Danıştay Kararı 5. Daire 2017/4760 E. 2020/5397 K. 25.11.2020 T.

Danıştay 5. Daire Başkanlığı         2017/4760 E.  ,  2020/5397 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2017/4760
Karar No : 2020/5397

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : …Kurulu / …
VEKİLİ : Av. …

DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararına yönelik yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin aynı Kurulun … tarih ve … sayılı kararının iptaline karar verilmesi istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından; meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın disiplin cezası niteliğinde olduğu, hakkında olağanüstü hal ilan edilmeden disiplin soruşturması başlatılarak Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesinin 16/07/2016 tarih ve 2016/4 sayılı kararıyla görevden uzaklaştırılmasına karar verilmesine rağmen davalı idare tarafından, Anayasa ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda belirlenen soruşturma usulüne ilişkin hükümlere riayet edilmediği, savunma hakkı ve delil sunma hakkı tanınmadığı, hiçbir somut delil ve gerekçe gösterilmeden meslekten çıkarılmasına karar verildiği ve kararda şahsı ile ilgili olarak kişiselleştirme yapılmadığı, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin Resmi Gazete’de yayımlandığı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulmaması nedeniyle kendiliğinden yürürlükten kalktığı ve yürürlükten kalkan kanun hükmünde kararnameye dayanılarak meslekten çıkarılmasına karar verildiği, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla hakkında açılan ceza davasının sonucunun bekletici mesele yapılması gerektiği, dava konusu karar ile Anayasanın 6., 13., 15., 36., 38., 70., 121., 129. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6., 8., 9., 10., 15. maddelerinin ve Ek 1 No’lu Protokolün 1. maddesinin ihlal edildiği ileri sürülerek dava konusu kararın hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir. Öte yandan, davacı tarafından, dava konusu kararın dayanağı olan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi’nin 3. maddesi ile getirilen düzenlemelerin; olağanüstü halin gereklerini aşar nitelikte olduğu, süre yönünden herhangi bir belirleme içermediği, etkileri olağanüstü hal sona erdikten sonra da devam edecek şekilde geçici olmayan tasarruflar içerdiği ve ölçülülük ilkesine aykırı olduğu ileri sürülerek Anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması isteminde bulunulmuştur.

DAVALININ SAVUNMASI : Davalı idare tarafından; dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa’nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp “göreve son” müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Yasa’nın 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen karar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararın hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …DÜŞÜNCESİ : Dava, yargı mensubu olan davacının 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun ile kanunlaşmıştır) 3. maddesinin birinci fıkrası uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin olarak Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nca verilen … tarih ve … sayılı karara yönelik yeniden inceleme talebinin reddi hakkında aynı Kurul tarafından verilen … tarih ve … sayılı kararın iptali istemiyle açılmıştır.
Davacının Anayasa’ya aykırılık iddiası ile tarafların usule ilişkin iddiaları yerinde görülmemiştir.
Dava dilekçesinde, anılan Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararının iptali istenilmiş ise de, dilekçenin içeriğinden istemin sadece bu kararın davacıya ilişkin kısmına yönelik olduğu anlaşıldığından, iptal isteminin bu kapsamda incelenmesi gerekli görülmüştür.
Üstün kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, T.C. Anayasası’na, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
Nitekim, T.C. Anayasası’nda, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı (9.madde); herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu (36.madde); hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları ve Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verecekleri (138.madde); meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi hakkında kanundaki istisnalar saklı olmak üzere azlolunamayacakları (139.madde) kurala bağlanmıştır.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilen ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmiş bulunan Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde de, bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmış olup, hâkimlerin herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmelerine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışları ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmeleri gerektiği; yargı görevlerini tarafsız, önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmek zorunda oldukları; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmaları gerektiği; davranışlarının makul bir kişinin gözünde tasvip edilir nitelikte olmasını sağlamaları ve hâl ve davranış tarzlarının, insanların yargının doğruluğuna ilişkin inancını kuvvetlendirici nitelikte olması gerektiği; yalnızca adaleti sağlamakla kalmamaları, bu görüntüyü yansıtılmak zorunda da oldukları; sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda oldukları ve bunu özgürce ve kendi iradeleriyle yapmaları gerektiği; ailelerinin, sosyal ilişkilerinin veya diğer ilişkilerinin, hâkim olarak meslekî davranışlarını veya kararlarını uygunsuz bir şekilde etkilemesine izin vermemeleri gerektiği; yargı görevinin yerine getirilmesinde herhangi bir kimsenin kendilerini uygunsuz bir şekilde etkileyebileceği izlenimine yol açmamaları ve başkalarının böyle bir izlenime yol açmasına müsaade etmemeleri gerektiği; özetle, hâkimlerin yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranmak zorunda oldukları belirtilmiştir.
Yukarıda belirtilen meslek ve davranış kurallarının benimsenmesi ve sürdürülebilmesi bakımından hâkim ve savcıların denetimi ve gerektiğinde bu konuda meşru tedbir ve yaptırımların uygulanması zorunlu olup, bu amaçla T.C. Anayasası’nın 159. maddesi ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na, hâkim ve savcılardan meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme ve görevden uzaklaştırma işlemlerini yapma yetkisi tanınmıştır.
22/07/2016 tarih ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasında ise, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler Ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verileceği belirtilmiş olup; 02/01/2017 tarih ve 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un 11. maddesinin ikinci fıkrasında da, bu kapsamda verilmiş meslekten çıkartma kararlarına karşı, kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’a dava açabileceği kuralına yer verilmiştir.
Başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütleriyle veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunan yapı, oluşum ya da gruplarla herhangi bir bağı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının meslekten çıkarılması, demokratik toplumun temel değerlerinden biri olan yargının güvenilirliği ve saygınlığının sağlanması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Nitekim 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3.maddesinin gerekçesinde; 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve kalkışmanın sorumlusu olan FETÖ/PDY ile bağlantılı yargı mensuplarının görevde tutulmaları en başta yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleriyle bağdaşmadığı; Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm verme ödevi altındaki yargı mensuplarının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesiyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmesi, örgüt hiyerarşisi içinde ve ideolojik bağlılık duygularıyla hareket etmesinin en başta yargının saygınlığı ve güvenilirliğine zarar vermekte olduğu; Devlet organizasyonu dışındaki başka bir hiyerarşik yapının talimatlarına boyun eğen yargı mensuplarının varlığının, vatandaşların yine Anayasa’nın teminatı altındaki adil yargılanma hakkı önünde büyük bir engel teşkil ettiği; bu nedenlerle, belirtilen türde irtibatları değerlendirilen yargı mensuplarının meslekte kalmalarının doğuracağı sakıncaları gidermek amacıyla, Anayasa’nın 139 uncu maddesinin ikinci fıkrasında tanınan takdir hakkı da gözetilerek bu düzenlemenin yapıldığı ifade edilmiştir.
667 sayılı KHK’nın yukarıda anılan 3. maddesinde genel olarak terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplardan söz edilmiş ise de madde gerekçesi dikkate alındığında FETÖ/PDY’nin bunların başında geldiği anlaşılmaktadır. Tedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle yargı mensupları arasında bağ kurulması aranmamış; MGK’ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen “yapı”, “oluşum” veya “gruplar” ile bağ kurulması yeterli görülmüştür. Diğer taraftan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba “üyelik” veya “mensubiyet” şeklinde olması zorunlu olmayıp “iltisak” ya da “irtibat” şeklinde olması da yeterlidir. Öte yandan, terör örgütleri veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın “sübut” derecesinde ortaya konulması aranmamıştır. Böyle bir bağın Hâkimler Ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca “değerlendirilmesi” yeterli görülmüştür. Buradaki değerlendirme Genel Kurulun salt çoğunluğunda oluşacak bir “kanaati” ifade etmektedir. Kuşkusuz bu kanaat cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece meslekte kalmanın uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirmeden ibarettir ve bu değerlendirme yapılırken, yetkili kurulları belli bir kanaate ulaştıracak nedenler her somut olayın özelliğine göre değişebilecektir.
Nitekim, bazı Anayasa Mahkemesi üyelerinin 667 sayılı KHK uyarınca meslekten çıkartılmasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nca verilen 04/08/2016 gün ve E:2016/6; K:2016/12 sayılı kararda da yukarıda belirtilen uygulama koşulları aynen benimsenmiş bulunmaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararıyla; ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisi’ndeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına, başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş sıfatıyla, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı sıfatıyla v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin birinci fıkrası kapsamında FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin anılan Kanun Hükmünde Kararname hükmü uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verildiği ve bu karara yönelik yeniden inceleme talebinin de dava konusu … tarih ve … sayılı kararıyla reddedildiği anlaşılmıştır.
Davacı tarafından, dava konusu işlemin savunması alınmadan tesis edildiği ileri sürülmekte ise de, bu eksikliğin yargılama süreci içinde giderilmesinin mümkün olması, 667 sayılı KHK’de öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarmanın, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak “olağanüstü tedbir” niteliğini taşıması ve davaya konu Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararının, disiplin hukukuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını gerektiren meslekten çıkarma cezası niteliğinde bulunmaması karşısında bu iddiaya itibar edilmemiştir.
Taraflarca dosyaya sunulan bilgi ve belgeler yukarıda belirtilen mevzuat ve mesleki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, davacının silahlı terör örgütü olduğu yargı kararıyla sabit görülen (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun …tarih ve E:…, K:…sayılı kararı) FETÖ/PDY’nin amaç ve eylemleri doğrultusunda faaliyet yürüttüğü hususunda Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nda oluşan kanaatin hukuken haklı ve geçerli nedenlere dayalı olduğu sonucuna varıldığından, bu husus gözetilerek ve davacının meslekte kalmasının doğuracağı sakıncaları gidermek amacıyla, T.C. Anayasa’sının 139. maddesi ile verilen takdir hakkı çerçevesinde meslekten çıkartılmasına ilişkin karara yönelik yeniden inceleme isteminin reddi yolundaki dava konusu Genel Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Nitekim, davacı hakkında Yargıtay …. Ceza Dairesinin (İlk Derece) …tarih ve E:…, K:…sayılı kararıyla FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle mahkumiyet kararı verildiği de tespit edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten sonra davalı idarenin usule ilişkin iddiaları yerinde görülmediğinden ve davacının 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile ilgili Anayasa’ya aykırılık iddiası ciddi görülmediğinden işin gereği görüşüldü:

A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK’nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.

2) Davacıya İlişkin Süreç
… tarih ve … sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından … tarih ve … sayılı kararla reddedilmiştir.
Davacı tarafından meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın iptali talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Öte yandan, davacının, ceza yargılaması sonucunda Yargıtay …. Ceza Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üyelik suçundan 13 yıl 15 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, anılan karara karşı yapılan temyiz başvurusunun ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2020/52 esasına kaydedildiği ve Dairemizin karar verdiği tarih itibarıyla UYAP ortamında yapılan inceleme sonucu temyiz incelemesinin devam ettiği (anılan mahkumiyet kararının kesinleşmediği) görülmüştür.

B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz…”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar…”

2) AİHS
AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS’in 15. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”

3) Kanun
667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır…”

4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri”nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.

C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS’in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS’in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM’e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, “yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava dosyasına sunulmuş olan ve davacı hakkında yeni bilgi ve belgeleri içeren 10/02/2020 tarihli Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçesi ve eki CD’nin, 21/05/2020 tarihli ara kararımızla davacıya tebliğ edilmesine karar verilmiş ve söz konusu Danıştay savcı düşüncesi ve eki CD’ye ilişkin beyanlarını sunabilmesi için ara kararın tebliğinden itibaren davacıya on gün süre verilmiştir.
Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in ‘’Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay’da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay’da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.

2) FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ’nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
“Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup …bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. …Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. …Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır…
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir…
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır…
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir…
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır…”
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ’nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı Erdal kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde …siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; –Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.– …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. …FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. (“T” taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ’nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, “önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV’de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi” şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.

3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM “demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu” belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM’e göre “kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır.” (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık mesleği” kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede “… Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar.” denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.

4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.

