Danıştay Kararı 6. Daire 1996/5477 E. 1997/2312 K. 13.05.1997 T.

6. Daire         1996/5477 E.  ,  1997/2312 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No: 1996/5477
Karar No: 1997/2312

Temyiz İsteminde Bulunanlar:… ve Arkadaşları
Vekilleri : Av….
Karşı Taraf : 1-Çevre Bakanlığı
2-Davalı İdare Yanında Davaya Katılan: … Madencilik A.Ş.
Vekili : Av….
İstemin Özeti :….İdare Mahkemesinin … günlü, E:… K:… sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu öne sürülerek bozulması istenilmektedir.
Davalı İdare ve Müdahil Savunmalarının Özeti :Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbiri bulunmadığından usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi :Belirli dengelerle varlığını sürdüren çevrede, sistemi oluşturan denge unsurlarının yitirilmesi halinde bozulmalar meydana gelecek ve bu bozulmalar canlılar üzerinde yıkıcı etkilere yol açacak, çevre kirliliğini oluşturacaktır. İnsan yaşamının sağlıklı, dengeli ve bozulmamış bir çevrede sürdürülmesi esastır. Çevrenin korunması insan yaşamı için vazgeçilmezdir. İnsanın doğal yaşam temellerinin korunması ve geliştirilmesi için çevrenin önemi öncelik kazanmaktadır.
Çevresel Etki Değerlendirme ve bilirkişi raporlarının değerlendirilmesinden, siyanürle altın madeni işletmeciliğinin, çevre ve insan sağlığı için olumsuz etkiler yaratacak potansiyel bir risk ve tehdit unsuru olduğu sonucuna varılmaktadır.
Doğa ve insan yaşamı üzerindeki bu risk faktörünün gerçekleşmesi olasılığı gözardı edilmeksizin, faaliyet sonucu elde edilecek ekonomik değer bir tarafa bırakılarak kamu yararının insan yaşamı lehine değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Doğa ve insan yaşamı üzerinde olumsuz yönde risk oluşturabilecek bir faaliyete ekonomik değeri düşünülerek izin verilmesinde kamu yararının varlığından söz edilemez.
Bu nedenle, anılan işletme için izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde Anayasal ve Yasal düzenlemelerle kamu yararına uygunluk bulunmadığından, davanın reddi yolunda verilen temyize konu idare mahkemesi kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Savcı …’ın Düşüncesi :Dava, …,…,… ve … Köyleri çevresinde … Madencilik A.Ş. tarafından yapılacak altın işletmeciliğine,taahhütname koşullarının yerine getirilmesi, işletme öncesinde, işletme sırasında ve işletme kapandıktan sonra firmanın sorumluluğunun sona ermesine kadar geçecek süre içerisinde İzmir Valiliğinin başkanlığında ve koordinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme Komisyonunca faaliyetin taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi,çevre mevzuatına uyulması,ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlükteki mevzuat uyarınca diğer önlemlerin alınması kaydıyla izin verilmesine ilişkin Çevre Bakanlığı işleminin iptali isteğiyle açılmış; İdare Mahkemesince,davalı Bakanlığın Yasaların kendisine verdiği yetki ve sorumluluklar dahilinde konuyu detaylı bir şekilde incelediği,ülkenin kalkınması,çevre değerlerinin korunması,halkın sağlığı ve güvenliği açısından alınması gereken önlemleri en ince ayrıntılarına kadar saptayarak bunların şirketçe yerine getirilmesini taahhütname altına aldığı ve işletmenin her safhada denetlenmesini sağlayacak koşulları belirlediği,yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda da,şirketin insan ve çevre sağlığı hususlarında taahhütnamede öngörülen koşullara titizlikle uyacağına ve gerek işletme ve gerekse işletme sonrası dönemleri kapsayan izleme ve denetim sorumluluklarının merkezi ve yerel otoritelerce harfiyen yerine getirileceğine olan güvene bağlı kalınarak dava konusu izin işleminin toplum sağlığı,doğal bitki örtüsü,tarihi ve kültürel zenginlikler,zeytinlik ve diğer tarım ürünleri üzerinde kamu yararı ve mevcut yasal düzenlemeler açısından bir sakınca yaratmayacağının belirtildiği,anılan bilirkişi raporunun dava ve işlem dosyalarındaki bilgi ve belgelerle birlikte değerlendirilmesinden dava konusu işlemde mevzuata aykırı bir durum bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi olduğu kurala bağlanmış, 2872 sayılı Çevre Kanununun 1. maddesinde de bu kanunun amacının bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması; su toprak ve hava kirliliğinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunarak, bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli ve hukuki teknik esaslara göre düzenlemek olduğu belirtilmiştir.
Dava konusu olayda altın işletmeciliğinde kullanılacak temel maddenin zehirleyici özelliklere sahip siyanür olması konuyu önemli kılmaktadır.
