Danıştay Kararı 5. Daire 2008/2133 E. 2010/3041 K. 11.05.2010 T.

5. Daire         2008/2133 E.  ,  2010/3041 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No: 2008/2133
Karar No: 2010/3041

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): …
Karşı Taraf: …

İsteğin Özeti: … İdare Mahkemesi’nce verilen … günlü, E:…, K:… sayılı kararın dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Cevabın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerekeceği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: …
Düşüncesi: İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı: …
Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:
Davacı, yaptığı şikayet üzerine … eski Cumhuriyet Başsavcısı, Bakanlık Müsteşar Yardımcıları, Ceza İşleri Genel Müdürü, Ceza İşleri ilgili Genel Müdür Yardımcısı hakkında işlem yapılmasına yer olmadığı yolunda kurulan 13.10.2006 günlü Bakanlık işlemi ile bu işlemin bildirilmesine ilişkin 18.10.2006 günlü işlemin iptali ve …-TL. manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle dava açmıştır.
… İdare Mahkemesi’nce verilen … günlü, E:…, K:… sayılı kararla; 4483 sayılı Kanun’un 2/2. maddesinde, bu Kanun’un uygulanmayacağı görevlilerle suçların belirtildiği; bu kamu görevlileri hakkındaki soruşturma ve kovuşturmaların 4483 sayılı Kanun hükümlerine göre değil, özel kanunlarındaki hükümlere göre yapılacağı; sözü edilen kamu görevlilerinin Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, TBMM Üyeleri, Hakimler ve Savcılar, Türk Silahlı Kuvvetleri Mensupları, Yükseköğretim Kurumları Öğretim Üyeleri ve Yardımcılarının olduğunun anlaşıldığı; dava konusu olayda, haklarında işlem yapılmasına yer olmadığına karar verilenlerin hakim unvanına sahip bulunan ve Bakanlar Kurulu kararı ile veya bakanlıkların merkez teşkilatında görevli, ortak kararla atanan memurlar olduğu; bunlar hakkında soruşturma ve kovuşturma izni verilmesinin hakim ve savcıların tabi olduğu kanun ve usule göre gerçekleştirilmediği ve bu kişiler hakkında 4483 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda işlem yapılması gerektiği sonucuna ulaşıldığı; dosyanın incelenmesinden, davacının; Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve Bakanlık ilgili Müsteşar Yardımcısı, Ceza İşleri Genel Müdürü, Ceza İşleri ilgili Genel Müdür Yardımcısı’nın, Bakanlığa ilettiği şikayetlerle ilgili olarak gereğini yapmamak suretiyle kendisinin mağduriyetine sebebiyet verdiklerini; Bakanlık Müsteşar Yardımcısının, kendisinin bir talebi ile ilgili olarak Kanuna aykırı biçimde yazılan 9.3.2006 günlü yazıyı imzaladığını ileri sürerek, bu kişiler hakkında şikayet başvurusunda bulunduğu; bu başvuru üzerine yapılan inceleme sonucunda; ileri sürülen iddia ile ilgili soyut iddia dışında delil bildirilmediği anlaşıldığından, “işlem yapılmasına gerek görülmediği” yolunda kurulan dava konusu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı; 4483 sayılı Yasa hükümleri uyarınca soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi kararlarına karşı kamu görevlisinin, görevine ve görev yaptığı yere göre Danıştay Birinci Dairesi’ne veya yetkili merciin yargı çevresindeki Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz edebileceği, bu incelemenin yargısal bir incelemeyi içermediği; bu duruma göre, dava konusu işlemin idari davaya konu olabilecek nitelikte bir işlem olmadığı sonucuna varıldığı; öte yandan, olayda şartlarının gerçekleşmemiş olması nedeniyle davacının manevi tazminat isteminin kabulüne hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle, dava konusu işlem yönünden davanın incelenmeksizin reddine, manevi tazminat isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Davacı, İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu öne sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 37. maddesinin b/2. bendinde; ” Adalet Bakanlığı Müsteşarlığına, yüksek müşavirliklerine, müsteşar yardımcılıklarına, Teftiş Kurulu Başkanlığına, genel müdürlüklerine, Araştırma, Plânlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığına, Teftiş Kurulu başkan yardımcılıklarına, Yargıtay ve Danıştay üyeliğine seçilme hakkını kaybetmemiş bulunan birinci sınıf; müstakil daire başkanlıklarına, genel müdür yardımcılıklarına ve İşyurtları Kurumu Daire Başkanlığına ise birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar arasından, Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanının imzasını taşıyan müşterek karar ile atama yapılır.
Genel müdürlük daire başkanlıkları ile Araştırma, Plânlama ve Koordinasyon Kurulu üyeliklerine ise meslekte fiilen en az sekiz yıl çalışmış ve ikinci dereceye yükselmiş bulunan hâkim ve savcılar arasından Bakan onayı ile atama yapılır.” kuralı yer almıştır. Aynı Yasa’nın 82 ve takip eden maddelerinde hakim ile savcıların soruşturma ve kovuşturma usullerine ilişkin düzenlemeler yer almıştır. Diğer yandan, Anayasa’nın 144 üncü maddesinde, “Hakim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (Hakimler için idari nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma, Adalet Bakanlığının izni ile adalet müfettişleri tarafından yapılır. Adalet Bakanı soruşturma ve inceleme işlemlerini, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hakim veya savcı eliyle de yaptırabilir.” hükmü yer almıştır.
Bu hükümler karşısında, görevleri ve sıfatları sebebiyle hakim ve savcıların özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi oldukları açıktır.
4483 sayılı sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 2. maddesinin ikinci fıkrasında, görevleri ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usullerine tabi olanlara ilişkin kanun hükümlerinin saklı olduğu kuralına yer verilmiştir. Bu nedenle, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na tabi olanlar hakkında 4483 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Davacının şikayeti, hakim ve savcı olup, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Bakanlık Müsteşar yardımcıları, Ceza İşleri Genel Müdürü, Ceza İşleri ilgili Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapan kamu görevlileri hakkındadır. Anayasa’nın 140. maddesinde, hakim ve savcı olup da adalet hizmetlerindeki idari görevlerde çalışanların, hakim ve savcılar hakkındaki hükümlere tabi olduğu belirtilmiş olup; şikayet edilen kamu görevlileri hakim ve savcı olduğuna ve yukarıda anılan yasa hükümleri uyarınca özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi bulunduklarına göre, haklarında 4483 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Bu itibarla, “şikayet edilenler hakkında soruşturma ve kovuşturma izni verilmesinin hakim ve savcıların tabi olduğu kanun ve usule göre gerçekleştirilemeyeceği; bunlar hakkında 4483 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda işlem yapılması gerektiği” gerekçesiyle, dava konusu işlem yönünden davanın incelenmeksizin reddine ve buna dayalı manevi tazminat isteminin de reddine hükmedilmesi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır. Öte yandan, bu kararımız uyarınca, İdare Mahkemesi’nce dava konusu işlem yönünden yeniden bir karar verileceği açık olup; buna dayalı olarak manevi tazminat istemi hakkında da yeniden bir karar verileceği tabiidir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle … İdare Mahkemesi’nce verilen … günlü, E:…, K:… sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, 11.5.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.