Danıştay Kararı 5. Daire 2017/3404 E. 2020/4234 K. 12.10.2020 T.

Danıştay 5. Daire Başkanlığı         2017/3404 E.  ,  2020/4234 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2017/3404
Karar No : 2020/4234

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … Kurulu / …
VEKİLİ : Av. …

DAVANIN KONUSU :Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun …tarih ve … sayılı kararının iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Dava konusu kararın, soruşturma yapılmadan, savunma hakkı tanınmadan, kişiselleştirme yapılmadan, hâkimlik teminatına, suç ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırı olarak tesis edildiği, dava konusu karar ile düşünce ve ifade özgürlüğünün, ayrımcılık yasağının, özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği ileri sürülerek dava konusu kararın hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir. Öte yandan,dava konusu kararın dayanağı olan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun) 3, 4/2 ve 11. maddelerinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddia edilerek, anılan hükümlerin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması talep edilmektedir.

DAVALININ SAVUNMASI : Dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa’nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp “göreve son” müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Yasa’nın 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen karar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararın hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ: Davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’İN DÜŞÜNCESİ: Dava, FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatı sabit görülen davacı tarafından, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca yargıya mensubiyetinin uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Anayasaya aykırılık iddiası ile usule ilişkin iddialar yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi;
Anayasanın 138. maddesinde, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”, 139. maddesinde, “Hakimler ve savcılar azlolunamaz, … meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”, 140. maddesinin üçüncü fıkrasında da, “Hakim ve savcıların meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”, “Hakimler ve Savcılar Kurulu” başlıklı 159. maddesinin 8. fıkrasında ise, “Kurul, … meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.”, bu maddenin 10. fıkrasında ise, “Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz. …” hükümlerine yer verilmiştir.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” başlıklı 53. maddesinde, “Hakim ve savcıların: a) fıkrasında, Bu Kanun hükümlerine göre meslekten çıkarılmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi, b) fıkrasında, Haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması, …. hallerinde görevleri sona erer.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun “Kurulun görevleri” başlıklı 4. maddesinin; hakim ve savcılarla ilgili olarak (b) fıkrasının 6. bendinde meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, 7. bendinde, disiplin cezası verme, 8. bendinde de görevden uzaklaştırma işlemlerini yapmak Kurulun görevleri arasında sayılmış, “Genel Kurulun Oluşumu ve Görevleri” başlıklı 7. maddesinin 2. fıkranın (ı) bendinde de, Adli ve idari yargı hâkim ve savcıları hakkında meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma Genel Kurulun görevleri arasında sayılmış, “Yeniden inceleme, itiraz ve yargı yolu” başlıklı 33. maddesinde ise, Genel Kurulun veya dairelerin, meslekten çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulabileceği, diğer kararlarının yargı denetimi dışında olduğu, meslekten çıkarma kararlarına karşı açılan iptal davalarının ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görüleceği hükme bağlanmıştır.
Diğer taraftan, 15/07/2016 günlü darbe girişimi sonrası; kamu düzeni ve güvenliği açısından Anayasa’nın 120. maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde; Milli Güvenlik Kurulunun Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki 20/07/2016 tarih ve 498 sayılı tavsiye kararı üzerine, toplanan Bakanlar Kurulu’nca ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş, bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanarak 21/07/2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
08/03/2018 tarihinde yürürlüğe giren 7075 sayılı Kanun ile kanunlaşan, 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 11. maddesinin 2. fıkrası ile, “22/07/2016 tarih ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18/10/2016 tarih ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilir.” hükmü getirilmiştir.
Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararıyla; ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin, 23/07/2016 tarih ve 29779 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verilmiştir.
Ceza yargılamasında hükme esas alınacak kanıtların kesin ve şüpheye mahal bırakmayacak kuvvette olması gerekir. Ancak disiplin cezalarında her türlü done değerlidir ve kanaat oluşumu için önem arzeder.
Yargıç ve savcıların kararlarının normatif kurallara ve hukuka uygun olması, gerekçelerinin hukuk alemini tatmin etmesi kuşkusuz çok önemlidir. Ancak bir o kadar önemli husus da bir bütün olarak yargı camiasının özellikle de yargı mensuplarının kamuoyunda bıraktıkları intibadır. Toplumda adalete güven ve inancın artmasında meslek mensuplarının isabetli kararlarının yanında vakur ve tarafsız duruşlarının katkısı yadsınamaz bir realitedir.
Anayasa’ya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girerek örgüt hiyerarşisi altında ideolojik bağlılıkla hareket etmelerinin, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının önündeki en büyük engel olduğu ve nihayetinde yargıya olan güvene zarar verdiği kuşkusuzdur.
Dosyanın içeriğinden ve davalı idarece sunulan belgelerin incelenmesinden, tanık/şüpheli ifadeleri ile davacıya ilişkin tespitler dikkate alındığında, davacının FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatının olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, davalı idarenin usule ilişkin iddiaları yerinde, davacının 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile ilgili Anayasa’ya aykırılık iddiası ise ciddi görülmediğinden işin esasına geçildi, gereği görüşüldü:

A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK’nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.

2) Davacıya İlişkin Süreç
… tarih ve … sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından … tarih ve … sayılı kararla reddedilmiştir.
Davacı tarafından, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin … tarih ve … sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararının iptali talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Öte yandan davacının, ceza yargılaması sonucunda … Ceza Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üyelik suçundan 13 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Dairemizin karar verdiği tarih itibarıyla UYAP ortamında yapılan inceleme sonucu anılan mahkumiyet kararının kesinleşmediği anlaşılmıştır.

B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz…”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar…”

2) AİHS
AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”

AİHS’in 15. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”

3) Kanun
667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır…”

4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri”nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.

C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS’in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS’in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM’e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, “yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda, davalı Hakimler ve Savcılar Kurulunun savunma dilekçesi ekinde yer alan fakat savunma dilekçesi ile birlikte dosyaya sunulmayan CD’nin davalı idarenin üst yazısı ile dosyaya sunulması üzerine, Dairemizin 08/10/2018 tarih ve E:2017/3404 sayılı kararıyla anılan CD’nin davacıya tebliğine karar verilmiş, cevap hakkını kullanabilmesi ve beyanlarını dosyaya sunabilmesi için ara kararının tebliğinden itibaren davacıya otuz (30) gün süre verilmiştir.
Aynı şekilde, 26/02/2020 tarihli ara kararımızla, davacı hakkında ilave bilgi ve belgeler içeren ve 21/03/2019 tarihinde davacıya tebliğ edilmiş olan davalı idarenin 08/03/2019 tarihli ikinci savunma dilekçesi ve ekinde yer alan bilgi ve belgelere ilişkin beyanlarını sunabilmesi için davacıya on gün süre verilmesine karar verilmiştir.
Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
Bu kapsamda davalı idare tarafından 01/11/2017 tarihli dilekçe ile talep edilen ek süre istemi dairemizin 08/11/2017 tarihli kararı ile kabul edilerek davalı idareye savunmasını sunabilmesi için 30 gün ek süre verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in ‘’Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde … İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay’da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay’da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.

2) FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ’nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
“Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup …bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. …Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. …Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır…
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir…
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır…
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir…
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır…”
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ’nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı Erdal kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde …siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; –Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.– …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. …FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. (“T” taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ’nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, “önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV’de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi” şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.

3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM “demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu” belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM’e göre “kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır.” (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık mesleği” kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede “… Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar.” denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.

4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.

5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararların dayanağı olan delillerin, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulduğu anlaşılmakta ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir.

a) ByLock Delili
i. ByLock Uygulamasına İlişkin Genel Değerlendirme
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında belirtildiği üzere ByLock uygulaması, kullanılması için indirilmesi yeterli olmayan ve özel kurulum gerektiren, kullanıcıların haberleşebilmesi için her iki tarafın önceden temin ettikleri kullanıcı adlarını ve kodlarını eklemeden taraflar arasında mesajlaşmanın başlayamadığı, bu bakımından sadece oluşturulan hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân veren, kriptolu anlık mesajlaşma, e-posta gönderimi, ekleme yoluyla kişi listesi oluşturma, grup içi mesajlaşma, kriptolu sesli görüşme, görüntü veya belge gönderebilme özellikleri bulunan, böylece kullanıcılarının, örgütsel mahiyetteki haberleşmelerini başka herhangi bir haberleşme aracına ihtiyaç duymadan gerçekleştirmesine olanak sağlayan bir iletişim sistemidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında; ByLock uygulamasının 2014 yılı başlarında uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olduğu, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve bluetooth yoluyla yüklenildiği hususunun yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesaj ve e-postalardan anlaşıldığı, ByLock üzerinden yapılan iletişimin çözümlenen içeriğinin tamamına yakınının FETÖ mensuplarına ait örgütsel temasa ve faaliyetlere ilişkin olduğu; kullanıcılar tarafından buluşma adreslerinin değiştirilmesi, yapılacak operasyonların önceden bildirilmesi, örgüt mensuplarının yurt içinde saklanması için yer temini, yurt dışına kaçış için yapılan organizasyonlar, himmet toplantıları, açığa alınan veya meslekten çıkarılan örgüt mensuplarına para temini, örgüt liderinin talimat ve görüşlerinin paylaşılması, Türkiye’yi terörü destekleyen ülke gibi göstermek amacına yönelik faaliyette bulunan birtakım internet adreslerinin paylaşılması ve bu sitelerdeki anketlerin desteklenmesi, FETÖ’ye yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli veya sanıkların hâkim ve Cumhuriyet savcılarınca serbest bırakılmasının sağlanması, örgüt mensuplarına müdafi temin edilmesi, örgüt üyelerinden kimlere operasyon yapıldığına ve kimlerin deşifre olduğuna ilişkin bilgilerin paylaşılması, operasyon yapılması ihtimali olan yerlerde bulunulmaması ve bu yerlerdeki örgüt için önemli dijital verilerin arama-tarama mesulü olarak adlandırılan kişilerce önceden temizlenmesi, kamu kurumlarında FETÖ aleyhine görüş bildiren veya yapılanmayla mücadele edenlerin fişlenmesi, sistemin deşifre olduğunun düşünülmesi halinde ByLock iletişim sisteminin kullanımına son verilerek Eagle, Dingdong ve Tango gibi alternatif programlara geçiş yapılacağının haber verilmesi, yapılanmaya mensup kişilerin savunmalarında kullanabilmeleri amacıyla hukuki metinler hazırlanması gibi örgütsel nitelikte ve amaçta mesajlar gönderildiği ifade edilmiştir.
Bylock delilinin hukuki niteliği ile ilgili olarak ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yukarıda anılan kararında; Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesinin 32. maddesi ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 4.maddesinin 1.fıkrasının (i) bendi ile 6.maddesinin 1.fıkrasının (d) ve (g) bentlerine uygun şekilde Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından elde edilen Bylock’a ilişkin dijital materyaller hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ceza Muhakemesi Kanununun 134.maddesi gereğince Ankara Sulh Ceza Hakimliğince verilen ”inceleme, kopyalama ve çözümleme” kararına istinaden bilgisayar ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı görülmüştür.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de Bylock verilerinin kanuni bir temele dayanmadan ve hukuka aykırı şekilde elde edildiğine yönelik iddialar yönünden yapılan başvuruda; 4/6/2020 tarih ve Başvuru No: 2018/15231 sayılı kararı ile Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi aynı kararında, yapısı, kullanım şekli ve teknik özellikleri itibarıyla sadece FETÖ/PDY mensuplarınca -örgütsel iletişimde gizliliği sağlama amacıyla- kullanılan kriptolu iletişim ağının başvurucu tarafından kullanılmasının terör örgütüne üye olma suçu açısından mahkumiyete dayanak olarak alınmasının, adil yargılanma hakkı kapsamındaki usul güvencelerini etkisiz hale getiren keyfi bir uygulama olarak değerlendirilemeyeceği tespitinde de bulunmuştur.
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında, yargı mensubu olarak görev yapmakta iken haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilmiş olan bazı kişilerin ByLock uygulamasına ilişkin birtakım ifadelerde bulunduğu görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan Y.G. isimli şahıs tarafından İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine sunulmuş beyan: “Bana ByLock adlı programı indirmemi 2014 Temmuz’da Ali adlı kişi söyledi. Önce VPN programını daha sonra da ByLock’u kurmamı, VPN’yi açmadan ByLock’u kullanmamam gerektiğini açıkladı. Daha sonra beni kendisi ekledi ve onaylamamı söyledi. Böylece buradan daha güvenli mesajlaşabilecektik onlara göre. Çünkü 2014 HSYK seçimleri yaklaşmaktaydı ve hızlı bir haberleşme ağı lazımdı.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö. isimli şahsa ait Malatya Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 16/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “2014 HSYK seçimlerinden yaklaşık 3-4 ay önce E.E.’nin evinde toplanmıştık. … denilen kişi bir programdan bahsetti. Bu program üzerinden haberleşeceğimizi söyleyerek telefonlarımızı istedi. Kendisi telefonlarımıza ByLock denilen programı söz konusu sohbet sırasında yükledi. …ByLock programını kullanan cemaatteki herkesin paylaşımlarını görmek mümkün değildi. Sadece arkadaş listesi (grup) şeklinde oluşturulan arkadaşlarla konuşabilmekte ve yazılar paylaşabilmekteydik. …HSYK seçimlerinin sonuna kadar ByLock programı üzerinden haberleşme sağlanıyordu. Cemaat mensuplarının istemleri doğrultusunda seçimlerden sonra ByLock programını sildim.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.B. isimli şahsa ait Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 22/03/2017 tarihli sorgulama tutanağı: “… isimli şahıs telefonuma ByLock yüklemek istedi. Ancak akıllı telefonum olmadığı için yükleyemedi. Ben de eşimin telefonunu kendisinden habersiz aldım. Bir şeyler yaptı. Bundan sonra buradan haberleşeceğiz dedi. …, hâkim ve savcıların kişisel bilgilerini (dünya görüşü, siyasi görüş vs.) özellikle ByLock’tan ona atmamı istiyordu. … bana tablet almamı, başka bir akrabamın adına hat almamı söyledi. Ancak ben bunu da yapmadım. Daha sonra …, bana içinde hat olan bir tablet getirdi. Tablette ByLock programı yüklüydü. Gelen yazıları okuyordum. Ayrıca bana tablette silme programını gösterdi. Herhangi bir durumda onu kullanmamı söyledi.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan S.Ö. isimli şahsa ait Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 02/03/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “2014 yılının Ağustos ayında E.Ö. çalıştığı yer olan Silivri’ye gelmemi söyledi. Silivri’ye gittikten sonra beni oradan alıp Silivri İlçesinde oturan D.S.’nin evine götürdü. Burada … kod adlı şahıs da vardı. Kendisi telefonumu istedi. Kendisi bana ByLock isimli programı yükledi. Artık buradan haberleşeceğimizi bana söyledi. Çünkü benim tek kaldığımı, bir şekilde haberleşmemiz gerektiğini söyledi. 2015’in Şubat ayına kadar bu program üzerinden haberleştik.”
Bu durumda, FETÖ tarafından gizliliği sağlamak için örgütsel haberleşme amacıyla oluşturulduğu ve münhasıran FETÖ tarafından kullanıldığı anlaşılan ByLock uygulamasının yüklendiğinin, bu ağa dâhil olunduğunun tespit edilmesi hâlinde, bu kişilerin örgüte üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut örgütle irtibatı ortaya konulmuş olabilecektir.

