Danıştay 5. Daire Başkanlığı 2018/3652 E. , 2022/512 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2018/3652
Karar No : 2022/512
DAVACI : ..
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının iptali ile bu karar nedeniyle 24/08/2016 tarihinden dava sonuçlanıncaya kadarki sürede yoksun kaldığını iddia ettiği maaşlarına karşılık olmak üzere 161.000,00 TL’nin (7.000,00 TLx23 ay) yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve yine bu karar nedeniyle uğradığını iddia ettiği manevi zararlara karşılık olmak üzere 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI : FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisak ve irtibatının olmadığı, hukuki bir gerekçe sunulmadan haksız bir şekilde meslekten çıkarılmasına karar verildiği, söz konusu örgütle mücadelenin haklı olduğuna ilişkin sosyal medya paylaşımlarının bulunduğu, yeniden inceleme talebinin reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, isnat edilen suçlamalara ilişkin birçok basın ve yayın organında haber çıkması nedeniyle sosyal çevresini kaybettiği, manevi ızdırap yaşadığı ileri sürülerek dava konusu kararın hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir.
DAVALININ SAVUNMASI : Dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararın amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun ilgili hükümlerine değil Anayasa’nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi’ne dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp “göreve son” müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Kanun’un 33. maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen karar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararın hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ: Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının iptaline, bu karar nedeniyle 24/08/2016 tarihinden dava sonuçlanıncaya kadarki sürede yoksun kaldığı maaşlarının (taleple bağlılık kuralı uyarınca 161.000,00 TL’yi aşmamak üzere) meslekten çıkarılmasına karar verildiği tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine, bu karar nedeniyle uğradığını iddia ettiği manevi zarara karşılık olmak üzere 10.000,00 TL manevi tazminat isteminin kabulüne, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin ise reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI …’NUN DÜŞÜNCESİ: Dava, FETÖ/PDY örgütü ile İltisak ve İrtibatı sabit görülen davacının yargıya mensubiyetinin uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın iptali ve yoksun kalınan maddi ve manevi haklarının tazmini istemiyle açılmıştır.
Anayasanın 138. maddesinde, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”, 139. maddesinde, “Hakimler ve savcılar azlolunamaz. Meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”, 140. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Hakim ve savcıların meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”, Hakimler ve Savcılar Kurulu başlıklı 159. maddesinin 8. fıkrasında, “Kurul, … meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; hükümlerine yer verilmiştir.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 53. maddesinde,” Hakim ve savcıların bu kanun hükümlerine göre meslekten çıkarılmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi… hallerinde görevleri sona erer.” hükmü yer almıştır.
6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun “Kurulun görevleri” başlıklı 4. Maddesinin (b) fıkrasının 6. bendinde, meslekte kalmalan uygun görülmeyenler hakkında karar verme işlemi Kurulun görevleri arasında sayılmış, 33. maddesinde ise, Genel Kurulun veya dairelerin, meslekten çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulabileceği, diğer kararlarının yargı denetimi dışında olduğu, meslekten çıkarma kararlarına karşı açılan davalarının ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görüleceği hükme bağlanmıştır.
15.7.2016 günlü darbe girişimi sonrası; kamu düzeni ve güvenliği açısından Anayasa’nın 120. maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde; Milli Güvenlik Kurulunun Hükümete olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki tavsiye kararı üzerine Bakanlar Kurulu’nca ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiş, bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanarak 21.7.2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
FETÖ/PDY ile iltisaklı veya irtibatlı olanların mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisindeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına, başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş olarak, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ve belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alındığında davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir.
Ceza yargılamasında hükme esas alınacak kanıtların kesin ve şüpheye mahal bırakmayacak kuvvette olması gerekir. Ancak disiplin cezalarında her türlü done değerlidir ve kanaat oluşumu için önem arzeder.
Yargıç ve savcıların kararlarının normatif kurallara ve hukuka uygun olması, gerekçelerinin hukuk alemini tatmin etmesi kuşkusuz çok önemlidir. Ancak bir o kadar önemli husus da bir bütün olarak yargı camiasının özellikle de yargı mensuplarının kamuoyunda bıraktıkları intibadır. Toplumda adalete güven ve inancın artmasında meslek mensuplarının isabetli kararlarının yanında vakur ve tarafsız duruşlarının katkısı yadsınamaz bir realitedir.
Anayasa’ya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girerek örgüt hiyerarşisi altında ideolojik bağlılıkla hareket etmelerinin, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının önündeki en büyük engel olduğu ve nihayetinde yargıya olan güvene zarar verdiği kuşkusuzdur.
Dosyanın içeriğinden ve davalı idarece sunulan belgelerin incelenmesinden, tanık/şüpheli ifadeleri ile davacıya ilişkin tespitler dikkate alındığında, davacının FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatının olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten sonra davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi ve gereği görüşüldü:
A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK’nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.
2) Davacıya İlişkin Süreç
… tarih ve … sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından … tarih ve … sayılı kararla reddedilmiştir.
Davacı tarafından, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın iptali ile bu karar nedeniyle 24/08/2016 tarihinden dava sonuçlanıncaya kadarki sürede yoksun kaldığını iddia ettiği maaşlarına karşılık olmak üzere 161.000,00 TL’nin (7.000,00 TLx23 ay) yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve yine bu karar nedeniyle uğradığını iddia ettiği manevi zararlara karşılık olmak üzere 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Öte yandan, davacı hakkında silahlı terör örgütüne üyelik suçundan açılan adli soruşturma sonucunda … Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve Sor. No:…, K:… sayılı kararıyla kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş ve anılan karar 21/11/2018 tarihinde kesinleşmiştir.
B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz…”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar…”
2) AİHS
AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS’in 15. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”
3) Kanun
667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır…”
4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri”nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.
C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS’in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS’in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM’e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, “yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Bu kapsamda davacının adli yardım istemi, Dairemizin 05/12/2017 tarihli kararı ile kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda 14/07/2020 tarihli ara kararımızla, davacı hakkında ilave bilgi ve belgeler içeren ve 03/05/2019 tarihinde davacıya tebliğ edilmiş olan davalı idarenin 19/04/2019 tarihli ikinci savunma dilekçesinde ve eki CD’de yer alan bilgi ve belgelere ilişkin beyanlarını sunabilmesi için davacıya on gün süre verilmesine karar verilmiştir.
Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in “Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay’da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay’da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.
2) FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ’nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
“Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup …bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. …Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. …Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır…
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir…
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır…
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir…
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır…”
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ’nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan …’ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan …’ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı … kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde …siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; … mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; –Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[…] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [….]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.– …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. …FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan …’ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. (“T” taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ’nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı …nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. …nin telefonunda, “önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV’de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi” şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.
3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM “demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu” belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM’e göre “kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır.” (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık mesleği” kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede “… Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar.” denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
4) Dava Konusu Edilen Kararın Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.
5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
İptal davaları idarî işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalardır. İdari işlem ise idarenin kamu gücü kullanarak tek taraflı olarak tesis ettiği hukuki sonuç doğuran işlemdir. İdareyi işlem yapmaya sevk eden maddi ve hukuki etkenler ise idari işlemin sebep unsurunu oluşturmaktadır.
Görülmekte olan davada davalı idareyi dava konusu işlemi yapmaya sevk eden maddi sebep ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesini temin etmektir. Hukuki sebep ise bunu gerçekleştirmek için Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmiş olması ve yine Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin çıkartılan ve 23/07/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedir.
667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin 1. fıkrasının öngördüğü üzere terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hakim ve savcılar hakkında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca karar verilir hükmü gereğince davacı hakkında dava konusu işlem tesis edilmiştir.
Davacı hakkındaki terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu yönünde davalı idarece yapılan değerlendirmenin de kuşkusuz keyfiyetten uzak olması gerekir.
Diğer yandan, 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11. maddesinin ikinci fıkrasıyla; “22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilir.” hükmü getirilerek söz konusu işlemler yargı denetimine açılmış ve ilgililere davalı idarece haklarında bu çerçevede tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna başvurabilme imkanı tanınmıştır.
Bu kapsamda, dava konusu işlemin sebep unsuru yönünden hukuki denetiminin yapılabilmesi; bu değerlendirmeyi haklı kılan maddi sebeplerin yargılama esnasında davalı idarece somut şekilde ortaya konulmasına ve izah edilmesine bağlıdır. Bu konudaki yükümlülük şüphesiz öncelikle dava konusu işlemi tesis eden davalı idareye aittir.
Her ne kadar dava konusu işlemin, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden sağlanması amacıyla tesis edilen “olağanüstü tedbir” niteliğinde olması nedeniyle anılan işlemin dayanağı olan deliller, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulmuş ise de; bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılarla iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminde dikkate alınabileceği tabiidir. Bu bağlamda davalı idarenin, tesis ettiği işlemin sebep unsurunu ortaya koyabilmek için bütün imkanlarını kullanarak (teftiş birimini harekete geçirmek suretiyle tanık dinlemek, sosyal çevre araştırması yaptırmak, Emniyet Genel Müdürlüğü birimlerince ve diğer kamu kurumlarınca yapılan tespitler ile tanık ifadelerinde yer verilen hususları değerlendirmek vb.) elde ettiği lehe ya da aleyhe delilleri sunması gerekir.
Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ilişkin bilgi ve belgeler aşağıda irdelenmiştir:
a)Davacı hakkındaki tanık beyanları ve davacının kendi beyanı
a-1) Davacı hakkında beyanda bulunan … isimli şahsın ifadesi yönünden;
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan …’ya ait, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 19/03/2017 tarihli sorgulama tutanağında şu ifadelere yer verilmiştir: “… ise Kadirli’de görev yaptığım diğer savcı idi. …da aynı yerde hakim olarak görevliydi. …, eski HSYK üyesi …’ye vefa borcu olduğunu söylüyordu. Ben o dönem Yargıda Birlik Platformu için ve özellikle Hak-Yol adayları için çalışmıştım. …’e de hiç olmazsa 4-5 bağımsız adaya oy verirken, 4-5 de Hak-Yol adaylarına oy vermesini söylemiştim. Kendisine bağımsızlara oy vermesi için herhangi bir baskım olmadı. … sıkıntılı bir tipti ve hakkında birçok soruşturmalar vardı. Elinde Sızıntı dergisi ile dolaşan bir tipti. Bu nedenle anlatımları kesinlikle yalandır, doğru değildir…”
Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından dava dosyasına sunulan yargı mensubu olarak görev yapmış olan … isimli şahsın yukarıda yer verilen beyanının davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Bu iddiaya karşılık davacı tarafından ise; elinde sürekli “Sızıntı” isimli dergi ile gezdiği iddiasının soyut olduğu, hakkında yürütülen adli soruşturma kapsamında evinde ve iş yerinde yapılan aramalarda anılan dergiye rastlanılmadığı, sadece …’nın böyle bir iddiada bulunduğu ileri sürülmüştür.
Öte yandan davacıya ait, Kuşadası Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 09/08/2016 tarihli şüpheli ek ifade tutanağında şu beyanlarda bulunulmuştur: “Kadirli’de Cumhuriyet Başsavcılığında görevli iken eşimle aramda boşanma davam vardır. Eşimle aramızda şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası vardı ve dava … Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekteydi. Davanın görülme süreci 2014 yılı HSYK seçim çalışmalarına denk gelmişti. Bu süre zarfında dosyam derdestti ve davanın hakimi yukarıda isimini verdiğim Hakim … idi. … Hakim Asliye Ceza Hakimi olmasına rağmen diğer hakimin davadan çekilmesi nedeniyle komisyon kararı ile Asliye Hukuk Mahkemesinde görevlendirilmişti. Zira dönemin Başsavcısı … benim başsavcım olduğu için eşi … davadan aramız iyi olduğu için çekilmişti.
Boşanma davam sürerken Hakim … ve yanındaki … ansızın bir gün beni çağırdılar. Lojmanın karşısındaki parkta buluştuk.
