Danıştay Kararı 5. Daire 1999/2053 E. 2002/3798 K. 11.10.2002 T.

5. Daire         1999/2053 E.  ,  2002/3798 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No: 1999/2053
Karar No: 2002/3798

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): …
Karşı Taraf: …Valiliği

İsteğin Özeti: … İdare Mahkemesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: …
Düşüncesi: Davacı hakkında intibak işinden dolayı verilmiş olan Mahkeme kararını, yasal süresi içerisinde uygulamayan davalı idare aleyhine takdir edilecek miktar üzerinden manevi tazminata ve maddi tazminata da davacının talebi doğrultusunda faize hükmedilmesi gerekirken, bu istemleri reddeden Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı: …
Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:
Dava, … Malmüdürlüğünde muhasebe şefi olarak görev yapan davacının, yanlış yapılan intibakının Mahkeme kararı ile iptal edilmesine rağmen intibakının yapılmaması nedeniyle intibaktan doğan farklar için maddi, bu dönemde duyduğu üzüntü nedeniyle de …-TL. manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararıyla; davacının 2 yıllık üst öğrenimi bitirmesi nedeniyle yapılan intibak işleminin iptali istemiyle açtığı davada Mahkemenin … günlü, K:… sayılı kararı ile intibak işleminin iptal edilerek bu kararın davalı idareye 21.3.1997 tarihinde tebliğ edildiği, ancak kararın uygulaması bakımından düşülen duraksamanın giderilmesi amacıyla Maliye Bakanlığı ile yazışmalar yapıldığı, 8.10.1997 gün ve 6301 sayılı onay ile davacının durumu düzeltilerek geçmiş onayların iptal edilmek suretiyle mahkeme kararı gereğinin yerine getirildiği, ayrıca intiba farklarından doğan tutarın Ekim 1995 tarihinden itibaren davacıya ödendiği gerekçesiyle maddi tazminat istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Mahkeme kararının geç uygulanmasından dolayı olayda manevi tazminat ödenmesi koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle de manevi tazminat isteminin reddine hükmedilmiştir.
Davacı, davalı idarenin Mahkeme kararının uygulanması için yasal süresi içinde hareket etmediğini, bunun Anayasa ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun ilgili hükümlerine aykırı olduğunu, talebi olduğu halde Mahkemece maddi tazminata yasal faiz uygulanması yönünde hüküm kurulmadığını, ayrıca Mahkeme kararının geç uygulanması nedeniyle de manevi tazminata ilişkin şartların oluştuğunu öne sürmekte ve Mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin hukuk devleti olduğu vurgulanmakta ve 138. maddesinin son fıkrasında “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” yolunda açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinin 4001 sayılı Yasayla değişik 1. fıkrasının birinci tümcesi de “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez” şeklindeki kuralıyla Anayasanın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesine uygun bir düzenleme getirmektedir. Sözkonusu ilke karşısında, idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını “aynen” ve “gecikmeksizin” uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır.
Dava dosyasında yeralan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının memuriyette iken üst öğrenimi (iki yıllık önlisans) bitirmesi nedeniyle yapılan intibak işlemine karşı açmış olduğu davada, … İdare Mahkemesince verilen … günlü, E:…, K:… sayılı iptal kararının, Danıştay Beşinci Dairesinin 5.2.1998 günlü, E:1997/1453, K:1998/244 sayılı kararıyla onandığı, sözkonusu iptal kararının 17.3.1997 tarihinde davacıya, 21.3.1997 tarihinde de davalı idareye tebliğ edildiği, davacının Mahkeme kararının uygulanması istemiyle 14.4.1997 günlü, dilekçe ile idareye başvurması üzerine, davalı idarece kararın uygulanması için düşülen duraksamanın giderilmesi amacıyla 5.6.1997 günlü yazı ile Maliye Bakanlığından görüş sorulduğu, yapılan yazışmalar sonucunda, Maliye Bakanlığının en son 29.9.1997 tarihli görüşü doğrultusunda, davalı idarece 8.10.1997 tarihli işlemle mahkeme kararı doğrultusunda intibak işleminin yapıldığı, ayrıca bu intibak işleminden doğan parasal farkların ise, Ekim/1995-Aralık/1996 dönemine ait …- TL’sının 28.11.1997 tarihinde, Ocak/1997-Ekim/1997 dönemine ait …-TL’sının 13.11.1997 tarihinde faizsiz olarak davacıya ödendiği anlaşılmıştır.
Buna göre, 21.3.1997 tarihinde tebliğ edilen Mahkeme kararını, geciktirmeksizin uygulama zorunluluğu bulunan davalı idarenin, bu yöndeki iradesini, yasal süre geçtikten sonra, 5.6.1997 tarihli yazıyla Maliye Bakanlığından görüş sorarak ortaya koymak suretiyle yargı kararının uygulanması sürecine geçmiş, böylece hukuk devleti ilkesine aykırı davranış içinde olmuştur.
Davacının memuriyet intibakına ilişkin yargı kararını 6 ayı aşkın süre sonra uygulayan idarenin, olayda ağır hizmet kusuru nedeniyle tazmin sorumluluğu bulunmaktadır.
Davacının mahrum kaldığı parasal haklarının mahkeme kararı doğrultusunda 3.11.1997 ve 28.11.1997 tarihlerinde ödenmiş olması karşısında, davacının maddi tazminata yönelik istemi hakkında Mahkemenin karar verilmesine yer olmadığı yolunda kurduğu hükümde hukuka aykırılık bulunmasa da davacının parasal hakları için yasal faiz ödenmesi yolundaki istemi konusunda hüküm kurulmamış olmasında isabet görülmemiştir.
Mahkeme kararının geç uygulanmasından dolayı davacının manevi tazminat istemine gelince;
Mahkeme kararında ifade edilenin aksine, manevi tazminat, sadece manevi değerlerde meydana gelen eksilmelerle sınırlı bir giderim yolu değildir. Aynı zamanda kişinin, yaşamında ortaya çıkan olumsuzluklar nedeniyle duyduğu her türlü sıkıntı ve üzüntüden kaynaklanan manevi zararların da manevi tazminat ödenerek giderilmesi gerekir.
Olayda, memuriyet intibakına ilişkin yargı kararını 6 ayı aşan süre içinde idareye uygulatamayan davacının, idarenin bu hukuk dışı tutum ve davranışı nedeniyle üzüntü ve sıkıntı çektiği, böylece, manevi zarara uğradığı açık olup; olayın oluşumu ve niteliği dikkate alınarak takdir edilecek manevi tazminatın da ağır hizmet kusuru bulunan idareden tahsili gerekir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, … İdare Mahkemesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararının maddi tazminata yasal faiz uygulanmaması ve manevi tazminat isteminin reddine yönelik kurulan hükümlerinin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adıgeçen Mahkemeye gönderilmesine, 11.10.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.