştürüldüğünün bazı itiraz maddelerinde tespit edildiği, bu bulguların davacıyı haklı çıkarır yönde olduğu yönünde tespit yapılmıştır.
Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının da “8.9. Orman Alanları” plan hükmü ile orman kadastro sınırlarının esas alınacağı ve ilgili kurum görüşünün alınmasının zorunlu olduğu düzenlemesi getirilmiştir. Ayrıca 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca orman alanlarında turizm amaçlı tahsisler yapılabileceği açıktır. Belirtilen hususlara yönelik açıklamalara itiraz-3 başlığı altında ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Davalı idarece planda turizm tesis alanı olarak tanımlanan pek çok alanın da bu Kanun kapsamında tahsislerinin gerçekleştirildiği belirtilmiştir. Üst ölçekli çevre düzeni planına uygun olmak koşuluyla bir alt ölçekteki çevre düzeni planında turizm planlaması yapılabileceği, kıyılarda ise turizm amaçlı tesisler yapılmasının alanın turizmin niteliğine uygun düştüğü sonucuna ulaşılmıştır. Diğer taraftan davacının bu başlık altındaki genel iddialarının aksine somut iddiaları karar içeriğinde üst ölçekli plana uygunluk yönünden (örneğin orman alanları) ve mevzuata uyarlık açısından (örneğin sit alanları) ayrıca değerlendirilmektedir. Bu itibarla, davacının davaya konu 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planına yönelik tarım alanlarında ve kıyılardaki yapılaşmalara ilişkin iddiaları yönünden, belirtilen hususlar ile Dairemizce dava konusu çevre düzeni planlarına yönelik yapılan genel değerlendirmede belirtilen çerçeve doğrultusunda şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı bir husus görülmemiştir.

İtiraz 5:

Dava dilekçesinde;
Üst ölçekli planda kullanıma açılmamış ve daha önce hukuki sorunlar yaşamış olan Adalıyalı mevkiindeki bazı alanların turizm tesisi alanı olarak planlandığı ileri sürülmüştür.

