Danıştay Kararı 5. Daire 2016/58961 E. 2023/2711 K. 20.03.2023 T.

Danıştay 5. Daire Başkanlığı         2016/58961 E.  ,  2023/2711 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/58961
Karar No : 2023/2711

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : …Kurulu / …
VEKİLİ : Av. …

DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun …tarih ve …sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin aynı Kurulun …tarih ve …sayılı kararının iptali ve bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine, özlük haklarının iadesine karar verilmesi istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Dava konusu kararların, savunma hakkı tanınmadan tesis edildiği, FETÖ ile iltisak ve irtibatı konusunda kişiselleştirme yapılmadığı, ölçülülük ilkesi, hukuki güvenlik ilkesi ile suç ve cezaların şahsiliği ilkesinin, adil yargılanma hakkının, gerekçeli karar hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiği, kararlarda bahsedilen soruşturmalarla şahsının hiçbir ilgisinin bulunmadığı, FETÖ/PDY terör örgütü üyesi veya mensubu olmadığı gibi iltisakı ve irtibatının da bulunmadığı ileri sürülerek hukuka aykırı oldukları iddia edilmiştir. Öte yandan, dava konusu kararların dayanağı olan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun) 3. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddia edilerek, anılan hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması talep edilmektedir.

DAVALININ SAVUNMASI : Dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa’nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp “göreve son” müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Yasa’nın 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen karar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararların hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NİN DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’NUN DÜŞÜNCESİ: Dava, yargı mensubu olan davacının 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun ile kanunlaşmıştır) 3. maddesinin birinci fıkrası uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin olarak Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nca verilen …tarih ve …sayılı karar ile bu karara yönelik yeniden inceleme talebinin reddi hakkında aynı Kurul tarafından verilen …tarih ve …sayılı kararın iptali ve bu kararlar nedeniyle davacının yoksun kaldığını ileri sürdüğü özlük haklarının iadesi ve parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Davacının Anayasa’ya aykırılık iddiası ile tarafların usule ilişkin iddiaları yerinde görülmemiştir.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, T.C. Anayasası’na, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
Nitekim, T.C. Anayasası’nda, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı (9.madde); herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu (36.madde); hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları ve Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verecekleri (138.madde); meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi hakkında kanundaki istisnalar saklı olmak üzere azlolunamayacakları (139.madde) kurala bağlanmıştır.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilen ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmiş bulunan Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde de, bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmış olup, hâkimlerin herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmelerine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışları ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmeleri gerektiği; yargı görevlerini tarafsız, önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmek zorunda oldukları; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmaları gerektiği; davranışlarının makul bir kişinin gözünde tasvip edilir nitelikte olmasını sağlamaları ve hâl ve davranış tarzlarının, insanların yargının doğruluğuna ilişkin inancını kuvvetlendirici nitelikte olması gerektiği; yalnızca adaleti sağlamakla kalmamaları, bu görüntüyü yansıtılmak zorunda da oldukları; sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda oldukları ve bunu özgürce ve kendi iradeleriyle yapmaları gerektiği; ailelerinin, sosyal ilişkilerinin veya diğer ilişkilerinin, hâkim olarak meslekî davranışlarını veya kararlarını uygunsuz bir şekilde etkilemesine izin vermemeleri gerektiği; yargı görevinin yerine getirilmesinde herhangi bir kimsenin kendilerini uygunsuz bir şekilde etkileyebileceği izlenimine yol açmamaları ve başkalarının böyle bir izlenime yol açmasına müsaade etmemeleri gerektiği; özetle, hâkimlerin yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranmak zorunda oldukları belirtilmiştir.
Yukarıda belirtilen meslek ve davranış kurallarının benimsenmesi ve sürdürülebilmesi bakımından hâkim ve savcıların denetimi ve gerektiğinde bu konuda meşru tedbir ve yaptırımların uygulanması zorunlu olup, bu amaçla T.C. Anayasası’nın 159. maddesi ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na, hâkim ve savcılardan meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme ve görevden uzaklaştırma işlemlerini yapma yetkisi tanınmıştır.
22.7.2016 tarih ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasında ise, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler Ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verileceği belirtilmiş olup; 2.1.2017 tarih ve 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un 11. maddesinin ikinci fıkrasında da, bu kapsamda verilmiş meslekten çıkartma kararlarına karşı, kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’a dava açılabileceği kuralına yer verilmiştir.
Başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütleriyle veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunan yapı, oluşum ya da gruplarla herhangi bir bağı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının meslekten çıkarılması, demokratik toplumun temel değerlerinden biri olan yargının güvenilirliği ve saygınlığının sağlanması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Nitekim 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3. maddesinin gerekçesinde; 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve kalkışmanın sorumlusu olan FETÖ/PDY ile bağlantılı yargı mensuplarının görevde tutulmaları en başta yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleriyle bağdaşmadığı; Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm verme ödevi altındaki yargı mensuplarının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesiyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmesi, örgüt hiyerarşisi içinde ve ideolojik bağlılık duygularıyla hareket etmesinin en başta yargının saygınlığı ve güvenilirliğine zarar vermekte olduğu; Devlet organizasyonu dışındaki başka bir hiyerarşik yapının talimatlarına boyun eğen yargı mensuplarının varlığının, vatandaşların yine Anayasa’nın teminatı altındaki adil yargılanma hakkı önünde büyük bir engel teşkil ettiği; bu nedenlerle, belirtilen türde irtibatları değerlendirilen yargı mensuplarının meslekte kalmalarının doğuracağı sakıncaları gidermek amacıyla, Anayasa’nın 139 uncu maddesinin ikinci fıkrasında tanınan takdir hakkı da gözetilerek bu düzenlemenin yapıldığı ifade edilmiştir.
667 sayılı KHK’nın yukarıda anılan 3. maddesinde genel olarak terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplardan söz edilmiş ise de madde gerekçesi dikkate alındığında FETÖ/PDY’nin bunların başında geldiği anlaşılmaktadır. Tedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle yargı mensupları arasında bağ kurulması aranmamış; MGK’ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen “yapı”, “oluşum” veya “gruplar” ile bağ kurulması yeterli görülmüştür. Diğer taraftan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba “üyelik” veya “mensubiyet” şeklinde olması zorunlu olmayıp “iltisak” ya da “irtibat” şeklinde olması da yeterlidir. Öte yandan, terör örgütleri veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın “sübut” derecesinde ortaya konulması aranmamıştır. Böyle bir bağın Hâkimler Ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca “değerlendirilmesi” yeterli görülmüştür. Buradaki değerlendirme Genel Kurulun salt çoğunluğunda oluşacak bir “kanaati” ifade etmektedir. Kuşkusuz bu kanaat cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece meslekte kalmanın uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirmeden ibarettir ve bu değerlendirme yapılırken, yetkili kurulları belli bir kanaate ulaştıracak nedenler her somut olayın özelliğine göre değişebilecektir.
Nitekim, bazı Anayasa Mahkemesi üyelerinin 667 sayılı KHK uyarınca meslekten çıkartılmasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nca verilen 4/8/2016 gün ve E:2016/6; K:2016/12 sayılı kararda da yukarıda belirtilen uygulama koşulları aynen benimsenmiş bulunmaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden, davaya konu Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla; ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisi’ndeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına, başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş sıfatıyla, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı sıfatıyla v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin birinci fıkrası kapsamında FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin anılan Kanun Hükmünde Kararname hükmü uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verildiği anlaşılmıştır.
Taraflarca dosyaya sunulan bilgi ve belgeler yukarıda belirtilen mevzuat ve mesleki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, davacının silahlı terör örgütü olduğu yargı kararıyla sabit görülen (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16-956, K:2017/370 sayılı kararı) FETÖ/PDY’nin amaç ve eylemleri doğrultusunda faaliyet yürüttüğü hususunda Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nda oluşan kanaatin hukuken haklı ve geçerli nedenlere dayalı olduğu sonucuna varıldığından, bu husus gözetilerek ve davacının meslekte kalmasının doğuracağı sakıncaları gidermek amacıyla, T.C. Anayasası’nın 139. maddesi ile verilen takdir hakkı çerçevesinde meslekten çıkartılmasına ilişkin dava konusu Genel Kurul kararlarında hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Öte yandan davacı hakkında “FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma” suçu nedeniyle … Ağır Ceza Mahkemesinin …esasında açılan ve halen devam eden bir dava bulunduğu tespit edilmiş ise de, anılan davadaki hukuki incelemenin takibe konu “terör örgütü üyeliği” suçunun unsurlarıyla sınırlı olarak yapılması nedeniyle, bu konudaki yargılamanın devam ediyor olmasının yada bu yargılama neticesinde ulaşılabilecek müspet bir sonucun davacının meslekten çıkartılmasına ilişkin dava konusu işlemi hukuken dayanaksız hale getirmeyeceği açıktır.
Bunun yanında davacı tarafından, dava konusu işlemin savunması alınmadan tesis edildiği ileri sürülmekle birlikte, 667 sayılı KHK’de öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarmanın, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak “olağanüstü tedbir” niteliğini taşıması ve davaya konu Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararının, disiplin hukukuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını gerektiren meslekten çıkarma cezası niteliğinde bulunmaması karşısında bu iddiaya itibar edilmemiştir.
Diğer taraftan, dava konusu Genel Kurulu kararlarının davacıya ilişkin kısımlarında hukuka aykırılık görülmediğinden, davacının bu nedenle meydana geldiğini ileri sürdüğü kayıplarının tazminine de olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten sonra davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde, davacının 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun) 3. maddesi ile ilgili Anayasa’ya aykırılık iddiası ise ciddi görülmediğinden işin esasına geçildi, gereği görüşüldü:

A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK’nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.
2) Davacıya İlişkin Süreç
…tarih ve …sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından …tarih ve …sayılı kararla reddedilmiştir.
Davacı tarafından meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın iptali ve bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine, özlük haklarının iadesine karar verilmesi talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Öte yandan, …Ağır Ceza Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararı ile davacı hakkında silahlı terör örgütüne üyelik suçundan, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 223. maddesinin 2. fıkrasının (e) bendi uyarınca anılan suçu işlediğinin sabit olmadığı (delil yetersizliği) gerekçesiyle beraatine karar verildiği ve Dairemizin karar verdiği tarih itibarıyla UYAP ortamında yapılan inceleme sonucu anılan kararın kesinleşmediği görülmüştür.

B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz…”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar…”

2) AİHS
AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS’in 15. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”

3) Kanun
667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır…”

4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri”nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.

C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS’in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS’in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM’e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, “yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Bu kapsamda davacının adli yardım istemi, Dairemizin 20/11/2017 tarihli kararı ile kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava dosyasına sunulmuş olan ve davacı hakkında yeni bilgi ve belgeleri içeren 22/12/2021 tarihli ara kararına cevap dilekçesi ile 04/03/2021 tarihli ek beyan dilekçesi ve eki Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığınca düzenlenen rapor, 27/01/2022 tarihli ara kararımızla davacıya tebliğ edilmiş ve bunlara ilişkin beyanlarını sunabilmesi için davacıya on gün süre verilmiştir.
Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in ‘’Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay’da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay’da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.

2) FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ’nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
“Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup …bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. …Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. …Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır…
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir…
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır…
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir…
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır…”
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ’nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı …kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde …siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; –Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.– …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. …FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. (“T” taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ’nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, “önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV’de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi” şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.

3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM “demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu” belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM’e göre “kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır.” (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık mesleği” kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede “… Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar.” denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.

4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.

5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararların dayanağı olan delillerin, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulduğu anlaşılmakta ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir.
Öte yandan, 667 sayılı KHK’nın 3/1. maddesi uyarınca olağanüstü tedbir niteliğinde bir idari yaptırım olarak meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen yargı mensupları hakkında bu olağanüstü tedbirin sebebini oluşturan eylem ve davranışların niteliği ve mahiyeti itibariyle aynı zamanda ceza hukuku bakımından da suç oluşturması halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) uyarınca ”Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak” suçundan ceza soruşturması ve kamu davası açıldığı da görülmüştür.
Bununla birlikte, 667 sayılı KHK uyarınca bir yargı mensubu hakkında terör örgütüne üyelik ve mensubiyeti olmasa da bu terör örgütü ile iltisaklı veya irtibatlı olması nedeniyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına yönelik olağanüstü idari tedbirin uygulanabilmesi karşısında, anılan yargı mensubu hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan açılan ceza davasında beraat kararı verilmiş olmasının, ilgili hakkında anılan olağanüstü tedbirin hukuka uygunluğu yönünden yürütülen yargılama faaliyeti için bağlayıcı olmayacağı açıktır.
Bu durumda, somut olayda … Ağır Ceza Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile davacı hakkında silahlı terör örgütüne üyelik suçundan, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 223/2-e maddesi uyarınca anılan suçu işlediğinin sabit olmadığı (delil yetersizliği) gerekçesiyle beraat kararı verildiği görülmüş ise de, davacının terör örgütüne üyelik suçundan beraat etmiş olmasının, FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının bulunup bulunmadığı yönünden farklı bir değerlendirme yapılmasına hukuki engel oluşturmayacağı gibi Dairemiz tarafından yapılacak idari yargılama yönünden bağlayıcılığı da bulunmamaktadır.