Boşanma davasına bakan Hakim … bana dosyamı incelediğini ileri sürdüğüm sebeplerin boşanmaya konu olamayacağını belirtilen nedenlerden dolayı boşanma kararı veremeyeceğini ancak bir şartla dosyada boşanma kararı verebileceğini söyledi, bende şartın ne olduğunu sordum. 2014 HSYK seçimlerinde bağımsızlara oy vermem takdirde boşanma davasında boşanma kararı vereceğini, her ne kadar gerekçede zorlansada boşanma kararı vereceğini söyledi. Hakim …da … Bey’i destekledi. O an için masadan kalkıp ertesi gün şikayet etmeyi düşündüm ancak her ikiside yakın arkadaş oldukları için bunu ispatlama durumumun olmadığına karar verdim ancak bana bu konuda karar vermem için kendilerinden süre istedim. Bir boşanma davası red edildiğinde 3 yıl boyunca dava açılamayacağını öğrendim. Benim amacım biran önce boşanmaktı.
Gelişen süreçte ismini verdiğim hakimler … ve … ile herhangi bir konuda zıtlaşmamaya çalıştım.
Bu şahıslar boşanma davasını kontrol etmek suretiyle beni kontrol etmeye çalıştılar. Bu nedenle onlarla zaman zaman halı saha maçlarına ve okey oynamaya gidiyordum. HSYK seçim sürecinde Hakim … ve … bağımsızlara aktif olarak oy topladılar. Bende kesinlikle bu kişilere oy vermediğim halde üzerimde boşanma davasından dolayı oluşturdukları baskı nedeniyle onların yanında görüntü verdim.
Ayrıca Kadirli ‘de görev yaptığım sürede Hakim … ve …da bağımsızlara aktif olarak çalışarak oy vermişlerdir. Her ikiside sürekli olarak benden bağımsızlara oy vermemi istemişlerdir.
…
Benim mağlum yapıyla herhangi bir bağlantım olmamasına rağmen boşanma davam sebebiyle uğradığım baskılar nedeniyle bu şahıslarla birlikte görünmekten dolayı başıma bu işlerin geldiğini düşünüyorum ancak ismini verdiğim dört hakimde bağımsızlara aktif olarak çalışmışlardır ve benden oy istemişlerdir.
…
Kadirli’de Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaparken …, … ve …da bana defalarca bağımsızlara oy vermem için defalarca baskı yaptılar çünkü benim kime oy vereceğimi biliyorlardı. Ben süreçte Yargıda Birlik Derneğini destekledim. Kendileri aleyhimde bu şekilde tanıklık yapmakla birlikte müşteki olduğumu ifade etmek isterim, …”
UYAP üzerinde yapılan incelemede; davacı tarafından 11/01/2013 tarihinde … Asliye Hukuk Mahkemesinin … sayılı esasına kayıtlı boşanma davasının açıldığı, anılan dosyanın hakiminin … olduğu, anılan hakim tarafından 23/10/2014 tarihinde boşanma kararı verildiği, ancak davacının 09/10/2015 havale tarihli dilekçe ile davasından feragat ettiği, bu nedenle 07/01/2016 tarihinde feragat nedeniyle davanın reddine karar verildiği, ancak yine davacı tarafından açılan boşanma davası sonucunda … Asliye Hukuk Mahkemesinin E:…, K:… sayılı ve … kesinleşme tarihli boşanma kararının verildiği görülmüştür.
Yukarıda yer verilen …’ya ait sorgulama tutanağı incelendiğinde; davacının 2014 yılı HSK üye seçimlerinde örgütün sözde bağımsız adaylarını destekleyeceğinin ve örgüte müzahir dergi ile dolaştığının beyan edildiği, ancak ifade içeriğinde bu beyanın somut bilgilerle desteklenmediği gibi dava dosyasında davacının 2014 yılı HSK seçimlerinde örgütün sözde bağımsız adaylarını “desteklediğine” ve örgüte müzahir dergi ile dolaştığına ilişkin somut bir tespit veya başkaca bir tanık beyanı da bulunmadığı görülmüştür.
Netice itibarıyla, … isimli tanığın beyanı, yukarıda yer verilen davacının kendi beyanı ile UYAP üzerinde yapılan incelemede edinilen bilgiler ve dava dosyasındaki diğer bilgiler birlikte incelendiğinde, davacının 2014 yılı HSK seçimlerinde örgütün sözde bağımsız adaylarını desteklediği ve örgüte müzahir dergi ile dolaştığı iddialarının başka delillerle desteklenmediği anlaşıldığından, … isimli tanığın anılan hususlara ilişkin ifadesi davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan bir delil olarak değerlendirilmemiştir.