İdare Mahkemesince yaptırlan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, şirketin taahhütnamede öngörülen koşulları aynen yerine getireceği varsayımına dayanılarak inceleme yapılmış, bu koşulların titizlikle uygulanacağına, izleme ve denetim sorumluluklarının da merkezi ve yerel otoritelerce harfiyen yerine getirileceğine olan güvene bağlı kılınarak görüş getirilmiş, şirket tarafından taahhüt edilen önlemlerin alınmaması veya bazı nedenlerle alınan önlemlerin etkisiz hale gelmesi durumunda siyanür ve diğer zararlı gaz ve ağır metallerin havaya, suya, toprağa doğrudan karışması sonucu çevrenin ve insan sağlığının ne derece etkileneceği, giderilmesi olanaksız etkiler yaratıp yaratmayacağı irdelenmemiştir. Çevre ve insan sağlığını çok büyük ölçüde ilgilendiren böyle bir konuda tüm olasılıkların ayrıntılı bir şekilde incelenerek ortaya konulması gerektiğinden İdare Mahkemesince aynı bilirkişi kurulundan ek rapor alınmak,gerekirse yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle belirtilen konulara açıklık getirildikten sonra bir karar verilmek üzere temyize konu kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Duruşma yapılmasına gerek görülmedi.
Dava, İzmir, …, … ve … Köyleri çevresinde … Madencilik A.Ş. tarafından yapılacak altın madeni işletmeciliğine; taahhütname koşullarının yerine getirilmesi, işletme öncesinde, işletme sırasında ve işletme kapandıktan sonra firmanın sorumluluğunun sona ermesine kadar geçecek süre içerisinde İzmir Valiliği’nin başkanlığında ve koordinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme Komisyonunca faaliyetin taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi, çevre mevzuatına uyulması, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlükteki mevzuat uyarınca diğer önlemlerin alınması kaydıyla izin verilmesine ilişkin Çevre Bakanlığı işleminin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporla dosyada yer alan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, müdahil şirketin 16.8.1989 tarihinde arama iznini aldığı, projenin toplam vergileri ve Devlet hakkı ödemelerinin 1995 birim fiyatlarıyla yaklaşık 40 milyon ABD Doları olacağı, üretilecek olan tüm altının ihracatından ülkeye 320 milyon ABD Doları tutarında döviz girdisinin sağlanacağı, projenin yatırım maliyetinin ise 35 milyon ABD Doları olarak tahmin edildiği, İzmir Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü’nün 14.1.1992 tarihli yazısı ile Çevre Bakanlığının görüşünün istendiği, bakanlıkça yasaların verdiği yetki ve sorumluluk çerçevesinde konunun incelendiği, ülkenin kalkınması, çevre değerlerinin korunmasının halkın sağlığı ve güvenliği açısından değerlendirildiği, bu açıdan alınması gereken önlemlerin saptanarak bunların müdahil şirketçe yerine getirilmesinin taahhüt edildiği, işletmenin her aşamada denetlenmesini sağlayacak koşulların belirlendiği ve önlemlerinin alındığı; bilirkişilerce gerek duyulan ilave çalışmaların işletme döneminde yerine getirileceğine, … Madencilik A.Ş. firmasının insan ve çevre sağlığı hususlarında 18.10.1994 tarihli taahhütnamede öngörülen koşullara uyacağına ve gerek işletme gerekse işletme sonrası dönemleri kapsayan izleme ve denetim sorumluluklarının merkezi ve yerel otoritelerce yerine getirileceğine olan güvene bağlı kalarak dava konusu işlemin toplum sağlığı, doğal bitki örtüsü, tarihi ve kültürel zenginlikler, zeytinlik ve diğer tarım ürünleri üzerinde kamu yararı ve mevcut yasal düzenlemeler açısından bir sakınca yaratmayacağı sonucuna varıldığından, dava konusu işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2709 sayılı T.C. Anayasasının 17.maddesinde: “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”,56.maddesinde:”Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler…” kuralları yer almıştır.
2872 sayılı Çevre Kanununun 1.maddesinde de, Kanunun amacının, bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması; su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunarak, bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri, ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli hukuki ve teknik esaslara göre düzenlemek olduğu belirtilmiştir.
Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve bilirkişi raporlarında; siyanür işlemlerinin atmosfer, yeraltı suyu, flora-fauna, gürültü ve titreşim, arazi kullanımı üzerindeki etkileri incelenmiş; bölge topraklarının sudan (yüzey taşkını ile) ve rüzgardan olan erozyon potansiyelinin nispeten yüksek ve orman topraklarının erozyon derecelerinin 2 ve 3.sınıf diğer yerlerde 1.sınıf olduğu, ormanın erozyon ve toplum sağlığı yönünden katkısının bulunduğu, zeminin geçirimli özelliğe sahip olduğu, yörenin 1.derece deprem kuşağında yer aldığı, yeraltı suyunun besleniminin yağıştan ve yüzeysel akıştan süzülme ile oluştuğu, proje sahasındaki yağışların taşkınlara neden olacağı, kış mevsiminde ve ilkbaharda yağış miktarı ve şiddetinin oldukça yüksek olması nedeniyle toplama havzasında bu mevsimlerde taşkınlar olduğu, yöre halkının yeraltı suyunu kullandığı,bir sızıntı durumunda yeraltı suyuna zehirli atıkların karışabileceği siyanür açısından pH değerinin önemli olduğu ve bu değerin yağışlardan etkilendiği, pH değerinin düşmesi durumunda siyanürün en tehlikeli olan HCN (Hidrojensiyanür) gazına dönüşeceği, HCN’nin düşük kaynama noktasına sahip olduğu için (25,7 C) atmosfere karışma riskinin yüksek olduğu, siyanürün büyük toprak katmanları tarafından çok miktarda uzaklaştırılsa da zaman içerisinde hidroliz gibi nedenlerle yeniden su ortamına salıverildiği,işletme sonucunda ortaya çıkacak ağır metallerin izlenmesi gerektiği, atık barajında bulunan maddelerin yeraltısuyu üzerine olası etkisinin 20-50 yıl sürebileceği, işletme sonrasında işletmecinin 5 yıllık bir izleme süresi taahhüdünde bulunduğu, bölgede ayrıntılı bir hidrojeolojik etüd yaptırılmasının gerekli olduğu, atık barajında astarın kendi geçirgenliğinden ve astardaki delik ve kusurlardan dolayı sızıntılar olabileceği, bu nedenle atık barajı ve astarlama işleminin önemli olduğu, atmosfere ya da toprağa bir sızıntı durumunda çevrenin ve flora-faunanın olumsuz etkilere maruz kalabileceği; firmanın iyi niyeti,taahhütnamede öngörülen koşullara titizlikle uyulacağı, izleme ve denetleme sorumluluklarının merkezi ve yerel otoritelerce harfiyen yerine getirileceğine olan güvene bağlı kalınarak, dava konusu işlemde kamu yararı ve mevcut yasal düzenlemeler açısından sakınca bulunmadığı belirtilmiştir.
Yukarıda sözü edilen raporlardan, altın madenciliğinde, liç işleminde kullanılan siyanür ve ortaya çıkacak diğer ağır metallerin çevre ve insan sağlığı için olumsuz etkiler yaratacak olası bir risk ve tehdit unsuru oluşturduğu, özellikle çok kuvvetli bir zehir olan siyanürün toprağa, suya ve havaya karıştığı zaman her türlü canlı açısından zararlı olduğu, dolayısıyla proses gereği atık barajlarına pompalanan siyanürlü atıkların, geçirimsiz olarak planlanan bu atık barajlarından oluşabilecek sızıntılar nedeniyle su kaynaklarına ve diğer kullanım alanlarına ulaşma olasılığı bulunduğu ve siyanürle altın madeni işletilmesindeki risk unsurunun ön plana çıktığı, ayrıca aynı risk sebebiyle bu bölgelerdeki flora ve faunanın da bozulma tehditi altında kaldığı anlaşıldığından, siyanürün insan sağlığı ve çevre açısından çok büyük bir risk oluşturması karşısında daha da duyarlı olunması zorunludur.
Çevre, doğal ve yapay unsurları içinde barındıran ve her türlü insan faaliyetinin yer aldığı belirli dengelerle varlığını sürdürmektedir. Sistemi oluşturan denge unsarlarının yitirilmesi halinde çevrede meydana gelecek bozulmaların canlılar üzerinde yıkıcı etkilere yol açacağı ve çevre kirliliğini oluşturacağı tabiidir. Canlı yaşamın en önemlisi olan insan yaşamının sağlıklı, dengeli, bozulmamış bir çevrede sürdürülmesi esastır.İnsan yaşamının korunması bir öncelik olduğuna göre, insanın doğal yaşam temellerinin korunması ve geliştirilmesi gerekmekte ve çevrenin korunması insan yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olmaktadır. Bu durumda yukarıdaki saptamalardan hareketle dava konusu altın madeni işletme yönteminin yarattığı sakıncaların doğrudan ve dolaylı olarak insan yaşamı ile ilgili olması karşısında, belirtilen Anayasa ve yasa hükümleri de dikkate alınarak dava konusu idari işlemin yargısal denetiminde öncelikle kamu yararı ve bu kavramdaki önceliklerin irdelenmesi gerekmektedir.
İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak, yapılacak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin, doğada ve doğrudan veya dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün gerçekleşmesi halinde meydana getireceği tahribatın karşılaştırılması halinde kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır. Siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesinde işletmeciye ve yapılacak olan denetime duyulan güvene bağlı olarak risk olasılığının azalacağından söz etmek mümkün değildir.
Yukarıdaki teknik ve hukuki belirlemeler karşısında, insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır.
Bu durumda, davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle ….İdare Mahkemesinin … günlü, E:… K:… sayılı kararının BOZULMASINA, …-lira karar harcı ile fazladan yatırılan …-lira harcın temyiz isteminde bulunana iadesine, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 13.5.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi.