Danıştay Kararı 5. Daire 2016/58414 E. 2020/4387 K. 14.10.2020 T.

Danıştay 5. Daire Başkanlığı         2016/58414 E.  ,  2020/4387 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/58414
Karar No : 2020/4387

DAVACI : …

VEKİLİ : Av. …

DAVALI : … Kurulu

VEKİLİ : Av. …

DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin … tarih ve … sayılı kararının iptali ile yoksun kaldığı özlük haklarının iadesi istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından dava konusu kararlar tesis edilirken, hiçbir aşamada savunmasının alınmadığı, bu sebeple savunma hakkının ihlal edildiği, hakimlik teminatı dikkate alınmaksızın ve soruşturma yürütülmeksizin disiplin cezası verildiği, kararın gerekçesiz olduğu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği, yeniden inceleme başvurusunun etkili bir yol olmadığı, isnat edilen suçlamanın belirli olmadığı, masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri sürülerek dava konusu kararların hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir. Öte yandan, dava konusu kararın dayanağı olan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun) 3. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddia edilerek, anılan hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması talep edilmiştir.

DAVALININ SAVUNMASI : Dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa’nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp “göreve son” müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Yasa’nın 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen karar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu işlemin hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’NIN DÜŞÜNCESİ: Davacının 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun … tarih ve … sayılı Kararı ile bu karara karşı yaptığı yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin … tarih ve … sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu Kararının iptali ve mahrum kaldığı özlük haklarının iadesi istenilmektedir. Davacının Anayasa’ya aykırılık iddiası ile davalı yanın usule yönelik itirazları yerinde görülmediğinden işin esası incelenmiştir.
T.C. Anayasasının 138. maddesinde, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” hükmüne yer verilmiş, 139. maddesinde, “Hakimler ve savcılar azlolunamaz. Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.” kuralı yer almıştır. “Hakimler ve Savcılar Kurulu” başlıklı 159. maddesinin 8. fıkrasında da, “Kurul, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.” hükmü getirilmiş, bu maddenin 10. fıkrasında ise, “Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” başlıklı 53. maddesinde, “Hakim ve savcıların: a) fıkrasında, bu Kanun hükümlerine göre meslekten çıkarılmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi, b) fıkrasında, Haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından h…gi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması hallerinde görevleri sona erer.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun “Kurulun görevleri” başlıklı 4. maddesinin; hakim ve savcılarla ilgili olarak (b) fıkrasının 6. bendinde meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, 7. bendinde, disiplin cezası verme, 8. bendinde de görevden uzaklaştırma işlemlerini yapmak Kurulun görevleri arasında sayılmıştır. “Genel Kurulun Oluşumu ve Görevleri” başlıklı 7. maddesinin 2. fıkranın (ı) bendinde de, Adli ve İdari yargı hâkim ve savcıları hakkında meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma Genel Kurulun görevleri arasında sayılmış, “Yeniden inceleme, itiraz ve yargı yolu” başlıklı 33. maddesinde ise, Genel Kurulun veya dairelerin, meslekten çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulabileceği, diğer kararlarının yargı denetimi dışında olduğu, meslekten çıkarma kararlarına karşı açılan iptal davalarının ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görüleceği hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, kamu düzeni ve güvenliği açısından, Anayasa’nın 120. maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde, Milli Güvenlik Kurulunun, Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki 20.7.2016 tarih ve 498 sayılı tavsiye kararı üzerine toplanan Bakanlar Kurulu’nca 15.7.2016 tarihinde başlatılan darbe girişimi üzerine ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş, bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanarak 21.7.2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 4. maddesi uyarınca Bakanlar Kurulunca 22.7.2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 23.07.2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulmuş, “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında, “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir.” şeklinde düzenleme yapılmış ve bu Kanun Hükmünde Kararname, 29.10.2016 tarih ve 29872 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun ile kanunlaşmıştır.
08.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 11. maddesinin 2. fıkrasında, “22.7.2016 tarih ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18.10.2016 tarih ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilir.” hükmü getirilmiştir.
Olayda, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun … tarih ve … sayılı kararıyla, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenler hakkında 23/07/2016 tarih ve 29779 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3’üncü maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verilmiş, davacının bu karara karşı yaptığı yeniden inceleme talebi de … tarih ve … sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu Kararı ile reddedilmiştir.
Öte yandan, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.9.2017 tarih ve 2017/16-956 Esas, 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 24.4.2017 tarih ve 2015/3 esas, 2017/3 sayılı kararında, FETÖ/PDY’nin silahlı bir terör örgütü olduğu belirlenmiştir.
Dosyada mevcut belge ve bilgilerden; davacı hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla açılan kamu davasında … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile suçu sabit görülerek yedi yıl, altı ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedildiği, meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan hüküm giydiği ve kararın istinaf incelemesinde olduğu anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, dosyanın incelendiği tarih itibariyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla açılan kamu davasında mahkumiyetine hükmedilmiş ve meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun … tarih ve … sayılı Kararı ile bu karara karşı yaptığı yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin … tarih ve … sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu Kararı hukuka uygun olduğundan, davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, davalı idarenin usule ilişkin iddiaları yerinde, davacının 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile ilgili Anayasa’ya aykırılık iddiası ise ciddi görülmediğinden işin esasına geçildi, gereği görüşüldü:

A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK’nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.

2) Davacıya İlişkin Süreç
… tarih ve … sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından … tarih ve … sayılı kararla reddedilmiştir.
Davacı tarafından meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın iptali ve bu kararlar nedeniyle yoksun kalınan özlük haklarının iadesi talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Öte yandan davacının, ceza yargılaması sonucunda … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üyelik suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Dairemizin karar verdiği tarih itibarıyla UYAP ortamında yapılan inceleme sonucu anılan mahkumiyet kararının kesinleşmediği görülmüştür.

B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz…”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar…”

2) AİHS
AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS’in 15. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”

3) Kanun
667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır…”

4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri”nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; h…gi bir yerden h…gi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.

C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS’in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS’in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM’e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, “yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının h…gi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dosyaya sunulan 10/10/2018 tarihli ikinci savunmasında cevap vermesini gerektiren hususlar bulunduğu davacıya 05/03/2020 tarihli ara kararımızla bildirilmiş, ikinci savunma dilekçesine ilişkin beyanlarını sunabilmesi için davacıya on gün süre tanınmıştır.
Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in ‘’Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, … / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay’da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay’da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.

2) FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ’nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
“Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup …bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. …Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. …Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır…
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir…
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır…
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir…
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır…”
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ’nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı Erdal kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde …siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; –Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.– …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. …FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. (“T” taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ’nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, “önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV’de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi” şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.

3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM “demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu” belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM’e göre “kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır.” (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık mesleği” kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede “… Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar.” denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.

4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.

5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararların dayanağı olan delillerin, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulduğu anlaşılmakta ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir.