Savunmada;
Dava dilekçesine konu hukuki sorunların 12.3.1982 günlü, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. maddesinin, 7.5.2008 günlü, 5761 sayılı Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen (A) fıkrasının (1) numaralı bendinin (d), (e), (f), (g) ve (h) alt bentleri ile (C) ve (D) fıkralarının, Anayasa’nın 2., 7., 11., 43., 153. ve 169. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemine ilişkin Anayasa Mahkemesine açılan davaya ilişkin Mahkemenin söz konusu iptal ve yürütmenin durdurulması istemini uygun görmemesine ilişkin 2011/46 sayılı kararı ile ortadan kalkmış olup 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. maddesi uyarınca 0,30 emsal hakkı ile tahsis edilebildiği bu yukarıda anılan Anayasa Mahkemesi Kararı ile hukuki sorunları ortadan kalkan Adalıyalı Mevkiindeki bazı alanların turizm tesisi olarak planlanmasının mevzuata uygun olduğu savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda;
“İptali istenen Çevre Düzeni Planı kararıyla, Adalıyalı mevkii olarak isimlendirilen ormanlık alan ve sahili T1 lejantla Turizm Tesis Alanı olarak belirlenmiştir. Plan Hükümleri’nde bu kullanış için:
“5.2. Turizm Tesis Alanları (T1)
5.2.1. Planda T1 olarak işaretlenen turizm tesis alanlarında 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ve ilgili yönetmeliklerinde tanımlanan kullanımlar yer alabilir. Bu alanlarda turizm tesislerinin belgelendirilmesi ve niteliklerine ilişkin yönetmelikte belirtilen kullanımlarının müstakil kullanıma uygun bölümleri tapuya ayrı ayrı tescil ettirilebilir. Turizm yatırım belgesi alınması zorunluluğu aranmaz. Bu alanlardaki kullanımlara ayrı ayrı işletme belgesi verilebilir.
5.2.2. İmar planlarında ve tesislerin mimari projelerinde topografya ve doğal bitki örtüsü ile çevre karakteristiklerine uygun çözümler getirilecektir.
5.2.3. Asma kat, kat adedinden sayılmaz. Emsale ve maksimum bina yüksekliğine dâhildir.
5.2.7. Planda T1 olarak işaretlenen turizm tesislerinde yapılaşma koşulu:
– İfraz sonucu elde edilebilecek minimum parsel büyüklüğü 3000 m²’dir. Planın onayından önce 3000 m²nin altında teşekkül etmiş ancak 2000 m² ve üzerinde olan parsellerde turizm tesisi yapılabilir.
-Turizmi Teşvik Kanununun 8. maddesi uyarınca orman alanlarındaki turizm tesis alanlarında inşaat alanı katsayısı (emsal) =0.30, diğer turizm tesis alanlarında inşaat alanı katsayısı (emsal) e= 0 40, kot aldığı noktadan itibaren maksimum bina yüksekliği otellerde hmaks=10.50 metredir (2 kat), diğer turizm tesislerinde maksimum bina yüksekliği hmaks=8.50 metredir (2 kat)” hükümleri belirlenmiş, ayrıca günübirlik tesisler için yapılaşma koşulları tanımlanmıştır.
Davalı İdare adına gönderilen savunma yazısında, bu alanı Turizm Tesis Alanı olarak belirlemeye Turizmi Teşvik Kanununun 8. Maddesi uyarınca yetkilerinin bulunduğu belirtilmiş, ancak arazinin üst ölçekli planda yer alan önceki paragrafta belirtilen özelliklerinden söz edilmemiştir. Turizmi Teşvik Kanunu’nun Taşınmaz malların turizm amaçlı kullanımı başlıklı 8. Maddesinde,
“Madde 8 – A) Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde ve turizm merkezlerinde Bakanlığın talebi üzerine, imar planları yapılmış ve turizme ayrılmış yerlerdeki taşınmaz mallardan;
(1) (Değişik: 7/5/2008*5761/2 md.) Hâzineye ait olan yerler Maliye Bakanlığınca, Bakanlığa tahsis edilir. Hazine adına tescili yapılmamış Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle, kapanan yollar ve yol fazlalarının resen tescili, talep tarihinden başlayarak en geç bir ay içinde tamamlanır. Hazine mülkiyetinde yeterli alanın bulunmadığı durumlarda, 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman sayılan yerlerden,
a) Sağlık turizmine yönelik fizik tedavi tesisi veya rehabilitasyon merkezi tesislerini kapsayan konaklamalı tesisler yapılabilmesi için iklimsel ve çevresel zorunluluk bulunan,
b) Termal turizmine yönelik jeotermal kaynakları bulunan,
c) Kış turizmi kapsamında uygun yapı ve tesislerin yapılabileceği yeterli pist uzunluğunu ve gerekli rakımı sağlayan,
d) Eko-turizm kapsamında yer alan yayla turizmi, kırsal turizm ve benzeri turizm türlerine yönelik tesislerin yer alabileceği çevresel ve sosyal anlamda imkan sağlayan,
e) Golf turizmine yönelik olarak uygun iklim yapısı ve topografik özellikler dikkate alınarak uluslararası standartlara uygun tesisler gerçekleştirilmesine imkan sağlayan,
f) Kıyıların coğrafi ve fiziksel vapısı nedeniyle kumsallardan, doğal manzaradan, çevresel zenginlikten, biyolojik-çeşitlilikten yararlanma bakımından alt yapı ve üst yapı tesisi konusunda kolaylık sağlayan. 
g) Kruvaziyer ve yat gibi deniz turizmine yönelik olarak kıyıdan başka bir yerde gerçekleştirilmesi mümkün olmayan,
h) Uluslararası yarışmaların yapılabileceği turizm amaçlı spor tesisleri yapılabilmesi için uygun iklim yapısı veya coğrafi özellikler sağlayan,
yerler talep tarihinden başlayarak en geç bir ay içerisinde Çevre ve Orman Bakanlığınca, Bakanlığa tahsis edilir.
Bu Kanuna göre tahsis edilecek orman sayılan yerlerde;
a) Turizme tahsis edilecek alan, il genelindeki toplam orman sayılan yerlerin binde 5’ini geçemez.
b) Yapılaşmaya esas inşaat hakkı, emsal (E) 0.30’u geçemez.
c) Turizm yatırımı için tahsis edilen orman alanının üç katı kadar alanın ağaçlandırma bedeli ve ağaçlandırılan bu alanın üç yıllık bakım bedeli, yatırımcı tarafından Orman Genel Müdürlüğü hesabına, doğrudan belirtilen ağaçlandırma ve bakım işlerinde kullanılmak şartıyla gelir olarak kaydedilir ve kaydedilen tutar karşılığı ödenek öngörülür. Belirtilen bedelin yatırılmadığının tespiti halinde, yatırımcıya turizm yatırımı veya işletmesi belgesi verilmez” hükmü yer almaktadır.
Bu maddede sayılan koşullardan yalnızca (f) fıkrası uyarınca Adalıyalı mevkiindeki 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman sayılan yerler üzerinde turizm tesisi kurulması söz konusu olabileceği öne sürülebilir. Ancak dava konusu planda T1 lejantıyla Turizm Tesis Alanı olarak belirlenen alanın 2. Derece doğal sit olarak belirlenen alan içinde yer aldığı, ayrıca 1/100.000 ölçekli plana göre Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsünde olduğu dikkate alındığında, bu alanın yalnızca orman alanı niteliğinde olan alanlardan farklı olarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Dava konusu 1/25.000 ölçekli planın lejantında Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı lejantı bulunmamaktadır. Bu durumu, dava konusu planın üst ölçekli olanla uyuşmayan bir eksikliği olarak değerlendiriyoruz.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (2863 sayılı) Ek Madde 4’te tanımlandığı şekilde, ilgili Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun 2. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki alanın T1 lejantıyla planlanabileceği konusunda karar vermesi ve yapılaşma koşullarını belirlemesi gerekmektedir. Plan Hükümleri’nde 4.23. sayıyla yer alan paragrafta,
“4.23. Mülga Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından sit alanı ilan edilen bölgelerde, Yüksek Kurul ilke kararları geçerli olup doğal sit alanlarında 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ve İlgili yönetmelik hükümleri geçerlidir. Bu alanlarda 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve ilgili yönetmelikleri ile yüksek kurul ilke kararları doğrultusunda alt ölçekli imar planları hazırlanıp ilgili mevzuat doğrultusunda onaylanmadan uygulama yapılamaz.” denilmesine karşın, davalı Bakanlık adına gönderilen dilekçelerde, dava konusu plan onaylanmadan önce ilgili Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki alanların yapılaşmaya açılmasına yol açacak plan kararlarına onay verdiği hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Dava konusu Çevre Düzeni Planı’nda turizm tesisi kullanışı getirilen alanlar yatırımcılara tahsis edilebileceğinden ilgili Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu emrivaki ile karşılaşmış olacaktır. Çok değerli doğal özellikleri bulunan 2. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki alana dava konusu planla T1- Turizm Tesis Alanı kullanımının getirilmesi alanın orman varlığının yanısıra doğal özelliklerinin de yok edilmesine yol açacaktır. Böyle bir planlama yaklaşımıyla Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statülerinin belirlenmiş olmasının bu alanların özelliklerini yitirmelerini önlemede hemen hiç etkisi olmayacaktır. Böyle bir alanda turizm tesisi düşük yapılaşma hakkı verilerek inşa edilse de doğal sit kararının arazilerin doğal özelliklerini korumada etkisi kalmayacaktır. Zira sit kararı alınan bir doğal alan insan yapısı yapılaşmış çevreye dönüştürüldüğünde doğal özelliklerinin çok büyük bölümü ortadan kalkmaktadır. Bilirkişi kurulumuz, orman alanı olmasının yanısıra 2. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki sözü edilen alanın dava konusu çevre düzeni planında T1- Turizm Tesis Alanı kullanımına ayrılmasının doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun Doğal (Tabii) Sitler, Koruma Ve Kullanma Koşulları ile ilgili 740 sayılı ilke kararı ile değiştirilen 728 nolu ilke kararının 2. Derece Doğal Sitler için olan bölümü
“2-11. Derece Doğal (Tabii) Sit: Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yanında kamu yararı gözönüne alınarak kullanıma açılabilecek alanlardır.
Bu alanlarda, turizm yatırım ve turizm işletme belgeli turistik tesisler ile hizmete yönelik yapılar dışında herhangi bir yapılaşmaya gidilemeyeceğine,
a) Kullanıma açılacak bölgelerde geçici dönem yapılanma koşullarının ilgili kurumların görüşleri alınarak Koruma Kurullarınca belirlenmesine, bu belirlemede varsa çevre düzeni planı veya nazım plan kararları ile arazinin topografya, peyzaj, silüet vb karakteristiklerinin gözönünde tutulmasına, ancak hazırlanacak Koruma Amaçlı İmar Planı kriterlerini etkileyebilecek nitelik ve yoğunluktaki uygulamalara Koruma Amaçlı İmar Planı yaptırılmadan izin verilmeyeceğine,
b)Taş, toprak, kum alınmamasına, kireç, taş, tuğla, mermer, kum, maden vb. ocaklarının açılmamasına, toprak, curuf, çöp, sanayi artığı ve benzeri malzemenin dökülmemesine, ancak sit kararı ilanından önce ruhsat almış olan işletmelerde sahanın rehabilite edilerek yasal süresi içinde işlerinin tasfiyesine,
c) Doğal dengenin devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda alanın özelliğinden kaynaklanan faaliyetlerin Koruma Kurulu izni doğrultusunda sürdürülebileceğine,
ç) Mevcut tarımsal ve hayvancılık faaliyetlerinin sürdürülebilmesinin yanısıra, koruma kurulundan izin almak koşuluyla yeni tarımsal ve hayvancılık faaliyetlerinin yapılabileceğine” şeklindedir.
Bu kararların (a) bendinde, kullanıma açılacak bölgelerde geçici dönem yapılanma koşullarının ilgili kurumların görüşleri alınarak Koruma Kurullarınca (2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun Ek Madde 4‘ü uyarınca Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu olarak değişmiştir) belirleneceği belirtilmiştir. Ancak dava konusu planın Plan Hükümlerinde, Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. Maddesinde ait alan ayrımı yapılmadan öngörülen “Yapılaşmaya esas inşaat hakkı, emsal (E) 0.30‘u geçemez hükmünün aynen benimsenmiş olmasının, ayrıca bina yüksekliği otellerde hmaks=10.50 metredir (2 kat), diğer turizm tesislerinde maksimum bina yüksekliği hmaks=8.50 metredir” denilerek ayrıntılı yapılaşma hakkının Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun onayı olmadan dava konusu planda belirlenmesinin, alıntısı yapılan 728-740 sayılı İlke Kararı’na ve planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündeyiz.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun Doğal (Tabii) Sitler, Koruma Ve Kullanma Koşulları İle İlgili 740 sayılı ilke kararı ile değiştirilen 728 nolu ilke kararının 2. maddesinde ” 2. Derece Doğal (Tabii) Sit: Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yanında kamu yararı gözönüne alınarak kullanıma açılabilecek alanlardır.
Bu alanlarda, turizm yatırım ve turizm işletme belgeli turistik tesisler ile hizmete yönelik yapılar dışında herhangi bir yapılaşmaya gidilemeyeceğine,
a) Kullanıma açılacak bölgelerde geçici dönem yapılanma koşullarının ilgili kurumların görüşleri alınarak Koruma Kurullarınca belirlenmesine, kullanıma açılacak bölgelerde geçici dönem yapılanma koşullarının ilgili kurumların görüşleri alınarak Koruma Kurullarınca belirlenmesine, bu belirlemede varsa çevre düzeni planı veya nazım plan kararları ile arazinin topografya, peyzaj, silüet vb karakteristiklerinin gözönünde tutulmasına, ancak hazırlanacak Koruma Amaçlı İmar Planı kriterlerini etkileyebilecek nitelik ve yoğunluktaki uygulamalara Koruma Amaçlı İmar Planı yaptırılmadan izin verilmeyeceğine,
b)Taş, toprak, kum alınmamasına, kireç, taş, tuğla, mermer, kum, maden vb. ocaklarının açılmamasına, toprak, curuf, çöp, sanayi artığı ve benzeri malzemenin dökülmemesine, ancak sit kararı ilanından önce ruhsat almış olan işletmelerde sahanın rehabilite edilerek yasal süresi içinde işlerinin tasfiyesine,
c) Doğal dengenin devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda alanın özelliğinden kaynaklanan faaliyetlerin Koruma Kurulu izni doğrultusunda sürdürülebileceğine,
ç) Mevcut tarımsal ve hayvancılık faaliyetlerinin sürdürülebilmesinîn yanısıra, koruma kurulundan izin almak koşuluyla yeni tarımsal ve hayvancılık faaliyetlerinin yapılabileceğine” ilişkin kurallara yer verilmiştir.
Uyuşmazlıkta, dava konusu Adalıyalı mevkiindeki bazı alanların 1/25.000 ölçekli Çevre Düzen Planında “T1 Turizm Tesisi Alanı” olarak belirlenmesine karşın, aynı alanların üst ölçekli 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında 2. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/ Tabiatı Koruma Alanı Statüsündeki orman alanı kullanımında gösterildiği anlaşılmakta olup, bu haliyle dava konusu alana yönelik 1/25.000 ölçekli plan ile getirilen kullanım kararında, planların kademeli birlikteliği ilkesine uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun yukarıda belirtilen ilke kararı uyarınca, 2. derece sit alanlarında, kullanıma açılacak bölgelerde geçici dönemi yapılanma koşullarının ilgili kurumların görüşleri alınarak Koruma Kurullarınca belirlenmesi ve daha sonra bu alanlardaki yapılaşma şartlarının koruma amaçlı imar planları ile öngörülmesi gerekmektedir.
Aksi yöndeki bir yaklaşımın, koruma altındaki sit alanlarının bu niteliğinin göz ardı edilerek yapılaşma haklarının herhangi bir alan gibi değerlendirilmesine ve koruma ile bağdaşmayan uygulamalara yol açabileceği açıktır.
Diğer taraftan, bu belirleme yapılırken, bütüncül bir yaklaşımla hareket edilmesi amacıyla, üst ölçekli Çevre Düzeni Planı ile getirilen ve alt ölçekli planları yönlendiren ilke ve stratejilerin göz önünde bulundurulması gerektiği kuşkusuz ise de, sit alanlarında yapılaşma koşullarının yukarıda yer verilen İlke Kararı ile öngörülen süreç doğrultusunda belirleneceği tartışmasızdır.
Bu durumda, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları İle ilgili 740 sayılı ilke kararı ile değiştirilen 728 nolu ilke kararını bertaraf edecek nitelikte, 2. Derece sit alanında bulunan dava konusu alanda yapılaşma hakkını belirleyen 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Plan kararında bu yönüyle de hukuka uyarlık görülmemiştir.
Davalı idare yanında müdahil … Turizm ve Yatırım AŞ tarafından 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının üst ölçekli çevre düzeni planına aykırı olmadığı, bilirkişi heyetinin hatalı değerlendirmelerde bulunduğu yönünde iddialarda bulunulmuş ise de ayrıntılı ve karar vermeye yeterli bulunan bilirkişi raporu ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 5.4.2018 tarihli YD İtiraz No:2018/21 sayılı kararında dava konusu işlemin bu husus açısından hukuka aykırılığını ortaya koyan gerekçeler doğrultusunda bu iddialara itibar edilmemiştir.

İtiraz 6:
Dava dilekçesinde;
Üst ölçekli planlarda orman alanı olarak belirlenen birçok alanın turizm alanına (T1), kentsel fonksiyon alanlarına ve tarım alanlarının da günübirlik fonksiyon alanlarına ve konut ve diğer kentsel arazi kullanım kararlarına dönüştürüldüğü, Çiftlik Köy’ün güneyinde yol kenarındaki orman alanı olarak gözüken alanın dava konusu plan ile gelişme alanı olarak planlanarak kullanıma açıldığı iddia edilmektedir.

