Danıştay Kararı 5. Daire 2016/58976 E. 2020/5411 K. 25.11.2020 T.

Danıştay 5. Daire Başkanlığı         2016/58976 E.  ,  2020/5411 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/58976
Karar No : 2020/5411

DAVACI : …
DAVALI : … Kurulu / …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun …tarih ve …sayılı kararı ile bu karara karşı yaptığı yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin aynı Kurulun …tarih ve …sayılı kararının iptaline, bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle ödenmesine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından; dava konusu kararlar tesis edilirken, hiçbir aşamada savunmasının alınmadığı, bu sebeple savunma hakkının ihlal edildiği, itiraz hakkının kısıtlandığı, isnadı öğrenme hakkının elinden alındığı, hakkında soruşturma yapılmadığı, dava konusu kararların hiçbir somut delile ve gerekçeye dayanmadığı, kişiselleştirme yapılmadığı, dava konusu kararlarda özel olarak şahsıyla ilgili kriter bulunmadığı, hakkındaki iddiaların asılsız ve mesnetsiz olduğu, adil yargılanma hakkının, suç ve cezaların şahsiliği ilkesinin ihlal edildiği ileri sürülerek dava konusu kararların hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir. Öte yandan, dava konusu kararların dayanağı olan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun’un) 3. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddia edilerek, anılan hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması talep edilmiştir.
DAVALININ SAVUNMASI :Dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa’nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp “göreve son” müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Yasa’nın 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen kararlar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararların hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’İN DÜŞÜNCESİ:Dava, yargı mensubu olan davacının 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun ile kanunlaşmıştır) 3. maddesinin birinci fıkrası uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin olarak Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nca verilen …tarih ve …sayılı karar ile bu karara yönelik yeniden inceleme talebinin reddi hakkında aynı Kurul tarafından verilen …tarih ve …sayılı kararın iptali, yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.
Davacının Anayasa’ya aykırılık itirazı ile davalı idarenin usule ilişkin iddiaları yerinde görülmemiştir.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, T.C. Anayasası’na, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
Nitekim, T.C. Anayasası’nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı; 36.maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu; 138.maddesinde, hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları ve Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verecekleri kurala bağlanmış, Anayasa’nın ”Hakimlik ve savcılık teminatı” başlıklı 139. maddesinde ise ”Hakimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.” hükmüne yer verilmiştir.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilen ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmiş bulunan Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde de, bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmış olup, hâkimlerin herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmelerine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışları ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmeleri gerektiği; yargı görevlerini tarafsız, önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmek zorunda oldukları; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmaları gerektiği; davranışlarının makul bir kişinin gözünde tasvip edilir nitelikte olmasını sağlamaları ve hâl ve davranış tarzlarının, insanların yargının doğruluğuna ilişkin inancını kuvvetlendirici nitelikte olması gerektiği; yalnızca adaleti sağlamakla kalmamaları, bu görüntüyü yansıtmak zorunda da oldukları; sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda oldukları ve bunu özgürce ve kendi iradeleriyle yapmaları gerektiği; ailelerinin, sosyal ilişkilerinin veya diğer ilişkilerinin, hâkim olarak meslekî davranışlarını veya kararlarını uygunsuz bir şekilde etkilemesine izin vermemeleri gerektiği; yargı görevinin yerine getirilmesinde herhangi bir kimsenin kendilerini uygunsuz bir şekilde etkileyebileceği izlenimine yol açmamaları ve başkalarının böyle bir izlenime yol açmasına müsaade etmemeleri gerektiği; özetle, hâkimlerin yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranmak zorunda oldukları belirtilmiştir.
Yukarıda belirtilen meslek ve davranış kurallarının benimsenmesi ve sürdürülebilmesi bakımından hâkim ve savcıların denetimi ve gerektiğinde bu konuda meşru tedbir ve yaptırımların uygulanması zorunlu olup, bu amaçla T.C. Anayasası’nın 159. maddesi ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na, hâkim ve savcılardan meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme ve görevden uzaklaştırma işlemlerini yapma yetkisi tanınmıştır.
22.7.2016 tarih ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasında ise, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verileceği belirtilmiş olup; 2.1.2017 tarih ve 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un 11. maddesinin ikinci fıkrasında da, bu kapsamda verilmiş meslekten çıkartma kararlarına karşı, kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’a dava açılabileceği kuralına yer verilmiştir.
Başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütleriyle veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunan yapı, oluşum ya da gruplarla herhangi bir bağı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının meslekten çıkarılması, demokratik toplumun temel değerlerinden biri olan yargının güvenilirliği ve saygınlığının sağlanması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Nitekim 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3. maddesinin gerekçesinde; 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve kalkışmanın sorumlusu olan FETÖ/PDY ile bağlantılı yargı mensuplarının görevde tutulmalarının en başta yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleriyle bağdaşmadığı; Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verme ödevi altındaki yargı mensuplarının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesiyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmesi, örgüt hiyerarşisi içinde ve ideolojik bağlılık duygularıyla hareket etmesinin en başta yargının saygınlığı ve güvenilirliğine zarar vermekte olduğu; Devlet organizasyonu dışındaki başka bir hiyerarşik yapının talimatlarına boyun eğen yargı mensuplarının varlığının, vatandaşların yine Anayasa’nın teminatı altındaki adil yargılanma hakkı önünde büyük bir engel teşkil ettiği; bu nedenlerle, belirtilen türde irtibatları değerlendirilen yargı mensuplarının meslekte kalmalarının doğuracağı sakıncaları gidermek amacıyla, Anayasa’nın 139 uncu maddesinin ikinci fıkrasında tanınan takdir hakkı da gözetilerek bu düzenlemenin yapıldığı ifade edilmiştir.
667 sayılı KHK’nın yukarıda anılan 3. maddesinde genel olarak terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplardan söz edilmiş ise de madde gerekçesi dikkate alındığında FETÖ/PDY’nin bunların başında geldiği anlaşılmaktadır. Tedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle yargı mensupları arasında bağ kurulması aranmamış; MGK’ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen “yapı”, “oluşum” veya “gruplar” ile bağ kurulması yeterli görülmüştür. Anılan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba “üyelik” veya “mensubiyet” şeklinde olması zorunlu olmayıp “iltisak” ya da “irtibat” şeklinde olması da yeterlidir. Öte yandan, terör örgütleri veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın “sübut” derecesinde ortaya konulması aranmamıştır. Böyle bir bağın Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca “değerlendirilmesi” yeterli görülmüştür. Buradaki değerlendirme Genel Kurulun salt çoğunluğunda oluşacak bir “kanaati” ifade etmektedir. Kuşkusuz bu kanaat cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece meslekte kalmanın uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirmeden ibarettir ve bu değerlendirme yapılırken, yetkili kurulları belli bir kanaate ulaştıracak nedenler her somut olayın özelliğine göre değişebilecektir.
Nitekim, bazı Anayasa Mahkemesi üyelerinin 667 sayılı KHK uyarınca meslekten çıkartılmasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nca verilen 4/8/2016 gün ve E:2016/6; K:2016/12 sayılı kararda da yukarıda belirtilen uygulama koşulları aynen benimsenmiş bulunmaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla; ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisi’ndeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına, başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş sıfatıyla, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı sıfatıyla v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin birinci fıkrası kapsamında FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin anılan Kanun Hükmünde Kararname hükmü uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verildiği anlaşılmıştır.
Davacı tarafından, dava konusu işlemin savunması alınmadan tesis edildiği ileri sürülmekte ise de, bu eksikliğin yargılama süreci içinde giderilmesinin mümkün olması, 667 sayılı KHK’de öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarmanın, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak “olağanüstü tedbir” niteliğini taşıması ve davaya konu Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararının, disiplin hukukuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını gerektiren meslekten çıkarma cezası niteliğinde bulunmaması karşısında bu iddiaya itibar edilmemiştir.
Taraflarca dosyaya sunulan bilgi ve belgeler yukarıda belirtilen mevzuat ve mesleki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, davacının silahlı terör örgütü olduğu yargı kararıyla sabit görülen (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16-956, K:2017/370 sayılı kararı) FETÖ/PDY’nin amaç ve eylemleri doğrultusunda faaliyet yürüttüğü hususunda Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nda oluşan kanaatin hukuken haklı ve geçerli nedenlere dayalı olduğu sonucuna varıldığından, bu husus gözetilerek ve davacının meslekte kalmasının doğuracağı sakıncaları gidermek amacıyla, T.C. Anayasası’nın 139. maddesi ile verilen takdir hakkı çerçevesinde meslekten çıkartılmasında hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334. maddesi uyarınca davacının adli yardım istemi kabul edilerek, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, davalı idarenin usule ilişkin iddiaları yerinde, davacının 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile ilgili Anayasa’ya aykırılık iddiası ise ciddi görülmediğinden işin esasına geçildi, gereği görüşüldü:

A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK’nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.

2) Davacıya İlişkin Süreç
…tarih ve …sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından …tarih ve …sayılı kararla reddedilmiştir.
Davacı tarafından, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın iptaline, bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle ödenmesine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Öte yandan davacının, ceza yargılaması sonucunda …Ağır Ceza Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üyelik suçundan 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş olup istinaf aşamasında bu karar kaldırılarak yeniden yapılan yargılama sonucunda, …Bölge Adliye Mahkemesi …Ceza Dairesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararıyla silahlı terör örgütüne üyelik suçundan etkin pişmanlık hükümleri uygulanarak 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Dairemizin karar verdiği tarih itibarıyla UYAP ortamında yapılan inceleme sonucu anılan mahkumiyet kararının kesinleşmediği görülmüştür.

B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz…”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar…”

2) AİHS
AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS’in 15. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”

3) Kanun
667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır…”

4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri”nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.

