Danıştay Kararı 5. Daire 2016/57159 E. 2020/4586 K. 22.10.2020 T.

Danıştay 5. Daire Başkanlığı         2016/57159 E.  ,  2020/4586 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/57159
Karar No : 2020/4586

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … Kurulu / …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin aynı Kurulun … tarih ve … sayılı kararının iptaline; bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının meslekten çıkarılmasına karar verildiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesi ve özlük haklarını iadesine karar verilmesi istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından; meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın disiplin cezası niteliğinde olduğu, davalı idarece, Anayasa ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda öngörülen hakim ve savcılar hakkında yapılacak inceleme ve soruşturma usulüne ilişkin hükümlere riayet edilmeden ve savunması alınmadan meslekten çıkarılmasına karar verildiği, dava konusu kararlarda kişiselleştirme yapılmadığı, kararlara dayanak yapılan olay ve eylemlerin kendisi için geçerli olmadığı, masumiyet karinesi ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin ihlal edildiği, suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ihlal edilerek meslekten çıkarılmasına karar verildiği, dava konusu karar ile Anayasanın 2., 7., 10., 13., 15., 20., 25., 36., 38., 121., 125., 129., 139. 140., 148. ve 159. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6., 7., 8., 10. ve 14. maddelerinin ihlal edildiği ileri sürülerek dava konusu kararların hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir. Öte yandan, dava konusu kararın dayanağı olan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (6749 sayılı Kanun) 3. ve 10. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen düzenlemelerin; olağanüstü halin gereklerini aşar nitelikte olduğu, süre yönünden herhangi bir belirleme içermediği, etkileri olağanüstü hal sona erdikten sonra da devam edecek şekilde geçici olmayan tasarruflar içerdiği ve ölçülülük ilkesine aykırı olduğu iddia edilerek anılan hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması talep edilmiştir.

DAVALININ SAVUNMASI :Davalı idare tarafından; dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa’nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp “göreve son” müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Yasa’nın 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen kararla ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararların hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ … ‘İN DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI … ‘NUN DÜŞÜNCESİ : Dava, Ankara İdare Mahkemesi Hakimi iken meslekten çıkarılan davacı tarafından, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca, FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatları olduğu saptanan hakim ve savcıların, meslekte kalmasının uygun olmadığından bahisle meslekten çıkarılmalarına ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme taleplerinin reddine ilişkin … tarih ve … sayılı kararın kendisine ait kısmının iptali ile özlük/parasal haklarının iadesi/tazmini istemiyle açılmıştır.
Davacının Anayasaya aykırılık iddiası ile davalı idarenin usule yönelik savlarına itibar edilmeyerek işin esasına geçildi.
T.C. Anayasasının 138. maddesinde, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”; 139. maddesinde, “Hakimler ve savcılar azlolunamaz, meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”; “Hakimler ve Savcılar Kurulu” başlıklı 159. maddesinin 8. fıkrasında, “Kurul, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında idari karar alma, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar.; 10. fıkrasında ise, “Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.” hükümleri yer almıştır.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun “Hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” başlıklı 53. maddesinde, “Hakim ve savcıların: a)-Bu Kanun hükümlerine göre meslekten çıkarılmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi, b)- Haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması, hallerinde görevleri sona erer.” hükmü getirilmiştir.
6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanununun 4. maddesinin (b) fıkrasının 6. bendinde; “meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar vermek” Kurulun görevleri arasında sayılmış; 33. maddesinde ise, Genel Kurulun veya dairelerin, meslekten çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulabileceği, diğer kararlarının yargı denetimi dışında olduğu, meslekten çıkarma kararlarına karşı açılan iptal davalarının ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda görüleceği hükme bağlanmıştır.
Diğer taraftan; 15/07/2016 günü yapılan darbe teşebbüsü üzerine; kamu düzeni ve güvenliği açısından Anayasa’nın 120. maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe giren 667 sayılı KHK’nın “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında, “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir.” şeklinde düzenleme yapılmış ve bu KHK, 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun ile yasalaşmış, bunu takiben 08/03/2018 tarihinde yürürlüğe giren ve 7075 sayılı Kanun ile yasalaşan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 11. maddesinin 2. fıkrası ile “meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilir.” hükmü getirilmiştir.
HSK Genel Kurulunun bahse konu … tarih ve … sayılı kararıyla; ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisindeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş olarak, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında HSYK’ya intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, HSYK’nın FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin, meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verilmiştir.
Öte yandan; olağanüstü hal tedbirleri kapsamında yürürlüğe konulan 6749 sayılı Kanun ve 667 sayılı KHK’nın “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasına göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için sözkonusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba üyelik veya mensubiyet şeklinde olması zorunlu olmayıp irtibat ya da iltisak şeklinde olması da yeterli görülmüştür. Nitekim; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 24/04/2017 tarih, 2015/3 Esas, 2017/3 Karar sayılı kararında, Bylock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğu, gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığı ve kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı kabul edilmiştir.
Yürürlükteki hükümler uyarınca; Anayasa’ya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmeleri, örgüt hiyerarşisi içerisinde ve ideolojik bağlılıkla hareket etmeleri açık bir suç olduğu gibi, bu kapsamdaki yargı mensuplarının yargılayacağı kişiler açısından da adil yargılanma hakkının ihlaline yol açılacağı ve bunun da nihayetinde yargıya olan güvene zarar vereceği tartışmasız olup; hakim ve savcılar hakkında işlem tesis etme yetkisine sahip olan Hakimler Savcılar Kurulunca gerekli önlemlerin alınmasının gerekeceği de kuşkusuzdur.
Davacı tarafından, savunma hakkı verilmeden dava konusu işlemin tesis edildiği ileri sürülmekte ise de; savunma alınmadan meslekten çıkarmanın usul güvencesi sağlayan adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelere aykırılık oluşturabilecek nitelikte olduğu açık olmakla birlikte; adil yargılanma hakkı, yargılamanın bütünü anlamında bir incelemeyi gerekli kıldığından daha önceki bir safhada savunma alınma yoluna gidilmemesi şeklinde gerçekleşmiş bir eksikliğin yargılama süreci içinde giderilmesinin mümkün olması, diğer taraftan olağanüstü hâli gerekli kılan durum ile 667 sayılı KHK’nın amacı ile 3. ve 4. maddelerinde yargı mensupları ile kamu görevlilerine ilişkin düzenlenen tedbirlerin kapsamı ve içeriği dikkate alındığında, 667 sayılı KHK’de öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarmanın, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran “olağanüstü tedbir” niteliğini taşıması ve davaya konu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu kararının, disiplin hukukuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını gerektiren meslekten çıkarma cezası niteliğinde bulunmaması karşısında davacının bu iddiasına itibar edilmemiştir.
Diğer yandan, davacı hakkındaki “silahlı terör örgütüne üye olma” suçu isnadı ile … Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada yapılan yargılama sonucunda verilen … tarih ve E:… , K:… sayılı kararla; tanık/şüpheli ifadeleri ile FETÖ/PDY terör örgütü üyelerinin aralarında iletişimi sağlamak amacıyla kullanılan bylock programına ilişkin tespitler ve diğer deliller değerlendirilmek suretiyle; 11/08/2014 tarihinden itibaren kriptolu Bylock programı kullanıcısı olduğu tespit edilen, tanık ifadeleri ve kendi ikrarıyla, örgütün hakim savcı sınavı çalışma evlerinde kaldığı, staj döneminde grup sorumlusu ve ev abiliği görevlerini üstlendiği tespit edilen davacının; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerde bulunmak suretiyle üzerine atılı suçu sabit görüldüğü gerekçesiyle TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ancak pişmanlık olduğu beyanı ile itirafçı olması nedeniyle indirim hükümleri uygulanarak 1 yıl 11 ay 12 gun hapis cezası ile cezalandırılmasına ve kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Bu halde; aynı fiil nedeniyle ceza hukuku yönünden yapılan yargılama sonucu varılan hükmün, idari bir tahkikata dayalı olarak tesis edilen idari işlemin iptali istemiyle idari yargıda açılan davada verilecek hükmü etkilemesi gerekliliği, maddi olguların saptanması yolunda mahkemelerce varılan sonuçların, idari soruşturma ile varılan sonuçtan üstün olduğu esasına dayanmaktadır. Ancak mahkeme kararı ile varılan sonucun aksinin yeni bir delil ile kesin olarak ortaya konulması halinde yeni duruma göre bir işlem tesis edilebileceği de açıktır.
Olayda ise; davalı idarece bahse konu örgütle irtibat ya da iltisakı tespit edilen davacının, her ne kadar sonuçta hükmün açıklanması geri bırakılmış olsa da; bahse konu mahkeme kararıyla da, daha ağırı olan silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu işlediğinin tespit edildiği görülmüştür.
Bu durumda; idari tespitler yanında ceza yargılaması ile yapılan tespitler ve verilen hüküm birlikte değerlendirildiğinde; uyuşmazlık konusu Hakimler ve Savcılar Kurulu kararının davacıya ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın REDDİ gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, davalı idarenin usule ilişkin iddiaları yerinde, davacının 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile ilgili Anayasa’ya aykırılık iddiası ise ciddi görülmediğinden işin esasına geçildi, gereği görüşüldü:

A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK’nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.

2) Davacıya İlişkin Süreç
… tarih ve … sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından … tarih ve … sayılı kararla reddedilmiştir.
Davacı tarafından meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın iptali ile; parasal haklarının meslekten çıkarılmasına karar verildiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesi ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Öte yandan, davacının, ceza yargılaması sonucunda … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üyelik suçundan 1 yıl 11 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 231. maddesinin 5. fıkrası uyarınca davacı hakkında kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. UYAP ortamında yapılan inceleme sonucu davacı hakkında verilmiş olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz edilmeden 22/03/2019 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.

B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz…”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar…”

2) AİHS
AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS’in 15. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”

3) Kanun
667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır…”

4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri”nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.

C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS’in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS’in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM’e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, “yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Bu kapsamda davacının adli yardım istemi, Dairemizin 28/09/2017 tarihli kararı ile kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava dosyasına sunulmuş olan ve davacı hakkında yeni bilgi ve belgeleri içeren 08/03/2019 tarihli ek beyan dilekçesi ve ekleri ile CD 23/10/2019 tarihli ara kararımızla davacıya tebliğ edilmiş ve bunlara ilişkin beyanlarını sunabilmesi için davacıya otuz gün süre verilmiştir.
Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in ‘’Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay’da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay’da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.

2) FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ’nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
“Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup …bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. …Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. …Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır…
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir…
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır…
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir…
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır…”
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ’nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı Erdal kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde …siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; –Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.– …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. …FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. (“T” taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ’nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, “önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV’de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi” şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.

3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM “demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu” belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM’e göre “kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır.” (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık mesleği” kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede “… Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar.” denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.

4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.

