Danıştay Kararı 5. Daire 1998/3140 E. 2002/2739 K. 11.06.2002 T.

5. Daire         1998/3140 E.  ,  2002/2739 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No: 1998/3140
Karar No: 2002/2739

Davacı: …
Davalılar: 1- Başbakanlık 2- … Üniversitesi Rektörlüğü
Vekili: …

Davanın Özeti: … Üniversitesi … Tıp Fakültesi sağlık hizmetleri sınıfı laborant kadrosunda, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalında görevli olan davacı, 25.10.1982 gün ve 17849 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmeliğin ve bu Yönetmeliğe uymaması nedeniyle hakkında açılan soruşturmanın selameti açısından Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliğinin 26. maddesi uyarınca görevden uzaklaştırılmasına ilişkin 15.4.1998 günlü, 12298 sayılı Rektörlük işleminin iptalini istemektedir.
Başbakanlığın ve … Üniversitesi Rektörlüğünün Savunmalarının Özeti: Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmeliğin yayım tarihi itibariyle dava açma süresinin geçmiş olduğu, Anayasanın 2. maddesinde diğer ilkelerle birlikte laiklik ilkesine de yer verildiği, bu ilkenin Atatürk ilkelerinin en önemlisi olduğu, laik düzende dinin siyasallaşmasının önlendiği ve yönetim aracı olmaktan çıkarıldığı, laiklik ilkesine uygun durumların sağlanması ve aykırı durumların önlenmesinin devletin yükümlülüğünde olduğu, sosyal, kültürel ve estetik nedenlere dayalı bir toplumsal olgu niteliğini taşıyan giyimin, çevre koşulları, kişisel görüşler, kültür ve geleneklerle biçimlendiği; değişip gelişmesinin de bu nedenlere bağlı olduğu; bunların dışında dinsel inanç ya da dinsel kurallarla doğrudan ilişkili ve bağlantılı olarak yapılacak düzenlemelerin devrim yasalarına aykırı olacağı gibi, laiklik ilkesini de zedeleyeceği, çağdaş kıyafet ve görünümün Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı ilk yıllarda belirlenip bugüne kadar resmi daireler yönünden başörtüsü ve türbanın çağdaş giyim olarak kabul edilmediği; çağdaşlığa aykırı, yasaların öngördüğü düzenleme ile çelişen ayrıca laiklik ilkesine ters düşen giysilerin çalışma alanında uygun karşılanamayacağı; davacı hakkında kurulan görevden uzaklaştırma işleminin ise; Yükseköğretim Kurumları Yönetici Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği hükümlerine uygun olduğu öne sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: …
Düşüncesi: Haklı dayanağı bulunmayan davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı: …
Düşüncesi: … Üniversitesi … Tıp Fakültesinde Laborant kadrosunda görev yapan davacı,25.10.1982 günlü,17849 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik ile bu Yönetmeliğe uymaması nedeniyle hakkında açılan soruşturmanın selameti açısından Yüksek Öğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliğinin 26.maddesi uyarınca görevden uzaklaştırılmasına ilişkin 15.4.1998 günlü,12298 sayılı Rektörlük işleminin iptalini istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7/4.maddesine göre süre defi yerinde görülmemiştir.
T.C.Anayasasının 124.maddesinde,Başbakanlık,Bakanlıklar ve Kamu Tüzel Kişilerinin,kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarabilecekleri kurala bağlanmıştır.
16.7.1982 günlü 8/5105 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilen Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin hukuki dayanağı; 2413 sayılı “Bilumum Devlet Memurlarının Kıyafetleri Hakkında Kararname” 3.12.1934 günlü,2596 sayılı “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunun 6.maddesi ve bu maddeye göre çıkartılan 1958 sayılı “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunun Tatbik Suretini Gösterir Tüzük” olarak anılan Yönetmeliğin 17.maddesinde gösterilmiştir.
