Danıştay Kararı 5. Daire 2004/291 E. 2004/3370 K. 29.09.2004 T.

5. Daire         2004/291 E.  ,  2004/3370 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No: 2004/291
Karar No: 2004/3370

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): …
Vekili: …
Karşı Taraf: Adalet Bakanlığı

İsteğin Özeti: … İdare Mahkemesi’nin … gün ve E:…, K:… sayılı kararı ile … Bölge İdare Mahkemesi’nce reddi hakim talebinin reddi yolunda verilen … gün ve E:…, K:… sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Cevabın Özeti: Temyizi istenen kararın yöntem ve yasaya uygun olduğu, ileri sürülen nedenlerin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesine uymadığı, bu nedenle istemin reddi gerekeceği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: …
Düşüncesi: AİHS.’nin 6. maddesinin 1.fıkrasında; herkesin gerek medeni hak ve yükümlükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar karşısında karar verecek olan, Yasayla kurulup, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davanın yasal bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiş; AİHM.’ce bu hükme “Sözleşme bağlamında, demokratik toplumlarda adaletin hakkaniyete uygun olarak yerine getirilmesi hakkı o denli önemli bir yere sahiptir ki, 6. maddenin 1. paragrafının kısıtlayıcı bir şekilde yorumlanması bu hüküm amaç ve hedefine uygun düşmez (Delcourt/ Belçika 17 Ocak 1970 tarihli karar, 25. paragraf) şeklinde bir yorum yüklemiştir.
6. maddenin uygulanmasından yargıçların sorumlu olduğu açıktır. Duruşmaya başkanlık eden yargıçların, 6. madde kapsamındaki bütün garantileri sağlamaları gerekir. Bu garantilerin biri de davacının kendisine veya seçeceği bir avukata savunma yapma hakkı verilmesidir. Yargıçın 6. madde kapsamında tüm taraflara savlarını sunmak için uygun olanağı vermesi gerekir.
Karşı tarafın gelmemesi halinde, davacıya savlarını aktarması için söz hakkı verilmesinin ve birden fazla vekille temsil edilen davacının vekillerine ” makul bir süre” yi aşmamak ve savunma hakkının kötüye kullanılmasına varmayacak şekilde savunma hakkının tanınmasının bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
Dava konusu olayda; davalı idareye tebligat yapıldığı halde, davalı idareyi temsilen gelen olmaması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununa göre duruşma yapılmasına engel bir durum olmadığından, davacının vekillerine yukarıdaki esaslar doğrultusunda “söz hakkı” tanınması gerekirken, bu hakkın sınırlanması şeklinde gelişen olaylar nedeniyle duruşma yapılmamasında “adil yargılanma ilkesi” ne uyarlık bulunmamaktadır.
Bu nedenle ilgililere söz hakkı tanınmadan ve bu konudaki şikayet yollarının tükenmesini beklemeden uyuşmazlığın esası hakkında verilen kararlarda hukuka uyarlık bulunmadığından davacının temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı: …
Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir. Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi’nce temyiz aşamasında davacının duruşma istemi 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yerinde görülmeyerek işin gereği düşünüldü:
Dava; davacının sanık sıfatıyla yargılandığı davada şikayet ettiği … DGM. Cumhuriyet Savcıları …, …, … Nolu DGM Başkanı …, Üye Hakim … ve Üye Hakim … hakkında yasal işlem yapılmasına yer olmadığına ilişkin Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 25.5.2003 gün ve … sayılı işlemin duruşma talepli olarak iptali istemiyle açılmıştır.