5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararların dayanağı olan delillerin, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulduğu anlaşılmakta ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir.

a) ByLock Delili
i. ByLock Uygulamasına İlişkin Genel Değerlendirme
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında belirtildiği üzere ByLock uygulaması, kullanılması için indirilmesi yeterli olmayan ve özel kurulum gerektiren, kullanıcıların haberleşebilmesi için her iki tarafın önceden temin ettikleri kullanıcı adlarını ve kodlarını eklemeden taraflar arasında mesajlaşmanın başlayamadığı, bu bakımından sadece oluşturulan hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân veren, kriptolu anlık mesajlaşma, e-posta gönderimi, ekleme yoluyla kişi listesi oluşturma, grup içi mesajlaşma, kriptolu sesli görüşme, görüntü veya belge gönderebilme özellikleri bulunan, böylece kullanıcılarının, örgütsel mahiyetteki haberleşmelerini başka herhangi bir haberleşme aracına ihtiyaç duymadan gerçekleştirmesine olanak sağlayan bir iletişim sistemidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında; ByLock uygulamasının 2014 yılı başlarında uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olduğu, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve bluetooth yoluyla yüklenildiği hususunun yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesaj ve e-postalardan anlaşıldığı, ByLock üzerinden yapılan iletişimin çözümlenen içeriğinin tamamına yakınının FETÖ mensuplarına ait örgütsel temasa ve faaliyetlere ilişkin olduğu; kullanıcılar tarafından buluşma adreslerinin değiştirilmesi, yapılacak operasyonların önceden bildirilmesi, örgüt mensuplarının yurt içinde saklanması için yer temini, yurt dışına kaçış için yapılan organizasyonlar, himmet toplantıları, açığa alınan veya meslekten çıkarılan örgüt mensuplarına para temini, örgüt liderinin talimat ve görüşlerinin paylaşılması, Türkiye’yi terörü destekleyen ülke gibi göstermek amacına yönelik faaliyette bulunan birtakım internet adreslerinin paylaşılması ve bu sitelerdeki anketlerin desteklenmesi, FETÖ’ye yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli veya sanıkların hâkim ve Cumhuriyet savcılarınca serbest bırakılmasının sağlanması, örgüt mensuplarına müdafi temin edilmesi, örgüt üyelerinden kimlere operasyon yapıldığına ve kimlerin deşifre olduğuna ilişkin bilgilerin paylaşılması, operasyon yapılması ihtimali olan yerlerde bulunulmaması ve bu yerlerdeki örgüt için önemli dijital verilerin arama-tarama mesulü olarak adlandırılan kişilerce önceden temizlenmesi, kamu kurumlarında FETÖ aleyhine görüş bildiren veya yapılanmayla mücadele edenlerin fişlenmesi, sistemin deşifre olduğunun düşünülmesi halinde ByLock iletişim sisteminin kullanımına son verilerek Eagle, Dingdong ve Tango gibi alternatif programlara geçiş yapılacağının haber verilmesi, yapılanmaya mensup kişilerin savunmalarında kullanabilmeleri amacıyla hukuki metinler hazırlanması gibi örgütsel nitelikte ve amaçta mesajlar gönderildiği ifade edilmiştir.
Bylock delilinin hukuki niteliği ile ilgili olarak ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yukarıda anılan kararında; Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesinin 32. maddesi ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 4.maddesinin 1.fıkrasının (i) bendi ile 6.maddesinin 1.fıkrasının (d) ve (g) bentlerine uygun şekilde Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından elde edilen Bylock’a ilişkin dijital materyaller hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ceza Muhakemesi Kanununun 134.maddesi gereğince Ankara Sulh Ceza Hakimliğince verilen ”inceleme, kopyalama ve çözümleme” kararına istinaden bilgisayar ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı görülmüştür.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de Bylock verilerinin kanuni bir temele dayanmadan ve hukuka aykırı şekilde elde edildiğine yönelik iddialar yönünden yapılan başvuruda; 4/6/2020 tarih ve Başvuru No: 2018/15231 sayılı kararı ile Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi aynı kararında, yapısı, kullanım şekli ve teknik özellikleri itibarıyla sadece FETÖ/PDY mensuplarınca -örgütsel iletişimde gizliliği sağlama amacıyla- kullanılan kriptolu iletişim ağının başvurucu tarafından kullanılmasının terör örgütüne üye olma suçu açısından mahkumiyete dayanak olarak alınmasının, adil yargılanma hakkı kapsamındaki usul güvencelerini etkisiz hale getiren keyfi bir uygulama olarak değerlendirilemeyeceği tespitinde de bulunmuştur.
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında, yargı mensubu olarak görev yapmakta iken haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilmiş olan bazı kişilerin ByLock uygulamasına ilişkin birtakım ifadelerde bulunduğu görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan Y.G. isimli şahıs tarafından …. Ağır Ceza Mahkemesine sunulmuş beyan: “Bana ByLock adlı programı indirmemi 2014 Temmuz’da Ali adlı kişi söyledi. Önce VPN programını daha sonra da ByLock’u kurmamı, VPN’yi açmadan ByLock’u kullanmamam gerektiğini açıkladı. Daha sonra beni kendisi ekledi ve onaylamamı söyledi. Böylece buradan daha güvenli mesajlaşabilecektik onlara göre. Çünkü 2014 HSYK seçimleri yaklaşmaktaydı ve hızlı bir haberleşme ağı lazımdı.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö. isimli şahsa ait Malatya Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 16/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “2014 HSYK seçimlerinden yaklaşık 3-4 ay önce E.E.’nin evinde toplanmıştık. ……abi denilen kişi bir programdan bahsetti. Bu program üzerinden haberleşeceğimizi söyleyerek telefonlarımızı istedi. Kendisi telefonlarımıza ByLock denilen programı söz konusu sohbet sırasında yükledi. …ByLock programını kullanan cemaatteki herkesin paylaşımlarını görmek mümkün değildi. Sadece arkadaş listesi (grup) şeklinde oluşturulan arkadaşlarla konuşabilmekte ve yazılar paylaşabilmekteydik. …HSYK seçimlerinin sonuna kadar ByLock programı üzerinden haberleşme sağlanıyordu. Cemaat mensuplarının istemleri doğrultusunda seçimlerden sonra ByLock programını sildim.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.B. isimli şahsa ait Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 22/03/2017 tarihli sorgulama tutanağı: “…isimli şahıs telefonuma ByLock yüklemek istedi. Ancak akıllı telefonum olmadığı için yükleyemedi. Ben de eşimin telefonunu kendisinden habersiz aldım. Bir şeyler yaptı. Bundan sonra buradan haberleşeceğiz dedi. ……, hâkim ve savcıların kişisel bilgilerini (dünya görüşü, siyasi görüş vs.) özellikle ByLock’tan ona atmamı istiyordu. ……bana tablet almamı, başka bir akrabamın adına hat almamı söyledi. Ancak ben bunu da yapmadım. Daha sonra …, bana içinde hat olan bir tablet getirdi. Tablette ByLock programı yüklüydü. Gelen yazıları okuyordum. Ayrıca bana tablette silme programını gösterdi. Herhangi bir durumda onu kullanmamı söyledi.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan S.Ö. isimli şahsa ait Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 02/03/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “2014 yılının Ağustos ayında E.Ö. çalıştığı yer olan Silivri’ye gelmemi söyledi. Silivri’ye gittikten sonra beni oradan alıp Silivri İlçesinde oturan D.S.’nin evine götürdü. Burada …kod adlı şahıs da vardı. Kendisi telefonumu istedi. Kendisi bana ByLock isimli programı yükledi. Artık buradan haberleşeceğimizi bana söyledi. Çünkü benim tek kaldığımı, bir şekilde haberleşmemiz gerektiğini söyledi. 2015’in Şubat ayına kadar bu program üzerinden haberleştik.”
Bu durumda, FETÖ tarafından gizliliği sağlamak için örgütsel haberleşme amacıyla oluşturulduğu ve münhasıran FETÖ tarafından kullanıldığı anlaşılan ByLock uygulamasının yüklendiğinin, bu ağa dâhil olunduğunun tespit edilmesi hâlinde, bu kişilerin örgüte üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut örgütle irtibatı ortaya konulmuş olabilecektir.

