Danıştay Kararı 5. Daire 2017/716 E. 2020/5197 K. 17.11.2020 T.

Danıştay 5. Daire Başkanlığı         2017/716 E.  ,  2020/5197 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2017/716
Karar No : 2020/5197

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … Kurulu / …
VEKİLİ : Av. …

DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile bu karara karşı yaptığı yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin aynı Kurulun … tarih ve … sayılı kararının iptaline; yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Dava konusu kararlar ile işkence yasağının, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, adil yargılanma hakkının, özel ve aile yaşamına saygı hakkının, ifade özgürlüğünün, etkili başvuru hakkının, mülkiyet hakkının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 18. maddesinin ihlal edildiği ileri sürülerek dava konusu kararların hukuka aykırı oldukları iddia edilmiştir.

DAVALININ SAVUNMASI : Dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa’nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp “göreve son” müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Yasa’nın 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen kararlar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararların hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’IN DÜŞÜNCESİ: Dava, davacı tarafından; yargı mensubu olarak görev yapmakta iken, 667 sayılı “Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname”nin 3/1. maddesi uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (21/01/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanunun 14 üncü maddesiyle yapılan değişiklik nedeniyle bundan sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu olarak belirtilecektir) Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının yeniden incelenmesi talebinin reddine ilişkin … tarih ve … sayıl kararın kendisine yönelik kısmının iptali ile bu karar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle tazminine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Davalı idarece ileri sürülen usule ilişkin itirazlar geçerli görülmemiştir.
T.C. Anayasasının 138. maddesinde; “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz…”, 139. maddesinde; “Hakimler ve savcılar azlolunamaz,…. Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”, “Hakimler ve Savcılar Kurulu” başlıklı 159. maddesinin 8. fıkrasında; “Kurul,… meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.”, bu maddenin 10. fıkrasında ise; “Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz…” şeklinde hükümlere yer verilmiştir.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” başlıklı 53. maddesinde; “Hakim ve savcıların: a) Bu Kanun hükümlerine göre meslekten çıkarılmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi, b) Haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması, …. hallerinde görevleri sona erer.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun “Kurulun görevleri” başlıklı 4. maddesinin; hakim ve savcılarla ilgili olarak (b) fıkrasının 6. bendinde meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, 7. bendinde, disiplin cezası verme, 8. bendinde de görevden uzaklaştırma işlemlerini yapmak Kurulun görevleri arasında sayılmış, “Genel Kurulun Oluşumu ve Görevleri” başlıklı 7. maddesinin 2. fıkrasının (ı) bendinde de, Adli ve idari yargı hâkim ve savcıları hakkında meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma Genel Kurulun görevleri arasında sayılmış, “Yeniden inceleme, itiraz ve yargı yolu” başlıklı 33. maddesinde ise; Genel Kurulun veya dairelerin, meslekten çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulabileceği, diğer kararlarının yargı denetimi dışında olduğu, meslekten çıkarma kararlarına karşı açılan iptal davalarının ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görüleceği hükme bağlanmıştır.
15/07/2016 günü başlatılan darbe girişimi üzerine; kamu düzeni ve güvenliği açısından Anayasa’nın 120. maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde; Milli Güvenlik Kurulunun Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki 20/07/2016 tarih ve 498 sayılı tavsiye kararı üzerine, toplanan Bakanlar Kurulu’nca ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş, bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanarak 21/07/2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca Bakanlar Kurulunca 22/07/2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 23/07/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulmuş, “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında; “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen… hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca …. meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir.” şeklinde düzenleme yapılmış ve bu Kanun Hükmünde Kararname, 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun ile kanunlaşmıştır.
08/03/2018 tarihinde yürürlüğe giren 7075 sayılı Kanun ile kanunlaşan 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 11. maddesinin 2. fıkrası ile, “22/07/2016 tarih ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18/10/2016 tarih ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilir.” hükmü getirilmiştir.
Davaya konu yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin HSK Genel Kurulu kararının temelini oluşturan … tarih ve … sayılı kararla, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, karara ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin, 23/07/2016 tarih ve 29779 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verilmiştir.
667 sayılı KHK’nin 3. maddesinde, yargı mensuplarının meslekten çıkarılmasının gerekçesi olarak, Anayasa’ya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmeleri ile örgüt hiyerarşisi içerisinde ve ideolojik bağlılıkla hareket etmelerinin, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının önündeki en büyük engel olduğu ve nihayetinde yargıya olan güvene zarar verdiği belirtilmiştir.
6749 sayılı Yasa ile Kanunlaşan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında, genel olarak terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplardan söz edilmekle birlikte, 667 sayılı KHK’nın genel gerekçesi ile madde gerekçesinde, “FETÖ/PDY” maddede sayılan “terör örgütü, yapı, oluşum veya gruplar” arasında belirtilmiş ve anılan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için sözkonusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba üyelik veya mensubiyet şeklinde olması zorunlu olmayıp irtibat ya da iltisak şeklinde olması da yeterli görülmüştür.
Davacı tarafından, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer verilen temel haklarının ihlal edildiği, dava konusu işlemin savunması alınmadan tesis edildiği ileri sürülmekte olup, savunma alınmadan meslekten çıkarma, usul güvencesi sağlayan adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelere aykırılık oluşturabilecek ise de, adil yargılanma hakkı, yargılamanın bütünü anlamında bir incelemeyi gerekli kıldığından daha önceki bir safhada savunma alınma yoluna gidilmemesi şeklinde gerçekleşmiş bir eksikliğin yargılama süreci içinde giderilmesinin mümkün olması, diğer taraftan olağanüstü hâli gerekli kılan durum ile 667 sayılı KHK’nın amacı ile 3. ve 4. maddelerinde yargı mensupları ile kamu görevlilerine ilişkin düzenlenen tedbirlerin kapsamı ve içeriği dikkate alındığında, 667 sayılı KHK’de öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarma, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran “olağanüstü tedbir” niteliğini taşıması ve davaya konu HSK Genel Kurulu kararının, disiplin hukukuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını gerektiren meslekten çıkarma cezası niteliğinde bulunmaması karşısında davacı tarafın bu iddiasına itibar edilmemiştir.
Dava dosyasının içeriğinde yer alan bilgi ve belgeler ile CD ortamında sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma suçuyla açılan kamu davası sonucunda … Ağır Ceza Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararla; davacının suçu sabit görülerek “7 yıl 6 ay” hapis cezası ile cezalandırılmasına ancak etkin pişmanlık hükümleri ve diğer takdiri indirim sebepleri uygulanmak suretiyle “1 yıl 6 ay 22 gün” hapis cezası ile cezalandırılmasına ve neticeten “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeden 08/12/2017 tarihi itibariyle kesinleştiği görülmekte olup, davacının örgüt üyesi olarak faaliyetlerde bulunduğu yolundaki pişmanlık belirten samimi itirafı ve anılan ağır ceza mahkemesi kararı dikkate alındığında, davacının FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatı dahi aşan bir bağının olduğu açıktır.
Bu durumda davacının meslekten çıkarılmasına dair kararın yeniden incelenmesi talebinin reddine ilişkin davaya konu HSK Genel Kurulu kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.
Diğer taraftan söz konusu HSK kararında hukuka aykırılık bulunmaması nedeniyle, bu işlemden kaynaklı parasal hak kaybının idarece tazmini yolundaki talebin de reddi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, duruşma için taraflara önceden bildirilen 17/11/2020 tarihinde, davacının ve vekili Av. …’nın geldiği, davalı idare vekili Av. …’nın geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı. Taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten sonra davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi, gereği görüşüldü:

A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK’nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.

2) Davacıya İlişkin Süreç
… tarih ve … sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından … tarih ve … sayılı kararla reddedilmiştir.
Davacı tarafından meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yaptığı yeniden inceleme talebinin reddine dair kararın iptali; yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi ve özlük haklarının iadesi talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Diğer yandan, davacı hakkında ceza yargılaması sonucunda … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla etkin pişmanlık hükümleri uygulanmak suretiyle 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılarak hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına karar verilmiş ve anılan karar itiraz edilmediğinden 08/12/2017 tarihinde kesinleşmiştir.

B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.

Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz…”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar…”

2) AİHS
AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS’in 15. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”

3) Kanun
667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır…”

4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri”nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.

C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS’in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS’in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM’e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, “yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dosyaya sunulan Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliği’nin 14/02/2020 tarihli yazısı ekindeki “ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı” … tarih ve E:… sayılı kararımızla davacıya tebliğ edilmiş ve “ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı”na ilişkin beyanlarını sunabilmesi için davacıya on gün süre tanınmıştır.
Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in ‘’Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay’da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay’da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.

2) FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ’nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
“Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup …bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. …Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. …Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır…
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir…
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır…
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir…
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır…”
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ’nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı … kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde …siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; –Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.– …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. …FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. (“T” taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ’nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, “önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV’de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi” şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.

3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM “demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu” belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM’e göre “kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır.” (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık mesleği” kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede “… Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar.” denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.

4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.

5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararların dayanağı olan delillerin, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulduğu anlaşılmakta ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir. Deli