… Nolu İdare Mahkemesi’nce verilen … gün ve E:…, K:… sayılı kararda; şikayet edilen yargıçlar hakkında işlem yapılmasına gerek görülmediği yolunda kurulan işlemin disiplin ve ceza soruşturması açılmamasına ilişkin bir işlem olduğu, idari işlem niteliğini taşımadığı belirtilerek iptal davasına konu edilemeyeceği vurgulanmış ve inceleme yeteneği bulunmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Söz konusu karar tebliğ edilmeden davacı 5.11.2003 gününde … Nolu İdare Mahkemesinin kaydına giren dilekçeyle Mahkeme Başkanı … Üyeler … ve … hakkında reddi hakim isteminde bulunmuş, istem … Bölge İdare Mahkemesinin … günlü ve E:…, K:… sayılı kararıyla “olayda, davacı vekilinin reddi hakim talebini havi dilekçesini Mahkemeye sunduğu 5.11.2003 tarihinde Mahkemenin davayı sonuçlandırdığı anlaşıldığından, bu aşamadan itibaren yeniden davaya bakma olanağı olmayacağından hakimin davadan el çekmesi hali olan reddi hakim talebinin incelenme olanağı bulunmamaktadır.” gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmiştir.
Davacı, … Nolu İdare Mahkemesi’nin Başkanı … ile Üyeler … ve … hakkındaki reddi hakim isteminin … Bölge İdare Mahkemesinin … günlü ve E: …, K:… sayılı kararıyla reddedilmiş olduğunu belirtmekte, … Nolu İdare Mahkemesi kararı ile birlikte … Bölge İdare Mahkemesi kararının adil yargılanma hakkını zedelediğini ileri sürerek temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı Yasa ile göndermede bulunulan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa 2494 sayılı Yasa ile eklenen 36/A maddesinde, esas hüküm bakımından temyiz yolu kapalı bulunan dava ve işlerde hakimin reddi istemi ile ilgili merci kararlarının kesin olduğu, esas hüküm bakımından temyiz yolu açık bulunan dava ve işlerde ret istemi hakkındaki merci kararlarının tefhim ve tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde temyiz edilebileceği kurala bağlanmıştır.
Diğer taraftan, 2577 sayılı Yasanın kararlara karşı başvuru yollarını düzenleyen Üçüncü Bölümünün “İtiraz” başlıklı 45. maddesinin 5. fıkrasında, her ne kadar Bölge İdare Mahkemesinin kararlarının kesin olduğu ve temyiz yoluna başvurulamayacağı belirtilmiş ise de, anılan maddede yer alan temyize konu edilemeyecek bölge idare mahkemesi kararları, itiraz üzerine verilecek kararlar olup, hakimlerin reddi istemleri hakkında verilmiş olan kararın aynı Yasanın 57/3. maddesi hükmü uyarınca verilmiş bir karar olması nedeniyle ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yukarıda sözü edilen hükmü uyarınca temyizen incelenmesi gerekmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 18’nci maddesinde duruşmalara ilişkin esaslar düzenlenmekte, maddenin 3’üncü bendinde de, “Taraflardan yalnız biri gelirse onun açıklamaları dinlenir” hükmüne yer verilmektedir. Duruşmada hazır bulunan tarafa, savunma hakkı tanınacağı, savunma hakkının duruşmayı yöneten başkan tarafından, mahkeme heyetinde belirlenecek makul bir süreyle sınırlanabileceği; duruşmada hazır bulunan taraf vekillerinden yalnızca birine söz hakkı tanınması yoluna gidilemeyeceği açıktır.
8.7.1982 gün ve 17748 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin İdari İşleri ile Kalem Hizmetlerinin Yürütülmesi Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin “Tutanaklar” başlıklı 49. maddesinde; duruşmalara ait tutanaklara, taraf ve vekillerinin iddia ve savunmaları ile duruşma safahatına ait kısa bir özet ve varsa ara kararlarının yazılacağı belirtilmiştir.
İdare Mahkemesince duruşma için belli edilen günde duruşma açılıp açılmadığı, duruşma açıldı ise, avukatlara söz hakkı tanınıp tanınmadığı konularında, temyizen incelenen kararla duruşma tutanağı arasında çelişki bulunduğu görülmektedir.