ii. ByLock Delilinin Davacı Yönünden Değerlendirilmesi

Davacının ceza yargılamasının yapıldığı Yargıtay …. Ceza Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararında;
“Sanık adının geçtiği ByLock Yazışmaları ve sanık hakkındaki ByLock verileri:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …tarih ve …muhabere sayılı yazısı ile dosyamıza gönderilen ByLock kullanıcısı olan örgüt mensupları ile ilgili Yargıtay hiyerarşisinde örgüt yapılanmasına dair Ankara Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünün …tarihli ve …sayılı rapor ve organizasyon şeması incelendiğinde;
Haklarında FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçundan soruşturma yürütülen Yüksek Yargı eski üyelerinden 59344 ID’yi kullandığı tespitine yer verilen A.A. tarafından, Dairemizde yargılaması yapılan ve hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan cezaya hükmedilen 396841 ID kullanıcısı olduğu belirlenen A.K.’ye gönderilen 13/01/2016 tarih ve 23:09 saatli ByLock mesajının;
‘Arkadaş gelince B-20 deki (…) ile dizin bloktaki yakuta da aynılarını yüklesin / … / …şeklinde olduğu görülmüştür.
Dairemizde yargılaması yapılan ve hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan cezaya hükmedilen Ö.B.’ye ait ByLock tespitlerine göre Ö.B.’nin …ID kullanıcısı olduğu ve ByLock kayıtlarına göre A.A. tarafından …olarak isimlendirildiği görülmektedir. Bahse konu mesajın muhatabı olan A.K.’nin lojman bilgilerinin …Mah. …Cad. No: …İç Kapı No: ……olduğu, sanık [davacı] …’un da lojman bilgilerinin …. …Cad. No: …İç Kapı No: ……olduğu dikkate alındığında, mesaj metninde yer alan ‘yakut’ ifadesi ve ayrıca sair mesajlarda yer alan …, …, …gibi ifadeler ile sanığın [davacının] kastedildiği kanaatine varılmıştır.
Bu açıklamalara istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …tarih ve …muhabere sayılı yazısı ekinde sanıktan [davacıdan] bahsedildiği değerlendirilen Bylock mesajları incelendiğinde:
…ID [Yüksek yargı sorumlusu sivil şahıs olan M.B. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısı] ile …ID [Ç.Ş. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısı] arasındaki;
– 23/12/2015 tarih ve 21:37 saatli ByLock mesajı:
‘yarın izzet abiye soyleyebilirmisiniz… …abinin kendisi ile goruşmesi lazım… Ne zaman olabilir… …abi yada sizde yada kendisinde / abi cumartesi olsun / cumartesi …abinin evi olsun’
– 24/12/2015 tarih ve 22:44 saatli ByLock mesajı:
‘size tablette not alma gündemleri yazma programı gönderecem / şifreli ve güvenli / ayrıca / yarın bilgi işlemci bir arkadaş saat 17 de …olacak / sizde tabletiniz ve wifi nizle çıksanız sizn de tablete program kursun abi’
– 24/12/2015 tarih ve 21:45 saatli ByLock mesajı:
‘Konu:…abi
abi …abi ile görüşme cumartesi saat 15.00 da …abinin evinde olacak…haber verebilirmisiniz’
– 16/01/2016 tarih ve 14:15 saatli ByLock mesajı:
…, önder, …, …ve izzet abilerin viberleri var / bir de …abiye veroriz’
…ID [Yüksek yargı sorumlusu sivil şahıs olan M.B. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısı] ile …ID [A.B. adlı ByLock kullanıcısı] arasındaki 03/01/2016 tarih ve 01:42 saatli ByLock mesajı:
…abiye bugün izzet abiye gitmesini söyledim. tüm sorunlarını kendisine açmasını söyledim. yarın bir daha haber gönderecem gerekirse bünyamin abiler ile görüş diyecem”
…ID [Yüksek yargı sorumlusu sivil şahıs olan M.B. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısı] ile …ID [İ.K. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısı] arasındaki 24/12/2015 tarih ve 19:41 saatli ByLock mesajı:
‘yarın …abiye saat 17 de tableyiniz ve wifi nizle gidebilirmisiniz…’
…ID [Yüksek yargı sorumlusu sivil şahıs olan M.B. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısı] ile …ID [M.K. adlı ByLock kullanıcısı] arasındaki;
– 02/01/2016 tarih ve 15:43 saatli ByLock mesajı:
‘9. Ceza daki ahilerin takibini zimmetledik. …abi ile Bünyamin, …ve …abiler görüştüler……abi onun takibini yapacak… Ayrıca ihtiyaç halinde aynı apartamadan başka iki abi de ilgilenecekler….abiye hem …Bey ile hem de …abi ile ilgilenmesini istedik… …abi belli periyotlarla …bey ve …abi ile görüşecek… Ayrıca yol haritası için de gerekli çalışmayı yapıyorlar… Zaman zaman bilgi verecem… öte taraftan şöyke bir sıkıntımız var… 9. C.D. de eskiden çalışan …abi eşinden boşanmış, bilginiz vardır. Mevcut kaldığı lojmanda eski eşi ve çocukları oturuyor, kendisi kiraya çıkmış… …abinin Abdurrahman abi ile görüşmesini istemiştik. Çünkü başka kimse tesir edemiyor… …abi görüşmüş ve yemek yemiş, daha iyi bir durumda olduğunu söylüyor. Değişik vesilelerle görüşmeye devam edecek. …abi yeniden evlenmek neyetinde olduğunu söylemiş, hatta birkaç kişiye de bakmış, önceden baktığı işler ile ilgili sıkıntılı herhangi bir ifade kullanmamış. O abi şimdilik kontrol altında. …abi bu abinin çok pecmurde dolaştığını söylüyor. Bir ara götürüp üstüne başına birşeyler almanın yararlı olacağını söylüyor. Aralarındaki hukuk nedeniyle bunu kendisinin yapabileceğini söylüyor. Ayrıca boşandığı eşine 1500 TL nafaka, eşi ve çocuklarının oturduğu evin kirası, telefon, elektrik, su gibi giderlerini karşılamaya devam ediyormuş. Çocuklarına da harçlık veriyormuş. Kendisi de başka bir evde yaşıyor. Bu nedenle normalin üzerinde fazladan güncel ihtiyaçlar nedeniyle ödenen bir para var. Abimiz yardıma ihtiacının olduğunu ifade etmiş… …abi ümitli konuşmamış… Ancak abiler belli bir yardım olmasın ama şu anda çok peşmurde olduğu için kıyafet konusunda yardımcı olsak diyorlar… İzzet abi bir yere götürüp giyindirse diyorlar.’
– 02/01/2016 tarih ve 15:46 saatli ByLock mesajı:
‘ben aksam ona jaber gonderirim / sizde yakut abi ile de bilgi ulastirin lutfen. ne yapilmasi gerektigini yazin abi / Abi arkadaşlarımızın dertleri ile dertenmeniz ve ilginiz için Allah razı olsun”
…ID ile …ID [S.S. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısı] arasındaki 02.01.2016 tarih ve 22:51 saatli ByLock mesajı:
‘Konu:Fw: Fw: Fw: Tazminat davaları ile ilgili bilgi notu 02/01/2016 19:27, …yazd?: 02/01/2016 17:22, a06 yazd?: 31/12/2015 16:20, ykt1 yazd?: TAZMİNAT DAVALARI İLE İLGİLİ BİL’
…ID [A.A. adlı ByLock kullanıcısı] ile …ID arasındaki 13/12/2015 tarih ve 16:04 saatli ByLock mesajı:
‘Konu:Görüşme
Pazartesi …bey müsait olmadığına göre salı veya çarşamba Bünyamin beylerde görüşebilir miyiz. Hangi gün uygunsanız yazarsanız ona göre sabitleyeceğiz’
…ID [Yüksek yargı sorumlusu sivil şahıs olan M.B. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısı] ile …ID [A.A. adlı ByLock kullanıcısı] arasındaki 02/01/2016 tarih ve 19:40 saatli ByLock mesajı:
‘Konu:CVP: Talep
abi yakut beyi gönderdim… görüştüler… gereğini yapacağız inşaallah. abi ahilerin talepleri sizde toplanmalı, ndr abi ye değil… gerçi …abi sizden haberdar olmadığı için öyle düşünmüştür… ben ona söylerim… ona da bilgi verdik heyet adına yakut bey muhatabınız. gerekirse …abi ve fahri abi de devreye girsinler… 02/01/2016 19:16, … (…) yazdı: Abi asagida … beyin talebi hakkindane yapabiliriz? …(02/01/2016 13:39): fahrili (01/01/2970 00:00): abi dun izzet beyle avm de karsilastik. kendisinin sorduklarina cevap alamadigini ndr ve kartllada görüşmediğini onlarinda sorduklarini yanitlamadiklarini kim sorularina cevap verecekse kendisininde ihtiyaci olduğunu söyledi.’
… ID [A.B. adlı ByLock kullanıcısı] ile … ID [M.K. adlı ByLock kullanıcısı] arasındaki 23/12/2015 tarih ve 17:52 saatli ByLock mesajı:
‘19.10 da arabasız olarak bizim nizamiyede ol. yakut alacak bizi / tmm / tmm son bakip hareket ederim / saat 19.10 da biz / bizim nizamiyede ol / cavusdan haber varmi / …isi gene bizi mi bulacak? / …/ cavuş tmm geliyorlar / cumartesi 15.00 nasıl olur …için yakuta / tmm diyorum o zaman. akşama sarkarsa sıkıntı olmaz değil mi. çünkü yakuta gidicez onada ok letmemiz lazım’
…ID [A.B. adlı ByLock kullanıcısı] ile …ID arasındaki 22/12/2015 tarih ve 19:01 saatli ByLock mesajı:
‘cuma yerine yarın çarşamba olabilir mi acep. / alo gidiyoruz mu / cevp bekliyorum hala / kimden / …ve ben tamam / evet biliyorum …dan cvp bekliyorum. dünden beri dönmedi. boşuna olur mu diye şettim. / zor döner / hele sıkışık zamanda / o zaman gidelim mi. cok olsa döneriz. / ilk teklif ettiğinde ne demişti / cuma idi. ben olmayınca çarşambayı sen yazış bana gelin dediydi.’
…ID [Yüksek yargı sorumlusu sivil şahıs olan M.B. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısı] ile …ID [A.B. adlı ByLock kullanıcısı] arasındaki;
– 24/12/2015 tarih ve 20:21 saatli ByLock mesajı:
‘Konu:…abi
abi izzet abi cumartesi …abide olacak saat kaç olsun…’
– 24/12/2015 tarih ve 20:21 saatli ByLock mesajı:
‘Konu:Re: a alkan ziyaret
Abi daha önce buna cevap vermiştik sanırım… Turgut özal’ a almaları sorun olabilir… Ama danışman olarak alır ve istifade wderiz dediler…Ancak şu sıra Turgut Ozalin sgk sini iptal ettiler… Doktorlari cikarmak zorundalar… Kayseri ve Konyaya soralim mı 11/01/2016 22:00,…yazd?: ABİ YARUN AKŞAM ALİ BAŞKANA ZİYARETE GİDECEKTİK ISRARLA YEMEĞE ÇAĞIRDI. …BİZİMİŞYERİNDEN H BEY VE BEN GİDİYORUZ. SKKINTILARI NEDENİYLE …VE …ABİYİ ÇAĞIRMADIM. BU ARKADAŞLARIN HEPSİYLE ESKİ HUKUKLARI VAR. HASTALIĞI İLE DAMADININ İŞ DURUMU CANINI SIKIYORDUR. Bl DİNLEYELİM DEDİK. AMA BİR SEY SORMUŞTUK ZİYA BEYE BE NDR BEYE ZAMANINDA. DAMADI OLDUĞU GÖREVDEN UZAKLAŞTIRILIRSA BİZİM ÜNİVERSİTELEEDEN BİRİNDE İŞ İMKANI OLUR MU DİYE. BİZ CEVAP GELMEDİ. AMA BİZ ESKİ SIKINTILI GÜNLERİN BAŞINDAİKEN ONA IŞIK ÇAKMIŞ ÜMİTLENDİRMİŞTİK. BİR GELİŞME OLDU MU? BİR DİYECEĞİNİZ OLUR MU?’
57171 ID [C.K. adlı ByLock kullanıcısı] ile …ID [M.K. adlı ByLock kullanıcısı] arasındaki 11/12/2015 tarih ve 23:02 saatli ByLock mesajı:
‘1 ocak a kadar …ocaka kadar bünyamin …
…tarihli ve …sayılı rapor ve organizasyon şemasında yer alan …ID’nin [A.A. adlı ByLock kullanıcısı] eklediklerine verdiği isimlere bakıldığında, kullanıcı tarafından …ID’ye …isimlerinin verildiği görülmektedir. 363824 ID [Yüksek yargı sorumlusu sivil şahıs olan M.B. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısı] tarafından kendi hesabında ”DANIŞMA” adı altında oluşturulan grup içerisinde de …ID’nin yer aldığı görülmüştür. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …tarih ve …muhabere sayılı yazısı ekinde gönderilen …ID’ye ait ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağındaki bilgilere göre, kullanıcı adının …olarak tespit edildiği,
…ID’den …ID’ye [A.B. adlı ByLock kullanıcısına] 23/12/2015, 17:49 tarih ve saatli;
‘O zaman saat 07.10 da sizin evin aşağısındaki marketten ben alabilirim’
şeklindeki mesaj ile,
yukarıda bahsedilen …ID [A.B. adlı ByLock kullanıcısı] ile …ID [M.K. adlı ByLock kullanıcısı] arasındaki 23/12/2015 tarih ve 17:52 saatli;
‘19.10 da arabasız olarak bizim nizamiyede ol. yakut alacak bizi’
şeklindeki mesajın tarih ve saat bilgileri dikkate alındığında, …ID’nin sanık [davacı] …’un kullanımında olduğu kanaatine varılmıştır.
ByLock iletişim programının, Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından mevzuatına uygun olarak elde edildiği, münhasıran FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensupları tarafından kullanılan bir ağ olduğu, bu ağa, diğer mensupların yardımı ile dahil olunabildiği, elde edilen verilerin diğer tüm hukuki delillerle desteklenerek CMK’nın 217. maddesi uyarınca hükme esas alınabileceği anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; sanığın[davacının], inkara yönelik savunmalarına itibar edilmemiş, ByLock’u kullandığının sabit olduğu kanaatine varılmıştır…. Sanığın[davacının], FETÖ/PDY terör örgütünün üyeleri tarafından kullanılan mahrem yapılanmaya hizmet eden haberleşme programı Bylock’u kullandığı, bağlantının HTS ve CGNAT verileri uyumlu olduğu birlikte değerlendirilerek sanık aleyhine delil teşkil ettiği; örgüt yapısının anlatıldığı bölümde açıklandığı üzere, örgütün gizlilik tedbirine özel önem verdiği, bu anlamda sanığın [davacının] hiyerarşik talimatlar çerçevesinde kripto programı kullanarak örgüt içi haberleştiği kabul edilmiştir. Ayrıca sanığın [davacının] dosya içerisinde deliller bölümünde ayrıntıları bildirilen dava dışı Bylock kullanıcısı başka sanıkların görüşme içeriklerinde de adının geçtiği, dolayısıyla sanığın [davacının] grup içerisinde hareket ettiği ve örgüt suçlaması ile hakkında soruşturma/kovuşturma bulunan kimselerle kripto program üzerinden haberleşilmesi sırasında örgüt faaliyetleri çerçevesinde sanıktan [davacıdan] grubun bir üyesi olarak bahsedildiği anlaşılmaktadır.” değerlendirmelerine yer verildiği görülmüştür.
Davacı tarafından, ByLock delilin hukuka uygun delil olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, isnat edilen ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağında ID ve kullanıcı adı dışında profil bilgilerinin bulunmadığı, abone tespit kayıtları ile SGK kayıtları bölümlerinin boş olduğu, …ID numarasının kendisine ait olduğunu gösteren en küçük bir iz ve emare bulunmadığı, söz konusu ID’yi ekleyenlerin verdikleri isimler sütununda diğer ByLock kullanıcılarının bu ID’yi “Yakut” ve “D-yakut” olarak kaydettikleri ve bunların kendisiyle bir ilgisinin bulunmadığı, söz konusu ByLock hesabının kendisine ait olduğu iddiasının hiçbir hukuki geçerliliğinin bulunmadığı, ByLock kullanıcısı olmadığı beyan edilmiştir. ByLock uygulaması ile ilgili yukarıda aktarılan hususların değerlendirilmesi sonucunda davacının bu beyanına itibar edilmemiştir.
Netice itibarıyla davacının yargılamasının yapıldığı Yargıtay …. Ceza Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararında yer verilen belirlemelerin, davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacının adının geçtiği ByLock yazışma içeriklerinin ( …ID numaralı, yüksek yargı sorumlusu sivil şahıs olan M.B. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısına ait ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı, …ID numaralı, Ç.Ş. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısına ait ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağı ile …ID numaralı, İ.K. adlı ve …kullanıcı adlı ByLock kullanıcısına ait ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağının) birlikte değerlendirilmesi sonucunda; davacının, “…” ID numarasıyla ve bir kullanıcı adı ve şifre almak suretiyle bu ağa dâhil olduğu anlaşılmaktadır.

b) Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
Davacı hakkındaki tanık beyanları şu şekildedir:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan İ.O isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 14-26/12/2016 tarihli şüpheli 2. sorgulama tutanağı:
“… SORULDU: 2010 yılında oluşan HS(Y)K’nın Yargıtay ve Danıştay üyeleri için yaptığı ilk seçimde Fethullah Gülen cemaat mensuplarının istedikleri isimlerin seçilmelerini sağladıklarını bizzat siz de dile getirdiniz. Bu dönemde seçilen Fethullah Gülen cemaat mensupları kimlerdir? Bu şahıslar hakkında bize bildikleriniz ve gördüklerini anlatır mısınız? CEVABEN : …21) …; Hukuk Genel Kurulu tetkik hakimi olduğunu hatırlıyorum. Yaşının genç olması nedeni ile karşı çıkmıştım. Ancak Fethullah Gülen cemaat mensuplarının isteği üzerine onların kontenjanından Yargıtay üyesi seçilmiştir…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan B.E. isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 2016/104109 numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 28/11/2016-02/12/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“…SORU: O dönem yapılan Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimleri sırasında örgütün seçimlerde kendi mensuplarını büyük oranda listeye dahil ettiği, öncesinde yapılan toplantılarda isimlerin belirlenmesi aşamasında sizin de yer aldığınız soruşturma kapsamındaki kimi ifadelerde (A.H., Ö.K. gibi) yer almaktadır. Bu bağlamda yaşananları anlatınız. Sonrasında Adalet Bakanlığı Müsteşarı olarak görevlendirilmeniz ile bu yapının tasfiyesi yönünde çalışmalarda bulunduğunuz soruşturmamız kapsamında beyanları alınan bir kısım şüphelilerin ifadelerinde (şüpheli C.U. ifadesi gibi) geçmektedir. Bu bağlamda yapılan çalışmalar hakkında bilgi veriniz. CEVABEN: Ben o sırada HSYK’da terfi ve disiplin işlerine bakan 2. Daire üyesi olarak görev yapmaktaydım. Yargıtay ve Danıştay’da yeni daireler kurulup, Yargıtay’da 160, Danıştay’da 50 civarında yeni üye seçilmesi günde gelince, sanıyorum genel sekreter M.K. beni arayarak seçimlerle ilgili bir ön görüşme yapmak istediklerini ve akşama kendi evine yemekli olarak beklediğini söyledi. Sebebini bilmiyorum ama ben o akşam biraz geç gittim. Arkadaşlar yemeklerini yemişlerdi ve bir yansıtma cihazıyla duvara yansıttıkları isimleri değerlendiriyorlardı. Hatırladığım kadarıyla evde HSYK’daki cemaatçi arkadaşlar, İ.O., A.H., zaten genel sekreter M.K.’nin evindeydik, genel sekreter yardımcısı M.B. ve genel sekreterlikten bir iki arkadaş daha olabilir. A.H.’nin ifadesinde basına yansıyan …’u ben şahsen tanımıyordum. HSYK’ya çok sayıda yeni tetkik hakimi geldiği için tanımadığım bir iki kişiyi de ben genel sekreterlikten hakimler diye düşündüm. Sanıyorum Yargıtay tetkik hakimlerini bitirmek üzereydiler, ben tek başıma yemeğimi yedim, yanlarına geçtim. Yargıtay’da ki hakimler bitince M.K. üyelik için düşündüğümüz arkadaşlara geçelim mi dedi. İ. Bey önce itiraz etti, ancak daha sonra herhalde kimleri öne süreceklerini öğrenmek istediğinden geçelim ama her hangi bir sayı vs. konuşmayalım dedi. Bunun üzerine daha önceden hazırlamış oldukları anlaşılan listeyi yansıtmaya başladılar. İ. Bey notlar aldı. Adli Yargıda ki hazırladıkları liste bitince kaç oldu falan diye konuşuldu. İ. Bey listesini bir saydı ve dedi ki bu gösterdiğiniz isimlerin içinden, benim olabileceğini düşündüğüm 80 kişi var, bunları da daha sonra birlikte değerlendiririz dedi. Bunun üzerine arkadaşlar bayağı rahatsız oldular. Arada bazı konuşmalar gidip gelmeler oldu. Meğer onların niyeti çok daha farklıymış. En az 140 kişi olmalı diye hoca efendilerinden talimat almışlar ve biz de heralde bir kaçını eleriz diye 150-160 kişilik liste hazırlamışlar. Bu tablo üzerine sanıyorum İ. bey bunları sonra görüşürüz dedi… SORU: FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğunu düşündüğünüz hakim savcılardan isimlerini bildiğiniz kişiler kimlerdir? Bunlarla ilgili anlatacağınız somut hususlar nelerdir? CEVABEN: Bu kişilerle olan ilişkilerimizin yukarıda açıklanan sebeplerle 2010 yılından sonra farklı bir boyuta geçtiğini ve azaldığını 2012 yılından sonra da bir mücadeleye dönüştüğünü yukarıda örneklerini verdiğim bir çok olay vesilesiyle izah etmiştim. Ancak özellikle 2011 yılında yapılan Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde bu iş bir pazarlığa dönüştüğü için daha önce tanımadığım bir çok mensuplarını da bu vesileyle öğrenmiş oldum. Bu kapsamda tanıdığımız veya bu seçimler nedeniyle kendi ifadeleriyle bu yapıya mensup olduğunu öğrendiğimiz Yargıtay Üyeleri şunlardır; A.B., S.S.U., …, İ.A., …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan İ.D. isimli şahsın …Cumhuriyet Başsavcılığınca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 27/12/2016 tarihli şüpheli ek sorgulama tutanağı:
“…13- Görev yaptığınız dönemde görev arkadaşlarınızdan yahut diğer suretlerle bildiğiniz bu yapıya mensup iltisaklı yahut irtibatlı kişiler kimlerdir? A.B., …, …, kendisinin bu yapıya müzahir olduğunu biliyorum…”
Aynı şahsın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 2018/6 numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 08/02/2018 tarihli ifade tutanağı:
“… Cemaat mensubu olduğunu bildiği kişiler soruldu. A.Ş.;…, Y.Z.A.;…, …; Gaziantep’ten ve tetkik hakimliğinden beri yapıya mensup olduğunu biliyorum…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan K.T. isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Soruşturma Bürosunca 2016/103606 numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 12/10/2016 tarihli şüpheli 2. sorgulama tutanağı:
“…CEVABEN: Seçimden sonra Şubat 2011 tarihinde yapılacak Yargıtay Üyeliği seçimleri için bir grubun kurulduğunu biliyorum. Bu grupta H.Y., A.K., İ.O., M.Ö., …, A.B., Ö.A., N.D., İ.Ş. ve B.E.’nin yer aldığını biliyorum. Bu grup Yargıtay üyesi seçilecek 160 kişiyi belirleyecekti. Bu listenin belirlenmesinden sonra B.E. ve bilahare de A.B. bana o dönemin müsteşarı A.K.’nın istememesi üzerine seni listeye alamadık, dedi. Bunun üzerine ben o dönem Cumhurbaşkanı tarafından atanan HSYK’da görev yapan okul arkadaşım A.A.’nın yanına gittim. Ona durumu anlattım. O da bana ben iki kişinin mutlaka Yargıtay üyesi olmasını istiyorum, dedi. Beni ve B.Ö.’yü söyledi. Daha sonra B.E. ile A.A.’nın ilgilenmesi ile A.K. de geri adım atmış, ben bu suretle Yargıtay Üyesi seçildim… SORULDU: 2011 yılında yapılan Yargıtay Üyelerinin seçiminden sonra divan ve daire başkanlıkları ve üyeleri nasıl oluştu? bu konuda cemaatin talimatı ve yönlendirmesi oldu mu? CEVABEN: Biz Yargıtay üyesi seçildikten sonra H.Y., A.K., İ.O., M.Ö., …, A.B., Ö.A., H.E., N.K., M.A.’nın bir araya gelip divanın kimlerden oluşacağını, Yargıtay dairelerinde üyelerin kimlerden oluşacağına karar vermişlerdir… SORULDU: İş bölümünü divan başkanlığının belirlediği bilinmektedir. Divanda cemaat mensupları çoğunlukta, yoksa başka kişilerin talimatı üzerine mi iş bölümü gerçekleştirildi? CEVABEN: O dönem divanda cemaat mensuplarının çoğunlukta olduğu bilinmektedir. Ancak bu iş bölümünü bizzat üst seviyedeki kişilerden aldıkları talimatlar üzerine M.Ö., … ve Ö.A.’nın belirleyip divan başkanlığına bildirdiğini biliyorum. Bu talimatı bizzat bu kişilere kimin verdiğini bilmiyorum…”
Aynı şahsa ait Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Üst Düzey Soruşturma Bürosunca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 19/01/2018 tarihli tanık ifade tutanağı:
“…Biz Yargıtay Üyesi olduktan sonra M.Ö., Ö.A. ve …’un benimle birlikte seçilen kişilerin hangi dairelerde görev yapacağını belirlediğini net olarak biliyorum, herkes de bunu biliyordu. Bir de üst konsey vardı. Bu konseyde İ.Ş., H.Y., N.D., A.B., S.A. ve Ö.A. vardı. Ayrıca Danıştay Üyesi G.T.T.’nin de bu grupta yer aldığını biliyorum. Başkaları da varsa ben bilmiyorum. Yukarıda açıklamalarım arasında çelişki yoktur, …’un üyelerin görev yapacağı dairelerin belirlenmesi sırasında etkin olduğunu biliyorum ancak üst konseyde olduğuna ilişkin bir bilgim yoktur. Yargıtay’da yapının hukuk daireleri ve ceza daireleri şeklinde bir ayrıma gittiğini, bunların başına bir sorunlu atadığını, onun altında üyelerin çoğunlukla görev yaptığı dairelere göre bazen de sayının yetersiz kalması durumunda yakın dairelerden ekleme yapmak suretiyle oluşturulduğu, grupların bulunduğunu biliyorum. Her grubun başına bir sorumlu atandığını da biliyorum. Önceki ifademde hukuk daireleri ve ceza daireleri sorumluları ile bildiğim grup sorumlularını söylemiştim. En üstte “…” kod adlı Yargıtay üyesi İ.Ş.’nin bulunduğunu da anlatmıştım. Dairelerde görev yapacak üyelerin özenle seçildiğini biliyorum, ancak çalışmalar konusunda görgüye dayalı bir bilgim yoktur. 9. Ceza Dairesi ve 4. Hukuk Dairesinin dizayn edildiğini benim gibi herkes bilir. Daireler biz başladığımızda yapının istediğini yapmayacak kişilerden teşekkül etmekteydi, yapı divanda da etkili olmadığı için bu biraz zaman aldı. 2011 yılında Mayıs ayında Yargıtay Başkanı ile birlikte Divan değişince yapı Yargıtay’da her istediğini yapabilecek güce ulaştı ve istediği her daireyi dizayn etti. Üst Konseyin başında …Kod adlı İ.Ş.’nin bulunduğunu T.E. ile yaptığımız bir konuşmada o bana söyledi…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.Ç. isimli şahsın Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 20/12/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı:
“…Hakimlik savcılık sınavına memlekette hazırlandım, 2012 yılının Aralık ayında yapılan Hakimlik Savcılık sınavını kazandım… Akademi sürecinde sınıf başkanlığı veya yıllık kurulu üyeliği gibi bir görevde bulunmadım, Akademi sürecinde Gaziantepliler yemeği oluyordu, bu yemekleri genelde Yargıtay tetkik hakimi olan M.Y., M.B., … ayarlıyordu ve katılıyorlardı, M.E.Ç. isimli şahıs bana Gaziantepliler yemeğini düzenleyen ve watsapp grubunda olanların tamamının FETÖ/PDY ile bağlantısının olduğunu ve bu nedenle onlardan ayrılmam gerektiği söyledi, ben de bunun üzerine watsapp grubundan çıktım ve bu şahıslar ile irtibatımı kestim…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.K.Ö. isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Soruşturma Bürosunca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 27-28/10/2016 tarihli şüpheli 2. sorgulama tutanağı:
“…CEVABEN: Ben size belirttiğim cemaat mensuplan dışında Yargıtay’da üye olan cemaat mensubu olduğunu bildiğim, zannettiğim bazı isimleri de belirtmek istiyorum, dedi. 1-S.S.U.;…, ….6- …; cemaat mensubudur. Ancak Fetullah Gülen cemaati içindeki konumunu bilmiyorum…
Aynı şahsın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 16/03/2018 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı:
“…Soruldu: Yargıtay da yapı mensubu olduğunu bildiğiniz kişiler kimlerdir. Cevap: A.B., S.S.U., …, A.K., A.A., … S.S.’dir. Ayrıca daha önceki ifadelerimde bu yapıdan olduğunu söylediğim beyanlarım geçerlidir. …, A.A., D.M.C., M.A., S.A., Ö.A. ve A.E.’nin Hukuk Dairelerinde, M.Ö., S.S., N.D., M.K., D.A., H.K. (İ.Ş.’nin bacanağı olur), A.T., K.K., N.M. yapı içerisinde aktif olabilecek kişilerdir. Ancak konumlarım tam olarak bilemiyorum…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.H. isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Soruşturma Bürosunca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 03-04/11/2016 tarihli şüpheli 2. sorgulama tutanağı:
“…SORULDU : 2011 yılında seçilen Yargıtay üyeleri ve Danıştay üyeleri nasıl belirlendi? Fetullah Gülen cemaat mensubu olan HSYK üyeleri, hakim ve savcılar ile bu cemaate mensup olup hakim ve savcıların Yargıtay ve Danıştay üyelerinin belirlenmesinde nasıl etkileri oldu? Size kimler bu isimleri verdi? Talimatları kimler verdi? CEVABEN : 2010 yılında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirlendikten sonra Adalet Bakam S.E. ve müsteşar A.K. bey bana yeni kanun hazırlığı var, en az 50 Danıştay üyesi ile en az 150 Yargıtay üyesinin seçiminin yapılacağım ve hazırlık yapmamızı istedi. Hatta acele edin kanun çıkar çıkmaz hemen seçimleri yapmanız gerekir dedi. Bu konuşmayı ben Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Genel Kurulunda bu hususu belirttim. Bu konuşmadan kısa bir süre sonra genel sekreter olan M.K. bizi kendi evine yemeğe çağırdı. Bu yemekte belirlenecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin isimlerinin de çalışmasının yapılacağım biliyorduk. Bu amaçla ben, İ.O., T.G., N.Ö., Ö.K., H.S., A.K., A.B., R.Y., B.Ç., B.E., M.K.’nin evine gittik. Eve gittiğimizde biz kurul üyeleri dışında o dönem tetkik hakimi olduklarım bildiğim Fetullah Gülen cemaati mensupları olduklarını da bildiğim …, Ö.A., A.B., N.D. ile genel sekreter yardımcıları M.B. ve E.D.’nin de olduğunu gördük. Tetkik hakimlerinin bu evde konuşacağımız konu nedeni ile bulunmalanın uygun olmadığını söyledim. Hatta İ.O. ile B.E. de bu konuyu dile getirdi. Bu konuşmalardan sonra T.G. bizlere bu arkadaşlar Yargıtay’ı en iyi bilen arkadaşlar, bu nedenle çağırdık dedi. Ancak bu hareketin Fetullah Gülen cemaatinin bize bir emrivakisi olduğunu bu şekilde anladık. SORULDU : Siz bu evde tüm Danıştay ve Yargıtay üyelerini seçmek için mi toplandınız, yoksa Fetullah Gülen cemaati mensubu olan hakimlerin hangilerinin üye olacağını mı belirlediniz? CEVABEN : Biz bu evde aslında Fetullah Gülen cemaati mensubu olan HSYK üyeleri ve o yemeğe katılan diğer hakimlerin belirleyeceği isimler için orada toplandık. Daha doğrusu Fetullah Gülen cemaati mensuplarının kimleri istediğini bu şekilde öğrenmiş olacaktık. CEVABEN : Yemek yendikten sonra M.K.’nın evinde kurulan projektör ile Yargıtay ve Danıştay üyesi olabilecek yasal şartlara sahip hakim ve savcıların listesi yansıtıldı. Bu yansıtmadan önce İ.O. söz alarak, arkadaşlar isimler belirlendikten sonra kesinlikle sayılmayacak, bu belirleyeceğiniz isimleri ben H. bey ve müsteşar bey karşısında savunacağız, dedi. İ.O. bu toplantıda benim ve B.E. adına da konuşuyordu. Hatta Yargıtay tetkik hakimlerinin isimleri geçtiğinde benim, kendisinin ve B.E.’nin hiç konuşmayacağını, ancak sakıncalı olanları da belirteceğini ifade etti. Yargıtay tetkik hakimlerinin ismi geçince evde bulunan cemaat mensubu tetkik hakimler ile Fetullah Gülen cemaat mensubu olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri bu kişi hakkında olumlu veya olumsuz görüş belirtiyorlardı. Ancak olumlu belirttiklerinin hep cemaat mensubu olduklarını da gördüm. Cemaat mensubu olmayan ancak seçtirmek istediklerini anladığım tetkik hakimleri hakkında da olumlu konuşuyorlardı. Bu şekilde hakim ve savcıları belirledikten sonra, cemaat mensubu olan kurul üyeleri belirlenen kişilerin kaç kişi olduğunu saymak istediler. Ancak İ.O., ben ve B.E. sayılmaması gerektiğini ve bu şekilde anlaştığımızı belirttik. Bu belirlenen isimlerin Fetullah Gülen cemaatinin istediği isimler olduğunu biz bu şekilde öğrenmiş olduk. Bizim bu karşı çıkmamıza rağmen belirlenen hakim ve savcılar sayıldı. Sayının 80 civarında olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine toplantıda bulunan Fetullah Gülen cemaatine mensup kurul üyesi A.B. ile birlikte …, Ö.A., M.K. evin holüne doğru gittiler, yaklaşık 3-4 dakika sonra geri geldiler. A.B. bize dönerek ‘hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140’tan aşağı razı olmaması gerektiğini’ belirten söz sarfetti. Ben, B.E. ve İ.O. bu hususa karşı çıkıp hoca efendi bu sayıya niye karışıyor, okullara baksın dedim, ancak bu sözüme A.B. sert bir şekilde cevap verdi. Tartışma başladı, hatta N.Ö. kapıyı çarparak evi terketti. Belirlenen hakim ve savcılar listesi İ.O.’da kaldı, biz de evden ayrıldık. Bu toplantıda anlaşma sağlanamayınca biz Yargıtay tetkik hakimleri hariç aynı ekip ile yaklaşık iki ay bu isimleri belirlemek için bir araya geldik… CEVABEN : Ben size Fetullah Gülen cemaat mensubu olan veya bu cemaat ile ilişkisi olan veya birlikte hareket ettiğini düşündüğüm Yargıtay ve Danıştay üyelerini belirtmek istiyorum. 1- K.İ.; …, 32- …; cemaatçi olduğunu biliyorum. 2011 Yargıtay üye seçimlerinde Fetullah Gülen cemaatin adayları belirlenirken bu kişi de toplantıya katılmıştı. Cemaat adına hareket ediyordu…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan G.A. isimli şahsın …Cumhuriyet Başsavcılığınca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 30/11/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı:
“…7-Görev yaptığınız dönemde görev arkadaşlarınızdan yahut diğer suretlerle bildiğiniz bu yapıya mensup iltisaklı yahut irtibatlı kişiler kimlerdir? … …, M.Ö., O.Y., S.A., H.Y. ve yukarıda isimlerini somut vakalarla saydığım isimlerin bu örgüte mensup olduklarını biliyorum…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan B.Ü. isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Soruşturma Bürosunca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 10/04/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı:
“…Görev yaptığım ve çalıştığım yerlerde ceınaatçi olduğunu bildiğim eylem, davranış, jargon itibari ile bunu teyit eden Yargı mensuplan da şunlardır; A.A., H.Y., T.E., S.M., …M.D., …, M.B., …”
Aynı şahsa ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Soruşturma Bürosunca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 12/04/2017 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı:
“…Görev yaptığım ve çalıştığım yerlerde cemaatçi olduğunu bildiğim eylem, davranış, jargon itibari ile bunu teyit eden Yargı mensuplan da şunlardır; … -…, M.A. isimli şahısları hemşerim olması nedeniyle tanırım. Bu şahıslar ile bir araya geldiğimizdeki hal ve tavırlarından cemaat mensuplan olduklanm gözlemlemiştim…”
Aynı şahsa ait …Cumhuriyet Başsavcılığınca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 15/05/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı:
“… 27/04/2017 tarihli dilekçemde geçen söz konusu isimler ile ilgili olarak beyanım aşağıdadır: … 24- …; 5. Hukuk Dairesi Üyesi, hemşerim olması nedeniyle yapı mensubu olduğunu bilmekteyim…”
Davacı tarafından; aleyhine ifade veren kişilerin tamamının aynı suçlama kapsamında yargılanmakta olan kişiler olduğu, ifade alma ve sorgu sırasında yasak usuller kullanıldığından aleyhe beyanlarının hükme esas alınamayacağı, kanuna aykırı vaatlere dayalı olarak cezadan kurtulmak ya da mesleğe geri dönebilmek amacıyla verilen ifadelerin delil niteliği bulunmadığı, salt itirafçı beyanlarına istinaden hüküm verilemeyeceği; İ.O., B.E., A.H. ve M.K.Ö.’nün beyanına karşı, M.K.’nın evinde yapılan illegal toplantıda üye seçilecek kişiler listesinde adının geçmesinin FETÖ mensubu olduğunu gösteren kuşkudan arınmış kesin bir kanıt olarak değerlendirilemeyeceği, zira tanıkların anılan toplantıda ismi geçen kişilerin cemaat bağlantılarının hiç konuşulmadığını da beyan ettikleri, yine aynı şekilde 2013 yılında düzenlenen toplantıya çağrılmamış olması da çağrılmayan kişilerin kesin olarak cemaatçi olduğunu göstermeyeceği; K.T.’nin beyanlarına karşı, 09/02/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6110 sayılı Kanun ile Yargıtay’daki üye sayısının arttırıldığı ve Yargıtay’a 160 yeni üye seçildiği, söz konusu üyelerin, Yargıtay teamüllerine uygun şekilde Yargıtay Başkanlığı ve Divan tarafından dağıtımının yapıldığı, tanığın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında 19/01/2018 tarihinde verdiği ifadesinin önceki ifadesiyle çelişkili olduğu, beyanlarının görgüye dayalı olmadığını ve duyumlardan ibaret olduğunu ifade ettiği; G.A.’nın beyanlarına karşı, beyanlarının gerçekle ilgisinin bulunmadığı ileri sürülmüştür.
Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ait hizmet cetvelinin incelemesinden; davacının, Hakimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulunun …tarih ve …sayılı kararı ile Yargıtay tetkik hakimi olarak görev yapıyor iken Yargıtay üyeliğine atandığı ve Yargıtay 1. ve 5. Hukuk Dairelerinde görev yaptığı görülmüştür.
Tanık beyanları ve davacıya ait hizmet cetvelleri birlikte değerlendirildiğinde; tanık beyanlarının birbirini destekler mahiyette olduğu ve davacının değişik tarihlerde örgüt ile irtibatını ortaya koyduğu değerlendirilmiştir.
Bu durumda, davacının örgüt içinde yer aldığına, dönemin HS(Y)K Genel Sekreteri M.K.’nın evinde yapılan Yargıtay Üyeliğine seçilecek kişilerin projeksiyonla duvara yansıtmak suretiyle üzerinde konuşulduğu ev toplantısına katıldığına, örgütün 2010 yılında HSK’da çoğunluğu ele geçirmesine müteakiben, örgüt kontenjanından Yargıtay üyeliğine seçildiğine, örgüt içerisinde etkin ve aktif bir görev ifa ettiğine, Yargıtay’a seçildikten sonra da örgüt adına hareket etmeye devam ettiğine ve diğer hususlara yönelik yukarıda yer verilen tanık beyanları ile davacının bu ifadelere karşı beyanlarının değerlendirilmesi sonucunda, davacının beyanlarına itibar edilmeyerek FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır.