a) ByLock Delili
i. ByLock Uygulamasına İlişkin Genel Değerlendirme
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında belirtildiği üzere ByLock uygulaması, kullanılması için indirilmesi yeterli olmayan ve özel kurulum gerektiren, kullanıcıların haberleşebilmesi için her iki tarafın önceden temin ettikleri kullanıcı adlarını ve kodlarını eklemeden taraflar arasında mesajlaşmanın başlayamadığı, bu bakımından sadece oluşturulan hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân veren, kriptolu anlık mesajlaşma, e-posta gönderimi, ekleme yoluyla kişi listesi oluşturma, grup içi mesajlaşma, kriptolu sesli görüşme, görüntü veya belge gönderebilme özellikleri bulunan, böylece kullanıcılarının, örgütsel mahiyetteki haberleşmelerini başka h…gi bir haberleşme aracına ihtiyaç duymadan gerçekleştirmesine olanak sağlayan bir iletişim sistemidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında; ByLock uygulamasının 2014 yılı başlarında uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olduğu, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve bluetooth yoluyla yüklenildiği hususunun yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesaj ve e-postalardan anlaşıldığı, ByLock üzerinden yapılan iletişimin çözümlenen içeriğinin tamamına yakınının FETÖ mensuplarına ait örgütsel temasa ve faaliyetlere ilişkin olduğu; kullanıcılar tarafından buluşma adreslerinin değiştirilmesi, yapılacak operasyonların önceden bildirilmesi, örgüt mensuplarının yurt içinde saklanması için yer temini, yurt dışına kaçış için yapılan organizasyonlar, himmet toplantıları, açığa alınan veya meslekten çıkarılan örgüt mensuplarına para temini, örgüt liderinin talimat ve görüşlerinin paylaşılması, Türkiye’yi terörü destekleyen ülke gibi göstermek amacına yönelik faaliyette bulunan birtakım internet adreslerinin paylaşılması ve bu sitelerdeki anketlerin desteklenmesi, FETÖ’ye yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli veya sanıkların hâkim ve Cumhuriyet savcılarınca serbest bırakılmasının sağlanması, örgüt mensuplarına müdafi temin edilmesi, örgüt üyelerinden kimlere operasyon yapıldığına ve kimlerin deşifre olduğuna ilişkin bilgilerin paylaşılması, operasyon yapılması ihtimali olan yerlerde bulunulmaması ve bu yerlerdeki örgüt için önemli dijital verilerin arama-tarama mesulü olarak adlandırılan kişilerce önceden temizlenmesi, kamu kurumlarında FETÖ aleyhine görüş bildiren veya yapılanmayla mücadele edenlerin fişlenmesi, sistemin deşifre olduğunun düşünülmesi halinde ByLock iletişim sisteminin kullanımına son verilerek Eagle, Dingdong ve Tango gibi alternatif programlara geçiş yapılacağının haber verilmesi, yapılanmaya mensup kişilerin savunmalarında kullanabilmeleri amacıyla hukuki metinler hazırlanması gibi örgütsel nitelikte ve amaçta mesajlar gönderildiği ifade edilmiştir.
Bylock delilinin hukuki niteliği ile ilgili olarak ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yukarıda anılan kararında; Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesinin 32. maddesi ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 4.maddesinin 1.fıkrasının (i) bendi ile 6.maddesinin 1.fıkrasının (d) ve (g) bentlerine uygun şekilde Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından elde edilen Bylock’a ilişkin dijital materyaller hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ceza Muhakemesi Kanununun 134.maddesi gereğince Ankara Sulh Ceza Hakimliğince verilen ”inceleme, kopyalama ve çözümleme” kararına istinaden bilgisayar ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde h…gi bir hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı görülmüştür.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de Bylock verilerinin kanuni bir temele dayanmadan ve hukuka aykırı şekilde elde edildiğine yönelik iddialar yönünden yapılan başvuruda; 4/6/2020 tarih ve Başvuru No: 2018/15231 sayılı kararı ile Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi aynı kararında, yapısı, kullanım şekli ve teknik özellikleri itibarıyla sadece FETÖ/PDY mensuplarınca -örgütsel iletişimde gizliliği sağlama amacıyla- kullanılan kriptolu iletişim ağının başvurucu tarafından kullanılmasının terör örgütüne üye olma suçu açısından mahkumiyete dayanak olarak alınmasının, adil yargılanma hakkı kapsamındaki usul güvencelerini etkisiz hale getiren keyfi bir uygulama olarak değerlendirilemeyeceği tespitinde de bulunmuştur.
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında, yargı mensubu olarak görev yapmakta iken haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilmiş olan bazı kişilerin ByLock uygulamasına ilişkin birtakım ifadelerde bulunduğu görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan Y.G. isimli şahıs tarafından İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine sunulmuş beyan: “Bana ByLock adlı programı indirmemi 2014 Temmuz’da Ali adlı kişi söyledi. Önce VPN programını daha sonra da ByLock’u kurmamı, VPN’yi açmadan ByLock’u kullanmamam gerektiğini açıkladı. Daha sonra beni kendisi ekledi ve onaylamamı söyledi. Böylece buradan daha güvenli mesajlaşabilecektik onlara göre. Çünkü 2014 HSYK seçimleri yaklaşmaktaydı ve hızlı bir haberleşme ağı lazımdı.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö. isimli şahsa ait Malatya Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 16/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “2014 HSYK seçimlerinden yaklaşık 3-4 ay önce E.E.’nin evinde toplanmıştık. … … abi denilen kişi bir programdan bahsetti. Bu program üzerinden haberleşeceğimizi söyleyerek telefonlarımızı istedi. Kendisi telefonlarımıza ByLock denilen programı söz konusu sohbet sırasında yükledi. …ByLock programını kullanan cemaatteki herkesin paylaşımlarını görmek mümkün değildi. Sadece arkadaş listesi (grup) şeklinde oluşturulan arkadaşlarla konuşabilmekte ve yazılar paylaşabilmekteydik. …HSYK seçimlerinin sonuna kadar ByLock programı üzerinden haberleşme sağlanıyordu. Cemaat mensuplarının istemleri doğrultusunda seçimlerden sonra ByLock programını sildim.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.B. isimli şahsa ait Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 22/03/2017 tarihli sorgulama tutanağı: “… isimli şahıs telefonuma ByLock yüklemek istedi. Ancak akıllı telefonum olmadığı için yükleyemedi. Ben de eşimin telefonunu kendisinden habersiz aldım. Bir şeyler yaptı. Bundan sonra buradan haberleşeceğiz dedi. ……, hâkim ve savcıların kişisel bilgilerini (dünya görüşü, siyasi görüş vs.) özellikle ByLock’tan ona atmamı istiyordu. …… bana tablet almamı, başka bir akrabamın adına hat almamı söyledi. Ancak ben bunu da yapmadım. Daha sonra …, bana içinde hat olan bir tablet getirdi. Tablette ByLock programı yüklüydü. Gelen yazıları okuyordum. Ayrıca bana tablette silme programını gösterdi. H…gi bir durumda onu kullanmamı söyledi.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan S.Ö. isimli şahsa ait Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 02/03/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “2014 yılının Ağustos ayında E.Ö. çalıştığı yer olan Silivri’ye gelmemi söyledi. Silivri’ye gittikten sonra beni oradan alıp Silivri İlçesinde oturan D.S.’nin evine götürdü. Burada … kod adlı şahıs da vardı. Kendisi telefonumu istedi. Kendisi bana ByLock isimli programı yükledi. Artık buradan haberleşeceğimizi bana söyledi. Çünkü benim tek kaldığımı, bir şekilde haberleşmemiz gerektiğini söyledi. 2015’in Şubat ayına kadar bu program üzerinden haberleştik.”
Bu durumda, FETÖ tarafından gizliliği sağlamak için örgütsel haberleşme amacıyla oluşturulduğu ve münhasıran FETÖ tarafından kullanıldığı anlaşılan ByLock uygulamasının yüklendiğinin, bu ağa dâhil olunduğunun tespit edilmesi hâlinde, bu kişilerin örgüte üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut örgütle irtibatı ortaya konulmuş olabilecektir.

ii. ByLock Delilinin Davacı Yönünden Değerlendirilmesi
Dava dosyasında, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı tarafından davacı hakkında düzenlenmiş “ByLock Tespit Tutanağı” yer almaktadır. Anılan tutanakta, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca … tarih ve … sayılı soruşturma kapsamında gönderilen ByLock abone listeleri üzerinde yapılan çalışmalarda 0507……. GSM aboneliği ve tespit edilen cihaza ait … ve … IMEI numaraları ile davacının babası Cavit Bilici’nin kaydının olduğu görülmüştür.
Bununla birlikte davacının Hakimler ve Savcılar Kurulu’na gönderdiği 13/01/2015 tarihli mal beyanı formunda 0507…… nolu GSM hattını iletişim numarası olarak sunduğu görüldüğünden, Bylock tespiti yapılan 0507…… nolu GSM hattının davacının kullanımında olduğu anlaşılmıştır.
Öte yandan birlikte davacının yargılandığı …. Ağır Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında davacının 0507…… nolu GSM hattı ile 14/09/2014-06/01/2015 tarihleri arasında ByLock uygulamasına bağlantı kurduğunun tespit edildiği görülmüştür.
Davacı tarafından, Bylock kullanıcısı olmadığı, Bylock delilinin hukuka aykırı olarak elde edildiği ve bu tespitin işlem tarihinden sonra yapıldığı beyan edilmiştir. ByLock uygulaması ile ilgili yukarıda aktarılan hususların ve davacı hakkında düzenlenmiş olan “ByLock Tespit Tutanağı”nın birlikte değerlendirilmesi sonucunda davacının bu beyanına itibar edilmemiştir.
Netice itibarıyla davacı hakkında düzenlenen “ByLock Tespit Tutanağı”nın incelenmesinden; davacı tarafından 0507…… GSM numarasından, … ve … IMEI numaralı cihazlarla ByLock uygulamasının yüklendiği anlaşılmaktadır.

b) Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
Davacı hakkındaki tanık beyanları şu şekildedir:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan O.Ö.C., Hatay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17/10/2016 tarihli sorgulama tutanağında; “..Mülakatı geçtikten sonra Hakim-Savcılık staj sürecimiz başladı. Bu süreçte yine cemaate mensup evlerde kaldım. Bu kaldığım evlerde 13. Dönem hakim-savcı adayı olarak..Başka bir ev F.D.( yukarıda bahsettiğim Samsun Terme Savcısı), O.B.( Ereglide çalıştı hakimdi Kırıkkaleliydi.) , …( Konya Seydişehirliydi.) ve D.A.D.’den oluşurdu. D.A.D. bu eve sonradan katıldı. Üniversiteden çalışma evine geçecek olan öğrencileri yönlendirmek üzere başka illerde de evler kurulurdu, yukarıda bahsettiğim evler Ankaradaki evlerdir…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.M., Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 14/12/2017 tarihli ifade tutanağında; “… … sicil numaralı olarak teşhis ettiğim şahıstır. (şüpheli tarafından … sicil no’lu fotoğraf üzerinden teşhis edilen kişinin … TC numaralı … isimli kişi olduğu tespit edildi.) Bu kişi, 11 veya 12. Dönem cemaat mensubu hâkim adaylarından sorumlu “sermurakıp” olarak görev yapan kişidir. Bu döneme ilişkin başka sermurakıplar da olabilir. Ancak ben sadece bunu tanıyorum. Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu biliyorum…”
Öğretmen olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan H.I., Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27/12/2016 tarihli ifade tutanağında;”…Daha sonradan da … kod adlı … isimli şahıs kendi evinde …, , … isimli hakimler ile tanıştırdı ve sohbet grubuna bu hakimleri de eklememi istedi. Bende İzmir’deki açık adresini tam hatırlayamadığım ancak Soğukkuyu … Bayraklı/ İzmir olarak anımsadığım ikametimde E. Y., Servet (D. olabilir), H.Ö. (şirket müdürü değil hakim olan farklı bir şahıs), …, … isimli şahıslara sohbet vermeye başladım…… : İzmir ili Ödemiş ilçesinde Savcı olarak görev yaptığını biliyorum. Eşi de aynı ilçe de hakimdi. …’ın eşi de yaptığımız sohbet toplantılarına katılıyordu. O dönem çocukları yoktu. Her ikisini de görsem teşhis edebilirim. Her ikisi de ben İzmir’den ayrılana dek sohbet grubuma katıldı…” Aynı kişinin 17/01/2017 tarihli sorgusunda; ” Toplamda Türkiye’de kaç hakim savcının Fetö üyesi olduğunu tam olarak bilmiyorum, böyle bir bilgi bize söylenmez, aynı adliye’de görev yapan hakim savcılar aynı grupta değilseler birbirlerini bilmezler ancak tahmin edebilirler, ya da öncesinden birbirlerini tanıyorlarsa bilebilirler, birbirlerinin bilseler dahi birbirlerine söylemezler, birbirlerine yapıdan olup olmadıklarını soramazlar, bu konuda yasak vardır, bildiğim kadarıyla akademi döneminde hakim savcılara adliyede namaz kılmamaları ve cumaya gitmemeleri konusunda uyarılmışlar, bu nedenle nazam kılmazlar ve cumaya gitmezler, ancak küçük bir yer olan Ödemiş’te görev yapan … bana geldi, abi ben cumaya gidebilir miyim, adliyede tek cumaya gitmeyen benim benimle dalga geçiyorlar, benle eşinle evde cuma namazımı kılıyorsun şeklinde sözler söylüyorlar, cumaya gitmek için izin istedi, ben de senin cumana karışmam ben sana kıl da demem kılma da demem ama devre abinize sorun dedim, sorun oluyorsa arada bir cumaya git dedim, dedi…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan İ.N., Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16/11/2016 tarihli ifade tutanağında; “…2013 yılının Ağustos ayı sonlarında kura çektikten sonra D.A. yanıma gelerek “gittiğim yer ile ilgili olarak beni … isimli birinin D.A. selamı ile arayacağını, bu kişi ile de bir grup oluşturacağımızı, bu kişinin cemaatten olduğunu” bana söyledi. Ayrıca 6 ayda 1 defa da kendi gruplarının yani devrelerin toplantılarının Ankara’da olacağını, toplantılara katılmam gerektiğini söyledi, A.Ş.’nin toplantı zamanında bizi haberdar edeceğini söyledi. Bu devre toplantılarına 2013 yılı Kasım ayında katıldım, diğer toplantılara bahane üreterek katılmadım. Bu toplantılara beni A.Ş. telefon ile arayarak “bu tarihte Ankara’da olacağım, sende olursan görüşürüz” şeklinde şifreli olarak toplantıyı haber veriyordu. Aydın Çine ilçesine Asliye hukuk mahkemesi 1/2 yetki ile 11 eylül 2013 tarihinde göreve başladım. Diğer 1/2 yetkili hakim 13. Dönem A.A. 2013 yılı ekim ayında … isimli kişi beni telefon ile aradı, “hafta sonu müsaitisem geleceklerini” söylediler. Bende müsait olduğumu beklediğimi söyledim. Haftasonu … (Ödemiş Cumhuriyet Savaşıyken eşi ile birlikte meslekten ihraç edildi), … Kod adlı bir kişi ile birlikte evime geldiler. … kod adlı kişinin daha sonra isminin H.I. olduğunu, bize okuduğu kitabın üzerinde yazmış olmasından ve küçük oğluna babasının ismini sorarak öğrenmiş bulunmaktayım, bu kişi 2013 yılı ve daha öncesinde Bitlis’te örgütün dershanesinde tarih öğretmenliği yaptığını, memleketinin Gaziantep olduğunu, bize gelip gittiği dönemde de İzmir Karşıyaka’da oturduğunu biliyorum, bu kişi 1.80 cm boylarında gözlüklü, esmer bir şahıstı, bu kişi örgütün belli bir grup hakim-savcılarından sorumlu olan sivil bir şahıstır. Bu kişinin resmini görsem tanırım. Bu şahıs açık kimlik ve adres bilgilerine görev yaptığı Bitlis’te ki dershanenin sigorta kayıtlarından ulaşılabilir. … isimli kişi ile … bana 3 kişilik bir grubumuzun olduğunu, grubumuzdaki grup abimizin … olduğunu, grupta ben, Söke Ağır Ceza üyesi 15. Dönem hakimi M.Ü. (ihraç edildi), aynı adliyede görev yaptığımız 13. Dönem A.A. vardı. A.A. şu an Çorum’da hakimliğe devam etmektedir. Daha sonra beni … ve M.Ü. ile bir araya getirdiler. Ayda bir defa toplanacağımızı, kimin evinde toplanacağımızı … isimli şahıs gaip abimiz … aracılığı ile ileteceğini söyledi. Ayda bir toplanmaya başladık. Toplantılara çoğunlukla … ve … isimli şahıslar gelirdi, toplantılarımız genellikle haftasonları olurdu…. 17/25 aralık olaylarından sonra 2014 yılı şubat ayında M. Ü.’nün olmadığı bir toplantıda … isimli şahıs “bundan sonra … abi üzerinden irtibatı sağlamayacak, akıllı telefonunuza bir program yükleyeceğiz, onun üzerinden iletişimi gerçekleştireceğimizi” söyledi…. Bu süre zarfında bylock isimli programı sürekli kapalı tuttum. Bu program kapalı olduğu için normal telefon ile … isimli şahıs beni aradı, ben kendisine ameliyat olduğumu ve memlekette olduğumu söyledim, …’i sordu, onun da Çine’de olduğunu söyledim. Çünkü o dönemlerde HSYK seçimlerinin olduğu dönemlerdi, seçimlere 10 gün kala ben Çine’de göreve başladım. Benim olmadığım dönemlerde gelen giden örgüt adaylarına A.A. yardımcı olmuş. Seçimlere bir kaç gün kala … isimli kişi ile ben, …, … ve … bir araya geldik. … isimli kişi idari yargıda h…gi bir oy sıkıntılarının olmadığını, adli yağıda 5500 oy hedeflediklerini yaklaşık 600-700 oy eksiklerinin olduğunu, bunun için etrafımızdaki adliye çalışanlarından ve arkadaşlarımızdan laf arasında oy istememizi söylediler. Ayrıca 10 gün boyunca da by lock programından … isimli şahıs Yargıda Birlik üyeleri için olumsuz kötü özellikler taşıdıklarını iddia eden mesajlar, yazılar gönderdi…..Seçimden sonra … kendi arkadaşlarından bir çok kişinin kendilerine oy vermediğini, kendilerinin 1200 TL’lik maaş zammına sattıklarını söyledi. Seçim döneminden sonra çoğunlukla ayda bir toplantıların olduğu günlerden bir bahane üreterek toplantılara katılmamaya başladım, aynı zamanda … Üre’de gelmemeye başladı. Bundan dolayı … ve … beni bir kaç defa arayıp benimle görüşmek istediklerini söylediler, ben işim olduğunu, daha sonra görüşebileceğimizi söyledim. Ancak h…gi bir şekilde onlarla da görüşmedim. 