ii. ByLock Delilinin Davacı Yönünden Değerlendirilmesi
Dava dosyasında, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı tarafından davacı hakkında düzenlenmiş “ByLock Tespit Tutanağı” yer almaktadır. Anılan tutanakta, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 16.12.2016 tarih ve 2016/180056 sayılı soruşturma kapsamında gönderilen ByLock abone listeleri üzerinde yapılan çalışmalarda davacının 129.862 satırlık ByLock abone listesinin 97976. satırında kaydının olduğu, tespit edilen GSM aboneliğinin 0505…..48, tespit edilen cihaza ait IMEI numaralarının … ve … olduğu belirtilmiştir.
Bununla birlikte davacının yargılandığı … Ceza Dairesinin … tarih ve E:2018/…, K:… sayılı kararında; “Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 18.03.2019 tarihli cevabında sanığın adına kayıtlı ve kullandığını kabul ettiği 505…48 nolu GSM hattının hangi imei nolu telefon cihazlarında kullanıldığına dair bilgilerinin gönderildiği, verilerin incelenmesinde; sanığın kullandığını kabul ettiği 505…..48 nolu GSM hattının … imei no …(…) ve …(…) imei nolu cihazlarda kullanıldığı, dosya kapsamına alınan HIS -CGNAT verilerine göre 505…..48 nolu GSM hattı ile ByLock programı veri tabanına erişim sağladığına dair 26.08.2014- 02.04.2016 tarihleri arasında CGNAT sorgusunda toplam 1194 adet sinyal kaydı bulunmakla, … nolu hedef IP ile oturum açıldığı, 12.06.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre 505…..48 numaralı GSM hattına ait HTS verileri ile aynı numaraya ait CGNAT verileri üzerinde HTS ve CGNAT verilerinin Ankara il dışı olanların analizinde; 28.08.2014 günü Yozgat ilinde, 29.08.2014 günü Yozgat ve Nevşehir illeri, 19.09.2014 Merkez ve Boyabat ilçeleri Sinop, 20.09.2014 Boyabat ilçesi Sinop, 22.09.2014 Baran Tesisleri Kulu Konya, Tarsus Mersin ve Çukurova Adana, 23.09.2014 Çukurova Adana, 25-26.09.2014 tarihleri Belen Hatay İllerinde HTS ve CGNAT baz birlikteliklerinin tespit edildiği, HTS ve CGNAT kayıtlarında yer alan BAZ bilgilerinin tam anlamıyla birbiri ile uyumlu olduğu… ” tespitlerine yer verildiği görülmüştür.
Davacı tarafından, hiçbir zaman Bylock programı kullanmadığı, Bylock programından elde edildiği belirtilen yazışmaların güvenilirliğinin olmadığı, hukuk dışı elde edilen verilerin delil olma niteliği bulunmadığı, bu programa bağlantıyı resmi hat sahibinin yapıp yapmadığının tespit edilmesi gerektiği, davalı idarece yapılan Bylock tespiti içeriğinin net olarak anlaşılamadığı, Bylock delilinin meslekten ihraç edildikten sonra elde edildiği, idari işlemlerin tesis edildiklerinde hukuka uygun olmak zorunda olduğu, Bylock iddiasının Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun 21/08/2018 tarihli “Mestan Yayman” kararı ile birlikte ele alınması gerektiği, bu kararda belirtildiği gibi Bylock kullanımının öncelikle düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, söz konusu uygulamanın yüklenmiş olduğu kabul edilmiş olsa dahi, mesaj içeriklerinde suç unsuruna rastlanıp rastlanmadığının ya da sadece kullanımının nasıl bir suç teşkil ettiğinin belirtilmesi gerektiği, Adalet Bakanlığı’nın 08/11/2018 tarihli Birleşik Krallık Westminster Sulh Ceza Mahkemesi’ne “Akın İpek, Ali Çelik, Talip Büyük ve Mustafa Yeşil Hakkında ” gönderdiği resmi yazıda Bylock kullanımı ile ilgili tespitlerin emsal teşkil ettiği beyan edilmiştir. ByLock uygulaması ile ilgili yukarıda aktarılan hususların ve davacı hakkında düzenlenmiş olan “ByLock Tespit Tutanağı”nın birlikte değerlendirilmesi sonucunda davacının bu beyanına itibar edilmemiştir.
Ayrıca davacının yargılandığı …Ceza Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; “…Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 04.07.2019 tarihli yazısıyla gönderdiği,
…ID nolu boylock hesabının tespit ve değerlendirme tutanağının incelenmesinde ;
kullanıcı adı:…şifre:… Message: … son online tarihi: 2015-03-13 21:59:39 olduğu;
… ID’yi ekleyenlerin verdikleri isimler (Roster) kısmında ;
M.B.’ın … ID de … ID’ yi “…” olarak kodladığı, … ID’nin ise “…” şeklinde eklediği
… ID’nin eklediklerine verdiği isimler ( roster) kısmında ;
… ID ( A.K.), … ID, … ID ile … ID ( M.B.), … ID ( B.Ç.) nin bulunduğu;
Kurcusu M.B. ( … ID) olan”A 1/4 ” isimli grupta ;
… ID ile A.K.,
…ID ile B.Ç.,
… ID ile R.Y. ve … ID ‘nin ekli oldukları, bahsi geçen isimlerin Dairemizde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi/ yöneticisi olmaktan yargılandıkları anlaşılmıştır. Ayrıca … ID’nin log kayıtlarının incelenmesinde … ID( B.Y.), … ID( M.B.), … ID( T.G.) , … ID( A.A.) ile arama kayıtları tespit edilmiştir.
Bunun yanı sıra; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.07.2019 tarihli yazı ekinde gönderdiği Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 08.07.2019 tarihli yazı ve eklerinden 0 505…..48 GSM numarasına ve … ID numaralı Bylock kullanıcısına ait bylock sorusunda isim sorgulamasında 1 sonuç bulunduğunun belirtildiği bu hususun ” … ( 505235…..48 )” şeklinde gösterildiği anlaşılmıştır.
Bu verilere göre; … ID ‘nin diğer byock kullanıcıları tarafından “…” , “…” şeklinde kodlanması, M.B.’ın kurduğu ve eski HSK üyelerinden oluşan grupta yer alması, … ID ( A.A.) ile … ID (C.S.) arasındaki mesaj içeriğinde sanığın isiminin geçtiği anlaşılmakla log kayıtlarından …ID ( A.A.) yi aradığının tespiti ve bylock sorgu sonucu karşısında; … ID nolu bylock hesabının kullanıcısının sanık olduğu kabul edilmiş; sanığın inkara yönelik savunmalarına itibar edilmemiş ve örgütün talimatı ve örgütsel amaç ile kullanmak üzere kripto haberleşme programı olan bylock programını telefonuna yükleyip, aktif ve yoğun olarak kullandığının sabit olduğu” tespitlerine yer verildiği görülmüştür.
Netice itibarıyla, davacı hakkında düzenlenen bahse konu tutanakların ve davacının yargılandığı … Ceza Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı gerekçeli kararının incelenmesinden; davacı tarafından 0505…..94 GSM numarasından, … IMEI numaralı cihazla “…” ID numarasıyla ve bir kullanıcı adı ve şifre almak suretiyle bu ağa dâhil olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davalı idarece dosyaya sunulan … ID numaralı, kullanıcı adı “…” olan ByLock kullanıcısına ait ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağında yer alan yazışma içerikleri incelendiğinde ise; bu Bylock kullanıcısı tarafından … ID numaralı, kullanıcı adı “…” olan ByLock kullanıcısına;
… ID … ID
2015-12-0519:45:46 2015-12-0601:45:48
” atm olarak … abinin evine gitmiştim, evde muazzam miktarda doküman vardı, geçmişe ait fotolar, el yazıları da vardi. bazılarını imha ettim, ama bir kısmını cok ısrar ettikleri için memlekete göndermek şartıyla iade ettim. bu durumu atm ye ilettim, abi de dokümanlari en kısa zamanda memlekete göndereceğini söylemişti ama sonrasinda naptı bilmiyorum, abi ile ilgili gelişen durum malum, zahmet olmazsa bu yazdıklarımı ilgilisine, gerekirse faruk abiye iletebilir misiniz, ALLAH KORUSUN evine girerlerse bu dokümanlari bulmasınlar, kuvvetle muhtemel ki abiler gerekli tedbiri almistir veya alacaktır, ama bu durumu da iletmek lazim.”

Yine davalı idarece dosyaya sunulan … ID numaralı, kullanıcı adı “…” olan ByLock kullanıcısına ait ByLock Tespit ve Değerlendirme Tutanağında yer alan yazışma içerikleri incelendiğinde ise; bu Bylock kullanıcısı tarafından …ID numaralı, kullanıcı adı “…” (sivil imam) olan ByLock kullanıcısına;
… ID … ID
2015103021:52:39 2015103114:32:27
“ankara batıda bizim üç abi seçim hakimi. …. …. …
…” mesajlarının gönderildiği anlaşılmaktadır.
Söz konusu ByLock yazışma içeriklerinde davacının isim ve soy isminin açıkça geçtiği, aynı zamanda içeriklerin örgüt talimatlarına ilişkin olduğu, yazışma içeriklerinde yer alan “atm olarak … abinin evine gitmiştim, evde muazzam miktarda doküman vardı…ALLAH KORUSUN evine girerlerse bu dokümanları bulmasınlar,” mesajları ile davacının evinde örgüte yönelik suç teşkil edebilecek evrakın bulunduğunun belirtilmesi ve yine yazışma içeriklerinde yer alan “ankara batıda bizim üç abi seçim hakimi. …. …. …” mesajlarında örgüt mensuplarının ByLock uygulaması üzerinden görüşme tarihinin 01/11/2015 yılı milletvekili genel seçimlerinden hemen önce yapıldığı dikkate alındığında, söz konusu ByLock konuşma içerikleri davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatını ortaya koyan bir unsur olarak değerlendirilmiştir.

b) Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
Davacı hakkındaki tanık beyanları şu şekildedir:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.G., HSK müfettişlerince düzenlenen 06/04/2016 tarihli tanık ifade tutanağında: “2010 HSYK seçimlerinde … Adana adliyesinden görev yapması sebebiyle kendisi destekledim ve seçilmesi yönünde çaba sarf ettim. Adı geçenin paralel devlet yapılanmasına mensup olup olmadığı yönünde bilgi sahibi değildim, ta ki 25 Aralık soruşturmasından hemen sonra …’ın bildirisi sonrası …’a destek amacli bir kısım HSYK üyeleri ile birlikte bildiri yayımlamaları bende şüphe oluşturdu. Bunun dışında adı geçenin tayin terfi ya da başkaca işlemlerde bu yapının amaç ve gayesi doğrultusunda hareket edip etmediği yönünde bilgi sahibi değilim…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.K., Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E:2017/288 sayılı dosyasının 24/01/2018 tarihli duruşmasında alınan sanık savunmasında; ” …2010 HSYK adayı olan …, A.H., B.E., T.G., A.K., A.B.’nun cemaat adayı olduğunu sonradan öğrendim. Sadece …’in ilk aday olarak cemaatçi olduğunu biliyorum. İ.O.’un örgüt üyesi olup olmadığını bilmiyorum. İ.O. nevi şahsına münhasır bir kişilikti, cemaat ile de iyi anlaşırdı diğer kesimlerle de iyi anlaşırdı…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.H., Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 04/11/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağında; “SORULDU :Adalet Akademisine Fetullah Gülen cemaati mensuplarının talebi ile mi gittiniz ve görev aldınız? CEVABEN : … 2010 HSYK seçimleri gündeme gelince A.K. bey beni Hakimevinde bir yemeğe çağırdı. Yemekte benim dışımda aday olarak düşünülen A.Y., A.E., A.Y., T.G., A.K., B.E., İ.O., A.B. vardı. N.Ö.’in o yemeğe katılıp katılmadığını hatırlamıyorum. Bu adaylar nasıl belirlendi bilemiyorum. Ancak A.K. O dönem çevresinde bulunan İ.O., H.Y., Ç.Ş., G.T.T. ve B.E. ile bu adayları belirlediğini tahmin ediyorum. Adaylar belirlenirken nasıl bir kriter uyguladıklarını bilemiyorum. Bu belirlenen adaylardan bazıları çıkarılarak başka adaylar konuldu. Ben bu adaylar arasında T.G., A.B., A.K., kocasından dolayı N.Ö., Fetullah Gülen cemaatinin adayı diye listeye girdiğini biliyorum. İ.O.’un A.K.’ın talimatıyla listeye girdiğini biliyorum. Bu adaylar adli yargı adaylarıydı. Bu adaylardan Ö.K.’nun Karadenizli ve ülkücü aday diye konulduğunu biliyorum. …’in de Z.Y.’in ısrarı ile listeye konulduğunu söylemişlerdi. Diğer adaylar İ.A., H.K., C.A. ve H.T.’nin Fetullah Gülen cemaat mensubu olmadıklarını biliyordum…Ben yeni HSYK seçimleri sırasında A.B., A.K., N.Ö. ve T.G.’nin cemaat adayları olduğunu biliyordum. Seçim sonuçları açıklandıktan sonra İ.O.r bana Ö.K., … ve R.Y.’ın da Fetullah Gülen cemaatine yakın kişiler olduğunu söyledi. Ben bu durumda cemaatin kurul içerisinde etkin olacağını anladım.SORULDU : 2011 yılında seçilen Yargıtay üyeleri ve Danıştay üyeleri nasıl belirlendi? Fetullah Gülen cemaat mensubu olan HSYK üyeleri, hakim ve savcılar ile bu cemaate mensup olup hakim ve savcıların Yargıtay ve Danıştay üyelerinin belirlenmesinde nasıl etkileri oldu? Size kimler bu isimleri verdi? Talimatları kimler verdi? CEVABEN : 2010 yılında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirlendikten sonra Adalet Bakanı S.E. ve müsteşar A.K. bey bana yeni kanun hazırlığı var, en az 50 Danıştay üyesi ile en az 150 Yargıtay üyesinin seçiminin yapılacağını ve hazırlık yapmamızı istedi. Hatta acele edin kanun çıkar çıkmaz hemen seçimleri yapmanız gerekir dedi. Bu konuşmayı ben Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Genel Kurulunda bu hususu belirttim. Bu konuşmadan kısa bir süre sonra genel sekreter olan M.K. bizi kendi evine yemeğe çağırdı. Bu yemekte belirlenecek Yargıtay ve Danıştay üyelerinin isimlerinin de çalışmasının yapılacağını biliyorduk. Bu amaçla ben, İ.O., T.G., N.Ö., Ö.K., Hüseyin Serter, A.K., A.B., R.Y. B.Ç., B.E. M.K’ nın evine gittik. Eve gittiğimizde biz kurul üyeleri dışında o dönem tetkik hakimi olduklarını bildiğim Fetullah Gülen cemaati mensupları olduklarını da bildiğim S.Ö., Ö.A., A.B., N.D. ile genel sekreter yardımcıları M.B. ve E.D. de olduğunu gördük. Tetkik hakimlerinin bu evde konuşacağımız konu nedeni ile bulunmalarının uygun olmadığını söyledim. Hatta İ.O. ile B.E.’de bu konuyu dile getirdi. Bu konuşmalardan sonra T.G. bizlere bu arkadaşlar Yargıtay’ı en iyi bilen arkadaşlar, bu nedenle çağırdık dedi. Ancak bu hareketin Fetullah Gülen cemaatinin bize bir emrivakisi olduğunu bu şekilde anladık…SORULDU : Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olduğunuz dönemde Fetullah Gülen cemaati mensuplarının yaptıkları rutin sohbet toplantılarına kimler ile katıldınız? Sohbetin abisi kimdir? Bu toplantılarda neler konuşuldu? Himmet parası olarak ne kadar para verdiniz? CEVABEN: Kurul üyesi olduktan sonra Yargıtay ve Danıştay üyeliği seçimine kadar cemaat toplantıları olmadı. Bu üyeliklerin seçiminden sonra genel sekreter M.K.’nın yerine gelen M.B. cemaat toplantılarını ve sohbetlerini düzenlemeye başladı. M.B.’ın çağırışı üzerine biz sohbet yapılacak bir kurul üyesi arkadaşın evine gidiyorduk. Bu sohbetlere İ.O., T.G., N.Ö.,Ö.K., Hüseyin Serter, A.K., B.E., B.Ç., A.B., R.Y. ile HSYK genel sekreteri M.B. ile HSYK genel sekreter yardımcısı E.D. katılıyordu. Bu sohbetler çoğunlukla yemekli oluyordu. Bu sohbet toplantılarına eşler katılmıyordu. Sohbet toplantıları daha önce katıldığım Fetullah Gülen cemaat toplantıları ve sohbetleri şeklinde değil, daha çok dini sohbetler, Fetullah Gülen sohbetleri şeklinde gelişiyordu. Bu sohbetlerde Risalei Nur okunmuyordu, Fetullah Gülerie ait sohbetlerin yer aldığı cd’ler izlenmiyordu. Namaz kılmada bu sohbetlerde topluca yapılmazdı. Ancak sohbetlerin Fetullah Gülen cemaati sohbetleri olduğunu hepimiz bilirdik…SORULDU : İfadenizde sohbetlere katılan …’in sizinle birlikte sohbetlere gelmemeye hatta cemaate karşı keskin bir tavır alarak hareket tarzı belirdiğini söylediniz. Siz neden cemaate karşı keskin bir tavır alıp bazı olaylan engellemediniz?”CEVABEN : B.E. bey, bakanlık müsteşarı olunca Fetullah Gülen cemaatine karşı keskin bir tavır almıştır. Ben HSYK başkan vekili olduğum için bu cemaatin halen düzelebileceği düşüncesine hakimdim. Hatta kurulda kalabalık olmaları nedeniyle birden bunları dışlamanın kötü sonuçlar doğurabileceği düşüncesine kapıldım. Ben balyoz davasında yargıyı etkilememek kaydıyla düşüncelerimi de belirtiyordum. Hatta bu düşüncelerimi Fetullah Gülen mensubu olduğunu bildiğim kurul üyelerine açıkça söylüyor ve düşüncelerimin soruşturma ve kovuşturmayı yapan kişilere bu şekilde ulaşılabileceğini düşünüyordum. Ben konuşmalarımda bu kadar kişinin tutuklu kalmasının uygun olmadığını, kamuoyunda cemaatin bir komplosu şeklinde düşüncelerin oluştuğunu belirtiyordum. Şu hususu belirtmek isterim; Fetullah Gülen cemaati mensuplarının bu soruşturma ve kovuşturmalarda hukuka aykırı delil topladıkları, eylemler yaptıklarını şu an için tam olarak öğrendim ve anlamış oldum. Ben ve İ.O. bu davalara bakan tüm özel yetkili hakim ve savcıların katılacağı bir toplantı yapalım, düşüncelerimizi orada da belirtelim dedik. Bu nedenle Ankara’da bir seminer düzenledik. Ben bu seminerde tüm hakim ve savcılara hitaben yapılan soruşturmalarda ve davalarda hukukun dışına çıkılmaması gerektiğini, hatta yapılan hakime taktir yetkisi bırakıldığı hallerde dahi kamuoyu algısının mutlaka dikkate alınması gerektiğini belirtip, tutuklamaların çok ağır bir tedbir olduğunu belirttim. Bu sözlerimi hiçbir hakim ve savcı alkışlamayıp, salonda buz gibi bir hava estirdi. Ancak benden sonra gelen kurul üyesi …’in kurbağa anlatımı oldukça fazla alkış aldı. Bu hikayeyi anlatmak istiyorum. Üç kurbağa bir demir çubuğa tırmanmak istemiş, ikisi başaramamış, birisi başarmış, başarana da nasıl yaptın diye sorunca kulaklarımı tıkadım, gözümü de kapattım ve bu şekilde başardım şeklindeydi. Hüseyin Serter bunu anlatınca salonda alkışlar ve yüksek sesle memnuniyetler dile getirildi…SORULDU: Fetullah Gülen’in veya Fetullah Gülen cemaati mensubu olan imam, abi konumunda olan kişilerin talimat ve tavsiyeleri sonucu hangi kararları verdiniz? CEVABEN: Aradan önce belirttiğim açıklamalara devam edeceğim dedi. HSYK’da UYAP ortamında denetim yapılması için proje çalışması vardı. Bu proje sayesinde HSYK müfettişleri mahalli mahkemelere ve savcıların bulunduğu yere gitmeksizin UYAP üzerinden soruşturma dosyalarını inceleyip, rapor yazma imkanı bulacaktı. Ancak bu proje çalışmasına rağmen HSYK müfettişlerinin sayısının az olması nedeni ile hakim ve savcılar arasında HSYK müfettişlerinin alınmasını gündeme getirdim. HSYK müfettişlerinin alınabilmesi, hakim ve savcıların talepleri ve bu taleplerin HSYK genel kurulu tarafından uygun görmesi şartına bağlıydı. Fetullah Gülen cemaati mensubu olarak sizlere bildirdiğim HSYK üyeleri bu yeni alımlara şiddetle karşı çıkmaya başladılar. Daha sonra yapmış olduğumuz araştırmalarda Fetullah Gülen cemaatine bağlı diğer üyelerin mevcut müfettişlerin çoğunluğunun kendi cemaatlerinden olması, yeni alınacak müfettişlerin kendi cemaatlerinden olmama durumu nedeniyle bu karşı çıkışlarını yapmışlardır. CEVABEN: Fetullah Gülen cemaati mensubu olan A.B., B.Ç., R.Y., T.G., A.K., Hüseyin Serter ve N.Ö. bu talebimize karşı çıkmaya başladılar. Cemaate yakın olan Ö.K. ise bu talebimizin uygun olduğunu belirtip yeni müfettişler alınmasına bizim tarafımızda oy kullanmak istiyordu. Cemaat mensuplarının bu ortak tavırlarına karşı biz diğer üyelerin sayesinde yeni HSYK müfettişlerinin kurulda görevlendirilmesini sağladık. Fetullah Gülen cemaati mensubu olan kımıl üyelerinin karşı çıkışını bir talimat üzerine yaptıklarını anladım…Ben size Fetullah Gülen cemaat mensubu olan veya bu cemaat ile ilişkisi olan veya birlikte hareket ettiğini düşündüğüm Yargıtay ve Danıştay üyelerini belirtmek istiyorum…93) Ş.Ş.; … ile Adana’da birlikte çalışmasından dolayı …’in istemesi üzerine seçildi. Fetullah Gülen cemaati listesinde değildi…”
Davacının görev yaptığı Adana’da avukat olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A., HSK müfettişlerince düzenlenen 25/04/2016 tarihli tanık ifade tutanağında: “…Hâkim … tanırım, kendisi Adana Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olması sebebiyle tanırım, … HSYK üyeliğine aday olunca A.T. bu kişinin şoförlüğünü yaptı, Adana’nın bütün ilçe adliyelerine götürdüğünü biliyorum, bu iki yargı mensubunun Fetullah Gülen cemaatine mensup olduğu yıllardır bilinir…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.K., 27/09/2016 tarihli Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan müşteki ifade tutanağında; “…Bilgi sahipleri E.K. Ve A.E. isimli kişilerin ifadelerinde iddia edildiği hususlarla ilgili, K.P. ve eşinin dönemin Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının Cumhuriyet Savcısı A.K FETÖ/PDY ile ilgili herhangi bir irtibatı, bağlantısı var mıdır? Konuyla ilgili açıklama yaparak ifadenizi veriniz? CEVABEN; Bilgi sahibi olarak ifadesine başvurulan E.K.’ı tanımıyorum. Ancak A.E. Siirt Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yaptığım dönem içerisinde koruma polisim olarak görev yaptı. İfadelerde Cumhuriyet Savcısı A.K. Olarak geçen kişinin ismi A. Olmayıp H.K.’dur. Tarihlerini tam olarak hatırlamıyorum ancak 2010-2011 yılları içerisinde Siirt Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yaptığım dönem içerisinde birden fazla zabıt kâtipliği sınavı yapıldı. Bu sınavlardan birinde sadece kadrolu bir zabıt kâtibi alımı için sınav yapıldı. Bu sınavın klavye sınavını 7 kişi kazanmıştı. 7. sırada ifadelerde adı geçen Siirt Denetimli Serbestlik Müdürü K.P.’nın eşi C.P. kazanmıştı. Klavye sınavı sonucu hatırladığım kadarıyla 3 dakikada 90-92 kelime civarında yazmıştı. Mülakat sınavından önce Adalet Komisyonu Başkanı Y.Ş. makam odama gelerek zabıt katipliği sınavına ilişkin kendisini dönemin HSYK üyesi …’in arayarak C.P.’nın alınmasını istediğini söyledi. Ben de mülakat sırasında “değerlendirelim“ diye söyledim. Mülakat sınavından önce Denetimli Serbestlik Müdürü K.P.’nın adliye içerisinde eşi için “HSYK üyesinin aradığını eşinin sınavı kesinlikle kazanacağını diğer adayların boşuna sınava girdiğine dair’’ söylemlerde bulunduğunu duydum. Bu söylemleri duyan ismini hatırlayamadığım adaylardan birinin babası gelerek tarafımla görüşme talebinde bulundu. Yapmış olduğumuz görüşmede “sınavda alınacak olan belli ise çocuklarımız mülakat sınavına girmesin mi? diye sitem varı konuşma yaptı. Bu gelişmeleri mülakat sırasında Komisyon Başkanı Y.Ş. ve Komisyon Üyesi Hakim A.R.T. ile paylaştım. Buna rağmen Komisyon Başkanı Y.Ş.’ın aynı kişinin alınması yönünde aşırı ısrarcı olması üzerine aramızda sözlü tartışma geçti. Sonuç itibariyle C.P. Sınavı kazanamadı. Klavye ve KPSS puanı en yüksek olan aday sınavı kazandı. Bunun üzerine Komisyon Başkanı Y.Ş., Denetim Serbestlik Müdürü K.P., o dönemde görev yapan Cumhuriyet Savcısı H.K., E.B. ve Kurtalan Adliyesinde görev yapan Cumhuriyet Savcısı A.O.K.’ın HSYK üyesi …’in de yönlendirmesiyle asılsız isnat ve iftiralarda bulunarak aleyhime yönelik olarak şikayette bulunduklarını, Siirt Adliyesinde devam eden olağan teftiş sırasında hakkımda başlatılan soruşturma neticesinde öğrendim. Bu gelişmeler üzerine Siirt Cumhuriyet Başsavcılığından Büyükçekmece Cumhuriyet Savcılığına tayin oldum. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası başlatılan FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında yukarıda isimlerini belirttiğim HSYK üyesi …, Y.Ş., H.K., E.B., ve A.O.K. meslekten ihraç edildiler. .. Yukarıda belirttiğim sınav sırasında ve sonrasında geçen olaylara ilişkin Adalet Komisyonu Başkanı Y.Ş. ve HSYK üyesi … arasındaki telefon görüşmelerine şahit olduğunu sözlü olarak beyan eden o dönemde Siirt Adliyesi Adalet Komisyonu Yazı İşleri Müdürü olarak görev yapıp halen Şırnak Üniversitesi Hukuk Müşavîrliğine vekaleten bakan S.E. ile Komisyon üyesi olan ve hâlen Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğünde Tetkik Hâkimi olarak görev yapan Hâkim A.R.T. tanık olarak dinlenebilir…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan B.Ö., HSK müfettişlerince düzenlenen 04/12/2016 tarihli tanık ifade tutanağında; “… Adana adliyesine tayin oldu, özel yetkili mahkemede görev yapan 7. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı A.K.’nun tayini Ankara iline çıkınca …’in hiç kimseye bir şey demeden özel yetkili birime giderek A.K.’dan boşalan odaya oturduğunu, Özel Yetkili birimde başsavcı vekilliği görevini yürüten M.Ç.’nun yetkisinin henüz belli olmadığını beyanla müdahale edince “benim tayinim buraya çıkacak” dediğini M.Ç.’dan duydum. Daha sonra da dediği gibi kısa bir süre sonra 7. Ağır Ceza Mahkemesinin başkanlığına getirildi daha sonra da kurul üyesi seçildi. Hüseyin Serter’in henüz yetkisi gelmeden özel yetkili birime giderek 7. Ağır Ceza Mahkemesi başkanının odasına oturması Adana adliyesinde uzun süre konuşulmuştu. Burada şuna değinmek istiyorum. Özel yetkili birimde çalışacak kişilerin özellikle seçildikleri, orada bir yapılanma içine girildiği kanaatindeyim. Ben o dönemde görev yaparken ve arkadaşlarımla konuşurken özel yetkili birimlerde Fetullahçı bir yapılanma olduğunu çok rahat şekilde ifade ediyordum. Zira o birimde çalışan Fetullahçı olmayan hemen hemen herkesi temizleyip yerine kendi yapılanmalarına mensup kişilerin atamasını yaptılar…. HSYK üyesi seçildikten sonra Yargıtay üyeliği seçiminde ve mahkemelerdeki yetkilendirmede aktif şekilde yer alarak yapılanmayı sürdürmüştür…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan B.B., 04/12/2016 tarihli İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan tanık ifade tutanağında;”…Ben Kayseri’de yaklaşık 18 ay kaldım, bu sırada gizli tanık olduğum için kimliğim değiştirilerek H.A. kimliği kullanmaya başladım. Cemaat tarafından benim Ankara’da avukatlık yapmamın daha uygun olduğu söylenince Ankara’ya gittim, cemaat tarafından avukat A.F.B.’ın yanına yerleştim ve o büroda H.A. kimliğiyle çalışmaya başladım…HSYK üyeleri T.G., A.K., …, Ö.K. ve B.Ç. sık sık bu büroya geliyorlardı. Bu kişilerin tamamı cemaatin etkin elemanlarıydı ve A.F.B. bunların cemaat abisiydi. Bunlarla bürodayken genelde sohbet ediyordu, zaman zaman A.F.B.’nın çay yolunda villasına gidip haftasonu kalıyorlardı, A.F.B.’nın bunlardan A.K.’dan bazı dosyalarla ilgili iş takibi yapması yönünde talepleri olduğunu biliyorum. A.F.B.’nın bana söylemesine göre A.K. daha önceden mahrem sınıf içerisinde askeri bölümde görev yapan biriymiş. Zaten büroya gelen subaylardan bir kısmı ikisinin de ortak tanıdığı oluyordu. Yine en çok büroya Dışişleri Bakanlığında genel müdür ve daire başkanı olarak görev yapan ve cemaatçi olduğunu bildiğim insanlar geliyordu, bunlar aslında A.F.B.’nın arkadaşı olan ve cemaatin ahilerinden M.K.’nın grubunda olan cemaatçi insanlardı. Yani M.K. bu şahısların abisiydi… İ.O.’u Adalet Bakanlığında daire başkanı olduğu dönemden beri tanırım. Daha önce isminden bahsettiğim M.B. bizim abimizdi. İ.O.la sık görüşüyorlardı, bu kişi A.H.’ye götürdüğü isimleri aynı zamanda İ.O.’a da götürüyordu, A.H. İ.O. ile organize olup cemaatçi hakim savcılık sınavına giren aday adaylarını mülakatı kazanmalarını sağlıyorlardı. İ.O. ve A.H. Bakanlık içerisinde cemaatin üst düzey görevlileri olduğu için bizim aday olduğumuz dönemde cemaatçi arkadaşlarla sık sık ikisini ziyarete giderdik. Benim mesleğe H.A. kimliğimle yeniden kabulümde İ.O. etkin rol oynamıştır. A.H. gibi o da cemaatten gelen talimat doğrultusunda beni mesleğe kabul etmeye çalışmıştır. Mesleğe kabul öncesinde kendisiyle görüşüp durumu anlatmıştım. Ancak her nedense mesleğe kabulümden sonra İ.O. Milliyet Gazetesinde verdiği röportajda benim gizli tanık olduğumu bilmediklerini söylemiştir. Aslında kendisi benim hem gizli tanık hem de cemaatçi olduğumu çok iyi biliyordu. Gelen talimat üzerine mesleğe yeniden kabul edilmemi sağladı. B.Ç., geçmiş dönemde Polis Akademisinde Profesör olarak akademisyenlik görevini yapıyordu, cemaatin akademisyen kadrosunda HSYK üyesi olmuştur. Ak Parti’ye ülkücü olarak refere edilmiş ve bu şekilde dönemin Cumhurbaşkanı A.G. tarafından atanması sağlanmıştır. Cemaatin emniyet yapılanmasında önemli görevi bulunan O.K. ile çok samimi arkadaşlardı. O.K. A.F.B.’nın bürosuna sıklıkla geldiğinde görüşmemizde B.Ç.’nin de cemaatçi olduğunu söylemişti. …, Ö.K., T.G. de A.F.B.’nın bürosuna sıklıkla gidip geliyorlardı. A.F.B.’nın talimatlarıyla hareket ederlerdi. A.F.B. bunların cemaatçi olduğunu bana söylemişti…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan B.E., 14/06/2017-16/06/2017 tarihli Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli sorgulama tutanağında; “…SORULDU: 2010 yılı anayasa değişikliğinden sonra HSYK adayları nasıl belirlendi, YARSAV ile herhangi bir görüşme yapıldı mı, bu süreçte Fethullah Gülen Cemaati mensubu olan adaylar kimlerdi, nasıl belirlendi ? …’ de sanırım … önerdi. Aynı dönem olabilirler. Hem güneyden bir aday göstermek istiyorduk Adana, Mersin çevresinden hem de cemaat en az 4-5 aday diye diretiyordu. Onların kontenjanından …olabilir diye düşündük . A.K. Bey pek sıcak bakmadı. Bunun üzerine bu arkadaşı Z.Y.’in de tanıdığını söylediler. Bilmiyorum beraber mi çalışmışlar ya da aynı dönemler mi. Z. Bey’e de soruldu. Z. de bu arkadaşlardan bir aday göstereceksek tanıdığım kadarıyla makul mantıklı ve iyi bir arkadaştır, bildiğim kadarıyla hakimliği de iyidir, olabilir dedi. Yine de biraz sorup soruşturuldu bildiğim kadarıyla ve nihayet …’in de adaylığı kabul edildi. Bu şekilde adli yargının adayları da belirlenmiş oldu…SORULDU: 2010 yılında oluşan HSYK’nın ilk seçmiş olduğu Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçiminde Fethullah Gülen Cemaati mensuplarının nasıl bir etkisi olmuştur, isimlerin belirlenmesi ne şekilde gerçekleşmiştir, kimler tarafından bu isimler iletilmiş ve sonuç olarak isimler konusunda nasıl kararlar alınmıştır, anlatınız? Yargıtay ve Danıştay’da yeni daireler kurulup, Yargıtay’da 160, Danıştay’da 50 civarında yeni üye seçilmesi gündeme gelince, sanıyorum Genel Sekreter M.K. beni arayarak seçimlerle ilgili bir ön görüşme yapmak istediklerini ve akşama kendi evine yemekli olarak beklediğini söyledi. Sebebini bilmiyorum ama ben o akşam biraz geç gittim. Arkadaşlar yemeklerini yemişlerdi ve bir yansıtma cihazıyla duvara yansıttıkları isimleri değerlendiriyorlardı. Hatırladığım kadarıyla evde HSYK’daki cemaatçi arkadaşlar, İ.O., A.H., zaten Genel Sekreter M.K.’nın evindeydik…SORULDU: Genel Sekreter M.K.’nın evine gittiğinizde kimler vardı ? Benim hatırladığım kadarıyla HSYK üyeleri; T.G., A.B., B.Ç., N.Ö., …, A.H., Ö.K., R.Y., A.K. ve İ.O. vardı. Genel sekreterlikten de M.K., E.D. ve M.B.’ın olduğunu hatırlıyorum. Bunların haricinde başka kişi olup olmadığını hatırlamıyorum.”