a) ByLock Delili
i. ByLock Uygulamasına İlişkin Genel Değerlendirme
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında belirtildiği üzere ByLock uygulaması, kullanılması için indirilmesi yeterli olmayan ve özel kurulum gerektiren, kullanıcıların haberleşebilmesi için her iki tarafın önceden temin ettikleri kullanıcı adlarını ve kodlarını eklemeden taraflar arasında mesajlaşmanın başlayamadığı, bu bakımından sadece oluşturulan hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân veren, kriptolu anlık mesajlaşma, e-posta gönderimi, ekleme yoluyla kişi listesi oluşturma, grup içi mesajlaşma, kriptolu sesli görüşme, görüntü veya belge gönderebilme özellikleri bulunan, böylece kullanıcılarının, örgütsel mahiyetteki haberleşmelerini başka herhangi bir haberleşme aracına ihtiyaç duymadan gerçekleştirmesine olanak sağlayan bir iletişim sistemidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında; ByLock uygulamasının 2014 yılı başlarında uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olduğu, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve bluetooth yoluyla yüklenildiği hususunun yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesaj ve e-postalardan anlaşıldığı, ByLock üzerinden yapılan iletişimin çözümlenen içeriğinin tamamına yakınının FETÖ mensuplarına ait örgütsel temasa ve faaliyetlere ilişkin olduğu; kullanıcılar tarafından buluşma adreslerinin değiştirilmesi, yapılacak operasyonların önceden bildirilmesi, örgüt mensuplarının yurt içinde saklanması için yer temini, yurt dışına kaçış için yapılan organizasyonlar, himmet toplantıları, açığa alınan veya meslekten çıkarılan örgüt mensuplarına para temini, örgüt liderinin talimat ve görüşlerinin paylaşılması, Türkiye’yi terörü destekleyen ülke gibi göstermek amacına yönelik faaliyette bulunan birtakım internet adreslerinin paylaşılması ve bu sitelerdeki anketlerin desteklenmesi, FETÖ’ye yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli veya sanıkların hâkim ve Cumhuriyet savcılarınca serbest bırakılmasının sağlanması, örgüt mensuplarına müdafi temin edilmesi, örgüt üyelerinden kimlere operasyon yapıldığına ve kimlerin deşifre olduğuna ilişkin bilgilerin paylaşılması, operasyon yapılması ihtimali olan yerlerde bulunulmaması ve bu yerlerdeki örgüt için önemli dijital verilerin arama-tarama mesulü olarak adlandırılan kişilerce önceden temizlenmesi, kamu kurumlarında FETÖ aleyhine görüş bildiren veya yapılanmayla mücadele edenlerin fişlenmesi, sistemin deşifre olduğunun düşünülmesi halinde ByLock iletişim sisteminin kullanımına son verilerek Eagle, Dingdong ve Tango gibi alternatif programlara geçiş yapılacağının haber verilmesi, yapılanmaya mensup kişilerin savunmalarında kullanabilmeleri amacıyla hukuki metinler hazırlanması gibi örgütsel nitelikte ve amaçta mesajlar gönderildiği ifade edilmiştir.
Bylock delilinin hukuki niteliği ile ilgili olarak ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yukarıda anılan kararında; Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesinin 32. maddesi ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 4.maddesinin 1.fıkrasının (i) bendi ile 6.maddesinin 1.fıkrasının (d) ve (g) bentlerine uygun şekilde Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından elde edilen Bylock’a ilişkin dijital materyaller hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ceza Muhakemesi Kanununun 134.maddesi gereğince Ankara Sulh Ceza Hakimliğince verilen ”inceleme, kopyalama ve çözümleme” kararına istinaden bilgisayar ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı görülmüştür.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de Bylock verilerinin kanuni bir temele dayanmadan ve hukuka aykırı şekilde elde edildiğine yönelik iddialar yönünden yapılan başvuruda; 4/6/2020 tarih ve Başvuru No: 2018/15231 sayılı kararı ile Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi aynı kararında, yapısı, kullanım şekli ve teknik özellikleri itibarıyla sadece FETÖ/PDY mensuplarınca -örgütsel iletişimde gizliliği sağlama amacıyla- kullanılan kriptolu iletişim ağının başvurucu tarafından kullanılmasının terör örgütüne üye olma suçu açısından mahkumiyete dayanak olarak alınmasının, adil yargılanma hakkı kapsamındaki usul güvencelerini etkisiz hale getiren keyfi bir uygulama olarak değerlendirilemeyeceği tespitinde de bulunmuştur.
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında, yargı mensubu olarak görev yapmakta iken haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilmiş olan bazı kişilerin ByLock uygulamasına ilişkin birtakım ifadelerde bulunduğu görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan Y.G. isimli şahıs tarafından İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine sunulmuş beyan: “Bana ByLock adlı programı indirmemi 2014 Temmuz’da … adlı kişi söyledi. Önce VPN programını daha sonra da ByLock’u kurmamı, VPN’yi açmadan ByLock’u kullanmamam gerektiğini açıkladı. Daha sonra beni kendisi ekledi ve onaylamamı söyledi. Böylece buradan daha güvenli mesajlaşabilecektik onlara göre. Çünkü 2014 HSYK seçimleri yaklaşmaktaydı ve hızlı bir haberleşme ağı lazımdı.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö. isimli şahsa ait Malatya Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 16/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “2014 HSYK seçimlerinden yaklaşık 3-4 ay önce E.E.’nin evinde toplanmıştık. … … abi denilen kişi bir programdan bahsetti. Bu program üzerinden haberleşeceğimizi söyleyerek telefonlarımızı istedi. Kendisi telefonlarımıza ByLock denilen programı söz konusu sohbet sırasında yükledi. …ByLock programını kullanan cemaatteki herkesin paylaşımlarını görmek mümkün değildi. Sadece arkadaş listesi (grup) şeklinde oluşturulan arkadaşlarla konuşabilmekte ve yazılar paylaşabilmekteydik. …HSYK seçimlerinin sonuna kadar ByLock programı üzerinden haberleşme sağlanıyordu. Cemaat mensuplarının istemleri doğrultusunda seçimlerden sonra ByLock programını sildim.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.B. isimli şahsa ait Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 22/03/2017 tarihli sorgulama tutanağı: “… isimli şahıs telefonuma ByLock yüklemek istedi. Ancak akıllı telefonum olmadığı için yükleyemedi. Ben de eşimin telefonunu kendisinden habersiz aldım. Bir şeyler yaptı. Bundan sonra buradan haberleşeceğiz dedi. ……, hâkim ve savcıların kişisel bilgilerini (dünya görüşü, siyasi görüş vs.) özellikle ByLock’tan ona atmamı istiyordu. …… bana tablet almamı, başka bir akrabamın adına hat almamı söyledi. Ancak ben bunu da yapmadım. Daha sonra …, bana içinde hat olan bir tablet getirdi. Tablette ByLock programı yüklüydü. Gelen yazıları okuyordum. Ayrıca bana tablette silme programını gösterdi. Herhangi bir durumda onu kullanmamı söyledi.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan S.Ö. isimli şahsa ait Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 02/03/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “2014 yılının Ağustos ayında E.Ö. çalıştığı yer olan Silivri’ye gelmemi söyledi. Silivri’ye gittikten sonra beni oradan alıp Silivri İlçesinde oturan D.S.’nin evine götürdü. Burada … kod adlı şahıs da vardı. Kendisi telefonumu istedi. Kendisi bana ByLock isimli programı yükledi. Artık buradan haberleşeceğimizi bana söyledi. Çünkü benim tek kaldığımı, bir şekilde haberleşmemiz gerektiğini söyledi. 2015’in Şubat ayına kadar bu program üzerinden haberleştik.”
Bu durumda, FETÖ tarafından gizliliği sağlamak için örgütsel haberleşme amacıyla oluşturulduğu ve münhasıran FETÖ tarafından kullanıldığı anlaşılan ByLock uygulamasının yüklendiğinin, bu ağa dâhil olunduğunun tespit edilmesi hâlinde, bu kişilerin örgüte üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut örgütle irtibatı ortaya konulmuş olabilecektir.

ii. ByLock Delilinin Davacı Yönünden Değerlendirilmesi
Dava dosyasında, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı tarafından davacı hakkında düzenlenmiş “ByLock Tespit Tutanağı” ile “ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı” yer almaktadır.
Dava dosyasına sunulan ByLock Tespit Tutanağının incelenmesinden, … Cumhuriyet Başsavcılığınca … tarih ve … sayılı soruşturma kapsamında gönderilen ByLock abone listeleri üzerinde yapılan çalışmalarda, davacının 129.862 satırlık ByLock abone listesinin 96046. satırında kaydının olduğu, tespit edilen GSM aboneliğinin …, tespit edilen cihaza ait IMEI numarasının … olduğu belirtilmiştir.
Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından dava dosyasına sunulan ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı incelendiğinde, “ID’yi Kullanan Kullanıcılar” başlığı altında davacının adı ile birlikte ID numarasının “…”, kullanıcı adının “…”, şifrenin “…” olduğu; “SGK Kayıtları” başlığı altında davacının Ankara İli’nde görev yaptığı, “ID’yi Ekleyenlerin verdikleri İsimler” başlığı altında davacıyı S.O. isimli kişinin “…”, S.S.B. isimli kişinin “…”, … ID numaralı kişinin ise “…” olarak kaydetmiş olduğu görülmektedir.
Dava dosyasına davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından sunulan davacıya ait hizmet belgesi ile söz konusu ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı birlikte değerlendirildiğinde, davacının kullanıcı adında geçen “…” ibaresinin 2012-2015 yılları arasında davacının görev yaptığı Çorum ilinin plaka kodundan esinlenerek oluşturulduğu, davacının diğer kullanıcılar tarafından ByLock programına ismi ile uyumlu olarak kaydedildiği ve kişi listesinde kayıtlı olan kullanıcıların çoğunlukla adli yargı eski mensupları olduğu görülmüştür.
Bununla birlikte davacının yargılandığı … Ağır Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında yaptığı savunmasında; “… Bunun öncesinde ismini Ramiz olarak bildiğim kişi kurul seçiminden yaklaşık 8-10 ay kadar öncesinde durumun karışık olması nedeniyle çok fazla bir araya gelemeyeceğimizi, seçim süreci olduğunu söyleyip bir takım sohbet konuları ve dini bilgileri gündeme aktarmak üzere bir program yükleyeceğini söyledi. Benim teknolojik bilgim çok zayıftır. Bu sırada isimini sonradan bu olaylar nedeniyle öğrendiğim ByLock isimli programı yüklemiş. Bu program üzerinde ayet, hadis, hocanın kitaplarından alıntılar ve sohbetler gönderiyordu. Sebep olarak da kurul seçimi nedeniyle işlerin yoğun olması ve mevcut süreçten dolayı bir araya gelinememesini söylüyordu. Ben sadece google playdan yüklenen bu programı açıp oradaki bilgileri okuyordum. Ancak bir şey göndermiyordum. …. ByLock isimli programı 0505…36 numaralı hattıma yüklenmiştir. Bu hattımı ben 2001 yılından beri değiştirmedim. Bunun haricinde başkaca telefon hattı kullanmadım. ” ifadelerine yer verilmiştir. Diğer yandan, dava dosyasına sunduğu dilekçelerinde de davacının ceza yargılamasındaki bu savunmasına benzer nitelikte beyanlarda bulunduğu görülmüştür.
Netice itibarıyla davacı hakkında düzenlenen bahse konu tutanakların incelenmesinden; davacının “…” ID numarasıyla ve bir kullanıcı adı ve şifre almak suretiyle bu ağa dâhil olduğu anlaşılmaktadır.

b) Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
Davacı hakkındaki tanık beyanları şu şekildedir:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Y.V.’ye ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 15/11/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı; “… 2008 yılının Haziran ayında Kars hakimliğine tayinim çıktı. Göreve başladıktan sonra aynı adliyede hakim olarak görev yapan M.K. isimli kişi beni bir gün cağ kebabı yemeye davet etti. Yemeğe katıldığımda bu hakimin yanında o dönem Erzurum hakimi olarak bildiğim ancak daha önceden tanımadığım M.İ. isimli kişi de bulunmaktaydı. Her iki hakim de cemaat mensubu olduklarını bana söylediler ve yine yukarıda anlattığım şekilde kuran-ı kerim, cevşen okuma şeklinde çetele tutmamı ve belli sayıda cevşeni okumamı ayrıca maaşımın %10’unu benden M.İ. isimli kişi talep etti. Ben o görüşmemizde kendisine yine himmet parası veremeyeceğimi belirttim. Ben himmet parası vermeyeceğimi söylediğim zamanlarda bana karşı cemaat tarafından soğuk durulduğunu hissettim. Ben Kars’ta 2,5-3 yıl görev yaptım. Bu süre zarfında belirli periyotlarla sohbet toplantıları Erzurum ilinde gerçekleştiriliyordu. Ben de aynı adliyede görev yapan M.K. ile Erzurum’da yapılan toplantılara katılıyordum. Bu toplantılar esnasında çeşitli dini sohbetler yapılmaktaydı. Bu toplantılara Erzurum ilinden ise M.İ. katılmaktaydı. Bunun dışında en son Kırşehir’de görev yapan … bulunmaktaydı. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan S.S.’ye ait, Çorum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 11/10/2016 tarihli ifade tutanağı: “… Ben 2013 yılı Ocak ayından bu yana Çorum Hakimi olarak görev yapmaktayım. 2014 yılı yaz kararnamesine kadar adliyedeki diyaloglar normal gibiydi. 2014 yılı Ekim ayında HSYK seçimleri yapılacağından yaz kararnamesi ile ayrılmalar ve başlamalardan itibaren pek çok meslektaş seçimlere göre pozisyon belirlemeye başladı. Ben o dönem 2.Ağır Ceza Mahkemesinde üye idim. Mahkeme başkanı da …’dı. Kendisi seçim öncesinde bağımsız olarak lanse edilen adaylar için yoğun bir çalışma yürütüyordu. Seçim sürecinde adliyemizi ziyaret eden F.K. ve birkaç başka meslektaş ile … Bey’in odasında bulunduğum sırada denk geldik. Bu meslektaşlara karşı … Bey çok net ve sert söylemlerde bulununca bu konudaki pozisyonunu daha iyi anladım. Seçim sürecinde bağımsız aday olarak lanse edilen eski kurul üyesi T.G. adliyemize geldiğinde ziyaretine … eşlik etti. Seçim sürecinde bana bağımsız olarak lanse edilen ancak FETÖ’nün organize ettiği adaylar olduğu anlaşılan adaylara oy vermem hususunda telkinde bulunan kişiler arasında daha önceden tanıdığım O.B., HSYK Tetkik Hakimi olarak bildiğim M.A. uzaktan akrabam da olan E.S. vardı. Adliyede ziyaretime gelen bu meslektaşlardan E.S. bana 10 kişilik bir liste verdi. İsimleri hatırlamamakla birlikte sonradan cemaat adayı oldukları anlaşılan isimlerdi. … bana liste verilip verilmediğini sordu. E.S.’nin verdiği listeyi gösterdim. Onaylayıcı anlamda ses çıkarmadı. YBP adaylarına oy vermemem için bana sürekli telkinlerde bulunuyordu. YBP adaylarını kötülüyordu. Zaten adliyedeki pozisyonu cemaatçi olarak bilinen ve sonradan haklarında işlem yapılan hakim ve savcıların lideri gibi bir pozisyondaydı. Dışarıdan gelen adaylar ve bağımsız olarak lanse edilen adaylar lehine propaganda yapılacak kişiler önce …’nın yanına geliyorlardı. Seçim sürecinde Cumhuriyet Savcısı İ.Ş. ve S.O. bana yargının bağımsızlığından dem vuruyorlardı. Birliğin bozulacağını, anlaşamayacaklarını söyleyerek beni etkilemeye çalışıyorlardı. Ayrıca …’nın odasında Savcı M.E.E. ve şuan batırtmadığım bir kaç meslektaş daha varken … Bey her birine YBP’ye oy verip vermeyeceklerini sordu. Hepsi veremyeceklerini söylediler. M.E.E de oy vermeyeceğini söyledi. … Bey M.E. savcıyı överek, bak sen böyle dik duramazsın tarzında sözler sarf ederek beni etkilemeye çalıştı. Belki de sadece beni etkilemek için bir mizansen oluşturmuşlardı. Seçimden sonraki süreçte E.K. bana “… Başkan senin için neler yaptı. Fedakarlıkda bulundu.” tarzında sözler söyledi. Bu şekildeki söylemi sanki ben bağımsız denen adaylara oy vermediğim için sitem eder tarzda söylemdi. Ben konuşmanın tamamından böyle bir algı edindim. Çünkü böyle bir söz söylenecek bir ortam yoktu. Ben konuşmadan E.K.’nın da bağımsız diye lanse edilen adaylara oy verdiğini anladım. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan R.B.’ye ait, Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/02/2017 tarihli tanık ifade tutanağı: “… Kırşehir Hakimi …, çalıştığım dönem içerisinde Çorum’daydı. Seçim sürecinden önce ve seçim sürecinden sonra FETÖ/PDY mensuplarıyla birlikte hareket etmiştir ve o grubun içerisindeydi. Dolayısıyla FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğunu düşünüyorum. …”
Aynı şahsa ait Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 05/09/2016 tarihli ifade tutanağı; “… HSYK seçimi sürecinde ekli birinci listede isimleri geçen Hakim ve Savcıların hemen hemen tamamı seçimlerde bağımsızlar adı altında çoğunun adını dahi duymadığım bazı adaylann Yargıyı siyasi etkilerden koruma amacı ile desteklemek gerektiği yönünde ağız ve fikir birliği içerisinde idiler, bizlerin desteklediği YBP adaylarına dair ise her biri için ayrı ayrı olumsuz olayları öne sürerek ters psikolojik algı oluşturmakta idiler, bu süreçte bahsettiğim grup ile YBP’yi destekleyen bizim de içerisinde bulunduğumuz grup dışında kalan ve yapılan algı operasyonu ve ters psikolojik eylemlerin etkisi ile önceki süreçte yakın arkadaşlık kurdukları tabiri caiz ise arada kalan Hakim- Savcılara ulaşmamız mümkün olmadı, adliyeye yeni tayin olmamız, çoğu Hakim-Savcıyı hiç tanımayışımız, bir arkadaşlık ve yakınlık tesis edecek kadar zamanımızın olmayışı nedeni ile diğer grubun bahsettiğim algı operasyonları ve ters psikolojik kanaat oluşturmaya yönelik eylemleri karşısında sayımızın da çok az olması nedeni ile çok başarılı olamadık, bu süreçte YBP adına aktif olarak faaliyet göstermeye çalıştığımız sırada cemaat listesi için her biri ayrı ayrı çaba gösteren ekli 1 nci listedeki Hakim- Savcılar ile zaman zaman birebir zaman zaman ise toplu halde tartışma ve durum teatileri yapmış isek de, bu grup Çorum’da ciddi şekilde organize olduğu için başarılı olamadık, bir kısmı tartışma ve fikir teatilerinde hiç bir şekilde makul ilişki kuramayacağımız kadar keskin ve mesafeli davranmakta idi ancak o tarihte özellikle diğer Ağır Ceza Mahkemesi Başkanımız … ile daha makul tartışmalar yapabildik, … da kendisinin de esasen cemaat yapılanmasının mağduriyetlerini yaşadığını ancak bağımsızlar listesindeki şahısların geçmişte yapılan ayrımcılık ve yanlışları yapmayacağını umut ettiğini, bu nedenle desteklenmesi yönünde fikirlerini değiştirmedi. Biz de yapabildiğimiz kadar platform adına çaba göstermeye ve aktif olarak faaliyette bulunmaya çalıştık, seçim öncesi YBP adaylarından sayın R.K.’nın da içlerinde yer aldığı Yargıda Birlik Platformuna dahil olan bir ekibin Çorum’a gelmesi sırasında kendilerine refakat ettik, bazı Hakim- Savcıların odalarına kendilerini götürerek tanıttık, destek istedik ancak cemaate yakın Hakim ve Savcılarla ciddi bir irtibat ve tanıdım kuramadık. …”
Aynı şahsa ait Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 06/10/2017 tarihli sorgulama tutanağı; “… Şüpheliye …’ın ifadesi okundu, … Çorum ACM Başkanıydı, kendisi fetöcü olmadığını, onların kendisine oyunlar oynadığını söyledi, bende benim odama geldi ve seçim için oy istedi bende kimin için oy istiyorsun dedim o da bağımsızlar için dedi bende kendisine bağımsız dediğin kişilerin listesini ver bir araştırıyım gerçekten senin dediğin gibi bağımsızlarsa ben de birkaç kişisine oy veriym dedim, ancak bana verdiği listedekilerin hiçbirini tanımıyordum araştırdığımda bu şahısların tamamının fetöcü olduklarım öğrendim zaten seçim aşamasında ben YBB için çalışıyordum, o dönemde o listeden herhangi birine oy vermem söz konusu değildi, seçim döneminde orada çalıştığım YBB için nasıl çalıştığımı ve fetöcülerle nasıl mücadele ettiğimi oradaki herkes bilmektedir. Beyan ettiğim şekilde ben kesinlikle bu yapılanma içinde yer almadım, her zaman bu yapıya karşı oldum, 2-3 ay evlerine gidip gelmem ihracıma gerekçe ise bunu kabul etmem mümkün değildir, o dönem öğrenciydim kalacak yere ihtiyacım vardı, yine o dönemde cemaat el üstünde tutuluyordu ben ona rağmen onların evlerinde devamlı olarak kalmadım, yaşam tarzıma uymadığı için kendi arkadaşımla birlikte ev tuttum, bu evde normal bekar eviydi kesinlikle cemaat evi de değildi. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan Ö.F.Y.’ye ait, Çorum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 13/10/2016 tarihli ifade tutanağı; “… HSYK seçimleri döneminde 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yapan …, seçim öncesi cemaat adaylarının propaganda çalışmalarında organizatör pozisyonunda idi. Dışarıdan gelen üye adayları ile cemaat adayları lehine faaliyette bulunmak üzere gelen hakim ve savcıları karşılayıp mihmandarlık yapan genellikle oydu. Göreve başlamamdan kısa bir süre sonra beni yemeğe davet etti. Yemek sırasında daha önce bildiğimiz tüm Türkiye çapında seçim çalışmalarında kullanılan argümanlarla kendi haklılıklarını anlatmaya çalıştı. Net tavrımı karşı argümanlarımı duyunca bu kez üniversiteden tanıdığım ve o dönemden de cemaate mensup olduğunu bildiğim HSYK üyeadayı Manisa Savcısı M.K. için bir oy talep etti. Bu konuşmada her ikimizde açık tavırlarımızı ve pozisyonlarımızı ortaya koyduğumuz için sonraki dönemde de ikili diyaloglarımızda daha açık konuşuyordu. Zaman zaman cemaatin yanlışlıklarını da vurguluyordu ancak yine de propaganda faaliyetlerinin merkezindeydi. … A.A.; bahsettiğim grupla birlikte hareket etmesine karşın cemaate yönelikte çok sert eleştirilerde bulunuyordu. Haksızlığa uğradığım Anayasal hakkını kullandığım söylüyordu. İkili bir görüşmemizde hatırladığım kadarıyla S.M.’nin kendisine cemaat adına 3.000-3.500 oy sözü verdiğini ancak cemaatin kendisine yakışanı yaparak söz verdiği oyları vermediğini, buna rağmen kendi arkadaşlarının kendisini Çorum’a göndermemesi gerektiğini söyledi. FETÖ üyesi olduğunu düşünmüyorum. Ancak makam ve mevki hırsıyla kendisine söz‘verilen oyların büyüsüne kapıldığını düşünüyorum. A.A.’nın adliyemizi seçim öncesi ziyaretinde kendisine yardımcı olan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı …’a, seçim sonrası A.A. Çorum’a atanınca, Çorum’dan kendisine hiç oy çıkmadığını, bir de adliyeyi dolaştırdığını söylemiştim. … da espiri ile “keşke bir oy çıksaydı, ben sahiplenirdim.” demişti. Kendisine cemaat adına verilen söz sebebiyle …’ın seçim öncesi adliyede A.A.’ya ilgi gösterdiğini düşünüyorum. … M.Ö.; Kendisiyle az diyalogum oldu. HSYK seçimleri öncesinde … ile birlikte Osmancık ve Kargı Adliyelerine seçim çalışması için gittiklerini duydum. Cumhuriyet Savcısı B.A., Osmancık’ta geçici yetkili çalışıyordu. Bundan habersiz şekilde Osmancık’a gittiklerinde savcı beyi görünce bir süre araçtan dahi inememişler. M.Ö., her şeye muhalif bir tutum içindeydi. Yukarıda bahsettiğim olay dışında soruşturma bakımından faydalı olacak bir olaya ve söylemine denk gelmedim. Bahsettiğim gruptan bir kaç kişiyle çok samimi olmakla beraber diğer hakim ve savcılar gibi tümüyle o gruptan bir görüntü vermiyordu. …”
Aynı şahsa ait Çorum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 01/11/2017 tarihli tanık ifade tutanağı; “R.B. ile gerek ikili görüşmelerimizde gerekse toplu görüşmelerimizde FETÖ^DY İehine Ferhangİ bir söz ve davranışına şahit olmadığımız gibi tam tersine bu yapı ile ilgisini devam ettiren kişilerin tutum ve davranışlarım yapının ihanet boyutuna varan yanlışlarını dile getirdiğini gözlemledim, 2014 yılı yaz aylarından bu yana devam eden tanışıklığımız boyunca kendisinin FETÖ /PDY ile irtibatlı veya iltisaklı olduğundan şüphe duyacağım hiçbir söz ve hareketine tanık olmadım. Kendisi hakkında HSK tarafından verilen ihraç kararını öğrendiğimde benim kendisini tanımadığım döneme ilişkin bir husus yoksa işlemin hatalı olduğu kanaati bende uyandı. İhraç kararından bu yana geçen zaman içinde kendisi hakkında işlem yapılmasına dayanak teşkil eden hususlardan birinin Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesi eski başkanı olan ve FETÖ/PDY İltisak – irtibatı gerekçesiyle meslekten çıkarılan …’ın beyanları olduğunu öğrendim, seçim hazırlığı ve seçim döneminde … da Çorum Adliyesinde görev yaptığından bu kişi ile ilgili de kanaatlerimi belirtmek isterim. Seçim hazırlığı döneminde … Fetö adayları lehine adliyemızdeki tüm faaliyetleri yönetir bir pozisyonda gözüküyordu. O dönem HSYK üyesi olan ve seçimlerde de aday olan T.G.’nin adliyemize gelişinde T.G.’yi benim odama ve diğer meslektaşların odalarına … götürmüştü. İkili görüşmelerimizde bu yapıyı kendisi de eleştirmekle birlikte seçim çalışmalarında aktif rol almaktan geri durmuyordu. YBP lehine çalışmaları yönetir durumda olmama rağmen benden bile hemşehrilik bahanesiyle öğrencilik döneminden de bildiğim Fetö adaylarından M.K. için oy istemişti. …’ın sözde itiraf beyanında çok aktif olduğu Çorum dönemine ilişkin olarak pek çoğu bylock kullanıcısı olup, Çorum’da veya atandıkları diğer mahallerde meslekten çıkarılan çok sayıda hakim savcıyla İlgili hiçbir beyanda bulunmadığım duydum. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan O.K.’ya ait, Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17/08/2016 tarihli tanık ifade tutanağı; “… Bunun dışında adliyede o tarihlerde ekli listede adı geçen … bir grup oluşturmuştu, bu grupta S.O., A.Ö., başta olmak üzere A.İ.İ., O.G., B.G. bulunuyordu, bu kişiler birlikte hareket ediyorlardı hatta seçimden önce oy istemek için bağımsız adaylık adı altında adliyede ziyarette bulunan kişilerin öncelikle …’ın odasına gidip oradan bizim grubumuz dışındaki hakim ve savcıları ziyaret ettiklerini biliyorum, hatta o tarihlerde düğünü olan bir hakim arkadaşın nikah şahitliğini A.N.G. isimli HSYK adayının yaptığını hatırlıyorum. Seçim günü sabah 07.30 gibi Cumhuriyet Başsavcısı Ö.F. Beyle beraber adliyeye geldiğimizde A.Ö., S.O., … …’ın bizden önce orada olduklarını hatırlıyorum, Sungurlu’dan kalabalık bir heyetinde seçimde orada görevli yukarıda bahsettiğim bayan Cumhuriyet Savcısı arkadaşı yalnız bırakarak bir araçla hep birlikte seçim mahaline geldiklerini içlerinden ikisinin seçim sandıkların açılmasından sonra kamera ile çekim yaptıklarını yine adliyemizden V.K., İ.T., … isimli kişilerin kameralı cep telefonu ile çekim yaptıklarını hatırlıyorum, … S.O.; A.Ö., seçim döneminde özellikle S.O.’nun izin alıp Hatay İline seçim çalışması yapmak üzere gittiğini duymuştum, bu kişiler o tarihte Çorum’da Ağır Ceza reisliği yapan ve gelenleri karşılayan …’la beraber hareket ediyorlardı, adliyede karşıt grubun liderleri olarak bu üç kişi biliniyordu. … …, Çorum adliyesinde karşıt grubun başındaki kişi olduğunu biliyorum, seçim çalışması için gelenleri karşılıyordu, o tarihlerde adliyede başsavcı olarak U.Ö., reis olarak da … anlattığım grup tarafından kabul ediliyordu,… A.Ç.; kendisi kısa bir müddet Çorum’da hakim olarak görev yaptı daha sonra Ankara’ya tayin olduğunu hatırlıyorum, … ile birlikte hareket edenlerdendi …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan N.A.’ya ait, Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 01/09/2016 tarihli ifade tutanağı; “… Bu dönemde bazı mesIektaşların YBP adayları aleyhine olumsuz propaganda yaptıklarına şahit oldum. Bu kişiler O.G., B.G., … …’dır. … … YBP’nin Hükümet ile ilişkili olduğunu söylüyor özellikle maaş zammı konusunda olumsuz görüşler beyan ederek olumsuz algı oluşturmaya çalışıyordu. … Son olarak HSYK seçim döneminde benden sözde bağımsız adaylar için oy isteyen kişiler B.G. ve …’dır. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan M.F.D.’ye ait, Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/08/2016 tarihli ifade tutanağı; “… adlı kişiyi Çorum Adliyesinde 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yapması nedeniyle tanıyorum 2014 seçimlerinde seçim döneminde FETÖ/PDY örgütü tarafından organize edilen adaylar lehine oy verdiğini biliyorum. Birlikte olduğum zamanlarda bu adaylar lehine propaganda yapıp yine bu adaylar lehine propaganda ye çalışma yapan grubun başını çekiyordu. Hatta bu hususta benden de bu örgüt tarafından desteklenen üyelere oy vermemi bizzat istedi kendisini bu hususta açıkça uyardım ve tersledim. Kendisi ile bu olaydan sonra hiç muhatap olmadım. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan İ.S.’ye ait, Çorum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12/10/2016 tarihli ifade tutanağı; “… Ben 2014 yılı Şubat ayından bu yana Çorum Hakimi olarak görev yapıyorum. 3. dönem avukatlık mesleğinden hakimliğe geçiş kurası ile atanmıştım. Aynı yıl içinde HSYK seçimleri vardı. HSYK seçimleri sürecinde ben tavrımı net şekilde YBP’den yana belirlediğim için benden bağımsız olarak lanse edilen adaylara fazlaca oy isteyen olmadı. Sadece o dönem 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan … bağımsız aday olarak lanse edilen adaylardan M.K. için oy istedi. Blok hafinde platforma oy vermememi söylemişti. Benim avukatlık mesleğinde geçen sürelerimin intibakı ile ilgili önceki HSYK’nın haksız uygulaması bakımından sorunu çözeceğini, bu hususun halledilebileceğini vaad ederek oy istemişti. Bir kez de odama hakim M.Ö. ile birlikte geldiler. Benim hassas olduğum konular üzerinden propaganda yaptı. Seçimi YBP kazanırsa yürütmenin yargıya hakim olacağını söyledi. M.Ö. kendisi ile birlikte geldi. Ancak konuşmaları … yaptı. … O dönem kurul üyesi olan ve seçimde aday olan T.G. ile birlikte …’ın adliyelerde dolaştığını biliyorum. Benden de koruması aracılığıyla randevu istediler. Ancak randevu saatinde gelmediler. Ben de adliyeden ayrıldım. … bu hususu da olumsuz şekilde aktarıp yaymış. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan B.E.’ye ait, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 07/09/2016 tarihli tanık ifade tutanağı; “… Onun dışında talimat ekinde isimleri bulunan Hakim ve Cumhuriyet Savcıları ile 2011 – 2016 yılları arasında Çorum’da görev yaptığım sürede bir tanışıklığım olmuştur. Kendilerinin FETÖ / PYD isimli terör örgütü ile doğrudan bir irtibatları olup olmadıkları hususunda bir bilgim yoktur. 2014 yılı HSYK seçimlerinde Çorum ilinde görev yapmaktaydım. 3. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi olarak görev yapıyordum. Seçimin ilk anından itibaren henüz Yargıda Birlik Derneği kurulmuş ve adaylar belirlenmeden çevremde yargıda birlik derneğine ve adaylarına seçim çalışmalarında doğrudan destekleyeceğimi dile getirmemden dolayı ve özellikle de seçim çalışmaları başlandıktan sonra Yargıda Birlik Derneği adına aday olanlar ve Bakanlık ve HSYK dan seçim çalışmaları için Çorum iline gelenler ile birlikte hareket edip Hakim ve Savcı ziyaretleri yaptım. Diğer Hakim ve Savcılar tarafından bilindiği için o dönemde bağımsız olarak tabi edilen adaylar ile ilgili olarak doğrudan tarafıma bir oy isteyen olmamıştır. Ancak seçim çalışmalarının olduğu dönemde Çonım 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yapan …’ın bağımsız aday olarak kendini tanıtan T.G.’yi seçim çalışmalarında adliyede hakim ve savcıları dolaştığı onun adına oy istediğini biliyorum hatta kendi koruması benimde müsait olup olmadığını …’ın T.G. ile ziyarete geleceğini söyledi ancak ben müsait olmadığımı söyleyerek bu ziyareti kabul etmedim. Bunun dışında yine seçim çalışmaları yapan …’ın yine bağımsız aday olan A.A. da adliyede gezdirip Hakim ve Savcılar ile tanıştırdığını duydum ancak benim odama gelmediler. Yine o dönemde Bolvadin Cumhuriyet Başsavcısı olan ve benimle aynı dönem Hakim ve Savcı olan M.V. bir gün ben odamdayken yanında bulunan ve kendisini bağımsız aday olarak gösteren eski Diyarbakır Başsavcısı İ.Ç. ile odama geldiler yanlarında o dönem Çorum’a Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı vekilliğinden Cumhuriyet Savcısı olarak atanan U.Ö. da bulunmaktaydı. Kendileri hem İ.Ç. hemde diğer bağımsız adaylar ile ilgili olarak benden oy istediler. Ayrıca o dönemde 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı … iki kez odama geldi ancak onunla birlikte başka ziyaretçilerinde olduğu için bir çalışma yapamadı. Hemen akabinde bir gün beni arayarak odasına davet etti. Özel bir şey konuşacağını söyleyerek yalnız gelmemi istedi bana odasındayken Yargıda Birlik Derneği adına çalıştığımı ve kendimi açıktan ortaya koyduğumu söyleyerek bunun yanlış olduğunu söyledi. Bende Yargıda Birlik Demeği adaylarının hepsini tanıdığımı güvenimin tam olduğunu söyledim. Kendilerinin de desteklediği çok güvenilir ve iyi insanlar olduğunu en azından bir kaç kişiye oy verebileceğini söyledi bende bu teklifi kesinlikle kabul etmeyeceğimi söyleyerek benim 11 de 11 Yargıda Birlik adaylarına oy vereceğimi söyleyerek bu konuşmayı kapattım kendisi benden bağımsız adaylar adına oy istemiştir. Bunun dışında seçim çalışmaları yapılırken aday olan ve kendilerini bağımsız aday olarak gösteren şahısları doğrudan ya da dolaylı olarak tarafıma tanıştırmak isteyen veyahutta bu adaylara oy isteyen herhangi bir Hakim veya Cumhuriyet Savcısı yoktur. Çorum ilinde yapılan seçimde Yargıda Birlik Derneği adına yaptığımız seçim çalışmaları sonucunda oy verme günü ben ve Cumhuriyet Başsavcımız Ö.F.Y. o zamanki Başsavcı Vekilimiz O.K. ve Cumhuriyet Savcısı B.A. İle birlikte Yargıda Birlik Demeğinin adaylarına çıkacak oyların çetelesini tutmak için ve aynı zamanda sandık başında müşahit olarak bulundum, Hatırladığım kadarıyla oy verme günü, sandıktaki oylar açılırken ekli listede isimleri bulunan Hakim ve Savcıların V.K. kamera ile sonuçların çekimini yaptı. Hatta seçim sonuçları bittikten sonra yanımda bulunan Cumhuriyet Savcısı İ.T.’ye “fotoğrafını çek” şeklinde söz söyledi ve İ.T. seçim sonuç tutanağının fotoğrafını çekti. Çorum ilindeki seçim çalışmalarında ekli listede isimleri bulunan U.Ö., S.T., … …, … genelde birlikte gezdiklerini bir araya gelip oturduklarını ve adliye yemekhanesine birlikte geldiklerini biliyorum. Bunlardan tarafıma yönelik doğrudan bir seçim propagandası yapılmamıştır ancak bu saydığım şahıslar genelde birlikte hareket ediyorlardı. Adliye içerisinde birlikte yemeğe gidip birlikte oturma şeklinde davranışları vardı …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan B.A.’ya ait, Çorum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 14/10/2016 tarihli ifade tutanağı; “… Çorum ilinde göreve başladığım günlerde Çorum Cumhuriyet Başsavcılığında Başsavcımız olarak B.E., Cumhuriyet Savcıları olarak ise B.K., … görev yapmaktaydı. Bir süre sonra kuradan T.K. da gelerek buradaki görevine başlamıştır. Hakimlerden ise komisyon başkanlığı ve 1. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığını Y.Ş., 2. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığını …, hakimler H.A., … varlardı. İlk bakışta belirgin olarak yukarıda isimleri geçen hakim ve savcılardan …, B.G. ve S.O.’nun diğer hakim ve savcılar nezdinde daha itibarlı kişiler oldukları belli oluyordu. Yani Çorum Adliyesinde görev yapan erkek hakimler …’a, bayan hakim ve savcılar B.G.’ye erkek savcılar da S.O.’YA belirgin bir şekilde saygı duyuyorlardı. Bu duruma ilk başlarda bir anlam veremedim ancak ilerleyen zaman içerisinde daha çok saygı duyan hakim savcıların cemaate yakın olan kişiler olduklarını fark edince durumu daha da anlamlandırdım. … Çorum Adliyesinde görev yaptığım 2013-2014 yıllarına ait döneme ilişkin genel bir değerlendirme yapmam gerekirse; Çorum Adliyesi 2014 yılma kadar adli yönden 2. bölge bir adliye idi. Çorum Adliyesinin 2. bölge olduğu dönemde cemaatçi hakim-savcılar yönünden büyükşehirlere yakın olması nedeniyle yoğun bir şekilde istenilen bir yer olduğundan cemaat içerisinde popüler olan hakim-savcıların burada görev yaptıklarını-yapmak istediklerini farkettim. Zaten o dönemde çıkan kararnamelerde tetkik edilirse her kararname dönemi buradan çok sayıda başsavcı-komisyon başkanı çıkmaktaydı. 17-25 Aralık sürecinden sonra ise Çorum Adliyesi 1.Bölge olduktan sonra bu kezde daha önceden aktif bir şekilde cemaat için çalışan ve unvanları geri alınan hakim-savcıların görev yaptıkları bir yere dönüştü. Bu duruma Çorum ilinin asayiş yönünden sakin bir il olması ve önemli sayılan dosyaların sayısının az olmasının etkili olduğunu düşünmekteyim. Yukarıda da belirttiğim gibi bu dönemde 2. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı … erkek hakimlerin, B.G. bayan hakim-savcıların S.O. ise erkek savcıların aşırı derecede itibar ettikleri kişiler olması nedeniyle, cemaatçi hakim-savcıların Çorum ilinde abileri-ablalarının bu kişiler olduklarını düşünmekteyim. … Çorum Adliyesinden de cemaatçi olduklarını bildiğimiz bazı arkadaşlar da muhtemelen kendilerine verilen görev gereği bizle birlikte Samsun iline geldiler. Bu yemekten bir süre sonra bu kez de Ankara ilinde Yargıda Birlik Platformu HSYK Aday Tanıtım Toplantısı yapıldı. Bu toplantıya biz Çorum Adliyesi olarak bir otobüs tutarak gittik. Toplantıya bizle birlikte ceımaatçi olduğunu bildiğimiz Cumhuriyet Savcısı V.K. da gelmişti. Toplantıdan döndükten bir kaç gün sonra hakim-savcıların toplu olarak bulunup sohbet ettikleri bir esnada 2. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı …’ın, savcı V.K.’yı azarlar şekilde “aday tanıtım toplantısına sen neden gittin” şeklinde bir söz söylediğini duymuştum. O günlerde en belirgin şekilde hafızamda kalan şeyleri anlatmam gerekirse; Çorum Adliyesine gelen sözde bağımsız cemaatçi adayların Çorum iline geldiklerinden sonra onları karşılayan, onlara refakat eden kişi genelde başkan …’dı. Cemaatçi hakim-savcılar, cemaatçi olmayan hakim-savcıları kendi aralarında bölüşüp birbirlerine zimmetlemişlerdi. Çorum’da çok sayıda cemaatçi hakim-savcı olması nedeniyle az sayıda olan cemaatçi olmayan hakim-savcılar da genelde 2-3 hakim-savcı ilgileniyordu. Bu kişiler ilgilendikleri hakim-savcıların yanına peyderpey veya toplu halde sürekli gidip geliyorlardı. Kendi adaylarına oy verilmesini sağlamak için yapılabilecek tüm kulis çalışmalarım yapıyorlardı. Zimmetlenen kişiyi sürekli yemeklere götürüyorlardı, adliyemize ziyarete gelen bakanlık bürokratlarını veya platformun desteklediği HSYK adaylarını kötüler mahiyette kulisler yapıyorlardı. … ” …: 2014 yılı sonlarına kadar Çorum Adliyesi’nde 2. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olarak görev yapmıştır. Daha sonra Kırşehir Hakimi olarak ataması yapılmıştır. Yapılan atamasına rağmen uzunca bir süre Çorum ilinden ikametini götürmemiştir oradaki görevine başlamamıştır. 15 Temmuz tarihine kadar 1-2 aylık periyodlarda fiili hiç bir bağı olmamasına rağmen Çorum iline gelip hakim-savcılardan çeşitli toplantılar yaptığını duymaktayım. Bu durumda Çorum ilinde hakimlik görevi bitmiş olmasına rağmen örgüt adına Çorum’daki görevini halen devam ettirdiğini düşünmeme sebep olmaktadır. Bu konu detaylıca araştırılır ise Çorum iline geldikten sonra burada görevli hakim-savcılarla nasıl iletişime geçtiği, toplantı yaptıkları esnada toplantıya katılan kişilerin telefonlarını yanlarında götürüp götürmedikleri, götürmüşlerse aynı bazda bulunup bulunmadıkları, Çorum iline geldikten sonra kendisinin veya eşinin telefonunu kullanıp kullanmadığı, herhangi bir tedbir yöntemine başvurup başvurmadığı açığa çıkacaktır. … … bey Çorum ilinde görev yaptığı dönemde örgütle iltisaklı olduğu anlaşılan hakim-savcıların kendisine yoğun bir şekilde itibar ettiklerini gözlemlemekteydim. Örgüt adına hareket eden HSYK üye adaylarının Çorum iline gelmelerini de kendisi organize etmekteydi. T.G.’yi bizzat kendisi hakim-savcılann yanına götürmüştü. Seçim dönemi Osmancık Adliyesinde yetkili olarak bulunduğum bir dönemde örgüt adına hareket eden HSYK üye adayları lehine seçim çalışması yapmak için Osmancık ilçesine ve Kargı ilçesine yanında kadastro hakimi M.Ö. ile birlikte gittiklerine bizzat şahit oldum, orada görevli meslektaşlardan bizzat duydum. Yukarıda bir kısmını anlattığım ve çok uzun olması nedeniyle bir kısmı anlatamadığım olaylar nedeniyle …, Çorum Adliyesinde görev yapan hakim-savcılar içerisinde örgüt lehine en aktif çalışan kişilerden biriydi. Çorumdaki görevine başlamadan önce CTE’ye ait Erzurum’da bulunan eğitim merkezi müdürlüğü yapmış olması nedeniyle Erzurum ilinden de araştırılır ise daha ayrıntılı bilgi sahibi olunacağını düşünmekteyim. HSYK seçimleri yapılmadan önce örgütün seçimleri sabote edebileceği veya sandık kurullarında örgütle bağlantılı kişileri görevlendirebileceği duyumları gelmişti ancak o dönemde sandık kurulu başkanı … olduğundan bu duruma bir müdahale edememiştik. Sadece seçimin başından sonuna kadar sandığın başından ayrılmamak üzere nöbetleşe olarak Yargıda Birlik Platformunda yer alan arkadaşlarla birlikte bir iş bölümü yapmıştık. Ben de o gün sandık müşahidi idim. O dönemde seçim kurulu başkanı olan … bey sandık kurulunda görevlendirildiği seçim müdürlüğü personeli C.G. Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından adliye personeline yönelik yürütülen 2016/7584 soruşturma numaralı dosyada tutuklanması, bu kişinin Çorum Adliyesinde zabıt katipleri arasında bulunan sohbet grubunu bir araya getiren kişi olmasının … beyin yaptığı görevlendirmede etkili olduğunu, seçim zamanında Yargıda Birlik Platformu tarafından yapılan uyarının kesinlikle yerinde bir uyarı olduğunu düşünmeme sebep olmuştur. … Seçim döneminde Çorum hakimi olan A.A.E.’nin düğününden bir kaç hafta önce düzenlenen örgütün HSYK adayı A.N.G.’nin katıldığı yemeği savcı S.T., savcı T.K. ve kendisinin organize ettiğini duymuştum. Bu yemeğe yine savcı M.Y. ve hakim E.K.’nın da katıldığını haricen duymuştum. Devamında örgütün desteklediği HSYK adayı A.N.G., eşi C.G. ve yanlarında getirdikleri tetkik hakimlerle birlikte A… beyin düğününe gelmişlerdi. Burada …, A.N.G. düğünden ayrıldıkları sırada kendisine dışarıya kadar refakat etmişti. Cemaat ile iltisaklı eski meslektaşlar da bu kişilere yoğun şekilde itibar göstermişlerdi. … V.K. : Savcı bey HSYK Müfettişi iken 17-25 Aralık sürecinden sonra çıkan kanuna istinaden Çorum Savcısı olarak atanmıştı. Herşeyden önce HSYK’nm 17-25 Aralık sürecinden önceki yapısı ve V… beyin Çorum’a geliş tarzı kendisiyle ilgili menfi düşünmeme neden olmuştu. 2014 yılı sonbaharında Yargıda Birlik Platformu Aday Tanıtım Toplantısına bizimle birlikte katılmıştı. Bu olaydan bir kaç gün sonra yanlış hatırlamıyorsam adliye bahçesinde bulunan çardakta oturduğumuz esnada 2. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı …’ın kendisini azarlar tarzda “sen niye Ankara’ya gittin” şeklinde bir söz söylediğini kendisinin de bu söze bir cevap vermeden yüzünün kızardığını görmüştüm. HSYK seçimlerinin yapıldığı gün oy sayımı esnasında savcı beyin elinde kamera veya fotoğraf makinesi tarzı bir aletle örgüt adına çekim yaptığına şahit olmuştum. … M.