5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararların dayanağı olan delillerin, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulduğu anlaşılmakta ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir.

a) ByLock Delili
i. ByLock Uygulamasına İlişkin Genel Değerlendirme
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında belirtildiği üzere ByLock uygulaması, kullanılması için indirilmesi yeterli olmayan ve özel kurulum gerektiren, kullanıcıların haberleşebilmesi için her iki tarafın önceden temin ettikleri kullanıcı adlarını ve kodlarını eklemeden taraflar arasında mesajlaşmanın başlayamadığı, bu bakımından sadece oluşturulan hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân veren, kriptolu anlık mesajlaşma, e-posta gönderimi, ekleme yoluyla kişi listesi oluşturma, grup içi mesajlaşma, kriptolu sesli görüşme, görüntü veya belge gönderebilme özellikleri bulunan, böylece kullanıcılarının, örgütsel mahiyetteki haberleşmelerini başka herhangi bir haberleşme aracına ihtiyaç duymadan gerçekleştirmesine olanak sağlayan bir iletişim sistemidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında; ByLock uygulamasının 2014 yılı başlarında uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olduğu, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve bluetooth yoluyla yüklenildiği hususunun yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesaj ve e-postalardan anlaşıldığı, ByLock üzerinden yapılan iletişimin çözümlenen içeriğinin tamamına yakınının FETÖ mensuplarına ait örgütsel temasa ve faaliyetlere ilişkin olduğu; kullanıcılar tarafından buluşma adreslerinin değiştirilmesi, yapılacak operasyonların önceden bildirilmesi, örgüt mensuplarının yurt içinde saklanması için yer temini, yurt dışına kaçış için yapılan organizasyonlar, himmet toplantıları, açığa alınan veya meslekten çıkarılan örgüt mensuplarına para temini, örgüt liderinin talimat ve görüşlerinin paylaşılması, Türkiye’yi terörü destekleyen ülke gibi göstermek amacına yönelik faaliyette bulunan birtakım internet adreslerinin paylaşılması ve bu sitelerdeki anketlerin desteklenmesi, FETÖ’ye yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli veya sanıkların hâkim ve Cumhuriyet savcılarınca serbest bırakılmasının sağlanması, örgüt mensuplarına müdafi temin edilmesi, örgüt üyelerinden kimlere operasyon yapıldığına ve kimlerin deşifre olduğuna ilişkin bilgilerin paylaşılması, operasyon yapılması ihtimali olan yerlerde bulunulmaması ve bu yerlerdeki örgüt için önemli dijital verilerin arama-tarama mesulü olarak adlandırılan kişilerce önceden temizlenmesi, kamu kurumlarında FETÖ aleyhine görüş bildiren veya yapılanmayla mücadele edenlerin fişlenmesi, sistemin deşifre olduğunun düşünülmesi halinde ByLock iletişim sisteminin kullanımına son verilerek Eagle, Dingdong ve Tango gibi alternatif programlara geçiş yapılacağının haber verilmesi, yapılanmaya mensup kişilerin savunmalarında kullanabilmeleri amacıyla hukuki metinler hazırlanması gibi örgütsel nitelikte ve amaçta mesajlar gönderildiği ifade edilmiştir.
Bylock delilinin hukuki niteliği ile ilgili olarak ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yukarıda anılan kararında; Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesinin 32. maddesi ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 4.maddesinin 1.fıkrasının (i) bendi ile 6.maddesinin 1.fıkrasının (d) ve (g) bentlerine uygun şekilde Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından elde edilen Bylock’a ilişkin dijital materyaller hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ceza Muhakemesi Kanununun 134.maddesi gereğince Ankara Sulh Ceza Hakimliğince verilen ”inceleme, kopyalama ve çözümleme” kararına istinaden bilgisayar ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı görülmüştür.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de Bylock verilerinin kanuni bir temele dayanmadan ve hukuka aykırı şekilde elde edildiğine yönelik iddialar yönünden yapılan başvuruda; 4/6/2020 tarih ve Başvuru No: 2018/15231 sayılı kararı ile Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi aynı kararında, yapısı, kullanım şekli ve teknik özellikleri itibarıyla sadece FETÖ/PDY mensuplarınca -örgütsel iletişimde gizliliği sağlama amacıyla- kullanılan kriptolu iletişim ağının başvurucu tarafından kullanılmasının terör örgütüne üye olma suçu açısından mahkumiyete dayanak olarak alınmasının, adil yargılanma hakkı kapsamındaki usul güvencelerini etkisiz hale getiren keyfi bir uygulama olarak değerlendirilemeyeceği tespitinde de bulunmuştur.
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında, yargı mensubu olarak görev yapmakta iken haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilmiş olan bazı kişilerin ByLock uygulamasına ilişkin birtakım ifadelerde bulunduğu görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan Y.G. isimli şahıs tarafından İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesine sunulmuş beyan: “Bana ByLock adlı programı indirmemi 2014 Temmuz’da … adlı kişi söyledi. Önce VPN programını daha sonra da ByLock’u kurmamı, VPN’yi açmadan ByLock’u kullanmamam gerektiğini açıkladı. Daha sonra beni kendisi ekledi ve onaylamamı söyledi. Böylece buradan daha güvenli mesajlaşabilecektik onlara göre. Çünkü 2014 HSYK seçimleri yaklaşmaktaydı ve hızlı bir haberleşme ağı lazımdı.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö. isimli şahsa ait Malatya Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 16/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “2014 HSYK seçimlerinden yaklaşık 3-4 ay önce E.E.’nin evinde toplanmıştık. … abi denilen kişi bir programdan bahsetti. Bu program üzerinden haberleşeceğimizi söyleyerek telefonlarımızı istedi. Kendisi telefonlarımıza ByLock denilen programı söz konusu sohbet sırasında yükledi. …ByLock programını kullanan cemaatteki herkesin paylaşımlarını görmek mümkün değildi. Sadece arkadaş listesi (grup) şeklinde oluşturulan arkadaşlarla konuşabilmekte ve yazılar paylaşabilmekteydik. …HSYK seçimlerinin sonuna kadar ByLock programı üzerinden haberleşme sağlanıyordu. Cemaat mensuplarının istemleri doğrultusunda seçimlerden sonra ByLock programını sildim.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.B. isimli şahsa ait Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 22/03/2017 tarihli sorgulama tutanağı: “… isimli şahıs telefonuma ByLock yüklemek istedi. Ancak akıllı telefonum olmadığı için yükleyemedi. Ben de eşimin telefonunu kendisinden habersiz aldım. Bir şeyler yaptı. Bundan sonra buradan haberleşeceğiz dedi. …… , hâkim ve savcıların kişisel bilgilerini (dünya görüşü, siyasi görüş vs.) özellikle ByLock’tan ona atmamı istiyordu. …… bana tablet almamı, başka bir akrabamın adına hat almamı söyledi. Ancak ben bunu da yapmadım. Daha sonra … , bana içinde hat olan bir tablet getirdi. Tablette ByLock programı yüklüydü. Gelen yazıları okuyordum. Ayrıca bana tablette silme programını gösterdi. Herhangi bir durumda onu kullanmamı söyledi.”

Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan S.Ö. isimli şahsa ait Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığında düzenlenen 02/03/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “2014 yılının Ağustos ayında E.Ö. çalıştığı yer olan Silivri’ye gelmemi söyledi. Silivri’ye gittikten sonra beni oradan alıp Silivri İlçesinde oturan D.S.’nin evine götürdü. Burada … kod adlı şahıs da vardı. Kendisi telefonumu istedi. Kendisi bana ByLock isimli programı yükledi. Artık buradan haberleşeceğimizi bana söyledi. Çünkü benim tek kaldığımı, bir şekilde haberleşmemiz gerektiğini söyledi. 2015’in Şubat ayına kadar bu program üzerinden haberleştik.”
Bu durumda, FETÖ tarafından gizliliği sağlamak için örgütsel haberleşme amacıyla oluşturulduğu ve münhasıran FETÖ tarafından kullanıldığı anlaşılan ByLock uygulamasının yüklendiğinin, bu ağa dâhil olunduğunun tespit edilmesi hâlinde, bu kişilerin örgüte üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut örgütle irtibatı ortaya konulmuş olabilecektir.

ii. ByLock Delilinin Davacı Yönünden Değerlendirilmesi

Dava dosyasında, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı tarafından davacı ve babası S.G. hakkında düzenlenmiş “ByLock Tespit Tutanağı” yer almaktadır. Anılan tutanakta, … Cumhuriyet Başsavcılığınca … tarih ve … sayılı soruşturma kapsamında gönderilen ByLock abone listeleri üzerinde yapılan çalışmalarda; davacının 129.862 satırlık ByLock abone listesinin 55401. satırında kaydının olduğu, tespit edilen GSM aboneliğinin … , tespit edilen cihaza ait IMEI numarasının … olduğu, babasının 129.862 satırlık ByLock abone listesinin 55459. satırında kaydının olduğu, tespit edilen GSM aboneliğinin … , tespit edilen cihaza ait IMEI numarasının … olduğu belirtilmiştir.
Bununla birlikte, davacının yargılandığı … Ağır Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında; davacının … nolu GSM hattı ile 11/08/2014 – 21/02/2015 tarihleri arasında (6 ay 10 süre ile) ByLock programı için kiralanan … , … ve … numaralı hedef IP adreslerine toplam 8698 kez bağlantı kurulduğu ve ByLock HTS kayıtları incelendiğinde sinyallerin Ankara İlinin Mamak, Altındağ, Çankaya, Yenimahalle, Keçiören, Etimesgut, Sincan İlçeleri ile Kayseri İli Kocasinan İlçesi ve Mersin İli Silifke İlçesinden verildiğinin tespit edildiği görülmüştür.
Davacı tarafından, Bylock deliline karşı herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Dava dosyasında yer alan hizmet cetvelinin incelenmesinden; davacının, Silifke(Mersin)li olduğu, Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci dairesinin 17/07/2013 tarihli kur’a kararnamesiyle Ankara İdare Mahkemesi Üyeliğine atandığı ve 26/07/2013 tarihinden itibaren Ankara İdare Mahkemesinde görev yaptığı görülmüştür. Bu durumda baz bilgilerinin davacının görev yaptığı yer, memleketinin bulunduğu yer ve çalıştığı (ikamet ettiği) yer ile uyumlu olduğu anlaşılmıştır.
Diğer taraftan, davacının, … Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Soruşturma Bürosunca … numaralı soruşturma kapsamında müdafi huzurunda etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma amacıyla verdiği ifadesine ilişkin 25/08/2017 tarihli şüpheli sorgulama tutanağında:
“…SORU: Bylock isimli uygulamanın örgüt tarafından mensuplarına örgütü Amerika’daki mühendis abileri tarafından çok güvenli bir iletişim aracı olduğunun belirtildiği kimi ifadelerde geçmektedir. Bıı uygulamanın HSYK seçim sürecinde de yoğun bir şekilde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Anılan uygulamayı sizin … notu hat üzerinden … İmei no lu cihazla İlk tespit tarihi olarak 11/08/2014 itibariyle kullandığınız yönünde tutanak dosyamız arasında bulunmaktadır. Bu uygulamayı ne şekilde kim tarafından verilerek telefonunuza yüklediniz, bylock üzerinden kimlerle iletişime geçtiniz? CEVABEN: Bylock uygulamasını ilk olarak Kenan kod isimli şahsın bize söylemesi ile duydum. Bu uygulamanın oldukça güvenli olduğunu ve playstore’dan indirebileceğimizi anlattı. Kendisinin bylock hesabına ilişkin numarasını verdi. Ben belirttiğim şekilde evde telefonuma bu programı indirdim ve verdiği numarayı girdiğimde bağlantı kurdum. Ortaklaşa belirlediğimiz şifre ile birbirimizi ekledik. Bylock da ismi Kenan olarak geçiyordu. Beni Salih veya Salim olarak eklemiş olabilirler. … takip ettiği grupta yer alan T.Ö., O.Ö., S.B. isimlerini ben bylock da görüyordum. Aynca Yarsav üyesi olarak bildiğim O..A, V.A. ve A.G. de benim iletişim kurduğum kişilerdir. Bunların hepsi ile mesajlaştım [mı] bilmiyorum ancak yoğunluk olarak Kenan kod adi kişi ile mesajlaşıyordum. Kenan kod adlı kişi bylock dan ilk bahsettiğinde yargı içerisinde kullanılacak bir program olarak söylemişti. O dönemde de kendisi tarafından gönderilen dua, dini bir kısmı hikayeler, rüyalar ve Fetullah Gülen’in söylediklerine ilişkin notlar ile gene olarak çoğunlukla HSYK seçimlerine dair değerlendirmeler oluyordu. Ben bylock’u aralık ayına kadar kullandım ve o tarihte Kenan kod isimli kişinin artık bu program üzerinden yazışmayacağız demesi üzerine kaldırdım. Kendisi ile 2015 yılının Haziran ayından Temmuz ayına kadar zaman zaman yüz yüze zaman zaman da kendisinin bana verdiği tablet üzerinde kurulu olan Tango üzerinden görüştük. Tangoda da bylock listesinde bulunan kişilerin çoğu vardı. S.B. yoktu. Seçimlerin ardından Sivaslılar Birimi içerisinde de 3 ayda bir toplantı oluyordu ve daha önce belirlenen çerçevede çalışmalar devam ediyordu. Temmuz ayında Kenan kod isimli kişiyle son görüşmemizde kendisinin başka kişilerle ilgili vazife aldığını ve benimle başka bir kişinin irtibat kuracağını söyledi. Nitekim eylül ayı içerisinde … kod isimli kişinin yanında getirdiği … veya … kod adlı bir kişiyle beni tanıştırdı. Ailesinin Pursaklarda oturduğunu, babasının matematik öğretmeni olduğunu ve babasının orada Süleymancı cemaatine bağlı bir okulda görev yaptığını, Eskişehir’de iktisadi ve idari bilimler fakültesinden mezun olduğunu, 2006 yılında fakülteye giriş yaptığını, evli ve çocuklu olduğunu hatırlıyorum. Kendisiyle görüşmelerimiz bizim eve gelmesi şeklinde oldu. Benim gibi T. ile de görüştüğünü biliyorum. Eşim yeni doğum yapmıştı. Kendisi ve eşinin de KPSS’ye hazırlandığını söylüyordu. Sürecin geldiği nokta itibarıyla da görüşmeler 2-3 ayda bir ancak yapılabiliyordu. Görüşmelerimiz de yanında bir laptop olurdu ve oradan öncelikle manevi olarak benim yaptığım şeyleri sorardı. Ayrıca bilgisayardan açtığı video, doküman, yazı vs. gibi şeylerle sohbet yapardı. Benim Yarsav sürecine ilişkin ilişkilerimi bilirdi fakat bu konuda birşey sormazdı. Buluşmalarımızda çoğunlukla bire bir bazen de T.’nin olduğu şekilde 3 kişi görüşürdük. Bu şahsın takibi 2016 Mayıs ayına kadar devam etti. Benim görev yerim HSYK seçimlerinden sonra dahi değişmedi gözaltına alındığım tarihe kadar da 1. İdare mahkemesinde çalışmaya devam ettim. SORU: Dosya arasında bulunan 13/05/2017 tarihli bylock tespit tutanağında sizin bylock hesabınız dışında babanız … ‘ün kullandığı … no lu hat üzerinden bylock kullanıcısı olduğu belirtilmiştir. Bu konuya ilişkin olarak bilginiz var mıdır? CEVABEN: Bu konuyla İlgili olarak babam hakkında Silifke Cumhıınyel Başsavcılığı tarafından soruşturma yapılmış hatta ben SEGBİS aracılığı ile ifade vermiştim. Tespitin yapıldığı tarih benim eşimin doğum yaptığı tarihlerdi. Babam ve annem ziyarete gelmişlerdi. Muhtemelen benim evimde internet olmaması nedeniyle telefonumda internet paketimin bittiği bir tarihte babamın interneti üzerinden bağlantı yapmış olabilirim veya babamın telefonuna bylock indirmiş olabilirim fakat babamın telefonundan da kullanmadığıma eminim. Babam zaten bir çiftçidir. Bu tür programlarla herhangi bir iletişimi olamaz…” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Netice itibarıyla davacı ve babası hakkında düzenlenen “ByLock Tespit Tutanağı”nın ve davacının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Soruşturma Bürosunda müdafi huzurunda verdiği 25/08/2017 tarihli şüpheli sorgulama tutanağının incelenmesinden; davacı tarafından … GSM numarasından, … IMEI numaralı cihaza ByLock uygulamasının yüklendiği, babasına ait … numaralı hattın takılı olduğu … numaralı cihazı kullanmak suretiyle de ByLock uygulamasına erişim sağladığı anlaşılmaktadır.

a) Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
Davacı hakkındaki tanık beyanları şu şekildedir:
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan H.K. isimli şahsın … Cumhuriyet Başsavcılığınca … numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 23/02/2017 tarihli şüpheli ek ifade tutanağı:
“… hakim adaylığı döneminde cemaate ait bir staj evinde kaldığımı belirtmiştim, yine örgüte bağlı bir başka eve de arada sırada gidiyorduk, bu evde de yine hakim ve savcı adayı olan M.F.G., A.Ç., A.O., H.T., M.A. isimli şahıslar vardı, H.T. ve M.A. bir süre sonra evlenip bu evden ayrıldılar, eşlerinin mesleklerinin olmadığını biliyorum, cemaat aracılığıyla evlenip evlenmediklerini bilmiyorum, bu şahısların işlem görüp görmediğini bilemiyorum, yine hakimlik sınavına hazırlandığım dönemde kaldığım evden başka sınavı kazandıktan sonra ancak mülakattan önce yine benim gibi sıınavı kazanan bazı arkadaşlarla bir evde kalmıştık, bu evde de yine M.A. H.A., R.A., A.O. ve S.G. isimli şahıslar vardı. S. dışında hepimiz mülakatı kazanarak staja başladık, S. elendi, sonra memleketine döndüğünü düşünüyorum, kaldığımız bu evin abisi o dönemde hakim adayı olduğunu hatırladığım sonra da Danıştay Tetkik Hakimliği yapan …idi, sınava hazırlandığımız eve nadiren de olsa ismini S. olduğunu söyleyen hakim adayı olan soyismini hatırlamadığım bir şahıs geliyordu …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan H.T. isimli şahsın …Cumhuriyet Başsavcılığınca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 14/08/2016 tarihli şüpheli ifade tutanağı:
“…Ben akademide staj yaparken daha önceden cemaatte kalmam nedeniyle tanıdığım cemaatçilerden olduğunu bildiğim …, H.T., E.K. ve A.N.D., Y.O. ile soyadını hatırlayamadığım M. isimli kişilerle akademide karşılaşıyorduk, ancak bu kişiler benimle hiçbir şekilde görüşmek istemiyorlardı, zoraki merhabalaşıyorlardı, bunun dışında aramızda hiçbir şekilde diyalog kurmamaya çalıyorlardı, bu tavırlarının nedenini benim cemaat evlerinden ayrılmam olduğunu düşünüyorum…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan S.M.K. isimli şahsın ‘silahlı terör örgütüne üye olma’ suçundan hakkında …Cumhuriyet Başsavcılığının …tarih ve …soruşturma sayılı yazısıyla birlikte tutuklanma istemiyle mevcutlu olarak gönderildiği …Sulh Ceza Hakimliğince …numaralı sorgusu kapsamında 12/08/2016 tarihinde verdiği ifadesine ilişkin sorgu zaptı:
“…Benim söz konusu yapı ile olan ilişkim dershane döneminde başladı. Ordu’da Boztepe Dershanesine gittim Sonrasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandım. Benim gittiğim dershaneden benim dönemimde hukuku kazanıp bu yapının içerisinde kalmaya devam eden kişi yoktur. Ankara da üniversiteyi okurken bu yapının evlerinde kaldım. Benim kaldığım ev eğitimcilerin kaldığı evdi. Dolayısıyla fakülteden bu yapıya mensup kişi tanımıyorum. Zaten kapalı devre sistemi vardır. Ancak kendisi açıkça söylerse bu yapıdan olduğunu bilebilirim. Ayrıca okula devam zorunluluğu olmadığı için sıklıkla giden birisi değildim. Daha çok eğitimcileri tanırım. Yine fakülte bittikten sonra sınavlara bu yapının evlerinde hazırlandım. Söz konusu hakimlik/savcılık sınavına hazırlanırken benimle birlikte …(İdari Yargı Hakim), S.A. (Adli Yargı Hakim/Savcı), F.T.(Askeri Hakim); C.K. (Askeri Hakim), M.A. (İdari Yargı Hakim) aynı evde kalmişlardır. Bu şahıslar, bu yapıya mensuptur. Ancak hali hazırda halen bu yapı içerisinde bulunuyorlar mı bilmiyorum…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan T.Ö. isimli şahsın …Cumhuriyet Başsavcılığı Soruşturma Bürosunca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 04/08/2016 tarihli şüpheli ek sorgulama tutanağı:
“… Biz toplam 90 kişiden oluşan 8. Dönem idari hakim adaylarından cemaate mensup olanlar birbirimizi tanırdık. Bu 90 kişiden takriben 50 tanesi Gülen Cemaati mensubuydu. Bizim gibi cemaat mensubu olup diğer gruplara ayrılanlardan isimlerini hatırladığım …(Ankara Hukuk mezunu. Ankara 1. İdare Mahkemesi üyesi, açığa alındı), O.Ö. (Ankara 1. İdare Mahkemesi üyesi, açığa alındı), E.P. (Zonguldak Vergi Mahkemesi üyesi, açığa alındı), S.B. (Danıştay 2. Daire Tetkik Hakimi, açığa alındı),… bir başka grubu oluşturuyorlardı. Bu grubun cemaat tarafından atanmış sorumlusu …’dü …”
Davacı hakkında …Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosunca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen Esas No: …, İddianame No:…ve 08/08/2018 tarihli iddianame:
“…Gizli tanık Deniz-2’nin, şüpheli ile birlikte örgüte ait çalışma evlerinde kaldıkları, şüphelinin örgüt ile ilişkilerinin iyi olduğu şeklinde beyanda bulunduğu ve bu ifade üzerine şüpheliyi fotoğraftan teşhis ettiği…”
Davacı tarafından, bu tanık ifadelerine karşı bir beyanda bulunulmamıştır.
Öte yandan, davacının, …Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Soruşturma Bürosunca …numaralı soruşturma kapsamında müdafi huzurunda etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma amacıyla verdiği ifadesine ilişkin 25/08/2017 tarihli şüpheli sorgulama tutanağında:
“…SORU: Bu yapıyla ilk temasınız hangi tarihte ne vesile ile oldu? Sizinle kimler ne şekilde ilgilendiler? Başlangıçtan gözaltına alındığınız tarihe kadar Örgüt içerisinde size hangi kod isimle hitap edildi? Yine Örgüt hiyerarşisinde imam veya abi olarak adlandırılan kimlerle muhatap oldunuz? Size ne tür görevler verildi, örgütün teşkilatlanması ye eylemleriyle İlgili neler biliyor sunuz? CEVABEN: Silifke Lisesinde lise 2. sınıfta iken ilçedeki İlgi Dershanesini gitmekteydim. 2004 yılı Temmuz ayında sene sonunda ise nispeten daha iyi eğitim veren ve o zamanki bilinen ismiyle cemaat dershanesi olarak faaliyet gösteren Işık Dershanesinin sınavına girdiğimde %30 indirim kazandım ve Lise son sınıfta bu dershaneye devam ettim. Üniversite sınavına girdiğim sene, çok başarılı olduğum söylenemez. Sınıf Öğretmenliğini kazanacak kadar bir puan almıştım. Babamın da onay vermesiyle aynı indirim koşuluyla dershaneye bir yıl daha devam ettim ve daha iyi bir hazırlık dönemi geçirdim. Sonuçta 2006 yılında sözel puanda sınıf birincisi eşit ağırlık puanında ise Silifke ikincisi olarak üniversite sınavını kazandım. Üniversiteye hazırlık sürecinde Coğrafya branş öğretmeni olup bizim sınıfın Rehberlik öğretmeni A.B. ilgilenirdi. Bu kapsamda dershaneye bitişik dershane yurdunda ders çalışma programlarına bizi götürürdü. Orada yoğun ders çalışmanın dışında dini içerikli programlar yapıldığı olurdu. Programlarda cemaatin yaptığı güzel işlerden bahisle Türkçe Olimpiyatları Dünyanın pek çok ülkesindeki okulların faaliyetleri gibi konular anlatılarak bu çalışmaların başında bulunan Fetullah Gülen’in bizlere sevdirilmesine yönelik klipler, videolar, küçük sohbetler izlettirilirdi. Silifkenin sosyal yapısı nedeni ile çok açıktan yaygın bir çalışma yapmazlardı. O dönem yurt müdürü olarak bildiğim Bayburtlu ve B. isminde Taşucu Meslek Yüksekokulu mezunu şahsı hatırlıyorum. Yurttaki faaliyetlerin benzeri yine üniversite talebelerinin olduğu bir eve de ders çalışma kampı şeklinde de götürdükleri olmuştur. Bana herhangi bir kod ismi de verilmemiştir. Ancak ileride anlatacağım özere ByLock kullandığım dönemde …yada …olarak sisteme isim girmiş olduğumu hatırlıyorum. Üniversite sınavını kazandıktan sonra aslında ben Boğaziçi PDR bölümünü daha çok istiyordum. Hukuk konusunda tereddütlerim vardı fakat A.B. babamla telefonla görüşmüş ve Hukuk tercih etmem noktasında ikna etmiş, tercihin son gününde öğretmenlerimle görüştüğünde de benimle konuştu. Hukuk Fakültesi tercih noktasında da beni de ikna etti. Boğaziçi PDR bölümünden mezun olduğumda sıradan bir öğretmen olacağımı vs. söyleyerek benim Hukuk Fakültesini yazmamı sağladı. Sonuç açıklandığında ilk tercihim olan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine yerleştirildiğin öğrendim… A.B. benim Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmamdan sonra benim herhangi bir yurt araştırmama gerek olmadığını, kendisinin bu konuda yardımcı olacağını söylediğini hatta ben Ankara’ya gitmeden birkaç gün önce Ankara’ya gitmişti. Ankara’ya geldiğimde otogarda beni kendisi ve yanında birkaç üniversite öğrencisi ile karşıladı. Bu kişilerden M.K. isimli olan kişi Hukuk Fakültesi talebe İdi, Diğer kişi R.D. ismiyle hatırladığım ve Silifkeli olup Gazi Eğitim Fakültesinde okuyan sonradan da subaylığa geçen bir kişiydi. Birlikte Emekte bir eve gittik, orada kahvaltı hazırlanmıştı. İlk önce Fakülteye yakın bir evde Cebeci’de kaldım. Göl başındaki Tapu Kadastro Meslek Yüksekokulunda okuyan isimlerini hatırlamadığı iki öğrenci vardı. Onlar bir süre sonra evden ayrılınca ev kapatıldı. Ben Ankara’ya ilk geldiğimde kahvaltı yaptığımız o eve yerleştirildim. Bir sene kadar bu evde kaldım. O dönem içerisinde bu evde birlikle kaldığım kişiler sonradan Osmaniyedeki Üniversitede öğretim görevlisi olan memleketi Hatay olan İbrahim kod adlı H.B., Gazi Fen Bilgisi öğretmenliğinde okuyan ve Mersinli olan M. isimli soyadını hatırlamadığım kişi, Gazi Fizik Bölümü 1. sınıfta okuyan Mersinli ve Y.E. isimli kişi (Babasının adı S. idi ve anladığım kadarıyla cemaatin önde gelen isimlerinden biriydi, Y.E. bir yıl sonra Kayseri’de bir üniversiteye sanırım Makine Mühendisliğine geçiş yaptı.) H.B. ile hemşeri olan ve onun arkadaşı olan Gazi Fizik öğrencisi F. isimli kişi ile kısa bir süre evde kalan M.’nin arkadaşı olan ismini hatırlamadığım bir kişi vardı. Evin imamı M. isimli kişiydi ancak İ. kod adlı H.B. sanırım daha üst düzeydi. Bu evde faaliyet olarak ortaokul talebelerinin getirtilerek ders çalıştırılması gibi faaliyetler olurdu. Bu faaliyetler sırasında gelenler genellikle ortaokul talebeleri olduğundan ve dershane kökeni olduklarından cemaatle ilgili veya ideolojik anlatımlar çok olmazdı. Benim doğrudan