a) Davacının Kendi Beyanları ve Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
Davacının kendi beyanı şu şekildedir:
Davacının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16/08/2016 tarihli sorgulama tutanağı; “… Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1998-2003 yılları arasında bitirdim. Üniversiteyi tutmuş olduğum evde kalarak bitirdim. Şöyle ki 2. Sınıfta devlet memuru olarak Sayıştaya atandım. Yani hem okudum, hem memurluk yaptım. Üniversite hayatım boyunca evde yalnız olarak kaldım. Genelde Demetevlerde kaldım. Aradan geçen zaman nedeniyle adresi tam olarak hatırlamıyorum. Dolayısıyla lise ve üniversite hayatımda hakkımdaki soruşturmaya neden olan cemaatin evlerinde/ yurtlarında kalmadım. Söz konusu cemaatten maddi yardım almadım. Burs, bağış, himmet, kurban, zekat, fitre vb ad altında bu cemaate verilmek üzere benden kimse talepte bulunmadı. Kesinlikle yardımım olmadı. Herhangi bir toplantılarına katılmadım. …”
Davacının ceza yargılamasında verdiği beyanında; “Öncelikle hakkımda düzenlenen iddianamede tanık B.D.’nın benim üniversitede öğrenci iken cemaat evinde kaldığıma dair ifade vermiştir, 1998 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandım, o dönem devlet yurtlarında boş yer bulamadığımdan üniversiteye kayıt esnasında tanıştığım bir kişinin arkadaşının ev tuttuğunu ve evde kalacak birini aradıklarını söylemeleri üzerine cemaat evi olduğunu sonradan öğrendiğim evde 2-3 ay gibi kısa bir süre kaldım, sonrasında söz konusu evin cemaat evi olduğunu öğrenmem ve bundan rahatsız olmam ve part time bir işte çalışarak gelir elde etmem sonucu söz konusu evden ayrılarak tek olarak ayrı eve çıktım. 20 yıl önce bilmeden ve istemeden 2-3 aylığına kısa bir süre evde kalmam üstelik o dönemde terör örgütünün terör örgütü olmasının bilinmemesi dikkate alındığında bu tanıklığın cezalandırılmama değil masumiyetime delil teşkil ettiği açıktır, …”
Davacı hakkındaki tanık beyanları şu şekildedir:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan B.D.’ye ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 11/11/2016 tarihli sorgulama tutanağı; “… Benim eskiden hizmet hareketi veya cemaat olarak bildiğim bu yapı ile tanışmamam üniversite hazırlık dershanesine gittiğim 1997-1998 yıllarına rastlar. Mersin’de Işık Dershanesine devam etmiştim. Orada zaman zaman dershanenin yatılı yurduna öğretmenlerimiz bizi götürürdü. Orada Fetullah Gülen’e ait sohbet Cd’leri izlenirdi. Akşam olan bu program öncesi ise genelde ders çalışmak üzere programlar olurdu. 1998 yılında üniversite sınavından başarılı olarak Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünü kazandım. İsmini hatırlamamakla birlikte matematik veya geometri öğretmenim beni ve aynı dershaneden tanıdığım ve aynı üniversitede maliye bölümünü kazanan O.U.’yu alarak birlikte Ankara’ya geldik. Öğretmen orada ikimizi Kızılay’daki Maltepe Dershanesine götürdü. Sonra oradan T. isminde olduğunu hatırladığım ve sanırım matematik bölümünde öğrenci olan bir kişi O.’ı ve beni Altınpark civarında bir öğrenci evine götürdü. Orada evde kalmanın kuralları, ödenecek kira miktarı vs. hususlarda bilgi verdiler. Orada bir gece kaldıktan sonra ertesi gün memlekete döndüm. Okul açıldığı dönem tek başıma Ankara’ya geldim. Nasıl irtibat kurulduğunu hatırlamıyorum. Ancak AŞTİ’den birisi beni aldı. Daha önce gittiğimiz o eve götürdü. Evin ismi … idi. 5-6 kişi kaldık. Ev abisi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde okuyan A.D. idi. Bildiğim kadarıyla daha sonra kendisi kaymakam olmuştur. Onun dışında hatırladığım kişiler Eğitim Fakültesinden İ., S. ve S. isimli kişiler ve Hukuk Fakültesinde okuyan …’dir. O bölgede bulunan 3-4 evde kalan birinci sınıf öğrencileri zaman zaman bir araya getirilip sohbet yaptırdıkları oluyordu. Bu tür durumlarda birisi gelip bir şeyler anlatıyordu ancak gelen kişilerin isimlerini öğrenci olup olmadıklarını yahut abi olarak cemaatteki pozisyonlarını tam olarak bilmiyorum. Evlerde ortaokul talebelerinden çocuklar gelirdi ve onlara ders çalıştırılırdı. Özellikle Eğitim Fakültesinde okuyan arkadaşlar bu konuda daha yetkin olduklarından ben çocuklara ders çalışma taleplerini kabul etmedim. Zamanla bu konu dışında evde görev almayla ilgili de benim çekincelerim oluştu. Netice olarak pek çok konuda kendileriyle anlaşamadık. Bir yıl o evde kaldıktan sonra yine cemaatin başka evlerinde kaldıklarını bildiğim ve Adanalı olmaları nedeniyle hemşehri yakınlığım bulunan Y.A., B.T. ile onların arkadaşı H.B. birlikte dışarıda bir bekar evi tuttuk. Bu ev Keçiören Tepebaşı’ndaydı. Üçüncü sınıftayken yukarıda ismini verdiğim hukuk fakültesinde okuyan … isimli arkadaşta bizim yanımıza yerleşti. Öğretmenlikte okuyan arkadaşlarımın mezun olmasının ardından benim okulum uzamıştı, aynı şekilde İbrahim’de mezun olamamıştı. İkimiz Demetevler’de ev tuttuk. Gazi Kamu’da benden bir alt devre olan R.I. isimli bir arkadaş ile bir dönem İbrahim’in arkadaşı K.E. bizimle kaldı. 2003 yılında fakülteyi bitirdim. İbrahim’de aynı mezun oldu. Sınavlara hazırlanmaya başladık. Nitekim 2004 yılında yapılan sınavlarda İbrahim hem kaymakam adaylığını, hem de idari yargı hakimlik sınavını kazandı. Ben sınavlarda başarılı olamadım. İbrahim idari yargı hakim adaylığı mülakatını da geçerek Eylül ya da Ekim ayında sanırım staja başladı. … 28/06/2016 tarihinde stajı bitirdim. Danıştay 12. Dairesinde tetkik hakimi olarak göreve başladım. … Benim yukarıda ayrıntılı olarak anlattığım ve cemaat içerisinde yer aldığım ancak 2015 yılı başlarında hakim adaylığı öncesinde ayrıldığım üzere yargı içerisindeki yapılanmayı bilmiyorum. Benimle görev yaptığım 45 gün içerisinde de cemaat içerisinden kimse iletişime geçmedi. Geçmişte birlikte aynı evde kaldığımız … benim bire bir tanıdığım tek yargı mensubudur. Ancak o benden çok daha önce bildiğim kadarıyla cemaatten ayrılmıştı. …”
Gizli tanık …’nin, Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı’nda 25/08/2016 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde; “… şüphelinin ilk görev yerinin Yozgat olmasına rağmen, yapı üyeleri tarafından toplantılara çağrılmadığını, bununla birlikte daha sonradan yapının üyesi olabileceği gibi çevresindeki yapı mensubu hakimlerin talimatıyla hareket etmiş olabileceği, …”
Davacı tarafından bu ifadelere karşı herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Davacının kendi beyanı ile tanık B.D.’nin ifadesinin incelenmesinden, davacı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği ifadesinde; üniversite hayatı boyunca tutmuş olduğu evde yalnız olarak kaldığını, üniversite hayatında örgütün evlerinde ve yurtlarında kalmadığını ve herhangi bir örgüt toplantısına katılmadığını belirtmiş ise de, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen tanık B.D.’nin davacının üniversite birinci sınıfta örgüt evinde kaldığına ve aynı bölgede yer alan örgüt evlerinde kalanların bir araya getirilip sohbet toplantısı yapıldığına yönelik ifadesi ile davacının Savcılıkta verdiği ifadenin çelişmesi üzerine davacının ceza yargılamasında; üniversiteyi kazandığında devlet yurtlarında boş yer bulamadığından üniversiteye kayıt esnasında tanıştığı bir kişinin arkadaşının ev tuttuğunu ve evde kalacak birini aradıklarını söylemeleri üzerine cemaat evi olduğunu sonradan öğrendiği evde 2-3 ay gibi kısa bir süre kaldığını, sonrasında söz konusu evin cemaat evi olduğunu öğrenmesi ve bundan rahatsız olması ve part time bir işte çalışarak gelir elde etmesi nedeniyle söz konusu evden ayrılarak tek olarak ayrı eve çıktığını, üniversite ikinci sınıfta tanık B.D.’nin kaldığı bekar evine taşındığını beyan ederek Savcılık ifadesini değiştirdiği görülmüştür.
Bu durumda, davacının üniversitede örgüt evinde kaldığına, aynı bölgede yer alan örgüt evlerinde kalanların bir araya getirildiği sohbet toplantılarına katıldığına ve diğer hususlara yönelik yukarıda yer verilen ifadelerin değerlendirilmesi sonucunda, davacının FETÖ ile bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır.