Ö. : Hakim bey de benim gibi 2012 yılı yaz kararnamesiyle Çorum iline atanmıştı. Son 1 yıla kadar kadastro hakimi olarak görevli idi. Kadastro hakimi olmasına rağmen ilginç bir şekilde arazi keşiflerine gitmediğini çeşitli vasıtalarla duyuyordum. O dönem 3. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi olan B.E. bey ile birlikte kendisine devletin yanında yer alması ve YBP’yi desteklemesi için telkinlerde bulunmaya çalışıyorduk. Bize “beni hiçbir YBP adayı aramadı, bu adaylardan bir kaçı beni ararsa ben de oy vermeyi düşünebilirim” şeklinde sözler söyleyerek oyaladığını ilerleyen günlerde farkettim. Seçime yaklaşık 1 hafta kala Osmancık Adliyesinde yetkili olarak çalıştığım günlerde 2. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı … bey ile birlikte Osmancık Adliyesine geldiklerinde görmüştüm. Geldikleri aracı, araç … beye ait olmasına rağmen M… bey kullanıyordu. Beni kapının önünde görünce mahcup bir şekilde bir süre araçtan inmediler. Hatta o günlerde seçim yasakları başladığında şaka ile karşılık “başkan bey, hakim bey seçim yasakları başladı. Burada ne işiniz var” şeklinde bir söz söylediğimi, onların da herhangi bir cevap vermediklerini hatırlıyorum. Yino o gün yanlış hatırlamıyorsam Kargı Adliyesi’ni de birlikte ziyaret ettiklerini ilçe savcısı arkadaştan duyduğumu hatırlıyorum. … A.A.: 2014 yılı HSYK seçimlerinden sonra çıkan kararname ile Çorum hakimliği görevine atanmıştı. HSYK seçimlerinde üye adayı olduğunu ve 250 civarında oy aldığını sonradan duymuştum. Yine seçim zamanı Çorum Adliyesine geldiğini, kendisini adliyede 2. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı …’ın hakim-savcıları gezdirdiğini duymuştum. Anladığım kadarıyla hakim bey hiyerarşik olarak örgüt içerisinde yer almamasına rağmen örgütle iltisaklı kişilerle seçimden önce yaptığı görüşmeler neticesi HSYK üye adayı olmuştu ancak yine sonradan anladığım kadarıyla cemaatçi hakim-savcılar kendisine daha önceden verdikleri oy sözünü yerine getirmediklerinden üye seçilememişti. Çorum Adliyesinde görev yaptığı dönem içerisinde cemaat ile iltisaklı hakim-savcılarla vaktini geçirirdi ancak yukarıda da belirttiğim gibi cemaat ile organik bir bağı olmadığını düşünmekteyim. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan Ç.A.B.’ye ait, Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 01/09/2016 tarihli ifade tutanağı; “… Hakim E.K.’nın da eşimin refaket ettiği R.K.’ya oldukça yakın davranması ve oy vereceğini vaad etmesi sebebi ile yanımızda olabileceğine kanaat getirdik, yine H.Y., A.E. isimli hakimlerimiz ile Cumhuriyet Savcısı A… bey ve E… bey de blok olarak olmasa dahi YBP adına oy kullanacağını beyan etmişlerdi, diğer meslektaşlarımızın ise tavırlarının gayet net olması ve birlikte tavır sergilemeleri nedeni ile onlarla çok irtibata geçilmeye çalışılmadı, diğer Ağır Ceza Başkanımız … Kadastro Mahkemesi Hakimi M.Ö. ile birlikte ilçeleri gezerek bağımsız olduklarını iddia ettikleri grup için oy çalışması yaptılar, … YBP adına çalışanları bağımsızlar için oy vermeye ikna etmeye çalışırken eşim R.B., Başsavcımız Ö.Y. de …’ı YBP adına hareket etmeye ikna etmeye çalıştı, benim seçim döneminde yalnızca iki kez YBP adına konuşabilme fırsatım oldu..”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan E.A.’ya ait, Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tanık ifade tutanağı; “… Bana göstermiş olduğunuz EK 2 listede bulunan M.B., M.Y., M.E.E., İ.Ş., … …, M.B. isimli şahısları Çorum adliyesinde beraber çalışmamız sebebiyle tanıyorum. Ek 2 listede bulunan diğer şahısları tanımam. … … 2014 yılı HSYK seçimlerinde görev yapıyordu. Kendisi o dönem Ağır Ceza Mahkemesi Başkanıydı. Seçim döneminde örgüt adaylarının hepsi için H.Y. isimli arkadaşım benden oy istemek için yemeğe götürmüştü. Eşimin Bursa ilinde görev yapması ve tayininin Çorum iline gerçeklememesi sebebiyle bana Bursa iline tayin, diğer arkadaşımız H.Y. içinde aynı durumdan Gaziantep iline tayinimizin olacağı vaadiyle bizden oy istedi. Kendisi daha sonra FETÖ tarafından organize edilen adaylardan T.G.’yi Çorum adliyesinde nezaret etmek suretiyle hakim ve savcı odalarını gezdirdi. Benim odama geldiklerinde HSYK seçiminden önce bir mazeret kararnamesinin olduğunu, bu kararnamede bana yardımcı olabileceklerini, bu sebeple de elektronik posta adresi ve cep telefonunu verebileceklerini, kendisinin hemen Ankara’ya döneceğini ertesi gün kurulun mazeret taleplerinin değerlendirmek üzere toplanacağını, bana da bu konuda yardımcı olacaklarını söylediler. Kendilerinin bu taleplerini değerlendirmeyip kabul etmedim. Bu seçim sürecinin başında yaşanmıştı. … daha sonra bir kez daha odama gelerek örgüt tarafından organize edilen adaylar için oy istedi. Beni bu konuda rahatsız olduğumu ve sinirlendiğimi anlayınca kendisinin ve arkadaşlarının bizi rahatsız etmeyeceğini söyleyerek ayrıldı. Kendisi bu şekilde örgüt destekli adaylar lehine propagandalar da bulundu. Seçim günü sandık başında aktif olarak örgüt destekli adaylar lehine çalıştığını gördüm. Yukarıda bahsettiğim grup ile ortak hareket ederdi. Örgüt ile irtibatı konusunda başkaca özel bir bilgim yoktur. HSYK seçimlerinden hemen sonra Kırşehir iline tayin oldu. Bu süreçten sonraki faaliyetleri konusunda bilgim yoktur. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan H.Y.’ye ait, Çorum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12/10/2016 tarihli ifade tutanağı; “… Bağımsız aday olarak lanse edilen ancak cemaat tarafından organize edildiği anlaşılan adaylar lehine adliyedeki propaganda çalışmalar! gözlemlerim ve duyumlarıma göre 2.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı …’ın koordinatörlüğünde yürütülüyordu. Bu listeden aday olanlar ile bu liste lehine propaganda için adliyeye gelenler genellikle … tarafından karşılanıyordu. O dönemde de cemaate yakın olduğu anlaşılan ve şuan HSYK tarafından meslekten çıkarılmalarına karar verilen adliyede çalışan çok sayıda hakim ve savcı …’a ekstra bir saygı gösteriyorlar, bana karşı aynı ölçüde saygı göstermiyorlardı; Propaganda faaliyetlerinde yoğun olarak hatırladığım kadarıyla Cumhuriyet Savcısı O.G. ve … çok aktifti. YBP adaylarını yeren kötüleyen bağımsız olarak lanse edilen adayları öven konuşmalar yapıyorlardı. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan H.Y.’ye ait, Çorum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12/10/2016 tarihli ifade tutanağı; “… 2012 yılı ekim ayında yapılan HSYK seçimleri öncesinde o dönem bağımsız aday olarak lanse edilen ancak hem seçim döneminde hem de sonrasında cemaatin organize ettiği adaylar olduğu bilinen kişiler lehine benden oy isteyen o dönemki 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı … idi. Bana sonradan cemaat listesi olduğu netleşen listedeki isimleri okuyup oy istedi, bende daha önceki tepkilerimi dile getirip oy vermeyeceğimi söyledim bir süre sonra o dönem ki kurul üyesi T.G. ile birlikte … odama geldi, benim eş durumu sebebiyle Gaziantep civarına tayin istediğimi biliyordu, odama geldiğinde T.G.’nin yanında kendisinin halen birinci daire üyesi olduğunu söyleyip “Seçimden önce tayinin halledilirse bize oy verirmisin” diye sordu. T.G. de talebim olup olmadığım sordu bende sonuçlanmamış bir talebim olduğundan bahsettim. Bir süre sonra bu talebimle ilgili olarak da ret kararı geldi. Ben bana yapılan teklifi kabul etmedim zaten talebim reddoldu. … bey bu karar üzerine yeniden yanıma gelip seçimden sonra tayin işimi halledeceğini söyledi, bende seçimi YBP’nin kazanacağını söyledim, hatta iddiaya girdik. … Seçimden önce cumhuriyet savcısı İ.Ş. de bağımsız olarak lanse edilen adaylara oy vermem hususunda telkinde bulunmuştu, …. bey tüm listeye değil listeden bazı kişilere oy istedi, bu kişilerde bağımsız olarak lanse edilen kişilerdendi,verdiği isimlerden sadece İ.B.’yi hatırlıyorum bunun dışında bu adaylık için oy isteyen olmadı, anladığım kadarıyla seçim çalışmalarında ortada olduğu düşünülen hakim ve savcıları aralarında paylaşmışlardı, benimle ilgilenip oy isteyen ağırlıklı olarak …’dı. … HSYK seçimlerinde aday olan ancak ikiyüz küsür oy alabilen seçimden sonra da Çorum hakimi olarak atanan A.A. seçim için adliyeye geldiğinde benim odama kendisini … getirmişti. Seçimde Çorum adliyesinden A.A.’ya hiç oy çıkmadı. A.A. uygulama otelinde kalıyordu, haklarında işlem yapılan diğer hakim savcılarla samimiydi birlikte hareket ediyordu, F.S. geldiğinde onunla da samimi oldular. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.P.’ye ait, Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 25/08/2016 tarihli sorgulama tutanağı; “… Kırşehir Adliyesinde kimlerin bu yapıya mensup olduğunu bilmiyorum. Ancak seçim sonrasında gelen A.H., Y.A., …’ın N.D.’nin odasına gelip gittiklerini gördüm. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan A.A.’ya ait, Çorum Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 06/09/2016 tarihli ifade tutanağı; “… HSYK seçimleri sürecinde kendilerini bağımsız aday olarak lanse eden FETÖ bağlantılı adaylar lehine adliyede yoğun bir çalışma olduğunu biliyorum ancak banâlîf bağımsız olarak lanse edilen adaylar için oy vermem isteğinde bulunan, birlikte 2. Ağır Ceza Mahkemesi duruşmalarına çıktığımız 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı … benden bu şekilde oy istedi. Benim Yargıda Birlik Platformu adaylarına oy vereceğimi söylemem üzerine, tümüne mi oy vereceğimi sordu. Ben o aşamada fikri yapısı bana uzak olan platform adaylarından bir kaçına oy vermeyi düşünmüyordum. Bunu söyleyince bana, bağımsız olduğunu söylediği aday listesinin tamamını vererek o listeden özellikle bir kaç isme oy vermemi söyledi. Ancak ben daha sonra meslek büyükleriyle yaptığım istişareler sonunda YBP adaylarının tamamına oy verdim. …’ın, bağımsızlar diye verdiği listeden hangi bir kaçına oy istediğini hatırlamıyorum. Ancak o listeyi kazanması muhtemel bağımsız adaylar şeklinde lanse ediyorlardı. Listedeki isimlerin tamamını hatırlamıyorum ancak bir kısmı seçimden sonra FETÖ adayı olarak anlaşılan kişilerdi. … Bana sormuş olduğunuz isimlerden, S.O., A.Ö., … …, … A.K.’nın genel söylemlerinin bağımsız adayların kurulda olması gerektiği yönünde olduğunu adliye içerisinde işitiyordum. Genel kanı itibariyle bu saydığım kişilerin FETÖ’ye yakın olduğu değerlendiriliyordu. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan A.Ç.’ye ait, Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tanık ifade tutanağı; “… Çorum Adliyesinde bulunan paralelci hakim ve cumhuriyet savcıları görev yaptığım dönemde Çorum 2.Ağır Ceza Mahkemesinin başkanı olan (39936) …’ın odasında genellikle toplanırlardı. Mahkeme başkanı … ve hakim (107643) M.Ö. ile birlikte Çorum’da bulunan diğer adliyeleri gezerek paralel yapıya mensup adaylara oy topladıklarını biliyorum. HSYK seçim sürecinde seçim çalışması kapsamında paralel yapının adayı olan T.G. Çorum adliyesine gelerek oy toplamak amacıyla … ile birlikte hakim ve cumhuriyet savcılarının odalarını gezmişti. Yine paralel yapının HSYK seçimlerinde adayı olan A.N.G. de hakim A.E.’nin düğününe hakim beyin bize anlattığı kadarıyla davetsiz bir şekilde yine … ile birlikte gelmiş ve düğünde paralel yapı adına oy istediler. Hakim A… beyin babası durumdan rahatsız olarak A.N.G.’ye tepki göstermişti. A.N.G. düğünden ayrılırken …, A.N.G.’yi yolcu etmişti. … bir çok sefer benzer şekilde paralel yapıyı ve mensuplarını savunan açıklamalarda bulunuyordu…. HSYK seçimlerinde aday olan Hakim (37293) A.A. oy istemek amacıyla odama gelmişti. Kapıyı açtığımda hemen arkadaşında 2. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı …’ın korumasını gördüm. A.A. oy istemek amacıyla bana kartını uzattı. Bende kendisine “kartını da al geldiğin gibi git, sen bağımsız aday değilsin” dedim. Bana bağımsız aday olduğunu söyledi. Bende kendisine “arkanda kimlerin olduğu belli” dedim. Daha sonra hakim A.A. adliyemize hakim olarak atandı ve paralelci olduğunu bildiğimiz hakim ve savcılarla birlikte dolaşıyor ve birlikte hareket ediyordu. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan N.T.’ye ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 01/03/2017 tarihli ek sorgulama tutanağı; “F.B. ve E.B. ile 2009-2011 yılları arasında Erzincan Adliycsinde beraber görev yaptık. F…’nin beyanında geçtiği üzere Erzincan İli’ndeyken F.B.’nin cemaat toplantılarına katılıp katılmadığını, T.A. ve … isimli kişilere para verip vermediğini bilemem, zaten benimle ilgili kendisinin böyle bir beyanı da yoktur, benim ismimle birlikte zikrettiği diğer isimler de Erzincan Adliyesinde birlikte çalıştığımız hakim ve savcılardır. F… da yer ve zaman bildirimi ve somut tespitler yapmadan yani cemaat denilen yapının hangi toplantılarına katıldığımı ve ne tür cemaat faaliyeti yaptığımı ifade etmeksizin bu FETÖ/PDY yapısı ile irtibatlı olduğumu söylemektedir. Bu ifadesi gerçek dışıdır, soyut ve genel bir ifadedir, Kesinlikle kabul etmiyorum. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.E.’nin Hakimler ve Savcılar Kurulu’na hitaben yazdığı 03/05/2017 tarihli dilekçesinde şu ifadelere yer verilmiştir; “.. … Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okurken tanışmıştım. Erzurumludur. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okurken cemaat evinde kaldığını bilirim. Ankara’da aynı dönem hakimlik stajı yaptık. Stajdan sonra yüz yüze görüşmedik. Telefonla bir iki defa beni aramış olabilir. Birisinde telefonla beni aradığında nerede görev yaptığımı sorduğunu, benim de İstanbul dediğimi, kendisinin de yanlış hatırlamıyorsam Çorum Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olduğunu söylediğini hatırlıyorum. 2010 yılı HSYK seçimleri öncesinde beni telefonla arayarak seçimlerde bana Bakanlık listesine oy vermemi istedi. 2014 yılı HSYK seçimleri öncesinde beni telefonla arayarak seçimlerde bana seçimlere bağımsız olarak giren adaylara oy vermemi istedi. Yine hakim olan kardeşin M.E. bağımsızlara oy vermiyormuş. Onu ara da bağımsızlara oy versin dedi. Ben de kardeşim YBP’na oy verecek dedim. Ben ona karışamam dedim. O da bana sen de mi yoksa bağımsızlara oy vermiyorsun deyince ben de ben seçim İşlerine karışmıyorum dedim ve telefonu kapattım. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan İ.Ö.’ye ait, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 01/06/2017 tarihli sorgulama tutanağı; “… 1991 yılının ocak ayından itibaren cemaate ait Atatürk Yurdunun yakınlarında bir apartman içerisindeki evde kalmaya başladım. Bu evin abisi S.S. (Hakkında bu süreçte işlem yapıldı. Ben kendisinin Küçükçekmece de çalıştığım dönemde Y.Y.’nin eşi olduğunu öğrendim.) idi. Bu evde benim haricimde, B.Y. H.B.A. (Avukat olarak görev yaptığını biliyorum, sanıyorum Sakarya’da idi.) C.S. (Kendisi hakkında bilgim yoktur,) kalıyordu. Bu evde sirkülasyon olduğu için benim hatırladıklarım bunlardır. Bu evde kalırken bizler okulumuza gidiyor, evdeki nöbetimizde ev işlerini yapıyorduk. Toplu namaz kılıyor, akşamlan yemekten sonra Risale-i Nur okuması yapıyorduk. Bu evde söz konusu sohbetleri S.S. yaptırıyordu. … Yine bu dönemde söz konusu evlerin ve sonraki dönemde sanıyorum ki Ankara ilindeki evlerin koordinatörlüğünü yapan kişinin M.B. (HSYK Genel Sekreteriyken meslekten ihraç edilmiştir.) olduğunu biliyorum. M.B. öğrencilerin kalacakları evleri belirliyor, yerleştirmelerini yapıyordu. Yine 1991 senesinde kaldığım evden bana o dönemde C.