C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS’in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS’in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM’e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, “yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Bu kapsamda davacının 10/09/2020 tarihli dilekçesinde yer alan adli yardım istemi kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda, 09/06/2020 tarihli ara kararımızla, davalı idarenin 09/11/2018 tarihli ikinci savunması ve 07/12/2018 tarihli ek beyan dilekçesinde davacının cevap vermesini gerektiren hususlar bulunduğu bildirilerek, 27/11/2018 tarihinde tebliğ edilen ikinci savunma dilekçesi ile ek beyan dilekçesine karşı beyanlarını sunabilmesi için davacıya on gün süre verilmiştir.

Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay’da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay’da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.

2) FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
… Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında ise FETÖ’nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
“Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup …bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. …Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. …Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır…
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir…
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır…
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir…
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır…”
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ’nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı …kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde …siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; –Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.– …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. …FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. (“T” taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ’nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, “önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV’de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi” şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.

3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM “demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu” belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM’e göre “kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır.” (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık mesleği” kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede “… Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar.” denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.

4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.

5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararların dayanağı olan delillerin, davalı idare tarafından dava konusu kararların tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulduğu anlaşılmakta ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu kararların hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir.

a) Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
Davacı hakkındaki tanık beyanları şu şekildedir:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.Y.Ş.’ye ait, Tokat İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 20/01/2018 tarihli şüpheli ifade tutanağı; “…2.HAKİMSAVCI ÇALIŞMA EVİ:
Ben 2.Hakim Savcı Çalışma evinde 15-20 gün kadar kaldım. Bu evin sorumlusu yani Murakıbı A. N. D. isimli şahıstı. Bu şahsın üzerinde başkaca bir şahıs olup olmadığını bilmiyorum. Bu ev öncesinde kullanılan Hakim Savcı Çalışma evi olarak kullanılıyordu.2010 Adli yargı sınavına az bir süre kaldığı için bi evde söylediğim üzere 15-20 gün kadar kaldım. Kalmış olduğum bu süre zarfında beraber kaldığım şahıslar E. G., …İSİMLİ ŞAHIS, E. Ö., E. P. ve İSMİNİ HATIRLAMADIĞIM 1 KİŞİ vardı. Bu Şahıslar yeni mezun hukuk öğrencileriydi ve bu çalışma evinde smava hazırlanıyorlardı. Bu evde yine sabit bir hat vardı. Kalmış olduğum 1.Hakim Savcı çalışma evindeki tüm kurallar bu evde de geçerliydi. Yine çalışma evinin murakıbı olan A. N. D. isimli şahısta aynı şekilde eve kalmış olduğum süre zarfında 1 kere deneme kitapçığı getirdi ve gerçek sınav ortamında gibi çözdük ve sonrasında kaç puan aldığımızı hesapladık.
23-…İSİMLİ ŞAHIS; Bu şahsın nereli olduğunu, hangi Üniversitede okuduğunu hatırlamıyorum. Bu şahsın babası yurtdışındaydı. 2. Çalışma evinde beraber kaldım. Görsem teşhis ederim.”
Bununla birlikte, dava dosyasında yer alan 23/01/2018 tarihli teşhis tutanağında, ifade sahibi tarafından …İSİMLİ ŞAHIS olarak belirttiği şahsın, …olarak net ve kesin bir şekilde teşhis edilmiş olduğu görülmektedir.
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan B.Z.’ye ait, Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 26/11/2016 tarihli şüpheli ifade tutanağı; “…STAJ DÖNEMİ;
Ben Hakim-Savcılık stajım Ankara Adliyesinde yaptım. Staj döneminde de bu örgütün evlerinde kaldım. Staj döneminde bu örgüte mensup staj arkadaşlarım vardı. Bunlar;

