Danıştay Kararı 5. Daire 2016/45244 E. 2020/4572 K. 21.10.2020 T.

Danıştay 5. Daire Başkanlığı         2016/45244 E.  ,  2020/4572 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/45244
Karar No : 2020/4572

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … Kurulu / …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının iptali ile yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI : Dava konusu kararın somut bir delil ve gerekçe sunulmadan tesis edildiği, soruşturma yapılmadığı, savunma hakkı tanınmadığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin, silahların eşitliği ilkesinin, suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ve masumiyet karinesinin ihlal edildiği ileri sürülerek dava konusu kararın hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir. Öte yandan davacı tarafından, dava konusu kararın dayanağı olan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu ve anılan hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiği ileri sürülmektedir.
DAVALININ SAVUNMASI : Dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa’nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp “göreve son” müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Yasa’nın 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen karar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararın hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ … ‘IN DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI … ‘NUN DÜŞÜNCESİ: Dava; davacının 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının iptali,dayanağı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesinin Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması ve söz konusu işlem sebebiyle yoksun kalınan tüm parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Anayasaya aykırılık iddiası ve usule ilişkin iddialar yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi.
Anayasanın 138. maddesinde, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”, 139. maddesinde, “Hakimler ve savcılar azlolunamaz…. Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”, 140. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”, Hakimler ve Savcılar Kurulu başlıklı 159. maddesinin 8. fıkrasında, “Kurul, … meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.”, bu maddenin 10. fıkrasında ise, “Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.” hükümlerine yer verilmiştir.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” başlıklı 53. maddesinde, ” Hakim ve savcıların: a) Bu Kanun hükümlerine göre meslekten çıkarılmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi, b) Haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması, c) Görevdeyken, 8 inci maddenin (a), (d) ve (g) bentlerinde yazılı niteliklerden herhangi birini kaybetmeleri, d) Meslekten çekilmeleri veya çekilmiş sayılmaları, e) İstek, yaş haddi veya malullük nedenlerinden biriyle emekliye ayrılmaları, f) Ölümleri, hallerinde görevleri sona erer.” hükmü yer almıştır.
6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun “Kurulun görevleri” başlıklı 4. maddesinin; hakim ve savcılarla ilgili olarak (b) fıkrasının 6. bendinde, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, 7. bendinde, disiplin cezası verme, 8. bendinde de görevden uzaklaştırma işlemlerini yapmak Kurulun görevleri arasında sayılmış, “Genel Kurulun Oluşumu ve Görevleri” başlıklı 7. maddesinin 2. fıkranın (ı) bendinde de, 4. maddenin anılan bentlerindeki düzenlemelere Genel Kurulun görevleri arasında yer verilmiş, 33. maddesinde ise, Genel Kurulun veya dairelerin, meslekten çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulabileceği, diğer kararlarının yargı denetimi dışında olduğu, meslekten çıkarma kararlarına karşı açılan iptal davalarının ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görüleceği hükme bağlanmıştır.
15/07/2016 günü başlatılan darbe girişimi üzerine; kamu düzeni ve güvenliği açısından Anayasa’nın 120. maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde; Milli Güvenlik Kurulunun Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki 20/07/2016 tarihli ve 498 sayılı tavsiye kararı üzerine, toplanan Bakanlar Kurulu’nca ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş, bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanarak 21/07/2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Davaya konu Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararlarıyla, ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisindeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına, başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş olarak, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin, 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verilmiştir.
667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesinde, yargı mensuplarının meslekten çıkarılmasının gerekçesi olarak, Anayasa’ya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmeleri ile örgüt hiyerarşisi içerisinde ve ideolojik bağlılıkla hareket etmelerinin, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının önündeki en büyük engel olduğu ve nihayetinde yargıya olan güvene zarar verdiği ifade edilmiştir.
6749 sayılı Kanun ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında, genel olarak “terör örgütlerine” veya “Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar”dan söz edilmekle birlikte, 667 sayılı KHK’nın genel gerekçesi ile madde gerekçesinde “FETÖ/PDY” maddede sayılan “terör örgütü, yapı, oluşum veya gruplar” arasında belirtilmiş ve anılan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için sözkonusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba üyelik veya mensubiyet şeklinde olması zorunlu olmayıp irtibat ya da iltisak şeklinde olması da yeterli görülmüştür.
Ceza yargılamasında hükme esas alınacak kanıtların kesin ve şüpheye mahal bırakmayacak kuvvette olması gerekir. Ancak disiplin cezalarında her türlü done değerlidir ve kanaat oluşumu için önem arzeder.
Yargıç ve savcıların kararlarının normatif kurallara ve hukuka uygun olması, gerekçelerinin hukuk alemini tatmin etmesi kuşkusuz çok önemlidir. Ancak bir o kadar önemli husus da bir bütün olarak yargı camiasının özellikle de yargı mensuplarının kamuoyunda bıraktıkları intibadır. Toplumda adalete güven ve inancın artmasında meslek mensuplarının isabetli kararlarının yanında vakur ve tarafsız duruşlarının katkısı yadsınamaz bir realitedir.
Anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girerek örgüt hiyerarşisi altında ideolojik bağlılıkla hareket etmelerinin, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının önündeki en büyük engel olduğu ve nihayetinde yargıya olan güvene zarar verdiği kuşkusuzdur.
Dosyanın içeriğinden ve davalı idarece sunulan belgelerin incelenmesinden, tanık/şüpheli ifadeleri ile davacıya ilişkin tespitler dikkate alındığında davacının FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatının olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu saptandığından davacının maddi haklarının ödenmesi talebinin yasal dayanağı da bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten sonra davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi ile ilgili Anayasa’ya aykırılık iddiası ise ciddi görülmediğinden işin esasına geçildi, gereği görüşüldü:

A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK’nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.

2) Davacıya İlişkin Süreç
… tarih ve … sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı tarafından yeniden inceleme talebinde bulunulmadığından anılan karar 06/09/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
Davacı tarafından meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın iptali ile yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
Diğer yandan, UYAP ortamında yapılan inceleme sonucunda, davacı hakkında silahlı terör örgütüne üyelik suçundan ceza davası açıldığı ve … Ağır Ceza Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında yargılamanın devam ettiği anlaşılmıştır.

B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz…”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar…”

2) AİHS
AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS’in 15. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”

3) Kanun
667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır…”

4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri”nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.

C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS’in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS’in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM’e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.

Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, “yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan 28/06/2018 tarihli ikinci savunma dilekçesinde cevap vermesini gerektiren hususlar bulunduğu 28/01/2020 tarihli ara kararımızla davacıya bildirilmiş ve ikinci savunma dilekçesine ilişkin beyanlarını sunabilmesi için davacıya on gün süre tanınmıştır.
Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in ‘’Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay’da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay’da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.

2) FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ’nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
“Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup …bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. …Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. …Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır…
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir…
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır…
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir…
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır…”
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ’nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı Erdal kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde …siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; –Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.– …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. …FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. (“T” taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ’nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, “önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV’de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi” şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.

3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM “demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu” belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM’e göre “kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır.” (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık mesleği” kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede “… Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar.” denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.

5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararların dayanağı olan delillerin, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulduğu anlaşılmakta ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir. D
elil
a) Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
Davacı hakkındaki tanık beyanları şu şekildedir:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.H.’ye ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 04/11/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “… Ben size Fetullah Gülen cemaat mensubu olan veya bu cemaat ile ilişkisi olan veya birlikte hareket ettiğini düşündüğüm Yargıtay ve Danıştay üyelerini belirtmek istiyorum. … 53-N.D.; Fetullah Gülen cemaati mensubudur. Cemaat içerisinde etkin bir rol almıştır. Amerika’ya Fetullah Gülen’in yanına gidip geldiğini duymuştum. … ‘den sonra yargı imamlığı görevini üstlendiğini duymuştum. …
SORULDU : HSYK üyesi olduğunuz dönemde Fetullah Gülen cemaatine ait sohbet toplantılarını M.B.’nin tertiplediği ve organizasyon yaptığını söylediniz. M.B. HSYK genel sekreteri olduğu bilinmektedir. Sohbet abiniz bu kişi miydi?
CEVABEN: M.B. HSYK Genel Sekreteri olduğu doğrudur. Organizasyonları bu kişi yapmakla birlikte HSYK içerisinde bulunan.Fetullah Gülen cemaati mensuplarının sohbetlerine … ve N.D. de gelirdi. Ben …’in bir defa bu sohbet toplantısına katıldığını gördüm. Bu toplantıda HSYK içerisinde bulunan diğer cemaat mensuplarının …’e farklı davrandığı, ona farklı bir şekilde saygılı davrandıklarını gördüm. Ben …’in cemaat içerisinde M.B.’nin üstünde olduğunu bu şekilde anladım. … sohbet abiliği yaparak beş vakit namazların aksatılmamasını, gece namazının önemi gibi dini konularda konuşup, cemaat mensuplarının manevi birlik içinde hareket etmesi gerektiğini belirtmekteydi. …’in katılmadığı sohbet toplantısının birine N.D. de bir defa katıldı. N.D. de …’in yapmış olduğu sohbetler şekilnde dini sohbetler yapıp bizlere cemaat mensuplarının manevi birlik içinde hareket etmesi ve birlikte olunması şeklinde tavsiyelerde bulundu. Sohbette bulunan diğer arkadaşların N.D.’ye de farklı bir şekilde saygın davranıp, önem verdiklerini gördüm. Hatta daha sonraki dönemlerde N.D.’yi M.B.’ye sordum. O da bana kendisinin sık sık Amerika’ya Fetullah Gülen hocanın yanına gittiğini, kalp gözü açık bir insan olduğunu ve değerli bir insan olduğunu söyledi. Bu sohbetten sonra da N.D.nin de cemaatte bulunan hakim ve savcılar üzerinde etkin bir insan ve konumda olduğunu anladım.
SORULDU: Bu dönemde siz HSYK üyesi ve kurulun başkan vekilisiniz, N.D. ve … iseYargıtay üyesidir. Bu kişilerin sizlere bu şekilde tavsiyelerde bulunmaları uygunmudur? bunu nasıl karşılıyorsunuz?
CEVABEN: Bu kişilerin bize tavsiyelerde bulunması bulunduğumuz konum itibariyle doğru olmadığı ortadadır. Ancak o dönemde bu şekilde davranılmasının cemaat içinde uygun olduğuna inandığımız için N.D. ile …’in bu şekildeki tavsiyelerinin uygun olduğunu kabul edip, sohbetlerde konuşmalarının uygun olduğunu kabul ediyorduk.
SORULDU : N.D. ve … bu sohbet toplantılarında hukuki tavsiyeler ve talimatlar veriyormuydu? Somut olarak görülen soruşturmalar veya atamalar ile ilgili tavsiyeler ve talimatlarda bulunuyormuydu? Gelmedikleri zaman bu tavsiye ve talimatları kimin aracılığı ile gönderiyorlardı? CEVABEN: N.D. ve …, geldiği sohbetlerde hukuki bir konu konuşulmadı. Ancak ben o dönem için M.B. aracılığı ile bu kişilerin cemaat mensubu olduğunu bildiğim diğer üyelere mesajlar ve talimatlar gönderdiğini tahmin ediyor ve biliyordum. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.Ö.’ye ait, Uşak Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12/12/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığında tetkik hakimi olana kadar benden kimse zekat, himmet şeklinde bir para istememişti. Ancak tetkik hakimi olduğum dönemde Bilgi İşlem Dairesi Başkan Yardımcısı olarak görevli olan A.K. ilk defa bana himmet vermediğimi ve bunları vermem gerektiğini hatırlattı. Ben ödemeyince bunu bir kaç kez daha tekrar etti. Ancak ben yine de ödemedim. Tarihini tam olarak hatırlayamıyorum, ancak bir gün Başkan Yardımcısı A.K. Yargıtay’da tetkik hakimi olduğunu söylediği …’in benimle görüşmek istediğini söyledi. Bunun üzerine ben Yargıtay’da tetkik hakimi olarak görevli …’in yanına gittim, Yargıtay’daki odasında kendisiyle görüştüm. Kendisi bu görüşmede bana, Bakanlığa gelmem sürecinde kendisinden sorulunca referans olduğunu, ancak benim istedikleri gibi çıkmadığımı, bu nedenle geri gönderileceğimi söyledi. Ben de Uyap çalışmaları sırasında 162 sayfalık UYAP’ın olumsuz eksikliklerini bildiren bir rapor yazdığımdan, ayrıca himmet vermediğimden zaten gönderileceğimi düşünüyordum. Bu nedenle …’in konuşması üzerine kendisine herhangi bir şey sormadım. Bu görüşmeden en fazla 10-15 gün sonra yetkim kaldırıldı ve ben tekrar Karasu’ya döndüm.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan B.B.’ye ait, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 04/12/2016 tarihli tanık ifade tutanağı: “2014 yılında yapılan HSYK süreci hakkında da bilgi vermek istiyorum. 2014 yılı seçimlerinde cemaat adaylarının genelde teşkilat içerisinde sevilen ancak açıkça cemaatçi görünmeyen, deşifre olmamış kişilerden seçti. Yine bu dönemde cemaatin içine sızdığı YARSAV da seçimde stratejik bir konumdaydı. YARSAV başkanı M.A.’nın cemaatçi olduğunu biliyorum, zira N.D. ile M.A. samimi arkadaştırlar. O dönemki cemaat listesini hazırlayan kişiler cemaatin yargıdaki imamı olan soyismini hatırlamadığım Yargıtay üyesi İlyas, HSYK genel sekreteri M.B. ve ismini hatırlamadığım Danıştay’dan bir kişidir. Bu kişiler adayları cemaate bildirip onlann onayı üzerine listeleri oluşturmuşlardır. Cemaat bu seçime çok önem veriyordu, adliyelerde cemaat mensupları gruplar halinde cemaate mensup olmayan kişilerin oylarını almak için kulis çalışmaları yapıyorlardı. Düzenlenen yemek gibi organizasyonların parası cemaat tarafından karşılanıyordu, bu kişilere aynı zamanda çeşitli vaadlerde bulunuluyordu, üst görevlere getirilecekleri söyleniyordu, günlük olarak bu çalışmalar cemaat merkezlerine rapor halinde sunuluyordu, bir yandan da YARSAV’a da Yargıda Birlik Platformuna karşı destekleniyor görüntüsü veriliyordu, YARSAV’daki sosyal demokrat kesimi Yargıda Birlik Platformuna oy vermesinin Önüne geçilmek isteniyordu. YARSAV’ın da listesi cemaat tarafından düzenlenmişti. Seçim sürecinde Yargıda Birlik Platformuna cemaat sızmıştır. Yargıda Birlik Platformu düzenlediği tüm toplantılara cemaatin görevlendirdiği üyeler de katılmıştır. Bunların birçoğu Yargıda Birlik Platformuna üye olduklarım biliyorum. Seçim sürecinde bize cemaat tarafından listeler verildi ve biz bu listelere göre oy kullandık.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan B.E.’ye ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16/06/2017 tarihli sorgulama tutanağı: “… Bu cemaatin genel tavrı ve özelliği gereği kendi ellerinde yetişmemiş ve cemaat geçmişi olmayan birine adaylık ve mezun hizmeti gibi cemaatin önemli sayılacak işlerinin sorumluluğunu vermezler, ana sorumluyu tam olarak bilmemekle beraber benim gözlemleyebildiğim kadarıyla bu işleri yani mezunların organize edilme işlerini, Ankara’ya getirilip evlerinin tutulma işlerini, her türlü ihtiyaçlarının görülme işlerini fakültedeyken hizmet dedikleri yapı içinde sorumluluklar almış, hizmet denilen yapının iç işleyişini iyi bilen ve kendisine güvenilen hakim adayları yürütüyorlardı. Mesela bu kişiler beni sohbet yapmak üzere bu evlere getirip götüren, A.C.G., R.İ.B. ve H.C. gibi adaylardı. Ta ki Ankara’ya M.C., …, A.T., R.Ç. ve M.B. gibi isimler gelinceye kadar. Bunlar geldikten sonra ki bunların tamamı Elvankent’de oturuyorlardı ve komşularımızdı ve bakanlıkta, serviste her gün gelip giderken tanışmıştık. Beni daha sonra bu sohbetlere yapmak üzere bu şahıslar davet ediyordu. Tâki İ.H.Ş. diye bir kişi gelip bu işler sanıyorum kendisine verilinceye kadar bu kişi geldikten sonra da M.C. sanıyorum beni bir iki defa davet etti. İ.H.Ş. dışarıdan kabul ettikleri bir şahsın hem gelip gitmesini hem de yaptıkları sohbetin içeriğini beğenmediği için de kısa süre sonra artık beni çağırmaz oldular…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan B.Ü.’ye ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 15/05/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “…; söz konusu kişiyi tanımam, hayatımda hiç görmedim, 2012 yılında o zaman Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkan Yardımcısı olan dönem arkadaşım M.K. Adalet Akademisinde beraber katıldığımız bir seminer sonrası öğle arasında Adalet Akademisi koridorlarında dolaşırken “Koordinatör Hakim” tabelası olan söz konusu kişiyle ilgili olarak kendisinin yargının en büyük imamı olduğu ve kod adının da “Kartal” olduğunu söyleyerek öğrenmemi sağladı, yoksa ben bu kişiyi hayatımda görmüş ve beraber oturmuş değilim. … Tüm bu bilgi, görgü, şahit olduğum meselelerden öğrendiğim kadarıyla Yargıda A.A.’nın Hukuk Daireleri Sorumlusu, O.Y.’nin Ceza Daireleri Sorumlusu, …’in de bunların üstünde genel sorumlu olduğunu öğrendim. Ben bir defa A.A’nın yanında ziyarete gittiğimde söz konusu cemaatin Yargıtaydaki işlerimi takip için iki Avukatı A.A. beyin yanında gördüm, kendileri “biz kartal beye de söyleriz” diye en son da eklediler. Ben bu şahısların gittikten sonra kim olduklarını sorduğum da A.A. bey cemaatin işlerini takip eden Avukat R.K. ve Avukat A.A. olduğunu söyledi, aynı şekilde de Danıştay da Danıştay Üyesi G.T.T. vasıtasıyla işleri takip ettiklerini ifade etti. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan C.U.’ya ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 24/11/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “… 2010 yılı Anayasa Referandumunun gündemde olduğu dönemlerde cemaat tarafından sivil abiler gelmeye başladılar, bize ilk olarak …kod isimli abi geldi, bize cemaat tarafından söylenen gelecek bu sivil kişilerin deşifre olmaması gerektiği, bizim her şeyimizi onların bildiği belirtilerek bir anlamda mahremiyet olarak bizden daha hassas oldukları anlaşıldığından daha dikkatli olmamız söyleniyordu, bu itibarla sadece isim biliyorduk. Bu döneme kadar bizim cemaatin yargı yapılanmasında sivil olarak bildiğimiz ve hoca efendi ile bağı sağlayan isim A.C. idi, kendisini görmemezi tabiki mümkün değildi ve onlar en üst ahilerdendi, 2010 refarandumundan sonra A.C.’nin gittiği, …kod isimli bir abi geldiği söylendi, bu kişinin yargı mensubu olduğu ve soyadının Şahin olmasından dolayı bu kod isminin verildiği konuşulmuştu, hatta hatırladığımı kadarıyla bu ismin hoca efendi tarafından verildiğini duymuştuk, tepedeki bu değişikliğin ardından sivil abiler sohbet toplantılarına gelmeye başladılar, aynı şekilde toplantılarımız yapılırdı. Yukarıda belirttiği üzere ilk zamanlar S.K.’ye verdiğimiz himmetler bir süre sonra E.K. tarafından toplanmaya başlandı, 2011 yılında İ.A.’nın Danıştay Tetkik Hakimliğinden Ankara İdare Mahkemesi Üyeliğine atanması üzerine bu mahkemenini sorumluluğu İ.A.’ya geçince himmet paralarını ona verdik. Sivil abilere toplanan paralar bu kanaldan gidiyordu. …abinin bildiğim kadarıyla başka bazı birimlerden de sorumlu idi, onun üzerinde ise …kod isimli abi vardı, sanırım 2012- 2013 yıllarında …abi daha yukarıya terfi etti ve bu defa …kod isimli bir abi gelmeye başladı, onun dışında daha önce Erzurum da görevli olduğu söylenen …kod isimli bir abi de bir kaç kez sohbete gelmişti, ayrıca sivil olarak yargı İle ilgilenen İshak kod isimli ve Serhat kod isimli abiler vardı. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan D.K.’ya ait, Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16/11/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “1-Teftiş kurulundan S.A., 2- Müşteşar yardımcısı H.Y., 3- Yargıtayda görevli N.D., 4- Yine yargıtayda görevli …, …. 37- Yargıtayda görevli H.T., 38- Yargıtayda görevli S.Ç., 39- Yine Yargıtayda görevli K.E., 40- Yargıtay tetkik hakimi M.Ö. isimli kişilerle Diyarbakır’ da görev yaptığım zamanda çeşitli zaman aralıklarında tanıştım. Bu kişiler FETÖ yapılanması içinde olan kişilerdi. Bana da o şekilde davrandılar, hatta bazıları “aramıza hoş geldin gibi cümleler kurarak benimle iletişim sağlıyorlardı. … Bu yapının hiyeraşik yapısı ile ilgili olarak bazı konuları aktarmak istiyorum. Öncelikle yargıdaki tüm önemli atamaları alınacak önemli kararları FETÖ adına isimlerini vereceğim 9 kişi heyet şeklinde karara bağlamaktaydı. Bu kişiler, 1-S.A., 2- H.Y. 3- …, 4- N.D., 5- M.K.Ö. 6- A.T., 7- A.B., 8- M.K. 9- M.B.’ dir. Bu yapılanma içinde her birinin ayrı görevleri vardır. S.A. bir nevi heyet şeklinde çalışan bu kişilerin manevi abisi konumunda dır. Kimse onu çiğneyemez, H.Y. bu yapının taktiksel beynidir. M.K.Ö. Adalet Bakanlığında görev yaptığı için bu yapının bakanlıktaki faaliyetleri ile ilgili görevi yürütmüştür. A.B. ve HSYK eski genel sekreteri olan M.K. ise bu yapının saha yapılanmasından sorumludur. Bir nevi FETÖ terör örgütünün yargı içinde teşkilatlanmasından sorumludur. Nasıl adliyelerde başsavcılık idari işler müdürlüğü gibi görev taksimi ve teşkilatlanma varsa bu iki şahıs FETÖ içinde yargı ile igili bu şekil teşkilatlanmayı gerçekleştirirler. M.B. Terör Örgütünün Bakanlık ve HSYK organizasyonundan sorumludur. A.T. ve K.E. de yürütülmekte olan önemli soruşturmaları takip edip FETÖ lehine yönlendiren kişilerdir. Kısacası yukarıda vermiş olduğum 9 kişilik isim FETÖ’nün yargıdaki çatı yapılanmasıdır. Bu heyetin kararı olmadan yargıda hiç bir işlem yapılmaz bu heyet seçilen yargıtay üyelerinin kimler olacağı, hangi soruşturmanın ne şekilde yönlendirileceğine, kimlerin hangi görevi yapacağına karar verir ve bu şekilde işlem yapılmasını sağlarlardı. Ben örnek olsun diye bir şey söyleyebilirim. Seçilen 160 yargıtay üyelerinin birine dahi o zamanki HSYK üyeleri karar vermemiştir. Tamamen bu heyetin kararı doğrultusunda seçilmişlerdir. Diyeceğim o ki bu heyet FETÖ terör örgütünün yargıdaki beyin takımıdır. … Ben yaklaşık 5-6 yıldır bunlarla yakın temas içerisinde oldum. Bu konuda bilgi, belge veya birisinden duydum diyemeyeceğim. Ancak benim bizzat kendimin şahit olduğu şeylerdir. Bu kişilerle zaman zaman kendi özel evlerinde yada katılımcı olarak katıldığımız seminerlerde bir araya geldik. Ben yukarıdaki ifademe devam edecek olursam önceleri bu yapıdan İstanbul’ da avukat olarak görev yapan A.C. isimli şahıs sorumlu idi. Daha sonra bu sorumluluğu … aldı, arkasından da N.D. yürüttü. Son olarak da yukarıda ismini verdiğim E… isimli şahıs sorumluydu. Bu yapının Amerika ile bağlantısını da … ve N.D. sağlıyordu. …”
Aynı şahsın …Ağır Ceza Mahkemesinin E:…sayılı dosyasında görülen davanın 26/09/2017 tarihli duruşmasında yaptığı savunma şu şekildedir; “Bu şekilde HSK seçimleri sürecinde YBP adaylarını destekleyip onlar lehine çalıştım. Bunu müsteşar Kenan bey de bilmektedir. O dönem her ilden sorumlu olan tetkik hakimi vardı ve biz onlarla irtibat kuruyorduk. Manisa’dan da İ.N. sorumluydu, bu şekilde YBP ile ilgili çalışmama rağmen YPB den üç adaya oy vermedim. Diyarbakır’dan beri yaptığım çalışmalar sonucunda elde edindiğim bilgiler ile yargının tepesindeki sivil imam olarak bilinen kişileri tespit ettim ve savcılık ifademde anlattım, bu kişiler sırası ile A.C. isimli bir avukat sonrasında Yargıtay üyesi …, Yargıtay üyesi N.D. ve İ.Y. isimli kişilerdir. “
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan İ.D.’ye ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27/12/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “… O dönem üçer aylık periyotlar halinde Ankara merkeze gelerek staj eğitim merkezinde ders almamız gerekiyordu. Benim dönemimde yanlış hatırlamıyorsam hakim adayı sayısı 300 civarındaydı. Ben bu dönemde yukarıda ismini saydığım Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu bildiğim arkadaşlar vasıtasıyla dönemindeki bu yapıya mensup diğer şahıslarla tanıştım. ‘FE’TÖ/PDY yapılanmasına müzahir bu şahıslardan hatırladıklarım; Ç.Ş. …, M.K. … Y.H. ve C.İ. idi. Ancak ben adaylık dönemimde bu yapının sohbetlerine pek fazla katılmadım. Çünkü ben Süleyman Efendi cemaatine yakın hissediyordum ve etrafımdaki arkadaşlarda esasen bu durumu biliyorlardı. Fakat beni yemeklerine çağırdılar. Ben bu şekilde bir kaç kez tanışma yemeklerine katıldım. … 1997 yılı yaz kararnamesiyle tayinim Erciş’e Ağır Ceza Reisi olarak çıktı. Erciş’te cemaatten kimse yoktu. Bu nedenle ben uzun süre yalnız kaldım. Bana kimse gelip gitmedi. Bu sırada aidat verecek kimse bulamadığımdan aidatta vermedim. Bir süre sonra kendisini M.A.’nın bacanağı olduğunu söyleyen birisi aracılığıyla … beni Van merkeze davet etti. …; o dönem Van’da görev yapan ve bu yapıya mensup olduğunu bildiğim M.U.’yu ziyarete gelmişti. Ben M…’nin evine ailemle birlikte gittim. Orada …’i gördüm ve ardından Van Gölü kıyısına pikniğe gittik. İlyas sanırım Erciş civarında cemaate mensup başka hakim-savcı olmadığı hususunu M… ile konuşmuş ve buna binaen bana hitaben; “ağabey ben M… ile konuştum, M…. ile görüşebilirsiniz” dedi. Ben bunun ardından Van’a gittiğimde M…’yi ziyaret ettim bu husus bir kaç kez tekrar etti. Ancak sanırım bu kişiler beni tam anlamıyla cemaat yapılanmasına ait görmediler. Zira ben tedbir hususuna dikkat etmiyordum. Bu yapıya mensup bir insandan ziyade normal bir imam hatipli gibi davranıyordum. Ama Erciş’te görev yaptığım esnada 28 Şubat darbe girişimi patlak verince kimden geldiğini hatırlamadığım bir habere göre eşlerin başının açılması talimatı verildi. Ben o dönem komisyon başkanı olduğum için eşimin başını açtırdım. Ancak şunu özellikle belirtmek istiyorum ki, eşimin başını açtırmam cemaatin talimatı dolayısıyla değil, kendi irademle olmuştur. Ben o dönem birlikte çalıştığım Erciş Kaymakamı S.A. Beyle güncel konularda istişare ederdim. (Bir programa gittiğimizde nasıl davranacağımız vs. konusunda) … M.A.: kendisiyle Van’da … aracılığıyla görüşmüştük. Kendisinin bu yapıya müzahir olduğunu biliyorum. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan İ.O.’ya ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 26/12/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “…; Fetullah Gülen cemaat mensuplarının Yargıtay üyeliği seçimi esnasında son anda ismini getirdiler ve seçilmesini sağladılar. Bu kişi HSYK’nın 2011 yılında Yargıtay’a seçilenler arasında değildi. Bilahare seçilmiştir. Bu kişinin seçildiği dönemde Fetullah Gülen cemaat mensuplarının dediklerini yapmamaya başlamıştık. Yargıtay üyeliği seçiminde onlara bir veya iki kontenjan vererek seçimi sonlandırmaya çalışıyorduk. Verdiğimiz bu kontenjanda çok istedikleri kişinin ismini son anda çizerek … ismini istediler, biz de bu kişiyi bu şekilde Yargıtay üyeliğine seçtik. … tetkik hakimliği döneminde uzun süre Amerika’ya giderek kalması bende şüphe yaratmıştı. Bu kişinin Fetullah Gülen cemaat mensupları içerisinde etkin bir konumda olduğunu o tarihte de düşünmeye başlamıştım. Ben …’i özel bir ortamda ilk defa A.H.’nin evinde gördüm. O dönemde 7 Şubat 2012 krizi patlak vermişti. Biz de söz konusu olaylar ile ilgili bize bilgi vermesi için Yargıtay’dan örgütlü suçlara bakan kişilerin gelerek bize bilgi vermesini istemiştik. A.H. bu durumu M.B.’ye söylemiş. Bunların belirlediği A.T., M.Ö. ve …’in A.H.’nin evine geldiklerini gördüm. A.H.’nin evinde yapılan bu toplantıda A.T. ile M.Ö.’nün konuştuğunu gördüm. … bu konuda doktora kitabı olduğunu söylemişti. Ancak konuya fazla girmediğini de gözlemlemiştim. Fetullah Gülen cemaat mensupları bir kaç seçimde ısrarla istedikleri ancak seçtiremedikleri kişiyi bu seçimde de ısrarla istediler. Ancak son anda gelip bildirdikleri ismi çıkarıp …’i yazdılar. Bu nedenle bu kişinin Fetullah Gülen cemaati içerisinde etkin olduğunu ve önemli bir kişi olduğunu o tarihte düşünmeye başlamıştım. Ancak Fetullah Gülen cemaati içindeki konumunun ne olduğunu bilmiyordum. Bilahare bazı kişilerin 15 Temmuz 2016 tarihinden sonraki savcılık ifadelerinden bu kişinin cemaatin etkin kişisi olduğunu öğrendim.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan K.Y.’ye ait, Akşehir Cumhuriyet Başsavcılığnca düzenlenen 01/11/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Tüm edindiğim bilgi, deneyim ve tecrübelerimden son 5 yılın hakim ve savcılarının Türkiye imamının kartal kod ismini kullanan ve Yargıtay Tetkik Hakimliğinden, Yargıtay üyeliğine seçilen İlyas isimli şahıstır.(soyadını hatırlamıyorum – sicili 33000-35000 arasıdır). Bunun yardımcıları eski Yargıtay Ceza Dairesi Üyesi A.T., HSYK eski Genel Sekreteri M.B., Adalet Akademisi eski Başkanı H.Y.’dir. Yargıdaki tüm FETÖ örgütü yargı planlamalarını bu isimler yapmıştır. Bu kişilere geçmiş dönem HSYK üyeleri N.Ö., Ö.K., … A.K. ve sonradan HSYK üyeliğine seçilen ve Bakanlıktaki işleri yürüten M.K.Ö., Aile Bakanlığı müsteşar yardımcılığı da yapan hakim H.K. yardımcı olmaktadır. Yine HSYK Genel Sekreter Yardımcıları N.E. ve H.G.B., B.A. ve altında özellikle 1. Dairede görev yapan şu an isimlerini hatırlayamadığım tetkik hakimleri FETÖ’nün yargıdaki tayin, terfi, soruşturma, aklama ve cezalandırma işlemlerinde silsile halinde görev yapmaktaydılar. Ben bu isimleri 105 gündür aynı koğuşta kaldığım ve uzun yıllar önceden tanıdığım arkadaşlık ilişkim olan beni başsavcılıkta refere edip bu yapıyı hem tanıtan, hem de bağ kuran K.U.’dan bizzat dinledim. Yine kendimde meslekte yaşadığım, gördüğüm olaylardan, tarafıma yapılan telkin ve sıkıştırmalardan bu isimleri tespit ediyorum. ..”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan K.T.’ye ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı; “CEVABEN: Seçim sonuçları açıklandığında cemaatin belirlediği hareket tarzı sonucu cemaate yakın olan kişiler asil olarak seçildi. CEVABEN: Seçimden sonra Şubat 2011 tarihinde yapılacak Yargıtay Üyeliği seçimleri için bir grubun kurulduğunu biliyorum. Bu grupta H.Y., … N.D., … ve B.E.’nin yer aldığını biliyorum. Bu grup Yargıtay üyesi seçilecek 160 kişiyi belirleyecekti. Bu listenin belirlenmesinden sonra B.E. ve bilahare A.B. bana o dönemin müsteşarı A.K.’nın istememesi üzerine seni listeye alamadık, dedi. Bunun üzerine ben o dönem Cumhurbaşkanı tarafından atanan HSYK’da görev yapan okul arkadaşım A.A’nın yanına gittim. Ona durumu anlattım. O da bana ben iki kişinin mutlaka Yargıtay üyesi olmasını istiyorum, dedi. Beni ve B.Ö.’yü söyledi. Daha sonra B.E. ile A.A.’nın ilgilenmesi ile A.K. da geri adım atmış, ben bu suretle Yargıtay Üyesi seçildim. … CEVABEN: Hukuk Dairelerinin sorumlusu Yargıtay Üyesi olan A.A. idi. Ceza Dairelerinin sorumlusu M.K. idi. 2014’ün başında M.K.’nın Yargıtay imamı olduğu şeklinde basında haberler çıkınca M.K.’nın ceza daireleri sorumluluğundan alınarak yerine S.S.’nin geçtiğini biliyorum. Bu hukuk ve ceza dairelerinin sorumlularının üstünde ise Yargıtay imamı olan … vardır. CEVABEN: … o dönem 11. Ceza Dairesi üyesiydi. Kartal diye söz edilen kişi de …’dir. CEVABEN: Benim grubumun abisi belirttiğim gibi T.E’dir. Bu kişinin üstünde M.K. vardır. M.K’nın üstünde ise … vardır. T.E.’nin bize ilettiği talimatları M.K.’dan geldiğini biliriz. Ancak …’in direk olarak T.E.’ye talimatlar gönderdiğini de biliyorum. … SORULDU: … talimat verirken bu kararı tek başına mı veriyor, yoksa bu talimat başka kişiden mi geliyor, kimden geliyor? CEVABEN: A.B. bana …’in de tek başına karar vermediğini bu kararları verirken H.Y., S.A. ve Ö.A.’dan oluşan bir kurul ile toplanıp karar verdiklerini söyledi. … CEVABEN: Ben …’in bu nedenle sadece Yargıtay’dan değil Danıştay dahil olmak üzere tüm yargıdan sorumlu imam olduğunu biliyorum. Bu kişinin ismi sık sık zikrediliyordu. CEVABEN: … ile benim birebir sohbetim olmadı. Bu kişiyi ben M.K.’ya sormuştum. Ben M.K. ile B.E.’nin oğlunun düğünü için Denizli’ye giderken arabada …’in ismini zikredip sordum. O da bana A.B.’nin anlattığı hususların aynısını anlattı. CEVABEN: …’in bir yıl ücretsiz izin alıp Amerika’da Fetullah Gülen’in yanında kaldığı konuşulduğunu da biliyorum. … SORULDU: Yargıtay’ın imamının … olduğunu söylediniz, bunun dışında başka Yargıtay imamı varımdır? CEVABEN: 2013 yılında aynı sitede oturduğumuz A.B.’nin evine ziyaret amacıyla ailece gitmiştik. Benim dışımdaki misafirler M.K. ve hatırlayamadığım diğer iki aile daha vardı. Bu şahıslar kendi aralarında konuşurken A.B. Faik Abi geldi diye söyledi. Konuşmalarda Faik Abi’nin …’e yardımcı olması için geldiğini duydum. Bunun üzerine ben A.B.’ye Faik Abi kimdir diye bir ara sordum. O da bana artık sivil bir imamın da görevlendirildiğini, …’in yanına Samsun’da cemaat okullarında görevli Adana’lı veya Osmaniye’li olduğunu söylediği bir kişinin de geldiğini söyledi. Ancak fazla bir bilgi vermedi. Ben bu konuşmadan …’in yanına bir yargı mensubu olmayan bir kişinin görevlendirildiğini anladım. …”
Aynı şahsa ait Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 19/01/2018 tarihli tanık ifade tutanağı: “… Biz Yargıtay Üyesi olduktan sonra M.Ö., Ö.A. ve S.Ö.’nün benimle birlikte seçilen kişilerin hangi dairelerde görev yapacağını belirlediğini net olarak biliyorum, herkes de bunu biliyordu. Birde üst konsey vardı. Bu konseyde …, H.Y., … Ö.A. vardı. Ayrıca Danıştay Üyesi G.T.T.nin de bu grupta yer aldığını biliyorum. Başkalarıda varsa ben bilmiyorum. … Yargıtay’da yapının hukuk daireleri ve ceza daireleri şeklinde bir ayrıma gittiğini, bunların başına bir sorumlu atadığını, onun altında üyelerin çoğunlukla görev yaptığı dairelere göre bazen de sayının yetersiz kalması durumunda yakın dairelerden ekleme yapmak suretiyle oluşturulduğu, grupların bulunduğunu biliyorum. Her grubun başına bir sorumlu atandığını da biliyorum. Önceki ifademde hukuk daireleri ve ceza daireleri sorumluları ile bildiğim grup sorumlularını söylemiştim. En üstte “Kartal” kod adlı Yargıtay üyesi …’in bulunduğunu da anlatmıştım. … Üst Konseyin başında Kartal Kod adlı …’in bulunduğunu T.E. ile yaptığımız bir konuşmada o bana söyledi. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan K.U.’ya ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı; “Bunun üzerine 2010 yılında yapılan referandumdan sonra 2011 veya 2012 yılında YARSAV’a üye oldum. … İlk yapılan olağan kongrede L.K.’nın kontenjanından 9. sıradan yönetim kurulu yedek üyeliğine seçildim. O tarihte YARSAV yedek veya asil üyeleri içerisinde Fethullah Gülen Cemaati mensubu olduğunu düşündüğüm sadece M.S. vardı. Süreç içerisinde önce N.H.K. istifa etti, yerine M.S. yönetim kurulu asıl üyeliğine seçildi, sonra M.K. istifa edince, yerine D.B. seçildi, N.H.K.’nın istifası üzerine M.D. seçildi. … E.Ü.T.’nin istifası üzerine olağanüstü kongre kararı alındı, benim gerek yönetim kurulu üyesi olmam gerekse de görev yaptığım dairenin vakıf ve demeklerle ilgili dosyalara bakınası nedeniyle kongre sürecinde aktif olarak görev aldım, bu nedenle O.Y. kongre sürecinde Mithatpaşa Caddesi üzerinde açık adresini hatırlamadığım, bir adreste bulunan ofise gitmemi istedi. Bu ofise gittiğimde …, R.İ.B., … O.A. ve Y.Ö. de vardı. Bu kişilerden O.A. hariç diğerleri ile ilk kez orada tanıştım. Daha öncesinde ismen tanıyordum. O.Y.’nin yönlendirmesi ile bu şahısların hepsini Fethullah Gülen Cemaati ile irtibatlı veya işbirliği yaptığını biliyordum. Bu şekilde ben, üç veya dört toplantıya çağrıldım, ancak tavır ve davranışlarından diğerlerinin sıklıkla; toplantı yaptığım anlıyordum. Toplantılarda lider pozisyonunda … görünüyordu, hatta …’in “…” kod ismini kullandığını ve Yargıtay’dan sorumlu veya daha üst pozisyonda birisi olduğunu öğrendim. Bu toplantılarda kongre sürecinde yapılması gerekenleri ve … ile M.A.’nın hazırladığını düşündüğüm 13 kişilik yönetim kurulu listesinin delinmeden nasıl seçileceğine dair konuşmalar ve stratejiler yapılıyordu, usûlle ilgili kısımları bana soruyorlardı. … Seçimden önce yukarıda bahsettiğim Mithatpaşa’daki toplantılarda M.A.’nın başkan olarak seçileceği fiilen belliydi, bu toplantılarda bazı hususları benim bulunduğum odadan başka bir odaya geçerek İlyas Beyle M.A. baş başa görüşüyorlardı. Bu şekilde Fethullah Gülen Cemaati, YARSAV Yönetim Kurulu üyeleri ile seçim sürecini organize ederek bizlerin üzerinden müdahalede bulunmuştur. … M.A. başkanlığındaki Yönetim Kurulu faaliyete başladıktan sonra YARSAV ekonomik olarak sıkıntılı bir sürece girdi, bazı üyeler istifa etti, istifa etmeyenler de üyelik aidatını yatırmayarak pasif direnişe geçti. Fethullah Gülen Cemaati mensuplan olan … ve R.İ.B.’ye bu durumu yani ekonomik sıkıntıları anlatarak YARSAV’a neden bu kadar önem verdiklerini sordum. R… Bey, 2014 yılında yapılacak HSYK/seçiminde YARSAV’ın etkin bir rol oynayacağını, ayrıca YARSAV’ın yurtdışı bağlantılarının önemli olduğunu ve yaşaması gerektiğini söyledi. …Yukarıda Mithatpaşa Caddesinde yapıldığını beyan ettiğim toplantılardan üç veya dördüne katıldığımı ifade etmiştim. 2014 yılı HSYK Seçim sürecinde ve aday belirleme esnasında benim katıldığım bu toplantılarda YARSAY tarafından ilân edilen 11 kişilik aday listesindeki kişiler konuşulmadı, daha doğrusu benim yanımda konuşulmadı. Bu toplantılarda da L.Ü.’yü görmedim, ismi de konuşulmadı, ama benim olmadığım veya benden ayrılarak … ile M.A.’nın başbaşa yaptıkları toplantılarda bu kişinin isminin konuşulmuş olabileceğini tahmin ediyorum. Tekrar belirtmem gerekirse Mithatpaşadaki toplantılara …, R.İ.B., … O.A. katılıyorlardı. … …: Yargıtay üyesiydi. Fethullah Gülen Cemaati üyesi olduğunu düşünüyorum. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Z.A.U.’ya ait, Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 28/05/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “… Ayrıca bildiğim kadarıyla Hakim ve Savcıların Türkiye imamı Kartal abi olarak bilinen Yargıtay Üyesi olduğunu bildiğim … isimli şahıstır. Ben şahsı görsem tanıyamam. Çünkü bu şahsı hiç görmedim. …”
Ayrıca aynı şahıs, dava dosyasında yer alan 28/05/2017 tarihli fotoğraf teşhis tutanağında davacı …’i net ve kesin olarak teşhis etmiştir.
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.A.’ya ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17/11/2016 tarihli sorgulama tutanağı; “… – Görev yaptığınız dönemde görev arkadaşlarınızdan yahut diğer suretlerle bildiğiniz bu yapıya mensup iltisaklı yahut irtibatlı kişiler kimlerdir? -Yargıtay üyeliğim süresince edindiğim izlenimlerimden ve kişilerin tutum, davranışları ve söylemlerinden Yargıtay yapılanmasında başı çektiğini anladığım kişiler; A.B., … N.D., … (bu şahısın Amerikaya gittiğim biliyorum), M.A. …”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan V.B.’ye ait, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 20/02/2018 tarihli sorgulama tutanağı; “SORULDU: Yargıtay üyelerinden FETÖ üyesi olduğunu bildiği kişiler soruldu. CEVAP: H.Y., M.K., … …, S.A. olduğunu hatırlıyorum.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Ö.F.A.’ya ait, Kastamonu Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 25/11/2016 tarihli sorgulama tutanağı; “Ben hakimlik sınavını kazandıktan sonra 2008 Nisan ayında Ankara’da staja başlayacaktım. İzmir’den kim tarafından ismim bildirildi bilmiyorum ancak beni Ankara’dan soyadı …veya …olduğunu hatırladığım O… isimli şahıs beni telefonla arayarak ilişki kurdu. Ankara’ya otobüsle gittiğimde terminalde beni karşıladı. Çukurambar’da bir eve götürdü. Benim memis kayıtlarında Çukurambar’da kayıtlı olan adresin bulunduğu yerdeki eve götürdü. Bu evin kim tarafından tutulduğunu bilmiyorum ancak bu evde başka kimse kalmıyordu. Sadece benimle O… abi kalıyorduk. Daha doğrusu O… isimli şahıs vakıflar genel müdürlüğünde avukat olduğunu ve evli olduğunu söylüyordu. Ben kendisini işe giderken pek görmedim. Ailesinin yanına da pek gitmezdi. Sadece bazen hafta sonları gidip geldiği olurdu. Birkaç günlük gidip geldiği zamanlarda olmuştu. Genelde işi bu evde gelip giden şahısları karşılamak veya getirip götürmek şeklindeydi. Burada kaldığımız süre içerisinde daha çokta şu an ismini A.C. diye hatırladığım yaşlı, 60 yaşlarında, bıyıklı, kır saçlı bir şahsın eve getirilip götürülmesi ve şoförlüğünü yapıyordu. Siyah, camları filmli, transporter minibüs tarzı bir araç kullanırdı. Evde konuşulanlardan bu A.C. abi dedikleri şahsın Kültür ve Tabiat Varlıklarım Koruma Kurulunda başkan veya üye olduğunu, sık sık Amerika’ya gidip geldiğini, hoca efendinin yanından geldiğini söylerlerdi. A.C. geldiğinde de genelde Adalet Bakanlığı bürokratlarından ve Yargıtay üyelerinden bazıları gelirlerdi. Ben stajer olduğum için toplantılanna katılmazdım. Sadece evde kapıyı açıp kapatır ve çay isterlerse çay demlerdim. Bu eve gelip gidenlerden bazıları sonradan basında da isimleri geçtiği için sonradan öğrendiğim ancak o yıllarda geldiklerini bildiğim Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünden B.E., A.H. isimli şahıslar ile daha sonradan Akademi Başkanı olan H.Y., A.K., sonradan HSYK Genel Sekreteri olan M.B., … isimli şahıslar bu eve gelirlerdi. Bunların dışında birlikte geldikleri veya yaklaşık 7-8 grup halinde ayn ayrı toplandıklarını biliyorum. Her toplanan grup genelde 5-6 kişilik olurdu. Bu gruplar içerisinde İlyas diye bir şahsı daha hatırlıyorum. Kısa boylu, gözlüklü bir şahıstı, sanıyorum Yargıtay üyesi idi ve eşinin de doktor olduğunu biliyorum. Çünkü evde bir misafir rahatsızlanınca doktor olarak eşini getirmişlerdi. Oradan biliyorum. Ayrıca A.B.’nin da bu eve geldiğini biliyorum. Ancak ben o tarihlerde bu şahısların ne iş yaptıklarını ve kim olduklarım bilmiyordum. Daha sonradan isimleri gündeme gelince öğrendim.”
…Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan …sayılı soruşturma kapsamında Aydın ilinde yakalan firari Yargıtay eski üyesi M.A. isimli şahsa ait 30/10/2018 tarihli fotoğraf teşhis tutanağı: “Bana gösterilen bu (43) numaralı fotoğraftaki şahıs; … (TCKN: …) isimli şahıstır, örgüt üyesidir. Hiçbir yanılgıya mahal kalmaksızın kendi özgür iradem ile KESİN ve NET olarak teşhis ettim. ”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.K.Ö.’ye ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 28/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı; “Yargıtay üyeleri arasında yapılanma hukuk ve ceza olarak ayrılmaktaydı. Her grubun bir abisi vardı. Bizim grubun abisi ise O.Y. idi. Hukuk Dairelerinin sorumlusu ise A.A. idi. A.A.’nın üzerinde ise … vardı. …’in üzerinde sivil kişi olarak Faik isimli bir kişi vardı. Bu kişi …’in üzerinde mi yoksa aynı konumda mı olduğunu bilemiyorum. Bu kişiyi ben bir defa yemekte gördüm. İsmini Faik olarak tanıtmışlardı ve bu kişinin Yargıtayın sivil imamı olduğunu o zaman anladım.”
Aynı şahsa ait Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16/03/2018 tarihli sorgulama tutanağı; “Yargıtaydaki genel yapılanmada üst heyetin kimlerden oluştuğunu bilmiyordum. Ama …’in yargı imamı olduğunu biliyordum. Ayrıca Yargıtay da Ceza ve Hukuk bölümlerinin de imamları olduğu söyleniyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Ö.K.’ya ait, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 24/11/2016 tarihli sorgulama tutanağı; “… N.D. dışında kurul üyesi olmayan veya kurulda görev yapmayan … de M.B.’nin kurul içinde düzenlediği cemaat sohbetlerinin birine katılmıştır. A.H.’nin evinde bu şekilde yapılan sohbet toplantısına katılmıştır. Bu kişinin yargıda cemaat adına etkin olduğunu bana bilahare A.H. söylemişti. Hatta bu kişi için cemaatte etkin olan bu kişinin yargıyı mahvettiğini belirtip, …’e kızmıştı. A.H. başka günlerde de …’e yargıyı düşürdükleri durumu söyleyip, kifayetsiz adam diye söyleniyordu. … HSYK üyesi olarak Ankara’ya geldikten sonra 2011 yılı başında yapılan Yargıtay ve Danıştay üyelerinin seçimi, diğer zamanında yapılan Yargıtay ve Danıştay üye seçiminlerinde A.T., M.Ö., … gibi Fetullah Gülen cemaati mensuplarının yargı içerisinde cemaatin etkin insanlar olduğu gördüm, anladım. Bu cemaatin yapılanmasında bu kişilerin etkin olduğunu gördüm. Özellikle Yargıtay ve Danıştay üye seçimlerinde bu kişilerin istekleri, talepleri ve isim belirlemedeki rolleri nedeniyle ön plana çıktıklarını gördüm. Bu kişiler o dönemde Yargıtay üyesi olmadıkları halde kurul üyeleriyle konuşmaları, hangi kişilerin yüksek yargıya seçilmesi gerektiği konusunda isim belirlemeleri ve Fetullah Gülen cemaati kontenjanından seçilecek kişilerin sayısını belirleme konusunda etkinliklerini de bizzat gördüm. Bu kişilerin … ile bağlantılı olduklannı da duyuyordum. Hatta hal ve hareketlerinden bu kişilerin konuşmaları, isteklerinin …’in de haberi olduğunu anlıyabiliyor ve hissebiliyordum. … Kurul üyelerinden sohbetlere katılan İ.O., A.H. ve B.E.’yi ayrıca belirtmek istiyorum. İ.O. Fetullah Gülen cemaat mensuplarının isteklerini yerine getirdiğini biliyordum. Bazı konuşmalannda cemaat mensubu olmadığını belirtir konuşmalar yapıyor ve sitem ediyordu. Ben başlangıçta bu kişinin cemaat tarafından ikna edilmeye çalışılan ve ikna edilen kişi olarak gördüm. Fetullah Gülen cemaatinin tüm taleplerini yerine getirmediğini de biliyorum. A.H. ile samimiydim. Bu kişinin Fetullah Gülen cemaatinin mensubu olduğunu seziyor ve bu cemaate sempati ile baktığını biliyorum. Fakat cemaate ve mensuplarına eleştiri de getirdiğini görüyordum. 2013 yılından sonra eleştirilerini yüksek sesle yaptığını görüyordum. Özellikle 2013 yılından sonra Fetullah Gülen cemaatinin yargıda etkin olduğunu bildiğimiz üyesi …’e hakarete varan eleştiriler yapıyordu. Yargının geldiği konum itibariyle …’i sorumlu tutuyordu. SORULDU : N.D. ve … bu sohbet toplantılarında hukuki tavsiyeler ve talimatlar veriyormuydu? Somut olarak görülen soruşturmalar veya atamalar ile ilgili tavsiyeler ve talimatlarda bulunuyormuydu? Gelmedikleri zaman bu tavsiye ve talimatları kimin aracılığı ile gönderiyorlardı? CEVABEN: N.D.’yi R.Y.’nin evinde bir kez görmüştüm. Bu hususta daha önce ayrıntılı anlattım. Orada da anlattığım gibi N.D.’nin cemaat içerisinde etkisini duyunca kendisine eleştiri getirdim. O da bana ilgisiz bir cevap verdi. Bu sohbet esnasında bu kişinin boş bir insan olduğu kanaati bende oluşmuştu. …’i ise A.H.’nin evinde görmüştüm. Ben bu kişinin yargı içerisinde Fetullah Gülen cemaatinin yapılanmasında üst seviyede bir kişi olduğunu 17-25 Aralık 2013 olaylarından sonra A.H.’den duydum. A.H. bu kişiden bahsederken kişinin konumunu bana söyleyip, yargıyı bu hale getirdi, kifayetsiz adam diye kızıyordu. Her ikisininde bulunduğum sohbetlerde bize bir talimatı ve telkini olmamıştır.”
Aynı şahsa ait Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02/03/2018 tarihli sorgulama tutanağı: “… 2010 yılı referandum sonrası ben Ankaraya 25 Ekimde geldim. Mazbatayı aldım. Benim gelişim sonrası toplantılara katıldım. A.H.’nin toplantı yaptığımız ev Elvankent’teki lojmandı. R.Y.’nin evi ise Çukurambarda idi. Fırıncı Orhan’ın yakınındaydı (Muhsin Yazıcıoğlu Caddesine paralel gelen cadde idi.) E.D ile T.G.’nin evleri de Urankent yeni lojmanda idiler. Onlann evine de bir iki kez gittim. Öğrencilik dönemlerimde kod adı kullandıklarını duyardım. …’i bir kez A.H.’nin evinde gördüm. Sessiz biriydi. Konuşmuyordu. Yorum yapmıyordu. Manevi bir şahsiyete bürünerek etraftan saygı gördüğünü fark ediyordum. Bu toplantılarda dini bir iki pasajın okunduğunu hatırlıyorum. Genelde bu işi M.B. ve M.K. yapıyordu. Fakat bu metinin kime ait olduğu söylenmiyordu. Altında İsim vs görmedim. Genellikle günlük meseleler konuşuluyordu. Özellikle İ.O., B.E. ve A.H.’yi ikna etmeye bazı konularda çalışıyorlardı. Günlük meseleler konuşuluyordu. HSYK’daki konuların da konuşulduğuna şahit oldum. … Yargıdaki tepe noktasında …, A.T., H.Y., … N.D. gibi isimlerin önce meseleleri kendi aralannda kurtardığını seziyordum daha sonra M.B. aracılığı ile bu meseleleri İ.O, B.E. ve A.H. ve ordan da HSYK üyelerine aktarıldığını anlıyordum.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Y.G. isimli şahsın …Ağır Ceza Mahkemesinin E:…sayılı dosyasına etkin pişmanlık kapsamında sunduğu dilekçesinde şu ifadelere yer verilmiştir; “Ben HSYK’nın 2012 başında HSYK.gov.tr üzerinden yaptığı 10 Hakim – Savcının 6 ay süre ile yurtdışına dil eğitimi amacıyla gönderileceği şeklindeki ilanı üzerine başvuruda bulundum. Başvuranlar arasında 76 KPDS, 6 EILTS ile şartları taşıyordum. Beni HSYK Tetkik Hakimi O.N.Y. aradı. Ankara ‘da yine HSYK Tetkik Hakimi A.O.A. ile tanıştırdı. Konuşmalarından cemaatten olduklarını anladım. Bana gitmek istediğim yer olup olmadığım sordu. Bende listeden kimsenin gitmediği bir yere özellikle Chicago’ya (internetten araştırdım) ayarlayabilirse gitmek istediğimi söyledim. O da ayarladı. Bende eşim Vergi Müfettişliği Yeterlilik Sınavına hazırlandığı için Kayınvalidemlere eşimi emanet edip Mart 2012’de Chicago’ya yola çıktım, ilk ay orada 70 yaşlarından ABD’li bir kadın yanında(dil kursu ayarlamıştı) daha sonrada kendi tuttuğum 1+1 dairede, internetten bulduğum ev arkadaşım 50 yaşlarında Jin adında ABD vatandaşı biriyle kaldım. Bu 6 aylık süreçte beni ABD’ye gitmeden O.N. Bey tarafından tanıştırıldığım yine HSYK Tetkik Hakimi A.O.A. aradı ve New Jersey’ de dil eğitimine gönderilmiş Bakanlık Tetkik Hakimi A.A.’nın evine gitmemi söyledi. 2012 Mart ya da Nisan’dı. Oraya uçakla gittim ve A.A.’nın evinde yine 101 sicilli İdari Hakim O.K. ve Bakanlık Tetkik Hakimi, kendisi daha sonra Washington Hukuk Ateşesi olan …Bey ile tanıştım. Orada bize …İsminde 50 yaşlarında New Jersey, ABD’ de yaşayan biri abilik ediyordu. O.K. o zamanlar Pensilvanya Devlet Üniversitesi’nde misafir doktora öğrenci sıfatıyla Tübitak burslu olarak yer almaktaydı. Bir keresinde de ben arabamla Chicago’ dan O.K.’nın Pensilvanya’daki evine gittim. Ordan birlikte New Jersey’ e A.A.’nın ve …Bey’in yanına gittim. Orda akşam …Bey‘in evinde oturmaktayken …isimli (soyadı galiba …) kişi ile tanıştım. Yarım saat kadar sohbet ettikten sonra oradan ayrıldı. Kendisi Fetullah Gülen ile doğrudan görüşen temsilci imiş….”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.’ye ait, Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Örgüt Yapılanması; akademi yapılanması, teftiş yapılanması, bakanlık yapılanması, HSYK yapılanması, stajyerler yapılanması, yargıtay yapılanması, danıştay yapılanması, taşradaki adli hakimlerin yapılanması, taşradaki idari hakimlerin yapılanması, avukatlıktan mesleğe geçiş yapanların yapılanması şeklinde bölümlere ayrılmıştı. Bu yapılanmanın en başında yaklaşık beş yıl önce A.C. isimli avukat kökenli birisi vardı. Bu kişi Türkiye’nin yargı yapılanmasının başında idi. Kendisi avukat olarak görülmekte idi fakat aynı zamanda örgüt/ cemaatin dergisi olan sızıntı dergisinin resimlerini, kapak sayfalarının görevini de yapıyordu. Bu avukatın zaman zaman gelip gittiği, kaldığı, dershane şeklinde bir evi vardı, ev Ankara Hukuk civarında idi. Bu evde sadece sürekli kalan bir ya da iki kişi olmaktaydı. Taşradan gelen önemli misafirler burada ağırlanmakta idi. Bu avukattan sonra bu görevi Kartal isimli muhtemelen kod adı Kartal olan bir şahıs devraldı. Bu şahıs yargıtayda üye ya da tetkik hakim idi. Daha sonra meslekten ayrıldı, gerçek adını bilmiyorum.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan S.S.’ye ait, Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 20/12/2016 tarihli sorgulama tutanağı; “… Mülakatı kazanınca mesleğe 1997 yılı Temmuz ayında başladım. Mesleğe başlayınca kıymete bindik. Tekrar bizi takip etmeye başladılar. Bu sırada 15 günde bir 6-7 arkadaş birada yine risale derslerine ve önceden mesleğe girmiş olan ahilerin meslek büyüklerinin sohbetine katılıyorduk. Bu dönemde H.Y., D.M.C., R.Ç. gibi isimler arada bir sohbete katılıp bizi bilgilendiriyorlardı. Namazları cem etmemizi, içkili ortamlarda çok zor durumda kalırsak az bir miktarda olsa içki kullanabileceğimiz yönünde ruhsatlar veriyorlardı. Eşi kapalı olanları başlarım açmalarını, gümüş yüzük takılmamasını istiyorlardı. Kendimizi belli etmemizi istiyorlardı. Maaşlardan bekar olanlar % 15, evli olanlar %10 vermesini istiyorlardı. Ancak benim ekonomik durumum iyi olmadığı için para vermiyordum. Para vermeyenleri de çok iyi karşılamıyorlardı ancak ihtiyaçları olduğu için çok da üstelemiyorlardı. Bir defasında topluca büyükçe bir salonda yaklaşık 20-30 kişinin bulunduğu bir ortamda arkadaşlardan birisi ekonomik durumunun iyi olmaması nedeniyle bir kaç ay para veremeyeceğini söyleyince … isimli kişi keser döner sap döner, gün gelir hesap döner makam ve mevkiler dağıtılınca bu hususlar gözetilir dedi. Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. …’in o dönemde hakim savcı sorumlusu olduğunu söylüyorlardı. Çünkü bize sohbetlerde bir insanın imanına vesile olmak üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır. Kabe’den de hayırlıdır diyorlardı. Bu nedenle bu işten fena halde soğudum. … Bu dönemde Ankara’da tam olarak hatırlamadığım bir yerde Yenimahallede Yurt veya kolejdi. Orada seçim amacıyla bu yapıdan olan hakim ve savcılar bir araya gelmişti. Neredeyse Karadeniz’in ve orta anadolunun bir çok şehrinde görev yapan reis ve başsavcılar vardı. Bunlardan benim hatırladığını E.T. seçim döneminde Yozgat Başsavcısı, Amasya Başsavcısı F.S. o dönemin Kastamunu Reisi vardı. Toplantıya … katıldı. Ders yaptıktan sonra arkadaşlar seçime katılmıyoruz dedi. O gittikten sonra genel sekreter M.B. geldi. Ona sorulduğunda seçime katılacağız demişti. … Benim yukarıda bahsettiğim gibi yargı imamı olarak bildiğim kişiler A.C. ve … isimli kişilerdi…”
Aynı şahsa ait Seydişehir Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 07/03/2017 tarihli sorgulama tutanağı; “.. Bazı zamanlar Ankara Yenimahalle’de ismini Ramiz olarak söylediğim sivilin üç star blokları olarak hatırladığım yere görüşmek amacı ile gidiyorduk. Bu görüşmelerden birinde haberimiz olmaksızın bizleri sonradan ismini Serhat olarak hatırladığım koleje götürmüşlerdi. Orada seçim ile ilgili konuşmalar olmuştu. Bu durumu daha önceden aktarmıştım. Ancak yargı imamı olarak bildiğim … Kartal abi olarak tanınıp bilindiği hususu ile görüşmede Nevşehir Başsavcısı Osman isimli kişi ile Nevşehir ACM Başkanı Sinan isimli kişinin de bulunduğunu hatırladım. Görüşme bittikten sonra orada bulunan herkes kolejin en üst katma çıkarıldı. Orada Amerika’daki şahıs için hazırlandığı söylenen bir mekan gezdirdiler. Mekanda ki camların kurşun geçirmez olduğunu söylediklerini hatırlıyorum. “
Davacı tarafından bu ifadelere karşı herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Bu durumda, davacının örgüt içerisinde yargı imamı (hakim ve savcıların Türkiye imamı) olarak görev aldığına, “…” kod adını kullandığına, örgüt toplantılarına katılıp sohbet abiliği yaptığına, yargıdaki önemli atamaları ve alınacak önemli kararları örgüt adına karara bağlayan 9 kişilik heyet içerisinde yer aldığına, örgüt elebaşısı Fetullah Gülen ile doğrudan irtibatı bulunduğuna, örgütün Yargıtaydaki yapılanmasında aktif görev üstlendiğine, 2014 HSK seçimleri döneminde örgüt adına seçime katılacak olan adayların listesini oluşturduğuna ve diğer hususlara yönelik yukarıda yer verilen ifadelerin değerlendirilmesi sonucunda, davacının FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır.

b)Diğer Hususlar
b-1) Yurt dışı ziyareti;
Yukarıda “FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler” başlığı altında da değinildiği üzere, FETÖ tarafından bu örgütle iltisak ve irtibatı bulunan hâkim ve savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle bu kişiler emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmeye çalışılmış, bu bağlamda hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişler ve örgütün Adalet Bakanlığı ile HSK’da etkin olduğu dönemde örgüt mensupları üst görevlere getirilmişlerdir.
Davacı, 30/04/2012-30/07/2012 tarihleri arasında ABD’de düzenlenen Ceza Usul Hukuku Karşılaştırmalı Çalıştayına katılmıştır.
Davacı tarafından bu tespit ile ilgili herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Netice itibarıyla davacının FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde ABD’de düzenlenen çalıştaya katıldığına ilişkin tespitin, davacı hakkındaki yukarıda aktarılan diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.

b-2) Unvanlı göreve atanma
Davalı idare, davacının FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde unvanlı bir göreve atanmasının davacının anılan terör örgütü ile irtibat ve iltisakına yönelik bir tespit olduğunu ileri sürmüştür.
Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ait hizmet belgesinin incelenmesinden, davacının Yargıtay Tetkik Hakimi olarak görev yapmakta iken FETÖ/PDY terör örgütünün HSK’da etkin olduğu dönemde HSK Genel Kurulu’nun 19/10/2012 tarih ve 605 sayılı kararı ile Yargıtay üyesi olarak görevlendirildiği görülmüştür.
Davacı tarafından bu tespit ile ilgili herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Bu durumda, davacının FETÖ/PDY terör örgütünün HSK’da etkin olduğu dönemde Yargıtay üyesi olarak görevlendirilmesinin yukarıda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.