b) ByLock Dışında Diğer Haberleşme Uygulamaları
i. ByLock Dışında Diğer Haberleşme Uygulamalarının FETÖ/PDY Tarafından Kullanımına İlişkin Genel Değerlendirme
Kararımızın “FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler” başlıklı kısmında belirtildiği ve açık kaynaklara da yansıdığı üzere; Devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına alarak tüm sisteme sahip olmayı ve siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurmayı amaçlayan FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, söz konusu nihai örgütsel amacına ulaşabilmek için, çalışma prensipleri en ince ayrıntılarına kadar hesaplanmış bütünsel bir örgütsel sistem kurmaya çalıştığı, söz konusu bütünsel örgütsel sistemi ise; dershane, okul ve yurtlar vasıtasıyla örgüt hedefleriyle uyumlu insanlar yetiştirmek ve bunları örgüt içi hiyerarşiye dayalı tabaka-kat sistemi içerisinde sınıflandırmak, mensuplarının çalışma yaşamındaki kariyer planlamalarını yapmak, yabancı dil, yüksek lisans gibi eğitim olanaklarından yararlandırılarak emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmelerini ve üst görevlerde yer almalarını temin etmek, katalog evlilik başta olmak üzere çeşitli yollarla evlilik ve aile yaşamlarını düzenlemek, himmet ve Asya Katılım Bankası gibi yollarla örgütün finansmanına hizmet etmelerini sağlamak, örgütsel amaçlı sohbet ve toplantılara katılmalarını ve algı ve propaganda araçları yoluyla örgütsel tepki ve eylemlerde bulunmalarını sağlamak gibi muhtelif yöntem ve araçları kullanarak işletmeye çalıştığı, belirtilen yöntem ve araçlar ile bu yöntem ve araçlarla oluşturulan bütünsel örgütsel sistemin işlerliğinin sağlanabilmesi için “örgüt içi haberleşme”ye hayati bir önem atfettiği, bu maksatla gizli haberleşme uygulaması olan ByLock’un deşifre olması üzerine örgüt içi haberleşmede Eagle, KakaoTalk, Cover Me, Tango, Telegram, Viber, Tictoc, Line, Coco uygulamalarını da kullandığı tanık ifadelerinden anlaşılmaktadır.
Nitekim Yargıtay …Ceza Dairesinin … tarihli ve E:…, K:…sayılı kararında, KakaoTalk deliline ilişkin olarak, ”sanığın örgütsel gizlilik adına ayrıca Kakao isimli programı da kullandığı”; aynı Dairenin 08/03/2018 tarihli ve E:2017/3171, K:2018/644 sayılı kararında da, ”sanığın örgüt tarafından haberleşmek için kullanılan Eagle, Kakao Talk, Cover me, herkul.org, sohbeti canan adlı uygulamaları telefonuna yüklemiş olduğu” tespitlerine yer verilmiştir.
Öte yandan, Dairemizde derdest olan dava dosyaları ile UYAP ortamında yapılan inceleme sonucunda, Eagle, KakaoTalk, Cover Me, Tango, Telegram, Viber, Tictoc, Line, Coco uygulamaları ile ilgili aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan H.Ö. isimli şahsa ait …Cumhuriyet Başsavcılığınca …sayılı soruşturma kapsamında düzenlenen 04/08/2017 tarihli ifade tutanağı: ”…Ben bylock hattı kullanmadım. Ancak bana örgütteki abi konumundaki kişilerin tavsiyesi doğrultusunda Coverme ile Cocoa Talk isimli iletişim programları aracılığıyla görüşme yapıyordum.”
Aynı şahsa ait Tokat İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 09/01/2018 tarihli şüpheli ifade tutanağı: ”…Ben bylock programını hiç kullanmadım. Sakarya ilindeyken KOD İSMİNİ BİLMEDİĞİM B.S. isimli şahıs bu sohbetlerimizde bana KAKAO TALK isimli yazışma programını yükledi. Öncesinde anlattığım üzere aynı zamanda COVERME isimli yazışma programı da telefonumda mevcuttu. Ben KAKAO TALK programını kısa bir süre kullandım. Bu programda benim rehberimde KOD İSMİNİ BİLMEDİĞİM B.S. isimli şahıs ekliydi. Bu şahsın kullanıcı adını hatırlamıyorum. Benim kullanıcı adımı da … olarak hatırlıyorum. Bu KAKAO TALK programı üzerinden KOD İSMİNİ BİLMEDİĞİM B.S. ile yazışırdım. Bana sohbetimizin buluşma tarihlerini, gelip gelmeyeceğimi sormak için kullanırdı. …Ben 2016 yılının başlarında KOD İSMİNİ BİLMEDİĞİM B.S. isimli şahısla irtibatımı koparmaya karar verdim. Bu şahsın COVERME ve KAKAO TALK isimli programlardan attığı mesajlara karşılık vermedim. Daha sonra 2016 yılı başlarında bu programı ve eşimin telefonunda kullanmış olduğu BYLOCK isimli programlarını telefonlarımızdan sildik.”
Öğretmen olarak görev yapmış olan S.K.’ye ait, …Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunun …sayılı soruşturması kapsamında Ankara Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce etkin pişmanlık hükümleri uyarınca düzenlenen 19/09/2017-20/09/2017 tarihli ifade tutanağı: “…Toplantı sonrasında bana Malatya Dar bölgesi olan … İl merkezi ve ilçelerinde görevli olan FETÖ/PDY mensubu hakim savcılardan sorumlu olacağım söylendi….Malatya iline gittikten sonra K.T. kendisiyle irtibat kurmam için akıllı bir telefon almamı söylemesi üzerine birlikte gidip parasının yarısını ben, yarısını K.T.’nin vermesiyle … akıllı bir telefon ile iki adıma kayıtlı sıfır hat aldım. Ben akıllı telefonu aldıktan sonra K.T. benim telefonuma Cover Me isimli programı Google Play’dan indirerek kurdu. Bana bu program üzerinden irtibata geçeceğimizi söyleyerek programı bana gösterdi. … Ocak 2016 tarihi itibariyle F.G. bana ve K.T.’ye hitaben bundan sonra çok gerekli olmadıkça sorumlu olduğumuz gruplarla görüşmemizi, iletişimi kullanmış olduğumuz Tango programı üzerinden yapmamızı istedi. … 15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ/PDY mensubu şahıslarla kullanmış olduğumuz Tango programı üzerinden yaklaşık bir ay kadar süre görüşme yaptım. Bu süre içerisinde genellikle darbenin cemaat tarafından yapılmadığı şeklinde mesajlar paylaşılıyordu. … 15 Temmuz darbe gecesinde Fetö/Pdy örgüt üyelerinin kullandığı Tango programı üzerinden neler oluyor şeklinde yazışmalar yaptım, … Tango programı üzerinde Fetö/Pdy mensubu olan şahıslar darbeyi cemaatin yapmadığını söylüyorlardı. … Ben darbe teşebbüsünden sonra Fetö/Pdy örgütü mensupları ile haberleştiğim Bylock, Telegram ve Tango programlarını kullandığım başka birisinin adına kayıtlı olan data hattı ile, bu hattın takılı olduğu LG marka telefonumu kırıp attım.
SORU: FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarının haberleşmede kullandıkları Bylock ve Eagle programları ile bunun gibi kapalı devre sistemle çalışan iletişim programlarını kullanıyor musunuz? Bu programları telefonunuza yüklediniz mi? Açıklayınız.
CEVAP: Ben FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarının haberleşmede kullandıkları programlardan ilk önce CoverMe, daha sonra Bylock, daha sonra Telegram, Viber en son olarak Tango programlarını kullandım, Eagle programını kullanıp kullanmadığımı hatırlamıyorum. Ben bu programları Malatya ilindeki iken benden sorumlu olan Fetö/Pdy üyesi … kod adlı K.T.’nin talimatıyla Google Player üzerinden telefonuma yükledim. Bu programlar üzerinden sorumlu olduğum hakim savcı gurupları ve örgüt mensubu olan şahıslar ile irtibata geçtim. Genellikle bu programlar üzerinden takip ettiğimiz hakim savcı guruplarının durumları ve günlük faaliyetlerimiz ile ilgili görüşmeler yapıyorduk. Telefon kullanmadığımız için bu programlar üzerinden görüşmeler yapıyorduk. …