– …, Tarsus Adliyesinde hakim olarak görev yaptığını biliyordum. İhraç edildiğini öğrendim.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan E.Ö.Y.’ye ait, Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 01/11/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı; “…Mezun olduktan sonra tahminimce yukarıda bahsettiğim …isimli kızında üstünde görev olan …isimli (kod adı olabilir), açık kimlik bilgilerini bilmediğim görsem tanıyabileceğim, düşündüğüm başka bir sohbet ablası beni memleketimde bulunduğum sırada arayarak çalışma evleri gelmem gerektiğini söyledi ve ne zaman gelebileceğimi sordu. Ben de ramazan bayramından sonra geleceğimi söyledim. …üniversitede okuduğum dönemde sohbetlere geliyordu, …ilişkin hatırladıklarım bunlardan ibarettir. Ankara ‘ya gittiğimde beni AŞTİ şehirlerarası otobüs terminalinde …isimli kişi karşıladı ve Keçiören Cevizlidere ‘deki ilk hakim savcı sınavına hazırlık çalışma evine götürdü. …isimli şahıs yukarıda beyan etmiş olduğum kariyer görüşmesine bizi götüren şahıştır. …isimli şahsa ilişkin yukarıda ayrıntılı olarak bildiklerimi söylemiştim. Bu eve gittiğimde E.P., soyismini hatırlamadığım 13. Dönem hakim savcı stajyeri olduğunu bildiğim E. isimli şahis, Ş. isimli 15. Dönem hakim savcı adayı olan şahıs, ismini …soyismini …olarak hatırladığım görsem teşhis edebileceğim şahıslar vardı. Bu eve gittiğimizde cep telefonlarımızı topladılar. Bana dışarıdan içeriyi aramaya açık olan ancak içeriden dışarıya aramaya kapalı sabit hat atmam yönünde talepte bulundular. Ben de şu an numarasını hatırlamadığım bir sabit hattı kendi üzerime aldım. Bu numaradan dışarı araması yapılamıyordu, Sadece dışarıdan bizi arayabiliyorlardı. Çekirdek ailemiz dışında kimseye bu numarayı vermememiz bize tembihlenmişti. Bu numaradan sadece ailemiz bizi aradığında görüşebiliyorduk. Biz ailemizi aramak istediğimizde evin karşısında bulunan telekoma ait kontörlü telefondan arıyorduk. Bu evde 10 saat ders çalışma kriteri vardı. Bu evde çalışacak kaynak kitaplar vardı ayrıca bu eve ihtiyaç olmadığı sürece çok dışarı çıkmak iyi görülmüyordu. Dışarıdan anne , baba olsa dahi bu eve girmek yasaktı. Evin olduğundan kimseye bahsedilmemesi esastı. Telefon olarak ankesörlü telefonu kullanmamız söyleniyordu. Ayrıca bu evde ayda bir deneme adı altında sınav yapılıyordu. Sınav bitiminde cevaplar kontrol edildikten sonra kitapçıklar bizden toplanıyordu… Yine bu evde 14. Dönem hakim savcı sınavını kazanan …isimli şahıs vardı. Soy isminin …olduğu konusunda kesin emin değilim. Hatırladığım kadarıyla bu şahıs Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi mezunudur. Kendisi Uşak’lıdır, …isimli bir şahısla evli olduğunu hatırlıyorum ancak ne şekilde evlendiği hususunda bilgim yoktur. Bu şahısla ilgili bildiklerim bunlardan ibarettir…
Dosya içerisindeki …numaralı hatim çalışma evi olup olmadığı soruldu:
Ben yukarıda birinci evde kaldığım dönemde numaranın kendi üzerime olduğunu beyan etmiştim, ancak şu an düşündüğümde benim üzerime olan 3.evde bulunan 0 …numaralı hattır. Birinci evdeki sabit halta muhtemelen yukarıda bahsetmiş olduğum …nın (…’nın soyismini tam olarak hatırlamıyorum ancak 14.dönem hakim savcı adayı idi) üzerine alındığını şimdi hatırladım. Bu hususu düzeltmek istiyorum dedi…”
Bununla birlikte, dava dosyasında yer alan 04/11/2016 tarihli teşhis tutanağında, ifade sahibi tarafından …olarak belirttiği şahsın, …olarak net ve kesin bir şekilde teşhis edilmiş olduğu görülmektedir.
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan E.G.K’ye ait, Tokat İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 10/02/2018 tarihli şüpheli ifade tutanağı; “…Bu evde kalırken beni evden KOD ADI KULLANDIĞINI BİLDİĞİM ANCAK HATIRLAMADIĞIM …İSİMLİ ŞAHIS alıp ticari taksiyle Cevizlidere Mahallesinde bulunan asıl kalacağım hakim savcı çalışma evine götürdü. Bu eve ilk giden bendim. KOD ADI KULLANDIĞINI BİLDİĞİM ANCAK HATIRLAMADIĞIM …İSİMLİ ŞAHIS beni eve bırakırken evin kurallarından bahsetti. Daha öncesinden cep telefonumu aldığı için evde cep telefonu kullanımının yasak olduğunu biliyordum. Bu ev yeni kurulan bir evdi. Bu evin kira kontratım benim adıma yapmamı istedi, ancak ben hakim savcılık evinde uzun süre kalabileceğimi düşünmediğim için kira kontratım üzerime almaya çekindiğim için yapmak istemedim. Daha sonra kira kontratım birlikte kalacağım …isimli şahıs adına yapıldı. KOD ADI KULLANDIĞINI BİLDİĞİM ANCAK HATIRLAMADIĞIM …İSİMLİ ŞAHIS Bu evde cep telefonu kullanmanın yasak olduğu için sabit hat bağlatılacağından bahsetti. Bu sabit hat dış aramalara kapalı özellikte bir hattı. Sadece ailelerimiz bizi arayabiliyordu. Evde kaldığım süre zarfında başımı açmam gerektiğini beni otogarda karşıladığında söylemişti. Bende basımı açıp eve gelmiştim. Bu evde kalacağımız zaman içerisinde kira ve faturaları ödemeyeceğimizi bu ödemelerin kendilerinin yapacağım sadece gıda ihtiyaçlarımızı kendimizin karşılayacağım söyledi. Birde benim ailemin maddi durumu yetersiz olduğu için burs verebileceklerini bahsetti. Bende kalmış olduğum dönemde cüzi miktar burs aldığımı hatırlıyorum. Bu evde zorunlu olmadıkça dışarıya çıkmak yasaktı. Evde kaldığımız süre içerisinde herhangi bir kod adı kullanmam gerektiği yönünde bir söylemde bulunmadı. Evin kuralları olarak hatırladıklarım bunlardan ibarettir… Bu evde ben 2010 yılı eylül ayı başlarından aralık ayında yapılan adli yargı sınav sonuna kadar kaldım. Benimle birlikte hakim savcı çalışma evinde birlikte kalan ve yukarıda bahsetmiş olduğum kurallara tabi olan şahıslar ise …, E. P., E. Ö., Ş. (SOYADINI Z. OLARAK HATIRLIYORUM) isimli şahıslarla kaldım. Ben bu şahıslan daha önceden tanımıyordum hakim savcı çalışma evinde ilk defa karşılaştım. Bu eve daha sonradan …isimli şahısta daha önceki kalmış olduğu hakim savcı çalışma evinde problem yaşadığı için bizim eve dahil olmuştu. Bizimle birlikte kısa süreliğine kaldı. Birlikte kaldığımız şahıslardan sadece …isimli şahıs kod adı kullanıyordu. Bu şahıs hatırladığım kadarıyla …kod adını kullanıyordu. Ben ve diğer şahıslar ise kod adı kullanmıyorduk…
30) …: Bu şahsın nereli olduğunu hatırlamıyorum. İzmir 9 Eylül hukuk mezunudur. Bu şahısla hakim savcı çalışma evinde birlikte kaldım. Sonrasında 14. Dönem hakim adayı olduğunu iriliyorum. Görsem teşhis ederim.”
Bununla birlikte aynı şahıs, 13/02/2018 tarihli teşhis tutanağında davacı …’ı net ve kesin olarak teşhis etmiştir.
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan K.K.’ya ait, Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 06/12/2016 tarihli şüpheli ifade tutanağı; “…Ankara’ da ki bu hakim adayı evlerinde şöyle bir sistem vardır, aday evleri vardır, 5 aday evinin bir ablası vardır. Bu abla hakim veya savcı adayıdır. Benim adaylıktaki ev ablam E. Ö. Ş. adlı hakimdir. Bu kişi hakkında FETÖ/PDY kapsamında soruşturma bulunmaktadır, diğer cemaat hakim adayı evlerinde kalan isimleri biliyorum, söyleyebilirim. Bu kişiler L. T., F. N. Ç., E. Z., Z. Ö., K. Ç., E. Y., C. K., T. G. S., S. A., B. H., N. A. (soyadından emin değilim ancak Kayserili olduğunu ve 150 bin sicilli olduğunu biliyorum), Ö. E., …adlı kişilerdir. Bu kişilerden …dışındaki kişiler FETÖ/PDY kapsamında soruşturma geçirmektedirler.”
Aynı şahsa ait, Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12/04/2018 tarihli şüpheli ifade tutanağı; “…Bizim devrecimiz olan E. Ö. Ş.’nin sorumlu olduğu evlerden bizim dönemden ikincisinde B. Z., F. N. Ç., T. G. S., …, F. T. ve E. Ö. Ş. vardı…”
Yine aynı şahsa ait, Tokat İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 13/04/2018 tarihli şüpheli ek ifade tutanağı; “44- …: Bu şahıs Uşaklıdır. 9 Eylül hukuk mezunudur. Bu şahıs staj döneminde yapının staj evlerinde kalmıştır. Adli yargı hakimi olduğunu biliyorum. Görsem teşhis ederim.”
Bununla birlikte aynı şahıs, 18/04/2018 tarihli teşhis tutanağında davacı …’ı net ve kesin olarak teşhis etmiştir.
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Y.K.’ya ait, Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 28-30/11/2017 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı; “…Mülakat evi olarak kullanıldığı bu dönemde aslında buranın sorumlu murakıbının kim olduğunu bilmiyorum ancak kod adını hatırlamadığım M. Y. o dönemde beni aradı ve kendisinin işinin çıktığını söyleyerek bu mülakat evine mülakat provası için …kod adlı R. A.’nın, …kod adlı ismini hatırlamadığım bir şahsın ve kod adını ve ismini hatırlamadığım bir şahsın geleceğini ve bunları oraya götürmemi istedi. Ben de M. Y.’nin talebi üzerine bu üç kişiyi alarak mülakat döneminde bu eve götürdüm. Bu üç şahıs mülakat provasına gittiğinde bu evde Z. Y., E. P., B. Z., …vardı. Bunlar dışında biri var mıydı tam olarak hatırlamıyorum. Bu gelen üç kişi bu evde, bulunan kişilere mülakat provası yaptı ve sonradan ayrılarak evden gittiler. Bunlar bu evden ayrıldıktan sonra ben de ayrıldım. Bu mülakat evinde kalan kişiler dörtlük kişilerdi. Geçici olarak gitmiş olduğum bu evle ilgili hatırladıklarım bundan ibarettir.
123-…: Memleketini ve hangi okuldan mezun olduğunu bilmiyorum. Beyaz tenli, kilolu, orta boyludur. Adli hakimdir. Mülakat evinde bulunduğu esnada murakıbı olarak bulunduğu eve gittim. Görsem teşhis edebilirim.”
Bununla birlikte aynı şahıs, 14/12/2017 tarihli teşhis tutanağında davacı …’ı net ve kesin olarak teşhis etmiştir.