c) Ankesörlü/Sabit Hat Telefon Görüşmesi Kaydı
i.Ankesörlü/Sabit Hatlardan Periyodik veya Ardışık Arama Kayıtları ile İlgili Genel Değerlendirme;
Yargıtay …. Ceza Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararı ile Yargıtay …Ceza Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararında; FETÖ/PDY terör örgütünün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizlilik içerisinde iletişim sağlamaya özen gösterildiği, FETÖ kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinden;
-Ardışık Arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
-Periyodik Arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek Arama,
şeklinde iletişimin gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
Bu kapsamda, örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de; “Kamuya açık ve birbirinden bağımsız Market, Büfe, Kırtasiye, İddia Bayii ve Lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom’a ait Ankesörlü telefon hatlar” olduğu, birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise; kamuya açık ve birbirinden bağımsız Market/Büfe/Lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile Türk Telekom’a ait Ankesörlü telefonları kullanmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
Anılan kararlarda; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock, Eagle vb. gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb. benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak (GEZEREK) suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların arama işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe/makam olarak genelde denk olduklarının tespit edildiği (Örneğin; aranan Astsubay ise ardışık aranan kişi de Astsubay, Subay ise ardışık aranan da Subay gibi), aynı şekilde kuvvetlerinde denk olduğu (Örneğin; aranan jandarma ise ardışık Jandarma, aranan KKK personeli ise ardışık KKK personelinin arandığı gibi), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı Kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya Kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği), tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının; arka arkaya arama (ARDIŞIK ARAMA) şeklinde olması durumunda, aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, ayrıca aynı ankesör/sabit(büfe-market vb.) hattan arka arkaya (ARDIŞIK) arama yapılmasının; mahrem sorumlu şahsın tedbirsizliği ve işin kolayına kaçmasından kaynaklandığı, daha çok gizliliğe uymayan MAHREM İMAMLAR tarafından yapıldığı, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, aramaların genellikle mesai saatleri dışında yapıldığı, sorumlu şahsın, askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı ilgisiz ve alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasının amaçlandığı, genellikle on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez iletişime geçilerek buluşmalar/toplantıların gerçekleştirildiği, bu görüşmede bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir aksaklık olmadığı müddetçe yeniden bir aramaya ihtiyaç duyulmadığı, bazen mahrem sorumlu tarafından, sorumlu bulunan gruplarla ilgili grup içerisinde bulunan tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, ayrıca ankesörlü telefonlar ile kontörü olmadığından bahisle rica yolu ile işyerlerinde mevcut sabit hattan da arama işlemi yapılabildiği, genel olarak Yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda, “birebir sorumluluk” esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK Yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, mahrem yapı sorumlusunun sorumlu olduğu örgüt mensubu asker şahısları aramasından sonra belirlenen buluşma yerinde aranılan hatların takılı bulunduğu cihazların götürülmemesi veya götürülse bile kapatılmasına yönelik tedbir uygulanmaya çalışıldığı, ancak istisnai durumların olabileceği, bu tedbirin ortak yer baz istasyonundan sinyal verilmesini ve/veya dinleme yapılmasını önleme amaçlı olduğu, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa (2 haftada bir Cumartesi gibi) bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, arama işlemi sonrasında gizlilik (son aradığı numaranın telefon hafızasında kalmasını önlemek) ve sözde tedbir amaçlı olarak ilgisiz rastgele numaraların çevrildiği, redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışıldığı, sivil yönetici unsurun sorumlusu olduğu asker şahsın numarasının son iki rakamını kendi telefon rehberinde “10”, “100” veya “99” rakamına tamamlayacak şekilde kayıt etmesinin en fazla başvurulan tedbir yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle yanlışlıkla numaraların şifrelenmiş haliyle yapılan aramaların da gerçekleşebildiği, yapılanmada her yönetici sivil unsurun deşifre olmamak amacıyla kendi tedbir ve iletişim metodunu kendisinin belirlediği, (Bu metotlardan birisine örnek vermek gerekirse kısa süreli arama, cevapsız çağrı bırakma, aynı hattan parça parça kısa süreli arama vb.), mahrem yapı içerisindeki irtibatın ve şifreleme tekniğinin deşifre olmaması amacıyla çok sayıda şifreleme tekniğinin kullanıldığı tespitlerinde bulunulmuş ve günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahıslarla GEZEREK ya da ARDIŞIK şeklinde yapılan aramaların; örgütün “gizlilik” ve “deşifre olmama” kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün MAHREM İMAMLARI tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği, sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, FETÖ silahlı terör örgütünün TSK içerisindeki Mahrem Yapılanmasında faaliyet yürüten ve etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan bazı kişilerin ankesör-sabit hat(büfe-market vb.) aramalarına ilişkin birtakım ifadelerde bulundukları görülmüştür:
FETÖ silahlı terör örgütünün Kara Kuvvetlerindeki Mahrem Yapı içerisinde 2009-2014 yılları arasında askeri şahıslardan sorumlu öğretmen olarak faaliyet yürüten M.S.S. isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (Terör Suçları Soruşturma Bürosu) …sayılı soruşturma dosyasına istinaden verdiği 08/02/2018 tarihli ifadesi: “Buluşma esnasında bir sonraki buluşma zamanı belirlenirdi, ters bir şey olması durumunda bir sonraki hafta yine aynı gün ve aynı saate buluşma gerçekleşirdi. Bunların haricinde ben de ve bana bağlı olan Y. B. ve Ş. K. isimli kişilerde tuşlu telefon üzerinden görüşme yapılırdı.. Bir şahıs örgüt adına aranacaksa kontörlü telefonu bulunan büfe, market ve kuruyemişçilerden arama yapılmaktaydı, Ankesörlü numaralar kullanmıyorlardı. Diyarbakır da bulunduğum dönemde Diclekent bölgesinde carrefoursa market yakınında bulunan 3 adet bakkal ve büfeden sabit hatlardan arardık. Ankara ilinde Öveçler 4. Cadde üzerinde bulunan bir kuruyemişçiden, Çankaya civarında bulunan büfelerden arama yapardım.. Benim sorumlu olduğum askeri şahısların telefon numaralarını kendi cep telefonumun rehberine son dört rakamını 9999’a tamamlamak suretiyle kayıt yapmamızı bizle ilgilenen kişiler söylemişlerdi.. Kendi cep telefonlarımızdan kesinlikle arama yapmazdık. Asker şahıslara kendi cep telefon numaramızı, kendi ismimizi, işyerimizi, aile bilgilerimizi kesinlikle vermezdik, kullandığım kod ismi verirdik. İlgilendiğimiz asker şahıslar bizle tanıştırılırken kod adlarıyla tanıştırılırdı, ancak bizden sorumlu müdür ve müdür yardımcısı olan örgüt yöneticileri askerler gerçek isim ve konumlarını bize söylerlerdi” ,
FETÖ/PDY Terör Örgütü TSK Yapılanması içerisinde Müdür Yardımcısı olarak görev yapan M.B.’nin Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunun yürüttüğü Silahlı Kuvvetler Soruşturması kapsamında verdiği ifadesi: “…Cep telefonlarını son iki rakamlarını 99’a tamamlayacak şekilde kodlayıp kâğıda kaydederdik. “aramam gerektiğinde kendi cep telefonumdan asla aramazdım. çünkü bu şekilde irtibat kurmak yasaktı. Bu durumu kısmen akademide görev yaparken de biliyordum, tedbir olarak uyguluyorduk. Bana bağlı öğrencileri aramam gerektiğinde olabildiğince evime uzak büfelerden kontörlü telefonlardan arıyordum. sadece bir kişiyi arardım, birkaç kişiyi arayacağım zaman farklı büfeleri gezerdim, bu da uyulması gereken bir tedbirdi, aynı büfeden art arda askerlerin aranmış olması, o büfeden arayan öğretmenin tedbire uymadığını gösterir.. neticede hangi tedbirleri alacağımız bize öğretilirdi ama tüm tedbirlerin uygulanıp uygulanmadığı takibi pek mümkün değildi.” Toplantıya gelirken öğrencilerin arabayı mümkün olduğunca uzağa park etmesi gerekiyordu. Normalde cep telefonu da getirmemeleri gerekiyordu. Fakat benim öğrencilerim çoğunlukla doktor olduğu için acil hastaları olur diye getirenler tek tük çıkıyordu. Sorumlular kendi aralarında cep telefonu irtibatını başkası adına kayıtlı telefon hatlarıyla sağlarlardı. Bu telefon hatları ve mümkünse kullanıldığı cihaz ya imha edilirdi ya da sadece cihaz ikinci el olarak satılırdı. Ancak satma işine çok sıcak bakılmazdı. Genelde ucuz telefonlar imha edilirdi. Ben bu şekilde 5-6 civarında hat kullandım. Şuanda numaralarını hatırlamıyorum.”,
Binbaşı olarak görev yapmış olan E.İ. isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (Terör Suçları Soruşturma Bürosu) 2018/7498 sayılı soruşturma dosyasına istinaden verdiği 15/01/2018 tarihli ifadesi: “Buluşmalar genellikle buluşma esnasında bir sonraki buluşma yeri ayarlanırdı. Örgüt yöneticilerinin verdiği talimat doğrultusunda deşifre olmamak ve gizli kalması için, buluşma gerçekleşmez ise, bizle irtibat kuran örgüt mensupları bizi genellikle ankesörlü telefonlardan veya büfelerden bulunan sabit hatlardan bizi ararlar, bizde aynı şekilde örgüt yöneticilerini arayacağımız zaman büfelerde bulunan sabit hatlardan veya ankesörlü hatlardan irtibat kurmamız söylenirdi. Örgüt yöneticilerinin vermiş oldukları sabit numaraları veya cep telefonu numaralarını ya ezberlerdik ya da bir kâğıda yazardık. Yazarken de numaraları baştaki GSM şirketinin sabit kalması şartı ile (örneğin 0530 sabit kalırdı) diğer numaraları bir arttırarak kâğıda yazardık, cep telefonumuza kesinlikle kayıt yapmazdık. Hts kayıtlarım incelendiğinde örgüt üyeleri görüştüğüm dönemde sabit numaralardan ve Ankesörlü hatlardan arandığım ve aradığım anlaşılacaktır”
Örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile yukarıda aktarılan şekilde irtibat kurduğunun tespit edilmesinden sonra, Hakimler ve Savcılar Kurulu Teftiş Kurulu Başkanlığının 08/10/2019 tarihli yazısıyla Emniyet Genel Müdürlüğünden, haklarında FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının bulunup bulunmadığı konularında araştırma yapılan Hakim ve Cumhuriyet Savcıları hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün sözde imamlarıyla örgütsel faaliyetlerle ilgili olarak ankesörlü sabit hatlardan ya da büfe vb. yerlerde kurulu bulunan kontörlü telefon hatlarından iletişime geçip geçmedikleri yönünde çalışma yapılarak ayrıntılı raporun hazırlanması istenmiştir.
Bu kapsamda, Emniyet Genel Müdürlüğünce hazırlanan 17/02/2020 tarihli analiz raporuna göre örgütün mahrem yapılanmasına mensup şahısların kendi sorumluluğundaki örgüt üyelerine talimatları iletmek amacıyla ankesör/büfe/sabit telefonları kullanarak yaptığı aramaların genel olarak çok kısa sürdüğü, yapacağı ikinci arama öncesi belli bir süre beklediği ya da o esnada arkasında telefon sırası bekleyen sıradan vatandaşa telefon kullanım hakkı verdiği, deşifre olmamak için yaptığı aramalar arasında da bu nedenle bilinçli olarak alakasız numaraların bulunduğu, bu ardışık aramaların ortalama 300 saniye sürdüğü belirtilmiş ve bir kısım hakim ve savcı hakkında bu belirlemelere istinaden ardışık, periyodik ya da tekil arama tespiti yapılmıştır.
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan bazı kişilerin etkin pişmanlık kapsamında verdikleri ifadeler de Hakim ve Cumhuriyet Savcılarının FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün sözde imamlarıyla örgütsel faaliyetlerle ilgili olarak ankesörlü sabit hatlardan ya da büfe vb. yerlerde kurulu bulunan kontörlü telefon hatlarından iletişime geçtiğinin ispatı niteliğindedir;
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan C.S. hakkında Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12/10/2019 tarihli sorgulama tutanağı: ” … Mürsel isimli örgüt abisi benim cep telefonu numaramı aldı. Ben kendisini görsem teşhis ederim. Bu kişinin gerçek ismini bilmiyorum. Bu kişinin bana sormuş olduğunuz M.K. olup olmadığını da bilmiyorum. Ben bu göreve atandıktan sonra artık işin ciddiyetinin farkına vardım. Bugüne kadar ne yaptığımı sorguladım. Hatta bu konuyu annemle de konuştum. Bir öz eleştiri yaparak bir daha bu örgütle görüşmeme kararı aldım. Mürsel isimli sivil imam beni sabit hatlardan ve cep telefonu hatlarından çok kez aradı. Kendisinin 2015 yılı Ocak ayındaki aramasına cevap verdim. Bana ısrarla benimle görüşmek istediğini söyledi. Ben kendisine Palu’da hakim olduğumu, görüşmek istemediğimi söyledim. Bana hükümet konağına geleceğim diyerek tabiri caizse aba altından sopa gösterdi. Ben de bunun üzerine kendisinin Palu’ya gelmesinin doğru olmayacağını düşündüğüm için Kovancılar ilçesine gel orada görüşelim dedim. Kovancılar ilçesinde yol kenarında bir yerde buluştuk. Malatya’dan geldiğini biliyorum. Bana Elazığ merkezde başka hakim savcılarla bir araya geldiklerini, benim de bu buluşmalara katılmamı söyledi. Ben kendisinin teklifini reddettim. Katılmayacağımı söyledim. Siyasi söylemlere başladı. Cumhurbaşkanını eleştirdi. Bu sürecin geçecegini ve kendilerinin galip gelecegini söyledi. Ben yine teklifini kabul etmedim ve oradan ayrıldık. Kendisi yine beni aramaya devam ediyordu. 2015 yılı Mayıs ayında Ankara’da ailemin yanında idim. Elazığ kodlu bir numara aradı. Ben de adliyeyle ilgili bir durumdan dolayı arandığımı düşünerek telefona cevap verdim. Arayan kişi …kod isimli kişiydi. Yine benden kendisi ile görüşmemi istedi. Ben yine kabul etmedim. Ne zaman Elazığ’a geleceğimi sordu ve görüşmeyi sonlandırdık. Bu görüşmeden sonra kendisi beni bir çok defa aradı. Ancak ben hiç birisine cevap vermedim. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan E.K.’ya ait Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca 2017/11864 numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 03/12/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı; “… Eşim mesleğe Kastamonu ilini kura çekerek 2013 yılında hakim olarak atandı, bende 3 ay sonra 2013 yılı Temmuz ayında Mersin İli Erdemli ilçesine hakim olarak atandım. Yapıda kalan arkadaşlarım atanma yerlerine göre gidecekleri yerde birbirleri ile irtibat kurabilmeleri amacıyla aynı bölgeye atanan kişilerin göreve başlamadan önce staj evlerinde topladılar. Bu evlere sivil şahıslar gelerek bizden irtibat numaramızı aldılar… Ayrıca gideceğimiz yerlerde bizimle önceden belirlenen grup sorumlularının görüşeceklerini bu kişilerin evlerine giderek program yapacağımızı bu nedenle telefon numaralarımızı bu kişilere vereceklerini, bu kişilerin de atandığımız yere vardığımızda bizi arayarak bizimle irtibata geçeceklerini söylediler. Toplantı sona erdi. Zaten bu sivil abiler yapı içerisinde BYLOCK kullanılmaya başlanıncaya kadar genelde grup sorumlularının geleceği zaman ankesörlü telefondan irtibat kuruyorlardı. Ben de bu şekilde Kastamonu ilinde iken …KOD ADLI H.C. tarafından ankesörlü telefondan aranmıştım. Bu görüşme sonrasında ben 17 Temmuz’da yapılan 15. Dönem kurasında Mersin ili Erdemli ilçesine kura çektim ve burada Hakim olarak göreve başladım. Ben göreve başlamadan önce beni bir numara arayarak Tarsus Cumhuriyet Savcısı olan A.A. isimli şahıs olduğunu söyledi ve bana hitaben ‘Erdemli’ye geldiğinde haberim olsun irtibata geçelim’ şeklinde söyledi. Bende Erdemli’de bir ay kadar görev yaptım. Bu süre zarfında yapıya mensup kimseyle görüşmedim. …”