Savunmada;
Aydın-Muğla- Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının özel kanunlara tabi alanlara ilişkin “8.6.1. sayılı maddesinde “Bu plan sınırlan içinde kalan özel kanunlara tabi alanlarda, bu planla yeni kullanım kararı getirilmemiş olup, bu alanlarda, kırsal yerleşme alanları dışında diğer mevcut arazi kullanımı gösterilmiş ve bu bölgeler İçin resmi kurumlarca verilmiş olan, bu plana alttık teşkil eden kurum görüşleri, ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar, ekolojik değeri olan hassas alanlar, orman alanları ve tarım alanları işlenmiştir, “hükmü uyarınca planda özel kanunlara tabi alanlar kapsamında bulunan turizm merkezleri için de 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile yeni kullanım kararı getirilmemiş olup, 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının parçacıl ve 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının ana kararlarını bozucu nitelikte olduğu iddiası asılsızdır. Ayrıca Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının 8.6.2. sayılı maddesinde yer alan “Bu alanlarda, yetkili kurum ve kuruluşlarca yapılacak planlama çalışmalarının, bu alanlarla ilgili özel kanun hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bölgesel bütünlük ve sürdürülebilir kalkınma amacı ile bu planın ilke ve stratejileri doğrultusunda yapılması gereklidir.” ve 8.6.4. sayılı maddesinde yer alan “Yetkili bakanlık ya da kurum ve kuruluşlarca yapılacak veya yaptırılacak planlarda, bu alanlar içerisinde bulunan hassas alanlar, orman alanları, tarım alanları, sulak atanlar, kumullar vb. gibi alanları tehdit edici yönde ve tahribata yol açacak yoğunlukta yapılaşma kararı getirilemez. ” hükümleri uyarınca 1/25.000 ölçekli Planın 1/100.000 ölçekli Planın ilke ve stratejilerine, koruma ve yoğunluk kararlarına uygunluğun sağlanması teminat altına alınmıştır.” şeklinde savunma yapılmıştır.

Bilirkişi raporunda;
“Davacının EK-1 olarak sunduğu plan örneklerinde, deniz kıyısında T1- Turizm Tesis Alanı olarak ayrılan arazinin kuzey yönünde genişletilerek buradaki orman alanının turizm alanına katıldığı, bu alanın 3. Derece Doğal Sit olduğu görülmektedir. Böyle bir plan kararının, önceki itiraz konusuyla ilgili olarak bilirkişi kurulumuzun değerlendirmelerini yaptığı bölümde alıntısı yapılan Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. Maddesinin 1 (f) bendi ile ilişkilendirilmiş olduğu tahmin edilebilir. Karaadanın karşısına rastlayan bu alan Bodrum kıyılarının yapılaşmamış tepelik ve ormanlık bölümlerinden birini oluşturmaktadır. T1 lejantıyla Turizm Tesis Alanı olarak belirlenen bu alanın da Aydın-Denizli-Muğla 1/100,000 ölçekli Çevre Düzeni Planında “Orman Alanı” “Doğal Sit”, “Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı” ve “Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi/Turizm Merkezi olarak tanımlanan alanlar içinde, kaldığı görülmektedir. Ancak dava konusu edilen 1/25.000 ölçekli planının lejantında Tabiat Parkı/Tabiat Koruma Alanı bulunmamaktadır.
Planın bu kararıyla Bodrum Kent merkezinden doğu yönünde yapılaşmanın gelişmesi, doğal sit ayrımı yapılmadan sürdürülmüş olacak, yapılaşan sahiller doğal özelliklerini giderek yitirecektir. Bu alanla ilgili olarak da, turizm tesisi düşük yapılaşma hakkı verilerek inşa edilse de, doğal sit kararının arazilerin doğal özelliklerini korumada hemen hiç bir etkisi olmayacaktır. Zira sit kararı alınan bir doğal alan insan yapısı yapılaşmış çevreye dönüştürüldüğünde doğal özelliklerinin çok büyük bölümü ortadan kalkmaktadır. Bilirkişi kurulumuz, orman alanı olmasının yanısıra 3. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı statüsündeki sözü edilen alanın dava konusu çevre düzeni planında T1- Turizm Tesis Alanı kullanımına ayrılmasının doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir.
Dava konusu planda kuzey yönünde orman alanını içine alarak genişletilen T1-Turizm Tesis Alanı olarak ayrılan arazilerin 3. Derece Doğal Sit alanında kaldığı görülmektedir. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları ile ilgili 740 sayılı İlke kararı ile değiştirilen 728 nolu ilke kararında 3. Derece Doğal Sitler için aşağıdaki kararlar alınmıştır:

“3 – III. Derece Doğal (Tabii) Sit Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yolunda, yörenin potansiyeli ve kullanım özelliği de gözönünde tutularak konut kulanımına da açılabilecek alanlardır.
a) Bu alanlarda, kullanıma açılacak bölgelerde geçici dönem yapılanma koşullarının ilgili kurumların görüşleri alınarak koruma kurullarınca belirlenmesine, bu belirlemede varsa 1 /25.000 ölçekli çevre düzeni planı veya 1/5.000 ölçekli nazım planı kararları ile arazinin topografya, peyzaj, siluet vb. karakteristiklerinin gözönünde tutulmasına, ancak hazırlanacak Koruma Amaçlı İmar Planı kriterlerini etkileyebilecek nitelik ve yoğunluktaki uygulamalara Koruma Amaçlı İmar Planı yaptırılmadan izin verilemeyeceğine,
b) Mevcut tanmsal ve hayvancılık faaliyetlerinin sürdûrülebilmesinin yanısıra koruma kurulundan izin almak koşuluyla yeni tarımsal ve hayvancılık faaliyetlerinin yapılabileceğine,
c) Doğal peyzaj ve siluet dikkate alınarak koruma kurulunca belirlenecek koşullar doğrultusunda kum, çakıl, taş, maden ve benzeri malzeme alınabileceğine, bu amaçla ocak açılabileceğine, toprak, curuf, çöp, sanayi artığı ve benzeri dökülmemesine,…” karar verilmiştir.
Önceki itiraz konusunda olduğu gibi, ilgili Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonunun onayı alınmadan dava konusu planda doğal sit alanları imara açılmış T1- Turizm Tesis Alanları için Plan Hükümlerinde, doğal sit alanlarıyla ilgili ayırım yapılmadan yapılanma koşulları belirlenmiştir. Turizm tesis alanı olarak belirlenen kamu mülkiyetindeki arazilerle orman arazilerinin yatırımcılara tahsisi 1/25.000 ölçekli plan uyarınca yapılabileceğinden ilgili Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu onayı alınmadan verilen bir plan kararının yapılaşma koşullarını belirleme durumunda kalacaktır. Bilirkişi kurulumuz ilgili Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun onayı alınmadan dava konusu alanda doğal sit alanlarının imara açılmasının ve T1-Turizm Tesis Alanları için Plan Hükümlerinde, doğal sit alanlarıyla ilgili ayrım yanılmadan yapılanma koşulları belirlenmesinin imar mevzuata ve planlama İlkelerine uygun olmadığı görüşündedir.
Dava dilekçesinde EK-3 olarak örneği sunulan iki plan değişikliği kararından birincisi, orman alanı sınırının batı- güneybatı yönlerinde daraltılarak Seyrek Yoğunluklu (brüt yoğunluk 40 kişi/hektar) Kentsel Gelişme Alanının aynı yönde genişletilmiş olmasıdır. Orman alanının konut türü bir kullanışa dönüştürülmesinin hukuken mümkün olmadığı bilinmektedir. Bu nedenle dava konusu planı hazırlayan ve onaylayanların böyle bir hata yapmış olmaları beklenemez. Zaten orman arazisinin mülkiyet hakkı elde edilemeyeceği için planda sınırın kaydırılmasının işlevi olmayacaktır. Davalı Bakanlık adına gönderilen savunma yazısında, sözü edilen arazinin yakın zamanda yasal düzenlemesi yapılarak kullananlara satışı yapılan ve 2-B olarak tanımlanan orman vasfını kaybetmiş arazi olduğu hakkında da bir bilgi verilmemiştir. Bilirkişi kurulumuz. 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planında orman alanının bir bölümünün Seyrek Yoğunluklu Kentsel Gelişme Alanına ayrılmış olmasının sehven yapılmış olabileceği, böyle bir durumda hatanın alt ölçekli planlarda düzeltilebileceği, olan kararında hata olmadığı taktirde orman alanının kentsel gelişme için tahsis edilemeyeceği için işlevinin olmayacağı görüşündedir.
EK-3’te davacının itiraz ettiği ikinci plan değişikliği, birinci itiraz konusunun güney-batısında kalan, önceki planda orman arazisi olarak görülen alanın dava konusu planda, kuzey-doğu yönünde uzatılan T1- Turizm Tesis Alanına katılmasıdır. Bu plan değişikliği konusunda iki hususun önemli olduğu görüşündeyiz. Birincisi, Turizmi Teşvik Kanunu’nun Taşınmaz malların turizm amaçlı kullanımı başlıklı 8. Maddesinin (f) bendinde belirtilen, Kıyıların coğrafi ve fiziksel yapısı nedeniyle kumsallardan, doğal manzaradan, çevresel zenginlikten, biyolojik çeşitlilikten yararlanma bakımından alt yapı ve üst yapı tesisi konusunda kolaylık sağlayan,” bir konumda yer aldığının iddia edilmesidir. Ancak önceki planda deniz kıyısından başlayan bir turizm alanı planlanmış olduğu için, dava konusu plan değişikliğinde bu alana iç kısımda ekleme yapılmasının, alıntısı yapılan (f) maddesindeki koşulu sağladığının öne sürülemeyeceği görüşündeyiz.
İkinci husus, orman alanı içine dar bir koridor halinde yol boyunca T1-Turizm Tesis Alanının eklenmesidir. Böyle oldukça dar bir koridor halindeki eklentinin işlevselliğinin sorgulanmasının gerekli olmasının yanısıra orman alanı içine böyle dar bir koridor halinde eklenti yapılması, başta yangın sorunu olmak üzere orman için riskler oluşturacaktır. Bilirkişi kurulumuz, dava konusu planda, önceki planda yer alan Turizm Tesis Alanının alanın içine, deniz kıyısından uzakta dar bir koridor halinde uzatılmasının Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. Maddesinin (f) bendinde belirtilen koşulu sağlamadığı ve orman varlığı için basta yangın olmak üzere riskler oluşturacağı görüşündedir.
Dava dilekçesinde EK-4 olarak sunulan itirazlardan birincisi, önceki planda deniz kenarında 2. Derece Doğal Sit alanında düzenlenmiş olan Turizm Tesis Alanı’nın kuzey yönünde orman alanının içine doğru 1. Derece Doğal Sit alanının sınırına kadar genişletilmesidir. Bilirkişi kurulumuzun bu itiraz konusuyla ilgili görüşleri, bir önceki itiraz konusu olan Turizm Tesis Alanının orman alanı içine dar bir koridor halinde uzatılmasını öngören olan kararıyla ilgili değerlendirmeleriyle aynıdır.
İkinci itiraz konusu, birinci itiraz konusu alanın kuzeyinde, önceki planda orman alanı olarak görülen alanın T2 – Turizm Tesis Alanı olarak planlanmasıdır. Birinci ve ikinci itiraz konuları olan alanlar arasında 1. Derece Doğal Sit alanı bulunmakta, T2 – Turizm Tesis Alanı olarak planlan orman alanının 3. Derece Doğal Sit Alanı olduğu görülmektedir.
Dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının Plan Hükümlerinde T2 – Turizm Tesis Alanları aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır.
“5.3. Turizm tesis alanları (T2)
5.3.1. Alternatif turizme dönük, doğal yaşama aktif katılımın sağlanabildiği çevreye duyarlı planda T2 olarak işaretlenen turizm tesis alanlarında; doğayla ve çevreyle uyumlu, sürdürülebilir, çevreye zarar vermeden yerel yapılaşma karakteristiğine uygun ekolojik yapı ile bütünleşik soft turizm kullanımları, günübirlik tesisler, sağlıklı yaşam tesisleri, spor tesisleri İle satış üniteleri ve gerekli sosyal donatı alanları yer alabilir.
5.3.2. Yapılacak yapılarda doğal yapı ve geleneksel mimari dokunun korunması sağlanacak olup yapıların cephelerinin yöreye özgü ve doğaya uyumlu renk ve malzemeyle yapılması gereklidir.”
Turizm tesis alanları (T2) için tanımlanan bu koşullar maliki oldukları arazi üzerinde tanımlanan turizm tesislerini 0,25 emsalle inşa etmek isteyenler için uygun olabilir. Asgari parsel büyüklüğünün 20.000 m2 ve 10.000 m2 olarak belirlenmiş olması da, doğal çevrenin en az miktarda yapılaşmasına olanak vereceği İçin (10.000 m2 için 250 m2) uygun olduğu kabul edilebilir. Ancak küçük oranlı da olsa tarım alanlarının da tarım dışı amaçla kullanımı söz konusu olabilecek olmasına, karşın Plan Hükümlerinde bu hususa değinilmemiş olmasının Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13. Maddesi ve turizm mevzuatı kapsamında değerlendirilmesi bir hukuk konusu olduğu için Mahkemenizin yetkisindedir.
Ancak davacının itiraz ettiği plan değişikliği orman ve 3. Derece Doğal Sit Alanını kapsamaktadır. Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. Maddesinin 1. Bendinin (d) fıkrasındaki “Eko- turizm kapsamında yer alan yayla turizmi, kırsal turizm ve benzeri turizm türlerine yönelik tesislerin yer alabileceği çevresel ve sosyal anlamda imkan sağlayan, tanımın T2 türü turizm tesisi kurmak için orman arazisi tahsisine olanak tanıdığı öne sürülebilir. Buna karşılık, 500 m2 yapı alanı olan 20 yataklı bir turizm tesisi inşa etmek için 20.000 m2 3. Derece Doğal Sit statüsündeki bir orman alanının tahsis edilmesinin “sosyal fayda-maliyet analizi” yapıldığında “yapılabilir” sonuç elde edilmesi, orman ve 3. Derece Doğal Sit Alanının bu niteliklerini kaybetmesinin yıllara uzanacak sosyal maliyeti beklenen getiriye göre cok yüksek olacağı için olanaklı görülmemektedir. Bu nedenle bilirkişi kurulumuz, davacının itiraz ettiği plan değişikliği ile orman ve 3. Derece Doğal Sit Alanının Turizm tesis alanları (T21 kullanımına ayrılmasının doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir.
T2 türü Turizm tesisleri ister özel mülkiyetteki araziler, ister tahsis edilen orman arazileri üzerinde kurulsun, yukarıda da belirtildiği üzere, böyle düşük yoğunluklu tesislere altyapı getirmenin yatırım maliyeti yüksek, geri dönüşü çok sınırlı olabilecektir. Fizibilite analizi yapıldığı taktirde böyle yatırımların fizibilitesinin pozitif olması beklenemeyecektir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları İle İlgili 740 sayılı İlke kararı ile değiştirilen 728 nolu ilke kararının 3. maddesinde ” III. Derece Doğal (Tabii) Sit Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yolunda, yörenin potansiyeli ve kullanım özelliği de gözönünde tutularak, konut kulanımına da açılabilecek alanlardır.
a) Bu alanlarda, kullanıma açılacak bölgelerde geçici dönem yapılanma koşullarının ilgili kurumların görüşleri alınarak koruma kurullarınca belirlenmesine, bu belirlemede varsa 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planı veya 1/5.000 ölçekli nazım planı kararları ile arazinin topografya, peyzaj, siluet vb. karakteristiklerinin gözönünde tutulmasına, ancak hazırlanacak Koruma Amaçlı İmar Planı kriterlerini etkileyebilecek nitelik ve yoğunluktaki uygulamalara Koruma Amaçlı İmar Planı yaptırılmadan izin verilemeyeceğine,
b) Mevcut tanmsal ve hayvancılık faaliyetlerinin sürdûrülebilmesinin yanısıra koruma kurulundan izin almak koşuluyla yeni tanmsal ve hayvancılık faaliyetlerinin yapılabileceğine,
c) Doğal peyzaj ve siluet dikkate alınarak koruma kurulunca belirlenecek koşullar doğrultusunda kum, çakıl, taş, maden ve benzeri malzeme alınabileceğine, bu amaçla ocak açılabileceğine, toprak, curuf, çöp, sanayi artığı ve benzeri dökülmemesine,…” ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Uyuşmazlıkta, itiraz (6)’da belirtilen alanların 1/25.000 ölçekli Çevre Düzen Planında turizm tesisi alanı olarak belirlenmesine karşın, aynı alanların üst ölçekli 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında 3. Derece Doğal Sit ve Tabiat Parkı/Tabiatı Koruma Alanı Statüsündeki orman alanı kullanımında gösterildiği anlaşılmakta olup bu haliyle dava konusu alana yönelik 1/25.000 ölçekli plan ile getirilen kullanım kararında, planların kademeli birlikteliği ilkesine uyarlık bulunmamaktadır.
Öte yandan, itiraz (5)’de yer alan değerlendirmeler doğrultusunda, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 740 sayılı İlke Kararı uyarınca 3. derece sit alanlarında, kullanıma açılacak bölgelerde geçici dönemi yapılanma koşullarının ilgili kurumların görüşleri alınarak Koruma Kurullarınca belirlenmesi ve daha sonra bu koşulların esasen koruma amaçlı imar planları ile öngörülmesi gerekmekte olup, 3. Derece sit alanında bulunan dava konusu alanlarda yapılaşma hakkının belirlenmesine ilişkin 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Plan kararında bu yönüyle de hukuka uyarlık görülmemiştir.
Davalı idare yanında müdahil … Turizm ve Yatırım AŞ tarafından, 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının üst ölçekli çevre düzeni planına aykırı olmadığı, bilirkişi heyetinin hatalı değerlendirmelerde bulunduğu yönünde iddialarda bulunulmuş ise de ayrıntılı ve karar vermeye yeterli bulunan bilirkişi raporu ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 5.4.2018 tarihli YD İtiraz No:2018/21 sayılı kararında dava konusu işlemin bu husus açısından hukuka aykırılığını ortaya koyan gerekçeler doğrultusunda bu iddialara itibar edilmemiştir.

İtiraz 7:
Dava dilekçesinde;
Bu alt ölçekli planlar ile getirilen gelişme alanlarında kaç kişinin yerleşebileceğine ilişkin hiçbir nüfus tahmini hesabına dayanmaksızın belirlenen gelişme alanlarının tarım ve orman alanlarına zarar vermek dışında bir sonuca yol açmasının mümkün olmadığı ileri sürülmüştür.

Savunmada;
Çevre Düzeni Planının, plan notları ve plan açıklama raporu ile bir bütün olduğu, plan notları detaylı olarak incelenirse planda ayrılan kentsel yerleşme alanları ve kentsel gelişme alanlarında 1/100.000 ölçekli Çevre düzeni Planı’nın nüfus kabullerine uygun olarak belirlenen maksimum bürüt yoğunluk hesaplamalarının yapıldığı, bu çerçevede plan kararlarının herhangi bir nüfus tahmini hesabına dayanmadığı iddiasının dayanaktan yoksun olduğu savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda;
“Plan Açıklama Raporu’nda, dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı kapsamında plan dönemi sonunda oturacak nüfusla ilgili herhangi bir nüfus tahmini bulunmamaktadır. Plan Açıklama Raporunda nüfus projeksiyonunun yer almamasıyla ortaya çıkan, dava konusu planın, kapsadığı alanda oturacak ve konaklayacak nüfusla ilgili projeksiyon yapılmadan hazırlanıp onaylanmasının, başta Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin Tanımlar başlıklı 4. Maddesinin (ç) bendi ile 8. Maddesinin (h) ve (ı) fıkralarındaki hükümler olmak üzere, diğer planlama mevzuatı İle planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olmadığı görüşündeyiz.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Kentsel gelişim alanları ve kentsel yerleşim alanlarında plan hükümlerinde her arazi kullanımı için uygun olduğu düşünülen 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının nüfus kabullerine uygun olarak maksimum bürüt yoğunluk hesaplarının yapıldığı görüldüğünden, bu hususta mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

İtiraz 8

Dava dilekçesinde;
“1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı İlavesi ve Revizyonuna ait yeni bir Jeolojik ve Jeoteknik Etüt Raporu hazırlanmadan plan onaylanması yapılmıştır.
Planlama alanına ilişkin jeolojik yapıya esas verilerde “Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planına temel oluşturmak üzere 13.01.2011 tarihinde onaylanan “Muğla İli 1/25.000 ölçekli Arazi Kullanımına Esas Jeolojik Etüt Raporu”ndan yararlanılmıştır. Plan açıklama raporunda alana ait yapılan 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planına ait yeni bir Jeolojik ve Jeoteknik Etüt Raporu hazırlanmadan plan onaylanması yapılmıştır. Her ne kadar bölgeye yönelik daha önceden onaylanan jeolojik ve jeoteknik etüt raporları bulunmuş olsa da 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planı ile bu alana yeni bir kullanım kararı, emsal ve yoğunluk kararı getirildiğinden bu plana esas Jeolojik ve Jeoteknik Etüt raporunun hazırlatılarak ilgili kurumlara onaylatılması gerekmektedir.
Plana konu alanın, öncelikle eski Bayındırlık ve iskân Bakanlığının 19.08.2008 tarihli, 10337 sayılı, 11.11.2008 tarihli, 13171 sayılı genelgeleri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 28.09.2011 tarihli, 102732 sayılı genelgesinde belirtilen ve zorunlu hale gelen ve İmar Kanunu gereğince gerçekleşecek olan her tür ve ölçekteki planlar için Jeolojik- Jeoteknik Etüt Raporlarının yapılması ve ilgili idarelere onaylatılması zorunlu hale gelmiştir. Ancak söz konusu planlarda ilgili genelge hükümlerinin tanımladığı plana esas jeolojik-jeoteknik etütlerin bulunmadığı görülmektedir.” iddiaları ileri sürülmüştür.