2015 yılının haziran ayında …’in tayini çıkınca … ve … …’in evine geldiler, beni de çağırdılar, yanlarında … (K) isimli biri de vardı. …’e tayin olduğu yerdeki görüşeceği kişinin ismini verdiler. Bu kişinin kendisini arayacağını …’e söylediler. … telefonumdaki by lock programını sildi, zaten ben 2015 yılı başından itibaren By lock programını kullanmamaya başladım. … bundan sonra grubum sorumlumuzun … isimli şahsın olacağını, kendisinin başka gruplara bakacağını söyledi. M. Ü. ve … ile birlikte grubumuzun devam edeceğini söyledi. Ondan sonraki dönemlerde …’in de tayini çıktığı için irtibatımızı … üzerinden sağlıyorduk, toplantıların olacağı zamanlarda ben haftasonları eşim ile birlikte sağa sola gitmeye başladım, toplantılara gitmedik. M.Ü. de toplantılara gelmedi, daha önceki dönemlerde toplantılara katılmadığım zaman …’in evine gelip … ile … program yapıyorlardı, … gittikten sonra bende bunlardan kaçmaya başladım…..Amacım tayin olana kadar bunlar ile bağımı kesmek, tamamen bunlardan kurtulmaktı, ara ara beni rahatsız edip evime geliyorlardı. Bir defasında da evime … geldi, ben ona da aynı şeyleri söyledim…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan U.D., Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 31/01/2017 tarihli sorgulama tutanağında; “…Bizim dönemde rahat 10-12 ev olduğunu hatırlıyorum, ancak bu evlerin nerede olduğunu ve bu evlerde kimler kalıyordu bunu bilme şansım yoktur, ancak bizim dönemden olupta bu üç ev dışında yapının diğer staj evlerinde kaldığını bildiğim şahıslar vardır, bu şahıslar; S.B., M.T., …, M.A.Ö., .., E.U. ve H. E. vardı. Bu şahısların yapıya ait diğer staj evlerinde kaldığını biliyorum, ancak hangi evlerde ne şekilde kaldıklarını bilmiyorum.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan gizli tanık Güneş-2, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17/08/2016 tarihli sorgulama tutanağında; “…Söz konusu albümün 299. sayfası tanık tarafından işaret edildi … sicil numaralı …’yi işaret ederek, bu kişinin cemaatten olduğunu biliyorum. Bu şahıs bizden sonraki dönemde çalışma evlerinde bulunan kişilerden sorumlu idi. Kaç kişiden kaç evden sorumlu olduğunu bilmiyorum. Bir eve gittiğimde kendisi ile tanıştım ve bu şekilde sorumlu olduğunu öğrendim. Yanlış hatırlamıyorsam bu konuda bana H.E. bilgi vermişti. Bu şahısta albümde fotoğrafı olanlardandır..”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan İ.A., Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 03/05/2017 tarihli sorgulama tutanağında; “….. : Kendisi 13. Dönem Adli Yargı Savcı Adayıydı. 139 bin sicillidir. Nereye kura çektiğini nerede görev yaptığını ihraç edilip edilmediğini bilmiyorum. Ankara Adliyesi’nde beraber staj yaptığımız dönemde bir gün O.Ö.C. ile aynı masada oturuyorduk …. masamıza geldi. O.H.’ye hitaben ” yazılıyı geçtin mi ?” şeklinde bir soru yöneltti . … iyi geçtiğini söyledi. Ben ne sınavı olduğunu söyleyince de bir süre sustular ve Adalet Akademisinin Hakim Adaylarını dil eğitimi için yurt dışına gönderme sınavı olduğunu söylediler. Ben böyle bir sınavın ilan edilmediğini benim haberim olmadığını söyleyince cevap veremediler. … ile Orhan sürekli kendi aralarında konuşurlardı. … ın da daha sonra 3 aylığına yurt dışı eğitimine gittiğini biliyorum . …’ da paralel yapı mensubudur…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Y., Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 22/10/2017 tarihli sorgulama tutanağında; “……… İsimli şahısları 2003-2006 döneminde cemaat evlerinde, benzer halı saha ortamlarında görüyordum …. Bu şahısların cemaat tarafından hakim savcı yapmak üzere özel olarak yetiştirilen şahıslar olduklarını etraftaki herkes söylüyordu…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Z.T., Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12/09/2017 tarihli sorgulama tutanağında;”…Yapı evliliği yaptığını bildiğim Neslihan isimli şahıs vardır. Bu şahsın eşinin ismini bilmiyorum ancak görsem teşhis edebilirim. 13. dönem olduğunu biliyorum. Bu şahısların yapı evliliği yaptıklarını sohbet ortamında öğrendim. Bunlara kimin aracılık yaptığını bilmiyorum….”
Ayrıca aynı şahıs, Tokat İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde düzenlenen 13/09/2017 tarihli teşhis tutanağında davacıyı ve eşini net ve kesin olarak teşhis etmiştir.
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.N.E., Tokat Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 01/05/2018 tarihli sorgulama tutanağında;”…Memleketime gittikten sonra beni daha sonradan kod ismini … İSMİNİ … olarak öğrendiğim kişi aradı ve Ankara’ya çağırdı. Kararlaştırdığımız tarihte ben Ankara İline gittim ve Ankara’da Aşti’de … KOD ADLI … isimli şahıs karşıladı ve beni alarak beni birinci kalacağım hakim-savcı çalışma evine götürdü. İlk ve son olarak kalacağı hakim savcı çalışma evi (2011 Yılı Haziran- 2012 Yılı Ocak Başı olduğu beyan eder) … KOD ADLI … İSİMLİ şahıs beni Aşti otogarında karşıladı. Otogarda 15-20 dakika kadar M.T. isimli sınıf arkadaşımı bekledik. Daha sonra M.T. geldikten sonra … KOD ADLI … isimli şahısla Keçiören ilçesinde bulunan tam açık adresini hatırlamadığım yapıya ait hakim savcı çalışma evine ticari taksiyle gittik. Eve çıktığımızda … KOD ADLI … İsimli şahıs hakim savcılık sınavına kadar bu evde çalışacağımızı bize söyledi. Bize burada bir kuraldan bahsetmedi ve evden gerekmedikçe ayrılmayın dedikten sonra yanımızdan ayrıldı. Bende M.T. isimli şahıs ile iki hafta boyunca birlikte kaldık, bu iki haftalık süreçte telefonlarımız toplanmadı ve telefonlarımızı kullandık Bu iki hafta boyunca kendi imkanlarımızla temin ettiğimiz hakim savcılık kitaplarından günde 6-7 saat sınavlara çalıştık. Daha sonra … KOD ADLI … isimli şahıs eve gelerek yanında bizimle birlikte kalması için K.Y. isimli şahsı getirdi. Yine evden gerekmedikçe ayrılmayın dedikten sonra evden ayrıldı. Daha sonra yine eve belli bir müddet sonra geldive yanında … isimli şahısları getirdi. Bundan da yaklaşık bir hafta sonra O.Ö. isimli şahsı eve getirdi. Bu saatten sonra evde 2011 yılı adli/idari yargı sınavına kadar biz bu şahıslarla birlikte hazırlandık. Yani toplamda bu evde ben, M.T., …, H.