ii.Ankesörlü/Sabit Hat telefon görüşmesi kaydının davacı yönünden değerlendirilmesi
Davacının ceza yargılamasının yapıldığı Yargıtay …. Ceza Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararında;
“…Dosyaya giren ve duruşmada tartışılan delillerden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın …tarih ve …muhabere yazısı ekinde gönderilen sabit – kontörlü – ücretli telefonlardan sistematik veya ardışık aramaya dair Bilirkişi Raporuna göre:
Sanığın [davacının] adına kayıtlı …, …, …ve …GSM numaralarının, …, …, …, …, …, …, ……, …numaralı 9 adet sabit telefonlardan toplam 34 kez arandığı görülmüş olup, arama dokümü ve sabit hatların aidiyetine dair evrak dosyadadır.
Ankesör ve sabit hatlardan yüksek yargı üyelerine ait numaraların aranmasında, aramanın 10 dakika öncesi ve sonrası şeklinde zaman aralığı dikkate alınarak yapılan değerlendirmeye göre, M.Ö.’ye ait …nolu ankesörden 02/03/2014 tarihinde 14:17:17 ile 14:21:03 saatleri arasında sanık ile birlikte haklarında örgüt suçlarından kovuşturma bulunan A.T.’nin ardışık olarak arandığı tespit edilmiştir.
Ayrıca,
Türk Telekom’a ait …nolu ankesörden 29/01/2011 ile 10/12/2014 tarihleri arasında sanık ile birlikte haklarında örgüt suçlarından kovuşturma bulunan S.S.U. ve H.Y.’nin periyodik olarak arandıkları,
S.B. adına kayıtlı …nolu abenden 16/11/2011 ile 11/05/2015 tarihleri arasında sanık [davacı] ile birlikte haklarında örgüt suçlarından kovuşturma bulunan İ.T.A., A.S., Ç.Ş., M.K., Y.Ç., F.C., E.A., N.Ç. ve Y.M.’nin periyodik olarak arandıkları,
B.A. adına kayıtlı …nolu abenden 25/01/2014 ile 23/04/2015 tarihleri arasında sanık [davacı] ile birlikte hakkında örgüt suçlarından kovuşturma bulunan İ.G.’nin periyodik olarak arandığı,
Türk Telekom’a ait …nolu ankesörden 27/04/2013 ile 09/08/2014 tarihleri arasında sanık [davacı] ile birlikte haklarında örgüt suçlarından kovuşturma bulunan S.K. ve Y.Ç.’nin periyodik olarak arandıkları,
Türk Telekom’a ait …nolu ankesörden 29/01/2011 ile 10/12/2014 tarihleri arasında sanık [davacı] ile birlikte haklarında örgüt suçlarından kovuşturma bulunan S.S.U. ve H.Y.’nin periyodik olarak arandıkları,
M.Ö. adına kayıtlı …nolu abenden 25/01/2012 ile 07/03/2015 tarihleri arasında sanık [davacı] ile birlikte haklarında örgüt suçlarından kovuşturma bulunan İ.İ., M.S.D., K.A., E.G., S.S.U., A.T. ve C.Ö.’nün periyodik olarak arandıkları,
Ş.G.’ye ait …nolu abone ile 15/07/2015 tarihinde birden çok irtibatı, H.G.’ye ait 312 327 25 11 nolu abone ile 15/07/2015 tarihinde birden çok irtibatı, Ö.E.’ye ait …nolu abone ile 25/11/2011 tarihinde bir irtibatı,