Savunmada;
“Dava konusu çevre düzeni planının 4.21. hükmü uyarınca “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” hükümlerine uygun olarak jeolojik etütlerin hazırlanacağı ve alt ölçekli plan kararları oluşturulurken imar planına esas jeolojik-jeoteknik etüt raporlarında belirtilen hususların dikkate alınacağı hükme bağlanmıştır. Davacının atıfta bulunduğu genelgelerde de “Üst ölçek planlara esas yapılacak raporların yönlendiricilikten öte bir anlamı olamayacağı gerçeğinden hareketle, her tür ve ölçekteki imar planı aşamasında ayrıntılı etüt yapılması”nın hükme bağlandığı dikkate alındığında doğrudan yapıya yönelik olmayıp genel arazi kullanım kararlarını belirleyen Çevre Düzeni Planı ölçeğinde mevcutta var olan ve söz konusu alanı da muhteva eden Muğla İl bütünü jeolojik ve jeoteknik etüt raporunun kullanımı yerindedir.” savunması yapılmıştır.

Bilirkişi raporunda;
“Plan Açıklama Raporu’nun 2.6. sayılı Jeolojik Durum başlıklı bölümünde, “Planlama alanına İlişkin jeolojik yapıya esas verilerde “Muğla-Bodrum-Yalı çiftliği 1/25.000 ölçekli ilave-Revizyon Çevre Düzeni Planı”na temel oluşturmak üzere 13.01.2011 tarihinde onaylanan “Muğla İli 1/25.000 ölçekli Arazi Kullanımına Esas Jeolojik Etüt Raporundan yararlanılmıştır denilmektedir.”
Bilirkişi kurulumuz, jeolojik yapı İle ilgili olarak “Muğla İli 1/25.000 ölçekli Arazi Kullanımına Esas Jeolojik Etüt Raporu”ndan yararlanılmasında sorun görmemektedir. Ancak birinci derece deprem bölgesinde yer alan planlanan alanla ilgili olarak Plan Açıklama Raporu’nda “depremsellik ve fay hatları” bilgilerinin bulunmaması ve bu konuda herhangi bir değerlendirme yapılmamış olmasının “Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin” 7 maddesinin 1. Bendi ile bağdaşmadığı görüşündedir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Davaya konu 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının plan notlarında gerekli düzenlemelerin yapıldığı, her tür ve ölçekte imar planı aşamasında ayrıntılı etüt yapılmasının hükme bağlandığı, doğrudan yapıya yönelik olmayıp genel arazi kullanım kararlarının düzenlendiği çevre düzeni planında Muğla İl Bütünü Jeolojik ve Jeoteknik etüt raporunun kullanıldığı görüldüğünden bu hususa ilişkin mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır..

İtiraz 9:
Dava dilekçesinde;
“Dava konusu planda Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik hükümlerinde belirtilen usul ve esaslara, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uyulmadığı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşünün alınmadığı görülmektedir. Hiçbir kurum ve kuruluş görüşü alınmadan hazırlanmış ve onaylanmıştır. Böyle doğal ve ekolojik öneme sahip bir bölgede plan çalışması öncesinde bilimsel ve analitik çalışmalar yapılmadan parçacıI bir çevre düzeni planı değişikliğinin onaylanması kabul edilemez, kamu yararı niteliği taşımayan, ranta yönelik bir karar olarak değerlendirilmektedir.” iddialarında bulunulmuştur.

Savunmada;
Bakanlıkça onaylanan tüm çevre düzeni planlarının Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik uyarınca değil 11.11.2008 tarihli Çevre Düzeni planlarına Dair Yönetmelik hükümleri çerçevesinde değerlendirildiği ve onaylandığı, Plan yapım aşamasında Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik hükümlerine birebir uyulduğu, anılan yönetmelik gereği ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşler alınarak plan kararlarının oluşturulduğu bu çerçevede plan yapım aşamasında ilgili kurumlardan görüş alınmadığı iddiasının kesinlikle dayanıksız olduğu savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda;
“1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının onaylanmasının ardından, Dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın, Muğla Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde bir bölge için hazırlanıp Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. Maddesi uyarınca onaylanmasının Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin 6. Maddesine ve ilgili diğer mevzuata uygunluğu bir hukuk konusu olduğu için bu konuda değerlendirme yapma yetkisi Mahkemenize aittir.
Dava dilekçesinde, planın hiçbir kurum ve kuruluşun görüşü alınmadan hazırlanıp onaylandığı iddia edilmekte, davalı Bakanlık adına gönderilen savunma yazısında ise Plan yapım aşamasında Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik hükümlerine birebir uyulduğu, anılan yönetmelik gereği İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşler alınarak plan kararları oluşturulduğu belirtilmektedir.
Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin Uyulacak Temel Esaslar başlıklı 8. Maddesinin (ç) fıkrasında
“ç) İlgili kurum ve kuruluşların, meslek ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerinin alınarak, planlama sürecine katılımının sağlanması,”
denilerek plan hazırlanma sürecinde belirtilen şekilde katılımın sağlanması öngörülmüştür. Dava dosyası ve eklerinde bu konudaki yazışmaların veva toplantıların belgeleri bulunmadığı, yalnızca askıya çıkarılan plana yapılan itirazlarla ilgili yazışma örnekleri bulunduğu için bilirkişi kurulumuzun bu konudaki iddiayı değerlendirme olanağı bulunmamaktadır.” tespit ve değerlendirmeleri yer almıştır.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik hükümleri çerçevesinde tesis edilen 1/25.000 ölçekli planın hazırlanmasında mevzuatta öngörülen esaslara uyulmadığını gösteren herhangi bir verinin olmaması, ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınması, bilirkişi raporunda olumsuz bir tespitin yer almaması karşısında bu hususa ilişkin olarak mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

İtiraz 10:
Dava dilekçesinde;
“Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği 1/25000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Plan Hükümlerine bakıldığında bir kadastral parselin yüzde ellisinden fazlası bu planla bir kentsel kullanım lekesi (konut, turizm tesis alanı gibi) içerisinde kalıyorsa, alt ölçekli planlarda doğal eşikler de dikkate alınarak parselin tamamı için kentsel kullanıma yönelik karar getirilebilir. Ancak bu planın onayından sonra tevhit edilerek büyütülen parsellerde bu hüküm uygulanmaz, ifadesindeki arazi kullanım kararının belirlenmesinde sadece %50 kriterinin esas alınarak kentsel kullanıma yönelik karar alınmasının planlama ilkelerine aykırılık taşıdığı gibi, üst ölçekli planda getirilen kentsel kullanıma ve yapılaşmaya yönelik fonksiyon kararının mevzuatta belirtilen imar planları insan, toplum, çevre ilişkilerinde kişi ve aile mutluluğu yeni toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın koruma kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amacıyla hazırlanır”‘ tanımı ile çeliştiği ve söz konusu hükmün Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik ve ilgili mevzuata aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Savunmada;
Çevre Düzeni Planları, plan notları ve açıklama raporları ile bir bütün olup tek bir plan notu üzerinden parçacıl olarak bir değerlendirme yapmanın planın bütünlüğüne ve planlama disiplininin ruhuna aykırı olduğu, plan bir bütün olarak değerlendirilirse arazi kullanım kararının belirlenme kriterinin yalnızca %50 kriterinin olduğunu söylemenin doğru bir değerlendirme olmayacağı bu tür bir uygulamanın mevzuat açısında hiçbir sakıncası olmadığı gibi üst ölçekli planların ölçeklerini doğrudan büyülterek imar planları yapan bir zihniyetin önüne geçtiği savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda;
Davacının 4.8.sayılı Plan Hükmü olan
“Bir kadastral parselin yüzde ellisinden fazlası bu planla bir kentsel kullanım lekesi (konut, turizm tesis alanı gibi) içerisinde kalıyorsa, alt ölçekli planlarda doğal eşikler de dikkate alınarak parselin tamamı İçin kentsel kullanıma yönelik karar getirilebilir. Ancak bu planın onayından sonra tevhit edilerek büyütülen parsellerde bu hüküm uygulanmaz” hükmüne itirazının belirli bir alana özgü olmayıp bu tür kararların, mevcut durumun planlama ve şehircilik ilkelerine uygunluğu alt ölçekli plan hazırlama sürecinde değerlendirilmeden bir üst ölçekli plan kararı haline getirilmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Planlanan alanda bulunan köy yerleşmelerinde 6360 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden belediyeden ruhsat alınmadan inşa edilmiş yapılar bulunabilir. Mevcut bu tür dokuların yasallığı ve imar kurallarına uygunluğu değerlendirilmeden, üst ölçekli plan kararı uyarınca böyle dokuların tüm kadastral parseli kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmasının planlama ve şehircilik ilkeleriyle bağdaşmayacağı görüşündeyiz.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Dava konusu 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planının, 4.8 sayılı plan hükmünde, “Bir kadastral parselin yüzde ellisinden fazlası bu planla bir kentsel kullanım lekesi (konut, turizm tesis alanı gibi) içerisinde kalıyorsa, alt ölçekli planlarda doğal eşikler de dikkate alınarak parselin tamamı için kentsel kullanıma yönelik karar getirilebilir. Ancak bu planın onayından sonra tevhit edilerek büyütülen parsellerde bu hüküm uygulanmaz” kuralı yer almıştır.
Uyuşmazlık konusu plan hükmü ile dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında bir kadastral parselin tamamı bir kentsel kullanım lekesi (konut, turizm tesis alanı gibi) içerisinde kalmasa bile, alt ölçekli planlarda doğal eşlikler dikkate alınarak parselin tamamı için kentsel kullanıma yönelik karar getirilebileceği öngörülmekte olup, söz konusu plan kararının, üst ölçekli planın getirdiği strateji ve ilkelerden bağımsız uygulamalara yol açmasına sebebiyet verebileceği, bu hükmün, dava konusu 1/25.000 ölçekli planın niteliği gereği alt ölçekli planlara bırakılmış ve sadece alt ölçekli planların önerebileceği kullanımlara ilişkin keyfi plan kararlarının önünü açabileceği anlaşıldığından, bu haliyle plan kademelenmesine aykırı uygulamalara yol açması olasılığının bulunması nedeniyle planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.