Ö. toplamda 7 kişi kaldık Bu eve gittikten sonra ben ev sorumlularına MURAKIB denildiğini, MURAKIBIN bir üst sorumlusuna da SERMURAKIB denildiğini öğrendim. Benim kalmış olduğum yapıya ait hakim savcı çalışma evinin MURAKIBI … KOD ADLI … isimli şahıstı. SERMURAKIBI ise … KOD ADLI … isimli şahıs idi. Hepimiz eve yerleştiğimiz zaman SERMURAKIB olan … KOD ADLI … isimli şahıs bize evin kurallarını anlattı. Bize hitaben “bu evde cep telefonu kullanımın yasak, telefonlarınızı ben toplayacağım, cep telefonlarımızı vermeden önce ailemizin numarasını bir kağıda not edin, haftada bir dışarıya çıkıp Cuma namazlarını kılabilirsiniz, dışarıya Cuma namazı için çıkınca h…gi bir ankesörden ailenizi arayabilirsiniz, toplu olarak eve giriş çıkış yapmayın, etraftan birinin sorması halinde kendinizi avukat stajeri olarak tanıtın, saçınızı çok kısa veya uzun kestirmeyin, sakalınızı uzatmayın, traşlarınız göze batmayacak şekilde olsun, bu evde günde en az 10 saat ders çalışın, evde kalan herkes ders çalışma saatinde 60 saatin altına düşmezse eve haftada 50 TL pazar yardımı yapılacak, bu evin varlığından kimseye bahsetmeyin, geldiğiniz yerdeki yapılanmadaki arkadaşlarla irtibatınızı kesin, vb” şeklinde söyledi. Bize bu konuşmadan sonra sizin sorduğunuz şekilde Kur an’a el basıp yemin ettirilip ettirilmediğini tam olarak hatırlamıyorum. Bu konuşmalardan sonra evden ayrıldı ve belli aralıklarla eve uğrayacağını söyledi. Bana sormuş olduğunuz şekliyle kendisine ulaşmamız için h…gi bir irtibat numarası bırakmadı. Ev kirasını yatırmamı bana … KOD ADLI … isimli şahıs söylemişti. Evde sabit hat yoktu. Telefonlarımız kapalıydı ve Cuma namazlarına çıktığımızda zaman zaman ailelerimizi ankesörlü telefondan arıyorduk. Ayrıca cumartesi günleri de nöbet usulü de pazara gidip dışarı çıktığımız da oluyordu. Bunların dışında bizim evden kimse dışarı çıkmazdı. Bu evde her sabah genellikle herkes kanun okurdu. Bize nasıl çalışmamız gerektiğini … KOD ADLI … isimli şahıs anlatmıştı. Kazanabilmek için tüm dersleri en az 3 kez bitirmemizi söylemişti. Bir dersi önce konu anlatımlı kitabını bitirip o derse ait olan soru bankasını çözüyorduk. Bu soru bankası bana ifadem esnasında sorulmuş olan DIAMOND isimli soru bankasıydı. Piyasadaki soru bankalarında ders başı 300-350 soru bulunmaktayken bu DIAMOND isimli kitapta her dersten toplamda 1200-1300 soru ve çözümlerinin olduğu sorulardı. Anladığım kadarıyla bu DIAMOND isimli soru bankaları piyasada bulunan tüm soru bankalarının birleştirilmiş olduğu bandrolsüz kitaplardı. Bu kitabın dışarıya çıkartılması, üzerinde karalama yapılması ve çoğaltılması yasaktı. Ben bu kitaplar dışında … yayınları, Yediiklim yayınları ve Justice yayınlarının soru bankalarını da çözdüm. Bu evde evin SERMURAKIBI olan … KOD ADLI … isimli şahıs tarafından aşağı yukarı ayda bir getirilen denemeler yapılıyordu. Evde birlikte kaldığım … isimli şahıslarla yaklaşık 5 tane deneme sınavı olduk Bu deneme sınavlarını gerçek bir sınavmış gibi hepimiz salonda toplanıp çözüyorduk. Cevaplarını optik formamı yoksa h…gi bir kağıda mı doldurduğumuzu hatırlamıyorum.Bana sorduğunuz şekli ile çözdüğümüz denemelerin cevaplarının üstüne murakıp veya ser murakıbın kod isimlerini yazıyorduk Sınav sonrası SERMURAKIBI olan … KOD ADLI … isimli şahıs bizlere bir iki gün sonra puanlarımızı söylüyordu. Ben bu evde 2011 yılı ekim ayının sonunda veya kasım ayının başında yapılan askeri hakimlik sınavına girdim. Buna girmemizi bize … KOD ADLI … İSİMLİ şahıs söylemişti. Herkesle birebir görüşme yaptı. M.T. ve M.E.K. bu sınava katılmadılar. Hatırladığım kadarıyla S.Ö. isimli şahısta bu sınava katılmadı. Yine hatırladığım kadarıyla O.Ö. bir sağlık problemi bulunması nedeniyle bu sınava katılmadı… Bu sınavla ilgili bazı çıkmış sorulara çalıştığımı ve askeri ceza kanunu birkaç defa okuduğumu hatırlıyorum. Bize bu şekilde çalışmamızı … KOD ADLI … isimli şahıs söylemişti. Ben hatırladığım kadarıyla sınır puan olan 50 civarında bir puan alarak başarılı oldum. Diğer iki şahsın puanlarını bilmiyorum. Ancak onlarda başarılı oldular. Hatta ilerleyen dönemde H.Ö. askeri yargı mesleğine atanm. Ben ve K.Y. sağlık bölümünden elendiğimiz için bu mesleği kazanamadık. Bu askeri hakimlik sınavı öncesinde bana ve diğer şahıslara kesinlikle soru verilme olayı olmadı.Ben bu evde 2011 yılı Kasım ayında yapılan idari hakimlik sınavına girdim. Benim idari hakimlik sınavına girmek niyetim yoktu. Ancak idari hakimlik sınavından yaklaşık bir buçuk ay önce yapılan denemede yüksek puan almış olmam sebebiyle bana hazırlanmamı söylediler. Bunu bana söyleyen … KOD ADLI … İSİMLİ şahıs idi. Yine hatırladığım kadarıyla adli yargı sınavı bittikten bir iki gün sonra okuma kampı başladı. Bu okuma kampına benimle birlikte … isimli şahıslar katıldılar. Bu okuma kampını hakim savcı çalışma evindeki … KOD ADLI … isimli şahıs organize etmişti. Yaklaşık 5-6 gün boyunca kalmış olduğum hakim savcı çalışma evinde okuma kampı yaptık. Bu okuma kampında Risalenur, Fetullah GÜLEN’e ait Pırlanta kitapları, cevşen ve Kuran-ı kerimi okuma hedeflerimiz vardı. Bu hedeflerimizi tamamladık. Risale de toplamda 1000 sayfaydı. Bu okuma kampından sonra yaklaşık bir iki haftalığına memleketimize gitmemiz için izin verdiler. İzine gitmeden önce H.Ö. isimli şahıs hariç benimle birlikte diğerleri daha öncesinde idari yargı sınavını kazandığımız için zaten geri dönüş yapacaktık. Adli yargı sınavı sadece H.Ö. isimli şahsın kötü geçmişti. Onun gelip gelmeyeceği muallaktaydı. SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahıs bizlere mülakata hazırlanmak için geri geleceğimizi söylemişti. Bizde memleketteyken sınav sonuçları açıklanınca tekrar daha önceden kalmış olduğum hakim savcı çalışma evine birer birer geldik. Biz memlekete gittikten bir süre sonra tekrardan … KOD ADLI … tarafından Ankara’ya çağrıldık ve çalışma evini mülakat evi olarak kullanmaya başladık, dedi.Mülakat Evi (2012 ocak sonu-nisan ayının başında kaldığım beyan eder) Benim yukarıda kaldığımı belirttiğim hakim savcı çalışma evi bu dönemde evde kalan herkesin adli yargı sınavını kazanması sonucunda mülakat evine çevrildi. Bu evde yanlış hatırlamıyorsam telefonlar açıktı. Bu evde … isimli şahıslarla 2012 yılı mart ayında yapılan idari ve adli yargı mülakatlarına hazırlandık. H.Ö. isimli şahıs o dönemde nişanlı olduğu için bizden bir iki hafta geç geldi. Ayrıca H.Ö. bir dönem bu mülakat evinde kaldıktan sonra askeri yargı mülakatını kazanması nedeniyle ayrıldı, ancak nereye gittiğini bilmiyorum. Zaten çalışma evinde iken de sadece o nişanlı olduğu için ve kafası dalgın olduğu için bizim kadar ders çalışmıyordu. Ancak diğer arkadaşlar sürekli kalmış olduğumuz süre boyunca günde 10 saati geçecek şekilde ders çalışıyorlardı. Biz mülakat evine geldiğimizde adli yargı sınavı açıklanmıştı ve mülakat tarihleri belli olmaya başlamıştı. Mülakat evi döneminde hakim savcı çalışma evinde murakıbımız olan … KOD ADLI Y.S. neredeyse mülakat süreci boyunca hiç gelmedi. Bu süreçlerde gelen … KOD ADLI … isimli şahıs idi. Bize mülakatla ilgili talimat ve taktikler veriyordu. İlk etapta bize memleketten referans isimler bulmamız gerektiğini anlattı. Bunun için herkesin 5-6 günlüğüne memleketine gidebileceğini ve memleketimizde meslekten yüksek yerlerde olanlardan ve siyasi kanattan kendimize mülakat için referans bulmamızı istedi ve mülakat süreci genellikle bu şekilde yürüdü. Herkes memleketine gidip referans aradı. Bende bunun için memleketim olan Bitlis’e gittim. Bizim ilimizden meslekte yüksek yerlerde olan neredeyse hiç kimse bulunmadığı için memleketten siyasi kanattan birkaç referans bularak Ankara ya geldim. Daha sonra mülakat evinde bulunduğumuz süreçte okuma hedeflerimiz vardı. Ayrıyeten bir kez mülakat provası yapıldı. … Bizde istenildiği gibi kıyafetlerimizi aldık. Mülakat evinde birlikte kaldığım … isimli şahıslarla birlikte hiç kimsenin gerçek mülakatı başlamadan mülakat evinde kalmaya devam ederken mülakat provası adı altında prova yaptık. Bu provaya H.