Ç. bursu olarak adlandırılan bursa başvurmam halinde cemaat evinde kalmam sebebi ile bursun hemen çıkacağı söylenmişti. Bende bu bursa başvurdum ve bana burs çıktı. 1991-1992 yıllarında ben C.Ç. bursu olarak adlandırılan bursu aldım. Bu evde kaldığım sürede örgüte bağlı Toprak Kale Yurduna toplu sohbetlere de gittiğimiz olmuştur. Bu sohbetleri vermek amacıyla yurda H.T. (Şuanda yurt dışında firar.) ve Ş.A.T. (Şuanda Teksas da firar,) geliyordu. Benim bildiğim kadarıyla bu yurtta ki sohbetlere benim yukarıda ismini saydığım E.S., C.S., … … (Çorum Ağır Ceza Mahkemesi Başkanıyken soruşturmalar kapsamında meslekten ihraç edildi.) ve İ.O. (Soruşturmalar kapsamında açığa alındı.) geliyordu. Yine 1991 senesinde kalmış olduğum cemaat evi bağlantısıyla İzmir ilinDe Hisar Camiinde Fetullah Gülen vaazına götürüldüm. Bu vaaza benimle birlikte yukarıda ismini söylediğim şahısların neredeyse tamamı gelmiştir. Bu vaat Fetullah Gülen’in kasetlerinde Hisar 7 olarak geçer. “Hey gidi günler…” şeklinde başlayan vaazdır. 1992 yılında bir kez daha Fetullah Gülen’in İstanbul ilinde Süleymaniye Camiinde bulunan vaazına götürüldük. Söz konusu vaaza otobüs ile genelde hukuk fakültesi öğrencileri olan kişiler götürüldü. … Bir yıl kadar bu evde kaldıktan sonra okulu ikinci sene de uzattım. İkinci sene de uzatınca bu evden ayrıldım. Kalacak yer arayışında daha öncesinde zaman zaman yemeklere gitmemiz sebebi ile tanıdığım Samanyolu Kolejinde PDR öğretmeni olarak görev yapan Ordulu olarak bildiğim H.Ş.’ye durumu açtığımda bana Maltepe Dershanesinin bağlı olduğu Ulucanlar’da bulunan bir yurt olduğunu, söz konusu yurtta Maltepe Dershanesi öğrencilerinin yatılı olarak kaldığını, dershanede öğrencilerle belletmen olarak ilgilenmem durumunda yurtta kalabileceğimi bana söyledi. Bende bir yıl boyunca Maltepe Ulucanlar Yurdu olarak bilinen söz konusu yurtta kaldım. Bu yurtta öğrencilerin yalnızca dersleri ile ilgileniyordum onlara dini sohbet vermiyordum. Ancak bu yurtta o dönemde cemaat ile bağlantılı avukatların toplantıları oluyordu. Bende hukuk fakültesi öğrencisi olduğum için bu toplantıların organizasyonu ile uğraşıyordum. Bildiğim kadarıyla söz konusu toplantıları Fetullah Gülen’in avukatı olarak bildiğimiz R.K. organize ediyordu. Yine bu yurdun müdürü Bugün TV eski genel yayın yönetmeni T.T.’ydi. Ben bir yıl bu yurtta kaldıktan sonra okuldan mezun oldum. Mezun olduktan sonra o dönemde Samsun da yaşayan ailemin yanına gittim, Ailemin yanına gittikten sonra … o dönemde beni arayarak Ankara’da arkadaşlar ile birlikte evlerde sınava çalıştıklarını söylemişti. Ancak ben Ankara’ya gitmeyerek Samsun’da ailemin yanında çalıştım. 1996 yılında açılan sınavı kazanarak Samsun’da sınava başladım. Sonrasında şuanki eşim ile evlendim. Ve kendisinin Tavşanlı’da çalışması sebebi ile ben stajımı Tavşanlı’ya aldırdım. 8 ay kadar Tavşanlı’da staj yaptım.Bu süreçte bu yapı ile alakalı hiç bir sohbete katılmadım. Ancak … beni arayarak ismini tam net hatırlamamakla birlikte E.B. olarak hatırladığım en son İstanbul’da önemli soruşturmalar yürütürken bu süreçte açığa alınan şahsın Tavşanlı’ya geldiğini kalacak yer konusunda bu şahıs ile ilgilenmemi istedi. Bende bu şahsı karşıladım. Ancak tabi görevdeki hakim savcılar kendisi ile ilgilendiler. Yine staj yaptığım dönemde … beni arayarak yargıtay stajı konusundaki fikrimi sordu. Bana yargıtay stajının önemli olduğunu, Ankara’da yapma durumunu düşünmemi istedi. Bende konuyu eşim ile tartıştığımda zaten akademi için Ankara’ya gidecek olmamı de değerlendirerek stajımı 1998 yılında Ankara’ya taşıdım. Eşim ile birlikte Cebecide ev tutarak yerleştik. Bu süreçte bu yapı ile bağlantılı herhangi bir sohbet toplantısına katılmadım ancak … ve … beni sürekli eşim ile birlikte yaşadığım evde ziyaret ettiler. Bunlar sohbet şeklinde değil kişisel ilişki şeklinde geçen ziyaretlerdi. Benim hayatımda her zaman bir kısım hobilerim oldu bunların hayatımda en önem arz edeni bisiklet ve ikinci sırada da fotoğrafçılık gelmektedir. Ankara’da staj yaptığım dönemde fotoğrafçılık hobimi geliştirerek fotoğraf çekmeye başladım. Gezilerde, akademide ve adliyede fotoğraf çekip maliyetine meslektaşlara satıyordum. Hatta akademide lakabım …’dı. Bu sebepten akademi döneminde O.Ş. (Bu süreçte ihraç edildi.) bana yıllık kurulunda fotoğraf işleri ile uğraşıp uğraşmayacağımı sordu. Bende bunu kabul ettim yıllık kurulunda da bu sebeple yer aldım. …. Ben kura kararnamesi ile 1999 yılında Fethiye ilçesine atandım. Fethiye’ye gitmeden önce … ve … benim ile görüşerek gittiğim yerde kendime dikkat etmemi, irtibatı koparmamamı, gittiğim yerdeki meslektaşlar ile ilgili kendilerine bilgi vermemi istediler. Ayrıca benden maaşımın %10 u kadar himmet talep ettiler. Ancak ben bunu kabul etmedim. Zaten çok fazla bir maaş almıyordum. Yeni evlenmiştim. Bu talebi reddettim. Bundan pek hoşlanmadılar. Fethiye’de bu yapı ile alakası olmayan o dönem başsavcı olan şuanda Bakırköy Savcısı H.Y. ve savcı Ö.S.A. ile birlikte çalıştım. Fethiye’de bulunduğum süre içerisinde … ve … beni bir kez daha arayarak adliye hakkında bilgi istedi. Ancak ben hiç kimse ile ilgili bilgi vermedim. Herkesin çok iyi olduğunu söyledim. Gerçekten de Fethiye’de kaldığım 3 yıl boyunca Fethiye benim dünyaya bakış açımı değiştirdi. Özellikle cemaat yapısı içinde kaldığım dönemde edindiğim dünya görüşüm farklılaştı. Zaten evlilik ile birlikte eşimin haricindeki herkesin hayatımın dışında kalması ve ancak eşimin kabul edebileceği kişilerin hayatıma girmesi yönünde değişen hayat tarzım Fethiye’de bir kez daha beraber yaşayan insanların 28 Şubat dönemi olmasına rağmen birbirlerine hoşgörü ile davranmaları, kimsenin birbirine karışmaması, hem içki içenin hem namaz kılanın beraberce yaşayabilmeleri beni çok etkiledi. … O dönemde yakın görüştüğüm kişilerden birisi şuan Ovacık Belediye Başkanı F.M.M.’dir. Hatta beni ilçede cumaya gitmez sanırlarmış. Bana bir keresinde din hususunda tartıştığımızda takılmıştı. Bende her cuma sizin önünüzdeki camide cumaya gidiyorum diye cevap vermiştim. 2004 yılında Artvin Ardanuç ilçesine tayinim çıktı. Bu arada eşim de hemşirelikten özel idareye geçiş yaptı. Ben Ardanuç’ta çalışırken 2005 yılında …’nın tayini Hopa’ya çıktı. Ve Hopa’ya geldikten sonra bir kez ailecek bizi Ardanuç’ta ziyaret ettiler bir kez de biz kendilerini Hopa’da ziyaret ettik. Bana bu görüşmelerde devam etmek isteyip istemediğimi sordu. Ben durumumdan memnun olduğumu kendisine söyledim. 2006 yılında Giresun merkeze tayinim çıktı. Giresun merkeze gittiğimde öncesinde cemaat bağlantısı olduğunu bildiğim N.T. (Soruşturmalar kapsamında hakkında işlem yapılıp yapılmadığını bilmiyorum.) bana cemaat ile irtibatımı koparttım şeklinde söylemişti. Bu dönemde benim ailemin yakın olması ve eşimin babasının ilk görev yerinin Giresun olması sebebiyle adliye dışında geniş bir çevrem oluştu. Özellikle doğa koşullarının uygun olması sebebi ile bisiklet hobimi geliştirebiliyordum. Kendi çevrem bana yetip artıyordu. Ancak bu dönemde hakkımda bir kısım şikayetlerin Adalet Bakanlığına gittiğini öğrendim. Tesadüftür ki hakkımda giden her şikayet sonrasında … beni arayıp arkadaşlar ilgilensinler ama sende kendine dikkat et şeklinde söylüyordu. En son beni aradığında bana artık bize yakın dur, himmette verirsen senin için kolaylık olur, biri senin ile görüşmeye gelsin şeklinde söyledi. Hatta bu konuşmada benim Giresun’da ki özel hayatıma ilişkin bilmemesi gereken bir kısım detayları da bana söyledi. Bende içinde bulunduğum sıkıntılı durum sebebi ile kim gelecekse gelsin bir bakalım şeklinde söyledim. Bu telefondan sonra o dönemde Ordu Hakimi olan D.B. (Soruşturmalar kapsamında ihraç edilmiştir.) Giresun’a gelerek benim ile görüştü benim ile görüşmesi sırasında ben buraya hem senin hemde N.T. için geldim. Cemaat ile aranızda bir ayrılık olmuş, bu ayrılıklar bizde hoş karşılanmaz ilişkiyi sıklaştıralım şeklinde konuştu…. Küçükçekmece de görev yaptığım süre boyunca bu yapı ile ilgili herhangi bir sohbet ya da toplantıya katılmadım. Yalnızca 33. ve 34. Dönem hakim savcılarının katıldığı o dönem Bakırköy Savcısı olan H.C. (soruşturmalar kapsamında ihraç oldu.)’nin düzenlediği dönem gezilerine katıldım. Bu gezilerde cemaat içerisinden olan ya da olmayan tüm hakimler ve savcılar bulunuyordu. 2014 seçimleri öncesinde … bana SMS ile bir liste gönderdi bende bu listeyi o dönemde küçük çekmece savcısı olan halen Bakırköy Başsavcı Vekili M.H.U.’ya gösterdim. … Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığı … talimat sayılı dosyası üzerinden şüpheli sıfatı ile ifadesi alınan … ifadesi alınarak soruldu: Bana okumuş olduğunuz ifadeyi anladım. Ben bunları zaten yukarıda ayrıntılı beyan etmiştim, Ancak bana okumuş olduğunuz Y.P. (Hala görevde olup olmadığını bilmiyorum.) de o evde vardı ancak benim bildiğim kadarıyla sonrasında cemaat ile irtibatını kopardı, dedi. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan C.A.’nın Adana 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında görülen yargılama kapsamında verdiği 07/11/2017 tarihli dilekçesinde; “… Cemaatin oto kontrolü nedeniyle bende çoğu kez neden bu şekilde bir araya gelindiğini kendi iç dünyamda sorgulamışımdır. Cemaatte her zaman kıyıda köşede olan biri oldum. Pamuk ipliği ile bağlı idim. Zaten anlatacağım sonraki tutum ve davranışlarım da bunu doğrulayacaktır. …’un itirafçı olarak beyanında geçen T.A., bir dönem Erzurum Ceza tevfikevleri eğitim merkezi müdür imiş, bunu …’tan duydum. Bu şahsı bir kez gördüm, bu şahsın yerine atanan …’ı da bir kez gördüm. Her iki şahıs da Erzincan’a gelmişlerdi. … toplanan aidatları bu şahıslara veriyormuş. 2011 yılı başlarında herhangi bir isteğim olmaksızın kış ortalarında eşimin ve benim feryatlarıma rağmen tayinimiz Adana’ya çıktı. Adana’ya gelene kadar ben sadece yargı içindekilerle görüşüyordum. Sohbetlerimize hiç sivil gelmezdi. Başka meslek grubundan olanları tanımazdık. Sohbetleri kendi meslektaşlarımız yapardı. …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan G.Ç.K.’ya ait, Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17/08/2016 tarihli tanık ifade tutanağı; “2014 yılı yaz kararnamesi ile Çorum’a atandım buradan 6-7 ay gibi kısa bir süre kaldıktan sonra 2015 yılı şubat ayında Sinop’a atandım, Çorum’da bulunduğum dönemlerde HSYK seçimleri vardı HSYK seçimlerinde başsavcımız … Bey Başsavcı vekili eşim … Bey, Savcı … Bey, … savcının eşi … hanım, ben hakim … bey, savcı … Bey HSYK seçimlerinde YBP lehine seçim çalışmaları yürüttük, bu süreçte bizim dışımızda bulunan listede ismi olan kişiler bizimle birlikte hareket etmemiştir, ilk tayinen Çorum’a gittiğimizde savcı … Bey daha önce adliyede görev yapan arkadaşların cemaat grubundan olduğunu seçimlerde cemaat listesini destekleyeceklerini bize söylemişti, adliyede listede bulunan kişiler bizimle çok bağlantıya geçmediler adliyede ve özel hayatlarımızla bizimle arkadaşlık etmediler, bildiğim kadarıyla bu kişilerden savcı … Bey, savcı … bey, hakim … bey aktif olarak karşı grup adına çalışma yapmaktaydılar. … Listede ismi geçen … savcının bizim gruptan olmadığını, reis … bey ile birlikte hareket ettiğini ve seçimlerde aktif rol aldığını biliyorum. … Listede ismi geçen … hakim o dönem Ağır Ceza Mahkemesi başkanı idi, açıkça karşı grup lehine çalıştığını bir takım ilçe ziyaretleri yaptığını biliyorum kendisi de zaten bunu saklamıyordu … Listede ismi geçen … hakimle çok kısa bir süre çalıştık, … beyle ilişkileri iyiydi, bu kişi hakkında fazlaca birşey bilmiyorum. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan F.B.’ye ait, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 15/05/2017 tarihli sorgulama tutanağı; “…, bu şahsı da öğrencilik yıllarında ve Erzurum’da görev yaptığı dönemde tanıyorum. Kendisi öğrencilik yıllarında yapıya ait evde kalmıştı. Ama adresini bilmiyorum. Bu ev Cebeci’de idi. T.A.’dan sonra bu şahsa himmet ödemesi yaptım. Bu şahıs fetö/pdy yapılanması içerisinde yer alan kişidir.”
Aynı şahsa ait Denizli Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16/11/2016 tarihli sorgulama tutanağı; “Gülşehir’den sonra Erzincan’a tayinim çıktı. Erzincan’a tayinimde de cemaatin herhangi bir etkisi olmadı. Çocuklar büyümeden doğu görevini bitirmek için Erzincan’ı istemiştim. Dört yıl Erzincan’da görev yaptım. Erzincan’da normal soruşturma baktım. Başsavcımız İ.C. idi. Benim titiz davranışlarımdan dolayı bana bir dönem örgütlü suçları verdi. Ben toplantılarda da bu suçları benden alın şeklinde söyledim ancak almadı. Erzincanda bulunduğum 2007-2011 yılları arasında cemaat ile irtibatlı olduğunu bildiğim H.C., eşi N.C. (Şuan Elazığ’da görev yapıyor olabilirler) vardı. M.S. ve eşi Y.S. vardı. N.T., F.K., C.A. (C…’nin de Erzincan’dan sonra cemaat ile irtibatın kalmadığını öğrendim)’dır. Erzurum’dan T.A. organizeyi yapıyordu. Para ödemelerini T.A.’ya yapıyorduk. Bir dönemde … isimli arkadaş aynı işleri yapıyordu. Saymış olduğum Erzincan grubu toplantılara katılırdı.”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan A.C.’ye ait, Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/08/2016 tarihli ifade tutanağı; “… 2 nolu listede adı geçen Çorum 2. Ağır Ceza Reisi …, Çorum adliyesine T.G. geldiğinde onu o karşılamış ve meslektaşların bir araya toplanması için gayret göstermişti. Ancak nedenini anlamadığım bir şekilde T.G.’ye “hoşgeldin” denilen yer …’ın kendi odası değil, bu listelerde ismi bulunmayan ve cemaate yakın olmadığını düşündüğüm için ismini vermek istemediğim bir hakimin odasıydı. Ayrıca …’ın Fettullah Gülen hakkında aşırı bir hassasiyetinin olduğu ve bu konuda karşıt söylemlerde bulunanlara karşı mesleğini kullanarak hasmane tutum içine girdiği anlamına gelen bazı vakıalar konusuda Çorum barosu avukatları A.C.A. ve M.H.K. bilgi sahibidir. Bu kişilerin tanık sıfatı ile dinlenmelerinin yararlı olacağını düşünüyorum. …”
Davacı tarafından tanık ifadelerine karşı herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Bununla birlikte, davacının etkin pişmanlık kapsamında Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 20/12/2016 tarihli ifadesinde; üniversiteye hazırlık döneminde FETÖ/PDY bağlantılı Erzurum Nil Dershanesine gittiğini, üniversite yıllarında bu yapıya ait yurt ve evlerde kaldığını, telefonuna ByLock programı indirildiğini beyan etmiş, 07/03/2017 tarihli ifadesinde ise; 17 yaşından itibaren bu yapının içinde olduğunu, Erzurum’da çalıştığı dönemde FETÖ/PDY bağlantılı kişiler tarafından düzenlenen sohbetlere katıldığını, sohbetlerde kitap okunduğunu, “Ağlayan Adam” vaazlarının dinlendiğini, “Herkül.org” isimli sitede yer alan gündeme dair bilgilerin kendilerine aktarıldığını, 2010 HSK’sı tarafından görevlendirilen bir kısım savcılarca dönemin Diyarbakır Jandarma Komutanı hakkında dava açılmış olması nedeniyle davanın mahkumiyet ile bitirilmesi yönünde doğrudan olmasa da ima yollu baskılar yapıldığını beyan ettiği görülmüştür.
Bu durumda, davacının örgüt içinde yer aldığına, örgüt toplantılarına katıldığına, 2014 HSK seçimleri döneminde örgütün sözde bağımsız adaylarını desteklediğine ve seçim öncesi örgüt adaylarının propaganda çalışmalarında organizatör pozisyonunda olduğuna, üniversite döneminde ve sınavlara hazırlık döneminde örgüt evlerinde kaldığına, örgüt adına himmet topladığına, ByLock programını kullandığına, üniversiteye hazırlık döneminde örgüte müzahir dershaneye gittiğine ve diğer hususlara yönelik yukarıda yer verilen ifadelerin değerlendirilmesi sonucunda, davacının FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır.