Aynı tanığa ait tarihli 22/06/2017 tarihli Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli ek sorgulama tutanağında;”…SORULDU: 7 Şubat 2012 tarihinde MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması ile birlikte Fethullah Gülen Cemaati mensuplarıyla mücadeleye başladığınızı bugüne kadarki ifadelerinizde beyan ettiniz. Bu beyanlarınıza rağmen gerek tanık olarak vermiş olduğunuz ifadenizde Fethullah Gülen Cemaati mensubu olduğunu bildiğinizi belirtmiş olduğunuz, gerekse de ülke çapında yürütülen soruşturmalar sonucunda 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından gerçekleştirildiği anlaşılan darbe teşebbüsü üzerine haklarında FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olmak suçundan soruşturma başlatılan; İ.Ş., H.O.K., M.K.Ö., O.A. ve R.S.’nun 19.10.2012; S.M., A.A., İ.İ. ve M.K.’nın 16.12.2013 tarihlerinde Yargıtay Üyeliğine; H.K.’nın 16.12.2013 tarihinde Danıştay Üyeliğine, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK 1.Daire Üyesi olarak görev yaptığınız dönemlerde seçilmelerini, mücadele etmeyle nasıl bağdaştırıyorsunuz, bu kişilerin Yargıtay ve Danıştay Üyeliklerine atanmaları teklifi kimden geldi, bu teklife itiraz ettiniz mi? CEVABEN:Daha önceki beyanlarımda Fethullah Gülen Cemaati ile yapmış olduğum mücadeleyi ayrıntılı olarak anlattım. 2010 yılı HSYK seçiminden sonra seçime birlikte girdiğimiz cemaat mensuplarının seçimi kendi menfaatleri doğrultusunda yaptıklarını, birlikte belirlediğimiz adayların aldıkları oylar ve en çok kendi adaylarını seçtirmek için çalışma yapmış olduklarının ortaya çıkmasından anladık. Bu andan sonra kurulda cemaat mensubu olduğunu söyleyebileceğim ve bu mensubiyet duygusuyla birlikte hareket ettiğini bildiğim kişiler; T.G., A.B., B.Ç., N.Ö., …, R.Y., A.K., Ö.K. ve A.H. olmak üzere 9 kişi olarak ortaya çıktılar. Karşılarında ise yüksek yargı olarak Yargıtay ve Danıştay’dan gelen 5 üye hariç; ben, İ.O., İ.A., R.A., A.G., A.A., müsteşar A.K. ile A.K.’dan sonra H.K. ve sayın bakan olmak üzere 8 kişi olarak bizler vardık. Yüksek yargıdan gelen üyeleri saymamamın sebebi, o tarihlerde kendileri ile iş birliği imkânlarının henüz bulunamamış olmasıdır. Bu tercih de benim tercihim değildi. Yeni oluşan HSYK, bu sayılar ve güç dengesi çerçevesinde çalışmaya başladı. İlk Yargıtay ve Danıştay üyesi seçimlerinde bu güç dengesi net bir şekilde ortaya çıktı. Seçim de buna göre yapıldı. Dolayısıyla kurulda mutlak bir hâkimiyet söz konusu değildi. Bazen bireysel kararlarda, yüksek yargıdan gelen üyeleri dahi kendi yanlarına almayı başardıklarını görüyordum. Soru içerisinde isimleri geçen kişilerin cemaat mensubu olduğunu bildiğim hususu doğrudur ancak bu kişiler, yukarıda belirttiğim gibi Fethullah Gülen Cemaati mensubu üyeler tarafından önerilmiştir. Yapılan önerilerde ısrar etmişlerdir…SORULDU: 17 Aralık 2013 tarihinden 1 gün önce 16 Aralık 2013 tarihinde yapılan genel kurul ile yukarıdaki soruya konu kişiler Yargıtay üyesi seçilmişlerdir. Bu tarih nasıl belirlendi, 17 Aralık sürecinden 1 gün öncesine denk gelmesi tesadüf müdür, genel kurul tarihinin daha önceden belirlenip belirlenmediğini biliyor muydunuz ? CEVABEN : Normal şartlar altında seçimlerin yapılacağı genel kurul tarihi 10 veya 15 gün önce belirlenir, üyelere seçilme yeterliliği olan kişilerin sicil dosyaları incelemeleri amacıyla dağıtılır, daha sonra gün gelince seçim yapılır, kanaatime göre 16 Aralık 2013 ‘de yapılan seçim de bu şekilde seçim günü 10-15 gün önce belirlenmiş olmalıdır. Bu hususta net bir bilgim yoktur. Genel kurul tarihinin ne zaman belirlendiğini bilmiyorum. Söylediklerim normal şartlar için geçerlidir. Ancak o günkü konjonktürü şuanda düşündüğümde yüksek yargı üyesi seçilebilmek için 20 yıl görev şartı getirilmesine ilişkin yasa değişikliği yapılmıştı, bu yasa değişikliğine ilişkin ilke kararlan 18 Eylül 2013 tarihli genel kurulda belirlenmişti, bu genel kurulda alınan kararlara N.Ö., …, Ö.K., B.Ç., A.K., R.Y., T.G. ve A.B.’dan oluşan cemaat mensubu üyeler muhalif kalmışlardı, HSYK Genel Sekreterliğinin yapısının değiştirilmesine ilişkin, Yargıtay ve Danıştay’ın işleyişi, kapasitesinin güçlendirilmesi, Adalet Akademisinin yapısının değiştirilmesine ilişkin kanun tasarıları hazırlanmıştı. Bütün bu faaliyetler cemaatin yargıdaki etkinliğini azaltmaya yönelikti. Bu çalışmalarda cemaat mensubu üyelerin de bilgisi vardı. Özellikle 20 yıl şartının yasalaşması nedeniyle yüksek yargıya en az 3-4 yıl üye seçilemeyeceklerini bildiklerinden, 16 Aralık’ta seçim yapıldıktan sonra 17 Aralık’ta önceden planladıkları bu operasyonu yapmış olabilirler. Çünkü 17 Aralık’tan sonra hükümetle birlikte çalışma imkânının kalmayacağını bilebilecek durumdaydılar…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan C.T. HSK müfettişlerince düzenlenen 16/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağında;”…2006 yılında Adana Cumhuriyet savcılığına tayin oldum, 2014 yılından beri ise Başsavcı Vekilliği görevini yürütmekteyim. Başsavcı Vekilliği görevlerim arasında Ceza İnfaz Kurumundan sorumlulukta bulunmaktadır…Yukarıda isimleri geçen Adli Yargı Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarından İ.Y. dışındakilerin yani Hâkimler M.U., P.P., R.A.. D.Ş., R.T., C.A., İ.Ö., B.D., …, Cumhuriyet Savcıları Ö.Ş., A.T., M.S., Z.Y. ve Cumhuriyet Başsavcısı S.B.’ın paralel devlet yapılanmasına mensup olduğu hususu adliyede konuşula gelmektedir…17 Aralık sürecinden sonra HSYK tarafından bildiri yayınlanınca …’in paralel devlet yapılanmasına mensup olduğu kanaati oluştu bende…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan C.S., HSK müfettişlerince düzenlenen 17/05/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağında; “…: İzmir den cemaat toplantılarından tanırım. Ankara da HSYK da görevli iken görüşmelerimiz olmuştur…”
Aynı tanık 17/05/2017 tarihli teşhis tutanağında davacıyı kesin ve net olarak teşhis etmiştir.
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan D.K., 16/11/2016 tarihli Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli ek sorgulama tutanağında; “…SORULDU: öncelikle yukarıda belirttiğim gibi ben önceki ifadelerimi tekrar ediyorum. Diyarbakır iline 2006 yılında Diyarbakır Başsavcısı olarak atandım. Diyarbakır iline başsavcı olarak atandıktan sonra daha önceki ifadelerimde de belirttiğim gibi yine G.D. ziyarete gelmişti, ben bu yapıya mensup kişilerle Diyarbakır Başsavcısı olarak görev yaptığım sürede çeşitli vesilelerle tanıştım. Bu tanışmalarım sırasında bana birazdan isimlerini tek tek yazdıracağım kişilerin bu yapının elemanları olduğu söylendi. Bu tanışma sırasında ben bu insanların bu yapıya mensup olduklarını yapmış oldukları konuşmadan anladım, çoğu bana” abi hoş geldin yada aramıza hoş geldin gibi cümleler kurarak benimle daha içten daha samimi bir şekilde ilgileniyorlardı. Ben öncelikle bu yapının içerisinde yer aldığını ve bu yapıyla hareket eden kişilerin isimlerini yazdırmak istiyorum. Şuan isimlerini yazdıracağım kişiler Diyarbakır Başsavcısı iken tanıştığım kişilerdir. Dedi…14) o zamanlar Düzce Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olan …”
Zabıt katibi olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan G.G., 19/08/2016 tarihli Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli sorgulama tutanağında; “…O zaman HSYK’da konuşulan kendi büromuzda kendi arkadaşlarımız arasında A.H., B.Ç., İ.O., T.G., N.Ö., İ.A., A.B. ve …’in cemaatçi olduğunu kendi aramızda ve personel arasında konuşuluyordu bunu da şoförlerde söylüyorlardı. Hatta şoförler arasındaki konuşmalarda Fetullah GÜLEN’in N.Ö. için “o bizim anamız veya buna benzer bir benzetme ile” konuştuğunu bunuda daha önceki yerde davaya bakmasından dolayı söylediğini şoförler den duydum…”
Öğretmen olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan H.I., 15/01/2017 tarihli Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen şüpheli sorgulama tutanağında; “…LÜZUMU ÜZERİNE SORULDU; Ben eskiden tarihini tam olarak bilmemekle birlikte Hakim- Savcılarla, Hakim-Savcı olan yani meslekten olan kişilerin ilgilendiklerini biliyorum. Ancak benim ilgilenmeye başladığım dönemde Hakim-Savcılarla ilgilenen kişiler genelde sivil (öğretmen, akademisyen, mühendis, işletme kökenli kişiler) idiler. Zaten biz Hakim-Savcılarla ilgilenmeye başladıktan sonra tüm geçmişte görüşmüş olduğumuz kişilerle görüşmememiz ve irtibatı kesmemiz istendi. Benim Hakim-Savcı abisi olarak görev yaptığım dönemin 2016 yılının Ocak ayına kadar sivil yapı Hakim-Savcı ile ilgilenmeye devam etti. Ancak HSYK seçimlerden sonra sivil yapı geriye çekilmeye başlandı ve kendi aralarında birebir görüşmelerin sürmesi istendi. LÜZUMU ÜZERİNE SORULDU; HSYK seçim döneminde benim sorumlu olduğum ve Denizli ve ilçelerinde görev yapan Hakim-Savcılarla görüşülmek üzere benim evime …(…) ve İ.Ç. geldi. …(…), HSYK seçimlerinden bağımsız bir şekilde HSYK üyeliği dönemde geldi. Bu dönemde daha seçim mevzusu yoktu. Benim ilgilendiğim dönemde …(…) yapıya mensup Hakim-Savcılarla toplantı yaptı. İstek ve arzularını sordu. Bu toplantılarda onlarla tanışmak istedi. Bu toplantılar grup başkanlarma göre zamanlama olarak ayrı ayrı idi ve her grup birbiri ile çakışmayacak şekilde oldu. Ben toplantıda ne konuşuldu onu bilmiyorum. Ben sadece ikram konusunda yardımcı olmak amacıyla toplantı salonuna giriyordum. Bu toplantıya yapıya mensup ve benim altımda bulunan gruplarda bulunan Hakim-Savcılar geldi. Yine HSYK seçim dönemlerine yakın bir dönemde HSYK seçimlerinde bağımsız aday olan İ.Ç. de yine benim altımda bulunan ve yapı içerisinde yer alan Hakim-Savcılarla görüşmek için benim evime geldi. Burada toplantı yaptı. Ben toplantının içeriğini bilmiyorum. Yine ben ikram konusunda yardımcı oldum. Ayrıca …(…) ve İ.Ç.’in benim eve geleceğini İdris kod adlı V.D. söylüyordu ve geldiğini hatırlamıyorum. Ancak hatırladığım kadarıyla bu iki toplantıya bu grup başkanları S.A., V.Ş.G., A.Y., B.P.’ın grubu katıldı. İ.Ç. ve …(…)’i görsem teşhis edebileceğimi düşünmüyorum…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan H.K., HSK müfettişlerince düzenlenen 23/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağında; “…Bana sorduğunuz Hâkimler M.U., P.P., R.A., D.Ş., İ.Y., S.R.T., C.A., İ.Ö., B.D., … ile Cumhuriyet Savcıları Ö.Ş., A.T., M.S., S.B., Z.Y., İdare Mahkemesi Hâkimleri İ.A. ve K.O. isimli kişilerden; M.U., P.P., R.A., D.Ş., S.R.T., C.A., İ.Ö., B.D., … ile Cumhuriyet Savcıları Ö.Ş., A.T., M.S., S.B., Z.Y., isimli kişileri tanırım. 17 Aralık sürecinden sonra adı geçen Hâkim ve Cumhuriyet savcılarının Paralel Devlet Yapılanmasının adamları olduğu yönünde adliyede konuşuluyordu. Bunun dışında adı geçenlerle ilgili somut olay ve eylemlerine şahit olmadım…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan İ.D., 27/12/2016 tarihli Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli ek sorgulama tutanağında; “…3-Hakim adaylığı sürecinizi anlatınız. O dönem üçer aylık periyotlar halinde Ankara merkeze gelerek staj eğitim merkezinde ders almamız gerekiyordu. Benim dönemimde yanlış hatırlamıyorsam hakim adayı sayısı 300 civarındaydı. Ben bu dönemde yukarıda ismini saydığım Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu bildiğim arkadaşlar vasıtasıyla dönemindeki bu yapıya mensup diğer şahıslarla tanıştım. ‘FE’TÖ/PDY yapılanmasına müzahir bu şahıslardan hatırladıklarım; Ç.Ş., İ.Ş., M.K., Z.D., M.K., A.Ç., D.K., İ.E.K., Hüseyin Serter, Y.H. ve C.İ.’dü. Ancak ben adaylık dönemimde bu yapının sohbetlerine pek fazla katılmadım. Çünkü ben Süleyman Efendi cemaatine yakın hissediyordum ve etrafımdaki arkadaşlarda esasen bu durumu biliyorlardı. Fakat beni yemeklerine çağırdılar. Ben bu şekilde bir kaç kez tanışma yemeklerine katıldım…”
Aynı tanığa ait 2018/6 nolu soruşturma kapsamında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 08/02/2018 tarihli ifade tutanağında; “…Mezuniyet sonrası nerede staj yaptınız? Bu dönemdeki faaliyetlerinizi ve münasebetinizin bulunduğu örgüt mensupları kimlerdir? Stajı iki dönem yaptım, üçer aylık olmak üzere. Etlik’te bir eğitim merkeziydi. O dönemde stajyerlerden kimlerin sosyal demokrat, kimlerin ülkücü, kimlerin Fetullah GÜLEN cemaati mensubu olduğu biliniyordu. Benim bu kapsamda Fetullah GÜLEN cemaati mensubu olduğunu bildiğim kişiler Ç.Ş., İ.Ş., M.K., Z.D., M.K., A.Ç., D.K., İ.E.K., …,… Sohbetler anlık kararlaştırılmaz, bir toplantıda diğer toplantının tarih, saat ve yeri belirlenir, herkesin orada olması istenir, belirlenen tarih öncesinde biraraya gelinmez idi. Cep telefonu ile veya başka bir şekilde toplantı yer ve saatleri belirlenmez. Yargıtay Üyesi olan A.T.’in, HSYK seçimlerinde önde olan tetkik hakimlerinin çalıştırıldığını biliyorum. S.Ö. da bunlardan biridir. A.K.’un Gaziantep’teki toplantıya geldiğini kesin olarak hatırladım. Gaziantep’te Yargıtay üyeliği seçimlerinden önce benim evimdeki toplantıya katılanları daha önce söylemiştim. Üniversite Bulvarı … Apartmanı Daire … Gaziantep adresindeki evimde, çatı katında, 2010 yılının sonu-2011 yılının başında bana geldiler. Ben daha az sayıda geleceklerini zannetmiştim ancak 10-15 kişi arasında geldiler. Bu toplantıdan birkaç hafta sonra Yargıtay Üyesi olarak seçildik. N.D. ve M.A.D. de vardı. Tam hatırlamamakla birlikte çalışma yapılması görevini M.Ö.’e vermiş olabilirler. Tetkik hakimi arkadaş bize Yargıtay’ın sistemini, kim ne görev yapar, nasıl seçilir, görevleri nelerdir, giyim ve davranış kuralları ve işleyişini anlattı. Bize evdeki toplantıda bizim 120 kişilik kontenjanımız var, sizleri seçtirmeye çalışacağız dediler. … bana seni HSYK’da üye seçtirmek için ben savunacağım dedi. Dönem arkadaşım olduğu için beni tanıyordu. Sonradan anladım ki 120 kişiden oluşan cemaat kontenjanını 10ar kişilik olmak üzere paylaştırıp seçtirmeyi planlamışlar. Seçilip Yargıtay’a gelince de Yargıtay’da yapılan seçimlerde, dava takibinde etki ettiler. Görüşmelerimizde hep telefon bulundurmak yasaktı, çıkılacak dairenin bile kat numarasını asansörde farklı basarak hangi daireye gittiğinin anlaşılmasını engellerlerdi…HSYK seçim çalışması için 2010 yılı referandum sonrası …, İ.O., T.G. ve(gözlüklü bir şahıs) Gaziantep’e geldiler. Dışarıda 50-60 kişilik yer ayarlandı. Toplandık. Orada adaylar kendilerini tanıttı ve ne yönde çalışma yapacaklarını söylediler. Akşam üzeri başlayan toplantı 21:00-22:00 gibi bitti…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan K.Y., 01/11/2016 tarihli Akşehir Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli sorgulama tutanağında;”…Tüm edindiğim bilgi, deneyim ve tecrübelerimden son 5 yılın hakim ve savcılarının Türkiye imamının kartal kod ismini kullanan ve Yargıtay Tetkik Hakimliğinden, Yargıtay üyeliğine seçilen İ. isimli şahıstır.(soyadını hatırlamıyorum – sicili 33000-35000 arasıdır). Bunun yardımcıları eski Yargıtay Ceza Dairesi Üyesi A.T., HSYK eski Genel Sekreteri M.B., Adalet Akademisi eski Başkanı H.Y.’dır. Yargıdaki tüm FETÖ örgütü yargı planlamalarını bu isimler yapmıştır. Bu kişilere geçmiş dönem HSYK üyeleri N.Ö., Ö.K., A.H., A.B., İ.O., …, T.G., A.K. ve sonradan HSYK üyeliğine seçilen ve Bakanlıktaki işleri yürüten M.K.Ö., Aile Bakanlığı müsteşar yardımcılığı da yapan hakim H.K. yardımcı olmaktadır. Yine HSYK Genel Sekreter Yardımcıları N.E. ve H.G.B., B.A. ve altında özellikle 1. Dairede görev yapan şu an isimlerini hatırlayamadığım tetkik hakimleri FETÖ’nün yargıdaki tayin, terfi, soruşturma, aklama ve cezalandırma işlemlerinde silsile halinde görev yapmaktaydılar. Ben bu isimleri 105 gündür aynı koğuşta kaldığım ve uzun yıllar önceden tanıdığım arkadaşlık ilişkim olan beni başsavcılıkta refere edip bu yapıyı hem tanıtan, hemde bağ kuran K.U.’dan bizzat dinledim. Yine kendimde meslekte yaşadığım, gördüğüm olaylardan, tarafıma yapılan telkin ve sıkıştırmalardan bu isimleri tespit ediyorum…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan K.V., HSK müfettişlerince düzenlenen 24/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağında; “… ile ilgili Fetullah Gülen yapılanmasına mensup olduğu Adana Adliyesinde konuşulmakta idi. Özel yetkili birimde paralel devlet yapılanmasına mensup kişiler dışındakilerin çalışmasının mümkün olmadığı hususu adliyede konuşula gelmektedir. Yukarıda isimleri yer alan şahıslara ilişkin okuduğunuz olaylarla ilgili bilgi sahibi değilim ancak MÎT TIR’ları ve usulsüz dinleme soruşturmaları sonrasında M.U., P.P., R.A., D.Ş., R.T., C.A., İ.Ö., B.D., …, Cumhuriyet Savcıları Ö.Ş., M.S., A.T. ile S.B.’