İtiraz 11:
Dava dilekçesinde;
“Plan Hükmü 4.18. ’e ilişkin; Kentsel yerleşme ve gelişme alanlarında yer alan ve 3194 sayılı İmar Kanununun Plansız Alanlar Yönetmeliğinin 57. maddesi uyarınca muhtarlıktan izin alınarak yapılan yapıların hakları saklıdır. Bu yapıların yenilenmeleri ya da üzerinde bulundukları parsele ilave yapı yapılması durumunda; yapı nizamı, ön, yan ve arka bahçe mesafeleri bu plan kararları doğrultusunda İmar mevzuatına uygun olarak belirlenecektir Kentsel yerleşme ve gelişme alanlarında; planda belirtilen toplam inşaat alanını aşmamak koşuluyla İnşaat alanının tamamı tek katta kullanılabilir. Kentsel yerleşme ve gelişme alanlarında 5000 m2 den büyük olan parsellerde peyzaj projeleri hazırlanıp peyzaj uygulaması tamamlanmadan iskan ruhsatı verilemez, hükmü 3194 sayılı İmar Kanununa ve Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelikte yer alan imar planı tanımlarına aykırıdır. Nitekim bu planlarla uyumlu olarak yapılması gereken uygulama İmar planları; “… uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır.” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu nedenle dava konusu plan yukarıda belirtilen hususlar doğrultusunda mevzuatımıza aykırı nitelikler taşımaktadır.” ifadelerine yer verilmiştir.

Savunmada;
Söz konusu plan hükmünün hukukun temel İlkesi olan kazanılmış hakların korunması ilkesi doğrultusunda düzenlendiği, bilindiği gibi normlar hiyerarşisinde kazanılmış hakların korunması daha üst kademede yer aldığından planların yapımında bu ilkenin öncelikli olarak gözetilmesinin yasal zorunluluk olduğu savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda;
“Plan Hükmü 4.18.’te; ‘Kentsel yerleşme ve gelişme alanlarında yer alan ve 3194 sayılı imar Kanununun Plansız Alanlar Yönetmeliği’nin 57. maddesi uyarınca muhtarlıktan izin alınarak yapılan yapıların hakları saklıdır. Bu yapıların yenilenmeleri ya da üzerinde bulundukları parsele ilave yapı yapılması durumunda; yapı nizamı, ön, yan ve arka bahçe mesafeleri bu plan kararları doğrultusunda imar mevzuatına uygun olarak belirlenecektir” ifadesinde, bu plan kararlarından dava konusu 1/25.000 ölçekli planın kastedildiği anlaşılmaktadır. Davalı Bakanlık adına gönderilen savunma yazısında, söz konusu plan hükmünün hukukun temel ilkesi olan kazanılmış hakların korunması İlkesi doğrultusunda düzenlendiği belirtilmiştir. Bu ilkenin alt ölçekli planlarda da geçerli olduğu dikkate alındığında, uygulama imar planlarının bu ilke gözetilerek hazırlanacak olması doğaldır. Ancak Plan Hükmü’nde, hazırlanacak nazım ve uygulama imar planlarından söz edilmemektedir. Özellikle mevcut binanın yenilenmesi (mevcut yapı üzerine kat çıkılması söz konusu olabilir veya parsel üzerinde ilave vapı yapılmasının, bu plan uyarınca hazırlanacak nazım ve uygulama imar planlarına uygun olarak gerçekleştirilmesinin gerektiğinin belirtilmesinin uygun olacağı görüşündeyiz. Ayrıca Yapı Nizamı İmar Kanunu’nda bulunmayan bir kavramdır. Bu nedenle neyi içerdiği tartışma konusu olabilir. Yukarıda alıntısı yapılan iki cümlenin son bölümünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz:
Bu yapıların yenilenmeleri ya da üzerinde bulundukları parsele ilave yapı yapılması durumunda; kat yüksekliği, yapılaşma emsali, ön, yan ve arka bahçe mesafeleri bu plan kararları doğrultusunda hazırlanacak imar planlarına uygun olarak belirlenecektir; ” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede:
Kazanılmış hakların korunması ilkesi doğrultusunda getirilen 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planı hükmünün kentsel yerleşme ve gelişme alanlarında yer alan ve Plansız Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57. maddesi uyarınca muhtarlıktan izin alınarak yapılacak yapıları kapsadığı, kazanılmış hakları korunan yapılara ilave yapılması durumunda bu plan kararlarının esas alınacağının düzenlendiği, bilirkişi raporunda belirtildiği gibi, nazım ve imar planlarından söz edilmemesinin planı kusurlandırmadığı bu itibarla bu hususa ilişkin mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

İtiraz 12:
Dava dilekçesinde;
“5.3. sayılı Turizm Tesis Alanları (T2) – (başlıklı plan hükmünde);
5 3 1. Alternatif turizme dönük, doğal yaşama aktif katılımın sağlanabildiği çevreye duyarlı planda T2 olarak işaretlenen turizm tesis alanlarında; doğayla ve çevreyle uyumlu, sürdürülebilir, çevreye zarar vermeden yerel yapılaşma karakteristiğine uygun ekolojik yapı ile bütünleşik soft turizm kullanımları, günübirlik tesisler, sağlıklı yaşam tesisleri, spor tesisleri ile satış üniteleri ve gerekli sosyal donatı alanları yer alabilir.
5 3.4. İfraz sonucu elde edilecek parsel büyüklüğü 20.000 m2 den az olamaz. Bu planın onayından önce 20.000 m²,nin altında teşekkül etmiş parsellerde, imar uygulamasından sonra yapılaşacak minimum parsel büyüklüğü 10.000 m2 den az olamaz” denildiği, bu hükümler ile plan üzerinde ayrıcalıklı imar hakları tesis eden bir işlem öngörüldüğü, bir yeri tarifleyen, özel olarak üretilmiş olup, kamu yararına, şehircilik ilkelerine, bilim, fennin yanı sıra, mevzuata da aykırı bir işlem gerçekleştirildiği ” iddiaları ileri sürülmüştür.

Savunmada;
“Muğla Bodrum Yalıçifitliği 1/25.000 ölçekli Ilave-Revizyon Çevre Düzeni Planının amacının Yalı Beldesinin mekânsal, yönetsel ve işlevsel bir bütünlük içerisinde; doğal ve kültürel değerler ile kentsel ve kırsal gelişmeler arasındaki koruma-kullanma dengesinin oluşturulması ve sektörel gelişiminin planlı bir şekilde sürdürülmesinin sağlanması olarak tanımlanmakta olup, söz konusu plan hükümleri planın amacına ulaşmayı hedefleyen, nitelikli, planlı ve çevre dostu bir turizm deseninin oluşumunu teşvik eden hükümlerdir.
Planın ana senaryosuyla uyumlu ve plan yapımının gerekçesi olan doğal değerlerin korunmasına yönelik düzenlenen bu plan hükümlerinin ayrıcalıklı imar hakkı tesis etmekle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Zaten bu bakış açısıyla Planlama disiplini bir bütün olarak getirdiği kararlarla kişilere ayrıcalıklı imar hakkı tesis ettiği sonucu çıkmaktadır. Anayasa İle teminat altına alınmış bir disiplin olan planlama disiplinine ilişkin bu yaklaşım, ülkemizin mekânsal gelişimi ve doğal ve kültürel değerlerinin korunması açısından bir sağlıksız bir bakış açısıdır. Söz konusu genel kurgu ile tamamen bütünleşik ve planın amacına ulaşmayı destekleyen bu çevreci hükümler, değil şehircilik ilkelerine aykırılık taşımak planlama ilkelerinin bir gereğidir.” yönünde savunma yapılmıştır.

Bilirkişi raporunda;
“Dava dilekçesinde Turizm Tesis Alanları (T2) ile İlgili olarak ilk iddialar, İtiraz 6 kapsamında derlenen itirazların son bölümünde değerlendirilmiştir. Ancak bilirkişi kurulumuzun sözü edilen değerlendirmesi, orman ve 3. Derece Doğal Sit Alanının bu kullanıma ayrılmasını öngören plan değişikliği kararı üzerinde yoğunlaşmıştır. Değerlendirmenin Plan Hükümlerinde yer alan hükümlerle ilgili ilk bölümünde aşağıdaki görüş belirtilmiştir:
“Plan Hükmü 5.3.’te Turizm tesis alanları (T2) için tanımlanan koşullar maliki oldukları arazi üzerinde tanımlanan turizm tesislerini 0.25 emsalle insa etmek isteyenler için uygun olabilir. Ancak küçük oranlı yapılaşma öngörülmüş olsa da tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanımı söz konusu olabilecek olmasına karsın Plan Hükümlerinde bu hususa değinilmemiş olmasının Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13. Maddesi ve turizm mevzuatı kapsamında değerlendirilmesi bir hukuk konusu olduğu için Mahkemenizin yetkisindedir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Davaya konu 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planın turizm tesis alanları (T2) başlıklı 5.3 sayılı plan notunda;
“5.3.1. Alternatif turizme dönük, doğal yaşama aktif katılımın sağlanabileceği çevreye duyarlı planda T2 olarak işaretlenen turizm tesis alanlarında; doğayla ve çevreyle uyumlu, sürdürülebilir, çevreye zarar vermeden yerel yapılaşma karakteristiğine uygun ekolojik yapı ile bütünleşik soft turizm kullanımları, günübirlik tesisler, sağlıklı yaşam tesisleri, spor tesisleri ile satış üniteleri ve gerekli sosyal donatı alanları yer alabilir.
5.3.2. Yapılacak yapılarda doğal yapı ve geleneksel mimari dokunun korunması sağlanacak olup yapıların cephelerinin yöreye özgü ve doğaya uyumlu renk ve malzemeyle yapılması gereklidir.