Ö. isimli şahsın katılıp katılmadığını tam olarak hatırlamıyorum. Bu provayı bize mülakat evinin sorumlusu … KOD ADLI … isimli şahsın organize ettiği mülakat provası kaldığımız mülakat evinde yaptık. Bu mülakat provasına İSİMLERİNİ VE KOD İSİMLERİNİ BİLMEDİĞİM TAKIM ELBİSELİ İKİ ŞAHIS geldi. Prova öncesinde biz evin salonunu temizledik. Ortada h…gi bir kitap yoktu. Salonda bulunan koltuğun karşısına uzak mevkide tek bir sandalye koyduk. Prova yaptığımız günde mülakat evinin sorumlusu … KOD ADLI … isimli şahıs bizlere bu provayı ciddiye almamızı bunun gerçek mülakatta heyecanlanmamak için yapıldığını söyledi. Bizleri teker teker salona aldı. Prova öncesinde herkes takım elbisesini giymişti. Bana sıra geldiğinde salona girdim. İSİMLERİNİ VE KOD İSİMLERİNİ BİLMEDİĞİM TAKIM ELBİSELİ İKİ ŞAHIS bana kısaca kendini tanıtmamı istediler. Bende kendimi tanıtır kısa bilgilerden sonra 2 tane hukuki sorular sordular. Ne soru sorduklarını tam olarak hatırlamıyorum. Benim mülakat provam bu şekilde bitti. Evde birlikte kaldığım herkesin mülakat provası bittikten sonra hepimiz salonda toplandık. İSİMLERİNİ VE KOD İSİMLERİNİ BİLMEDİĞİM TAKIM ELBİSELİ İKİ ŞAHIS bizlere hitaben gerçek mülakatta mülakat heyetiyle fazla göz teması kurmamamızı, mülakat esnasında ciddi olmamamızı, öz geçmişimizi anlatırken fazla detaya girmeden anlatmamamızı, sorulan sorulara bilmiyorum şeklinde cevap vermememizi, bilmiyorsak bile soru hakkında en ufak bir bilgimiz varsa bildiğimizi anlatmamızı söylediler. Bizlere bu mülakat provasını yaptıktan sonra … KOD ADLI … isimli şahısla birlikte mülakat evimizden ayrıldılar. Mülakat provasından sonra gerçek mülakat vaktine kadar okuma programlarına ve referans gezmelerine devam ettik Ben bu evde iken 2012 şubat ayında yapılan idari yargı ve 2012 mart ayında yapılan adli yargı mülakatlarına girdim. Adli yargı mülakatından başarılı oldum ve hakim adayı olarak Ankara Adliyesinde göreve başladım… Bu mülakat evinde iken mülakat kazandığımıza dair sonuçlar açıklanınca mülakat evinin sorumlusu … KOD ADLI … isimli şahıs evde kalan ve adli ve idari yargı mülakatını geçenlere stajyerlerini seçerken Ankara ilini seçmemizi söyledi. Bizde bize söylediği gibi staj yerleri için ilk sıraya Ankara sonra diğer illeri yazdık. Ancak o dönemde Ankara da çok yığılma olduğu için sınav ve mülakat ortalamasından ilk 200 ün altında olanları Ankara harici illere gönderiyorlardı. Bu durumdan S.Ö. adli yargı sınav puanı düşük olduğu için İstanbul a gitmek zorunda kaldı. Zaten kendisi de adli yargı mülakatına hazırlanmak istemiyordu. İdari yargı sınavından yüksek bir puan almıştı. Ancak idari yargı mülakatından elendiği için böyle bir durumla karşılaştı. Bende staj için Ankara adliyesini yazmıştım. Bize kimin söylediğini hatırlamamakla birlikte staj döneminde mehil müddetini kullanmadan ilk gün başlangıç yapmamız halinde kıdemimizin yüksek olacağını, bunun daha sonraki süreçlerde bizim avantaj olabileceği söylenmişti…… Staj dönemi (2012 yılı nisan ayı-2013 temmuz ayında kaldığını beyan eder) Bunun üzerine O.Y.isimli şahısla staj döneminde kalabilmemiz içinev arayışına girdik. Bir iki gün içerisinde Yenimahalle semtinde staj evinde kullanabileceğimiz bir ev bulduk. Bu evi kiraladık. Bu evin kontratı O.Y. üzerinedir. Benim bu evin kontratında h…gi bir imzam yoktur. Bu evin elektrik, su, doğalgaz abonelikleri benim adıma değildir. Bu abonelikler hatırladığım kadarıyla O.Y. üzerinedir…. Bu evi tuttuğumuzu … KOD ADLI … isimli şahsa söyledikten sonra bahsettiğim eve depo diye tabir edilen bir yerden bir kısmı sıfır, bir kısmı kullanılmış eşya getirildi. Bu ev artık kullanıma hazır hale geldi. Mülakat evinden staj döneminde kalacağımız bu eve geçiş yaptık dedi…. Ben yukarıda bahsetmiş olduğum adli yargı stajına başladıktan yaklaşık 2 ay sonra … KOD ADLI … isimli şahıs benimle birlikte M.T. ve K.Y. isimli şahısları staj evinde ziyaret etti.. Bu tutmuş olduğumuz evlerin kirası, depozitosu ve fatura giderleri için tüm masrafları için SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahıs bize masraflar için para veriyordu. Bu almış olduğumuz paraya istinaden evleri tutmuştuk. Evler tutulduktan sonra evlere eşyalar yerleştirildi ancak nasıl yerleştirildiğini bilmiyorum. SERMURAKIB … KOD ADLI … murakıb olarak sorumlu olacağımız evlerde kalacak şahısların isim listesini bizlere verdi. Bu şahısları aramamızı ve hakim savcı çalışma evine davet etmemizi söyledi. Bu şahısları aramamız için de benimle birlikte M.T. ve K.Y. isimli şahsa birer adet akıllı olmayan Samsung marka tuşlu bir telefon verdi. Kendisinde de bu telefondan vardı. Birbirimiz ile bu telefonlar ile haberleşeceğimizi söyledi. Benim kullandığım telefonun ve diğer telefoların hat sahiplerinin kimin adına olduğunu bilmiyorum. Ancak benim adıma değildi. Bana vermiş olduğu bu tuşlu telefonla murakıp olarak sorumlu olacağım evde kalacak şahısları arayıp davet ettim. Bu tuşlu telefonu SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahıs staja giderken yanımızda götürmememizi sadece murakıb olarak sorumlu eve giderken götürmememizi, olaki yanımızda götürürsek çalması halinde ikinci telefon taşıyan kişilerden şüphelenileceğim bu hususa dikkat edilmesi gerektiğini bize söylemişti. Bu telefonların rehberine sorumlu murakıp ve ser murakıpların gerçek adını kaydetmiyorduk, evde kalanları da gerçek isimleriyle kaydediyorduk. Bana göstermiş olduğunuz HTS incelemesi ve evrakları anladım. 05……. numaralı hat bana aittir, ben kullandım ve halen de kullanmaya devam ediyorum, murakıplık yaptığım dönemde de bu hattı kullandım. Ben yapı içerisinde açık hat olarak tabi edilen ve … KOD ADLI … tarafından bana verilen hattın E.O.adına kayıtlı olup olmadığını bilmiyorum. Murakıplık yaptığım dönemde açık hat olarak kullandığım hattın 05…….31 numaralı hat olup olmadığın dan da tam olarak emin değilim, çünkü numarayı tam olarak hatırlamıyorum, ancak ben açık hat kullandım dedi. Bana sormuş olduğunuz şekilde murakıp dönemde kullandığım hat ile benim gibi murakıp olan K.Y., M.T. ve SER MURAKIP OLAN … KOD ADLI … İSİMLİ şahısla görüşüyorduk… Hatta … KOD adlı … isimli şahısla bir araya geldiğimizde bu şahıs bile binlerini aramış olabilir. Bu nedenle bana okumuş olduğunuz isimlerini bir kısmını tanımıyorum. Ayrıca yine bu hatlardan bir kısmı açık hat olabilir, çünkü benim gibi murakıp olan K.Y., M.T. ve Ser murakıp olan … KOD ADLI … isimli şahıslarda benim gibi açık hat kullanıyorlardı ve bu kişilerle benim kullanmış olduğum açık hat ile irtibata geçiyordum. Muhtemelen benim açık hattın görüşme yoğunluğu çok olan hatlar K.Y., M.T. ve Ser murakıp olan … KOD ADLI … isimli şahısların kullanmış olduğu açık hatlardır. Ancak