ilgilendiğim öğrenciler yoktu. Sadece bazen soru çözümü gibi katkılarım söz konusuydu. Bu faaliyetler dışında H.B. tarafından bizim evde kalmayan ancak sanırım lise ve üniversite talebeleriyle ayrı ayrı ilgilendiklerini düşündüğüm ODTÜ bilgisayar mühendisliği 2. sınıf öğrencisi A. isimli kişi, Gazi Fen Bilgisi öğretmenliğinde okuyan Trabzonlu ve B. isimli kişi, ODTÜ bilgisayar mühendisiliği okuyan son sınıf öğrencisi Kırklareli Fen lisesi mezunu ve Kayserili O.D. (veya D.), adı K. olup Ankara Üniversitesinde uzayla ilgili bir mühendislik bölümünde okuyan hatırladığım kadarıyla sonradan subay olan kişi, Gazi Fizik bölümü öğrencisi O. isimli kişinin geldiği her zaman cuma günü yapılan toplantılar olurdu. Bu toplantılara biz katılmazdık. Bu toplantılarda normalde cemaat içerisinde kot pantolon, t-shirt giyilmesi hoş karşılanmazken bu kişilerin bu kıyafetlerle geldiklerini, İbrahim kod adlı H.B. tarafından onlara para verilip, şehir dışına gönderildiklerini biliyorum zira bu toplantılardan sonra akşam birkaç defa bu kişilerden AŞTİ’ye gidenlerin olduğunu, zaman zaman karşılaşmalarımız nedeniyle zaman zaman da konuşmalardan anlıyordum. Şu anda devam eden özellikle darbe ile ilgili yada asker kişilerle ilgili iddianamelerde benim bu bilgilerim birlikte değerlendirildiğinde bu kişilerin Ankara dışında bulunan Askeri öğrencilerle birebir görüşmeye girdikleri kanaatine ulaştım. Dolayısıyla H.B. de bunların sorumlusu olarak ev imamından daha farklı ve daha üst bir görev ifâ etmiş anlamına geliyor. H.B. okulu bitirmişti. Buna rağmen o sene bizimle birlikte o evde kaldı. Sonrasında iki yıl daha Ankara da başka yerlerde kaldığını bitiyorum. Bu toplantılara Z.O. isimli bir kişide zaman zaman gelirdi. Anladığım kadanyla H.B.’nin da üstünde bir kişiydi. Bizim evimizin bulunduğu bölgede o sene sanırım başka ev yoktu. 100. Yılda bulunan başka bir ev ile birlikte bizim ev dahil olmak üzere zaman zaman 15 günde bir veya ayda bir toplantılarda yapılırdı. Bu toplantılarda bulunanların tamamı değişik fakültelerin birinci sınıf öğrencileriydi. Birinci sınıf bittikten sonra ikinci yıl Emek’te açılan yeni bir eve yerleştirdiler. Daha doğrusu 100. Yıl semtinde bulunan iki ev Emek semtine taşındı. Bu evin imamı Kayserili olup Ankara Tıp Fakültesinde okuyan ismi M.A.( veya A.) İdi. Evde kalanlar ise benim dışımda Gazi Fizik bölümünde okuyan Silifkeli ve K. isimli kişi, Ankara Siyasal Bilimler Fakültesinde okuyan M. isimli kişi, TOBB üniversitesinde öğrenci olan isimlerini hatırlamadığım iki kişi vardı. Bu eve lise talebeleri ve Balgattaki bir yurttan üniversite öğrencileri geliyordu. Yine ilk sene olduğu şekilde ders çalıştırma vs. faaliyetler oluyordu. Benim kaldığım ev fakülteye uzak bir bölge olup Hukuk öğrencilerinin yoğunlukta olduğu bir bölge değildi. Daha çok Mersin’deki dershanelerden öğrencilerin yerleştirildiği evler olduğundan fakültede cemaate adam kazandırma yönünde bir faaliyette bulunmamla ilgili o dönem bana yapılan telkinleri karşılama imkanım yoktu. 3. sınıfta Mebusevleri semtinde bir eve yerleştirildim. Evin imamı E. isimli ve Ankara Üniversitesi matematik bölümü öğrencisi Giresunlu birisiydi. Bu evde kalanlar ise S.G. isimli Gazi Teknik Eğitim Fakültesi bir kişi, M.B. isimli ve aynı fakülteden bir kişi, sonradan vefat eden Ankara Hukuk öğrencisi Ö.F. isimli bir kişı, soyadını hatırlamadığım Konyalı ve Ankara Üniversitesinde okuyan A. isimli bir kişi, Mersinli ve Gazi Üniversitesi Türkçe Öğretmenliğinde okuyan M. isimli kişi idi. Bu evde esnaflara yönelik toplantılar olurdu. Bu toplantılara Ankara’da cemaat yapılanması içinde bölge imamı olarak görev yaptığını değerlendirdiğim A.T.Y. katılırdı ve esnaflara sohbet yapardı. Biz genellikle toplantılarda bulunmazdık. Bazen ikram safhasında beraber olurduk. Bu toplantılar haftada bir veya onbeş günde bir olurdu. Gelenler lüks araçlarla gelirlerdi. Çoğunlukla anladığım kadarıyla inşaat sektöründe çalışan kişilerdi. Yaklaşık on kişilik bu esnaf grubu hep aynı isimlerden oluşuyordu. Fotoğraflar gösterilirse teşhis yapabilirim. Hafta sonları da Tandoğan’daki …isimli Yüksek Öğrenim yurdundan öğrenciler kahvaltı için bizim evimize gelirlerdi. Bu öğrencilerle bu organizasyonları yapan kişi Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okuyan İ.Ç. isimli kişiydi. Bu kişi aynı zamanda Üniversitede fakülte temsilcisi olarak seçilip görev yapıyordu. Üçüncü sınıfın ikinci dönemine geldiğimde İ.’nin aracılığıyla Cebeci’deki bir eve çağrıldım, gittiğimde üçüncü sınıf Hukuk Fakültesi öğrencileri vardı. Gelen kişileri teker teker bir nevi mülakata alan bir kişi vardı. Bu kişiyi H. isimli ve İdari Yargıda görev yapan bir hakim olarak duydum. Sonradan da gerçek adının A.A. olduğunu öğrendim. Nitekim bu süreçte bu şahıs ihraç edildi. Trabzon’da idari yargı hakimi iken ihraç edildi. Burada okul durumu cemaatteki geçmişi ve pozisyonu, sosyal çevresi, yabancı dil düzeyi gibi konularda görüşmeler yapan bu şahıs mülakat sırasında ayrıca not alıyordu. O gün orada ben mülakata girenlerden M.E., M.K. (veya K.), YS.K. ile soyadını hatırlamadığım S. isimli kişiyi tanıyorum. Bu mülakatların kaç gün sürdüğünü, kaç kişiyle görüşme yapıldığını tam olarak bilmiyorum. Şahsımla ilgili sorulan sorulara cevap verdim. Bu kişi yabancı dil üzerinde hassasiyetle durdum. Ben de yabancı dilimi geliştirmeyi düşündüğümü söyledim. 4. sınıfa başladığımda yine Emek’te başka bir eve yerleştirildim. Dönem ortalarında bu evden başka bir yere geçeceğim söylenmişti. Bu evin sorumlusu daha önce aynı evde kaldığım ve yukarıda bilgi verdiğim M. isimli kişiydi. Orta 3 talebeleri bu eve gelip gidiyordu. A.T.Y. bu evde de toplantılar yapıyordu ancak bu kez katılanlar esnaflar değildi. Ayda bir olan bu toplantılara cemaat içerisinde farklı sorumlulukları alan mesela esnaflara sohbet yapan veya öğrencilerle ilgilenen kişiler geliyorlardı. ODTÜ fizik bölümünde okuyan Giresunlu B. isimli bir kişi, Hacettepe Sosyal Hizmetler Bölümünde okuyan Adanalı ve ismi Y. olan bir kişi ile Hacettepe Üniversitesinde okuyan Y. isimli bir kişi bu evde kalıyordu. 4. sınıfın başından itibaren Emek Yeşiltepe bloklarında bir evde O.K. isimli kişi içlerinde benimde olduğum dört kişiyle rutin olarak ayda bir görüşmeye başladı. Benim dışında diğer 3 kişi Y.S.K., Başkent Hukuk Fakültesinde okuyan F. isimli kişi ve H.T. bu görüşmelere geliyordu. Bu görüşmelerde O.K. daha çok mesleki yönlendirmelerle okulun bir an evvel bitirilmesine yönelik motivasyon içeren konuşmalar yapıyor, yabancı dil ve ALES konusunda bizleri teşvik ediyordu. Bu kişinin sonradan Danıştay tetkik hakimi olduğunu öğrendim bu şekilde fakülteyi bitiren kişilerin veya hakim savcı stajerlerinin son sınıftaki öğrencileri kişisel durumlarına da bakarak yönlendirdiklerini ve irtibat halinde olmaya devam ettikleri anlaşılmaktadır. 3-4 ay bu şekilde görüşmeler devam etti ve sonunda O.K. kendi ismiyle bizi bir süre sonra arayacak kişinin gideceğimiz evleri söyleyeceğini anlattı. Nitekim ismini H. olarak veren ve Adli Yargı hakimlik stajı yaptığını söyleyen bir kişi önce beni telefonla aradı ve sonra bulunduğum eve gelerek kendi aracıyla eşyalarımı alarak birlikte gittiğimiz Batıkent’teki eve beni yerleştirdi. Geldiğim bu ev daha önce adli yargı hakimlik sınavını kazanan kişilerin kaldığı evmiş. Benimle birlikte orada sürekli kalan 4 kişiydi. Şu an ismini hatırlamadığım 2 kişi ise kısa sürelik kalıp gittiler. 4 kişinin isimleri Y.S.K., E.K., Y.A. ve S.I. idi. Son sınıfın ikinci dönemini burada geçirdik. Finaller ve bütünleme sınavlarına burada hazırlandık. Bu eve gidip gelerek ilgilenen S. isimli bir hakim savcı adayı dışında bunun üzerinde görevli olduğunu düşündüğüm ve yukarıdan H. ismiyle kendini tanıtan ancak gerçek ismini bilmediğim bir stajyer vardı. Onun üzerinde de A.A. vardı. İki kez A.A. bizim kaldığımız bu evde toplantı yaptı. Toplantıların içeriği kendi ilgilendiği ve Hukuk Fakültesi öğrencisi olup İngilizce çalışan öğrencilerin durumuyla ilgiliydi. Beraber kaldığımız kişilerden Y.S.K., Y.A. ve E.K. sonradan hakim oldular ve bu süreçte ihraç edildiler. S.I. ise İngilizceden yeterli puan alıp Milli İstihbarat Teşkilatının mülakatına girmişti fakat orada elendi, sonrasında Gazi Üniversitesinde Yüksek Lisans yapıp Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde asistan olarak göreve başladı. Y.S. ve E. o sene mezun olup ardından hakim-savcı sınavlarına hazırlanmak amacıyla çalışma evine geçmişlerdi. Ben o sene mezun olamadım. Gülveren’de Bahçelerüstü mahallesinde bîr eve yerleştirildim. Y.A. da benimle birlikte aynı yere yerleşti. S.I. ise Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olup belirttiğim gibi Yüksek Lisansa kabul edilmişti. Gülveren’deki bu eve benim ve Y.’nin dışında E.P., C.K. ve Sinoplu olup ismini B. olarak hatırladığım 3. sınıf öğrencisi bir kişi vardı. Bu evde de S. ve H. isimli hakim adayları gelip giderek ilgilendiler. Hepimiz ayrıca ingilizce kursuna devam ettik. O sene derslerimi verip mezun oldum. KPDS puan durumuna göre barajı aşan kişileri başka bir eve aldılar. Ben barajı geçemediğim için ve B. de mezun olamadığı için diğer eve gönderilmedik. Gülveren’deki evde A.A. ve yine o tarihte hakimlik stajı yapan K.T. zaman zaman kendi aralarında toplantı yaparlardı. Yani mezun olacak kişilerin kaldığı bu evlerle ilgili olarak hakim-savcı adaylarının kendi aralarındaki toplantılar bu evlerde yürütülürdü. Mezun olduktan sonra ismini L. olarak belirten ancak sonradan idari yargıda hakimlik yapıp bu süreçte ihraç edilen isminin C.Y. olduğunu bildiğim kişi beni telefonla aradı. Kızılay’da buluştuk. Beni H. isimli hakim adayının selamıyla aramıştı. C.K.’ye ben kendisi ile buluştuğumuzda yemek yedik ve bizi çalışma evine yerleştireceğini anlattı yaklaşık 1 hafta sonra kaldığımız evden bizi alarak Demetevlerde Ragıp Tüzün caddesinin sonunda bulunan eve yerleştirdi. Çünkü bu ev hakim / savcılık sınavına çalışma eviydi. Bu evde benimle birlikte C.K., S.K., S.A, S.B., M.B. ile Ankara Hukuktan o sene mezun olan soyadını hatırlamadığım İ. isimli bir kişi vardı. Bizi bu eve yerleştiren C.Y. haricinde M.K. isimli hakim savcı adayı ara sıra gelip kontrol ediyordu. 