5.3.3. Planda T2 olarak işaretlenen turizm tesis alanlarında yapılaşma koşulu;
Maksimum emsal (kaks)=0,25
Maksimum bina yüksekliği (hmaks)=4,50m. (1 kat) esastır. Arazinin eğimi ve topografyaya göre maksimum bina cephe yüksekliği (hmaks)=6,50m.yi geçemez.
İfraz sonucu elde edilecek parsel büyüklüğü 20.000m2 den az olamaz. Bu planın onayından önce 20.000 m2’nin altında teşekkül etmiş parsellerde, imar uygulamasından sonra yapılaşacak minimum parsel büyüklüğü 10.000 m2 den az olamaz.” hükmü yer almıştır.

Davacı tarafından bu başlık altında belirtilen hükümler ile plan üzerinde ayrıcalıklı imar hakları tesis eden bir uygulamanın öngörüldüğü, bir yeri tarifleyen özel olarak plan notu üretildiği iddia edilmiştir.

Davalı idarece 1/25000 ölçekli çevre düzeni planının amacının Yalı Beldesinin mekansal, yönetsel ve işlevsel bir bütünlük içerisinde doğal ve kültürel değerler ile kentsel ve kırsal gelişmeler arasındaki koruma-kullanma dengesinin oluşturulması ve sektörel gelişmenin planlı bir şekilde sürdürülmesinin sağlanması olarak belirlendiği belirtilmiştir. T2 turizm alanı için getirilen yapılaşma koşulları ile doğayla ve çevreyle uyumlu, sürdürülebilir, çevreye zarar vermeden yerel yapılaşma karakteristiğine uygun, ekolojik yapı ile bütünleşik soft turizm kullanımları, günübirlik tesisler ve gerekli sosyal donatı alanlarının yer alabileceği öngörülerek doğal çevrenin en az yapılaşmasına olanak tanındığı görüldüğünden T2 için tanımlanan koşulların doğal sit alanlarında yapılaşma koşullarına yönelik ilgili koruma kurulunun görüşünün alınması ve üst ölçekli plana uygunluğun sağlanması kaydıyla maliki oldukları arazi üzerinde tanımlanan turizm tesislerini tesis etmek isteyenler için uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Bilirkişi kurulunun tarım alanlarına yönelik değerlendirmeleri bakımından ise; davaya konu 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının plan notları değerlendiğinde, bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, alt ölçekli imar planlarının yapım aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı, tarımsal niteliği korunacak alanlarda ise mutlaka ilgili kurumlardan alınan görüşler doğrultusunda yapılaşma olabileceği, çevre düzeni planı ölçeğinde getirilen kullanım kararlarının o bölgenin mutlaka yapılaşacağı yönünde olmayacağı, bu bağlamda ve daha önce Dairemizce dava konusu çevre düzeni planlarına yönelik yapılan genel değerlendirme doğrultusunda çevre düzeni planı yapılırken tarım alanlarına ilişkin görüş alınmamasının planı kusurlandıramayacağı, alt ölçekli imar planı çalışmalarında tarım dışı kullanım için görüş alınacağı kuşkusuzdur.

İtiraz 13:
Dava dilekçesinde;
Orman Alanlarına ilişkin 5.6.3. sayılı madde de yer alan imar planlarının yapımı sırasında orman kadastro sınırları esas alınacağı çevre düzeni planında orman alanı olarak işaretlenen ancak özel mülkiyete tabi parsellerde doğal karakteri korunacak alanlardaki yapılaşma koşullarının geçerli olduğu hükmünün, çevre düzeni planının da öngörüsü olan doğal çevrenin korunması amacına ve Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğin 7. maddesinde yer alan “Çevre düzeni planı ilke, esas ve kararlarına aykırı imar planı yapılamaz.” hükmüne aykırılık taşıdığı iddia edilmektedir.

Savunmada;
Çevre Düzeni Planında sınırların, ilgili kurumlardan alınan veriler doğrultusunda düzenlendiği, bununla birlikte görüşler parsel bazında alınmayıp alansal olarak alınmakta olup, bu tür büyük alansal kullanımlar içerisinde özel mülkiyete tabi 6831 sayılı “Orman Kanun’u kapsamı dışında bulunan alanların bulunabildiği, bu çerçevede söz konusu alanlarda orman alanı İle tarım alanları arasında bir geçiş özelliği taşıması açısından doğal karakteri korunacak alanlardaki düşük emsalli yapılaşma koşullarının geçerli olmasının mevzuata aykırı olmayıp plan kurgusunun gereği olduğu savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda;
“Dava dilekçesinde, “Orman Alanları başlıklı 5.6.3. sayılı madde de İmar planlarının yapımı sırasında orman kadastro sınırları esas alınacaktır. Çevre düzeni planında orman alanı olarak işaretlenen ancak özel mülkiyete tabi parsellerde doğal karakteri korunacak alanlardaki yapılaşma koşulları geçerlidir” Plan Hükmü’ne yapılan itirazın 3. itiraz maddesinde değerlendirildiği, özel mülkiyette bulunan 3. Derece Doğal Sit kararlarının alındığı Doğal Karakteri Korunacak alanların Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı başlıklı 13. Maddesinde belirtilen koşulların sağlayıp sağlamadığı konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmadığı, İlgili yerel yönetimlerin olumlu görüşlerinin alındığı hakkında bilgi bulunmayan ve altyapı yatırımlarının fizibilitesi konusunda bir çalışmadan söz edilmeyen Doğal Karakteri Korunacak alanların, bu değerlendirmeler yapılmadan yapılaşmaya açılmasının planlama ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir.” tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede:
Davaya konu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni planının (ÇDP) “5.6.1 sayılı maddesinde orman alanları için “bu alanlar 6181 sayılı “Orman Kanunu” uyarınca saptanmış ve saptanacak alanlardır. Bu planda “orman alanı” olarak gösterilen alanlar, devlet ormanları, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlar, özel ormanlar, muhafaza ormanları, ağaçlık veya ağaçlandırılacak alanlar olup 6381 sayılı “Orman Kanunu” kapsamında kalan ve bu Kanun hükümlerine tabi alanlardır” şeklinde plan hükmü bulunmaktadır. Bu plan hükmü uyarınca halihazırda 6381 sayılı Orman Kanunu uyarınca orman rejiminde kalan bir alanın başka kullanımlara dönüştürülmesinin söz konusu olamayacağı açıktır.
Diğer taraftan davaya konu planın 5.6.3 sayılı maddesinde imar planlarının yapımı sırasında orman kadastro sınırlarına esas alınacağı, çevre düzeni planında orman olarak işaretlenen ancak özel mülkiyete tabi parsellerde doğal karakteri korunacak alanlardaki yapılaşma koşullarının geçerli olduğu hükmü düzenlenmiştir.

Davacı tarafından sözü edilen 5.6.3 sayılı plan hükmünün çevre düzeni planının öngörüsü olan doğal çevrenin korunması amacına ve plan yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmeliğe aykırılık taşıdığı belirtilmiştir. Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik uyarınca hazırlanan dava konusu planda getirilen doğal karakteri korunacak alanlarla ilgili ayrıntılı açıklamalara İtiraz-3 başlığı altında yer verilmiştir.

Bu itibarla, İtiraz 3 başlığı altında yapılan açıklamalarla beraber bir bütün olarak değerlendirme yapıldığında; planda orman alanı olarak gösterilen ancak özel mülkiyete konu 6381 sayılı Yasa kapsamında bulunmayan parsellerde, orman alanı ile tarım alanları arasında bir geçiş özelliği taşıyan özel mülkiyete konu bu alanların korunmasını ve mülkiyet statülerine uygun kullanımını sağlamak bakımından doğal karakteri korunacak alanlardaki düşük emsalli yapılaşma koşullarının getirilmesinin uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Bilirkişi kurulunun tarım alanlarına yönelik değerlendirmeleri bakımından ise; davaya konu 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının plan notları değerlendiğinde, bu plandan ölçü alınarak uygulama yapılamayacağı, alt ölçekli imar planlarının yapım aşamasında ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınacağı, tarımsal niteliği korunacak alanlarda ise mutlaka ilgili kurumlardan alınan görüşler doğrultusunda yapılaşma olabileceği, çevre düzeni planı ölçeğinde getirilen kullanım kararlarının o bölgenin mutlaka yapılaşacağı yönünde olmayacağı, bu bağlamda ve daha önce Dairemizce dava konusu çevre düzeni planlarına yönelik yapılan genel değerlendirme doğrultusunda üst ölçekli çevre düzeni planı yapılırken tarım alanlarına ilişkin görüş alınmamasının planı kusurlandıramayacağı, alt ölçekli imar planı çalışmalarında tarım dışı kullanım için görüş alınacağı kuşkusuzdur.

İtiraz 14:
Dava dilekçesinde;
5.12. sayılı plan hükmünde spor alanlarının düzenlendiği, bu alanlarda futbol, basketbol, tenis, yüzme, atletizm, buz pateni, atış poligonu gibi sportif faaliyetlere yönelik tesisler ile bu tesislerin ihtiyaçlarına yönelik, idari, sosyal, kültürel, ticari faaliyetler yer alacak olup yapılaşma koşulları alt ölçekli planlarda belirlenecektir, şeklinde yapılaşma koşularının alt ölçekli planlarda belirlenmesi öngörülürken kamping, eğitim gibi kullanımların 1/25.000 ölçekte belirlenmesi arasındaki çelişkinin anlaşılamadığı ve plan bütününde plan dili, planlama ilkeleri açısından ve üst ölçek plandan beklenen yönlendiricilik, bütünsellik koruma kullanma dengesi gibi ilkeler ve işlevlerin plana yansıtılmaması sonucunu doğurduğu ileri sürülmektedir.

Savunmada;
1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile öngörülen Kamping alanları çok geniş alanlar olup belirtildiği üzere tek bir aktiviteyi ifade ettiği, yine Çevre Düzeni Planı ile öngörülen eğitim tesislerinin eğitim kampüsleri olup çok geniş alanları kapsamadığı ve yine kamping alanlarında olduğu gibi tek bir fonksiyona hizmet ettiği, bu bağlamda 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile söz konusu büyük alanların emsallerine ilişkin düzenleme yapılmasının mümkün olduğu, bununla birlikte spor alanlarının çok sayıda farklı branş ve farklı fonksiyonu içerdiği, şüphesiz her bir kullanım için gereken alan kullanımının diğerlerinden farklı olduğu, bu sebeple bu alanlara ilişkin yapılaşma koşullarının ancak daha detay ölçeklerde hazırlanacak planlar ile belirlenebildiği, bu çerçevede karşılaştırılan fonksiyonlar ve beraberinde getirdikleri koşullar birbirinden farklı olduğundan söz konusu plan hükümleri arasında bir çelişkinin söz konusu olmadığı savunulmuştur.