a-2) Davacı hakkında beyanda bulunan … isimli şahsın ifadesi yönünden;
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan …’ya ait, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 06/12/2016 tarihli sorgulama tutanağında şu ifadelere yer verilmiştir: “…Yine Bitlis Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yaptığım dönemde sanırım 2012 yılında Hizan ilçe Cumhuriyet Savcısı olan … beni telefonla arayarak kendisine bir vatandaşın gelerek Hizan İlçe çöplüğünde çöp yığınlarının altında ve jandarma bahçesinde gömülü vaziyette faili meçhul cesetlerin olduğunu ve bunların 1990’lı yıllara ait olduğunun ihbarını yaptığını söylemesi üzerine soruşturma başlattığına dair bilgi verdi. Ben de kendisine özel yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı vekili ile de irtibata geçmesini ve soruşturmayı hukukun dışına çıkmadan yürütmesini tavsiye ettim. Van özel yetkili mahkemesi nezdindeki ismini hatırlamadığım bir Cumhuriyet Savcısı eşliğinde kazılara başlandığında gerçekten bahsedilen yerde birtakım üzerinde elbiseler bulunan çürümüş ceset ve insan kemiklerine ulaşılmış. Birden bu olay ülke gündemine girdi. Görsel ve yazılı medyaya da düştü. İl Başsavcısı olduğum için olayı merak edip Hizan’a gidip evrakları incelediğimde o tarihlerdeki ölü muayene tutanaklarının üzerindeki imzanın 1990’lı yıllardaki Cumhuriyet Savcısı …’ye ait olduğunu gördüm. Bu şekilde …’nün herhangi bir ölü muayene ve otopsi işlemi yapmadan kendi kendine bu şekilde otopsi tutanağı düzenlediğini anladım çünkü eğer ölü muayene ve otopsi işlemleri yapsaydı gömüldüğü yer belli olur ayrıca ölüler elbiseli olmazlardı. Aynı dönemde ya da çok yakın zamanlarda Albay …’nın da Hizan Jandarma Tabur Komutanı olduğu bilgisi tarafıma iletildi. Bunun üzerine Van özel yetkili Başsavcıvekilliğini de arayarak dosyayı takip edip devralmalarını ve konunun kamuoyunda çok ciddi yer alacak bir mesele olduğunu söyleyip Hizan Savcısına da evrakı Van Özel yetkili savcılığına işlemleri tamamlayıp, ilgili evrakları da ekleyerek göndermesi yönünde tavsiyede bulundum. Soruşturma evrakı daha sonra Savcı … tarafından Van özel yetkili Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine gönderildi. Buraya kadar herşey normal ve hukuka uygun yürüdü ancak faili meçhul kazı günlerce ülke gündemini işgal etmesine rağmen … ismi bir türlü kamuoyuna yansımadı. Tarih itibariyle de soruşturmada yetkili ben olmadığım için herhangi bir açıklamada bulunmam söz konusu değildi fakat bu konu hiçbir şekilde kamuoyuna yansımadı. Dönemin (2010-2014) HSYK tetkik hakimleri …’i ve zaman zaman da beni arayarak soruşturma hakkında bilgi istiyorlardı. Ben de kendilerine soruşturmanın bizde olmadığını Hizan Cumhuriyet Savcısı tarafından yürütülüp özel yetkili savcılığa gönderildiğini söyledim ancak HSYK’nın görev alanına girmeyen bu konuya özel ilgisi dikkatimi çekmişti. Bugün itibariyle açığa almanlar ve hakkında soruşturma yürütülen Fetö bağlantılı Cumhuriyet Savcıları ve hakimlerin listesine baktığımda …’in de o dönemde Van özel yetkili Başsavcıvekilinin de Fetö şüphelisi olduğunu görünce olaylarla ilgili bir bağlantı olabileceğini düşündüm.”
Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından dava dosyasına sunulan yargı mensubu olarak görev yapmış olan …. isimli şahsın yukarıda yer verilen beyanının davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından ise; o dönemde hiçbir tetkik hakimi ya da Kurul üyesi tarafından aranmadığı, kaldı ki Kurul üyesinin bilgi almak için soruşturma savcısını aramayacağı, o yer başsavcısını arayacağı, bu nedenle o dönem başsavcı olduğundan beyan sahibi …’nın aranmış ve ondan bilgi alınmış olabileceği ileri sürülmüştür.
Yukarıda yer verilen ifade tutanağı incelendiğinde; tanığın, davacının o dönemdeki görevi kapsamındaki işlem ve eylemleri ile ilgili beyanlarda bulunduğu, ancak davacıyı FETÖ/PDY terör örgütü ile ilişkilendirecek somut herhangi bir ifadeye yer vermediği görülmüştür.
Öte yandan, Dairemizin işbu dosyadaki 02/06/2021 tarihli ara kararına cevaben davalı idare tarafından gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden; ..’nın söz konusu ifadesini ihbar olarak değerlendiren Hakimler ve Savcılar Kurulu … Dairesinin … tarih ve Dosya No:…, K:… sayılı kararıyla, öne sürülen iddiaların soyut ve genel mahiyette olduğu, iddiaları doğrular nitelikte herhangi bir somut delil gösterilmediği gerekçesiyle ihbarın 2802 sayılı Kanun’un 97. maddesinin (a) ve (d) bentleri uyarınca işleme konulmaması hususunda Kurul Başkanına teklifte bulunulmasına karar verdiği görülmüştür.
Netice itibarıyla, … isimli tanığın beyanı, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan bir delil olarak değerlendirilmemiştir.
a-3) Davacının şüpheli sıfatı ile verdiği beyanı yönünden;
Davacı, hakkında … Sulh Ceza Hakimliğince düzenlenen 18/07/2016 tarihli ifade sorgu zaptında şu beyanlarda bulunmuştur: “…ilimzde bulunan ve en iyi eğitimi veren o günlerde deşifre olmayan Aras dersanesine gittim, mevcut gittiğim dersane ildeki en iyi dersaneydi, birçok çalışkan çocuk gibi ben de bu dersaneye gittim, ancak belirttiğim tarih 1998-2000 yılları arasında dersaneye gittim, bu dersaneye sınavı kazanıp ücretsiz olarak gittim ….”
Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından; davacının yukarıda yer verilen, FETÖ/PDY bağlantısı olan … Dersanesine ücretsiz gittiğine ilişkin beyanının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından ise; söz konusu dershane ile ilgili iddiaların yaklaşık 20 yıl öncesine ilişkin olduğu, örgütle bağlantılı bir dershaneye gitmiş olmasının terör örgütü üyesi olmakla eş değer bir şekilde sunulmasının kabul edilebilir olmadığı ileri sürülmüştür.
Bununla birlikte, davalı idarenin savunma dilekçeleri ekinde sunduğu CD’lerin içinde yer verilen, davacı hakkında tanık olarak dinlenen …’nun Kuşadası Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 22/07/2016 tarihli tanık beyan tutanağındaki ifadeleri şöyledir: “…Ben …’i 1989 yılından beri tanıyorum. Kendisi ile ilköğretimi birlikte başlamıştık. Kendisi okulda başarılı bir öğrenciydi. İlk ve orta okulu … ilköğretim okulunda okuduk. … Bey liseyi … lisesinde okudu. Okuğu okullar hep devlet okuludur. … Bey liseyi bitirene kadar hep ailesinin yanında kaldı. Lisedeyken … dersanesine ücretsiz olarak gitmişti. Başarısı nedeniyle bu dershane … Bey‘i ücretsiz olarak aldı. … dersanesi cemaate yakın olmasına rağmen her kesim insanlar bu dershaneye gidiyordu. … Üniversite de … İstanbul’da okumuştu bende ailemle İstanbul’da yaşadığım için hafta sonlaı bizim eve gelir kalırdı. Ailesinin ekonomik durumu iyi olmadığı için bizde kendisine yardımcı olurduk. 9 çocuklu bir ailenin çocuğudur. Babası halen inşaatlarda çalışır. Ben arkadaşımın örgüte müzahir bir yapısının olduğunu asla ihtimal vermiyorum.”