20 gün kadar o evde kaldıktan sonra S., C. ve ben Antares yakınlarında bir başka çalışma evine götürüldük. Gittiğimizde orada sınavı kazanıp staja başlama aşamasında olan Ö.F.Ö. ve ismini hatırlamadığım 2 kişi evi temizleyip eşyalarını aldıktan sonra bize bıraktılar. Biz üçümüz yerleştikten sonra M.A, S.A. ve F. isminde olup Ankara Hukuk mezunu bir kişi geldi. Takip eden zamanda S.E. isimli kişi de 10 gün kadar bu evde kaldı sonrasında başka bir çalışma yerine geçti. Çalışma evlerinde cep telefonu kullanılması yasaktı ve ailelerimizle yakınlardaki ankesörlü telefonlar üzerinden aramak suretiyle irtibat sağlıyorduk. Bu ev ile C.Y. ve o zaman kendisini bize Ö. ismiyle tanıtan Ö.F.Ö. ilgileniyordu. Sürekli ders çalışmamız isteniyordu. Ortalama 11-12 saat çalışıyorduk. Kendilerinin hazırladıkları çalışma notları ve diğer piyasadaki diğer soru bankalarından sınavlara hazırlandık. Sınav sorularının önceden verilmesi gibi bir olaya ben şahit olmadım. Ekim 2011 ayında Askeri Hakimlik, Kasım 2011 ayında ise idari yargı hakimlik sınavlarına girdim. Askeri hakimlik sınavında barajı geçemedim. İdari yargı sınavında ise 89 puan aldım. C. ve F. askeri hakimlik sınavını kazandılar. Sonrasında da askeri hakim oldular, Yazılıyı kazanan kişiler için evde ayrı ayrı mülakat yapıldı. Bu mülakatı yapan kişiler içerisinde bizden sorumlu olan Levent kod adlı C.Y.’nin anlatımına göre sınav biriminin sorumlusu olan ve Yavuz kod adını kullanan ve iş hukuku alanında çok yetkin olduğu anlaşılan ve staj döneminde de akademide derse gelen H.C. isimli hakim başkanlığında bir heyet vardı. Bu kişi yanında Danıştay Tetkik Hakimi E.E., İ.B., …kod adlı ismini hatırlamadığım ancak fotoğraftan teşhis edebileceğim bir Yargıtay Tetkik hakimi gelmişti. …kod isimli kişi H.C.’nin bir alt görevinde ve yaklaşık 15 kadar çalışma evinden sorumlu kişiydi. Gerçek bir mülakat şeklinde sorular sorulup bizi değerlendirdiler. Mülakat öncesinde referans bulma konusunda tanıdığımız hakimler ve siyasilerle görüşmemizi tavsiye ettiler, özellikle Ak parti milletvekilleri, Yargıtay ve Danıştay Tetkik Hakimleri ile üyeleri HSYK üyelerinden referans kurmamızın faydalı olacağını söylediler… Sonuçta mülakatta da başarılı olarak staja başladım. Staja başlamadan önce bizimle yine görüşme yapanlar oldu, ismini U. olarak bildiğim 138 bin sicilli ve o dönem hakimlik stajı yapan bir kişi gelerek sınava hazırlanma sürecine ilişkin bilgiler aldı. Kendi sınav hazırlığı ve kendi staj sürecine ilişkin bir şeyler anlattı. Sanırım bizden sonra yine sınava hazırlanacak kişilerle ilgili yürütülecek çalışmalarda kullanılmak üzere bu bilgileri değerlendirmek için yaptı. Daha sonra ben memlekette iken Levent kod adlı C.Y. beni telefonla arayarak bir adres ve tarih vererek o gün o adreste olmana istedi. Sonuçlar açıklandıktan sanırım iki hafta sonra Keçiören’de Melih Gökçek parkı yakınlarında verdiği adresteki eve gittim. O evde bulunanlar benim gibi hakimlik sınavını karanan kişilerdi. Bunlar O.Ö., H.Ö., M.E.K., M.T., S.K., A.K., F.C.Ö. ile soyadını hatırlamadığım Z. isimli bir kişi vardı. (Z. adlı bu kişi Akademi stajının ikinci haftasında stajı bırakarak Milli İstihbarat Teşkilatına geçti.) …kod adlı C.Y. ile birlikte …kod adlı ve soyadını bilmediğim H. isimli Adli Yargı hakim adayı bir kişi de geldi. Benim gibi staja başlayacak olan yukarıda ismini saydığım kişiler ile toplu halde …kod adli M.K. isimli ve akademide koordinatör hakim olan kişi toplantı yaptı, …kod ve …kod adlı kişiler evde başka odada bulundular. Toplantıda M.K. bize tutacağımız evlerin en fazla 3-4 kişi olmasını, idare mahkemesine yakın yerlerde ev bulmamızı ve staj süresince insanlarla ilişkilerimize dair yapmamız gereken şeyleri anlattı. Kendisinin bu dönem stajerierden sorumlu hakim olduğunu, stajerler arasından da N.B. ve Ş.M.A.’nın devre sorumluları olarak görev yapacağını bildirdi. Yine evlerde kalacak kişilere ilişkin paylaşım yapıldı. Ben O.Ö., M.E.K. ve sonradan gelen E.P. aynı evde kalmak üzere belirlendik. Birkaç gün içerisinde bir ev bulduk. M.K. bu evi gördü ve uygun gördü. Bu şekilde o evde kalmaya devam ettik. Staj süresince 3-4 evden sorumlu olan ve devreci denilen kişiler tarafından evlerin genel kontrolü ve bilgilendirmeler yapılırdı. Bizim evin de içinde bulunduğu birkaç evin
sorumlusu N.B. isimli stajyer idi. Cemaat içerisinde memuriyete girildiğinde ilk maaşın tamamını, sonrasında belirli yüzdelerini, aidat yada burs adı altında verme durumunun olduğu bilinen bir şeydir. Doğal olarak bunu bende vermek durumundaydım. İlk maaşımı şahsi borçlarım olduğundan veremedim. Sonrasında belirli miktarlarda parayı evimize geldiği zamanlarda M.K.’ye veya N.B.’ye veriyorduk. 5 günde bir veya ayda bir iki evde bulunan hakim adayları kahvaltıda buluşuyorduk. Bizim beraber toplandığımız diğer evde kalan kişiler A.K., Zü. isimli kişinin M.A., S.B., H.H. isimli kişi idi. N.B. her kahvaltıya gelirdi. Zaman zaman onun yanında da başkaları olurdu. Bu kahvaltılarda stajın genel gidişatına ilişkin değerlendirmeler olurdu. Dikkat etmemiz gereken hususlar anlatılırdı. Bu kapsamda ulu orta namaz kıIınmaması oruç tuttuğumuza ilişkin görüntü verilmemesi gibi konular söylenirdi. Ayrıca İngilizcenin geliştirilmesi ve evlilik gibi konular konuşulurdu. Mesela evlilikle ilgili olarak ismini yada kod adını hatırlamadığım bir Yargıtay tetkik hakimi veya yargıtay savcısı gelmişti. Ben meslektaşla evlilik düşünmediğimi söyleyince bu dönemde sadece meslektaşlarla ilgili yardımcı olabileceğini belirtti. Staj döneminde bu yöntemle evlenmeyi düşünen arkadaşların M.F. isimli bir Yargıtay Tetkik Hakimleri ile odasında görüştüklerini duymuştum. Nitekim bir kısmı staj döneminde veya meslekte yine meslektaşlarla evlendiler fakat evlilikleri bu şekilde mi gerçekleşti bilmiyorum. İngilizceyle ilgili olarak da M. isminde olduğunu hatırladığım Danıştay Tetkik Hakimi bizimle görüşmüştü. Staj döneminde bizim eve bir toplantı için düşünüp bakmaya gelen iki idari hakim olmuştu. Bunlarda K.K. ve Y.A. idi. Staj döneminde Danıştay 8. Daire[sin]de çalıştım. Staj 15 ay sürdü. 17 Temmuz 2013 tarihinde kura çektik. Ankara 1. Daire [İdare] Mahkemesinde 12 eylül 2013 tarihinde göreve başladım. Staj döneminin sonunda Mayıs ayında nikah yaptım ve Ağustos ayında da düğün yaparak evlendim yani stajda kaldığım evden kura sonrasında ayrılmıştım. Eşim ev hanımıdır. Eşimle tanışmamız cemaat tarafından yapılmamıştır. Bir başka arkadaşımın aracılığı ile tanıştık ve anlaşarak evlendik. Evlendikten sonra Cevizlidene’de bir ev tuttum. 6 ay sonra asansörün olmaması ve eşimin hamileliği nedeniyle Saimekadın’da başka bir ev kiraladım. Gözaltına alındığım tarihe kadar da bu evde oturuyordum. Göreve başladıktan sonra Ankara İdare Mahkemesinde kura çekenlerden 5-6 kişi olmak üzere M.K. bizi topladı ve Ankara İdare Mahkemesinden sorumlu olan kişinin yine bu 16. İdare Mahkemesinde üye olan İ.A.’nın olduğunu, ona ulaşamadığımız durumlarda A.A. ile görüşmemizi söyledi. O tarihten sonra M.K.’yi görmedim ancak bize söylenen ve devrecilik sisteminden anlaşılması gereken bir ömür boyu bu irtibatın devam etmesi gerektiği ve N.B. aracılığı ile bizden sorumlu olan kişinin M.K. olduğudur. Meslekte iken beklenti aynı devrede olan kişilerin 4-5 kişiden oluşacak gruplar halinde rutin toplantılara devam etmesi olmasına rağmen toplantılar yapılmadı. Genellikle N.B.’nin E.P., B.Z., F.C.Ö. ile görüşmesi onunda devredeki diğer kişilerle irtibatını sürdürmesi şeklinde sistem devam etti. Örneğin ben F.C.Ö. ile görüşüyordum. Yukarıda belirttiğim üzere bizim mahkemedeki sorumlumuz İ.A. olmakla beraber onun yanında ayrıca manevi yönden bizi destekleyecek ve takip edecek kişi olarak Kenan kod isimli bir kişi söylendi. Bu kişiyle tanışmamız bizim stajdan kaldığımız ve halihazırda başka arkadaşların kalmaya devam ettiği evde olmuştur. Oraya gittiğimde Kenan kod isimli kişinin bir üst abisi olduğu söylenen İsmail kod isimli kişiyle tanıştırdılar. Bu görüşmeler sırasında N.B. vardı ayrıca O.Ö., H.Y.T., E.P., B.Z. vardı. Kenan ve İsmail kod isimli kişiler sivil kişilerdir. Yine o dönem sohbet maksatlı olarak kaldığımız eve gelen Muzaffer kod adlı ve Ragıp Tüzün caddesine oturan bir sivil kişi olmuştur. Bu kişinin adresini aynı dönem staj yaptığım H.B.’nin oturduğu aynı bina olması nedeniyle biliyorum. Kenan kod adlı kişinin adresini de bizi akşam yemeğine çağırmasından dolayı biliyorum. Bu ev ise İvedîk Caddesinden …market bitiminden hemen sola dönülüğünde …sitesi …blok … katta idi. M. isimli kişiyi Emek 8. Cadde üzerinde stajda bizim üst dönem bazı kişilerin yanında gördüm, O nedenle o dönemden sorumlu sivil abi olabileceğini değerlendiriyorum. Yine bu dönem kaldığımız, eve gelerek …kod adlı kişi gibi bizimle konuşan ve konuşmalarından cemaatin sınav biriminde yanı çalışma yerlerine ilişkin görevi olduğunu anladığım Nafiz kod adlı bir sivil şahıs gelmişti. Bu kişiyi o gün bir arkadaşımız arabayla evine bırakmıştı. Bu nedenle evini biliyorum. Serhat mahallesinde Yunus markettin sola dönüldüğünde sağdan ikinci apartmanda oturuyordu. Bu adresleri şayet imkan verilirse gösterebilirim ve fotoğraflardan kişileri teşhis edebilirim. 17-25 aralık sürecine kadar ilk başlarda beni Kızılcahamam savcısı olarak görev yapan N. isimli kişi Ankara idare Mahkemesi hakimi Ş.Ö., M.A.T. ve Eskişehir İdare Mahkemesi hakimi olan M.E.K. ile aynı gruba verdiler. 