Öte yandan 12.5.1982 günlü 2670 sayılı Kanunla Devlet Memurları Kanununa eklenen Ek.19.maddede de, Devlet Memurlarının Kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak zorunda oldukları kurala bağlanmıştır.
Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Kamu Görevlilerinin Kılık ve kıyafetinin Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan devrim yasalarına, Anayasa’nın ilke ve kurallarına, Cumhuriyetin özgün niteliklerine uygun olması gerektiğinde kuşku yoktur. Bu nedenle, kamu görevlilerinin kılık ve kıyafetleri konusunda düzenlemeler yapılarak, çağdaş kıyafet ve görünüme ters düşen kılık kıyafetin yasaklanmasında Anayasa’ya ve yukarıda sözü edilen diğer hukuki düzenlemelere aykırılıktan söz edilemiyeceği açıktır.
Davacının, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğe uymayarak göreve gelmesi sebebiyle hakkında açılan soruşturma sırasında; “idarece gerekli görüldüğü hallerde” yetkisini kullanarak tedbir niteliğinde davacının geçici olarak görevden uzaklaştırılması da hukuka uygundur.
Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci ve Sekizinci Dairelerince 2575 sayılı Danıştay Kanununa 3619 sayılı Kanunun 10. maddesiyle eklenen Ek 1. Madde gereğince yapılan müşterek toplantıda, davalı idarelerin süre itirazları yerinde görülmeyerek işin gereği düşünüldü;
… Üniversitesi … Tıp Fakültesi sağlık hizmetleri sınıfı laborant kadrosunda, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalında görevli olan davacı, 25.10.1982 gün ve 17849 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmeliğin ve bu Yönetmeliğe uymaması nedeniyle hakkında açılan soruşturmanın selameti açısından Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliğinin 26. maddesi uyarınca görevden uzaklaştırılmasına ilişkin 15.4.1998 günlü, 12298 sayılı Rektörlük işleminin; Yönetmelikte yer alan, bayan personelin “görev mahallinde başı daima açık” bir halde bulunmaları gerektiği şeklindeki hükmün TC Anayasasının tesbit ettiği ve Cumhuriyet rejiminin kabul ettiği ilke ve esaslara aykırı olduğunu; Anayasanın 2. maddesinin gerekçesinde, hiç bir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laikliğin, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına geldiğinin belirtildiğini, kendi görevlerini yerine getirirken üzerlerine düşen yükümlülüklerini hakkıyla ifa ettiklerini ve hiçbir siyasi garez ve kötüniyet taşımadıklarını, sadece mensup oldukları dinin gereği olarak o dinin emrini yerine getirmeye çalıştıklarını, laikliğin, hiç kimsenin dini inanç ve kanaatlerinden dolayı veya dini inançlarının gereğini yerine getirip getirmemesinden doloyı kınanmaması ve suçlanmamasını da içerdiğini, buna göre gerek devlet memurluğuna alınmada, gerek devlet memurları arasında hizmetin devamı esnasında din, cinsiyet, felsefi inanç, siyasi düşünce ayrımı yapmanın yasak olduğunu, yönetmelikte getirilen düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğunu, anılan yönetmeliğin yasal bir dayanağının bulunmadığını, yasama organının tasarrufta bulunmadığı bu alanda, yürütme organının bir takım kısıtlamalar getirmesinin doğru olmadığını, bunun yanında Anayasaya aykırı olan Yönetmeliğe dayalı olarak kurulan dava konusu görevden uzaklaştırma işleminde de hukuki isabet bulunmadığını ileri sürerek iptalini istemektedir.
1982 T.C. Anayasasının 124. maddesinde, Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişilerinin kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarabileceği ve hangi yönetmeliklerin Resmi Gazetede yayımlanacağının kanunda belirtileceği hükme bağlanmıştır.