bu kişilerin açık hatların kimin adına kayıtlı olduğunu bilmiyorum. Yine benim murakıplık döneminde kullandığım açık hat ile evde kalan kişilerin zaman zaman akrabaları ile irtibat kurduğunu hatırlıyorum. Çalışma evinde kalan kişilerin cep telefonları olmadığından acil durumlarda veya ben eve gittiğimde benim hat ile aileleriyle görüşüyorlardı, bu hattı da ailelerine acil durumda ulaşmaları için irtibat numarası olarak veriyorlardı. Hatta bir keresinde M.K.’nın babası hastalandığı için ağabeyi gecenin 3’ünde beni aramıştı ve M.K.’nın babasının yoğun bakımda olduğunu söylemişti, sabah kalktığımda … KOD ADLI … isimli kişiye bu durumu anlattım, … KODADLI … isimli şahıs ta bana Mete’ye izin verebileceğimizi söyledi ve ben izin verdim, M.K.’da 2-3 günlüğüne memleketine gitti, bu nedenle bunun gibi durumlarda benim kullanmış olduğum açık hat ile evde kalanlar akrabalarıyla görüşmüş olabilir. Murakıp yatığım dönemde bana … KOD ADLI … isimli şahıs tarafından verilen açık hat ile açık hattı sadece yapı içerisinde kullanmamız,özel hayatımızda kullanmamamız gerektiği ve açık hattı kişisel telefonumuza veya h…gi başka bir telefona takılmaması gerektiği … KOD ADLI … tarafından bize söylenmiştir. Benim açık hat ile ilgili olarak konuya ilişkin söyleyeceklerim bundan ibarettir dedi. Benim murakıplık yapmış olduğum evde çalışma evi döneminde veya mülakat evi döneminde kalan kişiler … isimli şahıslardı. Bu şahısları teker teker aradım ve Ankaraya gelecekleri tarih ve saati belirttim. Ancak hangisini karşılayıp hakim savcı çalışma evine götürdüğümü hatırlamıyorum. Karşılayanlar içerisinde ben SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahıstık. İkimiz şahısları karşılayarak sorumlu olacağım eve yerleştirdik. SERMURAKIB … KOD ADLI … benim murakıb olarak sorumlu olduğum evde kalan şahıslara evin sıkı olan kuralları kendisi anlatıyordu. Bu kurallar eve giriş çıkış saatleri, hangi derse ne kadar çalışılması gerektiği, evde cep telefonu kullanılmasının yasak olduğu, evde kalırken kişi başı ne kadar para verecekleri, evde kaldıkları süre içerisinde kira ve fatura ödemeyeceklerini, kira ve faturaları bizlerin karşılayacağını, kendilerini avukat stajeri olarak tanıtmaları ve benzeri gibi kurallardı. Bende kendi dönemimden bildiğim günlük 10 saat ders çalışma gibi kuralları anlatmıştım. Ayrıca SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahsın söylediği bir kural varsa yeri geldikçe kendilerine aktarıyordum… Ancak SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahıs kişisel bilgilerimizi çok fazla söylemememizi bize söylemişti. Bu nedenle ben ÖMER KOD ADINI kullandım. ….Ben murakıb olarak sorumlu olduğum Yeşiltepe semtindeki hakim savcı çalışma evindeki kalan şahıslara ailelerinin acil durumlarda ulaşabilmeleri için SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahsın bana vermiş olduğu tuşlu telefondaki GSM numarasını kendilerine bir kağıda yazıp verdim. Ayrıca kendilerinin de bana bu numaradan çok acil durumlarda ulaşabileceklerini söyledim. Ulaşmak istedikleri takdirde… civarındaki h…gi bir ankesörden arayabileceklerini söyledim. Murakıb olarak sorumlu olduğum bu hakim savcı çalışma evinde de DIAMOND isimli hazırlık kitabı vardı. DIAMOND isimli kitabın evlere getirilmesini SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahıs organize ediyordu. Ayrıca evde kalan şahıslara SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahısla birlikte deneme sınavı adı altında dört beş kez sınav yaptığımızı hatırlıyorum. Bu sınavları ayda bir olacak şekilde yapıyorduk. Deneme sınav kitapçıklarını ve cevaplarının yazılması için optik formların eve giderken bazen SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahıs getiriyordu. Bazen de ben kendisinden alıp götürüyordum. Bu deneme kitapçıklarının kim yada kimler tarafından hazırlandığını ve ne şekilde hazırlandığını ben bilmiyorum. Deneme sınavı sonrasında ben cevapları evde kalanlara söylüyordum. Birlikte yanlışların kontrolünü yapıyorduk. Optik formları bir poşete koyup SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahsa veriyordum. Daha sonra kaç puan aldıklarını kendisi evde kalanlara söylüyordu….. Benim murakıb olarak sorumlu olduğum evde kalan …isimli şahıslar idari yargı yada adli yargı sınavından bir yada ikisini kazandılar. Sadece … isimli şahıs hem idari hemde adli yargı sınavını kazanamamıştı. … isimli şahıs askeri yargı sınavını kazandı. Ben murakıb olarak sorumlu olduğum evde kimseye soru vermedim. Böyle bir olaya da ben şahit olmadım. Askeri yargı sınavı ile ilgilisürecini ben takip etmedim. SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahıs takip etti. Daha sonrasında adli yargı ve idari yargı sınavını kazananları alıp bir tane adli yargı mülakat evi bir tane idari yargı mülakat evi hazırlandı. Bu mülakat evleri benim daha önceden bahsettiğim M.TA. ve K.Y. isimli şahısların ve benim murakıb olarak sorumlu olduğumuz evlerdi… Mülakat evlerinde kaldıkları süre içerisinde bizim dönemde olduğu gibi mülakat provası yapıldı. Ancak bu mülakat provasının ayrıntısını hatırlamıyorum. Prova yapmak için eve gelen şahıslar benimle değil SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahıs ilgileniyordu. Bizim dönemimizde olduğu gibi bu dönemde de okuma kampı yapıldı. Ancak bu kamp çalışma evinde değil Konya ilinde bulunan bir yurtta yapıldı. Bu yurtta yapılacağını bana SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahıs söylemişti. Bu okuma kampı bizim dönemde olduğu gibi adli yargı sınavından sonra yapıldı. Bu dönemde daha mülakat evine geçiş yapılmamış hakim savcı çalışma evinde kalan kişiler gönderilmişti. Mülakat dönemindeki süreci artık ben takip etmedim. Mülakat döneminin sürecini SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahıs devraldı. O takip etti. Mülakat dönemi sonrasında SERMURAKIB … KOD ADLI … isimli şahsa ilkbaşta bana vermiş olduğu telefonu kendisine teslim ettim. Ben bu anlattığım bir döneme ait murakıplık görevim haricinde başka bir görevim olmadı. Atanmadan önceki son iki aylık süreçte akademide ders yoğunluğu ve kendim yoğun bir şekilde ders çalıştığım için bu on iki aylık sürecimde bu şahısların ne yaptığını ben bilmiyorum…”
Ayrıca aynı şahıs, Tokat İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde düzenlenen 07/05/2018 tarihli teşhis tutanağında davacıyı net ve kesin olarak teşhis etmiştir.
Davacı tarafından bu ifadelerin işlem tarihinden sora usulsüzce alındığı dava konusu kararlara gerekçe oluşturamayacağı beyan edilmiştir.
Bu durumda, davacının örgütün içinde yer aldığına, örgütün yönlendirmesiyle katalog evlilik yaptığına, örgüt toplantılarına katıldığına, örgüte himmet verdiğine, üniversitede örgüt evlerinde kaldığına, sınavlara örgütün hakim-savcı sınav çalışma evlerinde hazırlandığına, bu evlerde sorumlu olarak görev yaptığına, Bylock kullandığına ve diğer hususlara yönelik yukarıda yer verilen ifadeler ile davacının bu ifadelere karşı beyanlarının değerlendirilmesi sonucunda, davacının beyanlarına itibar edilmeyerek FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır.