15 günde bir Kenan kod isimli kişi Maltepe civarında bulunan bir adreste bizi topluyor ve dini içerikli sohbet yapıyor, aidat ve bursların takibi, Türkiye’nin genel meseleleri ile ilgili değerlendirmeler, yaklaşan HSYK seçimleri, muhtemel adaylar ve sair hususlarda konuşmalar oluyordu. SORU: Soruşturmalarımız kapsamında örgütün yargı içerisindeki yapılanmasında menfî takip isimli bir birimin bulunduğu ve bu birime örgüt mensupları tarafından örgütün bakışı ile menfî görülen kişilerle ilgili bilgi ve belgelerin yazılı olarak verilerek bir merkezde toplanmasının sağlandığının, bu kapsamda hakim savcıların görevlerini yaparken karşılaştıktarı kişi ve olaylar ile önlerindeki soruşturma ve davalarla İlgili bilgileri de sivil abilere verdiklerinin, keza davalar takip birimi adıyla başka bir birimin ise bu bilgileri değerlendirerek örgüt adına yapılacak operasyonlarda veya örgütün karar mekanizmalarından gelecek talimatların ilgili hücrelere iletilmesi şeklinde çalıştığının tespit edildiği görülmektedir. Bu kapsamda yukarıda belirttiğiniz toplantılarda sivil abiye ne tür bilgiler verilirdi? Siz ne tür bilgiler verdiniz? Adı geçen birimlerle ilgili bildikleriniz nelerdir? CEVABEN: Ben o dönem menfi takip birimi ve dava takip birimi kavramlarım duymadım. Mesleğe girdiğim zaman süreci HSYK seçimlerinin hemen öncesiydi. Bütün görüşmelerde seçimlere ilişkin değerlendirmeler ağırlıklı olarak yapılıyordu. Bu süreçte adaylarda yavaş yavaş belli olduğunda sürekli olarak kim ne kadar kişiden oy istedi. Kaç kişiyi ikna etti tarzında konuşmalar yapılıyordu ayrıca benim görev yaptığım dosyaların yansı göç idaresi ile ilgili idari işlemlere ilişkin davalardı. Bunun haricindeki dosyalar genel tevziden atama ve sair konularda geliyordu. Kamuoyunu ilgilendirecek herhangi bir dosya incelemedim. Birlikte yapılan toplantılarda gelen sivril kişiye bu tarz bilgilendirme yapıldığını veya bir belge doküman verildiğini görmedim fakat birebir görüşmeler yapıldığını biliyorum. Sivil abiye o sıralar böyle bilgiler verilmiş olabilir. Şahsen benim sorunuzda geçtiği şekilde bir paylaşımım olmadı. 3 ay kadar bu grupla görüşmeler devam etti. 17/25 aralık süreci yaşandıktan sonra ise grup şeklinde toplanıp görüşmeler sona erdi. Bunun yerine öncelikle 2-3 ayda bir görüşmelerin olacağı belirtilerek Kenan kod isimli kişinin herkesin evine gelip bu durumu açıklaması oldu. Bir süre sonra …kod isimli kişi evrime gelerek YARSAV’a [üye] olup olamayacağımı sordu. Ben olabileceğimi belirttim. Bunun üzerine bir süre sonra ankara İdare Mahkemesinden T.Ö. ile benim Yarsav’a üye olmamız için bizimle görüşüleceğini anlattı. Bu şekilde 2-3 ay da bir kendisinin bizimle buluşacağını söyledi. Yaklaşık 15 gün sonra mahkemedeyken dâhiliden K.K. beni arayarak İdare Mahkemesi yakınlarındaki Zerdali isimli restaurantın arkasındaki Bim’in önünden akşam 18:00 sıralarında beni M.D.’nin alacağını söyledi. M.D. de İdare Mahkemesinde hakimdir. Simaen tanıdığım bir isimdir. Belirttiği saatte T. ile birlikte yere gittik. M.D. Aracı ile oraya gelmişti. Aracına bindik, bizi Turkuaz lojmanlarında N.S. isimli Danıştay tetkik hakiminin evine götürdü. Orada Danıştay üyesi O.A., Ankara Savcısı M.K. ve Yargıtay tetkik hakimi A.K. vardı. O.A. orada birebir herkesle görüştü bilgi verdi. Yarsav üyesi olmasanız bile bundan sonra bu çizgide hareket etmeye ve Yarsav üyeleriyle ilgili yapılacak çalışmalarda idari yargı kısmında yer alacağımızı söyledi. O.A.’yı akademide dersimize girdiği için tanırım ayrıca Danıştay Üyeliğinden önce Yarsav’da yöneticilik yaptığını duymuştum. Cemaat bağlantısı ile ilgili soru işaretleri vardı. O evde o akşam görmemle kendisinin bu yapıyla olan bağlantısı benim yönümden netleşmiş oldu. Süreç içerisinde kendisini Danıştay’da ziyaret de ettim. Bu toplantıdan bir ay sonra Danıştay Tetkik Hakimi M.A.’nın evine çağrıldım. O.A.’nın telefonu ile ya da önceki toplantı da bunun gün kararlaştırılmış olabilir. M.A.’nın Urankentteki lojman olmayan kendi evinde yapılan bu toplantıda M.A., M.D., O.A., A.R.B., K.Ç., Sakarya Bölge İdare Mahkemesi üyesi olan T.Ç., A.G., V.A. vardı. Kahvaltı şeklindeki bu buluşmada Yarsav’ın genel durumu ve yaklaşan seçimlerdeki adaylık çalışmaları ile Yarsav üyesi olan cemaat mensubu kişilerin tutum ve davranışlarına ilişkin değerlendirmeler yapıldı. Seçimde Yarsav içerisinden cemaat mensuplarının seçime girip girmeyeceği gibi konular konuşuldu. Seçime kadar 2-3 kez daha farklı yerlerde bu tarz toplantılar yapıldı. Belirttiğim isimlerin dışında E.K. ve O.K. isimli idari hakimlerde bazı toplantılarda bulundular. Adli Yargıda bu süreç nasıl oldu bilmiyorum ancak A.K. Ve M.K.’nin dışında bu toplantılara kimin katıldığını bilmiyorum fakat O.A. adli yargıdaki bu süreci de yürüttü. Bu toplantılarda M.A. bulunmadı. Kongre sürecinde cemaat tarafından bir başka isimle ilgili herhangi bir telkin veya talimat olmadığı ve toplantılardaki konuşmaların satır aralarından bu ismin cemaat üyesi olduğu yönünde bir algı vardı. Bir süre sonra O.A. gruplar oluşturdu. Ben T.Ö., A.R.B., A.G., E.K. olmak üzere bizimle O.A. toplantılar yapmaya başladı. Bize özellikle sol ve sosyal demokrat yazarlara ilişkin kitapların, gazetecilerin ve sosyal medya hesaplarının takıp edilmesi, sosyal medyada ise yargı içerisinde bulunan Yarsav üyesi meslektaşlar ile irtibatın kurulmasını teşvik etti. Yarsav üyesi olmamızı o dönem uygun bulmadılar fakat Yarsav üyesi olmamakla birlikte çizgi olarak bu görünüşte devam etmememiz cemaatten olan kişilerle ilişki kurmamamız istendi. SORU: Anlattığınız sürece benzer bir şekilde örgütün muhafazakar kimlikli yargı mensupları içerisinde bulunan örgüt üyelerini “Vefa Birimi”, ülkücü kimlikli yargı mensuplan içinde gizledikleri örgüt üyelerini ise “Ay Yıldız Birimi” olarak isimlendirdikleri, soruşturmalarımızda kimi ifadelerden tespit edilmiş olup bu iki kesim dışındaki yargı mensupları içerisinde benzer bir çalışma yapıldığı da anlaşılmıştır. Bu birimin anlattığımız süre ile bağlantılı olduğu değerlendirilmekle örgüt tarafından bu birime heriıangi bir isim verilmiş miydi? Birimin sorumlusu kimdir ve yargı mensubu olmayan bir başka imamı var mıdır? Bu birim içerisinde başka ne tür faaliyetler yürütülmüştür? CEVABEN: Ben Vefa Birimini duymuştum. Muhafazakar çizgide olan hakimler o birim içerisine alındılar. Ay Yıldız Birimi olarak söylediğiniz yapıda olan kişileri ise Selçuk Birimi adıyla duymuştum. Yukarıda anlattığım ve benim de içerisinde yer aldığım oluşum ise “Sivaslılar Birimi” olarak bizzat O.A. tarafından dile getirilmiştir. Bu birimin sorumlusu O.A. idi. Sivil olarak ise kiminle görüşüyordu bilmiyorum fakat toplantılarımıza bir kez sivil bir şahıs gelmişti. İsmi söylenmedi. Belki fotoğraflardan teşhis edebilirim. Ayrıca Vefa birimi içerisinde kalan İdari Hakimlerden de teşhis yapabileceğimi düşünüyorum zira bu süreç öncesinde tedbir yaparak namaz kılmayan, muhafazakar insanlarla irtibata geçmeyen, fakat cemaat mensubu olduğunu bildiğim kimi isimler bu süreç ile birlikte daha muhafazakar bir çizgiye kaymışlardır. Benim bu birim içerisinde öncelikli olarak O.A.’nın belirttiği gibi sol ideolojiye ilişkin kitap ve medyayı takip etmek sosyal medyada belirttiği şekilde Facebook, adalet.org gibi platformlarda Yarsav üyesi yargı mensuplarıyla iletişim kurup süreci yürüttüm. Bazı arkadaşlarımız bu şekilde görünür olma ve tanınma yolunda adımlar attılar. Hatta bir kısmı sonradan YARSAV üyesi ve yöneticisi oldu. Örneğin M.D., M.D. bu şekilde bir süreç yürüttüler. Zaten amaçlanan doğrudan YARSAV üyesi olup dikkat çekmemek ve belirli bir süreç ile YARSAV’ın fikirlerine sahip bir kişi olarak anıldıktan sonra derneğe üye olmak olabilir. SORU: 2014 HSYK seçimlerinde Örgütün adayları nasıl belirlendi, isimler ve seçim stratejisi konusunda ne tür çalışmalar yapıldı, bu kapsamda Sivaslılar Birimi olarak belirttiğiniz yapılanma ne gibi temaslarda bulundu? CEVABEN: Kenan kod isimli sivil şahıs yukarıda da belirttiğim üzere T. ve benim takibi yapmaya devam ediyordu. Belirsiz zamanlarda ancak bir ay ya da daha fazla arayla Benim, T.’nin yada K. isimli şahsın evinde bir araya geliyorduk. 2015 yılının Eylül ayına kadar bu kişiyle gerek yüz yüze gerekse ByLock vc tango isimli programlar ile İletişimler sağlanıyordu. K. bizim yukarıda özetlediğim ve Yarsav çerçevesindeki bir çalışma içerisinde olduğumuzu rzaten biliyordu ancak bu konulara ilişkin herhangi bir şey sormaz ve söylemezdi. Seçim sürecinde idari yargıdan cemaat mensubu olduğu bilinen ancak bağımsız aday olarak ortaya çıkan isimler M.Ş., A.B., S.K. ile şuan ismini hatırlayamadığım iki kişiydi. Zaten bu üç isim asıl aday olarak, görünüyordu. Seçim stratejisi olarak Yarsav üyesi olan cemaat mensuplarının şayet görev yaptıklan yerlerde oy kullanacaklarsa Yarsav adaylarına oy vermesi, başka yerlerde oy kullanacaklarsa özellikle büyük şehirlerde ise bağımsız adaylara oy verilmesi söylendi. Yarsav listesinde olup cemaat tarafından desteklenen bir aday zaten yoktu. Bu İsimlere bize Kenan kod isimli kişi söylemişti. Sivaslılar Birimi kapsamında 2014 HSYK seçimlerinden önce Adlı yıl açıldığında bir kez toplantı yapıldı. Orada da nasıl oy kullanılacağı husus yukarıda belirttiğim şekilde söylendi. SORU: Bylock isimli uygulamanın örgüt tarafından mensuplarına örgütü Amerika’daki mühendis abileri tarafından çok güvenli bir iletişim aracı olduğunun belirtildiği kimi ifadelerde geçmektedir. Bıı uygulamanın HSYK seçim sürecinde de yoğun bir şekilde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Anılan uygulamayı sizin …notu hat üzerinden …İmei no lu cihazla İlk tespit tarihi olarak 11/08/2014 itibariyle kullandığınız yönünde tutanak dosyamız arasında bulunmaktadır. Bu uygulamayı ne şekilde kim tarafından verilerek telefonunuza yüklediniz, bylock üzerinden kimlerle iletişime geçtiniz? CEVABEN: Bylock uygulamasını ilk olarak Kenan kod isimli şahsın bize söylemesi ile duydum. Bu uygulamanın oldukça güvenli olduğunu ve playstore’dan indirebileceğimizi anlattı. Kendisinin bylock hesabına ilişkin numarasını verdi. Ben belirttiğim şekilde evde telefonuma bu programı indirdim ve verdiği numarayı girdiğimde bağlantı kurdum. Ortaklaşa belirlediğimiz şifre ile birbirimizi ekledik. Bylock da ismi Kenan olarak geçiyordu. Beni …veya …olarak eklemiş olabilirler. …takip ettiği grupta yer alan T.