Tespit edilmiştir.
Sanık [davacı] savunmasında …nolu hattın kendisi tarafından, …nolu hattın eşi tarafından, …nolu hattın kızı tarafından, …nolu hattın oğlu tarafından kullanıldığını savunmuş ise de, arama yapan sabit hattın, aramış olduğu grup dikkate alındığında sanık [davacı] savunması inandırıcı bulunmamıştır.
Periyodik aramalardaki zaman aralıkları dikkate alındığında örgüt bağlantısı için tek başlarına yeterli bir delil olarak değerlendirilemez ise de, ardışık aramalardaki 10 dakikalık zaman aralığı ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde söz konusu aramalar sanığın [davacının] örgütsel iletişimini göstermektedir.
Örgüt mensuplarının güvenlik kamerası bulunmayan kimin aradığı da tespit olunamayan büfe, bakkal, kulübe gibi yerlerde kurulu sabit telefon hatlarından ardışık ve periyodik olarak iletişim kurmaları, örgütsel iletişimde gizliliği sağlamak için başvurulan bir yöntem olması dolayısıyla, tespit olunan arama kayıtları iletişime müdahale değil, sanık [davacı] aleyhine delil kabul edilmiştir…” şeklinde tespitlere yer verildiği görülmüştür.
Davacı tarafından; Ş.G.’ye ait …nolu aboneden …numaralı telefona 15 arama gözüktüğü, öncelikle bu hattın oğlu tarafından kullanıldığı ve söz konusu numaraya ilişkin 15 aramanın tamamının aynı gün içinde kısa aralıklarla olduğu, oğlunun okuldan veya mahalleden arkadaşlarıyla gezmek veya sinemaya gitmek amacıyla buluşmak için aranmış olabileceği, ayrıca oğlunun kullanımında olan söz konusu GSM hattının takılı olduğu telefonun eski olması nedeniyle telefon görüşmelerinin sık sık kesildiği, bu nedenle aynı tarh ve saatte sık sık tekrar arama gözüktüğü, öte yandan, bu numaradan başka hiçbir yargı mensubunun aranmadığı; S.B. adına kayıtlı ……nolu ankesörden hem kendisinin hem eşinin aranması nedeniyle örgütsel bir arama olmadığının açık olduğu, söz konusu aramaların muhtemelen çocuklarından birisinin okuldan, dershaneden veya çarşıdan yaptığı aramaya ilişkin olduğu, öte yandan, söz konusu numaradan yargı mensubu S.S.U. ve H.Y.’ye yapılan aramalar ile kendisine yapılan arama arasında minimum 1 yıl süre bulunması nedeniyle arada mantıksal bir illiyet bağının bulunmadığı; H.G.’ye ait … nolu aboneden …numaralı telefona aynı gün içinde birer dakika arayla yapılan aramalar olduğu, öncelikle bu hattın oğlu tarafından kullanıldığı, söz konusu numaraya ilişkin ilk iki aramada kendisine ulaşılamadığı, üçüncü aramada ulaşıldığı, bu numaradan başka hiçbir yargı mensubunun aranmadığı, muhtemelen oğlunun bir arkadaşının gezmek yada oynamak için oğlunu aradığı; …nolu aboneden üç kez arandığı, bu aramalardan sadece ilkinde görüşme olduğu, ikinci ve üçüncü aramalarda ise görüşme bulunmadığı, bu numaradan diğer yargı mensuplarına yapılan armalar ile kendi aramaları arasında uzun bir zaman aralığı bulunduğu, söz konusu aramanın ardışık yada periyodik bir arama olmadığı; B.A. adına kayıtlı …nolu telefondan kızı tarafından
Kullanılan …nolu hatta yapılan iki arama bulunduğu, her iki aramada da görüşme olmadığı, Danıştay üyesi İ.G.’ye yapılan aramalar ile kızının kullanımında bulunan GSM hattına yapılan aramalar arasında uzun bir zaman aralığının bulunduğu, bu aramalar arasında anlamlı hiç bir ilişki bulunmadığı, Danıştay üyesi İ.G. adlı kişiyi tanımadığı, söz konusu aramaların ardışık ya da periyodik arama olmadığı; …nolu ankesörden kendi kullanımında olan …ile eşinin kullanımında olan …numaralı hatta toplam dört arama gözüktüğü, söz konusu aramaların aynı gün içinde yapıldığı ve kendisine ulaşamayınca eşinin kullanımında olan GSM hattının arandığı, büyük bir ihtimalle bir aile yakını tarafından önemli bir olayı haber vermek için arandıkları, bu numaradan arama yapılan diğer yargı mensupları ile kendisinin aynı gün içinde aranmadığı arada bir zaman dilimi olduğu, söz konusu aramaların örgütsel bir yanı bulunmadığı; Ö.E.’ye ait …nolu aboneden eşinin kullanımında olan …numaralı hattın arandığı, başka bir yargı mensubunun aranmasının söz konusu olmadığı, periyodik ya da ardışık arama gibi bir durumun bulunmadığı; M.Ö. adına kayıtlı …nolu ankesörden kendi kullanımında olan …ile eşinin kullanımında olan …numaralı hatta aynı gün içerisinde dört arama yapıldığı, yargı mensubu olan A.T.’ye yapılan arama dışında diğer yargı mensuplarına yapılar aramalar arasında uzun bir zaman aralığı bulunduğu, yargı mensubu olan A.T.’ye ve A.T.’nin eşinin kullanımında olduğu değerlendirilen GSM hattına yapılan aramalar ile kendi kullanımında olan …ile eşinin kullanımında olan …numaralı hattın dört dakika içerisinde arka arkaya arandıkları, A.T.’nin çocukları ile çocuklarının aynı okulda okuması nedeniyle arkadaş oldukları, söz konusu aramaların çocukları tarafından yapılan aramalar olduğu, muhtemelen çocuklarının gezmeye veya sinemaya gittikleri ve durumları ile ilgili bilgi vermek için aradıkları beyan edilmiştir. Ankesörlü telefon görüşmesi kaydı ile ilgili yukarıda aktarılan hususların değerlendirilmesi sonucunda davacının bu beyanına itibar edilmemiştir.
Netice itibarıyla yukarıda yer verilen iletişime dair kayıtların incelenmesinden davacının örgütün örgütsel amaçlı haberleşme metotlarından olan “ankesörlü/sabit hatlardan aranma” gizli iletişim sistemine dahil olduğu sonucuna varılmıştır.