İcra müdürü olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan S.K.’ya ait, Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişliğince düzenlenen 30/03/2017 tarihli tanık ifade tutanağı; “……: Adliye ortamında yapılan konuşmalar ve söylentilerden …’ın FETÖ/PDY mensubu olduğunu duydum. MİT tırları nedeniyle Adalet Bakanı hakkında verilen takipsizlik kararının kaldırılması kararı altında imzası vardır. Daha önce Tarsus adliyesinde görev yapan R. O. bana İzmir ilinde FETÖ/PDY’ye ait evde kalırken …ile birlikte aynı evde kaldığını söylemişti…”
Aynı şahsa ait, Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 19/08/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı; “…Tarsus Adliyesinde görev yaptığım dönem içerisinde adliyede görevli hakim ve Cumhuriyet savcılarının olup halen FETÖ / PDY üyeliği iddiası ile açığa alınmış olan ve tutuklanan hakimler ve savcılardan A.Ş., F.S. A., A.A., K.Ç., …, ayrıca tayini çıkıp gidenlerden Ö.A., komisyon başkanı M.Ş., başsavcı Y.T., G.T., Cumhuriyet savcısı A.O.’nun paralel yapıya mensup ve hakim ve savcılar olduklarını adliyedeki ortamdan konuşmalardan gruplaşmadan dolayı biliyordum. Tarsus adliyesine atandıktan sonra yukarıda ifadelerimde belirttiğim gibi, R.O. isimli şuan Ankara Bölge İdare mahkemesinde zabıt katibi olarak görev yapan şahısla benim aramda belirli bir samimiyet oluşmuştu. R.O. benim de daha önceden cemaat evlerinde kaldığımı öğrenince benimle bu konularda daha rahat ve daha açık konuşmaya başladı. Kendisi o esnada A.O.’nun katipliğini yapmaktaydı. A.O.’nun 2015 yılında Tarsus Adlivesinden tayini çıktı, tayini çıkmadan öncede son olarak zabıt katibi son olarak R.O.’ydu. R.O. Belirttiğim gibi bana duyduğu güven nedeniyle adliyedeki hakim savcıların yapılarının hangi gruptan olduğunu söylerdi. Adliyede cemaat yanlısı hakim savcısı ile devlet-hükümet yanlısı olan cumhuriyet savcısı ve hakimlerin olduğunu söyleyip adliyedeki hakim ve savcıları hükümetçi ve cemaatçi olarak nitelendiriyordu. Yukarıda saydığım isimlerinde cemaat mensubu hakim ve savcılar olduğunu açıkça bana söylüyordu. R.O. İzmir ilinde üniversiteyi okurken cemaat evinde kalmış. Savcı K.Ç.’nin eşi, …da cemaat evinden ev arkadaşı olduğunu bana söylemişti…”
Zabıt katibi olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan U.A.’ya ait, Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16/08/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı; “…Şuanki tarihten 2-3 ay kadar önce …Ceza Katibi M. A. benim yanıma geldi. Duruşma salonuna geçelim dedi. Telefonumu istedi kendi telefonu ile beraber ikimizin telefonunu ağır ceza duruşma salonu içerisinde uzak bir köşeye bıraktı ve bana yönelik ‘sen benim hakkımda ve Hakim F. A., Hakim …, Hakim A. Ş., Savcı A. A., hakkında paralelci, cemaatçi şeklinde şeyler söylüyormuşsun konuşuyormuşsun benim başıma bir şey geldiği taktirde senden bilirim ayrıca sana kripto gizli paralelci olduğunu söylerim’ dedi… Mit tırları ile ilgili Adana Cumhuriyet Başsavcılığı Adalet Bakanı B. B. hakkında takipsizlik kararı vermişti. O dönemin Adana Cumhuriyet Başsavcısı S. B. Antalya iline düz savcı olarak atanmıştı. Bu şahıs Adana Cumhuriyet Başsavcılığına B. B. hakkında verilen takipsizlik kararına itiraz etmişti, En yakın Ağır Ceza mahkemesi sıfatıyla dosyada Mahkememize gelmişti. O dönemde Tarsus’ta bulunan 1. Ağır ve 2. Ağır ceza mahkemeleri değişimli olarak 15 günlük nöbet sistemi ile çalışıyordu. Ben o dönemde 1. Ağır ceza mahkemesinde görevliydim. Postacı üzerinde 1. Ağır ceza mahkemesi yazan dosyayı bize vermişti, bende dosyanın içeriğine bakmadan nöbetçi olmaları sebebiyle 2. Ağır ceza mahkemesine gönderdim, onlarda tahmin ediyorum ki dosyanın içeriğine bakmadan değişik iş numarası vererek işleme koymuşlar. Daha sonra dosyanın içeriğine vakıf olunca Değişik iş numarasını silerek dosyayı tekrar bize gönderdiler. O zamanının Başsavcısı Y. T.’ydi. Bu şahsın eşi olan G. A. T. de 2. Ağır ceza mahkemesinin başkanıydı. Nöbetçi olmamamıza rağmen bu dosyanın bize gelmiş olması hepimizi şüphelendirmişti. O dönem mahkememizde kıdemli katip olan B. B. dosyaya baktığında Mit Tırları dosyası olduğunu anladı ve 1. Ağır ceza mahkemesi başkanı olan M. Ş.’yi cep telefonundan arayarak durumu izah etti, dosyanın sıkıntılı olduğunu nöbetçi olmamamıza rağmen dosyanın 1. Ağır Ceza mahkemesi yani bize gönderildiğini başımızın ağrıya bileceğini kendisine söyledi. Başkanda diğer 2. Ağır ceza mahkemesi ile görüştüklerini nöbetlerin artık 1 ay tutulacağını dosyaya Değişik iş numarası verilerek işlemleri başlatmamızı söylemiş. Bizde bu dosyaya değişik iş vererek mütalaa İçin Cumhuriyet Savcısı …D. Ş. G.’ye gönderdik, (bildiğim kadar bu şahıs şuan tutukludur) Savcı 2-3 gün sonra, 2 sayfalık mütalaa yazarak dosyayı bize iade etti, savcının mütalaasında TBMM tarafından B. B. ile ilgili Fezlekenin düzenlenmesi ve dosyanın işleme konması ile ilgili görüş bildirmişti. Dosya bize geldikten hemen sonra başkan M. Ş. dosyayı acil olarak bizden istedi 1-2 gün dosyayı odasında muhafaza ederek bize hiç vermedi. Daha sonra beni yanına çağırarak bu dosyayı hemen işleme koyalım, kimseye de gösterme dedi. Ben de ilgili Uyap sayfasında evrakın başlık kısmını yazmak suretiyle o şekilde bıraktım. Ayrıntılı kararın tamamını bizzat başkan M. Ş. kendi odasında yazdı. O günlerde konu ile ilgili Adana Cumhuriyet Başsavcılığından soruşturma savcısının katibi bizi arıyordu, birlikte çalıştığım katip arkadaşlar Mahkemenin en kıdemsiz katibi olmamdan dolayı ve bu konuya benim bakmamdan dolayı beni muhatap ediyorlardı. Adana’dan arayan katip, Adana adliyesine HSYK ‘dan müfettişlerin geldiğini, bundan dolayı hızlıca hareket etmemiz gerektiğini söylüyordu. Bende durumu aynı şekilde mahkememizin başkanına ilettim, o da bana müfettişin gelmesinin kendilerini bağlamayacağını söyleyerek sen kendi işine bak şeklinde bir tavır sergiledi, bu konuşma esnasında mahkemenin diğer üyeleri …ve A. Ş.’de oda da bulunuyordu… Mit Tırları olayından dolayı tutuklanan hâkim savcı ve askeri personelin tutuklanmalarının hemen ardından Tarsus Adliyesinde FETÖ/PDY mensubu çok sayıda avukat gelip gitmeye başladı. Yapılan tutuklamadan dolayı 2. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz dilekçesi veriyorlardı. Prosedür gereği mahkeme tarafından reddedilen dilekçeleri Terör mahkemesi sıfatı ile Mersin mahkemelerine gönderilmesi gerekiyordu, ancak bu avukatlar ısrarla itiraz dilekçelerini 1. Ağır ceza mahkemesine de vermek istiyorlardı ve yine bu avukatlar ısrarla mahkeme başkanımız E. K. ile görüşmek istiyorlardı. Ben başkanımızın bunlarla görüşmeyeceğini bildiğim için önce kendisine sormam gerektiğini söyleyerek avukatların odaya girmesini engellediğim için bana sen sadece katipsin hangi vasıfla bizi bekletiyorsun sen kimsin kendini ne zannediyorsun diyerek tepki gösterdiler. Ben itiraz dilekçelerinin kaleme geldiğini görünce Mahkemenin diğer üyelerinin başkandan habersiz bu dilekçeleri işleme koyabileceklerini düşünerek başkana bilgi vermek istedim. Ben başkanın odasına girerek durumu aynı şekilde anlattım. Bu konuşmamıza Özel kalemde sekreter olan A. Ç. Y., başkanın koruması ve şoförü de şahittir, Başkanımız E. K., bana bu avukatlar İle görüşmeyeceğini ve bu dilekçeleri muhabereden sayı alınarak 2. Ağır ceza mahkemesine gönderilmesini söyledi. Bende bunun üzerine muhabere defterinden bir sayı alarak üst yazı ekinde ilgili dilekçeleri 2. Ağır ceza mahkemesine gönderdim, bu durumdan haberdar olan mahkememizin diğer üyelerinden …bizzat kaleme gelerek kalem müdürü G. S.’ye ‘müdüre hanım neden bu dilekçeleri 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderiyoruz neden biz değerlendirmiyoruz’ dedi Aynı söylemleri diğer üye F. S. Ş.’nin de duruşma salonunda dile getirdiğine ben bizzat şahit oldum. Her ikisi de bu itirazların niye 2. Ağır ceza mahkemesine gönderildiğini kendilerinin bu konuyu değerlendirmesi gerektiğini söylüyorlardı. Hatta konu ile ilgili benim müdürüm olan G. S. ile görüşme yaptıklarım ben duydum. G. S. da üyelere bunun bu şekilde 2. Ağır ceza mahkemesine gönderilmesinin doğru olduğunu, Terör mahkemesinin Mersin Mahkemeleri olduğunu, bu nedenle başkanın verdiği kararın doğru olduğunu söyledi. Bir müddet sonra Mahkeme başkanımız kaleme gelerek bundan sonra benim haberim olmadan hiç kimse değişik iş numarası almayacak bunun dışında hareket edene olursa sonuçlarına katlanır diyerek hepimizi uyardı. Hatta bu konu bütün çalışanlara yazılı olarak tebliğ edildi. Başkanın bunu mahkemenin diğer üyelerini oy çokluğu ile alabileceği olumsuz kararların önüne geçebilmek için yaptığını düşünüyorum… Ş. K.’nın A. Ş. hakkındaki cemaatçi olduğuna dair söylemleri ve üzerine MİT tırları ile İlgili Tarsus 1.Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği karar üzerine A. Ş., mahkeme üyeleri …’ın cemaat yapılanmasına dahil olduklarını düşündüm…”
Öğretmen olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Y.B.’ye ait, Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02/09/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı; “…Yukarıda hakim ve Cumhuriyet savcısı sıfatı taşıyan ve fetullah gülen cemaati yapılanması içerisinde bulunduğunu tespit ettiğim şahısların içerisinde yineTarsus Adliyesinde görev yapan …ve …isimli karı-koca olan savcı ve hakimin de gülen cemaatinden olduklarından bir yemek sohbeti esnasında Tarsus savcısı A. A. bana söylemişti…”
Bununla birlikte, davacının, Tokat İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 25-26/03/2018 tarihli şüpheli ifade tutanağında; “Ben ilkokulu, ortaokulu ve liseyi devlet okulunda okudum. Lise son sınıfta 1 yıl süreyle Uşakta yapının UZEM isimli dershanesine gittim. Lise öğrenimimde yapının evlerinde yurtlarında ve kurumlarında kalmadım. Ailemin yanında Lise eğitimimi tamamladım.2006 yılında liseden mezun olarak aynı yıl Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk fakültesini kazandım ve 2010 yılında Üniversiteden mezun oldum.