Ö., O.Ö., S.B. isimlerini ben bylock da görüyordum. Aynca Yarsav üyesi olarak bildiğim O..A, V.A. ve A.G. de benim iletişim kurduğum kişilerdir. Bunların hepsi ile mesajlaştım [mı] bilmiyorum ancak yoğunluk olarak Kenan kod adi kişi ile mesajlaşıyordum. Kenan kod adlı kişi bylock dan ilk bahsettiğinde yargı içerisinde kullanılacak bir program olarak söylemişti. O dönemde de kendisi tarafından gönderilen dua, dini bir kısmı hikayeler, rüyalar ve Fetullah Gülen’in söylediklerine ilişkin notlar ile gene olarak çoğunlukla HSYK seçimlerine dair değerlendirmeler oluyordu. Ben bylock’u aralık ayına kadar kullandım ve o tarihte Kenan kod isimli kişinin artık bu program üzerinden yazışmayacağız demesi üzerine kaldırdım. Kendisi ile 2015 yılının Haziran ayından Temmuz ayına kadar zaman zaman yüz yüze zaman zaman da kendisinin bana verdiği tablet üzerinde kurulu olan Tango üzerinden görüştük. Tangoda da bylock listesinde bulunan kişilerin çoğu vardı. S.B. yoktu. Seçimlerin ardından Sivaslılar Birimi içerisinde de 3 ayda bir toplantı oluyordu ve daha önce belirlenen çerçevede çalışmalar devam ediyordu. Temmuz ayında Kenan kod isimli kişiyle son görüşmemizde kendisinin başka kişilerle ilgili vazife aldığını ve benimle başka bir kişinin irtibat kuracağını söyledi. Nitekim eylül ayı içerisinde Kenan kod isimli kişinin yanında getirdiği Taha veya Talha kod adlı bir kişiyle beni tanıştırdı. Ailesinin Pursaklarda oturduğunu, babasının matematik öğretmeni olduğunu ve babasının orada Süleymancı cemaatine bağlı bir okulda görev yaptığını, Eskişehir’de iktisadi ve idari bilimler fakültesinden mezun olduğunu, 2006 yılında fakülteye giriş yaptığını, evli ve çocuklu olduğunu hatırlıyorum. Kendisiyle görüşmelerimiz bizim eve gelmesi şeklinde oldu. Benim gibi T. ile de görüştüğünü biliyorum. Eşim yeni doğum yapmıştı. Kendisi ve eşinin de KPSS’ye hazırlandığını söylüyordu. Sürecin geldiği nokta itibarıyla da görüşmeler 2-3 ayda bir ancak yapılabiliyordu. Görüşmelerimiz de yanında bir laptop olurdu ve oradan öncelikle manevi olarak benim yaptığım şeyleri sorardı. Ayrıca bilgisayardan açtığı video, doküman, yazı vs. gibi şeylerle sohbet yapardı. Benim Yarsav sürecine ilişkin ilişkilerimi bilirdi fakat bu konuda birşey sormazdı. Buluşmalarımızda çoğunlukla bire bir bazen de T.’nin olduğu şekilde 3 kişi görüşürdük. Bu şahsın takibi 2016 Mayıs ayına kadar devam etti. Benim görev yerim HSYK seçimlerinden sonra dahi değişmedi gözaltına alındığım tarihe kadar da 1. İdare mahkemesinde çalışmaya devam ettim. SORU: Dosya arasında bulunan 13/05/2017 tarihli bylock tespit tutanağında sizin bylock hesabınız dışında babanız Saim Güngör’ün kullandığı 0544…02 no lu hat üzerinden bylock kullanıcısı olduğu belirtilmiştir. Bu konuya ilişkin olarak bilginiz var mıdır? CEVABEN: Bu konuyla İlgili olarak babam hakkında Silifke Cumhıınyel Başsavcılığı tarafından soruşturma yapılmış hatta ben SEGBİS aracılığı ile ifade vermiştim. Tespitin yapıldığı tarih benim eşimin doğum yaptığı tarihlerdi. Babam ve annem ziyarete gelmişlerdi. Muhtemelen benim evimde internet olmaması nedeniyle telefonumda internet paketimin bittiği bir tarihte babamın interneti üzerinden bağlantı yapmış olabilirim veya babamın telefonuna bylock indirmiş olabilirim fakat babamın telefonundan da kullanmadığıma eminim. Babam zaten bir çiftçidir. Bu tür programlarla herhangi bir iletişimi olamaz. SORU: HTS kaydınızda yer alan Uluslararası görüşmelerde İspanya adresi 3 ayrı numaradan 03/10/2014 tarihinde 3 sms aldığınız, Yunanistan menşeili bir telefon numarasını 20/01/2015 tarihinde arayıp yirmi saniye görüştüğünüz 08/07/2014 tarihinde de Avusturya adresli bir telefon numarasına bir çağrı attığınız görülmektedir. Bu hususta bir açıklama yapacak mısınız? CEVABEN; Benim yurt dışında tanıdığım hiç kimse yoktur. Bu mesaj lan ve aramaları hatırlamıyorum. Yanlışlıkla gelen mesajlar ve çağrılar olabilir. SORU; T.Ö.’nün 05/08/2016 tarihinde Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan ifadesinde sizi 8. Dönem idari yargı hakim adayları arasında cemaate mensup olan kişiler arasında savmış, Iğdır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 14/08/2016 tarihinde ifadesi alman H.T. sizinle akademiden staj yaparken cemaatçi olarak bildiği kişilerden olduğunuzu belirttiği, Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/02/2017 tarihinde ifadesi alınan H.K.nin sizinle ilgili olarak hakimlik sınavına hazırlandığı dönemde evin abisi olarak sizi söylediği, o dönem hakim adayı olduğunuzu ve hatırladığı kadarıyla Danıştay Tetkik Hakimliği yaptığınızı. Cumhuriyet Başsavcılığımızca 18/08/2016 tarihinde ifadesi alınan Gizli tanık Deniz-2’nin sizinle ilgili olarak sicilinizi belirtmek suretiyle ve fotoğrafimzı göstererek çalışma evlerinde birlikte kaldığı ve cemaat kurallarına uyma konusunda iyi olduğunuzu söylediği, sonraki aşamalarda cemaatle ilgili bağının devam edip etmediğini bilmediği, Kayseri 2. Sulh Ceza HAkimliğinde 12/08/2016 tarihli sorgusu sırasında S.M.K.’nin hakimlik – savcılık sınavına hazırlanırken birlikte kaldığı kişiler arasında sizi de belirtiği anlaşılmaktadır. Bu ifadelere bir itirazınız var mıdır? CEVABEN : Ben o zamanki adıyla cemaat şuanda FETÖ/PDY olarak adlandırılan bu yapıyla ilgili bildiklerimi, yaşadıklarımı ve tanıdığım isimleri zaten samimi olarak anlattım. H.K.’nin ifadesinde ise benimle ilgili Danıştay Tetkik Hakimi olduğu bilgisi yanlıştır. Ayrıca herhangi bir çalışma evinin sorumluluğunu da almadım. Fakat staj sırasında H.Y. böyle bir görev yürütüyordu ve zaman zaman onun sorumlu olduğu evlere birlikte gittiğimiz olmuştu. O zaman böyle bir yorum yapmış olabilirler. Ben bu H.K. isimli kişiyi de tanımıyorum. Onun da beni tanımadığı zaten ifadesinden anlaşılmaktadır. Ben tüm bildiklerimi hatırladığım kadarıyla samimi olarak anlattım. Belirttiğim üzere gerçek isimlerini bilmediğim veya bir kısmının sadece ismini hatırladığım kişilerle ilgili şayet teşhis yaptırma imkanı olursa yararlı bilgiler verebileceğimi düşünüyorum. Adreslerle ilgili de aym şekilde yer gösterme yapabilirim. İfademin başında da belirttiğim üzere benim bu yapıyla olan irtibatlarım sonrasında yaşadığım bu bir yıllık süreç kendimi sorgulamama neden oldu. Soruşturmalarda ve yargılamalarda ortaya çıkan bu bilgiler bir terör örgütü İle karşı karşıya olduğumuzu, darbe girişiminde bulunan bu örgütün lideri olarak Fetullah Gülen’in yaşadığım mağduriyetlerde sorumlu olduğunu değerlendirdim. Gerçekten vicdanen pişman olarak bu yapıyla ilgili bildiklerimi anlatmaya karar verdim. Söyleyeceklerim bu aşamada bundan ibarettir…” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ait hizmet cetvelinin incelemesinden; davacının, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2011 mezunu olduğu, 05/04/2012 tarihli onaya istinaden 06/04/2012 tarihinde 8. Dönem İdari yargı hakim adayı olarak staja başladığı, Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 17/07/2013 tarihli kur’a kararnamesiyle Ankara İdare Mahkemesi Üyeliğine atandığı ve 26/07/2013 tarihinden itibaren Ankara İdare Mahkemesi Başkanlığında görev yaptığı görülmüştür.
Tanık beyanları, davacıya ait hizmet cetveli birlikte değerlendirildiğinde; tanık H.T. ve T.Ö. isimli tanıkların, davacıyla dönem arkadaşı olduklarını, davacıyı, 8. Dönem idari yargı hakim adayları arasında bulunan cemaat mensubu kişiler arasında beyan ettikleri, beyanlarının birbiriyle uyumlu olduğu, davacının etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma amacıyla verdiği ifadesinin bu beyanları desteklediği; Yine S.M.K. isimli tanık ile Gizli tanık Deniz-2’nin, davacıyla birlikte hakim savcılık sınavlarına örgüte ait çalışma evlerinde hazırlandıklarını beyan ettikleri ve davacının etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma amacıyla verdiği ifadesinde bu hususu doğruladığı görülmüştür. Bu durumda, tanık beyanlarının, davacının, değişik tarihlerde yapı ile irtibatını ortaya koyduğu değerlendirilmiştir. Kaldı ki, davacının da etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma amacıyla Cumhuriyet Başsavcılığında müdafi huzurunda verdiği ifadesinde; örgüte ve örgüt içinde konumuna dair ayrıntılı beyanda bulunduğu, lise döneminden hakim olarak görev yapıyor iken dava konusu kararla meslekten çıkarılmasına karar verildiği tarihe kadar örgüt içinde yer aldığını ikrar ettiği görülmüştür.
Bu durumda, davacının örgüt içinde yer aldığına, lise döneminde örgüte müzahir dershaneye gittiğine, üniversitede örgüt evinde kaldığına, sınavlara örgütün hakim-savcı sınav çalışma evlerinde hazırlandığına, hakim savcı adaylık döneminde örgüte ait staj evlerine kaldığına, örgüt toplantılarına katıldığına, örgüte himmet verdiğine, ByLock programını kullandığına, ‘Sivaslılar Birimi’ olarak adlandırılan birim içinde yer aldığına, örgütün talimatıyla YARSAV’a üye olmamakla birlikte YARSAV çizgisinde olduğuna dair bir görünüm çizdiğine ve diğer hususlara yönelik yukarıda yer verilen tanık beyanlarının, davacının etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacıyla Cumhuriyet Başsavcılığında müdafi huzurunda verdiği ifadenin değerlendirilmesi sonucunda, davacının FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır.