Sözü edilen Anayasal düzenleme ile maddede sayılan idare organlarına kendi görev alanlarını ilgilendiren kanun ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak amacıyla belli şartlar dahilinde yönetmelik çıkarma hususunda takdir yetkisi tanınmış olup, söz konusu idarelerce bu yöndeki takdir yetkisi kullanılarak çıkarılan ve usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş olan yönetmeliklerin yazılı bir hukuk normu niteliği taşıdığında kuşku yoktur.
2670 sayılı Yasayla 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa eklenen “Kıyafet Mecburiyeti” başlıklı Ek 19. maddede; Devlet memurlarının, kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyetinde oldukları hüküm altına alınmıştır.
Dava konusu edilen Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik, Anayasa ve Yasa hükümleri çerçevesinde çıkarılmıştır. Anılan Yönetmelikte hukuka aykırılık bulunmamakta; esasen davacı da Yönetmeliğin bütününün iptalini istemekle birlikte, Yönetmeliğin 5. maddesinin a bendinin 1. fıkrasına yönelik iddialara dilekçesinde yer vermektedir.
Anılan Yönetmeliğin 5/a-1 maddesinde; kadınlarda; elbiselerin temiz, düzgün, ütülü, sade; ayakkabılar ve/veya çizmelerin sade ve normal topuklu, boyalı; görev mahallinde başın daima açık, saçların düzgün taranmış veya toplanmış; tırnakların ormal kesilmiş olacağı, ancak bazı hizmetler için özel iş kıyafeti varsa görev sırasında kurum amirinin izni ile bu kıyafetin kullanılacağı hükme bağlanmıştır.
1982 Anayasasının “Başlangıç” bölümünde, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık ve laiklik ilke olarak benimsenmiş; 2. maddesinde de Türkiye Cumhuriyetinin, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
Laik devlette ise, devlet işlerinin din işlerinden ayrılması esastır. Bu aynı zamanda laiklik kavramının en dar tanımlamasıdır. Bu tanımlamanın diğer taraftan, dinin siyasallaşmasını önleyen, onu yönetim aracı ve biçimi olmaktan çıkaran, dini olması gereken yerde tutarak kişilerin vicdanlarına bırakan unsurları da içerdiği kuşkusuzdur.
Öte yandan modern devletin, farklı inançlara sahip kişiler ve kurumlar arasında ayrım yapmayan devlet olduğu bir gerçektir. Aslında modern devlete ait olan bu görüntü de laikliğin bir başka yansımasıdır.
Bu ilke ve tanımlamaların laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devletine, vatandaşların dini inanç ve düşüncelerine karışmama, fakat aynı zamanda aşırılığa ve ayırımcılığa yol açabilecek tutum ve davranışları da önlemeye yönelik tedbirleri alma yükümlülüğü getirdiği kuşkusuzdur.
İnsanların giyim tarzlarının, gelenekleri ve kişisel özelliklerinin yanısıra dini inançları ile de şekillendiği muhakkaktır. Özel hayatlarında hiç kimsenin giyim ve kuşamına hiçbir şekilde müdahale edilmesi sözkonusu olamaz. Ancak kamuya ait olup, kamu hizmetinin sunulduğu resmi işyerlerinde ve kurumlarda her isteyenin istediği şekilde giyinmesine müsade edilmesi düşünülemez. Zaten yukarıda sözü edilen, devletin düzenleme ve tedbir alma yükümlülüğü de burada başlamaktadır.