ın paralel yapı mensubu olduğu hususu basında ve adliye ortamında konuşuluyordu…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan K.T., 12/10/2016 tarihli Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli sorgulama tutanağında;”…2010 yılında yapılan HSYK seçimlerinden önce M.K. bizi, topladı. Daha doğrusu cemaat mensubu olan hakim ve savcıların bir kısmını topladı, M.K.’nın toplantı çağrısı özerine ben, A.K., T.G., A.Y., H.S., N.D., O.Y., S.S.,M.Ö.ve ismini hatırlayamadığım yaklaşık 20 kişi M.K.’nın evinde toplandık. M.K. burada Yar-Sav’ın seçimi kazandığı takdirde cemaat için iyi olmayacağını bu nedenle mutlak suretle bizim desteklediğimiz adayların kazanması gerektiğini söyledi. Bu toplantıda Türkiye’nin değişik yerlerine seçim gezilerinin yapılması, masrafların cemaat tarafından karşılanması kararı verildi. Bu toplantılar seçime kadar devam etti. Bir süre sonra T.G. ve A.K. seçim gezilerinden sonra durum değerlendirmesi yapmak amacıyla bizleri çağırmaya başladılar. Bunun üzerine biz bunların koordinesinde toplanmaya başladık. Ben de O.Y. ile birlikte Adana iline, H.S. ile birlikte Antalya ve İzmir illerine gitmiştim…Cemaatin adayları olarak belirtilen kişiler İ.O., T.G., N.Ö.,Ö.K., …, A.K. ve İ.A.’dır…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.A., HSK müfettişlerince düzenlenen 28/04/2016 tarihli tanık ifade tutanağında; “…Hakim …: Ben … ile 2009 yılında aynı kararname ile Adana adliyesine birlikte tayin olduğumuzu hatırlıyorum, kendisi ile çok samimiyetim yoktu, 2010 yılında HSYK seçimlerinde A.T., …’i bölgeyi karış karış gezdiler, A.T. …’in şoförlüğünü yapti, o zamanlar birlikte dolaştıkları aracın cemaatin aldığı konuşulmaktaydı, bu araç 2010 yılında HSYK seçimlerinde birkaç ay önce alınıp seçimden birkaç ay sonra satılması bu hususun bende dogru oldugu kanısı uyandırdı…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.D., 30/12/2016 tarihli Sivas Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli ek ifade tutanağında; “…2014 yılında HSYK seçimleri öncesi beni arayarak yada yüz yüze cemaatçi adaylara oy isteyenleri söylemek istiyorum. Üniversiteden arkadaşım M.Ö. beni telefonla arayarak cemaatçi listede yer alan 3-4 kişiye oy istemiştir. Hakimlikten dönem arkadaşım S.Ö. beni arayarak T.G. ve N.Ö.’e oy istemiştir. Bingöl Ağır Ceza reisi O.Ö. beni ve beraber çalıştığım arkadaşları defaetle arayarak cemaatçi listenin tamamına ısrarla oy istemiştir. Başsavcı H.C. beni arayarak N.Ö.’e oy istemiştir.Eski HSYK Genel Sekreteri B.A. Beni arayarak N.Ö. ve T.G. ya da …’in Van iline geleceğini söyleyerek beni ve diğer arkadaşları davet etmiştir. Ancak bu davete gitmedik…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ç., HSK müfettişlerince düzenlenen 23/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağında; “…2004-2011 Yılları arasında Adana Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği görevini yürüttüm. (Önce 5190 saydı Yasa daha sonra da CMK 250. Madde uyarınca) Yeni HSYK yani seçimle işbaşına gelen HSYK seçilir seçilmez ilk unvanlılar kararnamesiyle yani Mart 2011 tarihinde Samsun Adliyesine Cumhuriyet Savcısı olarak tayin edildim. Samsun Adliyesine giderek göreve başladım, kısa süre sonra da emekliye ayrıldım. Emekli olduğum için açıklıkla ifade edeyim yaşantı itibariyle muhafazakar bir yapıya sahibim normal şartlarda o dönemki HSYK ile görünüşte aynı düşünceye sahipmiş gibi görünmekle birlikte benim bu görevde bulunmam kendilerini rahatsız etliği için görevden alındığımı düşünüyorum. Zira konuyu açacak olursam 2005-2006 yıllarında Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlıklarında bir şeylerin ters gittiğini fark ediyordum. Bu durumu somutlaştıracak olursam Van Rektörü, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı O.K. olaylarının hukuki olmadığı, usul hükümlerine aykırı işlemlerin yapıldığı çok bariz şekilde kamuoyuna yansıyordu. Ben de bu hususa ilişkin rahatsızlığımı sesli şekilde arkadaşlarımla paylaşıyordum. Hukuksuzluğa karşı tutumum belli ve adliyede herkesçe biliniyordu. Yine bu aşamada başında bulunduğum Adana Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğinde Adana Büyiikşehir Belediyesi, Adana Numune Hastanesi ve Okyanus soruşturması gibi kamuoyunu yakından ilgilendiren ve paralel yapının önem verdiği soruşturmalar mevcut idi. Muhtemelen tüm bu hususlardan duyulan rahatsızlık nedeniyle görevden alındığım kanaatindeyim. Yine bu kanaatimi güçlendirecek birkaç hususa daha değinmek istiyorum. 2010 seçimlerinde HSYK üyesi seçilen … Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi Başkam olarak görev yaparken aday olarak seçildi, Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı S.Ö. ile gayet samimi idi, seçimle işbaşına gelen HSYK tarafından kısa süre sonra 160’a yakın Yargıtay Üyesi seçimi için hazırlık yapıldı, bu aşamada hepimiz S.Ö.’ün Yargıtay üyesi seçileceğini tahmin ediyorduk, zira … yukarıda da bahsettiğim gibi S.Ö. ile çok samimi idi, ancak S.Ö. seçilmedi, Adana Adliyesinden 7. Ağır Ceza Mahkemesi üye hâkimi ile bir Cumhuriyet savcısı seçildi, hepimiz şaşırdık, bu arada benim tayinim de Samsun Cumhuriyet Savcılığına çıkmış idi, S.Ö. Ankara’ya … ile görüşmeye gitti, benim tayin gerekçemi sorduğunda … “onun konuşmaları HSYK koridorunda yankılanıyor” demiş, bu arada Adana adliyesinden Yargıtay Üyesi seçilenlerle ilgili “benden sadece genel görüş sordular” demiş. Tayinim sonrası Başbakanlık Danışmam F.K.’yı arayıp tayin gerekçemi öğrenmek istedim. O da bir süre sonra bana dönerek İ.O. ile görüştüğünü İ.O.’un “onun iyiliği için aldık, başına iş alacaktı, Karadenizli olduğu için Samsun’a tayin ettik” demiş, anladım ki sonradan ortaya çıkan duruma görev paralel yapı olarak adlandırılan oluşum benimle uğraşmış ancak herhangi bir açığımı bulamayınca tayin edildiğim kanaatindeyim. Zira açıkça ifade ettiğim düşüncelerim ve fikirlerimden beni kullanamayacaklarım anladıkları için tayin edildim… ‘in tayin ve terfilerde bilgi sahibi olduğu ve etkin olduğu kanaatindeyim…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.K.Ö., 27/10/2016 tarihli Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli sorgulama tutanağında;”…2010 yılı HSYK seçimlerinde bakanlık listesi olarak bir listenin çıktığı doğrudur. Bu seçimler esnasında sohbet toplantılarında bana listede olan şu -adaya oy verin, şu adaya oy vermeyin diye bir şey söylenmedi. Ancak taşrada görev yapan cemaat mensuplarının İ.O., T.G., N.Ö., …, A.K., Ö.K., İ.A.’nın asil üye, diğer kişiler olan C.A., H.K., H.T. ve A.Ö.’ün yedek kalması için hareket tarzı belirlediklerini daha sonra öğrendim.Asil olarak seçilen T.G.; İ.O., N.Ö., …, Ö.K., A.K. ve İ.A. cemaatin desteklediği adaylardır…T.G., N.Ö., …’in cemaat mensubu olduğunu sonradan öğrendim…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan N.Y.Ş., HSK müfettişlerince düzenlenen 18/04/2016 tarihli tanık ifade tutanağında; “…: Adliyede etkin idi, rızası olmadan Adana adliyesinde hiçbir atama olmaz idi, HSYK seçimlerinde A.T.nin arabası ile …’i çevre ile ve ilçe adliyesine götürdüğü konuşulmaktadır…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan N.Ö., 23/03/2017 tarihli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli ek ifade tutanağında;”…SORULDU : 2010 yılında oluşan yeni HSYK’nın ilk seçtiği Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçim sürecini anlatır mısınız?ŞÜPHELİ BEYANINDA: Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçimi gündeme geldiğinde genel kurulda konuşup prensipleri belirlemeye çalıştık. 40 yaş sınırını getirdik. Ayrıca İ.O’un önerisi üzerine ben karşı çıkmama rağmen yasal şartları tutan herkesin Yargıtay ve Danıştay üyesi adayı olduğu kabul edilerek seçimin bunlar arasından yapılacağını ancak seçilmek istemeyenlerin dilekçe vermeleri halinde bu adaylar arasından çıkarılacağına karar verdik. Hakim evinde bu iki kez adayların durumunu konuşup değerlendirme yaptık. Hakim evindeki toplantılara Yargıtay ve Danıştay’dan gelen üyeler hatırladığım kadarıyla çağrılmadı. Çünkü Yargıtay ve Danıştay’dan gelen üyeler dışındaki üyelerin taşradan gelmesi sebebi ile seçilecek adayları daha iyi tanıdıkları için rahat konuşup tartışabilmeleri amacıyla böyle bir düşünce oluştu. Ayrıca bir hafta sonu o dönem ki Genel Sekreter olan M.K.nın evinde kahvaltı yapılacağı söylenildi. Ben o kahvaltıya İstanbul’dan geldim. Bu sebeple geç kalmıştım ve kahvaltı bittikten sonra M.K.nın evine vardım. Bu kahvaltıda A.H., İ.O., B.E., …, T.G., Ö.K. bulunmaktaydılar. Belki şuan hatırlayamadığım bir kaç üye daha bulunmuş olabilirler. Ancak Yargıtay ve Danıştay’dan gelen üyeler bulunmamaktaydılar. Hatırladığım kadarıyla A.H. beni bu kahvaltıya davet etmişti. Burada yine seçilecek adayların durumları konuşuldu Bu toplantıda daha önceki ifademde de belirttiğim üzere A.Y. ve şuan hatırlayamadığım bir kaç kişinin ismi gündeme geldiğinde ben bunlardan daha nitelikli adayların olduğunu söyleyerek karşı çıktım ancak İ.O. “Eğer bugün kurul üyesi olduysan A.Y.’ın sayesinde oldun. O adaylıktan çekildiği için kendisine Yargıtay Üyeliği sözü verdik” dedi. Yalnız bu sözü İ.O.’da söylemiş olabilir, B.E.de söylemiş olabilir. Çünkü bakanlık grubu hep birlikte hareket ediyor ve aynı şeyleri söylüyorlardı. Ben bu duruma tepki koydum. Siz kendi kendinize aday belirliyorsunuz dedim ve kapıyı vurup çıktım. Bu tarihten sonra sanırım bir iki seferde Hakim Evindeki Aynalı Salonda Yargıtay ve Danıştay’dan gelen üyelerin dışındaki üyeler ile toplantı yaptık. Aday değerlendirmesinde bulunduk…SORULDU: 2014 HSYK seçimlerinde çalışmalarda bulunmak amacıyla FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarının Ankara dışına gittikleri halde kendi aralarında HSYK üyesi …’i HSYK’da nöbetçi bıraktıkları görülmüştür. Buna kim karar verdi? ŞÜPHELİ BEYANINDA: Ben …’in seçim çalışmaları sırasında Ankara’da kalıp kalmadığını bilmiyorum. Ancak Bursa, Balıkesir vc çevre ilçelerdeki bir kaç yere bana eşlik etmek amacıyla benimle birlikte gelip seçim çalışmalarına katıldı. Kendisi bu çevreyi bildiğini söyleyerek kendiliğinden bana eşlik etti…”
Aynı tanığa ait 21/11/2017 tarihli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli ek ifade tutanağında;”…Ben adaylık sürecimle ilgili olarak ayrıntılı ifademi önceki savunmalarımda belirtmiştim. 2010 HSYK seçimleri tamamlandıktan sonra mazbata almak üzere Ankara’ya gittim. Mazbata töreninden sonra bana kurul üyelerinin tanışması ve kaynaşması için bir kahvaltı yapılacağını pazar sabahı Ankarada olup olmadığımı B.E. sordu. Ben de tamam dedim ve bir gün önce N.E. beni arayarak yarın sabah eşimle gelip sizi alacağız birlikte kahvaltıya gideceğiz dedi. Ve gelip beni pazar sabahı kardeşim N.Ö.’in oturduğu Mesa Lojmanlarından eşi ile arabayla gelip beni aldılar. Birlikte Yaşam Kent Lojmanlarındaki B.E.’in evine gittik. Ben onların da geleceğini zannederken N. hanım beni daire kapısına bırakarak B. Bey’e tamam Genel Müdürüm diyerek gitti. Ben içeri girdiğimde B. beyin eşinden başka kimsenin eşi ile gelmediğini ve yalnız olduğumu farkettim. Üstünden 10 yıl geçtiği için tam bütün isimleri hatırlayamıyorum, ancak …, A.K., Ö.K., A.B., M.K., M.B., A.T. isimli Yargıtay Tetkik Hakiminin orada orada olduğunu hatırlıyorum. İ.A. ile A.H.’nin o gün kahvaltıda olup olmadıklarını tam hatırlayamıyorum. İ.O.’un orada olmadığını hatırlıyorum. Kahvaltının sonunda M.B. yada A.B. şuanda net hatırlayamıyorum bu seçimlerden dolayı sadaka vermemiz gerektiğini tam olarak hakim maaşı ile üye maaşı arasında 2.000 TL fark olduğunu bu farkın sadaka olarak toplanmasını ve ihtiyaç sahibi insanlara iletileceğini söyledi. Hatta bu farka güvenerek yatırım yapmadınız inşallah bu 2.000 TL yi her ay almak istiyoruz dedi. Orada bulunanlardan kimse itiraz etmedi ancak ben M.K.’ya benim bütcemin buna müsait olmadığını böyle bir şeyi veremeyeceğimi söyledim. Bana böyle bir şeyin söylenmediğini ben Ankara’ da yaşayacağımı ve çocuklarım da İstanbul’da olduğu için masraflarımı planladığımı ve böyle bir ödeme yapmaya uygun olmadığımı söyledim. Hatta o anda ortamda soğuk bir hava oluştu. M.K. da gülerek tabiki kimseyi zorlamıyoruz. Verebilseniz çok iyi olurdu dedi. Ben bu tarz emri vakilerden hoşlanmadığım için ısrarla ve tekrar böyle bir para işinde olmayacağımı kendilerine sadaka vermek istersem uygun olduğum zamanda uygun yerlere yardım ettiğimi söyledim. Bunun üzerine konuyu uzatmadan değiştirip konuyu kapattılar…Benim çalıştığım dönemde … ve A.K. çalışma ortamında odalarımızın da yan yana olması sebebi ile sürekli olarak benimle birlikte dolaşıp birlikte hareket ediyorlardı. Öğlen yemeğine bile çıktığımda beni yalnız bırakmıyorlardı…2012 yılında Deniz Feneri savcılarının hakkında soruşturma açılması için ve kovuşturma izni verilmesi için 3. Dairede soruşturma izni verilmişti. Ve soruşturma da yapılmıştı. Ardından Başkanı olduğum 2. Daireye müfettiş raporları gelmişti. Ben Eylül ayında sol dizimden bir operasyon geçirdiğim için raporluydum. Toplantıya katılmadım. Benim katılmadığım toplantıda 6 kişi 3 – 3 olmak üzere Deniz Feneri savcıları hakkında yargılama yapılıp yapılmaması konusunda eşitlik olduğu için karar çıkmamış ve dosyanın toplantı tarihi benim raporum bittikten sonraki bir tarihe ertelenmiş. Raporum bittiğinde kurulun Brüksel’e bir ziyareti vardı. Bu ziyarete İ.O., B.E. ve diğer kurul üyeleri de katılmıştı. Yurt dışındaki gezi boyunca kadığımız otelde boş zamanlardaki lobi konuşmaları tamamen bu konuya yönelikti. Hatta ben kovuşturma açılmasına izin verilmemesi kanaatinde olduğumu bu disiplin soruşturmasının son derece kolay açılmış oludğunu söyledim. Özellikle B.E. ve İ.O. beni aksi konuda yani bu savcıların yargılanmaları gerektiği konusunda ikna etmeye çalıştılar. Ankaraya döndüğümüzde toplantıdan bir gün önce öğleden sonra saatlerinde B.E. beni odamdan dahili telefondan arayarak benimle dairenin toplantı salonunda yalnız görüşmek istediğini söyledi. Ve ben de daire toplantı salonuna geçtim. Hatta orada konuşmak istemesine neden olarak da galiba bunlar benim odamı dinliyorlar diye düşündüm. Toplantı salonunda B.E. vardı ve ben geçtim. İkimiz de ayaktaydık. Bana yarın bu Deniz Feneri dosyasında savcıların yargılanmasına dair karar çıkacak diye sesini yükselterek tehdit vari konuştu. Bende sesimi yükselttim. Benimle böyle konuşamayacağını söyleyince bana bağırarak ”sen kimlerle düşüp kalkıyorsun, nerden böyle fikirlere sahip oluyorsun, biz ne diyorsak o” diye bağırmaya başlayınca bende kendisine bağırarak ”bu söylediğiniz söz yüzünden benim memleketimde adam öldürülür namusuma dil mi uzatıyorsun” dedim. Bu sırada bağırışmalar üzerine kapı açıldı içeriye genel sekreter M.K. girdi. B. beyi sakinleştirerek dışarıya çıkarttı. Bana da sakinleştirici şeyler söyledi ve ben odama geçtim. Ancak o gece düşündüğümde bunun bir plan olduğunu anladım. Zira M.K.’nın oradan tesadüfen geçmesi mümkün değildi. Onun odası iki kat alttaydı. B.B. odası bir kat alttaydı. Toplantı salonunun bulunduğu katta benim odam vardı ve salonun kapısının önünden tesadüfen geçerken sesi duyup içeriye girmesi mümkün değildi. Muhtemelen B. bey konuşurken onun da haberi vardı ve kapıda bekliyordu. Sonuçta kovuşturma açılmasına izin verdik. Ben izin verilmesine ilişkin olarak gerekçemi kovuşturma sonuna kadar meslektaşlarımızın yerinin değişmesinin engelleneceği Ankarada kalmaya devam edeceklerini eş ve çocuklarının mağdur olmayacağını anlattım. Çünkü o tarihlerde Kurul hakkında kovuşturma devam eden hakim-savcıların kovuşturması bitene kadar yerini değiştirmiyordu. Böyle bir ilke kararı vardı. Sonra bu karar değişti. Meslektaşlarımız da Ankara dışına gönderilmediler. Hatta ben A.G., A.A., … ve B.E. kovuşturma izni oyu kullandık. Sadece Z.Ö. ve o tarihte yanlış hatırlamıyorsam A.S.E. veya U.Y. isimli üyeler muhalefet oyu kullandılar. Kovuşturma sonucunda meslektaşlarımız beraat ettiler ve soruşturmadan da ceza almadılar…Dersanelerin kapatılmasına yönelik hükümetin çalışmalarının yoğunlaşması üzerine örgüt ele başının bedduvaları kaset olarak televizyonlarda yayınlanınca bunun doğru olmadığını aleyhe bir harekete dini bir cemaat liderinin bedduva etmesini doğru bulmadığımı söylediğimde, A.H., … ve A.K. beyler tarafından bir kaç sefer her aklıma geleni heryerde söylememem gerektiği konusunda uyarıldım. Benim de bu bedduva kasetlerinden sonra örgütün dini yanı yada hoşgörülü yaklaşımı konusundaki bütün düşüncelerim değişti. Kendilerine güvenilmez olarak net bir biçimde görmeye başladım ve 2013 yılının sonrarına doğru Eylül yada Ekim aylarında henüz 17-25 Aralık olmadan istifa etmek istedim. İstanbul’a geldim meslektaşlarımla görüştüğümde, istifa etmen için oy vermedik bizim teminatımızsın gibi şeyler söyledikleri için istifadan vazgeçtim…2014 yılı Ağustos ayının sonlarına doğru birgün …, A.K. ve M.B. benim odama geldiler. Kendi aralarında kullandıkları bir yazışma sisteminden bahsederek ücretsiz olduğunu ve yüklemesinin kolay olduğunu google play arama motorunda da var olduğunu söyleyerek yükle seçimler sırasında kolaylık olur dediler. Ben o anda odamda bulunan kurulun sabit bilgisayarından google playe baktığımda bu yazılımın varlığını gördüm. Neyse sonra bakarız dedim. O arada … masanın üzerindeki telefonumu alıp sonra bakarız deme şimdi hemen yükleyelim dedi. Telefonumun markasını şuanda hatırlamıyorum. Ancak yarı akıllı eski bir telefondu telefonuma kendileri yüklediler. Daha sonra ben buradan gelen mesajlara bakmadığım için yaklaşık bir hafta kadar sonra A.K. bana, ”Başkanım sen hiç bu bylock mesajlarına bakmıyormusun” dedi. Bende bakmadığımı vaktim olmadığını söyledim. Bana kullan bazen oradan oradan mesaj atıyoruz, görmüyorsun dediler. Bunun üzerine şüphelendim. Şüphelendiğim konu bana telefonuma bir casus yazılım ile girilip e-mail ve mesajlarıma ulaşılabilmesiydi. Bu nedenle hemen o gün öğleden sonra Ankara’da Kızılay’da bir telefoncu ve bilgisayarcıya gittim. Bu programı göstererek sordum. Kendisi bana böyle bir yazılım görmediğini, bir takım casus yazılımların piyasada olduğunu bu yazılımlarla telefon görüşmelerinin dinlenebildiğini, mesaj ve e-mail içeriklerine girilebildiğini hatta yer takibi yapılabildiğini, bu by-lockunda böyle bir yazılım olabileceğini söyledi. Ben de bunun üzerine o telefonumu daha az kullanmaya başladım. Ve by-lock programını telefonumdan sildim. Ben bu by-lock sistemi ile en fazla 2 yada 3 mesaj atmışımdır. Mesajlar da genel seçim gezileri ile ilgilidir. Ben telefonumdan by-lock programını sildikten sonra hafta sonu İstanbul’a geldiğimde Bakırköyde meydanda bir bilgisayarcıya gidip programı silmiş olmakla telefonumun temizlenip temizlenyeceğini sordum. O da telefonumun bu şekilde temizlenemeyeceğini bazı tip casus yazılımların çok farklı özellikleri olduğunu söyledi. 2014 yılı Ekim veye Kasım aylarında bu programdan kurtulabilmek amacıyla telefonumu kırdım ve yeni bir telefon satın aldım. Benim telefonumda by-lock yüklü olduğu dönemde by-lock programında A.K., Hüseyin Serter, T.G., M.B. kayıtlıydı. Başka kimsenin kayıtlı olup olmadığını hatırlamıyorum…”

Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan O.A., 03/11/2016 tarihli Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli sorgulama tutanağında;”… : Kendisi Adana Ağır Ceza Mahkemesi başkanıyken 2010’da HSYK üyesi seçildi. Fetöcü yapılanma mensubu olduğu genel olarak bilinirdi. Fetöcü yapılanma mensuplarını koruyan kişilerdendi…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan O.B., 29/09/2016 tarihli Sivas Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli ifade tutanağında; “…Şüpheliye 2014 HSYK secim süreci soruldu. CEVABEN: Ben bu süreçte Akademi Döneminde aktif biri olmam sebebiyle eski kurul üyelerinden ve o dönem ki eğitim merkezi müdürü olan A.K. beni aradı ve görev yaptığım Yozgat Adiiyesîne seçim öncesi ziyaret yapacağını söyledi. Ben bu durumu o günkü C. Başsavcının izinde olması nedeniyle Başsavcı vekili M.S.’a söyledim. Ben ziyarete gelecek kişilerle ilgilenmek istemedim fakat M.S. bana “Senin odan müsait senin odanda oturabiliriz” dedi. Bunun özerine A.K. ve … Adliye ziyaretine geldiklerinde benim odamda oturduk. Bu ziyarete o dönem Yozgat Adliyesinde görev yapan ve izinde olmayan tüm meslektaşlar katıldı…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Ö.K., 23/11/2016 tarihli Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan şüpheli sorgulama tutanağında;”…SORULDU: 2010 HSYK seçimlerinden sonra Yargıtay ve Danıştay’a üye seçimi ile ilgili süreci bize anlatırmısınız? CEVABEN: 2010 HSYK seçimlerinden sonra Yargıtay ve Danıştay’a yeni üyelerin seçilmesi gündeme geldi. Bu toplantıların ilkini M.K.’nın evinde yaptık. Bu eve ben …’in arabasıyla gittiğimi hatırlıyorum. Bu toplantıda kurul üyeleri olan İ.O., A.H., T.G., N.Ö., …, A.K., A.B., R.Y., B.E. ve B.Ç. vardı…SORULDU: Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan vekili olan A.H. bu toplantıdan söz ederken toplantı esnasında A.B’nun kendilerine dönerek “hoca efendiye danışılmış, arkadaşların 140’tan aşağı razı olmaması gerektiğini” ifade ettiğini görülmektedir. Bu şekilde bir konuşma ve tartışma oldu mu? CEVABEN: Fetullah Gülen cemaat mensuplarının belirledikleri 89 sayısını yeterli olmadığı söylemeleri ve başlayan tartışma sonucu ayağı kalktık, evin değişik yerlerinde kümeleşmeye ve yüksek sesle konuşmaya başladık. Benim bulunduğum grupta M.B 140’tan aşağı olmayacaklarını yüksek sesle söyledi. A.H. benim bulunduğum grup dışında olduğundan bu konuşmayı ben duymadım. Ancak ortam çok CEVABEN: Bu evde toplantı yapılacağını ve seçilecek Yargıtay üyelerinin belirlenmesi çalışması yapılacağını önceden haberim yoktu. … beni gelip eve gelerek M.K’nın evine gidileceğini, burada yemek yenileceğini ve seçilecek Yargıtay üyelerinin çalışması yapılacağını söyledi. Onun arabasıyla M.K’nın olduğunu anladığım eve geldik. Evin içerisinde size belirttiğim kişiler vardı. Bunları kim davet etti bilemiyorum. Ancak şu hususu da belirtmek isterim. Beni evden alan kişinin kurul üyesi … olduğunu hatırlıyorum. Alan kişinin bir kurul üyesi olduğunu iyi biliyorum. Bunu … olduğunu zannediyorum…CEVABEN: Yargıtay üyelerinin belirlenmesi amacıyla …’nin evinde de bir araya geldik. Bu evdeki toplantıya İ.O., T.G., N.Ö., A.H., Hüseyin Serter, A.K., A.B., R.Y. B.Ç., B.E. ve ben kurul üyesi olarak katıldım. Bizim dışımızda M.K., M.B., E.D., A.T., M.Ö., A.B., H.Y. Katıldı. Burada ki toplantıda M.K.’nın evindeki toplantı olmamış gibi tekrar isimler üzerinde konuşulmaya başlandı. Cemaat mensubu olduğunu bildiğim üyeler ile diğer hakimler burada sayı belirtmiyorlardı. Ancak toplantı sonucu Fetullah Gülen cemaat mensuplarının 108 sayısına razı olduklarını gördüm. Ancak daha sonra bu sayının aslında 108 değil kendilerinden olmadıkları belirttikleri fakat Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğu anlaşılan dört kişiyi de bu listeye girmesini sağlamışlar. Fetullah Gülen cemaati mensupları dışında diğer kişilerin ismi de bu toplantıda belirlendi. Ancak sayı tam olarak 160’a gelmemişti. Bu toplantıda H.Y., A.T., M.Ö., A.B., T.G. bu isimlerin belirlenmesinde etkili olmuşlardı. Belirlenen 108 sayısı Fetullah Gülen cemaat mensuplarının belirlediği kendilerine ait sayı ve isimlerdi. Belirlenen bu isimlerin Fetullah Gülen cemaati mensubu oldukları bu şekilde ortaya çıkmış oldu…CEVABEN: Bu toplantılardan sonra hakim evinde İ.O., T.G., N.Ö., A.H., …, A.K., A.B., R.Y., B.Ç., B.E., İ.A., A.G., A.A., R.A. ve ben hakim evinde bir araya geldik. Bu toplantı sayısı üç olduğunu hatırlıyorum. Bu toplantılarda İ.A., A.G., A.A. ve R.A. Yargıtay’da olmasını istedikleri isimleri veriyorlardı. Verdikleri isimlerin çoğunluğunun Fetullah Gülen cemaat mensuplarının kendi mensuplan olarak belirlediği isimler arasında da olduğu görülmekte idi. Bu toplantıya sadece kurul üyeleri katılmıştır. Genel sekreter ve yardımcıları da katılmamıştır. Bu toplantılar esnasında ben hemşehrim olan M.G.’in ismini zikrettim. Bu isim kabul gördü. A.G. hocada H.A.’in ismini zikretti. O isimde kabul gördü. Daha önce belirlenen isimler arasında beş, altı isim değişikliği oldu. Bunun dışında bir değişiklik olmadı…SORULDU: Fetullah Gülen cemaat mensuplarının yapmış olduğu sohbet olarak nitelendirdikleri düzenli sohbetlere HSYK üyesi olduktan sonra sîzinde katıldığınız bilinmektedir. Bu toplantıları ve içeriklerini bize anlatırmısınız? CEVABEN: Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçiminden sonra Fetullah Gülen cemaat mensubu olarak bildiğim M.B. bizi cemaat dayanışması ve arkadaşlık ilişkilerimizin gelişmesi amacıyla biraraya topluyordu. Bu toplantıları M.B. organize ediyordu. Dönüşümlü olarak kendi evlerimizde toplanıyorduk. Bu toplantılara A.H., İ.O., T.G., N.Ö., …, A.K., A.B., R.Y., B.Ç., B.E., M.B., E.D. Ve ben katılıyordum. Tüm sohbet toplantılarına bu üyelerin tümü de katılmıyordu. Toplanacak yer uzak ise diğer arkadaşlar katılmıyordu. Bu arkadaşlarda kendi aralarında toplanıyorlardı. Bu sohbet toplantılarında dini içerikli konuşmalar yapıldığı gibi Fetullah Gülen’e ait olduğunu anladığım bazı yazılarda nazara alınıp sohbet konusu yapılıyordu. Bu sohbetlerde Fetullah Gülen’e ait konuşmaların yer aldığı cd’ler izlenmemiştir. O dönem sosyal konuşmalarda sohbetlerin konusu oluyordu. Ben bu birlikteliğin ve bir araya getirilmenin Fetullah Gülen cemaat mensuplarının bizi markaja alması ve cemaat dayanışmasının gerçekleştirme amacı içinde olduğunu biliyordum…CEVABEN:..HSYK üyesi olarak Ankara’ya geldikten sonra 2011 yılı başında yapılan Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçimi, diğer zamanında yapılan Yargıtay ve Danıştay üye seçimlerinde A.T., M.Ö., M.B., A.B., H.Y., M.K. gibi Fetullah Gülen cemaati mensuplarının yargı içerisinde cemaatin etkin insanlan olduğu gördüm, anladım. Bu cemaatin yapılanmasında bu kişilerin etkin olduğunu gördüm. Özellikle Yargıtay ve Danıştay üye seçimlerinde bu kişilerin istekleri, talepleri ve isim belirlemedeki rolleri nedeniyle ön plana çıktıklarını gördüm. Bu kişiler o dönemde Yargıtay üyesi olmadıkları halde kurul üyeleriyle konuşmaları, hangi kişilerin yüksek yargıya seçilmesi gerektiği konusunda isim belirlemeleri ve Fetullah Gülen cemaati kontenjanından seçilecek kişilerin sayısını belirleme konusunda etkinliklerini de bizzat gördüm. Bu kişilerin İ.Ş. ile bağlantılı olduklannı da duyuyordum. Hatta hal ve hareketlerinden bu kişilerin konuşmaları, isteklerinin İ.Ş.’in de haberi olduğunu anlıyabiliyor ve hissebiliyordum. Fetullah Gülen cemaat mensubunun kurul içerisinde temsilcileri olduğunu bildiğim T.G., N.Ö., …, A.K., A.B., R.Y., B.Ç. cemaatin görünün yüzleriydi. Bu kişiler ön planda olduğu için düzenlemelerin ve yapılanmaların belirttiğim İ.Ş., A.T., M.Ö.,M.B., A.B., H.Y., M.K. tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu izlenimi aldım…SORULDU:Bu dönemde ünvan verilen, Fetullah Gülen cemaat için etkin olduğu anlaşılan görev yerlerinin tümüne yakınma Fetullah Gülen cemaat mensuplarının atanması bir tesadüf müdür? Görüldüğü üzere Fetullah Gülen yapılanmasının bir hareket tarzı olarak yargıyı ele geçirmek midir? CEVABEN: Bu soruya cevap vermeden önce bir anektodu anlatmak istiyorum. Ekim 2012 tarihinde A.B., T.G., …, M.B., A.K.’nın olduğu bir ortamda ben A.B.’na dönerek ağır ceza reisi atıyorsunuz Fetullah Gülen cemaati mensubu, özel yetkili hakim, savcı atıyorsunuz Fetullah Gülen cemaat mensubu, komisyon başkanı atıyorsunuz Fetullah Gülen cemaat mensubu, bu hareket tarzınız bizim itibarımızı sıfırladı. Kürsüdeki hakim ve savcılar bu yaptığınız işleri yüksek sesle konuşuyor, siz yargıyı ne yapmak istiyorsunuz, maksadınız ne diye sordum. Atama ve görevlendirmede sorumlu HSYK 1. Daire üyesi A.B. bana biz vasfa göre hareket ediyoruz deyip, beni geçiştirdi. Sohbette bulunan diğer kişiler ise bana haksızsın diye cevaplar verdiler.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan S.K., HSK müfettişlerince düzenlenen 17/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağında;”…P.P., S.R.T., İ.Ö., B.D., .., A.T., S.B. isimli kişileri tanırım.Seçim sonrası 2010 yılında oluşan HSYK’nın özel yetkili mahkeme ve Cumhuriyet savcılıklarına yaptığı atamaların hemen hemen tamamına yakınının Fetullah Gülen Cemaatine yakın hâkim ve Cumhuriyet savcılarından oluştuğu hususu konuşuluyordu. Bu kapsamda da yukarıda tanıdığımı beyan ettiğim P.P., S.R.T., İ.Ö., B.D., …, A.T., S.B. hâkim ve Cumhuriyet savcıları hakkında da Paralel Devlet Yapılanmasına mensup oldukları hususu adliyede konuşulmaktadır. Daha evvel …’in Adana Adliyesinin cemaat imamı olduğunu konuşulurken daha sonra Hâkim R.A.n hakkında Adana Adliyesinin cemaat imamı olduğu konuşulmakta idi. Bu husus Adana Adliyesinde konuşulmaktadır. Ancak kimlerden duyduğumu hatırlamıyorum…”
Müteahhit olarak çalışan ve ifadesine başvurulan T.B.T., HSK müfettişlerince düzenlenen 28/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağında;”…9)Hâkim … (…) 2009 yılından Düzce Ağır Ceza mahkemesi Başkanlığından Adana Özel Yetkili Mahkeme olan 7. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığına getirildi. 2010 yılında HSYK’ya seçilecek kritik isimler arasında en fazla oyu alanlar arasındaydı. HSYK’ya seçilmesinin ardından yapıda bayram havası yaşandı. Adana Adliyesinde o süreçte en etkin rol oynayan ve ağırlığı olan büyük abiydi. Adana’da bulunduğu dönemde Başsavcı olan S.B. ile aralarındaki sorun yaşandı. Gerekli müdahaleyi en üst perdeden molla diye tabir ettiğimiz kâinat imamlığındaki abiler çözdü. HSYK üyesi seçilmesinin ardından Adana’da yapılması gereken birçok değişiklik yukarıda bahsi geçen hâkim ve savcılar üzerinden İl Hadimliği ve Bölge Hadimliği ile yapılan istişarelerin neticesinde kendisine iletilirdi. Hakkında soruşturma açılması istenen hakim ve savcılar içinde yine aynı mekanizma işletilir ve HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığından yapıya yakın isimler görevlendirilmesi sağlanarak istenilen amaca ulaşılırdı. Bu amaçla özellikle bir dönem iyi organize ettiği mali anlamda da çok önem verdiği operasyon için ciddi ilgilendiğini bildiğim ve birkaç kez Adana’ya gelen İ.Ö. kanalıyla temas halindeydiler…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.Ş., 10/01/2017 tarihli Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tanık ifade tutanağında; “…Ben uzun bir süre Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı, HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığında ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığım için adli yargıdan da bu yapıya müzahir olan çok sayıda kişiyi tanıyorum. Bu kişilerden hatırladıklarım; M.A.,(okuldan tanıdığım-37250 sicilli), K.Ç. (38707 sicilli), H.H. (37194 sicilli), K.A. (36059 sicilli), M.D. (34298 sicilli), H.U. (35011 sicilli), M.A. (35892 sicilli), M.Y. (37659 sicilli), M.T. (38101 sicilli), Y.G. (39851 sicilli), M.A. (34184 sicilli), M.A. (35820 sicilli)… İ.S., …, T.G., A.K. …’dır.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan N.Ö., 28/09/2016 tarihli İstanbul (Anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen bilgi sahibi ifade tutanağında; “…Öncelikle benim FETÖ/PDY örgütüyle herhangi bir bağım yoktur. Geçmiş dönemde de hiçbir zaman için olmamıştır. Söz konusu listeye nasıl ve ne şekilde girdiğimi bilmiyorum. Ancak 2004 yılında beni teftişe gelen müfettiş A.K., 2006 yılında ben Mardin Ağır Ceza Başkanlığına atandığımda teftiş esnasında benim telefonumu bildiği için beni telefondan arayarak Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2003/104 Esas sayılı dosyada Cumhuriyet Savcısı M.A.E. ve eşi Hakim R.E. hakkındaki davada mahkumiyet kararı verilmesini istedi. Ben bu sıralar A.K.’ın örgüt üyesi olduğunu bilmiyordum. Bu kişiyle beni tanıştıran aynı yerde staj yaptığım ve HSYK ihraç kararlarıyla ve 2014 seçimlerinde bağımsız aday olması nedeniyle örgüt üyeliğini öğrendiğim F.S’dir. O sırada teftişte olan A.K.” kendisinin Merzifon’da görev yapan E. çiftini teftiş ettiğini, M.A.E. ve eşi R.E.’in Merzifon’da görevli olduğunu, bu kişilerin davasında mahkumiyet kararının verilmesi gerektiğini düşündüğünü bana söyledi, bende yasal gereği neyse yapılır dedim. Söylediğim gibi A.K. ve F.S.’in cemaat üyesi olduğunu sonradan HSYK seçimlerine aday olunması vesilesiyle öğrendim. Ben bu dosyada aralıklarla ve uygun mütalaya rağmen iki kez beraat kararı verdim. Ancak dönemin Başsavcıları F.Y. ve H.D. bu iki beraat kararlarını uygun mütalalara rağmen temyiz etmişlerdi. Bu temyizlere o zaman bir anlam verememiştim. Ancak H.D.’ın HSYK tarafından Antalya’ya ünvansız ataması yapılınca cemaatçi olduğunu anlayarak zihnimde o zaman bu sorulara cevap buldum. Aynı dosyayla ilgili olarak 2010 HSYK seçimlerinden önce Mardin ilini ziyaret eden ve sonradan kurul üyesi olan …’e arkadaşım Hakim İ.E.G. ile birlikte hayırlı olsun ziyaretine gittiğimizde bu kişi de bana bu dosyadan niçin beraat kararı verdiğimi sormuş, Hakim İ.E.G. ve ben bu duruma şahit olduk, kendisine cevaben ” Sayın başkanım ben verdiğim kararın doğru olduğuna inanıyorum. ” diye cevap verdim. …’in o dönemde cemaatçi olduğunu bilmiyordum. HSYK ihraç kararları ile birlikte bu kişinin de örgüt üyesi olduğunu kesin olarak öğrendim…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan V.B., 15/11/2016 tarihli Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen şüpheli sorgulama tutanağında; “…Danıştay üyeliği seçim sürecini anlatınız? 2010 seçimleri ile kurulun yapısı değişince ben de kıdem ve liyakat açısından danıştay üyeliği beklentisine girdim. O dönemki kurul üyelerinden A.B., Z.Ö., A.K., … ve B.E.i tanıyordum. B.Bey ile o dönem sık sık görüşüyordum. B.Bey ile görüşmelerimden edindiğim kanaat; üye seçimlerinde herhangi bir sıkıntı yaşamayacağımdı. B. bey birgün beni aradı; bu yapıya mensup kişilerin H.G.’in üye seçilmesi açısından tereddütlerinin olduğunu, H.’a pek güvenmediklerini, Hasan’ın araba ticareti vs..yaptığını bu nedenle benim kendisi ile birlikte bu yapıyla konuşmamızın gerektiğini söyledi. Bende bu amaçla birgün B. bey ile birlikte Çukurambarda bulunan bir eve 2011 yılı Danıştay üye seçimlerinin” bir iki gün öncesinde gittik. O evde M.B.ve kim olduğunu hatırlamadığım birkaç kişiyi gördüm. Bu görüşmeyi B.E. ayarlamıstı. Bizimle M.B. görüştü ve bana H.’ı ne kadar tanıdığımı sordu; ben ise cevaben H.’ı çok iyi tanıdığımı, araba ticareti mevzuunun abartıldığını ve dedikoduya dönüştüğünü, H.’nın işine bağlı çalışkan mütedeyyin bir insan olduğunu söyledim ve evden ayrıldık. Birkaç gün sonra ise yapılan üye seçimlerinde HG. de üye seçilmiş olduğunu gördüğüme sevindim…Şüpheliye ait 0505 356 20 00 numaralı telefonun 1 Haziran 2014 – 21 Temmuz 2016 tarihleri arasındaki HTS kayıtlarının incelenmesiyle;… isimli kişiyi tanıyor musunuz? Kendisi kurul üyesiydi. Ancak samimiyetimiz yoktur…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Y.K., HSK müfettişlerince düzenlenen 17/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağında; “…’in seçim çalışmalarında Paralel Devlet Yapılanmasına mensup adayları desteklemek üzere Adana adliyesiııe geldiğini duydum. Muhtemelen N.Y.Ş’ den duymuşumdur…”
Davacının yargılandığı … Ceza Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında tanık; “C.U.’ın; Yargı yapılanması içerisinde yer alan hâkim ve savcıların çocuklarının cemaat olarak bilinen yapıya ait okullara ve eğitim kurumlarına gönderilmemesi nedeniyle, çocukların manevi yönden gelişimlerini sağlamak amacıyla örgüt içerisinde eğitim birimi oluşturulduğunu, kendisine de E.n Abi denen sivil şahıs tarafından bazı hâkim ve savcı çocuklarıyla ilgilenmesi için eğitim birimi içerisinde görev verildiğini, bu kapsamda sanık … ile R.Y., Ö.K., Ş.S. ve isimlerini hatırlayamadığı iki savcının çocuklarıyla ilgilendiğini, o tarihlerde sanık … ile birlikte R.Y. ve Ö.K.’nun HSYK üyesi olduklarını, kendisinin görevinin ilgilendiği çocukların Fetullah Gülen yapılanması içerisinde oluşturulan evlere devam durumunu takip etmek olduğunu, ilgilendiği çocukların velilerinin kendisinin yapı tarafından görevlendirildiğini iyi bildiklerini, bazı zamanlar E. Abi denen kişinin bilgisi dahilinde velilerle görüşmek üzere evlerine gittiğini, bu amaçla sanığın da evine giderek, görüşmeler yaptığı…” ifadelerine yer verildiği görülmüştür.
Davacının yargılandığı … Ceza Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında tanık; “…M.G.’in; 2010 HSYK seçimleri öncesinde katıldığı cemaatin ev toplantısı sırasında R.T. tarafından cemaatin seçimlerde desteklediği adayların sanık …, T.G., Ö.K., İ.O., N.Ö., İ.A. ve A.K. olduğuna dair bir isim listesinin kendisine verildiğini, bu listenin toplantıya katılanlara ayrı ayrı verilmek suretiyle yemin yaptırıldığını, yapının bu şekilde listelerde farklılık yapmak suretiyle H.K., C.A., H.T. ve A.Ö.’ün yedek kalmasını sağladığı…” ifadelerine yer verildiği görülmüştür.
Davacının yargılandığı … Ceza Dairesi’nin … tarih ve E:.., K:… sayılı kararında;”…Gizli tanık …’ın; Örgütün, 2010 yılında HSYK seçimlerinde sivil imamlarını kullanarak organizasyon yaptığını ve idari yargıdan A.B., R.Y. ve B.E.’e oy verilmesini sağladığını, diğer adayları yedek bıraktırdığını, Adli yargıda ise sanık …, N.Ö., A.K., İ.O., T.G., Ö.K. ve İ.A.’a oy verilmesini isteyerek, H.K., C.A., H.T. ve A.Ö.’ü yedek bıraktırdığı..” ifadelerine yer verildiği görülmüştür.
Davacının yargılandığı … Ceza Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; “…Gizli tanık …’ün; Öğrencilik yıllarından itibaren Fetullah Gülen yapılanması ile tanışarak ev abiliği, yurt belletmenliği, semt imamlığı ve ilçe imamlığı gibi görevlerde bulunduğunu, 2009-2011 dönemlerinde ise yapı adına Adana Büyükşehir Belediyesi, Adana Emniyet Müdürlüğü ve Adana Adliye’sinin imamlığı görevlerinde bulunarak 2011 yılı Ekim ayında yapıdan ayrıldığını, bu dönem içerinde Adana Adliye’sinde yapı adına görev yapanlar arasında sanık …’in de yer aldığını, sanığın adliye yapılanması içerisinde düzenlenen sohbet adı altındaki örgütsel toplantılara katıldığı bilgisinin adliye imamı olması sebebiyle kendisine verildiği…” ifadelerine yer verildiği görülmüştür.
Davacının yargılandığı … Ceza Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında;”…Gizli tanık Sinop’un; FETÖ/PDY mensubu olduğunu düşündüğü kişiler arasında sanığın da(…) bulunduğu…” ifadelerine yer verildiği görülmüştür.
Davacı tarafından bu ifadelerle ilgili olarak, gizli ya da açık tanık ifadelerinin delil niteliğinde olmadığı, davalı idarenin hukuk dışı yollarla bu ifadeleri elde etmeye çalıştığı, aleyhe tanıklık edeceklerin meslekte kalabilecekleri yönünde telkinde bulunularak tanıklığa teşvik edildikleri, itirafçı beyanlarının delil olamayacağına ilişkin pek çok AİHM kararı mevcut olduğu beyanında bulunulmuştur.
Bu durumda, davacının örgüt içerisinde yer aldığına, mensubiyetinin mesleğin icrası süresince de devam ettiğine, terör örgütünün amaçlarını gerçekleştirmek için gizli olarak yapılan toplantılara katıldığına, Adana’da görev yaptığı dönemde örgütün adliye yapılanması içerisindeki en etkin isimlerden birisi olduğuna, 2010 yılında yapılan HSYK seçimleri sırasında FETÖ/PDY yapılanmasının adayı olarak belirlendiğine, örgüt mensupları tarafından da örgütün belirlediği strateji ve talimatlara uygun şekilde hareket edilerek, kendisinin ve örgüt mensubu olan diğer adayların seçilebilmesinin, örgüt mensubu olmayan adayların ise yedek bırakılmasının sağlanıldığına, HSK üyesi olduktan sonra da organize edilen örgütsel toplantılara katıldığına, toplantıda HSK’da görüşülmesi gereken iş ve işlemler hakkında izlenecek yöntemlerin konuşulduğuna ve yapılan planlama doğrultusunda uygulamaya konulduğuna, HSK 2. Dairesinde üye olarak görev yaptığı sırada yüksek yargıya üye belirlemeye dönük olan ve örgüt mensubu olmayan HSK üyelerinin katılımı sağlanmaksızın yapılan örgütsel toplantılara katıldığına, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin kimler olacağını tespit eden örgüt içi seçici kurul içerisinde yer aldığına, Adana Adliyesi’nde görev yapan ve yapacak hâkim ve savcılar yönünden yapı menfaatlerini gözeterek hareket ettiğine, konumunu kullanmak suretiyle oy verebileceğini düşündüğü kişileri arayarak ve çeşitli seçim gezileri yaparak aktif olarak çalıştığına ve diğer hususlara yönelik yukarıda yer verilen ifadelerin ve davacının bu ifadelere karşı beyanlarının birlikte değerlendirilmesi sonucunda, davacının bu beyanlarına itibar edilmeyerek FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır.
c) Diğer Hususlar
c.1.) Dijital Dokümanların Değerlendirilmesi
Davacının yargılandığı … Ceza Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; “…18.07.2016 tarihinde ikametinde 19.07.2016 tarihinde Ankara Batı Adliyesindeki odasında yapılan aramalarda ele geçen bir kısım materyaller için alınan ,
05.06.2018 tarihli bilirkişi raporuna göre ;
“İnceleme ve veri kurtarma analizlerine tabii tutulan Hp Marka 8 gb mavi renkli usb bellek ön incelemesinde USB Belleğin mevcut hali ile boş olduğu ve kullanıma hazır olduğu görülmüştür. USB Bellek üzerinde her hangi bir silinme işlemi olup olmadığı ve silinme işlemi neticesinin de silinen verilerin kurtarılabilmesi için R-Studio veri ve recovery yazılımı kullanılarak yapılan işlemler neticesinde FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü Lideri olan Fetullah GÜLEN’e ait ses ve video dosyalarına rastlanılmıştır. Yine Örgüt tarafından kullanılan Herkul.org isimli web sitesinde indirilen dini içerikli belgeye rastlanılmıştır. “
18.10.2018 tarihli teknik inceleme ve export ( veri çıkarım) raporunda ;
“-4 Nolu materyal … marka …seri numaralı 3.0 GB kapasiteli HDD’nin alınan imajı içerisinde yapılan kelime aramasında FFTÖ/PYD elebaşı Fethullah Gülen’ e ait olduğu görülen videoların bilgisayar ile bağlantısı bulunan “F” ve “E” sürücüsü üzerinden erişildiği görülmektedir.
-9 Nolu materyal …marka … seri numaralı 8 GB kapasiteli flash bellekin alınan imajı içerisinde yapılan kelime aramasında www.herkül.org sitesi ile ilgili olarak 11 Mart 2013 tarihli içerik başlıklarının olduğu pdf dosyası bulunmuştur.
-11 Nolu materyal … marka … seri numaralı 8 GB kapasiteli flash bellekin alınan imajı içerisinde yapılan kelime aramasında FETÖ/PYD elebaşı Fethullah Gülen’ e ait olduğu görülen çok sayıda video bulunmuştur.”
11.09.2019 tarihli bilirkişi raporunda ise;
” … marka … seri numaralı 1 TB kapasiteli HDD içerisinde bulunan imaj dosyaları baz alınarak yapılan incelemede;
Toplam (17) adet Dijital Materyal içeriğinde bulunan sistem dosyaları, uygulamalar, medya, dokümanlar, resimler, videolar, mobil veriler, web bilgileri ve cihazlar üzerinde olan diğer bilgiler üzerinde yapılan analiz ve anahtar kelime araştırmasında; Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde belirtilen 2., 3., 5. ve 14. Maddelerde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü lideri Fethullah Gülen’e ait videolar olduğu görülmüş ve Sayın Mahkeme Başkanlığınız tarafından değerlendirilmek üzere Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde belirtilmiştir.
Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde belirtilen 3, ve 12. Maddelerde anahtar kelime listemizde bulunan ‘herkul.org’ ve ‘hocaefendi’ kelimelerinin olduğu görülmüştür. 12.maddede ayrıca resim bölümünde Ö.A.’ın twitlerinin olduğu resimler görülmüş, Sayın Mahkeme Başkanlığınız tarafından değerlendirilmek üzere Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde ekran görüntüleri listelenmiştir.
Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde belirtilen 7. Maddedeki Belgeler bölümünde ‘2014 Tayinler’, ‘referanslar’, ‘talepler’ ve ‘ziyaretler’ isimli EXCELL dosyaları olduğu görülmüş ve Sayın Mahkeme Başkanlığınız tarafından değerlendirilmek üzere Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde ve EXCELL dosyaları Bilirkişi Kurul Raporu ekinde bulunan CD-R içeriğinde belirtilmiştir. Yapılan imaj incelemeleri neticesinde yukarıda belirtilen hususular harici soruşturma/kovuşturma konusu (FETÖ/PDY) kapsamında olduğu değerlendirilen herhangi bir veriye rastlanılmamıştır.
– 3.14 … 500 GB HDD BELLEK İNCELEMESİ;
Yapılan incelemede imaj dosyası içeriğinde bulunan sistem dosyaları, uygulamalar, medya ve dokümanlar üzerinde yapılan analiz ve anahtar kelime araştırmasında; Ortaya çıkarılmış video bölümünde FETÖ/PDY Silahlı terör örgütü liderine ait videolar olduğu görülmüştür.
-3.12 …160GB_HDD_BELLEK;
Yapılan incelemede imaj dosyası içeriğinde bulunan sistem dosyaları, uygulamalar, medya ve dokümanlar üzerinde yapılan analiz ve anahtar kelime araştırmasında; anahtar kelime listemizde bulunan ‘herkul.org’ kelimesinin olduğu görülmüş ve kelimelerin bulunduğu içeriklerin ekran görüntüleri Sayın Mahkeme Başkanlığınız tarafından değerlendirilmek üzere Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde belirtilmiştir. Ayrıca; resimler bölümde …’ın twitlerinin bulunduğu resimler Sayın Mahkeme Başkanlığınız tarafından değerlendirilmek üzere Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde belirtilmiştir.
– 3.7 … 16 GB FLASH BELLEK İNCELEMESİ;
Yapılan incelemede imaj dosyası içeriğinde bulunan sistem dosyaları, uygulamalar, medya ve dokümanlar üzerinde yapılan analiz ve anahtar kelime araştırmasında; Belgeler bölümünde ‘2014 Tayinler’, ‘referanslar’, ‘talepler’ ve ‘ziyaretler’ isimli EXCELL dosyaları olduğu görülmüş ve Sayın Mahkeme Başkanlığınız tarafından değerlendirilmek üzere Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde ve EXCELL dosyaları Bilirkişi Kurul Raporu ekinde bulunan CD-R içeriğinde belirtilmiştir.
-3.5 SANDISK … 8 GB FLASH İNCELEMESİ;
Yapılan incelemede imaj dosyası içeriğinde bulunan sistem dosyaları, uygulamalar, medya ve dokümanlar üzerinde yapılan analiz ve anahtar kelime araştırmasında; Ortaya çıkarılmış video bölümünde FETÖ/PDY Silahlı terör örgütü liderine ait videolar olduğu görülmüş ve Sayın Mahkeme Başkanlığınız tarafından değerlendirilmek üzere Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde bazı videolar belirtilmiştir.
– 3.3 … 8 GB FLASH BELLEK İNCELEMESİ;
Yapılan incelemede imaj dosyası içeriğinde bulunan sistem dosyaları, uygulamalar, medya ve dokümanlar üzerinde yapılan analiz ve anahtar kelime araştırmasında; Ortaya çıkarılmış video bölümünde FETÖ/PDY Silahlı terör örgütü liderine ait videolar olduğu görülmüştür. Anahtar kelime listemizde bulunan ‘hocaefendi’ ve ‘herkul.org’ kelimelerin olduğu görülmüş ve kelimelerin bulunduğu içeriklerin ekran görüntüleri Sayın Mahkeme Başkanlığınız tarafından değerlendirilmek üzere Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde belirtilmiştir..
-3.2 … 8GB FLASH İNCELEMESİ;
Yapılan incelemede imaj dosyası içeriğinde bulunan sistem dosyaları, uygulamalar, medya ve dokümanlar üzerinde yapılan analiz ve anahtar kelime araştırmasında; Ortaya çıkarılmış video bölümünde FETÖ/PDY Silahlı terör örgütü liderine ait videolar olduğu görülmüş ve Sayın Mahkeme Başkanlığınız tarafından değerlendirilmek üzere Bilirkişi Kurul Raporu içeriğinde belirtilmiştir.”şeklinde belirlemelere yer verildiği;
3…. gb hdd bellek, 3.12 …160gb_hdd_bellek,3.5 … 8 gb flash , 3.3 … 8 gb flash bellek, 3.2 … 8gb flash da tespit edilen hususların değerlendirilmesinde;
Örgüt yapısı irdelendiğinde toplantılarda örgütün amaçlarını gerçekleştirmek için örgüt lideri Fetullah Gülen’in konuşmalarının yer aldığı CD’lerin izlendiği ya da vaazlarından oluşan kitap ve yazıların okunduğu bir gekçekliktir. Fetullah Gülen dini cemaat olduğunu iddia etmesine rağmen eski, dini ve milli kadim muhafazakâr değerleri reddederek yerine yeni bir din ve iman anlayışı getirmektedir. Örgüt içinde aynı şeylerin sohbetlerde tekrarlanarak benimsetilmesi genel kuraldır. Basın ve yayın araçları üzerinden defalarca tekrar edilerek izleyici veya okuyucular da aynı etki oluşması sağlanması amaçlanmaktadır. Bu ise, örgüt liderinin basın yayın organları kullanarak zihin kontrolü telkinleriyle bir amaca göre algılatma yani algı yönetimi kullanıp örgüt mensuplarını bir arada tutma tekniklerinden biridir. Sanıktan ele geçirilen dijital materyallerde yapılan bu tespitlerin diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi ile sanığın FETÖ/PDY silah terör örgütünün sadık bir üyesi olduğu yolundaki kanaat heyet nezdinde pekişmiştir.
3.7 sandısk 16 gb flash bellek içeriğindeki tespitlerin değerlendirilmesine gelince;
İncelenen metaryalde belgeler bölümünde ‘2014 Tayinler’, ‘referanslar’, ‘talepler’ ve ‘ziyaretler’ isimli EXCELL dosyaları bulunmuş bilirkişi kurulu tarafından rapor ekinde CD-R içeriğinde gönderilmiştir. CD-R içeriğinin incelenmesinde ;
Excell dosyasında,
Sanığın HSK üyesi olduğu dönemde kendisine ziyarete gelen bir kısım hakim- savcılar için ” ziyarete geldiler “, ” teşekür ve nezaket ziyareti”, “… Veda için geldi”, ” nezaket ziyareti”, ” ziyarete geldiler , tanışma ziyareti”, Çiçek gönderdiler”, paket gönderdiler” şeklinde iken ;
Bir kısım hakim ve savcılar için ;
Y. B. B.——- adli yargı mülakatına girecek. kontenjan varsa tercih edilebeler,müsbet. gaziemir kaymakamı Ş. T.’un notu.
B. Ç. D.——— 77,900 puan almış. 24 şubatta adli yargı sınavına giriyor. antalya’lı. korkuteli kızılca mevkiinde yörükler. selçuk hukuk 2010 mezunu. iki defa yazılıyı kazanamamış. …’nın eşi …’in selamıyla geldi. müsbet.referansı olumlu.
H. D. P.———-M.K. ile birlikte geldi. (dört dörtlük bir arkadaş dedi) Eski Mustafakemalpaşa hakimi. Karar başlığına birinin adının yanlış yazılmış bu şekilde onanarak kesinleşmiş ve 14 gün yanlış kişi yatmış. Hakim beyin bu sürede bir kusuru yok.
E. M. D.——–Denizli,Çal,Ahmetli, 4,5 yılı dolmuş,Gelendost,Hakkari,Milas görev yerleri.Başsavcılık talebi var.Bunun dışında Denizli’yi,Aydın,AntalyaManisa,İzmir talep etmiş,Olumlu bir arkadaş.Annesi Denizli’ de oturuyor.Mutlaka olursa iyi olur.
H.İ.G.—- Soruşturması var,.. aradı. Müspet bir arkadaş,dosyasına bakılacak. Not: Aynı Başkan için Balıkesir CBS Vekili L.D., olumsuz şeyler söyledi.
M. K. ——– ziyarete geldiler. tanışma ve nezaket ziyareti.eski sason hakimi, müsbete benziyor
A. A. ———- …beyle yakın ancak güvenilmez
F.B. ———–ziyarete geldiler. burdur başsavcısı A. N.A. zararlı ve ileride daha da zararlı olabilir deniyor. uşak’a ikinci acm kurulması talep ediliyor.
H.C.————- 71,300 puan almış. 21 şubatta mülakatı var. marmara mezunu. abdüllatif tüzün’ün referansı. çocuk müsbetmiş. şırnaklı.
C. A.————– ( hakim adayı sonuç olumlu)06.02.2012—— kars savcılık yazı işleri müdürünün kızı. 71,600 puan almış. 16 şubatta mülakatı var. kars başsavcısı …’nün çok dlumlu referansı var. kars savcısı İ.T. ile nişanlanacak. her şeyine kefiller. beşbeşlik arkadaşlar.
M.B.———Tetkik hakimi selahattin doğan.başbakanlık personel başkanlığında uzmanmış. celal bayar iktisat mezunu. denizli çal bayıralan’dan. idari yargı adaylığına girmiş. 82 puan almış. mülakat 31 ocakta. müspet
D.K.———-79.00 Puan, 29 Şubat, … Beyin referansı.4/4lük bir çocuk,samsunlu.
A.A.———— Boşalacak 3 ACM Başkanlığını talep ediyor. Daha önce Sakarya da ve Silifke de ACM Başkanlığı yapmış Müspet seçimde de destek verdi.
U.Ö.———— Çocuğu otistik 4 yılı dolmuş, Mersin de eğitim merkezi var tek yer istemiş, mazeretine binaen tayin istiyor dilekçesine raporları eklemiş müspet bir arkadaş
Ş. E.———- Afyon Emirdağlı, 5 yılı dolmuş dönem birincisi Başsavcılık talebi var yazılı talebi yok ancak ek talepler açıldığında dilekçe gönderecek, Mudanya 4 yıl Zara 2 Yıl dolalı 3. Bölge Asliye Ceza Başsavcılığı istiyor. Müspet bir arkadaşa benziyor.
H. U.——— Geçen kararnemede talepte bulundu ancak kararnameye alınmadı. Eşi yatalak hasta ona bakıyor. Arkadaşın çalışma sorunu yok. Talyeplerinden birine giderse çok iyi olur. Olumlu bir meslektaş. Önemli.
S.I.———-2. Asliye Hukuk Hakimi.15Yılı dolmuş,D. Bakır’lı, tayin talep etmemiş,yerinde kalmak istiyor.olumlu bir arkadaş.
E.B.——-Eşide Hakim (Çanakkale)Yargıtay Savcılığı talebi var.Müspet ve olumlu bir meslektaş.Değerlendirilebilir.
R. T.—— …’in mülakat tarihi 5 mart 83 puan almış.R. T. 14 mart 93 puan almış. Denizli’li arkadaşlar müspet.
M.Y.——- 3 yılı dolmuş, 1. sınıfa ayrılmış, eşi öğretmen tayin talebinde bulunmuş, Konya,Yunaklı, memlekete yakın yer istiyor. Eskişehir,Konya,Isparta,Antalya,Bursa,İzmir istemiş. Soma Bahçeci’ nin yerine Didim’e gitmiş, M.A.D.’nin Elazığ’da üyeliğini yapmış. H.Y.’ın hemşerisi olumlu bir arkadaş.İsmail bey ve … beyle görüşmüş.
A. E.——- Z.V.’ la birlikte geldi, Adana,Mersin ve Ege de 10 yer yazmış. İlk tercihine gitmek istiyor. Olumlu bir arkadaşımız.
M.D.——-Eski Van C. Savcısı.Ö.K.’nun yönlendirmesiyle geldi.Ağustos 2012 terfisine tabi,iş yüzdesi %63 de kalmış,Van depreminde yaralanmış, kolu kırılmış,durumunu anlattı,olumlu bir arkadaş.
C.U.——-Soruşturmasından uyarma çıkmış. Terfiside verilmemiş, olumlu bir meslektaş.
A. A.——- Evrakı sürümcemede bırakmaktan soruşturması var. 2. Daire gündemine gelecek Diyarbakır Başsavcısı İ.Ç.’in notu zararsızmış.
M. Y.——– Eşi ile boşanmış boşanma sonrasında eşine karşı telefon mesajıyla hakaretten yargılanmış, sonuç itibariyle Yargıtay aşamasında şikayetten vazgeçilmiş, ceza verilmesine yer olmadığına kararı kesinleşmiş, disiplin dosyasıda ceza dosyasını bekliyormuş, en kısa sürede gündeme gelecek dosyasına bakılacak müspet bir arkadaş.
Ş. C.—– Bu arkadaş korunması gerekiyor çok müspet rapor olumlu.
Ş. K.——- Denizli (Çal-Sarayköy) ceza yargılamasından beraat etmiş. Daha öncede gelmişti müspet bir arkadaş 2007 kasımda Kemalpaşa da başlamış 1 ay öncede olağan teftiş geçirmiş.
A. P.—— M. A.’la birlikte geldi,dönem arkadaşı. (A.T.’ yı da tanıyor)(olumlu bir meslektaş)Niğde olaylarında soruşturma geçirmiş, savunma istenmiş,Kıdeme yakışmayacak yazışma yapma
Y.B.——- soruşturmasını anlattı. Şikayet eden gazeteci alkolik ve berbat diyor. Son savunması istenmiş. A. A. daha önce B.Ç.’ nin referansıyla gelmişti. Olumlu bir arkadaş.
M. B.——–.başbakanlık personel başkanlığında uzmanmış. celal bayar iktisat mezunu. denizli çal bayıralan’dan. idari yargı adaylığına girmiş. 82 puan almış. mülakat 31 ocakta. müspet
U. Ö.——— Çocuğu otistik 4 yılı dolmuş, Mersin de eğitim merkezi var tek yer istemiş, mazeretine binaen tayin istiyor dilekçesine raporları eklemiş müspet bir arkadaş
M. Ş.——– Ankara’lı, yargıtay üyeliğine aday. ismini H.Y. verdi.müspet.
B. D.——— Iğdırlı müspet ve mahcup bir arkadaş bıraktığı izlenim çok olumlu Kütahya dosyasından uyarma cezası almış Kütahyayı tanıyamadan bu dosyalarla karşılaşmış 2009 Nisan itibariyle 1. sınıfın son iş cetveli gayet iyi İ.T. soruşturmayı iyi biliyor sorulabilir.
S. S.——-Mersin Erdemli den A.K. un selamıyla geldi. Evrakı işlemsiz bırakmaktan soruşturma geçirmiş 2. Daireye gelmiş müspet bir arkadaş. Eşi jandarma da sözleşmeli astsubaymış başka cezası yok daha önce cezası yok. Özel durumu var, eşi ile çocukları olmamış doğan çocukları ölmüş, Mardin de doğan çocuğuda hastalanmış.
T. A.——S. Ç.’ ın Notu.Benim ismimi çok kullanıyormuş,tekin birisi değil.
Şeklinde ve buna benzer pek çok notlar tutulduğu anlaşılmış; yukarıda örgütün yapısının anlatıldığı bölümde de belirtildiği üzere “Menfi takip” diye adlandırılan örgüt mensuplarının beşeri münasebetlerle edindikleri olumsuz yada olumlu bilgileri örgüt lehine kullanılmak üzere toplanması faaliyetinde bulunduğu, kamu çalışanı olan sanığın devletin kendisine verdiği yetkileri ve konumunu örgüt menfaatine kullandığı, gerektiğinde kullanmak üzere elde ettiği bilgileri arşivlediği, etkin pişmanlıktan faydalanmak üzere müracaat edenlerin beyanlarına ve pek çok bylock mesajlarına yansıdığı gibi “saha bilgisi” de denilen bu uygulamada kendi mensupları hakkında da aynı yöntemle sanığın bilgi topladığı, bu şekilde toplanan kişisel bilgilerin de dini bir vecibe hassasiyeti içinde “çetele” şeklinde örgüt abilerine verilmek gayesi ile sanığın kayıt altına aldığı görülmüş sanığın bu husustaki savunması kendini suçtan kurtarmaya yönelik görülmüştür.” tespitlerine yer verildiği görülmüştür.
Bu durumda, davacı hakkında yukarıda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının ikametinde ve en son görev yaptığı Ankara Batı Adliyesindeki odasında yapılan aramalarda ele geçen bir kısım dijital materyallerden elde edilen verilerin davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.