Davacının, FETÖ/PDY yapılanmasına ait dershaneye gittiğine ilişkin yukarıda yer verilen beyanında, eğitim ve ekonomik saiklerle hareket ettiğini belirttiği, tanık beyanının da davacının beyanıyla aynı doğrultuda olduğu ve dava dosyasında bu durumun aksini ortaya koyabilecek bir tanık beyanı ya da somut bilgi ve belgenin bulunmadığı görülmüştür.
Netice itibarıyla, davacının yukarıda yer verilen beyanı FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan bir delil olarak değerlendirilmemiştir.
Öte yandan, davalı idarenin savunma dilekçeleri ekinde sunduğu CD’lerin içinde davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantısının olamayacağına ilişkin tanık beyanlarına da yer verildiği görülmüştür. Söz konusu beyanlar şöyledir:
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan …’ye ait, Kuşadası Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 22/07/2016 tarihli tanık beyan tutanağı; “…Ben …Asliye Ceza Mahkemesinde Asliye Ceza Hakimi olarak görev yapıyorum. Cumhuriyet Savcısı …’i aynı adliyede 1 yıldır beraber çalışmamız nedeniyle tanıyorum. Yargıda Birlik Derneğinin üyesiyim. Halen Kuşadası Adliye lojmanlarında ikamet etmekteyim. …’de aynı lojmanda ikamet etmekledir. … görüş olarak hükümeti destekleyen ve Cumhurbaşkanını hayranlık dereesinde seven, vatanına milletine bağlı bir kişidir. Ben Adliye’de kendisine en yakın kişiyim. Her ikimizde bekar olduğumuz için boş zamanlarımızı ekseriyetle birlikte değerlendiriyoruz. … bey sosyal bir insandır. … Bir yıllık süre zarfında kendisinden FETÖ/FDY terör örgütü ile alakalı bağlantısını veya görüşmesini duymadım, görmedim. Herhangi bir şey saklayacak şekilde bir hareketini görmedim aksine odasının kapısı hep açık olur. Lojmandaki evinin kapısının kilitli olmadığını çoğu zaman açık olduğunu biliyorum. … Bey kişilik yapısı olarak kendi başına buyruk hareket eden birisidir. Bir yerlerden emir ve talimatla haraket edebilecek karakterde olduğunu düşünmüyorum. … Bugüne kadar herhangi bir toplantıya katıldığını duymadım görmedim beyle bir şeyde bana bahsetmedi. … Genellikle arkadaş grubu lojmandaki bekar savcı -hakim arkadaşlardır. Boş zamanlarımızda hepbirlikte …, … ve Kuşadasında bulunan bazı işletmelere gideriz. Arkadaş grubumuzda Sulh Ceza Hakimi …, ben ve … Bey birlikte takılırız. …Cumhurbaşkanımızın okumuş olduğu şiirleri dinlemeyi çok sever. Kendisine derin sevgi ve saygıları vardır. Devlet Başkanları ve Hükümet aleyhinde işlenen suçlarda yasal gereğini yapmakta asla terettüt etmezdi. Asliye Ceza Hakimi olduğum için ve Cumhurbaşkanımaza hakaret suçlarından bir kaç kez tutuklamaya sevk ettiğini biliyorum. Ayrıca bu tür durumlarda eylemi gerçekleştirene karşı sinirleniyordu. Aynen şu cümleyi söylüyordu. ” Cumhurbaşkanını eleştirebilirsin ama hakaret asla kabul edilebilecek bir eylem olamaz” diyordu. Ben kendisini hareket ve söylemlerinde samimi buluyordum. …”
İfadesine başvurulan …’ye ait, Kuşadası Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 22/07/2016 tarihli tanık beyan tutanağı; “… Ben Kuşadasında … ve … isimli işletmelerin sahibiyim. Cumhuriyet Savcısı …’in hemşerim olması sebebiyle tanıyorum. Kendisiyle 7-8 aydır tanışıyoruz. Yaklaşık her gün … Bey bizim kafemize mesai saatleri dışında gelir adliyedeki arkadaşlarıyla öğle aralarıda yemeğe geldiği gibi mesai bitiminde de bizim kafemize gelir. Benim işletmelerim alkollü işletmelerdir. Bizden herhangi bir şekilde cemaete yakın bir kuruluşa aidat- yardım yada bağışta bulunmamız yönünde asla bir talebi olmadı. Kafeye hergün geldiği için iş yerinde bir çok kişi … Bey’i tanır. Hiç kimse … Bey’in FE7Ö/PDY örgütüne üye olabileceğine ihtimal vermemektedir.”
b) Ankesörlü/Sabit Hat Telefon Görüşmesi Kaydı
Davalı idare tarafından; davacı hakkında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığınca hazırlanan ve 26/08/2020 tarihli ek beyan dilekçesi ekinde sunulan Raporun, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan ve Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığınca hazırlanan söz konusu Rapor incelendiğinde; davacının kendi adına kayıtlı ve kullanımında olan … no’lu GSM hattının Siirt İl Merkezindeki … numaralı ankesörlü telefondan 24/09/2013 tarihinde (1) kez arandığı ve 33 saniye görüşme yapıldığı, davacıdan hemen önce ve hemen sonra yapılan aramalara ilişkin kayıt bulunamadığı, kaydı bulunamayan aramadan sonra …. isimli kişinin de (1) kez arandığı ve 30 saniye görüşme yapıldığı anlaşılmıştır.
Dairemizce, davacının … Cumhuriyet Başsavcılığının … sayılı soruşturması kapsamında ankesörlü telefon görüşme kaydı bulunduğuna ilişkin tespitin mahiyeti ve kullanım bilgilerine ilişkin belge ve raporların gönderilmesi yönünde yapılan 02/06/2021 tarihli ara kararına Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 30/09/2021 tarihli cevapta; davalı idare tarafından 26/08/2020 tarihli ek beyan dilekçesi ekinde sunulan Raporda davacı ile birlikte arandığı tespit edilen … isimli kişinin aranma tarihinde çiftçi olduğu, son SGK kaydının inşaat bekçisi olduğu, FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında adli işlem kaydının bulunmadığı, …’nin adına kayıtlı söz konusu GSM hattının farklı tarihlerde ve sıkça … isimli şahıs tarafından farklı kurumlara beyan edildiği, bu şahsın da arama tarihinde kamyonet şoförü olduğu, son SGK kaydının beden işçisi olduğu, FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında adli işlem kaydının bulunmadığı belirtilmiştir.