6) Dava Konusu Kararların Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi
Davacı, dava konusu kararlar ile bazı temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte bu ihlal iddialarının özü davacının meslekten çıkarılmasına dayanmaktadır.
Bu kapsamda, davacı hakkında tesis edilen meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın, AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan “özel hayata saygı hakkı” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira, AİHM tarafından dinamik bir şekilde yorumlanan ve sosyal hayattaki yansımaları kapsamında genişletilebilen “özel hayat” kavramı, eksiksiz bir tanım getirmenin mümkün olmadığı bir kavram olarak görülmekte, bu bağlamda bireylerin kişiliklerini geliştirmelerine ve mesleki yaşamlarına etki eden her durum özel hayata saygı hakkına dâhil edilmektedir. Nitekim AİHM, bireylerin genellikle iş ya da mesleki faaliyetleri sırasında dış dünya ile ilişkiler kurduklarını ve geliştirdiklerini belirterek ve bireyin iş hayatı ile özel hayatını birbirinden ayırmanın güçlüğünün altını çizerek, mesleki faaliyetlerin de özel hayata saygı hakkı kapsamında olduğunu belirtmiştir (Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29). AİHM’e göre özel hayat, bir bireyin başka bireylerle, mesleki ve iş ilişkileri de dâhil olmak üzere, ilişki kurma ve geliştirme hakkını kapsamaktadır (C./Belçika, B. No: 21794/93, 07/08/1996, § 25).
Dava konusu edilen kararlar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle söz konusu kararlar özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasına göre özel hayata saygı hakkının kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi ancak “kanunla öngörülmüş olma”, aynı maddede sayılan “meşru amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik olma” ve “demokratik bir toplumda gerekli olma” ölçütlerini karşılama şartıyla mümkündür. Anayasa’nın 20. maddesinin 13. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda ise özel hayata saygı hakkına müdahale edilebilmesi için müdahalenin “şekli anlamda belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunması”, “anayasal meşru bir amaca ulaşmaya yönelik olması” ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine uygun olması” gerekmektedir.
Dolayısıyla dava konusu kararlarla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunun, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, demokratik toplum düzenini tehdit eden olağanüstü hâlin varlığı hâlinde AİHS’in 8/2 ve Anayasa’nın 13. maddesinde bir temel hak ve özgürlüğe kamusal makamlar tarafından müdahale edilebilme şartlarını ortaya koyan güvencelere aykırı tedbirlerin alınması ya da bu güvencelerin daha düşük standartta sağlanabilmesi söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durum gerçekleştiği takdirde AİHS’in 15. ve Anayasa’nın 15. maddeleri uygulanabilir hâle gelmektedir.
AİHS’in 15. maddesinin birinci fıkrasında, savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde sözleşmeci devletlerin durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında ise bu hâllerde dahi AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Bu doğrultuda Anayasa’nın 15. maddesinde de olağanüstü hâllerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin 2. fıkrasında ise Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Dava konusu kararlar, davalı idare tarafından, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca tesis edilmiştir. Anılan KHK, 6749 sayılı Kanun’la TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmiş ve 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak davacı hakkında dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla bu kararlara dayanak KHK’nın yürürlükte olduğu ve öngörülen anayasal usul dâhilinde daha sonra kanunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu kararlar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olup müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Zira dava konusu kararlara gerekçe olarak gösterilen irtibat ve iltisak kavramları yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında yapılan değerlendirmede, terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olma durumu farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bunların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve kanunda tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre irtibat ve iltisak kavramları genel kavram niteliğinde olmakla birlikte, bu kavramların belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğunu söylemek mümkün olmadığından, hukuki nitelikleri ve objektif anlamları yargı içtihatlarıyla belirlenebilecektir.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata saygı hakkının kullanılmasına ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla müdahale edilebileceği öngörülmüştür. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında ise özel bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Anayasa’nın 5. maddesinde Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 08/12/2015, § 7; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33). Dava konusu kararlar, FETÖ ile üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibatı bulunan ilgililer hakkında ülkenin içinde bulunduğu tehdit ve kamu düzeninin bozulması ihtimali doğduğundan ivedi şekilde karar alma zorunluluğu nedeniyle ve millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu kararlar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır (Alparslan Altan/Türkiye, B. No: 12778/17, 16/04/2019, §§ 71-75). Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ’nün, yukarıda belirtildiği üzere atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu tedbirin de yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından 23/07/2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte AİHS’in 15. maddesinde öngörüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği kaydıyla derogasyon bildiriminde bulunularak milletlerarası hukuktan doğan yükümlülük yerine getirilmiştir.
AİHS’in 15. maddesi ile uygulama alanı bulan, “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikenin varlığı” hâlinde söz konusu tehlikeyi bertaraf etmek için ne yapmak gerektiğini takdir ve tayin etmek ulusun yaşamından sorumlu devlete aittir. İçinde bulunulan durumun kendine mahsus özellikleri nedeniyle bu özellikli durumu değerlendirmek hususunda, söz konusu tehlikeyi bertaraf edecek devletin, uygulayacağı tedbirler bakımından, olağan dönemdekinden çok daha geniş bir takdir marjına sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir (İrlanda/İngiltere [GK] B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 207).
Dava konusu kararların müdahalede bulunduğu özel hayata saygı hakkının AİHS’in 15. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen ve olağanüstü hâllerde dahi AİHS ve Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınamayacağı belirtilen haklardan olmadığı açıktır.
Bu durumda, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu kararlar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.

7) Sonuç olarak
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmemiştir.
Dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmediğinden davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı özlük haklarının iadesi isteminin de reddi gerekmektedir.

D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile yine aynı Kurulun … tarih ve … sayılı kararının iptali istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
2. Davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı özlük haklarının iadesi istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
3. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4.Posta gideri avansından varsa artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra istenmesi halinde davacıya iadesine,
5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 14/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.