İZMİR 9 EYLÜL HUKUK FAKÜLTESİ ÜNİVERSİTE DÖNEMİ (2006-2010 YILLARI); ÜNİVERSİTE 1.SINIF 2006-2007:
Ben bu yıl lise öğrenimimde dershaneden İsmini üzerinden zaman geçtiği için hatırlayamadığım rehber öğretmenim vesilesiyle cemaat evinde kaldım. Bu ev İzmir yeşilbağlar semtinde idi. Bu evde benimle beraber kalan şahıslar H.Y., …, …isimli şahıslardı. Bu evin ev ablası …isimli şahıs idi. Bu evde bizden beklenen her gün sohbet yapmaktı. Bu sohbetlerde dini kitaplar okunur, Fetullah GÜLEN’ in kitapları, risale okunur ve namaz kılınırdı. Bu evin ablası üzerinde …isimli bölgeci olan şahıs vardı. …isimli şahıs da haftada bir eve gelip bize sohbet yapar ve benim de bursum olduğu için bana burs verirdi. Yine …isimli şahıs bizimle görüşerek kimin ne kadar kitap okuyup dini vecibelerimizi yerine getirdiğimize dair çetelemizi tutardı. …isimli bölgecinin üzerinde de …isimli Büyük bölgeci vardı. …isimli şahıs nadiren eve gelirdi ve bize sohbet yapardı. Yine evin sorunlarıyla …isimli şahıs da ilgilenirdi. Büyük bölgeci olarak görev yapan …isimli şahsın yapıda kaç evden sorumlu olduğuna dair bir fikrim yoktur. Bu dönem bu şahısların Kod adı kullanıp kullanmadıklarını bilmiyorum. Üniversite birinci sınıf olduğum için yapının işleyişi ile alakalıda detaylı bir bilgim olmamakla beraber yapı içerisinde de Ev Ablası olarak görev almam haricinde başkaca bir sorumluluğum yoktur. Bu şekilde Üniversite 1.Sınıfı tamamlayıp 2.Sınıfa geçtim.
ÜNİVERSİTE 2.SINIF 2007-2008:
Ben bu yılda yine cemaatin farklı bir evinde kaldım. Bu evde benimle beraber kalan şahısların isimlerini hatırlamıyorum. Çünkü bu dönemde Sinem isimli bölgeci şahıs benim ev ablası olmamı istedi ancak yeni kurulan ve ev ablası olacağım bu çalışma evinde 2 ay kadar kaldım bu süre zarfında da eve gelecek öğrenciler kurulu bir ev ile karşılaşmadıkları için başkaca evlere gittiler. Bu süreçte de bende bu evden ayrılarak başkaca bir cemaat evine geçtim. Bu yeni evimde herhangi bir görevim yoktu. Bu evde başkaca bir …isimli şahıs, …isimli şahıs, …isimli şahıs, …isimli şahıslar ile birlikte kaldım. Bu evin ablası …isimli şahıs idi ve yine aynı şekilde sohbetler olmaktaydı. Bu evde hukukçular ağırlıklı olduğu için düzenli bir şekilde sohbet yapılmaz ve genelde derslerimiz ile ilgilenirdik. Bu şekilde 2.Sınıfı bitirerek 3.Sınıfa geçtim. Bu dönemde yine Bölgeci olarak yine sinem ve Büyük bölgeci olarak …isimli şahıslar görevli idi.
ÜNİVERSİTE 3.SINIF 2008-2009;
Ben bu yılda yine farklı bir cemaat evine gittim ancak burada 1. Sınıfta beraber kaldığım H. Y. ve kuzeni olan S.Y. isimli şahıslar ile karşılaştım. Birlikte cemaat evinden ayrılarak ev tutmaya karar verdik. Sonrasında da Çamtepe semtinde bütçemize uygun bir ev tutarak üçümüz beraber kaldık. Bu süreçte H. Y. ve S. Y. isimli şahıslar 2 yıllık okulları bittiği için çalışıyorlardı. Bu ev de öğrenci olarak sadece ben vardım. Ben cemaat evinde kalmamama rağmen yine cemaatin sohbetlerine katılırdım.
ÜNİVERSİTE 4.SINIF 2009-2010;
Ben bu yıl beraberce ev tuttuğumuz H. Y. ve S. Y. isimli şahıslar ile kalmaya devam ettim, Ancak bu arkadaşlarımın kiraya katkıda bulunmadıkları için bir iki ay sonrada evin diğer ihtiyaçları bana kaldı ve bende bu yükün altından kalkamadım ve bu yılda tekrardan cemaat evine geçtim ve bu cemaat evinde üniversite öğrenimim bitene kadar kaldım. Bu evde benimle beraber kalan şahıslar A. A. ve İSMİNİ HATIRLAYAMADIĞIM 3 ŞAHIS olmak üzere toplamda 5 kişi kaldım. Bu ev de kalanlar birbirleri ile iletişim kurmayan şahıslardı. Çok sık bir araya gelip sohbet ortamımız olmadı.
Bu dönemde üniversiteden mezun olmaya yakın dönemde toplu ve bireysel olarak Kariyer görüşmesi olarak adlandırabileceğim görüşmeler gerçekleştirdim.
ÜNİVERSİTE SON SINIFTA KARİYER-MESLEK GÖRÜŞMESİ;
Ben son sınıfta toplu olarak bir kariyer görüşmesine katıldım. Bu görüşme bir cemaat evinde oldu. Beni de bu eve yine cemaate mensup olan arkadaşlarımdan bir tanesinin vesile ile davet edildim. Bu toplu görüşmemizde benimle beraber L. Ü., K. D., H., E. A., N.T., T. T. isimli şahıslardı. Bu şahıslar ile gerçekleştirdiğimiz kariyer görüşmesine …KOD ADLI şahıs geldi. …KOD ADLI şahıs bizimle Üniversite eğitimimiz sonrasında ne iş yapacağımıza dair görüşmeler gerçekleştirdi. …KOD adlı şahsın Ankara ilinden geldiği söylenmişti. …KOD ADLI şahıs ile toplu görüşmemizden 1 ay sonra da bireysel olarak yine okula yakın bir cemaat evinde görüştüm. Bu cemaat evine yine hatırladığım kadarıyla toplu görüşmemeye gelen şahıslarda vardı ancak görüşmeler birebir olduğu için net olarak kimlerle birebir görüşme yapıldığını hatırlamıyorum. T. T. ile beraber bu eve gittiğim için T. T.’ninde birebir benim gibi kariyer görüşmesi yaptığım biliyorum. …KOD ADLI şahıs ile birebir yaptığım görüşmede bana hitaben okulumun bitirince ne olmak istediğimi sordu yine bu görüşmeme giderken okul not ortalama çıktımı da yanımda götürmüştüm ve …KOD adlı şahsı gösterdim. Ben okulda Yüksek lisans yapmak istediğimi söyledim ancak …KOD ADLI şahıs bu ortalama ile yüksek lisans yapmamın zor olduğunu söyledi ve beni Hakim Savcılık mesleğini yönlendirdi. Eğer Hakim ve Savcılık mesleğini yapmayı düşünür isem de bana Ankara ilinde ders çalışabileceğimi, Maddiyatın sıkıntı olmadığını söyledi. Hatta ben hukuk kitaplarına para yetiştiremediğimi söylediğimde de bu hakim savcı çalışma evlerinde maddiyatın ve kaynak kitapların sıkıntı olmadığını söyledi. Bu görüşmeler gizlilik içerisinde oluyordu bu görüşmeler dillendirilmiyordu ve cemaate mensup her şahıs da bu görüşmelere çağrılmıyordu. Mahrem bir yapılanma vardı. Hatta o dönem aynı sınıfta olduğum Ayşenur isimli arkadaşımın 1.ve2. sınıfta cemaat evinde kaldığını biliyorum ancak sonrasında bu arkadaşım cemaatten ayrılarak özel ev tutmuştu. Ayşenur isimli arkadaşımda cemaate mensup başkaca şahıslardan duymuş olacak ki bana üniversite bitimine yakın süreçte yanıma gelerek daha kimse gelmedi mi? Hakim Savcı çalışma evleriyle alakalı görüşmeler yaptınız mı? Beni neden kimse çağırmıyor gibi sorular soruyordu. Bende bu yaşananlardan anladım ki bu kariyer görüşmeleri cemaat içerisinde dahi herkes ile yapılmayan gizli görüşmelerdi. Yine …KOD adlı şahsı bu mesleki kariyer görüşmelerinden kimseye bahsetmemem üzerine tembihte bulundu. …KOD adlı şahıs ile yaptığım bu görüşme neticesinde de kendisini iletişim bilgilerimi verdim ve beni arayacağını söyledi. Bu şekilde görüşme gerçekleştirip memleketime döndüm.
HAKİM-SAVCI ÇALIŞMA EVİNE YÖNLENDİRİLME SÜRECİ:
Ben 2010 yılı Temmuz ya da Ağustos ayı gibi mezun oldum. Memleketim Uşak iline ailemin yanına geldim. Yaklaşık 1 ay sonra kadar Kariyer görüşmesi yaptığım …KOD ADLI şahıs beni aradı. Bana belirttiği tarihte Uşak iline geldiğimde kendisini alıp almayacağımı sordu bende alırım dedim ve …ADLI ŞAHIS uşak otogarına geldi bende kendisini aldım ve eve geldik. Ailemin evinde iken bana Ankara ilindeki Hakim Savcı ders çalışma evine gelebileceğimi, ileride Hakim va da Savcı olduğumda zaten başımı açmam gerektiğini bu yüzdende basımı şimdiden açmamı istedi. Bende o dönem başım kapalı olduğu için hakim savcı çalışma evine gelmeden önce basımı açtım. Hatta bu görüşmemizde …KOD ADLI şahsa memleketimde çalışmak ortamım olduğunu söyledim ancak bana yardımcı kaynak getirmesinin zor olacağını bu sebeple Ankara iline gelmem gerektiğini gelirken de yanımda cep telefonumu getirmemi söyledi. Yine bu görüşmede konuştuklarımızı kimseyle paylaşmamam yönünde tembihte bulunarak evden ayrıldı.
Bu görüşmem sonrasında …KOD ADLI şahıs beni tekrar aradı ve Anka iline geleceğim tarih ve samanı konuştuk ve bende memleketimden otobüs ile Ankara iline gittim. Ankara Aşti otogarında indim. …KOD ADLI şahıs beni burada tek başına karşıladı. Beraber ticari taksiyle açık adresini bilmediğim Cevizlidere semtinde kalacağım 1.Hakim Savcı çalışma evine gittik.
1 .HAKİM SAVCI ÇALIŞMA EVİ ve KURALLARI (2010 EYLÜL-ARALIK AYI);
Bu eve beni …KOD ADLI şahıs götürdü. Bu eve gittiğimde …KOD ADLI şahsı ailem ile nasıl iletişime geçeceğimi sordum. Bana şimdilik ankesörlü telefondan iletişime geçebileceğimi ancak sonrasında bu eve sabit bir hat alınacağını ve ailemin bu sabit hattı araması üzerine iletişimimi devam ettireceğimi söyledi. Ben bu eve ilk gittiğimde evde benimle beraber E. G. isimli şahıs vardı. Daha sonradan bi eve gelen ve ifademin devamında anlatacağım kurallara tabi olan şahıslarda E. P., E. Ö., Ş. A. ve çok sonrasında da …isimli şahıslar geldi. Bu evin sorumlusu yani Murakıbı …KOD ADLI şahıs idi. Bu şahsın üzerinde kimin olduğunu bilmiyorum. Bu eve …KOD ADLI şahıs haftada bir gelirdi ve bizim çalışmalarımızın nasıl gittiğini, herhangi bir ihtiyacımızın olup olmadığını sorardı. …KOD ADLI şahıs eve gittiğimde evin kurallarından bahsetti ve yaşadığım süre zarfında da evin kuralları şu şekildeydi. Bu evde günde en az 8 saat ders çalışılıyordu. Bu evin kimin kiraladığını ve elektrik, su doğalgaz aboneliklerinin kimin adına olduğunu bilmiyorum, Bu evde farklı şehirlerin hukuk fakültelerinden mezun şahıslar yapı tarafından bir araya getirilmişti. Öncesinde beraber hakim savcı çalışma evinde kaldığım şahısları tanımıyordum. Bu evde hatırladığım kadarıyla aylık 250 TL civarında para veriyorduk. Bu parayı sadece gıda ihtiyaçlarımız için veriyorduk. Bu evin kirasının ne kadar olduğunu ve kimin tarafından ödendiğini bilmiyorum. Bu çalışma evinde dışarıya çıkmamamız gerektiği, devamlı ders