SORU: Kullanmış olduğunuz …ID numaralı Bylock programı üzerinden yapmış olduğunuz aşağıdaki görüşmeler ile ilgili olarak neler söyleyeceksiniz? Açıklayınız.
… … abi arkadas pztesi atamalari belli olack giitigi ilde 2 yil kalma zornlu belli olnca vermis 2015-11-27 19:10:35
olrz
… … … hnm resimde biraz farkli çikmis fotodan daha iyi 2015-11-27 19:11:24
… … hocam arkadasimiz … hanimla gorusmek istiyor. Haftaya persembe cuma ve 2015-12-04 17:42:30
haftasonu olabilir
… …ekledim 2015-12-06 18:53:29
… … muhsn27 kakaodan ariyoruz 2015-12-16 21:48:22
CEVAP: Bu görüşme muhtemelen bir ilin izdivacından sorumlu kişi ile yapılan görüşmedir. … Burada geçen kakao konusu yine Fetö/Pdy örgütün bölge yapılanmasının kullandığı programdır, ben bu programı hiç kullanmadım. …”
B.K. isimli şahsa ait etkin pişmanlık hükümleri uyarınca … Cumhuriyet Başsavcılığınca … sayılı soruşturma kapsamında düzenlenen 06/01/2017 tarihli ifade tutanağı: ”…H.I.; Son dönem sohbet hocamızdı. Mütevelli toplantılarında alınan kararların icrasını yürütüyordu. H.G. ile esnafları gezer, dolaşırdı. …Örgüte müzahir gizli haberleşme programlarından kakaotalk programını H.I. telefonuma yükledi. Normal telefonla görüşmediklerini bu program üzerinden görüşeceğimizi söyledi. Telefona yükledikten sonra sanki whatsapp grubuna dahil olmuşum gibi birçok kişinin bu programı kullandığını fark ettim. Hatta kendisini … olarak, beni ise … olarak Kakaotalk programına eklemiş, bu programda …E.D., S.İ., Y.A. ve hatırlamadığım birçok kimse vardı. Ben bu program vasıtasıyla H.I. ile görüşme yapmak istedim ancak bir türlü iletişim sağlayamadık. Bunun üzerine programı telefonumdan sildim.”
Aynı soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan N.K. isimli şahsa ait etkin pişmanlık hükümleri uyarınca … Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16/12/2016 tarihli ifade tutanağı: ”…F.Z.Y. ilçe ablası olduktan sonra ziyaretime geldi ve bana sohbet hocalığı yapma teklifinde bulundu fakat ben kabul etmedim. …En son 2015 yılı Aralık ayında bir arkadaşın evine davet edilmem üzerine sohbete gittim. Burada cep telefonumuzu getirmememiz istendi. …Burada F.Z.Y. sohbeti yaptı. …Sohbette F.Z.Y. cep telefonlarınız ile çok fazla görüşmeyin. Kakaotalk programı ile görüşün diye söyledi. Aynı zamanda ailelerinizle de bu program üzerinden görüşün diye söyleyince kakaotalk programı olmayan ailesiyle görüşmeyecek mi diye söyleyince o zaman ailenizle görüşmeyin dedi. …Örgüte müzahir gizli haberleşme programlarından kakaotalk’ı cep telefonuma yükleyip yüklemediğimden emin değilim. F.Z.Y. bu program ile görüşmemizi istiyordu. Diğer haberleşme programlarından haberim yoktur.”
Öğretmen olarak görev yapmış olan M.K. isimli şahsa ait … Cumhuriyet Başsavcılığınca … sayılı soruşturma kapsamında düzenlenen 18/06/2020 tarihli sorgulama tutanağı: ”…2015 yılında Balıkesir’de H.B. isimli soyadını bilmediğim Ayvalıklı olduğunu bildiğim örgütteki görevini tam olarak bilmediğim fakat üst düzey olduğunu bildiğim şahıs bizi örgüte ait Atatürk Parkının arkasındaki örgüt evine çağırdı, ben de bu eve gittim, evde yaklaşık olarak 7-8 kişi vardık, şahısları tanımıyorum, burada H.B. isimli şahıs bize Kakao Talk isimli mesajlaşma ve konuşma yapabilen programı cep telefonlarımıza indirip ders abileri ile bu program üzerinden iletişim kurmamızı söyledi. Ben de bu Kakao Talk isimli programı cep telefonuma indirdim, tahminen 1 ay kadar telefonumda bu program yüklü kaldı ve sonra bu programı sildim. …Bu süre içerisinde …örgütte Talebe Mesulü olarak görev yapan T.Ç. isimli şahıs bana bu Kakao Talk isimli program hakkında 17-25 Aralık olaylarından sonra bu program üzerinden haberleştiklerini söyledi….20-2015 yılları arasında BAÜN NEF İlköğretim Matematik öğretmenliği bölümünde okuyan, örgüt evleri ile gelme gitme şeklinde kalmayarak irtibatı olan, örgütte matematik dersi abiliği görevi yapan, örgüte ait haberleşme programı ‘KAKAOTALK’ programını indirerek kullanan ve kullandığını gördüğüm, ders abiliği ile alakalı bu program üzerinden görüşme yaptığını bildiğim, …. C.G. isimli şahsın örgüt ile bağlantılı ve irtibatlı olduğunu biliyorum….”
Z.D. isimli şahsa ait etkin pişmanlık hükümleri uyarınca … Cumhuriyet Başsavcılığınca … sayılı soruşturma kapsamında düzenlenen 21/12/2016 tarihli sorgulama tutanağı: ”…M.D. isimli şahıs Mardin’de öğrencilerden sorumlu büyük abla olarak faaliyet gösterdiğini ve … kod adı kullandığını biliyorum. …M.D. isimli şahıs tarihini tam hatırlayamadığım 17/25 Aralık 2013 operasyonlarının hemen sonrasında Kakaotalk isimli programı yüklemişti. Sohbete katılan arkadaşlar ve sohbet ablaları ile bu program aracılığı ile zaman zaman haberleştiğimiz olmuştu. 17/25 sonrası düzenlenen sohbetlerde açık görüşme yapmamamızı ve internet aracılığı ile haberleşmemizi söylüyorlardı. Hatta o dönemde kimin yüklediğini hatırlamıyorum ancak telefonuma line programıda yüklenmişti.”
Ü.Ç. isimli şahsa ait etkin pişmanlık hükümleri uyarınca Kilis Cumhuriyet Başsavcılığınca … sayılı soruşturma kapsamında düzenlenen 28/09/2018 tarihli sorgulama tutanağı: ”…Son olarak BTM olarak görev yaptım. Bana 3 tane askeri okul öğrencisi verdiler 7-8 kere görüştüm. Örgütte kod adım ”…” idi. Bylock isimli programı kullanmadım ancak Kakaotalk isimli programı kısa süre ile kullandım. Bu program üzerinden terör örgütünün üst bireyleri bizi çağırırdı bu amaçla kullandık.”
Aynı soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan İ.B. isimli şahsa ait etkin pişmanlık hükümleri uyarınca Kilis Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 29/09/2018 tarihli sorgulama tutanağı: ”…Son olarak BTM olarak görev yaptım. Bana 2 tane Askeri okul öğrencisi verdiler 2 kere görüştüm. Örgütte kod adım ”…” idi. By lock isimli program kullanmadım ancak google store’den kakaotalk isimli programı yükledim kullandım bu programdan örgüt mensuplarıyla haberleşmek amacıyla yararlandım.”
E.S. isimli şahsa ait etkin pişmanlık hükümleri uyarınca …Cumhuriyet Başsavcılığınca … sayılı soruşturma kapsamında düzenlenen 01/07/2020 tarihli sorgulama tutanağı: ”…2014 yılı kasım ayında bu yurtta müdür yardımcısı olarak çalışmaya başladım. …fiilen 2014 yılı kasım ayı ile 2015 yılı nisan ayı arasında orada çalıştım. …Yurtta her hafta müdür, müdür yardımcısı olarak ben ve belletmenlerin katıldığı 1 gün okuma saati altında toplantı yapılıyordu. Bu sohbetlerde Fethullah Gülen’den geldiği söylenen sözler talepler üzerine sohbetler bazen CD’lerini izleme ve bunun üzerine sohbetler şeklinde faaliyet yapılıyordu. …Ben kesinlikle bylock programını kullanmadım. Benim çalıştığım dönemde örgüt üyelerinin Kakaotalk isimli programı kullandığını hatırlıyorum.”