6) Dava Konusu Kararların Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi
Davacı, dava konusu kararlar ile bazı temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte bu ihlal iddialarının özü davacının meslekten çıkarılmasına dayanmaktadır.
Bu kapsamda, davacı hakkında tesis edilen meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın, AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan “özel hayata saygı hakkı” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira, AİHM tarafından dinamik bir şekilde yorumlanan ve sosyal hayattaki yansımaları kapsamında genişletilebilen “özel hayat” kavramı, eksiksiz bir tanım getirmenin mümkün olmadığı bir kavram olarak görülmekte, bu bağlamda bireylerin kişiliklerini geliştirmelerine ve mesleki yaşamlarına etki eden her durum özel hayata saygı hakkına dâhil edilmektedir. Nitekim AİHM, bireylerin genellikle iş ya da mesleki faaliyetleri sırasında dış dünya ile ilişkiler kurduklarını ve geliştirdiklerini belirterek ve bireyin iş hayatı ile özel hayatını birbirinden ayırmanın güçlüğünün altını çizerek, mesleki faaliyetlerin de özel hayata saygı hakkı kapsamında olduğunu belirtmiştir (Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29). AİHM’e göre özel hayat, bir bireyin başka bireylerle, mesleki ve iş ilişkileri de dâhil olmak üzere, ilişki kurma ve geliştirme hakkını kapsamaktadır (C./Belçika, B. No: 21794/93, 07/08/1996, § 25).
Dava konusu edilen kararlar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle söz konusu kararlar özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasına göre özel hayata saygı hakkının kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi ancak “kanunla öngörülmüş olma”, aynı maddede sayılan “meşru amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik olma” ve “demokratik bir toplumda gerekli olma” ölçütlerini karşılama şartıyla mümkündür. Anayasa’nın 20. maddesinin 13. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda ise özel hayata saygı hakkına müdahale edilebilmesi için müdahalenin “şekli anlamda belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunması”, “anayasal meşru bir amaca ulaşmaya yönelik olması” ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine uygun olması” gerekmektedir.
Dolayısıyla dava konusu kararlarla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunun, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, demokratik toplum düzenini tehdit eden olağanüstü hâlin varlığı hâlinde AİHS’in 8/2 ve Anayasa’nın 13. maddesinde bir temel hak ve özgürlüğe kamusal makamlar tarafından müdahale edilebilme şartlarını ortaya koyan güvencelere aykırı tedbirlerin alınması ya da bu güvencelerin daha düşük standartta sağlanabilmesi söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durum gerçekleştiği takdirde AİHS’in 15. ve Anayasa’nın 15. maddeleri uygulanabilir hâle gelmektedir.
AİHS’in 15. maddesinin birinci fıkrasında, savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde sözleşmeci devletlerin durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında ise bu hâllerde dahi AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Bu doğrultuda Anayasa’nın 15. maddesinde de olağanüstü hâllerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin 2. fıkrasında ise Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Dava konusu kararlar, davalı idare tarafından, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca tesis edilmiştir. Anılan KHK, 6749 sayılı Kanun’la TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmiş ve 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak davacı hakkında dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla bu kararlara dayanak KHK’nın yürürlükte olduğu ve öngörülen anayasal usul dâhilinde daha sonra kanunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu kararlar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olup müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Zira dava konusu kararlara gerekçe olarak gösterilen irtibat ve iltisak kavramları yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında yapılan değerlendirmede, terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olma durumu farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bunların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve kanunda tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre irtibat ve iltisak kavramları genel kavram niteliğinde olmakla birlikte, bu kavramların belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğunu söylemek mümkün olmadığından, hukuki nitelikleri ve objektif anlamları yargı içtihatlarıyla belirlenebilecektir.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata saygı hakkının kullanılmasına ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla müdahale edilebileceği öngörülmüştür. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında ise özel bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Anayasa’nın 5. maddesinde Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 08/12/2015, § 7; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33). Dava konusu kararlar, FETÖ ile üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibatı bulunan ilgililer hakkında ülkenin içinde bulunduğu tehdit ve kamu düzeninin bozulması ihtimali doğduğundan ivedi şekilde karar alma zorunluluğu nedeniyle ve millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu kararlar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır (Alparslan Altan/Türkiye, B. No: 12778/17, 16/04/2019, §§ 71-75). Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ’nün, yukarıda belirtildiği üzere atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu tedbirin de yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından 23/07/2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte AİHS’in 15. maddesinde öngörüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği kaydıyla derogasyon bildiriminde bulunularak milletlerarası hukuktan doğan yükümlülük yerine getirilmiştir.
AİHS’in 15. maddesi ile uygulama alanı bulan, “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikenin varlığı” hâlinde söz konusu tehlikeyi bertaraf etmek için ne yapmak gerektiğini takdir ve tayin etmek ulusun yaşamından sorumlu devlete aittir. İçinde bulunulan durumun kendine mahsus özellikleri nedeniyle bu özellikli durumu değerlendirmek hususunda, söz konusu tehlikeyi bertaraf edecek devletin, uygulayacağı tedbirler bakımından, olağan dönemdekinden çok daha geniş bir takdir marjına sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir (İrlanda/İngiltere [GK] B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 207).
Dava konusu kararların müdahalede bulunduğu özel hayata saygı hakkının AİHS’in 15. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen ve olağanüstü hâllerde dahi AİHS ve Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınamayacağı belirtilen haklardan olmadığı açıktır.
Bu durumda, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu kararlar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.

7) Sonuç olarak
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmemiştir.
Dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmediğinden davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının meslekten çıkarılmasına karar verildiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesi ve özlük haklarını iadesi isteminin de reddi gerekmektedir.

D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun …tarih ve …sayılı kararı ile yine aynı Kurulun …tarih ve …sayılı kararının iptali istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
2. Davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının meslekten çıkarılmasına karar verildiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesi ve özlük haklarını iadesi istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
3. Davacının adli yardım isteminin kabul edilmiş olması nedeniyle davanın açılışı sırasında tahsil edilemeyen ve ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …TL yargılama giderinin davacıdan tahsili için müzekkere yazılmasına,
4. …TL vekalet harcının davacı üzerinde bırakılmasına,
5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen …TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 22/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.