çalışmamız gerektiği söyleniyordu. Bu evde cep telefonu kullanmak yasaktı. …KOD ADLI şahıs yine eve geldiğinde bize sohbet yapardı. Sohbetlerde dini kitaplar, Fetullah GÜLEN’in kitapları okunurdu. Yine …KOD adlı şahıs Fetullah GÜLEN’in görüntülü CD sinide ara ara getirirdi ve evdeki cd playerden izlerdik. Yine bu sohbetlerden sonra …KOD ADLI şahıs eve sabit bir telefon hattı alınmasını söyledi. Kimse almak istemeyince bende almak durumunda kaldım ve tek başıma telekoma gittim. …KOD ADLI şahıs bana üzerime sabit hat alırken bu sabit hattın şehirlerarası aramaya kapalı şehirlerarası aranmaya açık olması yönünde tembihlemişti ve bende bu istek üzerine tek taraflı aranma yapılabilen sabit bir hat alarak bu eve bağlattım. Bu sabit hattan ailelerimizin bizi araması üzerine iletişim sağlıyorduk. Adıma olan ve Hakim savcı çalışma evinde kullanılan bu sabit hattın numarasını hatırlamıyorum. (TOKAT CBS YÜRÜTÜL AN HAKİM SAVCI ÇALIŞMA EVLERİ SORUŞTURMASI KAPSAMINDA 20.EV OLARAK NUMARALANDIRILAN ÇALIŞMA EVİ OLDUĞU TESPİT EDİLMİŞTİR.) Bu sabit hattan ailem beni aramıştır. Bu evde yayın evi belli olmayan bandrolsüz olarak basılmış DİAMOND isimli üzerinde Elmas işareti olan soru bankaları vardı. Bu soru bankaları evde bulununlar sayısınca olduğunu hatırlıyorum. Bu DİAMOND ibareli soru bankasını dışarı çıkarmamız yasaktı. Hatta o dönemde Kurban bayramında DİAMOND ibareli soru bankasını memleketime çalışmak için götürmek istediğimde …KOD ADLI şahıs buna izin vermemişti. Bu evde yine …KOD ADLI şahıs ayda bir deneme kitapçığı getirirdi. Bu deneme kitapçıklarının yayın evi belli değildi. Bu deneme kitapçıkları evde kalanlar olarak gerçek bir sınav süresince olduğu gibi topluca evin salonunda beraberce yapardık. Cevaplarını optik forma doldururduk. Sonrasında …KOD ADLI şahıs cevap anahtarını verir ve kaç puan aldığımızı hesaplardık. Bu evde beraber kaldığımız şahısların Kod adı yoktu. Varsa da ben bilmiyorum ancak benim bu zamana kadar herhangi bir kod adım olmamıştır.
Ben bu evde Ş. A. sınav öncesinde mide rahatsızlığı geçirdiği için evden ayrıldı. …isimli şahısta yine bu süre zarfında bir dönem evde kalarak sınav öncesinde ayrıldı. E. G., E. P. ve E. Ö. isimli şahıslar ile birlikte ben 2010 yılı Aralık ayında yapılan İdari ve Adli Yargı sınavlarına girdim. İdari yargı sınavını ve Adli yargı sınavını kazanamadım. Girmiş olduğum bu sınavlardan önce herhangi bir soru verilme olayı olmadı. Evde bulunan soru bankasından ya da deneme kitapçıklarından birebir aynısının çıkıp çıkmadığını hatırlamıyorum. Çalışma evinde beraber kaldığım şahıslardan E. G. adli yargı sınavını kazandı. Bu şahıs haricinde evde kalanlardan hiç kimse adli ya da idari yargı sınavım kazanamadı. 2010 yılı adli ve idari sınav sonrasında …KOD ADLI şahıs sınavdan sonra kamp olacak dedi. Yani kitap okuyacaksınız sınava girip çıktınız dua edin dedi. Ancak bu süreçte ben ve E. Ö. Y. ve E. P. genelde bu evde kore dizilerini izledik. Sonrasında 1 hafta kadar kaldıktan sonra herkes memleketine döndü. Bende memleketimde iken sınavı kazanamadığımı öğrendim ve tekrardan hazırlanmak üzere Ankara iline gittim. Birinci kalmış olduğum hakim savcı çalışma evine gittim. …KOD ADLI şahıs ile buluştum ve bana
eşyalarımı toplamamı ve başka bir hakim savcı çalışma evinde kalacağımı söyledi. Bende eşyalarımı toplayarak …KOD ADLI şahıs ile başkaca bir Hakim Savcı Çalışma evine gittim. Bu evin açık adresini bilmiyorum ancak Etlik semtinde bir yerde idi. Bu ev benim kalacağım 2. Hakim Savcı çalışma evim oldu.
2.HAKİM SAVCI ÇALIŞMA EVİ ve KURALLARI (2011 SUBAT-NİSAN AYI):
Bu evin sorumlusu yani murakıbı …KOD ADLI şahıs idi. Bu şahsın üzerinde kimin olduğunu bilmiyorum. Evimizin ihtiyaçlarıyla ve bizimle …KOD adlı şahıs ilgileniyordu. Bu evdeki kurallarda yine birinci hakim savcı çalışma evindeki kurallar ile aynıydı. Bu evde de sabit bir hat vardı ve ailem ile bu şekilde iletişim kuruyordum. Bu evin sabit hattının numarasını ve kimin adına olduğunu bilmiyorum. Benim bu evde herhangi bir aboneliğim olmamıştır. Bu evin kimin kiraladığını ve kirayı ne şekilde ödediklerini bilmiyorum. Bu evin sorumluluğunu …KOD ADLI ŞAHIS 1 ay kadar yaptıktan sonra yerine …KOD ADLI başkaca bir sorumlu şahıs geldi. …KOD ADLI şahsın ne sebeple ayrıldığını bilmiyorum. …KOD ADLI şahıs yine ayda bir deneme kitapçıkları getirerek sınav yapardı ve çalışmalarımızın nasıl gittiğini sorardı. Bu evde yine DİAMOND ibareli soru bankaları da bulunmaktaydı. Bu evde benimle beraber kalan ve kurallara tabi olan şahıslar H., S., E. isimli şahıslar ile birlikte kaldım. Bu evde 2011 yılı Nisan ayında yapılan Adli yargı sınavına girdim. Bu sınavdan kaç aldığımı hatırlamıyorum ancak sınavı kazanarak mülakata hak kazandım. Bu evde beraber kaldığım şahıslardan H., S., E. isimli şahıslar sınavı kazanamadılar. Bu sınav öncesinde soru verilme olayı olmadı. Bu evde kalanlarında herhangi bir kodu yoktu varsa da ben bilmiyorum.
SINAV SONRASI KONYA İLİ KAMPI;
Sınav sonrasında ben, H., S., E. isimli şahıslar ile birlikte Konya iline bir evin üst katına gittik. Buraya gitme amacımız sınav stresinden kurtulmak içindi. Burada 5 gün kadar kaldık ve Konya ilini gezdik. Bu süreçte yine E. Ö. ve E. P. isimli şahısları da bu kampta gördüm. Bu şahısları da görünce çalışma evinde kalanların sınav sonrasında kamp için Konya iline getirildiğini anladım. Yine bu kampta …isimli şahısla da tanıştım. Bu kampta Konya ilinden bir bayan gelerek kalmış olduğumuz yerde bize sohbet yaptı. Bu sohbette dini bilgiler anlatarak ayrıldı. Sonrasında da buradan memleketlerimize ayrıldık. Ben memleketimde iken sınavı kazandığımı öğrendim ve tekrardan Ankara iline gittim.” şeklinde,
Davacının, FETÖ/PDY ‘silahlı terör örgütüne üye olma’ suçundan Tokat Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunun …tarih ve …numaralı soruşturma kapsamında tutuklanma istemiyle mevcutlu olarak gönderildiği …Sulh Ceza Hakimliğinin …numaralı sorgu kapsamında alınan ifadesine ilişkin 26/03/2018 tarihli ifade sorgu zaptında; “Ben her ne kadar Tokat Emniyet Müdürlüğü KOM Şube Müdürlüğünde vermiş olduğum ifademi geri çekmek istediğimi bildirmiş isem de; söz konusu beyanlarım tamamıyla doğru olup, bu beyanlarımı tekrar ederim. Ben ifadem sırasında ifademde belirtmiş olduğum kişilerle yargılama sırasında yüz yüze gelmekten çekindiğim için böyle bir yol izlemiştim. Ancak şuanda kendimi hür irademle emniyette vermiş olduğum önceki ifadeleri tekrar ederek kaldığım yerden bildiğim tüm hususları açık yüreklilikle ifade etmek isterim. En son Konya ilinden Ankara iline dönüşümüzü anlatacaktım. Konya’dan Ankara iline döndüğümüzde Ankara ili Etlik semtinde bulunan bir mülakat evine gittim. Benimle birlikte bu eve E. P., F. E., Tokatlı olup Ankara Hukuk Fakültesi mezunu olan Z. isimli şahıs (soy ismi A. olabilir), Tokatlı olduğunu bildiğim Marmara Hukuk Fakültesi mezunu B. Z. isimli şahıs kalmaktaydı. Bu evde bir ay kadar kaldık. Evde herhangi bir sorumlu kişi yoktu. Geçici olarak kaldığımız için olsa gerek diye düşünüyorum. Ancak bizim o dönem kalmış olduğumuz eve bizden bir üst dönem hakim-savcı adayı olan Y. K. isimli şahıs eve gelerek mülakat provası yapılacağını, o sebeple eve bir kişi getireceğini, kıyafetlerimizi hazırlamamızı söyledi. Belki bu kişi bizim evin sorumlusu olabilir. Ancak birebir ev sorumlusu olduğunu söylememişti. Mülakat tarihine 15 ya da 20 gün kadar önce Y. ile birlikte eve o tarihte tanımadığım ismini de bilmediğim bir erkek şahıs geldi. Bu şahıs bize mülakatla çıkma ihtimali olabilir diyerek birkaç soru sordu. Bu şahıs evin salonunda bizlere tek başımıza mülakat yaptı. Yani salon büyüktü. Salonun bir tarafına bu şahıs bir sandalyeye oturdu. Y. bizi salona teker teker alarak bu şahsın karşısına oturttu. Biz içerdeyken Y. dışarıya çıkıyordu. Bu şahıs yukarıda bahsettiğim gibi bizlere çıkması muhtemel sorulardan soruyordu. Ancak Y. daha sonra bu şahsın bizim heyecanımızı ölçmek ve kılık kıyafetimizi kontrol etmek maksadıyla gelmiş olduğunu söylemişti. Bununla birlikte bize mülakat provası yaptıran şahsın isminin Murat olduğunu daha sonra bize sohbet yapmış olmasından dolayı öğrenmiştim. Ancak soruşturma savcısı ile yapmış olduğum görüşmede bu şahsın gerçek isminin R. A. isimli şahıs olduğunu Murat ismini kod adı olarak kullanılmış olabileceğini düşündüm. Mülakat tarihine kadar Y. K. isimli şahıs aralıklarla mülakat evine gelerek bizim hazırlanıp hazırlanmadığımızı, referans bulup bulmadığımızı, kendisinin Yargıtay yıllıklarından referans aradığını, bizimde Yargıtay’a giderek oradaki yıllıklardan memleketlimiz olan Yargıtay üyeleriyle görüşme yaparak referans bulmamızı söylerdi. Bununla birlikte ihtiyaçlarımızı da sormaktaydı. Ben mülakat tarihine kadar çeşitli yerlerden referans bulmak amacıyla uğraştım. Memleketim olan Uşak milletvekili ve yine Uşaklı bazı bürokratlara kişisel çabalarımla ulaştım. Ancak bu şahıslar bana referans olup olmadıklarını bilmiyorum. Ancak o dönemde gittiğim kişiler benim numaramı ve T.C. Kimlik numaramı almışlardı. Mülakata girdikten sonra memleketim olan Uşak iline döndüm. Yaklaşık bir ay kadar sonra mülakatlar açıklandı. Ben 14.dönem hakim-savcı adaylığı mülakatını kazanarak stajıma başlamak üzere Ankara iline geldim. Birlikte mülakat evinde kaldığım E. P., Z., B. ve F.’de mülakattı da geçerek staja hak kazandılar. O dönem stajımı Uşak ilinde yapmak istiyordum. Ancak Y. K. isimli şahıs buna karşı çıktı ve stajımı Ankara’da yapacağımı söyledi. Sonra Ankara’da stajıma başladım. Staja başladıktan sonra Y. isimli şahıs ilk ay maaşımızı hizmete vermek