Dosya esas numarası yazılıp düzenlenen, “Duruşma Tutanağı” başlığını taşıyan, matbu olduğu anlaşılan tarihsiz tutanakta; davacı vekillerinin geldikleri davalı idare temsilcinin gelmediğinin görüldüğü, taraflara usulüne göre söz verildiği, davacı vekilinin dava konusu işlemin iptal edilmesi gerektiğini, idare temsilcisinin davanın reddi gerektiğini ileri sürdüğü, kararın tebliğ edileceğinin taraflara bildirildiği ve duruşmaya son verildiği belirtilmektedir. Tutanak Mahkeme başkanı ve iki üye tarafından imzalandıktan sonra, tutanağın altına “Davacı vekillerine davalı idare temsilcisinin gelmediği belirtilerek birer kez söz hakkı verileceğinin belirtilmesi üzerine Av. …’ın bu hususun usule aykırı olduğunu öne sürerek şikayetçi olacağını belirtmesi üzerine savunma yapmayarak duruşma salonundan ayrılmışlardır.” şeklinde imzasız tarihsiz bir not düşülmüştür.
Temyizen incelenen kararda ise, davacı avukatlarının geldikleri, davalı idareyi temsilen gelen olmadığı görülerek duruşmanın açılmadığı belirtilmekte, fakat davacı avukatlarının gelmesine rağmen duruşmanın ne sebeple açılmadığı açıklanmamaktadır.
Görüldüğü gibi, duruşma evresiyle ilgili olarak çelişkili ifadeler dışında sağlıklı biçimde saptanabilen, davacı avukatlarının duruşma günü hazır oldukları, fakat savunma haklarını kullanamadıkları veya kullanmadıkları, avukatlardan …’ın usule aykırı davranıldığını belirterek şikayetçi olacağını sözlü olarak beyan ettiğidir. Dava dosyasında yeterli açıklamanın yer almaması karşısında, duruşma evresinin usulüne uygun biçimde tamamlandığını kabule olanak bulunmamaktadır.
Bu itibarla, İdare Mahkemesince, duruşma evresi usulüne uygun biçimde tamamlanıp sağlıklı biçimde tutanağa bağlanmadan, davacı vekili Av. …’ın Mahkeme heyetinin huzurunda sözlü olarak dile getirdiği şikayetin, reddi hakim istemini de kapsayıp kapsamadığı belirlenmeden davanın karara bağlanmasında hukuki isabet görülmemektedir.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ile “Hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi ” konusunda atıfta bulunulan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 34. maddesinde; “Hakimin reddi sebebini bilen tarafın ret isteğini en geç ilk oturumda bildirmesi gerekir. Taraf, ret sebebini davaya bakıldığı sırada öğrenmiş ise, en geç ondan sonraki ilk oturumda yeni bir işlem yapılmadan önce bu isteğini hemen bildirmek zorundadır. Belirtilen sürede yapılmayan ret isteği dinlenmez.” hükmü yer almaktadır.
Davacı avukatlarının duruşmadan hemen sonra 5.11.2003 günü saat:14.25’te reddi hakim istemine ilişkin dilekçelerini Mahkemeye vermeleri, davanın incelenmeksizin reddi yolunda aynı gün alınan kararın da, usulde öngörülmemesi nedeniyle hangi saatte alındığının belli olmaması karşısında; olayın akışı dikkate alınarak, reddi hakim isteminin duruşmadan hemen sonra ve karardan önce verildiğinin kabulü, adil yargılama ilkesinin gereğidir. Dolayısıyla karardan sonra verildiği kanıtlanamayan reddi hakim istemli dilekçenin, karar öncesi verildiği kabul edilip, istemin incelenmesi gerekirken, … Bölge İdare Mahkemesince istemin reddi yolunda alınan karar da yerinde bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, … İdare Mahkemesi’nin … gün ve E:…, K:… sayılı kararının ve … Bölge İdare Mahkemesinin … gün ve E:…, K:… sayılı reddi hakim isteminin reddine ilişkin kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın reddi hakim istemi karar bağlanmak üzere öncelikle … Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesine, … Bölge İdare Mahkemesi’nce reddi hakim isteminin yerinde görülmesi halinde 2577 sayılı Yasa’nın 57. maddesinin 4. fıkrası uyarınca işin esasının da karara bağlanmasına, reddi hakim isteminin yerinde görülmemesi halinde ise dosyanın karar verilmek üzere … İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine, 29.9.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.