Her ne kadar davalı idare tarafından, söz konusu Raporun davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüş ise de, anılan Rapor incelendiğinde, büfe/ankesörden yapılan aramaların “yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra arama (ardışık arama)” veya “farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde arama (periyodik arama)” şeklinde olmayan tekil aramalar olduğu, bu haliyle söz konusu aramaların Yargıtay … Ceza Dairesinin … ve E:… K:… sayılı kararı ile Yargıtay … Ceza Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında belirtilen kriterleri taşımadığı ve ardışık arama olarak nitelendirilmesine imkan bulunmadığı anlaşılmıştır.
Netice itibarıyla, anılan Rapor ile Dairemizin ara kararına Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı tarafından verilen 30/09/2021 tarihli cevap birlikte değerlendirildiğinde; davacının kendi adına kayıtlı ve kullanımında olan GSM hattının tek bir tarihte ankesör/sabit hattan aranmış olmasının, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan delil olarak değerlendirilmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
c) Davacıyla İlgili Şikayet ve Soruşturma Bilgisi
… isimli şahıs tarafından … Asliye Hukuk Mahkemesine hitaben E:… sayılı dosyası kapsamında yazılan 19/09/2016 tarihli dilekçede şu ifadelere yer verilmiştir: “…sayın mahkemenizde yargılaması yapılan dava ile ilgili, bilirkişinin sahte rapor düzenlemesi hakkındaki, … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, … Srş. No’lu dosyası kapsamında, itirazım nedeni ile … Sulh Ceza Hakimliğine gönderilmiştir. Bu husus ile ilgili, kasten davanın seyrini ve niteliğini değiştirmeye yönelik takipsizlik kararını veren, FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ ile iltisak, ilişki ve diğer nedenlerle, HSYK tarafından meslekten ihraç edilen, eski Cumhuriyet Savcısı … hakkında da, istemim doğrultusunda, sayın mahkemeniz vasıtası ile şikayet ve suç duyurumun … Cumhuriyet Başsavcılığına yapılması istemim ile …FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ ile iltisak, ilişki ve diğer nedenlerle meslekten ihraç edilen, “icra müdürlüğü görevlileri”, “eski savcılar” ve “hakimler” hakkında da, ÖRGÜTLÜ SUÇLAR ile ilgili hükümlerden dolayı mahkemeniz vasıtası ile Cumhuriyet Başsavcılığına şikayet ve suç duyurusunda da bulunuyorum. …Sayın mahkemenizce sunduğum iş bu dilekçemin onaylanacak bir örneğinin, … Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi isteminde de bulunuyorum. …”
Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından dava dosyasına sunulan … isimli şahsın söz konusu dilekçesinin davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından ise söz konusu tespit ile ilgili herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Yukarıda yer verilen şikayet dilekçesi incelendiğinde, davacının anılan terör örgütü ile irtibatlı iltisaklı olduğu iddiasında bulunulmadığı, sadece bu hususun araştırılmasının istenildiği görülmektedir.
Öte yandan, … isimli şahıs tarafından … Asliye Hukuk Mahkemesine hitaben yazılan 19/09/2016 tarihli söz konusu dilekçedeki iddiaları inceleyen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu … Dairesinin … tarih ve Dosya No:…, K:… sayılı kararında; kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik iddianın Cumhuriyet savcısının delil toplama, değerlendirme ve suçu nitelendirme yetkisi kapsamında kaldığı, bu yetkinin şikayet olunan davacı tarafından herhangi bir şekilde kötüye kullanıldığına veya taraflı davranıldığına dair delil gösterilmediği, kanun yollarına başvuru sırasında öne sürülebilecek hususun şikayete konu edildiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karara ilişkin şikayetin işleme konulmaması hususunda Kurul Başkanına teklifte bulunulmasına, örgüt üyesi olduğuna ilişkin iddia ile ilgili olarak ise bu hususla ilgili değerlendirmenin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu … Dairesinin … esas sayılı dosyasında yapıldığından ayrıca bu dosya üzerinden bir karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Ayrıca, Dairemizce yapılan 02/06/2021 tarihli ara kararına davalı idare tarafından verilen 05/10/2021 tarihli cevapta davacı hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu … Dairesinin … esas sayılı (Hâkimler ve Savcılar Kurulu … Dairesinin … sayılı) disiplin dosyasının dışında FETÖ/PDY örgütü ile bağlantılı olarak yürütülen veya sonuçlandırılan başka idari soruşturma bulunmadığı belirtilmiş ise de, bu disiplin soruşturması kapsamında davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı ve irtibatına ilişkin varsa elde edilen bilgi ve belgelerin neler olduğu ortaya konulmadığından, söz konusu soruşturma davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı ve irtibatı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinde dikkate alınmamış ve bu soruşturma kapsamında incelenen davacının örgütle bağlantısının araştırılmasının istenildiği yukarıda yer verilen şikayet dilekçesi de davacının FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatını ortaya koyan bir delil olarak değerlendirilmemiştir.