6) Dava Konusu Kararın Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi
Davacı, dava konusu karar ile bazı temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte bu ihlal iddialarının özü davacının meslekten çıkarılmasına dayanmaktadır.
Bu kapsamda, davacı hakkında tesis edilen meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın, AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan “özel hayata saygı hakkı” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira, AİHM tarafından dinamik bir şekilde yorumlanan ve sosyal hayattaki yansımaları kapsamında genişletilebilen “özel hayat” kavramı, eksiksiz bir tanım getirmenin mümkün olmadığı bir kavram olarak görülmekte, bu bağlamda bireylerin kişiliklerini geliştirmelerine ve mesleki yaşamlarına etki eden her durum özel hayata saygı hakkına dâhil edilmektedir. Nitekim AİHM, bireylerin genellikle iş ya da mesleki faaliyetleri sırasında dış dünya ile ilişkiler kurduklarını ve geliştirdiklerini belirterek ve bireyin iş hayatı ile özel hayatını birbirinden ayırmanın güçlüğünün altını çizerek, mesleki faaliyetlerin de özel hayata saygı hakkı kapsamında olduğunu belirtmiştir (Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29). AİHM’e göre özel hayat, bir bireyin başka bireylerle, mesleki ve iş ilişkileri de dâhil olmak üzere, ilişki kurma ve geliştirme hakkını kapsamaktadır (C./Belçika, B. No: 21794/93, 07/08/1996, § 25).
Dava konusu edilen karar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle söz konusu kararlar özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasına göre özel hayata saygı hakkının kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi ancak “kanunla öngörülmüş olma”, aynı maddede sayılan “meşru amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik olma” ve “demokratik bir toplumda gerekli olma” ölçütlerini karşılama şartıyla mümkündür. Anayasa’nın 20. maddesinin 13. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda ise özel hayata saygı hakkına müdahale edilebilmesi için müdahalenin “şekli anlamda belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunması”, “anayasal meşru bir amaca ulaşmaya yönelik olması” ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine uygun olması” gerekmektedir.
Dolayısıyla dava konusu kararla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunun, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, demokratik toplum düzenini tehdit eden olağanüstü hâlin varlığı hâlinde AİHS’in 8/2 ve Anayasa’nın 13. maddesinde bir temel hak ve özgürlüğe kamusal makamlar tarafından müdahale edilebilme şartlarını ortaya koyan güvencelere aykırı tedbirlerin alınması ya da bu güvencelerin daha düşük standartta sağlanabilmesi söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durum gerçekleştiği takdirde AİHS’in 15. ve Anayasa’nın 15. maddeleri uygulanabilir hâle gelmektedir.
AİHS’in 15. maddesinin birinci fıkrasında, savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde sözleşmeci devletlerin durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında ise bu hâllerde dahi AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Bu doğrultuda Anayasa’nın 15. maddesinde de olağanüstü hâllerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Dava konusu karar, davalı idare tarafından, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca tesis edilmiştir. Anılan KHK, 6749 sayılı Kanun’la TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmiş ve 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak davacı hakkında dava konusu kararın tesis edildiği tarih itibarıyla bu kararlara dayanak KHK’nın yürürlükte olduğu ve öngörülen anayasal usul dâhilinde daha sonra kanunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu karar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olup müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Zira dava konusu karara gerekçe olarak gösterilen irtibat ve iltisak kavramları yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında yapılan değerlendirmede, terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olma durumu farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bunların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve kanunda tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre irtibat ve iltisak kavramları genel kavram niteliğinde olmakla birlikte, bu kavramların belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğunu söylemek mümkün olmadığından, hukuki nitelikleri ve objektif anlamları yargı içtihatlarıyla belirlenebilecektir.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata saygı hakkının kullanılmasına ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla müdahale edilebileceği öngörülmüştür. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında ise özel bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Anayasa’nın 5. maddesinde Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 08/12/2015, § 7; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33). Dava konusu kararlar, FETÖ ile üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibatı bulunan ilgililer hakkında ülkenin içinde bulunduğu tehdit ve kamu düzeninin bozulması ihtimali doğduğundan ivedi şekilde karar alma zorunluluğu nedeniyle ve millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararın tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu karar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır (Alparslan Altan/Türkiye, B. No: 12778/17, 16/04/2019, §§ 71-75). Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ’nün, yukarıda belirtildiği üzere atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu tedbirin de yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından 23/07/2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte AİHS’in 15. maddesinde öngörüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği kaydıyla derogasyon bildiriminde bulunularak milletlerarası hukuktan doğan yükümlülük yerine getirilmiştir.
AİHS’in 15. maddesi ile uygulama alanı bulan, “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikenin varlığı” hâlinde söz konusu tehlikeyi bertaraf etmek için ne yapmak gerektiğini takdir ve tayin etmek ulusun yaşamından sorumlu devlete aittir. İçinde bulunulan durumun kendine mahsus özellikleri nedeniyle bu özellikli durumu değerlendirmek hususunda, söz konusu tehlikeyi bertaraf edecek devletin, uygulayacağı tedbirler bakımından, olağan dönemdekinden çok daha geniş bir takdir marjına sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir (İrlanda/İngiltere [GK] B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 207).
Dava konusu kararın müdahalede bulunduğu özel hayata saygı hakkının AİHS’in 15. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen ve olağanüstü hâllerde dahi AİHS ve Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınamayacağı belirtilen haklardan olmadığı açıktır.

Bu durumda, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu karar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.

7) Sonuç olarak
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararda hukuka aykırılık görülmemiştir.
Dava konusu kararda hukuka aykırılık görülmediğinden davacının bu karar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesine yönelik isteminin de reddi gerekmektedir.

D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun …tarih ve …sayılı kararının iptali istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
2. Davacının bu karar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
3. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen …TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere,

21/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.