Danıştay Kararı 5. Daire 2007/7383 E. 2008/2435 K. 02.05.2008 T.

5. Daire         2007/7383 E.  ,  2008/2435 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No: 2007/7383
Karar No: 2008/2435

Temyiz Eden (Davacı): …
Karşı Taraf (Davalı): Gösterilmemiştir.

İstemin Özeti: Davacının … Ağır Ceza Mahkemesi Başkan ve Üye Hakimleri ile … Cumhuriyet Savcısı ve aynı yer … Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi hakkında yaptığı şikayetin dikkate alınması istemi ile açtığı davanın, ehliyet yönünden reddine dair … İdare Mahkemesi kararının temyizen bozulması istemidir.

Danıştay Tetkik Hakimi: …
Düşüncesi: Medeni Kanunun 407. maddesinde, bir sene veya daha fazla süreli hapis cezasına mahkum olan kişilerin kısıtlanacağı belirtilmiş olup, bu madde hükmü uyarınca kısıtlılığın başlaması için ilgili hakkındaki mahkumiyet kararının kesinleşmesi gerekmektedir.
Dosyada davacı hakkındaki mahkumiyet kararının kesinleştiğine ilişkin bilgi ve belge bulunmamakta, ayrıca, davacı tarafından anılan kararın Yargıtay’da temyiz incelemesinde olduğu ve kesinleşmediği öne sürülmektedir.
Öte yandan, yargısal ve bilimsel içtihatlarda, dava ehliyeti olmayan kişinin doğrudan dava açması halinde mahkemenin kanuni temsilcisinin icazet verebilmesi için ilgiliye süre vereceği, kanuni temsilcisi yoksa, mahkemenin ilk önce davacıya bir vasi atanması için durumu sulh hukuk mahkemesine bildirmesi gerektiği, vasi atandıktan sonra vasiye, davacının açmış olduğu davaya icazet verip vermeyeceğini bildirmesi için ek süre vermesi gerektiği, icazet verirse kanuni temsilci tarafından devam edileceği hususları genel kabul görmüş olan ve mevzuata uygun bulunan uygulamalardır.
Bu duruma göre, İdare Mahkemesi’nce davacı hakkındaki mahkumiyet kararının kesinleşip kesinleşmediği, kesinleşmiş ise vasi atanıp atanmadığı ve vasinin açılan davaya icazet verip vermediği hususları araştırılıp açıklığa kavuşturulmadan, hakkındaki mahkumiyet kararı nedeniyle kısıtlı olan davacının, fiil ehliyetinin bulunmadığı ve vasi aracılığı ile temsil edilmediği gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddi yolunda verilen temyize konu Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: …
Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49.maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp idare mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle idare mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince gereği görüşüldü:
Dava, Davacının … Ağır Ceza Mahkemesi Başkan ve Üye Hakimleri ile … Cumhuriyet Savcısı ve aynı yer … Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi hakkında yaptığı şikayetin dikkate alınması istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararıyla; … Ağır Ceza Mahkemesinin … gün ve … sayılı kararı ile 28 yıl ağır hapis ve 2 yıl hapis cezasına mahkum olması nedeniyle Tük Medeni Kanunu’nun 407. maddesi uyarınca kısıtlı olan davacının fiil ehliyeti bulunmadığından, taraf olduğu bu davada vasisi aracılığıyla temsil olunabileceğinden, dava açma tarihi itibariyle ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı Kanunu’nun 15. maddesi 1/b bendi uyarınca davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından, hakkındaki ceza mahkumiyeti kararının henüz kesinleşmediği, kararın …’da temyiz incelemesinde olduğu, bu nedenle, kendisine kısıtlılık ile ilgili Medeni Kanun hükümlerinin uygulanamayacağı, ayrıca, vasiliğin kısıtlı olan kişinin haklarını ve maddi çıkarlarını korumak için öngörülmüş bir düzenleme olduğu belirtilerek anılan Mahkeme kararının temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
2577 sayılı İdari yargılama Usulü Kanununun 31. maddesi, ehliyet konusunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yollama yapmış olup, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 38. maddesinde de dava ehliyetinin Medeni Kanun ile tayin olunduğu hükme bağlanmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 14. maddesinde, fiil ehliyetsizliği halleri arasında ”Kısıtlılık” hali de belirtilmiş; 407. maddesinde, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olan her ergin şahsın kısıtlanacağı; cezayı yerine getirmekle yükümlü makamın, böyle bir hükümlünün cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlü olduğu hükmüne yer verilmiş, aynı Kanunun 448. maddesinde ise , vasinin, vesayet altındaki kişiyi bütün hukuki işlemlerde temsil edeceği kuralına yer verilmiştir.
Diğer yandan, Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılama hakkına sahip olduğu hükme bağlanmıştır.
Dava ve temyiz dosyasının incelenmesinden; davacının … Ağır Ceza Mahkemesinin … gün ve … sayılı kararı ile 28 yıl ağır hapis ve 2 yıl hapis cezasına mahkum olduğu, söz konusu mahkumiyet kararının kesinleştiğine ve kısıtlılığı nedeniyle davacıya vasi tayin edildiğine ilişkin dosyada bilgi ve belge bulunmadığı, aksine, davacının temyiz dilekçesinde mahkumiyeti ile anılan kararı temyiz ettiğini ve halen … ‘da temyiz incelemesinde olduğunu öne sürdüğü, ancak, davacının hakkındaki mahkumiyet kararı nedeniyle dava tarihi itibariyle kısıtlı olduğu ve fiil ehliyetinin bulunmadığı, vasisi aracılığı ile temsil olunabileceği gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden; bir yıl veya daha fazla süreli hapis cezasına mahkum olan bir kişinin hakkındaki mahkumiyet kararı nedeniyle kısıtlılığından söz edilebilmesi için, hakkındaki mahkumiyet kararının kesinleşmesi, yani hükümlü durumunda olması gerekmektedir.
Bu durumda, Mahkemece öncelikle davacı hakkındaki mahkumiyet kararının kesinleşip kesinleşmediğinin saptanması gerekirken, bu yapılmadan hakkındaki mahkumiyet kararından yola çıkılarak davacının kısıtlı olduğu gerekçesiyle verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, davacının almış olduğu mahkumiyet kararının kesinleşmesi durumunda ise yapılması gereken; öncelikle davacıya vasi tayini gereken bir durum var ise vasi tayin edilip edilmediğinin araştırılması, vasi tayin edilmiş ise vasi tarafından icazet verilebilmesi ve davanın takip edilebilmesi için durumun vasiye bildirilmesi, vasi tayin edilmemiş ise, Sulh Mahkemesine durumun yazıyla bildirilerek vasi atanması prosedürünün tamamlanmasına kadar 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 42. maddesi uyarınca yargılamanın durdurularak sonucun beklenilmesi, vasi atandıktan sonra da davacının açmış olduğu davaya icazet verip vermeyeceğini bildirmesi için ek süre verilmesi, icazet verilmesi halinde davaya kanuni temsilci tarafından devam edilmesi, icazet verilmemesi halinde davanın ehliyet yönünden reddedilmesidir.
Yukarıda belirtilen sürecin takip edilmesi, Anayasanın 36 ncı maddesinde öngörülen hak arama hürriyetinin kullanımının sağlanması bakımından bir zorunluluk olup, bunun vesayet müessesesinin amacına da uygun olacağı tartışmasızdır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, … İdare Mahkemesi’nce verilen … günlü, E:…, K:… sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun’la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme’ye gönderilmesine, 2.5.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.