M.Ü. isimli şahsa ait …Cumhuriyet Başsavcılığınca …sayılı soruşturma kapsamında düzenlenen 09/08/2016 tarihli sorgulama tutanağı: ”…R.H. isimli şahıs şirkete geldikçe benden himmet parası isterdi. Ancak bunun belli bir miktar olarak değil ‘ne kadar’ himmet verebilirsin diye soruyordu. Hatta bir seferinde bana dedi ki seninle görüşmek istersek sende bizim gibi kakaotalk, coco programlarını yükle biz seninle işimiz olursa buradan konuşuruz. Dediler.”
H.A. isimli şahsa ait …Cumhuriyet Başsavcılığınca …sayılı soruşturma kapsamında düzenlenen 26/04/2019 tarihli tanık ifade tutanağı: ”…bazen bizim üstümüz olan kişiler bizim kimlik bilgilerimizle zaman zaman hat açıyorlardı. Kimlik fotokopimizi alıp hat açıp Bylock kullandıkları olmuştur. Mesela …E. isimli ‘BBTM’ (Büyük Bölge Talebe Mesulü) benim telefonuma ‘Eagle’ ve ‘KakaoTalk’ isimli programları indirmişti.”
A.K. isimli şahsa ait …Cumhuriyet Başsavcılığınca …sayılı soruşturma kapsamında düzenlenen 24/05/2018 tarihli sorgulama tutanağı: ”…SORULDU: FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarının kullandığı deşifre edilen BYLOCK, KAKAOTALK, EAGLE IM, TİCTOC isimli özellikli işlemler neticesi cep telefonlarına yüklenebilen programları kullandınız mı?
CEVAP: Sormuş olduğunuz EAGLE ve KAKAO isimli programlar telefonumda yüklüydü, bu konuda ifademin ilerleyen aşamalarda detaylı bilgi vereceğim, diğer programları ise kullanmadım.
… Telefonum üzerinde Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından inceleme sonucu düzenlenen rapor doğrudur. KAKAO isimli programı 2015 yılında M. isimli örgüt mensubu telefonuma yükledi, amacı ise öğrenci yapılanmasında bulunan örgüt mensuplarının birbirleriyle iletişimi bu program üzerinden yapmaktı.
ŞÜPHELİYE İLETİŞİM İÇİN NEDEN NORMAL İLETİŞİM YOLUNU TERCİH ETMEDİĞİ SORULDU?
CEVABEN: M. isimli şahıs, bu programın whatsapp gibi olduğunu ancak başkalarına göstermememi istedi. Bu programı evlere bakan ev abilerine yüklemişti. …2016 yılında yine M. tarafından EAGLE isimli program Google play isimli uygulama merkezinden telefonuma yüklendi, o tarihte öğrendiğim kadarıyla bu programın yüklenmesi talimatını …(K) adlı H.E. vermiş, EAGLE programında …(R.B.), …kod (İ.E.Ç.) ve …(H.E.) ekliydiler. Genelde bu programdan buluşma yerleri bildirilirdi, örneğin Osmaniye ilindeki örgüt bünyesindeki yurtta buluşacağımız hususu bu program üzerinden bildirilirdi….
…Ben, FETÖ’ nün Düziçi öğrenci yapılanmasıyla ilgili bildiklerimi anlattım. Öğrenci evlerine gıda yardımı yapan, aynı zamanda bu evlerde örgüt toplantıları yapan sivil şahıslarda bulunuyordu, bu kişileri de emniyette fotoğraftan teşhis ettim. Ben bu yapıda 3-4 ay abilik yatım ve evlerinde kaldım. 15 Temmuz gerçekleşen darbe girişimindin önce 2016 yılı Mart ayında bu yapının evlerinden ayrıldım, sorumluluğu bıraktım ve ailelin yanında tüp işi ile ilgilendim. Bana eagle programı yüklendikten sonra programın özel bir program olduğunu fark ettim, şifreli olduğunu anladım, bulunduğum ortamın sıkıntılı bir ortam olacağını fark ederek bu düşüncelerle yapıdan ayrıldım….”
Polis memuru olarak görev yapmış olan S.E. isimli şahsa ait …Cumhuriyet Başsavcılığınca …sayılı soruşturma kapsamında düzenlenen 27/10/2017 tarihli ifade tutanağı: ”…ben Bylock isimli programı yüklemedim ancak kakaotalk isimli programı 2015 yılında komiserlik sınavına hazırlanırken ismini H. olarak bildiğim ancak teşhis edemediğim şahıs yüklememi söylemişti, o tarihten itibaren o programı kullandım, …”
A.K. isimli şahsa ait …Cumhuriyet Başsavcılığınca …sayılı soruşturma kapsamında düzenlenen 09/02/2017 tarihli ifade tutanağı: ”…17-25 Aralıktan sonraki bir tarihte 2014 yılı içerisinde yurt müdürü M.Y. bana ‘artık Kakaotalk üzerinden konuşalım’ dedi, bende ‘abi ne gerek var, zaten aynı yerde çalışıyoruz’ dedim, o da ‘sıkıntılar var bunun üzerinden konuşalım’ diyerek benim telefonuma bu programı yükledi, yurt müdürünün isteği üzerine bu programı kullandım.”
Aynı soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan H.H.E. isimli şahsa ait etkin pişmanlık hükümleri uyarınca Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 09/02/2017 tarihli ifade tutanağı: ”…Kendisine bağlı olarak faaliyet yürütmüş olduğum …kod adlı A.Y. isimli şahıs bana akıllı telefon aldırmıştı, telefon aldırdıktan sonra telefon görüşmelerini telefon üzerinden yapmayacağımızı bana söyledi ve google playden Kakaotalk isimli programı indirmemi söyledi, bir müddet bu program aracılığıyla mesajlaştık, mesaj ile görüşme yerleri ile evlerin ihtiyaçlarını bildirmekteydik, bağlı olduğum bölgeci ile eğitim danışmanının katılmış olduğu değişik evlerdeki haftada bir kez yapılan sohbet toplantılarına katılmaktaydık. …Kakaotalk isimli programdan sonra A.Y. isimli şahıs bana bir program bulunduğunu artık bu program üzerinden haberleşeceğimizi, telefonlarımızın gözükmeyeceğini, bu programı abilerimizin yaptığını, konuşmalarımızın görünmeyeceğini, dinlenmeyeceğini belirterek benim telefonuma bluetoooth üzerinden bir program gönderdi, program kurulduktan sonra google play de VPN isimli programı indirdim, program kurulurken bir kullanıcı adı ve şifre belirledik, benim kullanıcı adım …idi, A.Y. isimli kişinin kullanıcı adının ise emin olamamakla birlikte … olarak biliyorum. Benim telefonumda kendi kullanıcı adını girerek bana mesaj gönderdi. Karşılıklı doğrulama mesajlarından sonra kullanıcı adları listeye ekleniyordu, bu programın BYLOCK olduğunu yükledikten sonra anladım….”
Yukarıda yer verilen Yargıtay kararları, tanık ifadeleri, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün başvurduğu özel haberleşme kanallarına ilişkin açık kaynaklara yansıyan ve kararımızın ”FETÖ’ye ilişkin Tespit ve Değerlendirmeler” kısmında yer verilen bilgiler birlikte değerlendirildiğinde, anılan örgüt mensuplarının örgütsel haberleşme amacıyla Eagle, KakaoTalk, Cover Me, Tango, Telegram, Viber, Tictoc, Line, Coco isimli programları kullandıkları anlaşılmıştır.