c.2.)HTS Analiz Raporunun Değerlendirilmesi
Davacının yargılandığı … Ceza Dairesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; “Ankara Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü Uyuşturucu İle Mücadele Şube Müdürlüğü’nce gönderilen yazı ekindeki “FETÖ/PDY-Veri Havuzu”na ilişkin 19.04.2017 tarihli raporun incelenmesinde;
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/37666 sayılı FETÖ/PDY ana davası soruşturması kapsamında HTS kaydı alınan 72 şahsa ait 336 numaranın irtibatlı olduğu diğer numaralar ile karşılaştırmalar yapılmak suretiyle elde edilen “Tepe Yönetimi ile irtibat modülü” sonuçlarına göre; tepe yöneticisi olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma bulunan Ö.A.’ın kullandığı 505…..98 numaralı GSM hattı ile sanık … tarafından kullanılan 505…..48 numaralı GSM hattı arasında 19.08.2008-16.10.2013 tarihleri arasında aramak, aranmak ve SMS alıp atmak suretiyle 28 adet bağlantının bulunduğu belirlenmiştir.” tespitlerine yer verildiği görülmüştür.
Bu durumda, davacı hakkında yukarıda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının örgütün tepe yöneticilerinden olduğu tespit edilen Ö.A. isimli şahısla görüşme kaydının olduğuna ilişkin tespitin, FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.

6) Dava Konusu Kararın Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi
Davacı, dava konusu karar ile bazı temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte bu ihlal iddialarının özü davacının meslekten çıkarılmasına dayanmaktadır.
Bu kapsamda, davacı hakkında tesis edilen meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın, AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan “özel hayata saygı hakkı” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira, AİHM tarafından dinamik bir şekilde yorumlanan ve sosyal hayattaki yansımaları kapsamında genişletilebilen “özel hayat” kavramı, eksiksiz bir tanım getirmenin mümkün olmadığı bir kavram olarak görülmekte, bu bağlamda bireylerin kişiliklerini geliştirmelerine ve mesleki yaşamlarına etki eden her durum özel hayata saygı hakkına dâhil edilmektedir. Nitekim AİHM, bireylerin genellikle iş ya da mesleki faaliyetleri sırasında dış dünya ile ilişkiler kurduklarını ve geliştirdiklerini belirterek ve bireyin iş hayatı ile özel hayatını birbirinden ayırmanın güçlüğünün altını çizerek, mesleki faaliyetlerin de özel hayata saygı hakkı kapsamında olduğunu belirtmiştir (Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29). AİHM’e göre özel hayat, bir bireyin başka bireylerle, mesleki ve iş ilişkileri de dâhil olmak üzere, ilişki kurma ve geliştirme hakkını kapsamaktadır (C./Belçika, B. No: 21794/93, 07/08/1996, § 25).
Dava konusu edilen karar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle söz konusu kararlar özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasına göre özel hayata saygı hakkının kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi ancak “kanunla öngörülmüş olma”, aynı maddede sayılan “meşru amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik olma” ve “demokratik bir toplumda gerekli olma” ölçütlerini karşılama şartıyla mümkündür. Anayasa’nın 20. maddesinin 13. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda ise özel hayata saygı hakkına müdahale edilebilmesi için müdahalenin “şekli anlamda belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunması”, “anayasal meşru bir amaca ulaşmaya yönelik olması” ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine uygun olması” gerekmektedir.
Dolayısıyla dava konusu kararla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunun, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, demokratik toplum düzenini tehdit eden olağanüstü hâlin varlığı hâlinde AİHS’in 8/2 ve Anayasa’nın 13. maddesinde bir temel hak ve özgürlüğe kamusal makamlar tarafından müdahale edilebilme şartlarını ortaya koyan güvencelere aykırı tedbirlerin alınması ya da bu güvencelerin daha düşük standartta sağlanabilmesi söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durum gerçekleştiği takdirde AİHS’in 15. ve Anayasa’nın 15. maddeleri uygulanabilir hâle gelmektedir.
AİHS’in 15. maddesinin birinci fıkrasında, savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde sözleşmeci devletlerin durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında ise bu hâllerde dahi AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Bu doğrultuda Anayasa’nın 15. maddesinde de olağanüstü hâllerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin 2. fıkrasında ise Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Dava konusu karar, davalı idare tarafından, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca tesis edilmiştir. Anılan KHK, 6749 sayılı Kanun’la TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmiş ve 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak davacı hakkında dava konusu kararın tesis edildiği tarih itibarıyla bu kararlara dayanak KHK’nın yürürlükte olduğu ve öngörülen anayasal usul dâhilinde daha sonra kanunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu karar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olup müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Zira dava konusu karara gerekçe olarak gösterilen irtibat ve iltisak kavramları yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında yapılan değerlendirmede, terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olma durumu farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bunların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve kanunda tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre irtibat ve iltisak kavramları genel kavram niteliğinde olmakla birlikte, bu kavramların belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğunu söylemek mümkün olmadığından, hukuki nitelikleri ve objektif anlamları yargı içtihatlarıyla belirlenebilecektir.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata saygı hakkının kullanılmasına ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla müdahale edilebileceği öngörülmüştür. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında ise özel bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Anayasa’nın 5. maddesinde Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 08/12/2015, § 7; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33). Dava konusu karar, FETÖ ile üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibatı bulunan ilgililer hakkında ülkenin içinde bulunduğu tehdit ve kamu düzeninin bozulması ihtimali doğduğundan ivedi şekilde karar alma zorunluluğu nedeniyle ve millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararın tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu karar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır (Alparslan Altan/Türkiye, B. No: 12778/17, 16/04/2019, §§ 71-75). Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ’nün, yukarıda belirtildiği üzere atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu tedbirin de yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından 23/07/2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte AİHS’in 15. maddesinde öngörüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği kaydıyla derogasyon bildiriminde bulunularak milletlerarası hukuktan doğan yükümlülük yerine getirilmiştir.
AİHS’in 15. maddesi ile uygulama alanı bulan, “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikenin varlığı” hâlinde söz konusu tehlikeyi bertaraf etmek için ne yapmak gerektiğini takdir ve tayin etmek ulusun yaşamından sorumlu devlete aittir. İçinde bulunulan durumun kendine mahsus özellikleri nedeniyle bu özellikli durumu değerlendirmek hususunda, söz konusu tehlikeyi bertaraf edecek devletin, uygulayacağı tedbirler bakımından, olağan dönemdekinden çok daha geniş bir takdir marjına sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir (İrlanda/İngiltere [GK] B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 207).
Dava konusu kararın müdahalede bulunduğu özel hayata saygı hakkının AİHS’in 15. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen ve olağanüstü hâllerde dahi AİHS ve Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınamayacağı belirtilen haklardan olmadığı açıktır.
Bu durumda, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu karar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.

7) Sonuç olarak
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararda hukuka aykırılık görülmemiştir.

D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının iptali istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3.Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 12/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.