Konuyla ilgili Anayasa Mahkemesinin 7.3.1989 günlü E:1989/1 K:1989/12 sayılı kararında; 2547 sayılı Yasaya 3511 sayılı Yasanın 2. maddesi ile eklenen Ek 16. maddesinde yer alan; “Yükseköğretim kurumlarında, dersane, laboratuar, klinik, polikilinik ve koridorlarda çağdaş kıyafet ve görünümde bulunmak zorunludur. Dini inanç nedeniyle boyun ve saçların örtü ve türbanla kapatılması serbesttir.” kuralının ikinci cümlesinde yer alan düzenlemenin Anayasanın başlangıç bölümündeki laiklik ilkesine, 2 nci maddesindeki Atatürk milliyetçiliği, demokratik devlet ve sosyal hukuk devleti ilkelerine, 10 uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı bulunduğu, dinsel inanç gereğine dayalı bir düzenleme getiren yasa kuralının Anayasanın 24 üncü maddesine uymadığı, çağdaş bir görünüm taşımayan başörtüsü ve onunla birlikte kullanılan belli biçimdeki giysinin bir ayrıcalıktan öte bir ayrım aracı niteliğinde olduğu, başörtüsü kullanmadan yükseköğretim kurumlarını bitirmiş kadınlarla halen yükseköğretim kurumlarında bulunan kadınları dine karşı ya da dinsiz göstermek için kullanılma olasılığının kaçınılmaz bulunduğu, çağdışı bir görünüm veren bu durumun giderek yaygınlaşmasının Cumhuriyet, devrim ve laiklik ilkesi yönünden sakıncalara da açık olduğu, demokrasiden yararlanarak laikliğe karşı çıkışların din özgürlüğünün kötüye kullanılması niteliğinde bulunduğu. Türk Devrimi temeline oturan ve bu yapıda laiklik ilkesine özel bir önem ve üstünlük tanıyan Anayasanın, özgürlüklere karşın laiklik ilkesini özenle korumayı amaçladığı ve bu ilkenin özgürlüklere kıydırılmasına olanak tanımadığından, aynı düzenlemenin Anayasanın 174 üncü maddesine de aykırı bulunduğu gerekçesiyle yasa hükmü iptal edilmiştir.
Anayasanın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı belirtilmiş olup; bunun, kararların hüküm fıkrası ile olduğu kadar gerekçesi ile de bağlayıcı olduğu anlamını taşıdığı kuşkusuzdur.
Yukarıda sözüedilen kararın gerekçesinde de belirtildiği üzere, simgesel nitelikteki türban ve onunla birlikte kullanılan giysiler, Türk Devrimlerinin ilkelerine ve Anayasanın Başlangıç bölümü ile Atatürk milliyetçiliği, demokratik devlet ve sosyal hukuk devleti ilkelerine aykırı bulunmaktadır. Belirtilen kuralın, öğretim elemanları ile öğrencilere ilişkin bir yasal düzenlemeye dair bulunması ise, sonucu değiştirmez. Önemli olan kıyafetin bazı Anayasal ilkelere aykırılığı olup, hangi resmi kurum ya da binada kullanıldığı değildir. Anayasal ilkelerle çatışan durum, yukarıda belirtilen giyim tarzının resmi kurum ve kuruluşara ait binalarda kullanılması olduğundan, devlet memuru olan kadınların bundan ayrık tutulması olanaksızdır. Kadın memurların görev yerlerinde, Anayasal ve yasal düzenlemelere uygun olarak yönetmelikte getirilen ilkelere uygun olarak giyinmeleri zorunludur.
Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılan ve 25.10.1982 tarih ve 17849 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik”in 5. maddesinin (a) bendindeki kadın memurların görev mahallinde başlarının daima açık, saçlarının düzgün taranmış veya toplanmış… olacağı yolundaki düzenlemede yukarıda belirtilen nedenlerle yasalara ve Anayasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Davacının, görevden uzaklaştırılmasına ilişkin 15.4.1998 günlü, 12298 sayılı Rektörlük işlemine gelince; dava konusu işlemin davacının yukarıda sözü edilen Yönetmeliğin ilgili hükümlerine uymaması nedeniyle hakkında açılan soruşturmanın selameti açısından Yükseköğretim Kurumları Yönetici Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliğinin 26. maddesi uyarınca kurulduğu anlaşıldığından, anılan işlemde de hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca …- Lira vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelerden … Üniversitesi Rektörlüğüne verilmesine, noksan yatırılan … lira posta ücretinin davacıya tamamlattırılmasına 11.6.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.