ii. ByLock Dışında Diğer Haberleşme Uygulamalarının Davacı Yönünden Değerlendirilmesi
Davacı hakkında düzenlenen iddianamede; “… alınan imaj kopyası üzerinde ayrıca bilirkişi incelemesi yaptırıldığı ve düzenlenen 30/11/2018 tarihli bilirkişi raporunda; ”cep telefonunda örgüt liderine ait medyada çıkan resimler ile ”KAKAO” kalıntısının görüldüğü …” tespitlerine yer verilmiştir.
Davacı tarafından, bu delile karşı herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Netice itibarıyla davacıya ait dijital materyaller üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu Kakao kalıntısı bulunmasının, davacının anılan örgüt ile irtisak ve irtibatını ortaya koyan bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.

6) Dava Konusu Kararların Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi
Davacı, dava konusu kararlar ile bazı temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte bu ihlal iddialarının özü davacının meslekten çıkarılmasına dayanmaktadır.
Bu kapsamda, davacı hakkında tesis edilen meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın, AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan “özel hayata saygı hakkı” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira, AİHM tarafından dinamik bir şekilde yorumlanan ve sosyal hayattaki yansımaları kapsamında genişletilebilen “özel hayat” kavramı, eksiksiz bir tanım getirmenin mümkün olmadığı bir kavram olarak görülmekte, bu bağlamda bireylerin kişiliklerini geliştirmelerine ve mesleki yaşamlarına etki eden her durum özel hayata saygı hakkına dâhil edilmektedir. Nitekim AİHM, bireylerin genellikle iş ya da mesleki faaliyetleri sırasında dış dünya ile ilişkiler kurduklarını ve geliştirdiklerini belirterek ve bireyin iş hayatı ile özel hayatını birbirinden ayırmanın güçlüğünün altını çizerek, mesleki faaliyetlerin de özel hayata saygı hakkı kapsamında olduğunu belirtmiştir (Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29). AİHM’e göre özel hayat, bir bireyin başka bireylerle, mesleki ve iş ilişkileri de dâhil olmak üzere, ilişki kurma ve geliştirme hakkını kapsamaktadır (C./Belçika, B. No: 21794/93, 07/08/1996, § 25).
Dava konusu edilen kararlar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle söz konusu kararlar özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasına göre özel hayata saygı hakkının kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi ancak “kanunla öngörülmüş olma”, aynı maddede sayılan “meşru amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik olma” ve “demokratik bir toplumda gerekli olma” ölçütlerini karşılama şartıyla mümkündür. Anayasa’nın 20. maddesinin 13. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda ise özel hayata saygı hakkına müdahale edilebilmesi için müdahalenin “şekli anlamda belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunması”, “anayasal meşru bir amaca ulaşmaya yönelik olması” ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine uygun olması” gerekmektedir.
Dolayısıyla dava konusu kararlarla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunun, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, demokratik toplum düzenini tehdit eden olağanüstü hâlin varlığı hâlinde AİHS’in 8/2 ve Anayasa’nın 13. maddesinde bir temel hak ve özgürlüğe kamusal makamlar tarafından müdahale edilebilme şartlarını ortaya koyan güvencelere aykırı tedbirlerin alınması ya da bu güvencelerin daha düşük standartta sağlanabilmesi söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durum gerçekleştiği takdirde AİHS’in 15. ve Anayasa’nın 15. maddeleri uygulanabilir hâle gelmektedir.
AİHS’in 15. maddesinin birinci fıkrasında, savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde sözleşmeci devletlerin durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında ise bu hâllerde dahi AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Bu doğrultuda Anayasa’nın 15. maddesinde de olağanüstü hâllerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Dava konusu kararlar, davalı idare tarafından, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca tesis edilmiştir. Anılan KHK, 6749 sayılı Kanun’la TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmiş ve 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak davacı hakkında dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla bu kararlara dayanak KHK’nın yürürlükte olduğu ve öngörülen anayasal usul dâhilinde daha sonra kanunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu kararlar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olup müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Zira dava konusu kararlara gerekçe olarak gösterilen irtibat ve iltisak kavramları yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında yapılan değerlendirmede, terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olma durumu farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bunların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve kanunda tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre irtibat ve iltisak kavramları genel kavram niteliğinde olmakla birlikte, bu kavramların belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğunu söylemek mümkün olmadığından, hukuki nitelikleri ve objektif anlamları yargı içtihatlarıyla belirlenebilecektir.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata saygı hakkının kullanılmasına ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla müdahale edilebileceği öngörülmüştür. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında ise özel bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Anayasa’nın 5. maddesinde Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 08/12/2015, § 7; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33). Dava konusu kararlar, FETÖ ile üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibatı bulunan ilgililer hakkında ülkenin içinde bulunduğu tehdit ve kamu düzeninin bozulması ihtimali doğduğundan ivedi şekilde karar alma zorunluluğu nedeniyle ve millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu kararlar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır (Alparslan Altan/Türkiye, B. No: 12778/17, 16/04/2019, §§ 71-75). Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ’nün, yukarıda belirtildiği üzere atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu tedbirin de yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından 23/07/2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte AİHS’in 15. maddesinde öngörüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği kaydıyla derogasyon bildiriminde bulunularak milletlerarası hukuktan doğan yükümlülük yerine getirilmiştir.
AİHS’in 15. maddesi ile uygulama alanı bulan, “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikenin varlığı” hâlinde söz konusu tehlikeyi bertaraf etmek için ne yapmak gerektiğini takdir ve tayin etmek ulusun yaşamından sorumlu devlete aittir. İçinde bulunulan durumun kendine mahsus özellikleri nedeniyle bu özellikli durumu değerlendirmek hususunda, söz konusu tehlikeyi bertaraf edecek devletin, uygulayacağı tedbirler bakımından, olağan dönemdekinden çok daha geniş bir takdir marjına sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir (İrlanda/İngiltere [GK] B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 207).
Dava konusu kararların müdahalede bulunduğu özel hayata saygı hakkının AİHS’in 15. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen ve olağanüstü hâllerde dahi AİHS ve Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınamayacağı belirtilen haklardan olmadığı açıktır.
Bu durumda, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu kararlar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.
7) Sonuç olarak
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmemiştir.
Dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmediğinden davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi, özlük haklarının iadesi isteminin de reddi gerekmektedir.

D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun …tarih ve …sayılı kararı ile yine aynı Kurulun …tarih ve …sayılı kararının iptali istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
2. Davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi, özlük haklarının iadesi istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
3. Davacının adli yardım isteminin kabul edilmiş olması nedeniyle davanın açılışı sırasında tahsil edilemeyen ve ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …TL yargılama giderinin davacıdan tahsili için müzekkere yazılmasına,
4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen …TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 20/03/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.