Bilirkişi raporunda;
Bilirkişi Kurulumuz, alıntısı yapılan 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planının 5.12. sayılı Plan Hükmü’nde farklı spor branşlarının sayılmış olması nedeniyle her branş için yapılaşma koşulunun alt ölçekli planlarda belirlenmesinin planlama ilkelerine uygun olduğu” tespit ve değerlendirmelerinde bulunulmuştur.

Dairemizce yapılan değerlendirmede:
Davacı tarafından belirtilen fonksiyonların ve yapılaşma koşullarının birbirinden farklılık içerdiği, bu nedenle plan hükümleri arasında çelişki bulunmadığı bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi 5.12. sayılı plan hükmünde farklı diğer spor branşlarının sayılmış olması nedeniyle her branş için yapılaşma koşulunun alt ölçekli planlarda belirlenmesinin şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

İtiraz 15:
Dava dilekçesinde;
Plan açıklama raporunda “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” Turizm sektörü ile yat imalatının entegre edilerek bölgenin sürdürülebilir gelişmesine yönelik mevcut tersanelerin olduğu yaklaşık 55 hektar büyüklüğündeki alan olarak tanımlandığı, ancak orman alanından çıkarılan bu büyüklükteki alanın öncelikle Bodrum Yarımadası bütününde ve kıyı yapılarının öncelikle plan bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

Savunmada;
“Öncelikle Çevre Düzeni Planı ile herhangi bir alanın orman vasfından çıkarılarak başka bir kullanıma ayrılması söz konusu değildir Bu çerçevede söz konusu 55 hektarlık alanın Çevre Düzeni Planı İle orman alanından çıkarıldığı iddiası asılsızdır. Diğer yandan kıyıya ilişkin uygulamalar halihazırda daha önce de ifade edildiği gibi bu planın kararlarını yönlendiren üst ölçekli plan olan Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni planı ile bütüncül olarak değerlendirilmiştir. 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile yalnızca Bodrum Yarımadası değil Bodrum Yarımadası ile ilişkili olarak bütün kıyı plan bütünlüğü içerisinde değerlendirilmiş olup; alt ölçekli planları yönlendirecek temel ilke, strateji ve plan kararları oluşturulmuştur.” yönünde savunma yapılmıştır.

Bilirkişi raporunda;
Dava dilekçesinde Plan açıklama raporunun 57. Sayfasındaki “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı”na itirazıyla ilgili olarak, dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” olarak genişletilmesi önerilen alanın 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında ağaç dokusuyla kaplı ormanlık alan olarak görülmekte olduğundan davalı Bakanlığın “Çevre Düzeni Planı İle herhangi bir alanın orman vasfından çıkarılarak başka bir kullanıma ayrılması söz konusu değildir” savunmasının kanıtının bulunmadığı görüşündeyiz. Diğer taraftan dava dilekçesinde, davacının “bu büyüklükteki alanın öncelikle Bodrum Yarımadası bütününde değerlendirilmesi ve kıyı yapılarının öncelikle plan bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir” itirazını destekler bir öneriye rastlamamıştır.”şeklinde değerlendirme yapılmıştır.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 05.04.2018 tarihli YD İtiraz No:2018/21 sayılı kararıyla, uyuşmazlıkta, Bodrum Yarımadası bütünü ve kıyı yapılarının öncelikle plan bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesi suretiyle itiraza konu bölgede, dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” kullanımı getirilmesinde hukuka aykırılık bulunmamakta ise de, davacı tarafından, söz konusu alanın üst ölçekli plan kararlarına aykırı olarak orman alanından çıkarıldığının iddia edilmesi, davalı idarece söz konusu plan kararının üst ölçekli plana uygun olduğunun savunulması karşısında, söz konusu alanın üst kademedeki 1/100.000 ölçekli Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planında hangi kullanımda kaldığı ve bu planda alt ölçekli planları yönlendirecek nitelikte hangi temel ilke, strateji ve plan kararlarının oluşturulduğunun açıklığa kavuşturularak, dava konusu 1/25.000 ölçekli planın üst ölçekli plana uygun olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.

Bilirkişi raporunda, dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” olarak genişletilmesi önerilen alanın 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında ağaç dokusuyla kaplı ormanlık alan olarak görüldüğü belirtilmekte ise de; raporda, bu hususa ilişkin ayrıntılı bir tespit yer almadığı gibi, söz konusu kullanımın şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına uygunluğu yönünden de yeterli incelemenin bulunmadığı görülmektedir” gerekçesiyle Dairemizce verilen yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilşkin kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.

Bu itibarla; 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” olarak belirtilen alanın üst ölçekli planda hangi kullanımda kaldığı ve bu kullanımın şehircilik ilkeleri ve planlama esasları açısından uygunluğunun açıklığa kavuşturulması amacıyla bilirkişilerden ek rapor alınmıştır.

Ek Bilirkişi Raporunda;
-Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın 28.02.2019 tarihli yazısında: “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” kullanımına ilişkin Muğla-Bodrum-Yalıçiftliği 1/25.000 ölçekli İlave-Revizyon Çevre Düzeni Planı ile yeni bir “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” düzenlenmemiş olup; söz konusu gösterim mevcut tersanelerin olduğu yaklaşık 55 hektarlık alanın plana işlenmesinden ibaret olduğu Çevre Düzeni Planı’nın ve davaya konu plan ile orman alanının Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanına dönüştürüldüğüne dair davacı taraf iddialarına itibar edilmesinin mümkün olmadığının ileri sürüldüğü,

-Bodrum merkezden doğu-güneydoğu yönünde 3 adet Geleneksel Yat Yapım ve Çekek Yeri bulunduğu, dava konusu planların kapsadığı ve alanın Bodrum Kalesi’nin orta noktasından yaklaşık 2,8 Km, Bodrum Cruise Limanı’nın yer aldığı Mantar Burnu’dan yaklaşık 1 km uzaklıkta yer alan ilk tesis olduğu

– Davalı tarafın yazısında, sunulan bu uydu görüntüsü kanıt gösterilerek plan paftasında yer alan Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı’na ilişkin gösterimin hali hazırda yer alan tersaneleri kapladığının belirtildiği, ancak, dava dosyasına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından itiraza yönelik eklenen uydu görüntüsünün (Ek 5) 1/25.000 ölçekli planda gösterilen “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” ile bir ilgisinin bulunmadığı burasının Bodrum Kalesinin orta noktasına kuş uçuşu yaklaşık 10 kilometre uzaklıktaki üçüncü tesis olduğu, bu sonuca elde zaten dava konusu 1/100.000 ve 1/25.000 ölçekli planlarda söz konusu bu alan için her hangi bir liman veya Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı kararı ve gösteriminin bulunmadığı, bir önceki Bilirkişi Kurulu raporunda itiraza konu alan için de sehven ikinci Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanının Google Earth uydu görüntüsünün sunulduğu, Bodrum Kalesinin orta noktasından yaklaşık 4,6 Km uzakta yer alan bu tesisin görünümünün, Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın yazısında Ek 5 olarak sunduğu tesisin görünümüne benzerlik gösterdiği

– Daha önceki Bilirkişi Raporu’nda da belirtildiği üzere, itiraza konu olan “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı”, kuzeyinde yer alan yola kadar uzandığı halbuki 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” olarak gösterilen alanın 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda tamamen orman alanı ve Doğal Sit alanı olarak gösterildiği 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda itiraza konu olan alan ile 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda itiraza konu olan alan karşılaştırmasının, 2 plan arasındaki farkı açıkça gösterildiği tespit ve değerlendirmelerinde yer verilmiştir.

Dairemizce yapılan değerlendirmede;
Davalı idarece, 28/02/2019 tarihli yazıda da belirtilen hususlar dahilinde ek bilirkişi raporuna itiraz edilmiş ise de karar vermeye yeterli görülen bilirkişi raporu karşısında bu itirazlara itibar edilmemiştir.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yukarıda zikredilen kararında da vurgulandığı üzere planlamanın en temel unsurlarından birisi olan, birbirini yönlendiren ve denetleyen farklı ölçeklerdeki planlar arasındaki “kademeli birliktelik” ilkesi uyarınca, alt ölçekli planlar, bir üst ölçekte belirlenen temel ilke, strateji ve plan kararlarına uygun olmak zorunda olup, bunun sonucu olarak, dava konusu 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile belirlenen leke niteliğindeki kullanım kararlarının da, üst kademede bulunan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile uyumlu olması gerektiği açıktır.

1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda orman alanı ve Doğal Sit alanı olarak gözüken bir alanın 1/25.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda orman alanı vasfı dikkate alınmadan “Geleneksel Yat Yapım, Bakım ve Çekek Alanı” olarak gösterilmesinin planların kademeli birlikteliği ilkesini sağlamadığı gibi, korunması gerekli orman ve ekolojik değerlerin daraltılması nedeniyle planlama esaslarına ve şehircilik ilkelerine aykırı bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. 2,5,6,10 ve 15 sayılı itirazlar açısından DAVA KONUSU İŞLEMİN İPTALİNE,
2. Diğer açılardan DAVANIN REDDİNE,
3. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL (Maliye Bakanlığı tarafından yatırılan tutardan harcanan keşif ve bilirkişi gideri ile keşif harcı hariç) yargılama giderinin yarısı olan … TL’nin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücreti Tarifesine göre hesaplanan …-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, sözü edilen yargılama giderinin yarısı olan … TL ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan … TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
4. Maliye Bakanlığı tarafından yatırılan tutardan harcanan keşif ve bilirkişi gideri (keşif harcı dahil) olan … TL’nin yarısı olan … TL’nin davacı üzerinde, diğer yarısı olan … TL’nin davalı idare üzerinde bırakılmasına ve belirtilen miktarların davacı ve davalı tarafça hazine adına Maliye Bakanlığının hesabına yatırılmasına, Keşif ve bilirkişi gideri (keşif harcı dahil) olan … TL’nin yarısı olan …’er TL miktarın ayrı ayrı davacı ve davalı idareden alınıp hazine adına yatırılması için kararın bir örneğinin Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğüne tebliğine,
5. Harcanan keşif ve bilirkişi avansından artan … TL’nin Maliye Bakanlığına iadesine,
6. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
7. Müdahillerin yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına,
8. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 24/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.