d) Diğer Hususlar
d-1-Unvanlı Görev
Davalı idare, davacının FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde unvanlı bir göreve atanmasının davacının anılan terör örgütü ile irtibat ve iltisakına yönelik bir tespit olduğunu ileri sürmüştür.
Kararımızın “FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler” başlıklı kısmında açıklandığı üzere, FETÖ/PDY tarafından bu örgütle iltisak ve irtibatı bulunan hâkim ve savcılar adaylık dahil tüm süreçlerde üst görevlere getirilmek için emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmeye çalışılmış, örgütün Adalet Bakanlığı ve HSK’da etkin olduğu dönemde de örgüt mensupları üst görevlere getirilmişlerdir.
Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ait hizmet belgesinin incelenmesinden, davacının hakim olarak görev yapmakta iken FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde Hakimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulunun …tarih ve …sayılı kararı ile Yargıtay üyeliğine atandığı görülmüştür.
Davacı tarafından bu tespit ile ilgili herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Öte yandan, yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan İ.O isimli şahsın …Cumhuriyet Başsavcılığınca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 14-26/12/2016 tarihli şüpheli 2. sorgulama tutanağında:
“… SORULDU: 2010 yılında oluşan HS(Y)K’nın Yargıtay ve Danıştay üyeleri için yaptığı ilk seçimde Fethullah Gülen cemaat mensuplarının istedikleri isimlerin seçilmelerini sağladıklarını bizzat siz de dile getirdiniz. Bu dönemde seçilen Fethullah Gülen cemaat mensupları kimlerdir? Bu şahıslar hakkında bize bildikleriniz ve gördüklerini anlatır mısınız? CEVABEN : …21) …; Hukuk Genel Kurulu tetkik hakimi olduğunu hatırlıyorum. Yaşının genç olması nedeni ile karşı çıkmıştım. Ancak Fethullah Gülen cemaat mensuplarının isteği üzerine onların kontenjanından Yargıtay üyesi seçilmiştir…”, yine yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan B.E. isimli şahsın …Cumhuriyet Başsavcılığınca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 28/11/2016-02/12/2016 tarihli tanık ifade tutanağında:
“…SORU: FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğunu düşündüğünüz hakim savcılardan isimlerini bildiğiniz kişiler kimlerdir? Bunlarla ilgili anlatacağınız somut hususlar nelerdir? CEVABEN: Bu kişilerle olan ilişkilerimizin yukarıda açıklanan sebeplerle 2010 yılından sonra farklı bir boyuta geçtiğini ve azaldığını 2012 yılından sonra da bir mücadeleye dönüştüğünü yukarıda örneklerini verdiğim bir çok olay vesilesiyle izah etmiştim. Ancak özellikle 2011 yılında yapılan Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimlerinde bu iş bir pazarlığa dönüştüğü için daha önce tanımadığım bir çok mensuplarını da bu vesileyle öğrenmiş oldum. Bu kapsamda tanıdığımız veya bu seçimler nedeniyle kendi ifadeleriyle bu yapıya mensup olduğunu öğrendiğimiz Yargıtay Üyeleri şunlardır; A.B., S.S.U., …, İ.A., …” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Diğer taraftan, davacının ceza yargılamasının yapıldığı Yargıtay …. Ceza Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararında; “… Ayrıca sanığın [davacının] yargı yapılanmasının üst kolu Yargıtay’a üye seçilme aşamasında örgüt tarafından sahiplenildiği; özellikle tanıklar İ.O. ve B.E.’nin açık anlatımlarına göre, mevzuat ve teamül dışı olarak HS(Y)K Genel Sekreterinin evinde yapılan toplantıda Yargıtay’a seçilecek üyelerin belirlenmesi sırasında sanığın [davacının] FETÖ/PDY üyesi kişiler tarafından üzerinde ısrar edilen, listede ön plana çıkarılan kişilerden biri olduğu, dolayasıyla örgüt tarafından önemsenen sanığın [davacının], icra ettiği görevinin, daha üst makam olan Yargıtay’daki mahrem yapı içerisinde devam ettirilmek istendiği görülmektedir…” şeklinde bir değerlendirmede bulunulduğu görülmüştür.
Netice itibarıyla davacının FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde yargıda önemli bir makam olan Yargıtay üyeliğine (örgüt kontenjanından) atanmasının yukarıda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.

6) Dava Konusu Kararın Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi
Davacı, dava konusu karar ile bazı temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte bu ihlal iddialarının özü davacının meslekten çıkarılmasına dayanmaktadır.
Bu kapsamda, davacı hakkında tesis edilen meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın, AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan “özel hayata saygı hakkı” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira, AİHM tarafından dinamik bir şekilde yorumlanan ve sosyal hayattaki yansımaları kapsamında genişletilebilen “özel hayat” kavramı, eksiksiz bir tanım getirmenin mümkün olmadığı bir kavram olarak görülmekte, bu bağlamda bireylerin kişiliklerini geliştirmelerine ve mesleki yaşamlarına etki eden her durum özel hayata saygı hakkına dâhil edilmektedir. Nitekim AİHM, bireylerin genellikle iş ya da mesleki faaliyetleri sırasında dış dünya ile ilişkiler kurduklarını ve geliştirdiklerini belirterek ve bireyin iş hayatı ile özel hayatını birbirinden ayırmanın güçlüğünün altını çizerek, mesleki faaliyetlerin de özel hayata saygı hakkı kapsamında olduğunu belirtmiştir (Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29). AİHM’e göre özel hayat, bir bireyin başka bireylerle, mesleki ve iş ilişkileri de dâhil olmak üzere, ilişki kurma ve geliştirme hakkını kapsamaktadır (C./Belçika, B. No: 21794/93, 07/08/1996, § 25).
Dava konusu edilen karar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle söz konusu karar özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasına göre özel hayata saygı hakkının kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi ancak “kanunla öngörülmüş olma”, aynı maddede sayılan “meşru amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik olma” ve “demokratik bir toplumda gerekli olma” ölçütlerini karşılama şartıyla mümkündür. Anayasa’nın 20. maddesinin 13. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda ise özel hayata saygı hakkına müdahale edilebilmesi için müdahalenin “şekli anlamda belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunması”, “anayasal meşru bir amaca ulaşmaya yönelik olması” ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine uygun olması” gerekmektedir.
Dolayısıyla dava konusu kararla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunun, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, demokratik toplum düzenini tehdit eden olağanüstü hâlin varlığı hâlinde AİHS’in 8/2 ve Anayasa’nın 13. maddesinde bir temel hak ve özgürlüğe kamusal makamlar tarafından müdahale edilebilme şartlarını ortaya koyan güvencelere aykırı tedbirlerin alınması ya da bu güvencelerin daha düşük standartta sağlanabilmesi söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durum gerçekleştiği takdirde AİHS’in 15. ve Anayasa’nın 15. maddeleri uygulanabilir hâle gelmektedir.
AİHS’in 15. maddesinin birinci fıkrasında, savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde sözleşmeci devletlerin durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında ise bu hâllerde dahi AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Bu doğrultuda Anayasa’nın 15. maddesinde de olağanüstü hâllerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin 2. fıkrasında ise Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Dava konusu karar, davalı idare tarafından, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca tesis edilmiştir. Anılan KHK, 6749 sayılı Kanun’la TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmiş ve 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak davacı hakkında dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla bu karara dayanak KHK’nın yürürlükte olduğu ve öngörülen anayasal usul dâhilinde daha sonra kanunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu karar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olup müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Zira dava konusu karara gerekçe olarak gösterilen irtibat ve iltisak kavramları yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında yapılan değerlendirmede, terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olma durumu farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bunların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve kanunda tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre irtibat ve iltisak kavramları genel kavram niteliğinde olmakla birlikte, bu kavramların belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğunu söylemek mümkün olmadığından, hukuki nitelikleri ve objektif anlamları yargı içtihatlarıyla belirlenebilecektir.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata saygı hakkının kullanılmasına ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla müdahale edilebileceği öngörülmüştür. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında ise özel bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Anayasa’nın 5. maddesinde Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 08/12/2015, § 7; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33). Dava konusu karar, FETÖ ile üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibatı bulunan ilgililer hakkında ülkenin içinde bulunduğu tehdit ve kamu düzeninin bozulması ihtimali doğduğundan ivedi şekilde karar alma zorunluluğu nedeniyle ve millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararın tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu karar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır (Alparslan Altan/Türkiye, B. No: 12778/17, 16/04/2019, §§ 71-75). Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ’nün, yukarıda belirtildiği üzere atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu tedbirin de yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından 23/07/2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte AİHS’in 15. maddesinde öngörüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği kaydıyla derogasyon bildiriminde bulunularak milletlerarası hukuktan doğan yükümlülük yerine getirilmiştir.
AİHS’in 15. maddesi ile uygulama alanı bulan, “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikenin varlığı” hâlinde söz konusu tehlikeyi bertaraf etmek için ne yapmak gerektiğini takdir ve tayin etmek ulusun yaşamından sorumlu devlete aittir. İçinde bulunulan durumun kendine mahsus özellikleri nedeniyle bu özellikli durumu değerlendirmek hususunda, söz konusu tehlikeyi bertaraf edecek devletin, uygulayacağı tedbirler bakımından, olağan dönemdekinden çok daha geniş bir takdir marjına sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir (İrlanda/İngiltere [GK] B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 207).
Dava konusu kararın müdahalede bulunduğu özel hayata saygı hakkının AİHS’in 15. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen ve olağanüstü hâllerde dahi AİHS ve Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınamayacağı belirtilen haklardan olmadığı açıktır.
Bu durumda, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu kararlar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.

7) Sonuç olarak
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararda hukuka aykırılık görülmemiştir.

D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının iptali istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen …TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 25/11/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.