c) Diğer Hususlar
Davalı idare, davacının FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde unvanlı bir göreve atanmasının davacının anılan terör örgütü ile irtibat ve iltisakına yönelik bir tespit olduğunu ileri sürmüştür.
Kararımızın “FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler” başlıklı kısmında açıklandığı üzere, FETÖ/PDY tarafından bu örgütle iltisak ve irtibatı bulunan hâkim ve savcılar adaylık dahil tüm süreçlerde üst görevlere getirilmek için emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmeye çalışılmış, örgütün Adalet Bakanlığı ve HSK’da etkin olduğu dönemde de örgüt mensupları üst görevlere getirilmişlerdir.
Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ait hizmet belgesinin incelenmesinden, davacının Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü bünyesindeki Hüseyin Turgut Eğitim Merkezinde Eğitim Merkezi Müdürü olarak görev yapmakta iken FETÖ/PDY terör örgütünün HSK’da etkin olduğu dönemde HSK 1. Dairesinin … tarih ve … sayılı kararı ile Çorum Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak atandığı, HSK’da FETÖ/PDY terör örgütünün etkisinin kırılmasından sonra ise aynı Dairenin … tarih ve … sayılı kararı ile Çorum Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevinden alınarak Kırşehir hakimliğine atamasının yapıldığı görülmüştür.
Davacı tarafından bu tespit ile ilgili herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Bu durumda, davacının FETÖ/PDY terör örgütünün HSK’da etkin olduğu dönemde Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görevlendirilmesinin, yukarıda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.