üzere kendisine vermemizi istedi. Ben ilk ay maaşımın tamamını Y.’ye verdim. Diğer arkadaşlarımın verip vermediğini tam olarak bilmiyorum. Ancak onlardan da istediğini biliyorum. Benden daha sonraki aylarda da maaşımın %15’ini hizmete verilmek üzere kendisine vermemizi istedi. Ancak daha sonra biz staj evine çıktığımızdan dolayı maaşımızın %15’i oranındaki tutarı Y. aracılığıyla vermedik. Staj evinde bizden sorumlu olan E. Ö. isimli bizimle aynı dönem hakim-savcı adayı olan kişiye verdim. Bu şahsın evlendikten sonraki soy isminin Ş. olduğunu biliyorum. Staj evinde benimle birlikte B., F. ve F. N. K. kalmaktaydı. Bu kişilerin tamamı da maaşlarının %15’ini belli bir süre verdiklerini biliyorum. Ben bir süre sonra çok fazla açılıp, bankadan kredi kullandığım için 3-5 ay kadar sonra ödemiş olduğum bu miktarı vermedim. Diğer arkadaşlarımdan da durumları kötü olanlar bulunmaktaydı. Onların da bir süre sonra vermemeye başladıklarını hatırlıyorum. E. Ö. bizimle aynı evde kalmıyordu. Belli aralıklarla kalmış olduğumuz eve gelip, durumumuzu sorardı. Stajın nasıl gidip gitmediğini sorardı. Bizden himmetleri toplardı. Yine bir kez yukarıda ismini verdiğim Murat kod isimli R. A.’yı sohbet için eve getirmişti. Bununla birlikte ayda ya da üç haftada bir kez olmak üzere başörtülü, 35 yaşlarında bir tane oğlunun olduğunu söylediği bir bayanı da sohbet amacıyla kalmış olduğumuz staj evine getirirdi. Bu şahsa Hülya ismiyle hitap ederdik. Ancak Hülya bu şahsın gerçek ismi midir, kod ismi midir bilemiyorum. Ayrıca abim F. G de o dönem Ankara’da memur olarak görev yaptığı için ben sıklıkla onun yanında kalmaktaydım. Bu sebeple eve farklı kişiler geldiyse de benim haberim olmuyordu. Staj döneminde hatırladığım önemli hususlardan birisi şudur ki sorumlumuz olan E. Ö. isimli şahıs bize ulu orta namaz kılmaktansa ima yoluyla namaz kılabileceğimizi söyledi. İma yoluyla nasıl namaz kılınacağını ve nasıl abdest alınacağını yukarıda bahsettiğim Hülya isimli ya da kod isimli şahıs bize sohbet sırasında anlatmıştı. Hatta E. bu durumu kimseye söylemememiz için de bizleıe Kuran-a el bastırmak suretiyle yemin ettirmişti. Şuanda neden yemin ettiğimi ya da neden ima yoluyla namaz kılmamızı istediklerini anlayamıyorum. Akademide bulunduğumuz dönemde staj evi sorumlusu olan E. Ö. benden fotoğraf istemişti. Bunu evlendirme maksatlı olarak istediğini biliyorum. Kendisine fotoğrafımı vermiştim. Ancak eşimle evliliğimiz yapı aracılığıyla olmadı. Eşimle staj arkadaşım olan N. T. isimli arkadaşımın annesinin vefatı nedeniyle N.’nin yanına Kayseri iline taziyeye gitmiştik. Eşimde o dönemde Kayseri’de staj yapıyordu. O da taziyeye gelmişti. Orada karşılaştık ve sohbet ettik. Daha sonra akademide de karşılaştığımızda da sohbetimiz ilerledi ve nihayetinde evlendik. Yani kesinlikle yapı evliliği olmadı. Ancak kendisi de Fetö/PDY terör örgütü üyeliği iddiasıyla meslekten ihraç oldu. Ben eşimle 2012 yıl eylül ayında evlendim. Stajımızı ikinci yarısını evli olarak aynı evde geçirdik. Daha sonra 13 ve 14.dönem hakim-savcı adayları olarak birlikte kura çektik. Kura neticesinde Tarsus adliyesine ben hakim olarak, eşim de savcı olarak atandı. Yaklaşık 3 yıl 4 ay kadar burada çalıştık. Akabinde 15 Temmuz olaylarından 1 ay sonra meslekten ihraç olduk. Tarsus’ta mesleğe başladıktan sonra yanılmıyorsam adli tatil dönemi sonrasına rastlayan bir dönemde tanımadığımız bayan bir şahıs hatırladığını kadarıyla beni arayarak, sizinle bundan sonra görüşmek istiyoruz, kahvaltıya gelip sizinle tanışmak istiyoruz, dedi. Ben evimizi bilip bilmediğini sordum. Kendisi bildiğini söyledi. Hafta sonu eşiyle birlikte kahvaltıya geldi. Ben bayanın eşini görmedim. Ancak bayanın ismi ya da kod ismi …idi. Eşinin ismi ya da kod ismi …idi. Bu kişiler geldiğinde eşim kapıyı açar, …alarak salona kahvaltıya geçer, bir süre sonra eşi Melek gelir benimle birlikte oturma odasına geçerdi. Ben bu şahıslar geldiğinde hem salona hem oturma odasına iki kahvaltı masası hazırlardım. Bu şahıslar eve geldiğinde cep telefonlarımızı bulunduğumuz odadan çıkartarak başka bir yere bırakırdık. Ben bu durumu sorgulamamışım çünkü daha önce Hülya ablanın sohbetlerinde ya da R. A.’nın sohbetlerinde de telefonlarımızı bulunduğumuz odanın dışında bir yere bırakırdık. Bu şahıslar ayda ya da bir buçuk ayda bir olmak üzere ziyaretimize gelerek dini konular hakkında eşime ve bana ayrı ayrı sohbetler de bulunurlardı. Hatta bir keresinde …isimli bayan bana hangi sureleri bilip bilmediğimi sormuş ve İnşirah Suresini ezberlememi istemişti. Yine HSYK seçimleri sırasında …isimli şahıs eşime hangi listeye oy kullanacağımıza ilişkin liste vermişti. Liste ufak bir not kağıdı şeklinde el yazısıyla yazılı bir şekildeydi. Ayrıca bu şahıs eşim aracılığıyla bana da bu notu ulaştırdı. Hatta bizden arkadaşlarımızı arayarak listede belirttiği kişilerden oy istememizi istedi. Bende üniversiteden arkadaşım olan Ü. Y. isimli arkadaşımı aradım. Bu kişinin yapıyla herhangi bir alakasının olmadığını düşünüyorum. Hatta benim kendisini aramam sebebiyle mi açığa alındı diye vicdan azabı duymaktayım. Yine Rıdvan isimli şahıs bulunduğumuz adliye içerisindeki arkadaşlarımızdan da oy istememizi istemişti.
Soruldu: Tarsus’ta görev yaptığımız sırada E. Ö. isimli arkadaşım Whatshap üzerinden bana o dönem google play’de bulanan bylock programını telefonuma yüklememi söyledi. Ben yüklemeye çalıştım ancak beceremedim. Daha sonra kullanmadım. Eşimde bu programı yüklememişti.
Soruldu: Ben gerek çalışma evlerinde, gerek mülakat evinde, gerekse staj evinde herhangi bir kod ismi kullanmadım. Bana kod ismi kullanmam yönünde herhangi bir kimse herhangi bir şekilde talimatta vermedi.
Soruldu: Ben ilk girmiş olduğum 2010 yılındaki adli ve idari yargı sınavını kazanamadım. İkinci girmiş olduğum 2011 yılı nisan adil yargı sınavını kazandım. Bu sınavlara çalıştığım çalışma evlerinde daha önceki yıllarda çıkmış soruların olduğu DİAMOND isimli kitap bulunmaktaydı. Herhangi bir yayın evine ait değildi. Yanılmıyorsam yapının hazırlamış olduğu bir kitaptı. Bununla birlikte ayda bir kez olmak üzere deneme sınavı yapılırdı. Sınavın cevaplarını optik formlara yapardık. Girmiş olduğum sınavlardan önce ya da sonra sınavlara ilişkin herhangi bir soru verilme olayına tanık olmadım. Bana da herhangi bir şekilde sınav soruları verilmedi.” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Davacı tarafından; tanık ifadelerinin dava konusu kararlar tesis edilirken mevcut olmadığı, ifadesine başvurulan kişilerin silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı ve kendilerini bu suçtan aklamak amacıyla verdikleri ifadelerin hükme esas alınmasına imkan bulunmadığı ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ait hizmet cetvelinin ve nüfus kayıt örneğinin incelemesinden; Eşme (Uşak) doğumlu olan davacının evlenmeden önceki soyadının …olduğu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2010 yılında mezun olduğu, 17/06/2011 tarihli onaya istinaden 21/06/2011 tarihinde hakim adayı olarak Ankara’da staja başladığı, 03/05/2013 tarihli onay ile Tarsus iline Hakim olarak atandığı ve meslekten çıkarılmasına karar verilene kadar burada görev yaptığı görülmüştür.
Davacının etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacıyla verdiği ifadelerinde; örgüte, örgütün stratejisine ve örgüt içindeki konumuna dair ayrıntılı beyanlarda bulunduğu, lise döneminden hakim olarak görev yapmakta iken dava konusu kararla meslekten çıkarılmasına karar verildiği tarihe kadar örgüt içinde yer aldığını ikrar ettiği görülmüştür. Tanık beyanları ile davacının etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacıyla verdiği ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde; tanık beyanlarının birbiriyle uyumlu olduğu, davacının etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacıyla verdiği ifadelerin bu beyanları desteklediği görülmüş ve tanık beyanlarının, davacının, değişik tarihlerde yapı ile irtibatını ortaya koyduğu değerlendirilmiştir.
Bu durumda, davacının örgütün içinde yer aldığına, lise döneminde örgüte müzahir dershaneye gittiğine, üniversitede örgüt evinde kaldığına ve ev ablalığı yaptığına, kariyer görüşmesine katıldığına, sınavlara/mülakata örgütün hakim-savcı sınav çalışma/mülakat evlerinde hazırlandığına, hakim-savcı adaylığı döneminde örgüte ait staj evlerinde kaldığına, örgüt toplantılarına katıldığına, örgüte himmet verdiğine, 2014 yılı HSK seçimlerinde örgütün sözde ”bağımsız” adaylarını desteklediğine ve onlar için oy istediğine, Bylock yüklemeye çalıştığına ve diğer hususlara yönelik yukarıda yer verilen ifadeler ile davacının bu ifadelere karşı beyanlarının değerlendirilmesi sonucunda, davacının beyanlarına itibar edilmeyerek FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, …Cumhuriyet Başsavcılığınca …sayılı soruşturma kapsamında davacı hakkında düzenlenen …tarihli ve …sayılı iddianamede; …Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen …sayılı soruşturma kapsamında 20. çalışma evinde kurulu bulunan …numaralı sabit hattın davacı adına kayıtlı olduğu tespitine yer verildiği görülmüştür.
Davacı tarafından bu tespite ilişkin herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Netice itibarıyla, davacının örgütün yargı erkine kendisi ile iltisak ve irtibatlı kişileri yerleştirebilmek amacıyla oluşturduğu hakim-savcılık sınavına hazırlık evlerinde kalmasının ve bu evde kullanılmak üzere kendi adına sabit hat açtırmasının, FETÖ ile iltisak ve irtibatını ortaya koyan bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.

