Danıştay Kararı 5. Daire 2016/13048 E. 2020/4580 K. 22.10.2020 T.

Danıştay 5. Daire Başkanlığı         2016/13048 E.  ,  2020/4580 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2016/13048
Karar No : 2020/4580

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …Kurulu / …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun …tarih ve …sayılı kararının iptaline karar verilmesi istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından; dava konusu karara hakkında açılan adli soruşturma dosyasının esas alınmasının hatalı olduğu, adli soruşturmanın ağır hak ve hukuk ihlalleri barındırdığı ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karara dayanak alınamayacağı, bugüne kadar FETÖ/PDY terör örgütün varlığına dair bir mahkeme kararı bulunmadığı, bu belirsizlik halinin, örgütün varlığının kanıtlanması sürecine kadar lehine değerlendirilmesi gerektiği, FETÖ/PDY terör örgütüne üyeliği, irtibatı veya iltisakı bulunmadığı gibi davalı idarece FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat veya iltisakını gösteren somut herhangi bir delil ortaya konulmadığı, dava konusu kararda kişiselleştirme yapılmadığı, kararlara dayanak yapılan olay ve eylemlerin kendisi için geçerli olmadığı, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesinin ihlal edildiği, davalı idarece, Anayasa ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda öngörülen hakim ve savcılar hakkında yapılacak inceleme ve soruşturma usulüne ilişkin hükümlere riayet edilmeden ve savunması alınmadan meslekten çıkarılmasına karar verildiği ileri sürülerek dava konusu kararın hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir.

DAVALININ SAVUNMASI :Davalı idare tarafından; dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa’nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp “göreve son” müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Yasa’nın 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen karar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararın hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’İN DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI …’NUN DÜŞÜNCESİ : Dava; davacının 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3/1. maddesi uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun …tarih ve …sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Usule ilişkin diğer iddialar yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi.
Anayasanın 138. maddesinde, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”, 139. maddesinde, “Hakimler ve savcılar azlolunamaz…. Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”, 140. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”, Hakimler ve Savcılar Kurulu başlıklı 159. maddesinin 8. fıkrasında, “Kurul, … meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.”, bu maddenin 10. fıkrasında ise, “Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.” hükümlerine yer verilmiştir.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” başlıklı 53. maddesinde, ” Hakim ve savcıların: a) Bu Kanun hükümlerine göre meslekten çıkarılmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi, b) Haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması, c) Görevdeyken, 8 inci maddenin (a), (d) ve (g) bentlerinde yazılı niteliklerden herhangi birini kaybetmeleri, d) Meslekten çekilmeleri veya çekilmiş sayılmaları, e) İstek, yaş haddi veya malullük nedenlerinden biriyle emekliye ayrılmaları, f) Ölümleri, hallerinde görevleri sona erer.” hükmü yer almıştır.
6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nun “Kurulun görevleri” başlıklı 4. maddesinin; hakim ve savcılarla ilgili olarak (b) fıkrasının 6. bendinde, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, 7. bendinde, disiplin cezası verme, 8. bendinde de görevden uzaklaştırma işlemlerini yapmak Kurulun görevleri arasında sayılmış, “Genel Kurulun Oluşumu ve Görevleri” başlıklı 7. maddesinin 2. fıkranın (ı) bendinde de, 4. maddenin anılan bentlerindeki düzenlemelere Genel Kurulun görevleri arasında yer verilmiş, 33. maddesinde ise, Genel Kurulun veya dairelerin, meslekten çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulabileceği, diğer kararlarının yargı denetimi dışında olduğu, meslekten çıkarma kararlarına karşı açılan iptal davalarının ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görüleceği hükme bağlanmıştır.
15/07/2016 günü başlatılan darbe girişimi üzerine; kamu düzeni ve güvenliği açısından Anayasa’nın 120. maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde; Milli Güvenlik Kurulunun Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki 20/07/2016 tarihli ve 498 sayılı tavsiye kararı üzerine, toplanan Bakanlar Kurulu’nca ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş, bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanarak 21/07/2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Davaya konu Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararlarıyla, ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisindeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına, başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş olarak, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin, 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verilmiştir.
667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesinde, yargı mensuplarının meslekten çıkarılmasının gerekçesi olarak, Anayasa’ya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmeleri ile örgüt hiyerarşisi içerisinde ve ideolojik bağlılıkla hareket etmelerinin, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının önündeki en büyük engel olduğu ve nihayetinde yargıya olan güvene zarar verdiği ifade edilmiştir.
6749 sayılı Kanun ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasında, genel olarak “terör örgütlerine” veya “Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar”dan söz edilmekle birlikte, 667 sayılı KHK’nın genel gerekçesi ile madde gerekçesinde “FETÖ/PDY” maddede sayılan “terör örgütü, yapı, oluşum veya gruplar” arasında belirtilmiş ve anılan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için sözkonusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba üyelik veya mensubiyet şeklinde olması zorunlu olmayıp irtibat ya da iltisak şeklinde olması da yeterli görülmüştür.
Ceza yargılamasında hükme esas alınacak kanıtların kesin ve şüpheye mahal bırakmayacak kuvvette olması gerekir. Ancak disiplin cezalarında her türlü done değerlidir ve kanaat oluşumu için önem arzeder.
Yargıç ve savcıların kararlarının normatif kurallara ve hukuka uygun olması, gerekçelerinin hukuk alemini tatmin etmesi kuşkusuz çok önemlidir. Ancak bir o kadar önemli husus da bir bütün olarak yargı camiasının özellikle de yargı mensuplarının kamuoyunda bıraktıkları intibadır. Toplumda adalete güven ve inancın artmasında meslek mensuplarının isabetli kararlarının yanında vakur ve tarafsız duruşlarının katkısı yadsınamaz bir realitedir.
Anayasaya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girerek örgüt hiyerarşisi altında ideolojik bağlılıkla hareket etmelerinin, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının önündeki en büyük engel olduğu ve nihayetinde yargıya olan güvene zarar verdiği kuşkusuzdur.
Dosyanın içeriğinden ve davalı idarece sunulan belgelerin incelenmesinden, tanık/şüpheli ifadeleri ile davacıya ilişkin tespitler dikkate alındığında davacının FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatının olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, davalı idarenin usule ilişkin iddiaları yerinde görülmediğinden işin esasına geçildi, gereği görüşüldü:

A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
1) Genel Olarak
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı’nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
MGK’nın anılan toplantısında “demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla” Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK’nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun’la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.

2) Davacıya İlişkin Süreç
…tarih ve …sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından …tarih ve …sayılı kararla süre yönünden reddedilmiştir.
Davacı tarafından meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın iptaline karar verilmesi talebiyle (03/10/2016 tarihinde) bakılmakta olan dava açılmıştır.
Öte yandan, UYAP ortamında yapılan inceleme sonucunda, davacı hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üyelik suçunu işlediğinden bahisle ceza davası açıldığı ve …Ağır Ceza Mahkemesinin E:…sayılı dosyasında yargılamanın devam ettiği görülmüştür.

B) İLGİLİ MEVZUAT
1) Anayasa
Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa’da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
Anayasa’nın 5. maddesi: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
Anayasa’nın 9. maddesi: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz…”
Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Anayasa’nın 36. maddesi: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar…”

2) AİHS
AİHS’in 6. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
AİHS’in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
AİHS’in 15. maddesi: “Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir.”

3) Kanun
667 sayılı KHK’nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır…”

4) Etik İlkeler
Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri”nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.

C) İNCELEME VE GEREKÇE
1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
AİHS’in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS’in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
Nitekim AİHM’e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
Davacıların adli yardım talepleri, “yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Tebligat ve cevap verme” kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava dosyasına sunulmuş olan ve davacı hakkında yeni bilgi ve belgeleri içeren 10/08/2018 tarihli ek beyan dilekçesi ve ekleri, 02/12/2019 tarihli ara kararımızla davacıya tebliğ edilmiş ve bunlara ilişkin beyanlarını sunabilmesi için davacıya otuz gün süre verilmiştir.

Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
Bununla birlikte, AİHS’in ‘’Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay’da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK’nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay’da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.

2) FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ’nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
“Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup …bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. …Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. …Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır…
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir…
HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır…
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir…
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır…”
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ’nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı Erdal kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde …siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; –Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.– …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. …FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. (“T” taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ’nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, “önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV’de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi” şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.

3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
AİHM “demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu” belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM’e göre “kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır.” (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık mesleği” kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede “… Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar.” denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.

4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği
Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun “Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
Dolayısıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.

5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
Yargı mensubu olarak görev yapanlar hakkında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanması için ilgililerin terör örgütleri ve millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet veya iltisakını ya da bunlarla irtibatını ortaya koyan delil, bulgu ve bu yönde değerlendirme yapılmasına neden olan hususların idare tarafından ortaya konulması gerekmektedir.
Dava konusu kararların dayanağı olan delillerin, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulduğu anlaşılmakta ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun değerlendirilmesinde dikkate alınabileceği tabiidir.

a) Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
Davacı hakkındaki tanık beyanları şu şekildedir:

Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan A.Y. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 27/04/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“…29 Ocak 2014 tarihinde Adana Cumhuriyet Başsavcılığı görevine başladım, anılan tarihten bu yana da bu görevi yürütmekteyim… Hâkim …: Paralel yapı ile hareket ettiği, yapı tarafından verilen görevleri yaptığı hususunda adliyede genel bir kanaat vardır. Yapı adına haber topladığı ve dedikodu çıkarma şeklinde vazifeler yaptığı konuşulmaktadır. MİT TIR’ları soruşturması kapsamında tutuklanan Cumhuriyet savcılarına destek amaçlı Ceza İnfaz Kurumundan sorumlu Cumhuriyet Savcısı ve Başsavcı Vekiline sert tepkiler gösterdiğini Cumhuriyet Başsavcı Vekili C.T. ve Cumhuriyet Savcısı N.Y.Ş.’den duydum. Bana sorduğunuz Himmet adı altında para toplama eyleminden haberdar değilim…”
Yargı mensubu olarak görev yapıyor iken emekli olan ve ifadesine başvurulan B.Ö. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 21/04/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… 2001 yılında Bandırma Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından Adana Asliye Ceza Mahkemesine tayin oldum, bir süre sonra da 4. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevine getirildim, 2012 yılında ise kendi isteğimle emekli oldum… Ö.Ş., …ve İ.Ö.’nün paralel yapıya mensup olduğunu etraftan duydum…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan C.T. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 16/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… 2006 yılında Adana Cumhuriyet savcılığına tayin oldum, 2014 yılından beri ise Başsavcı Vekilliği görevini yürütmekteyim. Başsavcı Vekilliği görevlerim arasında Ceza İnfaz Kurumundan sorumlulukta bulunmaktadır. Bana sorduğunuz Adli Yargı Hâkimleri M.U., P.P., R.A., … C.A., İ.Ö., …, H.S., Cumhuriyet Savcıları Ö.Ş., A.T., … ile İdare Mahkemesi Hâkimi K.O.’yu tanırım… Yukarıda isimleri geçen Adli Yargı Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarından İ.Y. dışındakilerin yani Hâkimler M.U., P.P., R.A., …… C.A., İ.Ö., …, H.S., Cumhuriyet Savcıları Ö.Ş., A.T., …’nin paralel devlet yapılanmasına mensup olduğu hususu adliyede konuşula gelmektedir… MİT tırları soruşturması kapsamında 2014 Mayıs ayında S.B., A.K., A.T., Ö.Ş. ve Ö.Ç. isimli kişiler tutuklanarak Adana F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumuna konulmuş idi. Bu esnada adı geçen tutukluları ziyaret etmek üzere adliyemizde görev yapan Hâkim ve Cumhuriyet savcıların Ceza İnfaz Kurumundan sorumlu Cumhuriyet savcısı N.Y.Ş.’den yoğun şeklide talepte bulunmaları üzerine Cumhuriyet başsavcımızın talimatları doğrultusunda tutuklu Savcıları ziyaret etmek isteyenlerin taleplerinin tarafımdan değerlendirilmesi yönünde talimat verildi. Ziyaretçi taleplerinin bir kısmı dilekçe gönderirken bir kısmı da bizzat kendileri geldi. Hâkimler Ö.Y., …, M.U., Cumhuriyet Savcılarından A.Y., Y.Y.’nin bizzat bana müracaat ettiğini hatırlıyorum. Adı geçenlere ziyaret izni vermedim. Ziyaret için müracaat eden Hâkimlerden …odamda ikimiz bulunduğu bir sırada kızarak “’tutuklu kişiler niçin aynı odada kalmıyorlar’ şeklinde hesap sorur vaziyette söz ve davranışı oldu. Ben de o anda konuyu araştıracağımı söyledim. Odamdan gittikten sonra konuyu araştırdığımda Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun gereği yüksek güvenlikli F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda aynı suçtan dolayı tutuklu olanların ayrı ayrı odalarda ve birbirleri ile iletişimlerine engel olacak şekilde kalmaları gerektiğini öğrenerek kendisine de ilettim…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Ç.S. isimli şahsın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen …numaralı soruşturma kapsamında Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce şüpheli sıfatıyla düzenlenen 17/05/2017 tarihli ifade tutanağı:
“… 4- TC NO: …, …, … Kozan’da çalışırken Kadirli’de olduğunu hatırlıyorum. Eğitim Merkezinden tanıdığımı düşünüyorum, Adana’da bulunan evinde ziyaret ettim, cemaatten olduğunu düşündüğüm şahıs…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan H.K. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 23/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“…Bana sorduğunuz Hâkimler M.U., P.P., R.A., D.Ş., …, İ.Ö., …, H.S., … isimli kişilerden; M.U., P.P., R.A., D.Ş., …, İ.Ö., …, H.S. isimli kişileri tanırım. 17 Aralık sürecinden sonra adı geçen Hâkim ve Cumhuriyet savcılarının Paralel Devlet Yapılanmasının adamları olduğu yönünde adliyede konuşuluyordu. Bunun dışında adı geçenlerle ilgili somut olay ve eylemlerine şahit olmadım…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan K.V. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 24/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… MİT TIR’ları ve usulsüz dinleme soruşturmaları sonrasında M.U., P.P., R.A., D.Ş., …, İ.Ö., …, H.S., Cumhuriyet Savcıları Ö.Ş., M.S., A.T. ile S.B.’nin paralel yapı mensubu olduğu hususu basında ve adliye ortamında konuşuluyordu…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan K.Y. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 27/04/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… R.A., C.A., …, Ö.Ş. isimli kişileri gıyaben tanırım, hâkim ve Cumhuriyet savcıları arasında adı geçenlerin Paralel Devlet Yapılanmasına mensup olduğu, C.A.’nın yapının önde gelenlerinden olduğu hususu konuşulmaktadır …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan K.O. isimli şahsın …Cumhuriyet Başsavcılığınca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 16/08/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“Halen Adana Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmaktayım, Adana Adliyesine 2013 yılı Yaz Kararnamesi ile geldim, 2014 yılında Ekim ayında yapılan HSYK seçimlerinde Adana’daydım. HSYK seçimlerine Yargıda Birlik Platformu olarak girmiştik, bu nedenle seçimden yaklaşık altı ay önce seçim çalışmalarına başlamıştık, seçim çalışması nedeniyle tüm hakim ve savcılarla birebir görüşme yaptık, yapmış olduğumuz bu görüşmeler neticesinde de Adana adliyesinde görevli hakim ve savcıların eğilimleri hakkında bilgi sahibi olmuştum…FETÖ/PDY’nin HSYK seçimlerindeki adaylarına destek veren ve onlara oy isteyen hakim ve savcılardan benim başlıca bildiklerim o dönem Adana Adliyesinde görevli R.A., M.F.T., İ.Ö. ve A.Y. ile halen Adana Adliyesinde görev yapan ancak şuan açığa alınan …, A.M.T., H.K., İ.K., İ.A. ve M.U. idi. Yine seçimden önce Adana Adliyesinde yeni göreve başlayan A.B., K.K. ve K.D. de bunlarla birlikte hareket etmiştir, …. Seçimden sonra Adana adliyesine atanan B.K., B.B., İ.S.Y., M.A.K., M.A., M.G. ve U.E. yine bunlarla birlikte hareket etmişlerdir bu kişiler gerek seçim öncesinde gerek seçim sonrasında sürekli birlikte organize bir şekilde toplu hareket ederlerdi, aralarına kendilerinden olmayan kimseleri sokmazlardı, ancak aralarındaki hiyerarşik yapıyı bilmiyorum, fakat hareket tarzları, söylemleri, yapmış oldukları tasarruflar bu kişilerin cemaat diye adlandırılan ancak aslında FETÖ/PDY olan örgüte mensubiyetlerini açıkça gösteriyordu, seçim zamanında burada olanlar FETÖ/PDY’nin adaylarına çalışıp oy istediler, bir kısmı buz adayları bizzat gezdirdi, bu kişiler bağımsız olduğunu iddia eden adayların hepsine yani 11 adayına birden oy istemiyorlardı, bağımsız adaylardan iki, üç veya dördüne oy istiyorlardı, bu şekilde kendilerinden olmayanlardan parça parça oy alıp hem kendi oylarını yükseltmeye hem de bizim yani Yargıda Birlik Platformumuzun adaylarının oylarını azaltmaya çalışıyorlardı…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan M.A. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 28/04/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… Hâkim …: Ben ilk başlarda …’nin bu yapıya mensup olduğunu düşünmüyordum, kendisine bu yapıdaki insanlarla sık görüşmemesini söylüyordum, kendisi bana bu yapı ile alakasının olmadığını söyleyip çocukları üzerine yemin ediyordu. Ancak özellik 2014 HSYK seçim döneminde bu yapıya mensup kişilerin seçimi kazanması için çok çaba gösterdi. Bu süreçte paralel yapıya mensup kişiler ile sürekli görüştüğünü ve birlikte hareket ettiğini biliyorum, bu yapı tarafından verilen görevleri yaptığı hususunda adliyede genel bir kanaat vardır. Özellikle MİT TIR’larının durdurulmasından sonra kendisi ile bir petrol istasyonunda karşılaştık ve burada …akla mantığa uygun olmayan ve paralel yapının söylemleri doğrultusunda Recep Tayyip Erdoğan Hırsız, TIR’da silahlar Tayip Erdoğan’ın silah kaçakçılığı yaptığından dolayı gönderdiği silahlar olduğunu söyledi, bende kendisine bu söylediklerinin akıllı bir insanın söyleyeceği şeyler olmadığını, iftiranın dahi biraz mantığının olacağını söyledim…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö. isimli şahsın Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca …numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 18/10/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı:
“… Yargı camiasında tanıdığım örgüt/cemaat mensubu hakim savcılar; Adana Savcısı A.M.T., aynı koğuşta kaldım, kendisi ile cemaat/örgüt ile ilgili sohbetler yaptık, A.Ş., kendisinin cemaatçi olduğunu bana Eski Konya Savcısı O.Ç. söylemiştir. Yine koğuştaki arkadaşlar aracılığı ile yapılan sohbetlerde Adana hakimi …, …’nin cemaatçi olduğunu koğuştaki arkadaşlardan öğrendim…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan N.Y.Ş. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 18/04/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“…2010 HSYK seçimlerinden sonra yargı içinde organize bir yapı olduğunu fark ettim. Gerçekte Alevi olmadığım halde Alevi inancına sahip olduğum hususunda aleyhimde tezviratlar yapılmaya başlandı, benimle birlikte görev yapan Cumhuriyet Savcısı E.C.’nin önünün kesildiği, tayininin çıkacağı konuşulmaya başlandı, bir süre sonra E.C. il dışına tayin edildi, ben de benzer bir akıbete uğramamak için özel yetkili birimden ayrılmaya karar vermiştim ki bu arada 17-25 Aralık olayları patlak verdi. 2010 HSYK seçimlerinden sonra Adliyede bir olay konuşuluyor adından bir bakıyorsunuz HSYK kararname yapıyor. Yapıyla ilgili bir eleştiri yapmanız halinde o hemen size geri dönmekte idi. Daha sonraki aşamada A.T., S.B. ve bir kısım kişiler tutuklandı. Bir kısım hâkim ve Cumhuriyet savcısı gelerek tutuklu olarak bulunan hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile görüşme taleplerini ilettiler. Bunlardan hatırladığım R.A., M.F.T., M.U., …, A.M.T. ve A.Y. isimli kişiler idi. Bu aşamada ziyaret talebinde bulunan hâkim ve Cumhuriyet savcılarından bir kısmı ile yaşadığımız diyaloga değinmek istiyorum; Hâkim …: Hiddetle odama geldi, adı geçen hâkimle daha evvel 6. Ağır Ceza Mahkemesinde duruşmalara çıkmış idik, ayak üstü oturmadı ‘siz bizim arkadaşlarımıza zulmediyorsunuz, daha evvel orada kalan çete üyelerine nasıl davranıyorsanız bizim arkadaşlarımıza da aynı şekilde davranın’ dedi, ben de bunun üzerine ‘hâkim bey sakin ol, otur, konu nedir’ dedim. Oturmadı, ‘gün gelir devir döner bu yaptıklarınızın hesabını nasıl vereceksiniz’ dedi. Ben de ‘hakim bey yaptığımız uygulamalar mevzuata uygun, isterseniz ilgili makamlara şikâyet edebilirsiniz’ dedim. Bunun üzerine çekti gitti. Daha sonraki karşılaşmalarımızda ise selam vermezken, sert sert baktığına şahit oldum…”
İnşaat işçisi olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan N.Y. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 12/07/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… S.Y. benim kardeşim olur, biz S. ile Adana 6. Ağır Ceza mahkemesinde yargılandık, ben bu davadan 1 yıl ceza aldım, ancak kardeşim çok fazla ceza aldı, kardeşim S. dışında bu davada yargılanan sanıklar ve müştekileri dahi tanımıyorum, hakkımızda örgüt kurmaktan dava açıldı ve yargılandık, biz kimseye karşı suç işlemedik, müştekilerin haksız ithamları ve iftiraları ile haksız yere ceza aldık. Kardeşim S. Adana otoban girişi civarında bulunan Peyzaj işleri yaptığı yeri Milli Emlak’tan kiraladı ve bu yere masraf ederek değerlendirildi, ancak bu yeri daha sonra Burç Okulları S.’den istemişler kardeşim de bu yeri Burç okullarına vermeyince hakkımızda taraflı soruşturma yürütüldü. Ben tutuksuz olarak yargılandım, yargılama sırasında kardeşim S. tutuklandığı için biz onun haksız yere tutuklandığını düşündüğümüz için tahliye ettirmek istiyorduk, duruşmaların devam ettiği sıralarda bizim evimize kardeşim S.Y.’nin … hoca olarak tanıdığı kişi ile yanında ismini S. ya da O. olarak hatırladığım 2 kişi geldi, bu kişiler bize kendilerinin S.’nin bilgisi dahilinde geldiklerini, kendilerinin Kadirli ilçesinden olduklarını ve yargılandığımız 6. Ağır Ceza mahkemesi Başkanı olan …ile hemşeri ve Fetullah Gülen cemaatinden dost olduklarını, tahliye konusu[nu] …ile konuştuklarını ve 600.000 TL para istendiğini söylediler, bunun üzerine 600.000 TL’yi temin edebilmek için Babam F.’nin üzerine kayıtlı Gürselpaşa mahallesinde bulunan anayol üzerinde bulunan müstakil evimizi … kaporta isimli işyerinin sahibine 170.000 TL’ye sattık, ayrıca ben kendi adıma kayıtlı 2 adet arabamı sattım, S.’nin parayı bulmak için oğlu C. de Yeşilevler semtinde bulunan … isimli lokanta ve bir adet arsa sattığını biliyorum, biz istenilen 600.000 TL’yi temin edemedik toparladığımız 430.000 TL’yi ben kardeşim S.’nin tanıdığı … Hoca’ya Kurttepe semtinde Menderes bulvarına inmeden yol kenarında yer alan adını hatırlamadığım bir çay ocağında elden teslim ettim, parayı teslim alan … Hoca aldığı bu parayı mahkeme başkanı … verileceğini söyledi, mahkeme başkanın da Kadirli’li olması nedeni ile biz bu şahsa inandık ve parayı verdik, ancak paranın mahkeme başkanına verilip verilmediğini bilmiyorum…”
Müteahhit olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan S.Y. isimli şahsınHakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 29/06/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… Yukarıdaki kimlik bilgiler bana aittir. Ben yaklaşık beş buçuk yıldır F Tipi cezaevinde tutuklu olarak bulunmaktayım. Cezaevi müdürlüğü aracılığıyla Adana Cumhuriyet Başsavcılığına 10/06/2016 tarihinde göndermiş olduğum dilekçe doğrudur ve altındaki imza bana aittir. Ben, tutuklanmadan önce Adana da müteahhitlik işleri ve ticaretle uğraşıyordum… Hakkımda haksız ve kasıtlı olarak yukarıda anlatmış olduğum araziyi cemaate vermemem nedeniyle O.H.Ö. öncülüğünde A.T. eliyle soruşturma yürütülüp dava açıldığını düşünüyorum… Ben yargılama sırasında mahkeme başkanı … ‘ye bize kumpas kurulduğunu, peyzaj arazisinin bulunduğu yerin Burç okullarına vermemi istediklerini, bunu kabul etmeyince haksız soruşturma açıldığım 5 sayfalık yazılı dilekçeyle ve defalarca duruşma sırasında da sözlü olarak söyledim. Buna rağmen …, taleplerimizi kabul etmedi. Ben duruşma esnasında Mahkeme başkanı …’ye ‘Ben, sana B. Hocanın benden istemiş olduğu parayı versem beni tahliye eder miydin, etmez miydin, geçen gün gelen 600 milyarı kimle paylaştığını söyler misin’ diye açıktan sordum. Bu sözlerim üzerine … bana ‘mahkemeye hakaretten hakkında suç duyurusunda bulunacağım’ dedi. Duruşma salonunda 30’a yakın avukat vardı ve savcı N.Y.Ş. de duruşma salonundaydı… Duruşmalar devam ederken biz tutuklu bulunduğumuz sırada ismini vermek istemediğim bir avukat benim yanma gelerek bana kendisini … Hocanın ve Mahkeme başkanı …’nin gönderdiğini söyledi. Ve bana acil 1 trilyon para temin edebilirseniz tahliye olabileceğimizi söyledi… Benimse nakit param yoktu. Ancak Yeşilevler semtinde … isminde benim adıma kayıtlı bir lokantam vardı. Bu lokantayı ve oğlum C.Y. adına kayıtlı yeşilevler semtinde kanalın üzende bulunan 120 m2 arsayı satarak 300.000,00 TL temin ettim. H.A. da 300.000.00 TL vermesi üzerine bu parayı benim abim N.Y. aracılığıyla B. Hocaya verdik. B. Hocanın da bu parayı mahkeme başkanı …’ye bir kısmını verdiğini biliyorum. Ben bunları bildiğim için …’ye ‘geçen gün gelen 600 milyarı kimle paylaştığını söyler misin’ şeklinde sözler söyledim. Bu konuda şu ayrıntıyı da anlatmak istiyorum. Yanıma gelen avukat eğer bana inanmıyorsan Adana Büyükşehir Belediye dosyasından 8.Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan M.Ş. ve M.Ş.’nin mahkeme başkanı tarafından bırakılmadığını, …’nin başkanın yerine geçerek bunları tahliye edeceğini söyledi. Daha sonra ben bu konuda yan koğuşumda bulunan M.Ş.’ye yazılı not attım ve bu durumu sordum. O da bana çıkarsam belli olur, görürsün dedi. Aradan birkaç gün sonra M.Ş. ve M.Ş.’nin … tarafından tahliye edildiğini öğrendim. Bu tahliyeden sonra daha önce yanıma gelen avukat tekrar yanıma geldi. Bizim verdiğimiz 600 bin TL’nin az olduğunu, mahkeme üyesi S.R.T.’nin tahliyeye verilen paranın az olduğu için karşı çıktığını söyleyerek 400 bin TL daha … ve mahkeme heyetine verilmek üzere istedi. Bunun üzerine ben hemen ailemle D.A’ya haber göndererek Adana Valiliği civarında bulunan mülkiyeti bana ait olan fakat çalışanım olan L.A. üzerine tescil ettirdiğim dükkanı satıp istenilen 400 bin TL yi vermesini söyledim. Bunun üzerine hala benimle cezaevinde tutuklu olarak bulunan L.A. mülkiyeti bana ait olan dükkanın satışını D.A. veya onun eşine verdi. Bu durumlar tapu kayıtlarından araştırılırsa ortaya çıkacaktır. Ben parayı vermeme rağmen tahliye olmadım. Ancak H.A.’yı tahliye ettirler. H.A.’yı bildiğim kadarıyla 2 trilyonun üzerinde para vermiş. Para verdiği için H.A.’nın tahliye edildiğini duydum ve bu hususu da mahkeme başkanına söyledim. Ben, daha sonra H.A.’nın kalp krizi geçirerek öldüğünü duydum. Hayatta olsaydı belki bu söylediklerimi doğrulardı… Fetullah Gülen Cemaati Türkiye Emniyet İmamı O.H.Ö. aracılığıyla ve …, A.T. ve eşi S.R.T. eliyle haksız olarak yargılandım ve tutuklu olarak bulunmaktayım. Cemaatin istemiş olduğu araziyi kendilerine teslim etmediğim için bu iftiralara maruz kaldım. Yargılama sırasında mahkeme başkanı …’ye defalarca bana kumpas kurulduğunu söylememe rağmen, kumpasın kurulmasından birisi olan B. Hoca olarak bildiğim kişinin Emniyette soruşturma sırasında bulunduğu sıradaki görüntülerini istememe, benimle cezaevinde görüşme yapan D.A. ile aramızdaki görüşme kayıtlarını talep etmeme rağmen ve benimle görüşmeye gelen polis memurun olup olmadığına dair cezaevi kayıtlarının getirilmesini istememe rağmen bu taleplerimin yerine getirilmediği için kendisinden şikayetçiyim…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan R.Y. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 20/04/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… 2011 yılından 2015 Eylül ayına kadar Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevini yürütürken, Eylül 2015 tarihinden beri Adana Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu başkanlığı görevini yürütmekteyim. Hâkim M.U., R.A., D.Ş., S.R.T., C.A., İ.Ö., …, Ö.Ş., A.T., M.S., Z.Y., L.D., İ.A. isimli hâkim ve Cumhuriyet savcılarını tanırım…. MİT TİR’lan soruşturmasından sonra M.U., R.A., D.Ş., S.R.T., C.A., İ.Ö., …, Ö.Ş., A.T., M.S., Z.Y., L.D., İ.A.’nın özel yetkili mahkeme ve Cumhuriyet savcılığında çalışması nedeniyle paralel devlet yapılanmasının elemanı olduğu, ayrıca R.A.’nın teftişten geldiği ve adliyenin sorumlusu olduğu hususunun adliyede konuşulduğunu duydum, hakim-savcılar arasında sohbet ortamında konuşulduğundan kimden duyduğumu hatırlamıyorum…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan S.K. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 17/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… P.P., S.R.T., İ.Ö., …, H.S., A.T., S.B. isimli kişileri tanırım. Seçim sonrası 2010 yılında oluşan HSYK’nın özel yetkili mahkeme ve Cumhuriyet savcılıklarına yaptığı atamaların hemen hemen tamamına yakınının Fetullah Gülen Cemaatine yakın hâkim ve Cumhuriyet savcılarından oluştuğu hususu konuşuluyordu. Bu kapsamda da yukarıda tanıdığımı beyan ettiğim P.P., S.R.T., İ.Ö., …, H.S., A.T., S.B. hâkim ve Cumhuriyet savcıları hakkında da Paralel Devlet Yapılanmasına mensup oldukları hususu adliyede konuşulmaktadır…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan Ş.Ş. isimli şahsın … Cumhuriyet Başsavcılığı Soruşturma Bürosunca … numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 25/08/2016 tarihli şüpheli sorgulama tutanağı:
“… 2008 yılında Sivas’tan Malatya’ya Cumhuriyet Savcısı olarak atandım. 3 yıl Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptıktan sonra 2011 yılında Başsavcısı Vekili oldum. Vekil olmadan evvel Gülen Cemaatı mensubu olurak bildiğim kişilerden biri Malatya Adliyesi hakimlerinden olan … (daha sonra Adana’ya tayini çıktı) biri de Ş.Y. (Kırşehir Ağır Ceza Mahkemeline taytnen gitmişti) idi, Ben ve … çoğunlukla ayda bir, bazen de iki ayda bir birlikte cemaat adına Gaziantep il merkezinde tertip edilen toplantılara gider kaldırdık. Ş. Malatya’daki cemaat toplantılarına iştirak ederdi. Bu toplantıların bir kısmı o zaman Gaziantep Cumhuriyet Savcısı olan Y.S.T.’nin evinde, bazen de anahtarı Y.S. de bulunan başka bir evde icra edilirdi Daha sonra A.M. Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olunca toplantılar artık onun evinde gerçekleştirilmeye başlandı, Bu her iki evde müsait olmadığında anahtarı Y.S.’de bulunan evde toplantıları yapardık. A.M. unvanlı olmadan evvel toplantıları hep Y.S. tertip eder, sohbetleri yapar, Gülen’in kitaplarından ve risalelerden okur, aidat paralarını elden toplardı,… Benîm isimlerini hatırladığım kişiler bunlardır, İsimlerini saydığım tüm meslektaşlarım Gülen Cemaati mensubudur. Toplantıların içeriği ve sohbetlerimizden şüphe taşımayacak .şekilde hu kanaate ulaştığımı söyleyebilirim…”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan İ.D. isimli şahsın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen … numaralı soruşturma kapsamında etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma amacıyla şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesine 08/02/2018 tarihli tutanak:
“… Dördüncü görev yerim Kozan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’dır. Kozan’a gittiğimde B.K., D.K. vardı. D.K. beni … ile tanıştırdı. Bu grup benim sohbet grubumdu. Sırasıyla kendi evlerimizde toplanarak sohbetler yaptık. Herkes aidat veriyordu. Aidatları … alıyordu. …’nin Adana’da görüştüğü birisi vardı. Aldığı paraları ona götürdüğünü tahmin ediyorum. Burada cep telefonları da yaygınlaşmaya başlamıştı. Bize toplantılarda cep telefonunu yanımızda götürmememiz, araçta seyahat ederken aracın bagajında bulundurmamız söyleniyordu. Toplantıları cep telefonu ile konuşmamamız tedbir olarak isteniyordu. Yüz yüze görüşme tavsiye ediliyordu. …”
Müteahhit olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan T.B.T. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 28/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… Ben, Fethullahçı Terör Örgütü /Paralel Devlet Yapılanması diye tabir edilen yapıyla çocuk yaşta sayılacak bir dönemde tanıştım. İlk girdiğim dönemde Cemaat/Hizmet Hareketi olarak benimsediğim ve birçok kademesinde bulunduğum bu yapı hakkında davetiniz üzerine bildiklerimi açık bir şekilde beyan etmek istemekteyim… Paralel Devlet Yapılanması içerisinde Adana’da bulunduğum 2008 yılının sonundan. Ekim 2011 tarihine kadar bu yapı adına çeşitli faaliyetlerle bulundum. Bu yapının faaliyetleri ile ilişikli olan ve yine bu yapı adına Adana Adliyesinde hareket eden Hâkim ve Savcılarla ilgili bildiğim konuları tarafınıza belirtmek isterim. Aradan 5 yıl gibi ciddi bir süreç geçmesi nedeniyle bazı konuları unuttuğumu veya eksik hatırladığımı da belirtmek isterim. Daima takıyye, gizlilik ve bilmesi gerekenler prensibiyle hareket eden bu ajan ve hain yapının çok akıllı hareket ettiğini bugün daha iyi idrak edebiliyoruz. Ancak bizlere o dönemde yapı tarafından Hâkim ve Savcılar ile ilgili özel bilgi notları paylaşıldığı için bu yapının içinden olan İdari ve Adli yargı mensuplarını ve görevlerini net olarak bilmekteyim. Aşağıda isim isim hâkim ve savcıların o dönemde yapı il hadimi (il imamı) ve Gaziantep bölge hadimliği (imamlığı) tarafından tarafımıza sunulan notlarını, görevlerini ve hatırladığım yaptırılan işlemleri belirteceğim… Özellikle ve önemle belirtmek ve dikkatinizi çekmek isterim ki; 2009-2010-2011-2012 yılları arası adli ve İdari yargı güz ve yaz kararnamelerine ve o dönemlere ait müstemir yetki kararnamelerine baktığınızda Adana’da olağan üstü bir yetkilendirme ve hazırlık yapıldığını ve CMK 250 ile yetkili {daha sonra TMK 10 ile yetkili) bölgenin Adana olması nedeniyle her şey en ince ayrıntısına kadar planlandığı açıkça göreceksiniz… 10) Hakim … (…) : 2011 yaz kararnamesiyle Malatya’dan Özel Yetkili Mahkeme olan Adana 6. ACM’ne üye hakim olarak atandı. Çok kısa sürede üyesi olduğu mahkemenin Başkanlığına ataması yapıldı. Yapının içerisinde ve kıymet verdiği bir hâkimdir. Yapı adına yapılması gereken birçok tahliyeyi himmet sağlamak amacıyla yapmıştır. Özel Yetkili 8. ACM Bşk. D.Ş. tahliyede cesaret edemediği birçok kişiyi D.Ş.’nin izin almasıyla yerine geçerek yüksek meblağlara tahliye etmiştir. İncelendiği takdirde …’nin D.Ş. yerine 8. ACM’ne girip başkanlık ettiği dosyalara bakıldığında söylediğim konuların ispatı mümkündür. Teamül gereği hiçbir başkan izinli olduğunda ciddi dosyalarda yerine başkanlık yapan hâkim kolay kolay tahliye etmez. Yine bakıldığında göreceksiniz ki çok çaplı bir dosyada tahliye edilmesi hukuk gereği imkânsız olan insanlar tahliye edilmiş ve asıl tahliye edilmesi gereken kişiler sırf himmet vermediği için tahliye edilmediğini göreceksiniz. Takdir edersiniz ki dosyalara erişim imkânım olmadığı için gördüğümde hatırlamam muhtemel olan bir çok olayı yazdıramamaktayım. Yukarıda ismi geçen, birazdan aşağıda da ismini yazdıracak olduğum hâkim ve savcıların birçoğunun aynı şekilde olaylarını bildiğim ancak şuan anımsayamadığım için gerçeklerin ortaya daha net çıkması adına sizin araştırmanıza ve takdirinize bırakıyorum. Belirtmek istediğim bir diğer önemli hususta bu hâkim ve savcıların sırf PDY’nin himmet gelirinin artması, devamlılık göstermesi için ve şahsi ikbal ve menfaatleri adına Adliye ve Emniyet ittifakını çok iyi şekilde kullanarak zulmedip, özgürlüğünü elinden aldığı, sindirip korkuttuğu, amiyane tabirle çöktüğü şahısların korkmadan gelip Yüce Türk Adaletine bildiği gerçekleri korkmadan anlatması aydınlatacaktır. Rüşvetin belgesi olmaz sözü bile bu yapı için az kalmaktadır. Paralel Yapı çok ciddi bir işleyiş mekanizmasına sahiptir. Hukuku çok iyi bilmeleri ve gelecekte yaşanacak olası sorunları hesaba katıp öngörerek arkada hiçbir delil bırakmayacak kapalı devre bir sistemle çalışmaktadır…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan E.D. isimli şahsın … Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen … numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 12/08/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… Başkan Servet … noterlik sırası gelmişti ve emekli oldu. Mahkemede ben, … ve S.R.T. kalmıştık. Ben mahkemede 5 yıldır çalışıyordum diğerlerine göre kıdemli olduğum için duruşmalara başkan olarak bir süre çıktım. Adliyedeki arkadaşlar arasındaki genel kanı benim uzun süredir bu mahkemede çalışmam ve daha kıdemli olmam nedeniyle daha önceki teamüller de düşünülerek başkan olarak atanacağım yönünde idi. Ancak ben yazılı veya sözlü bir talepte bulunmadım. Bu arada odama Ö.Ş. ve … ayrı ayrı gelerek söz arasında başkanlık talebim olup olmadığını sordular. Bende böyle bir talebim olmadığını onlara söyledim. Yaz kararnamesine kadar bu şekilde devam edeceğimizi, yazında dışarıdan bir başkan atanacağını düşüyordum. Başka bir zaman … sohbet anında HSYK Genel Sekreter Yardımcısı E.D.’nin arkadaşı olduğunu daha önce kendisini Diyarbakır Özel Yetkili Mahkemeye başkan yapmak istediğini ancak kendisinin bunu istemediğini söylemişti. Ben bu sözünden sonra …’nin başkan olarak atanacağını anladım. Bundan bir süre sonra 2012 Ocak ayında yetki kararnamesi yayınlandı. … 6. Ağır ceza mahkemesi başkanlığına atanmıştı. Beni de 2. Asliye ceza mahkemesinde görevlendirdiler. Bu durum benim çok ağırıma gitmişti. Çünkü bir soruşturma sonucunda böyle bir değişiklik yapılınca adliyede soruşturma sonucunda hakkımda olumsuz bir şey elde edildiği ve bundan yetkimin değiştirildiği yönünde kanı oluştuğunu düşündüm. Böylelikle CMK 250. maddesi ile yetkili mahkemelerde ve savcılıklarda yapı tamamen değişmişti. Sonraki meydana gelen olaylar gösterdi ki şimdi FETÖ diye adlandırdığımız Fethullah GÜLEN cemaati mensuplan CMK 250 maddesi ile yetkili mahkemelerde yapılanmalarını tamamlamışlardı. 2. Asliye ceza mahkemesine geçtikten sonra ziyaretime gelen hakim savcı arkadaşlara benim buraya gelmem ile ilgili görüşlerini sorduğumda …’nin önünü açmak niyeti ile benim buraya gönderildiğimi düşündüklerini söylediler. Benim hakkımda olumsuz düşünmediklerini söylüyorlardı. Yetkim değiştikten sonra pazartesi günü komisyon başkanı yetki kararnamesinin çıktığı cuma günü Ankara’da olduğunu, Kurul’da benim ile …’nin başkanlığının tartışıldığı, ancak Kurul’a benim başkanlık yapmak istemediğim, talebimin olmadığı yönünde bilginin genel sekreterlikçe iletilmesinin sonucunda …’nin başkan yapıldığını söyledi. Oysa Hakim … yıllardan beri hukuk hakimliği yapmıştı, özel yetkili mahkemede çalışmaya da henüz altı ay önce başlamıştı. Ben 2. Asliye ceza mahkemesinde kendimi işime verdim, yanına geldiğimde …”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan N.Y.Ş. isimli şahsın … Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen … numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 12/08/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… Kasım 2004 yılından bu yana Adana Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmaktayım, 2009 yılına kadar genel yetkili savcılık biriminde çalıştıktan sonra 7 kişilik HSYK zamanında talebim olmadan Cumhuriyet Savcısı E.C. ile birlikte özel yetkili Cumhuriyet Başsavcılığında görevlendirildim, ilk bir yıl kadar Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinde duruşma savcılığı yaptım, daha sonra soruşturma savcılığına geçtim, bu arada HSYK seçimleri yapılıyordu, seçim çalışmaları sırasında bir kısım hakim ve savcının kendi içlerinde birlikte hareket ettiklerini gözlemliyordum, HSYK seçiminden sonra çalıştığım birimin Cumhuriyet Başsavcı Vekilinin Samsun iline ataması yapılmış ile yerine A.B. gelmişti, bu birimde çalışan savcılar içerisinde mesleki kıdem olarak en kıdemli savcı bendim, buna göre bir iş bölümü yapılacağını bekliyordum fakat daha sonra iş bölümü yapıldığında bana bence kıdemime uygun olmayan il bazında görevlendirme yapılarak Kilis ve Karaman illeri verilmiş idi, daha fazla nitelikli dosyaların olduğu Konya, Mersin, Adana, Gaziantep, Hatay gibi iller daha sonra sıkça medyada ismini gördüğümüz savcılara verilmişti, bu kişiler Ö.Ş., İ.A., A.M.T., Z.Y. gibi isimlerdi, kamuoyunda söz getirici çete operasyonları veya önemli görünen terör dosyaları genelde bu kişilere veriliyordu, bu şekilde kendimin pasivize edildiğini anladım, nöbetçi olduğum haftalarda da arama, dinleme gibi polis tarafından getirtilen talepler benim nöbetimden sonraya bırakılıyordu, bu bölümün bulunduğu Adana Adliyesi 6. Katında genelde Ağır Ceza Başkanları olan, D.Ş., …, Z.K., üyeler İ.Ö., M.U., C.A., R.T., R.A. gibi hakimler genelde hep bir arada odalarında bulunuyordu, herhangi bir konuyla ilgili olarak bu odalara girmek istediğimde sohbetin yönü hemen değişiyordu, zaten bu katta duyduğumuz bazı yetkilendirme veya soruşturma ile ilgili bilgileri çok kısa bir süre içerisinde HSYK’dan karar olarak çıktığını görüyorduk, örneğin …’nin icra hakimi iken önce Adana Özel Yetkili mahkemeye üye olarak atanıp ardından bu mahkemenin başkanının bir şekilde soruşturma sonucunda tayinin çıkması sonucunda 3-4 aylık özel yetkili mahkemede üye olan …’nin mahkeme başkanı olacağı usûle göre E.D.’nin mahkeme başkanı olması gerekirken onun olmayacağı söylentileri vardı, nitekim kararname ile aynı şekilde E.R. genel yetkili asliye ceza mahkemesine görevlendirildi, …, de 6. Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanlığına atandı, bu süreçten sonra kamuoyunda MİT soruşturması olarak bilinen süreçten sonra özel yetkili mahkemedeki yetkim kaldırılarak genel yetkili mahkemede görevlendirildim, izinde olmama rağmen odamın derhal boşaltılması yönünde telefonla sürekli bana özellikle buradaki görevli savcılardan M.S. ve idari işler tarafından oda ihtiyacı olduğundan bahisle eşyalarımı almam istendi, bende planladığımdan daha kısa sürede dönerek odamı boşalttım, yeni iş bölümü yapılmasını beklerken CMK suçlarına bakan 6. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma savcısı olarak görevlendirilmiş olduğumu öğrendim, mahkeme başkanı …olunca hoşuma gitmemişti, ancak elimden geldiği kadar daha dikkatli davranarak görevimi yapmaya çalıştım, mahkemeyi başkandan çok üye olan S.R.T. yönlendiriyordu, bazı kritik tahliyelerde veya tutuklama taleplerinde dediklerimi çok dikkate almıyorlardı, … bilahare 17/25 Aralık olaylarından sonra yetkim cezaevi savcılığı olarak değiştirildi, bu süreç içerisinde daha önce Cumhuriyet Başsavcısı , Başsavcı vekili ve Savcıları olarak görevli, S.B., A.K., Ö.Ş. ve A.T. Mit tırları soruşturma kapsamında tutuklanarak sorumlu olduğum F Tipi Yüksek Güvenlikli cezaevine konuldu, bu süreçten sonra adliyede görevli olan bir kısım hakim savcılar benden bu kişilerle görüşme talebinde bulundular, cezaevinin kapasitesi yüksek güvenlikli olması taleplerin yoğunluğu dikkate alınarak taleplerini hem sözlü hem yazılı olarak reddetmeme rağmen benim üzerime adliye camiasında ve yüzüme karşı başkı politikası uygulanmaya başlandı, adalet.org adli sitede benim takip etmememe rağmen aleyhimde tetikçi gibi sözler kullanılarak olumsuz beyanlarda bulunan hakim savcı yorumları olduğunu öğrendim, o süreçte vermiş olduğum red kararlarının bir kısmının paralel yapının internet sitesi olan grihatta yayınlanarak hedef haline getirildim, bu süreçte bu hakim ve savcılar tarafından adliyede aleyhimde bir çok sözler söylenildi kulağıma geldi, bir defasında …odama gelerek ‘Neden böyle zülüm yapıyorsun, bu zülmü yapan ve alet olanlarda gün geldiğinde karşılığı görecek’ şeklinde sözler söyledi, sakin olmasını söylememe rağmen beni dinlemedi, bende kendisine ne biliyorsa yapabileceğini söyleyerek odamdan çıkmasını söyledim, bu şekilde odadan kovdum, ayrıca 2014 HSYK seçimleri nedeniyle yukarıda bahsettiğim İ.A., M.F.T., …, M.U., İ.Ö., A.Y., A.M.T. gibi hakim ve savcılar grup halinde odaları gezerek bir veya birden fazla kişiye oy istediler, ancak bu kişiler benden herhangi bir talepte bulunmadılar, seçimler bittikten sonra büyük bir hayal kırıklığına uğradıklarım hissettim, ondan sonraki süreçte de bazı topluluklarda bu kişilerle karşılaştığımda genelde çok bulunmuyordum ama konuşmalarında hep bir beklenti içerisinde olduklarını haksızlıklar zülümler yapıldığını, benimde cezaevi savcısı olarak bu zülümlere ortak olduğumu söyleyerek yarı şaka yarı ciddi tehdit ediyorlardı, bende o ortamlardan genelde uzak kalmaya çalışıyordum…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan O.M. isimli şahsın … Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen … numaralı soruşturma kapsamında düzenlenen 12/08/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“… Adana adliyesinde bu yapıya dahil olduğunu düşündüğüm kişiler A.M.T., İ.A., B.B., A.Ş., B.K., U.E., A.B., …, C.A., M.U. isimli Hakim ve Cumhuriyet Savcılarının bu yapıya dahil olduklarını düşünüyorum. Bu düşüncemi destekleyen olaylar ise seçim sürecinde bu şahısların birlikte hareket etmeleri ve yemekhaneye bile birlikte hareket ederek birlikte çıkıp inmeleridir. Bu isimlerden bazıları seçimden sonra gelmişlerdir… Ben yukarıda belirttiğim kanaatlerime adliye içerisindeki tavır ve davranışları, birlikte görüntü vermeleri ve meslektaşlardan yaptığım duyumlar sonucunda ulaştım. Bunun haricinde somut olarak şu eylemi gerçekleştirdiler şeklinde bir olay söyleyemem. Ancak … ve A.T. adliye içerisinde ve karşılaştığımız bütün ortamlarda sürekli bu illegal yapı ile ilgili yapılanların yanlış olduğuna ilişkin söylemlerde bulunuyor ve onlara karşı yapılan işlemleri eleştiriyorlardı. Buna bir çok kez şahsen şahit oldum. Bu nedenle Adana adliyesindeki bu illegal yapının en önde giden şahısları olduğunu biliyorum. Yukarıda bu illegal yapıya dahil olduğunu düşündüğüm şahısları da yönlendiriyor olabilirler. Ben yine buradan Zonguldak Adliyesine tayini çıkan ve A.T.’nin eşi olan S.R.T.’nin bu yapıya dahil olduğunu ve üst derecede bir yapı mensubu olduğunu duydum…”
Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan Y.K. isimli şahsın Hakimler ve Savcılar Kurulu Müfettişlerine Adana Adliyesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesine ilişkin 17/03/2016 tarihli tanık ifade tutanağı:
“……hukuk hâkimi olarak görev yaparken kısa süre sonra Ağır Ceza Mahkemesine başkan olması, Cumhuriyet Savcısı Y.Y. en kıdemsiz savcılardan biri olduğu halde Başsavcı Vekili olarak görevlendirilmesi bizlere anormal gelmiş idi…”
Davacı tarafından, tanık ifadelerine karşı herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ait hizmet cetvelinin incelemesinden, davacının, 20/08/2007 07/07/2011 tarihleri arasında Malatya Adliyesinde görev yaptığı, Malatya Hakimi olarak görev yapıyor iken Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 19/06/2011 tarih ve 1035 sayılı adli yargı kararnamesiyle Adana Hakimliğine atandığı, akabinde, Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 13/06/2012 tarih ve 1547 sayılı adli yargı kararnamesiyle Adana (Özel Yetkili) (6.) Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına atandığı ve 22/06/2012-25/03/2014 tarihleri arasında Adana (Özel Yetkili) Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yaptığı görülmüştür.
Tanık beyanlarıyla davacıya ait hizmet cetveli birlikte değerlendirildiğinde; Ş.Ş. isimli tanığın, davacıyla birlikte sohbet toplantılarına katıldıklarını beyan ettiği, davacı ile söz konusu tanığın aynı tarihlerde Malatya adliyesinde birlikte görev yaptıkları; İ.D. isimli tanığın, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacıyla örgüte dair ayrıntılı beyanlarda bulunduğu ifadesinde, davacıyla aynı sohbet grubunda yer aldıklarını, himmet adı verilen aidatları davacının topladığını beyan ettiği, söz konusu tanığın anılan tarihlerde Kozan Adliyesinde görev yapıyor iken davacının, Adana Adliyesinde görev yaptığı ve Kozan’ın Adana’nın bir ilçesi olduğu; davacıyla aynı tarihlerde Adana Adliyesinde birlikte görev yapan adli yargı mensubu hakim ve savcıların, davacının, Adana Adliyesinde örgüte müzahir kişiler arasında yer aldığını, FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde teamüllere aykırı şekilde özel yetkili ağır ceza mahkemesi başkanlığına getirildiğini, 2014 yılı HSK seçimlerinde örgütün sözde ”bağımsız” adayları lehine oy toplamaya çalıştığını, kamuoyunda MİT tırları soruşturması olarak bilinen soruşturma kapsamında (Adana Adliyesin görev yapan) tutuklanan yapı mensubu hakim/savcılar için dönemin Başsavcı/Başsavcı Vekili ile tartışma yaşadığını ve Başsavcı/Başsavcı Vekilini tehdit eder tarzda konuştuğunu beyan ettiği ve çok sayıda tanık beyanın birbirini destekler mahiyette olduğu, N.Y., S.Y. ve T.B.T. isimli tanıkların, yapı tarafından tahliyesi istenilen tutuklulardan ile görüşerek (örgüte himmet sağlamak amacıyla) para talep ettiğini (söz konusu iddiayla ilgili olarak 2015/1743 sayılı dosyada Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 26/11/2015 tarih ve 2015/14589 karar sayılı kararıyla bu iddianın Kurul müfettişi tarafından incelenmesi hususunda Kurul Başkanına teklifte bulunulmasına karar verilmiş ve Kurul Başkanı tarafından 26/11/2015 tarih ve 60 sayılı müzakere tutanağına 30/11/2015 tarihli Olur verilmiştir.) beyan ettiği görülmüştür.
Bu durumda, davacının örgüt içinde yer aldığına, örgüt toplantılarına katıldığına, örgüt toplantılarında yapı mensubu kişiler tarafından himmet adı altında verilen paraları topladığına, 2014 yılı HSK seçimlerinde örgütün sözde “bağımsız” adayları lehine faaliyetlerde bulunduğuna, teamüllere aykırı şekilde yapı aracılığıyla özel yetkili ağır ceza mahkemesi başkanlığına getirildiğine, örgüt içerisinde etkin bir görev ifa ettiğine ve diğer hususlara yönelik yukarıda yer verilen ifadelerin değerlendirilmesi sonucunda, davacının FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır.

b) Diğer Hususlar
b-1-Unvanlı Görev
Davalı idare, davacının FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde unvanlı bir göreve atanmasının davacının anılan terör örgütü ile irtibat ve iltisakına yönelik bir tespit olduğunu ileri sürmüştür.
Kararımızın “FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler” başlıklı kısmında açıklandığı üzere, FETÖ/PDY tarafından bu örgütle iltisak ve irtibatı bulunan hâkim ve savcılar adaylık dahil tüm süreçlerde üst görevlere getirilmek için emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmeye çalışılmış, örgütün Adalet Bakanlığı ve HSK’da etkin olduğu dönemde de örgüt mensupları üst görevlere getirilmişlerdir.
Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ait hizmet belgesinin incelenmesinden, davacının Adana Hakimi olarak görev yapmakta iken FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 13/06/2012 tarih ve 1547 sayılı adli yargı kararnamesiyle Adana (Özel Yetkili) Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına atandığı ve 22/06/2012-25/03/2014 tarihleri arasında Adana (Özel Yetkili) Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yaptığı görülmüştür. Öte yandan, davacının, FETÖ/PDY terör örgütünün Adalet Bakanlığı ve Hakimler ve Savcılar Kurulundaki etkinliğinin kırıldığı tarihten sonra Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 22/03/2014 tarihli ve 607 sayılı kararnamesi ile Adana Hakimliğine atandığı görülmüştür.
Davacı tarafından, FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde unvanlı bir göreve getirilmesine karşı herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Netice itibarıyla, davacının FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde özel yetkili ağır ceza mahkemesi başkanı olarak görevlendirilmesinin yukarıda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.

6) Dava Konusu Kararların Temel Hak ve Özgürlükler Bağlamında Değerlendirilmesi
Davacı, dava konusu karar ile bazı temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmekle birlikte bu ihlal iddialarının özü davacının meslekten çıkarılmasına dayanmaktadır.
Bu kapsamda, davacı hakkında tesis edilen meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın, AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan “özel hayata saygı hakkı” çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira, AİHM tarafından dinamik bir şekilde yorumlanan ve sosyal hayattaki yansımaları kapsamında genişletilebilen “özel hayat” kavramı, eksiksiz bir tanım getirmenin mümkün olmadığı bir kavram olarak görülmekte, bu bağlamda bireylerin kişiliklerini geliştirmelerine ve mesleki yaşamlarına etki eden her durum özel hayata saygı hakkına dâhil edilmektedir. Nitekim AİHM, bireylerin genellikle iş ya da mesleki faaliyetleri sırasında dış dünya ile ilişkiler kurduklarını ve geliştirdiklerini belirterek ve bireyin iş hayatı ile özel hayatını birbirinden ayırmanın güçlüğünün altını çizerek, mesleki faaliyetlerin de özel hayata saygı hakkı kapsamında olduğunu belirtmiştir (Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29). AİHM’e göre özel hayat, bir bireyin başka bireylerle, mesleki ve iş ilişkileri de dâhil olmak üzere, ilişki kurma ve geliştirme hakkını kapsamaktadır (C./Belçika, B. No: 21794/93, 07/08/1996, § 25).
Dava konusu edilen karar, davacının meslek yaşamının sona ermesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle söz konusu kararlar özel hayata saygı hakkı üzerindeki sonuçları itibarıyla AİHS’in 8. ve Anayasa’nın 20. maddeleri ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale oluşturmaktadır.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasına göre özel hayata saygı hakkının kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi ancak “kanunla öngörülmüş olma”, aynı maddede sayılan “meşru amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik olma” ve “demokratik bir toplumda gerekli olma” ölçütlerini karşılama şartıyla mümkündür. Anayasa’nın 20. maddesinin 13. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda ise özel hayata saygı hakkına müdahale edilebilmesi için müdahalenin “şekli anlamda belirli ve öngörülebilir bir kanuni dayanağının bulunması”, “anayasal meşru bir amaca ulaşmaya yönelik olması” ve “demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine uygun olması” gerekmektedir.
Dolayısıyla dava konusu kararla ortaya çıkan özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığı hususunun, AİHS ve Anayasa bağlamında, kanunilik, meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekli olma ile ölçülülük ilkeleri doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, demokratik toplum düzenini tehdit eden olağanüstü hâlin varlığı hâlinde AİHS’in 8/2 ve Anayasa’nın 13. maddesinde bir temel hak ve özgürlüğe kamusal makamlar tarafından müdahale edilebilme şartlarını ortaya koyan güvencelere aykırı tedbirlerin alınması ya da bu güvencelerin daha düşük standartta sağlanabilmesi söz konusu olabilmektedir. Böyle bir durum gerçekleştiği takdirde AİHS’in 15. ve Anayasa’nın 15. maddeleri uygulanabilir hâle gelmektedir.
AİHS’in 15. maddesinin birinci fıkrasında, savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde sözleşmeci devletlerin durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiş; ikinci fıkrasında ise bu hâllerde dahi AİHS’te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Bu doğrultuda Anayasa’nın 15. maddesinde de olağanüstü hâllerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği belirtilmiştir. Anılan maddenin 2. fıkrasında ise Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin alınamayacağı hak ve özgürlükler sayılmıştır.
Dava konusu karar, davalı idare tarafından, 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca tesis edilmiştir. Anılan KHK, 6749 sayılı Kanun’la TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmiş ve 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sonuç olarak davacı hakkında dava konusu kararların tesis edildiği tarih itibarıyla bu kararlara dayanak KHK’nın yürürlükte olduğu ve öngörülen anayasal usul dâhilinde daha sonra kanunlaştığı görülmektedir. Bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale niteliği taşıyan dava konusu karar, öngörülebilir ve belirli bir kanun hükmü uyarınca tesis edilmiş olup müdahale kanunilik şartını taşımaktadır.
Zira dava konusu karara gerekçe olarak gösterilen irtibat ve iltisak kavramları yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında yapılan değerlendirmede, terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olma durumu farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bunların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve kanunda tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre irtibat ve iltisak kavramları genel kavram niteliğinde olmakla birlikte, bu kavramların belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğunu söylemek mümkün olmadığından, hukuki nitelikleri ve objektif anlamları yargı içtihatlarıyla belirlenebilecektir.
AİHS’in 8. maddesinin ikinci fıkrasında özel hayata saygı hakkının kullanılmasına ulusal güvenlik ve kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla müdahale edilebileceği öngörülmüştür. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında ise özel bir sınırlama nedeni öngörülmemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Anayasa’nın 5. maddesinde Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 08/12/2015, § 7; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33). Dava konusu karar, FETÖ ile üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibatı bulunan ilgililer hakkında ülkenin içinde bulunduğu tehdit ve kamu düzeninin bozulması ihtimali doğduğundan ivedi şekilde karar alma zorunluluğu nedeniyle ve millî güvenliğin, kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla tesis edilmiştir. Bu nedenle FETÖ ile iltisak ve irtibatı olan ve dava konusu kararın tesis edildiği tarih itibarıyla kamu gücünün güçlü bir tezahürü niteliğinde yargı yetkisi kullanan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale meşru bir amaca dayanmaktadır.
Dava konusu karar ile davacının özel hayata saygı hakkına yapılan müdahale, zorlayıcı bir toplumsal gereksinim olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe teşebbüsü nedeniyle “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike”nin bulunduğu açıktır (Alparslan Altan/Türkiye, B. No: 12778/17, 16/04/2019, §§ 71-75). Bu tehlike, ulusun ve Devlet teşkilatının varlığı için tehdit teşkil eden, kamu düzenini etkileyen, olağandışı bir kriz niteliğindedir. Bununla birlikte darbe teşebbüsünün faili olan FETÖ’nün, yukarıda belirtildiği üzere atipik ve kendine özgü niteliği göz önüne alındığında, bu tehlikeye karşı alınan ve davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren dava konusu tedbirin de yaşanan özellikli durumun ortaya çıkardığı zorunluluktan ve bu durumun faili olan örgütün Devleti ele geçirmeyi amaç edinen niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle anılan olağanüstü koşullar altında ve olağan demokratik düzene geri dönebilmek amacıyla söz konusu terör örgütü ile iltisak ve irtibatı bulunan davacının yargı yetkisini kullanmasına son veren tedbirin demokratik bir toplumda gereklilik arz ettiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından 23/07/2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte AİHS’in 15. maddesinde öngörüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği kaydıyla derogasyon bildiriminde bulunularak milletlerarası hukuktan doğan yükümlülük yerine getirilmiştir.

AİHS’in 15. maddesi ile uygulama alanı bulan, “ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikenin varlığı” hâlinde söz konusu tehlikeyi bertaraf etmek için ne yapmak gerektiğini takdir ve tayin etmek ulusun yaşamından sorumlu devlete aittir. İçinde bulunulan durumun kendine mahsus özellikleri nedeniyle bu özellikli durumu değerlendirmek hususunda, söz konusu tehlikeyi bertaraf edecek devletin, uygulayacağı tedbirler bakımından, olağan dönemdekinden çok daha geniş bir takdir marjına sahip olduğunu kabul etmek gerekmektedir (İrlanda/İngiltere [GK] B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 207).
Dava konusu kararın müdahalede bulunduğu özel hayata saygı hakkının AİHS’in 15. maddesinin ikinci fıkrası ile Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilen ve olağanüstü hâllerde dahi AİHS ve Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınamayacağı belirtilen haklardan olmadığı açıktır.
Bu durumda, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu karar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.

7) Sonuç olarak
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararda hukuka aykırılık görülmemiştir.

D) KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının iptali istemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 22/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.