d) Davacı ile ilgili 15/05/2018 tarihli tutanakta yer alan otel kayıt bilgileri
Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından dava dosyasına sunulan savunma dilekçesi eki bilgi ve belgelerde yer alan İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına ibraz edilen 15/05/2018 tarihli Tutanağın incelenmesinden, davacının; Ankara ili Yenimahalle ilçesi … ve …. isimli yerde 01/10/2016-05/10/2016 tarihleri arasında, Ankara ili Yenimahalle ilçesi … ve … isimli yerde 16/08/2016-17/08/2016 tarihleri arasında, Antalya ili … Oteli isimli yerde 28/05/2016-29/05/2016 tarihleri arasında, Ankara ili Çankaya ilçesi … isimli yerde 27/08/2015-28/08/2015 tarihleri arasında, İzmir ili Konak ilçesi … isimli yerde 17/07/2015-18/07/2015 tarihleri arasında, Ankara ili Çankaya ilçesi … isimli yerde 05/12/2014-07/12/2014 tarihleri arasında, Gaziantep ili Şahinbey ilçesi … isimli yerde 18/03/2014-20/03/2014 tarihleri arasında, Ankara ili Çankaya ilçesi … isimli yerde 10/01/2014-12/01/2014 tarihleri arasında, İzmir ili Konak ilçesi … isimli yerde 26/11/2012-27/11/2012 tarihleri arasında, Ankara ili Çankaya ilçesi … isimli yerde 11/10/2009-12/10/2009 tarihleri arasında, Batman ili … ve … isimli yerde 10/10/2009-11/10/2009 tarihleri arasında, Ankara ili Yenimahalle ilçesi Başkent … ve … isimli yerde 23/05/2009-24/05/2009 tarihleri arasında, Konya ili Selçuklu ilçesi Polisevi isimli yerde 22/05/2009-24/05/2009 tarihleri arasında konaklama yaptığının tespit edildiği görülmüştür. Ayrıca davacı ile aynı tarih aralığında bu tesislerde konaklama yapan ve Polnet kayıtlarında FETÖ-PDY şerhi bulunan kişiler Tutanakta tablo halinde gösterilmiştir.
Anılan Tutanakta; davacının kamu kurumlarına veya özel işletmeye ait tesislerde farklı tarihlerde konaklama yaptığı, diğer yandan Polnet kayıtlarında hakkında FETÖ/PDY şerhi bulunan bazı kişilerin de davacı ile aynı tarih aralığında ve aynı yerlerde konaklama yaptığı tespitlerine yer verilmiştir.
Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından, dava dosyasına sunulan 15/05/2018 tarihli Tutanakta yer verilen tespitlerin davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından ise söz konusu tespit ile ilgili herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının konakladığı mekanların neredeyse tamamının kamu kurumlarına ait olduğu, davacı ile aynı tarih aralığında kamu kurumlarına veya özel işletmeye ait tesislerde konaklama yapan ve Polnet kayıtlarında hakkında FETÖ/PDY şerhi bulunan kişilerin davacı ile örgütsel faaliyet kapsamında aynı yerde konakladığını ispatlar mahiyette de bir belge sunulmadığı görülmektedir.
Netice itibarıyla, davacının konaklama kayıtlarına ilişkin 15/05/2018 tarihli Tutanakta yer verilen tespitler, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan bir delil olarak değerlendirilmemiştir.
e)Davacının adının geçtiği ByLock yazışması
Dairemizin 02/06/2021 tarihli ara kararına cevaben davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından gönderilen 05/10/2021 tarihli dilekçe eki CD incelendiğinde, … ID numaralı ByLock kullanıcısına ait ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağında yer alan yazışmada davacının adının geçtiği görülmüştür.
… ID numaralı ByLock kullanıcısına ait ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağında davacının adının geçtiği yazışma içeriği şu şekildedir: … (GT:2015-12-17 05:57:21 ) … (AT:2015-12-17 18:36:08 ) “Konu: Fw: Operasyon yapabilecek tetikçi hakim ve savcılar ABİ ÇALIŞMANİZ ÇOK GÜZEL OLMUŞ…ANCAK BU ŞEKİL İSTEMİYORLAR…ŞAHİSLAR HAKKİNDA BİR KAÇ SATİR DA BİLGİ NOTU İSTİYORLAR,,,KİMDİR, KARAKTERİ NEDİR?SAĞDA SOLDA NE KONUŞUYOR NE PAYLAŞİYOR VS…CUMA GÜNÜ TESLİM EDECEGİM BİRAZ ACELE LATFEN 16.12.2015 17:22, 1308 yazd”:1-S.O. c.savcısı, Manisa 2-…, Manisa c.başsavcısı 3-…., hakim İzmir … Acm başkanı, 4-…, c.savcısı, İzmir, …, Denizli c.başsavcı vekili, 6-…, izmir ACM üye, 7-…, Divriği, hakim 8-…., Koyulhisar, Hakim 9-…, Salihli, Hakim 10-…, Kocaeli, Hakim 11-…, Yargıtay tetkik hakimi 12-…, Bakanlık hakim, 13-…, Hakim, Ankara 14-…, Hakim 15-…, Hakim, Akhisar, 16-…, Hakim, Konya 17-…, Yargıtay C. Savcısı, … 65-…, C.savcısı, Kuşadası 66-…, hakim, Söke 67-…., C.savcısı 68-…., Hakim, Bursa 69-…, hakim, Antalya 70-…, C.Başsavcısı, Çorlu 71-… Yargıtay Tetkik Hakimi 72-… C.savcısı 73-…. *[YENİ MAİL]*”
Yukarıda yer verilen mesajın ve davacıya ait özlük dosyasının incelenmesinden; isimlerine, görevlerine ve görev yerlerine açıkça yer vermek suretiyle (Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “kiralık katil” olarak tanımlanan) “tetikçi” olarak nitelendirilen ve örgüte operasyon yapabileceği değerlendirilen hakim ve savcılar arasında, o tarihte Kuşadası Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan davacının da ismine yer verildiği, ayrıca bu bilgilerin yeterli olmadığından bahisle ilgili kişiler hakkında daha ayrıntılı bilgilerin istenildiği görülmektedir.
Netice itibarıyla, örgüt tarafından davacının tetikçi ve örgüte operasyon yapabilecek kişi olarak değerlendirildiğini ve hakkında daha fazla bilgi toplama gayreti içinde olunduğunu gösteren bu yazışma içeriklerinin, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan bir delil olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
f) Sosyal Medya Paylaşımları
Davalı idarenin savunma dilekçeleri eki CD’lerin içerisinde yer alan, … Cumhuriyet Başsavcılığının … sayılı soruşturma dosyasına esas olmak üzere emniyet personelince hazırlanan 18/07/2016 tarihli Açık Kaynak Araştırma Tutanağı’nda, davacının adına kayıtlı sosyal medya paylaşım adreslerinde yapılan açık kaynak araştırmasında FETÖ/PDY terör örgütü ile ilgili herhangi bir paylaşım ve yoruma rastlanamadığı belirtilmiş ve davacının çeşitli tarihlerdeki sosyal medya paylaşımlarına yer verildiği görülmüştür.