6) Dava Konusu Kararların Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi
Davacı, dava konusu kararlar ile bazı temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte bu ihlal iddialarının özü davacının meslekten çıkarılmasına dayanmaktadır.
Bu kapsamda, davacı hakkında tesis edilen meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın, AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan “özel hayata saygı hakkı” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira, AİHM tarafından dinamik bir şekilde yorumlanan ve sosyal hayattaki yansımaları kapsamında genişletilebilen “özel hayat” kavramı, eksiksiz bir tanım getirmenin mümkün olmadığı bir kavram olarak görülmekte, bu bağlamda bireylerin kişiliklerini geliştirmelerine ve mesleki yaşamlarına etki eden her durum özel hayata saygı hakkına dâhil edilmektedir. Nitekim AİHM, bireylerin genellikle iş ya da mesleki faaliyetleri sırasında dış dünya ile ilişkiler kurduklarını ve geliştirdiklerini belirterek ve bireyin iş hayatı ile özel hayatını birbirinden ayırmanın güçlüğünün altını çizerek, mesleki faaliyetlerin de özel hayata saygı hakkı kapsamında olduğunu belirtmiştir (Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29). AİHM’e göre özel hayat, bir bireyin başka bireylerle, mesleki ve iş ilişkileri de dâhil olmak üzere, ilişki kurma ve geliştirme hakkını kapsamaktadır (C./Belçika, B. No: 21794/93, 07/08/1996, § 25).
Dava konusu edilen kararlar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle söz konusu kararlar özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasına göre özel hayata saygı hakkının kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi ancak “kanunla öngörülmüş olma”, aynı maddede sayılan “meşru amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik olma” ve “demokratik bir toplumda gerekli olma” ölçütlerini karşılama şartıyla mümkündür. Anayasa’nın 20. maddesinin 13. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda ise özel hayata saygı hakkına müdahale edilebilmesi için müdahalenin “şekli anlamda belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunması”, “anayasal meşru bir amaca ulaşmaya yönelik olması” ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine uygun olması” gerekmektedir.
Dolayısıyla dava konusu kararlarla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunun, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, demokratik toplum düzenini tehdit eden olağanüstü hâlin varlığı hâlinde AİHS’in 8/2 ve Anayasa’nın 13. maddesinde bir temel hak ve özgürlüğe kamusal makamlar tarafından müdahale edilebilme şartlarını ortaya koyan güvencelere aykırı tedbirlerin alınması ya da bu güvencelerin daha düşük standartta sağlanabilmesi söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durum gerçekleştiği takdirde AİHS’in 15. ve Anayasa’nın 15. maddeleri uygulanabilir hâle gelmektedir.
AİHS’in 15. maddesinin birinci fıkrasında, savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde sözleşmeci devletlerin durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında ise bu hâllerde dahi AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Bu doğrultuda Anayasa’nın 15. maddesinde de olağanüstü hâllerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin 2. fıkrasında ise Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Dava konusu kararlar, davalı idare tarafından, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca tesis edilmiştir. Anılan KHK, 6749 sayılı Kanun’la TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmiş ve 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak davacı hakkında dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla bu kararlara dayanak KHK’nın yürürlükte olduğu ve öngörülen anayasal usul dâhilinde daha sonra kanunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu kararlar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olup müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Zira dava konusu kararlara gerekçe olarak gösterilen irtibat ve iltisak kavramları yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında yapılan değerlendirmede, terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olma durumu farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bunların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve kanunda tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre irtibat ve iltisak kavramları genel kavram niteliğinde olmakla birlikte, bu kavramların belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğunu söylemek mümkün olmadığından, hukuki nitelikleri ve objektif anlamları yargı içtihatlarıyla belirlenebilecektir.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata saygı hakkının kullanılmasına ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla müdahale edilebileceği öngörülmüştür. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında ise özel bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Anayasa’nın 5. maddesinde Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 08/12/2015, § 7; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33). Dava konusu kararlar, FETÖ ile üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibatı bulunan ilgililer hakkında ülkenin içinde bulunduğu tehdit ve kamu düzeninin bozulması ihtimali doğduğundan ivedi şekilde karar alma zorunluluğu nedeniyle ve millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu kararlar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır (Alparslan Altan/Türkiye, B. No: 12778/17, 16/04/2019, §§ 71-75). Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ’nün, yukarıda belirtildiği üzere atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu tedbirin de yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından 23/07/2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte AİHS’in 15. maddesinde öngörüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği kaydıyla derogasyon bildiriminde bulunularak milletlerarası hukuktan doğan yükümlülük yerine getirilmiştir.
AİHS’in 15. maddesi ile uygulama alanı bulan, “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikenin varlığı” hâlinde söz konusu tehlikeyi bertaraf etmek için ne yapmak gerektiğini takdir ve tayin etmek ulusun yaşamından sorumlu devlete aittir. İçinde bulunulan durumun kendine mahsus özellikleri nedeniyle bu özellikli durumu değerlendirmek hususunda, söz konusu tehlikeyi bertaraf edecek devletin, uygulayacağı tedbirler bakımından, olağan dönemdekinden çok daha geniş bir takdir marjına sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir (İrlanda/İngiltere [GK] B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 207).
Dava konusu kararların müdahalede bulunduğu özel hayata saygı hakkının AİHS’in 15. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen ve olağanüstü hâllerde dahi AİHS ve Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınamayacağı belirtilen haklardan olmadığı açıktır.
Bu durumda, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu kararlar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.

7) Sonuç olarak
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmemiştir.
Dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmediğinden davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle ödenmesi ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi isteminin de reddi gerekmektedir.

D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun …tarih ve …sayılı kararı ile yine aynı Kurulun …tarih ve …sayılı kararının iptali istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
2. Davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle ödenmesine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
3. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, davacının adli yardım isteminin kabul edilmesinden sonra yapılan ve tahsil edilemeyen toplam …-TL yargılama giderinin dosyada bulunan gider avansından mahsup edilmesine,
4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen …TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 25/11/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.