6) Dava Konusu Kararların Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi
Davacı, dava konusu kararlar ile bazı temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte bu ihlal iddialarının özü davacının meslekten çıkarılmasına dayanmaktadır.
Bu kapsamda, davacı hakkında tesis edilen meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın, AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan “özel hayata saygı hakkı” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira, AİHM tarafından dinamik bir şekilde yorumlanan ve sosyal hayattaki yansımaları kapsamında genişletilebilen “özel hayat” kavramı, eksiksiz bir tanım getirmenin mümkün olmadığı bir kavram olarak görülmekte, bu bağlamda bireylerin kişiliklerini geliştirmelerine ve mesleki yaşamlarına etki eden her durum özel hayata saygı hakkına dâhil edilmektedir. Nitekim AİHM, bireylerin genellikle iş ya da mesleki faaliyetleri sırasında dış dünya ile ilişkiler kurduklarını ve geliştirdiklerini belirterek ve bireyin iş hayatı ile özel hayatını birbirinden ayırmanın güçlüğünün altını çizerek, mesleki faaliyetlerin de özel hayata saygı hakkı kapsamında olduğunu belirtmiştir (Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29). AİHM’e göre özel hayat, bir bireyin başka bireylerle, mesleki ve iş ilişkileri de dâhil olmak üzere, ilişki kurma ve geliştirme hakkını kapsamaktadır (C./Belçika, B. No: 21794/93, 07/08/1996, § 25).
Dava konusu edilen kararlar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle söz konusu kararlar özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasına göre özel hayata saygı hakkının kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi ancak “kanunla öngörülmüş olma”, aynı maddede sayılan “meşru amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik olma” ve “demokratik bir toplumda gerekli olma” ölçütlerini karşılama şartıyla mümkündür. Anayasa’nın 20. maddesinin 13. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda ise özel hayata saygı hakkına müdahale edilebilmesi için müdahalenin “şekli anlamda belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunması”, “anayasal meşru bir amaca ulaşmaya yönelik olması” ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine uygun olması” gerekmektedir.
Dolayısıyla dava konusu kararlarla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunun, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, demokratik toplum düzenini tehdit eden olağanüstü hâlin varlığı hâlinde AİHS’in 8/2 ve Anayasa’nın 13. maddesinde bir temel hak ve özgürlüğe kamusal makamlar tarafından müdahale edilebilme şartlarını ortaya koyan güvencelere aykırı tedbirlerin alınması ya da bu güvencelerin daha düşük standartta sağlanabilmesi söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durum gerçekleştiği takdirde AİHS’in 15. ve Anayasa’nın 15. maddeleri uygulanabilir hâle gelmektedir.
AİHS’in 15. maddesinin birinci fıkrasında, savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde sözleşmeci devletlerin durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında ise bu hâllerde dahi AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Bu doğrultuda Anayasa’nın 15. maddesinde de olağanüstü hâllerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Dava konusu kararlar, davalı idare tarafından, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca tesis edilmiştir. Anılan KHK, 6749 sayılı Kanun’la TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmiş ve 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak davacı hakkında dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla bu kararlara dayanak KHK’nın yürürlükte olduğu ve öngörülen anayasal usul dâhilinde daha sonra kanunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu kararlar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olup müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Zira dava konusu kararlara gerekçe olarak gösterilen irtibat ve iltisak kavramları yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında yapılan değerlendirmede, terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olma durumu farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bunların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve kanunda tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre irtibat ve iltisak kavramları genel kavram niteliğinde olmakla birlikte, bu kavramların belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğunu söylemek mümkün olmadığından, hukuki nitelikleri ve objektif anlamları yargı içtihatlarıyla belirlenebilecektir.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata saygı hakkının kullanılmasına ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla müdahale edilebileceği öngörülmüştür. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında ise özel bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Anayasa’nın 5. maddesinde Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 08/12/2015, § 7; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33). Dava konusu kararlar, FETÖ ile üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibatı bulunan ilgililer hakkında ülkenin içinde bulunduğu tehdit ve kamu düzeninin bozulması ihtimali doğduğundan ivedi şekilde karar alma zorunluluğu nedeniyle ve millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu kararlar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır (Alparslan Altan/Türkiye, B. No: 12778/17, 16/04/2019, §§ 71-75). Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ’nün, yukarıda belirtildiği üzere atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu tedbirin de yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından 23/07/2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte AİHS’in 15. maddesinde öngörüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği kaydıyla derogasyon bildiriminde bulunularak milletlerarası hukuktan doğan yükümlülük yerine getirilmiştir.
AİHS’in 15. maddesi ile uygulama alanı bulan, “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikenin varlığı” hâlinde söz konusu tehlikeyi bertaraf etmek için ne yapmak gerektiğini takdir ve tayin etmek ulusun yaşamından sorumlu devlete aittir. İçinde bulunulan durumun kendine mahsus özellikleri nedeniyle bu özellikli durumu değerlendirmek hususunda, söz konusu tehlikeyi bertaraf edecek devletin, uygulayacağı tedbirler bakımından, olağan dönemdekinden çok daha geniş bir takdir marjına sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir (İrlanda/İngiltere [GK] B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 207).
Dava konusu kararların müdahalede bulunduğu özel hayata saygı hakkının AİHS’in 15. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen ve olağanüstü hâllerde dahi AİHS ve Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınamayacağı belirtilen haklardan olmadığı açıktır.
Bu durumda, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu kararlar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.

7) Sonuç olarak
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmemiştir.
Dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmediğinden davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesine yönelik isteminin de reddi gerekmektedir.

D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine dair aynı Kurulun … tarih ve … sayılı kararının iptali istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
2. Davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi ve özlük haklarının iadesi istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
3. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere,
17/11/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.