Söz konusu sosyal medya paylaşımlarının bazıları şöyledir:
16/04/2015 tarihli paylaşımı, “Tabiki hukumet kendisini sirtindan vuran hainleri affetmez”, Aynı tarihli diğer bir paylaşımı, “2002 yılından beri hukumet size karismiyordu bile.ama siz ihaneti sectiniz”
28/04/2015 tarihli paylaşımı, “Demek Kamikaze!! Hadi bakalım, devlete meydan okumanın sonucunu göreceksiniz..”
Netice itibarıyla, davacının FETÖ/PDY terör örgütüne eleştiri mahiyetindeki söz konusu paylaşımlarının davacının anılan örgüt ile iltisak ve irtibatını ortaya koyan bir delil olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
g) Diğer Hususlar
Davalı idare tarafından, davacı hakkındaki “sosyal çevre bilgilerinin” davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Davacı tarafından ise; davalı idare tarafından sosyal çevre bilgileri ile ilgili yer ve zaman unsurlarını içeren somut ve kişisel herhangi bir veri sunulmadığı ileri sürülmüştür.
Davalı idarece dava konusu işlemin dayanaklarından birisi olarak davacı hakkındaki sosyal çevre bilgilerinin gösterildiği anlaşıldığından, Dairemizin 02/06/2021 tarihli ara kararı ile davalı idareye davacı hakkında sosyal çevre araştırmaları sonucunda elde edilen bilgi ve belgelerin neler olduğu sorulmuş, davalı idarece söz konusu ara kararına verilen 05/10/2021 tarihli cevapta davacı hakkında sosyal çevre araştırmaları sonucunda elde edilen bilgi ve belgelerin, gerek davacının görev yaptığı mahalden gerekse diğer kurumlardan intikal eden ve işlem tesisinde Kurul kanaatinin oluşmasına destek olan her türlü veri ve bilgiler olduğunun belirtildiği görülmekle birlikte, anılan veri ve bilgilerin davalı idarece dava dosyasına somut bir şekilde sunulmadığı anlaşılmıştır.
Netice itibarıyla, davacı hakkında somut bir tespiti içermeyen sosyal çevre bilgilerinin, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan delil olarak değerlendirilmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
6) Sonuç olarak
Dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalı idarece bakılmakta olan dosyada davacının terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğuna ilişkin yeterli delil sunulmadığı, sunulan delillerin ise davacının iltisakı veya irtibatını ortaya koyacak yeterlilikte ve nitelikte olmadığı, ayrıca ilgili kamu kurumları ve özel kuruluşlarca Dairemizin 02/06/2021 tarihli ara kararına verilen cevaplarda da davacının iltisakı veya irtibatını ortaya koyan herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu nedenle, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle tesis edilen dava konusu kararda hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır
Dava konusu kararda hukuka uyarlık görülmediğinden davacının bu karar nedeniyle 24/08/2016 tarihinden dava sonuçlanıncaya kadarki sürede yoksun kaldığı maaşlarının (taleple bağlılık ilkesi uyarınca 161.000,00 TL’yi aşmamak üzere) meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin işlemin tesis edildiği tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi gerekmektedir.
Davacının dava konusu işlem nedeniyle uğradığını iddia ettiği manevi zarara karşılık olmak üzere manevi tazminata hükmedilmesi istemi değerlendirildiğinde ise;
Manevi tazminat, kişinin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı değil, manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve yaşama sevinci azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminatın olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlayan bir tazmin aracı niteliğinde olması nedeniyle, yargı mercilerince takdir edilecek manevi tazminatın, ilgilinin zenginleşmesine yol açmayacak ve aynı zamanda idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak miktarda belirlenmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu olayda davacının yargı mensubu olarak görev yapmakta iken, FETÖ/PDY terör örgütüyle iltisak ve irtibatının bulunduğu ileri sürülerek meslekten çıkarılmasına dair dava konusu işlemin yukarıda yazılı gerekçeyle hukuka aykırı olduğunun saptanması karşısında, dava konusu işlemin sebep unsuru ve davacının üzerinden alındığı kamu görevinin niteliği de gözönüne alındığında, hakkında hukuka aykırı olarak tesis edilen işlemden dolayı davacının duyduğu elem ve ızdırabın kısmen de olsa giderilmesini temin amacıyla takdiren 10.000,00 TL manevi tazminatın davacıya ödenmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Öte yandan, davalı idarece, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatını ortaya koyacak nitelikte delillerin tespit edilmesi halinde yeniden işlem tesis edilebileceği de açıktır.
D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının İPTALİNE,
2. Davacının bu karar nedeniyle 24/08/2016 tarihinden dava sonuçlanıncaya kadarki sürede yoksun kaldığı maaşlarının (taleple bağlılık ilkesi uyarınca … TL’yi aşmamak üzere) meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin işlemin tesis edildiği tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ÖDENMESİNE,
3. Davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile … TL tutarındaki manevi tazminatın davacıya ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin ise REDDİNE,
4. Bakılan davanın işlemin iptali, tazminat isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi hükmüyle sonuçlandığı ve davacının adli yardım isteminin kabul edilmiş olduğu dikkate alınarak, ayrıntısı aşağıda gösterilen … TL yargılama giderinin (yarısı olan … TL’den davacı tarafından ödenmiş olan … TL vekalet harcının mahsubu sonrasında kalan) … TL tutarındaki kısmının davacıdan tahsili için müzekkere yazılmasına, … TL tutarındaki kısmının ve [kabul edilen manevi tazminat miktarı olan … TL’ye 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun eki (1) sayılı Tarife uyarınca binde … oranının uygulanmasıyla bulunan] … TL nispi karar harcının davalı idareden alınmasını temin amacıyla müzekkere yazılmasına,
5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
6. Davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmesi nedeniyle karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/2. 10/4. ve 13/1. maddeleri uyarınca uyarınca … TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, … TL vekalet ücretinin ise davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
7. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 16/02/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.