Danıştay Kararı 5. Daire 1997/3704 E. 1999/262 K. 05.08.1997 T.

5. Daire         1997/3704 E.  ,  1999/262 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
BEŞİNCİ DAİRE
Esas No: 1997/3704
Karar No: 1999/262

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): …
Vekili: …
Karşı Taraf: …
Vekilleri: …

İsteğin Özeti: … İdare Mahkemesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Savunmanın Özeti: Temyizi istenen kararın usul ve kanuna uygun olduğu, bu nedenle istemin reddi gerekeceği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: …
Düşüncesi: Dosyadaki tüm bilgi ve belgelerin birlikte incelenmesinden, davalı idarece ilgili Yönetmelik hükmüne dayalı olarak hazırlanan ve davacı tarafından imzalanan Taahhütname ile bu Taahhütnameye dayalı olarak davacı hakkında tesis edilen 7.7.1997 günlü işlemin “kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemler” niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından, 7.7.1997 günlü işlemin idari davaya konu olamayacağı yolundaki Mahkeme kararı gerekçesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, İdare Mahkemesince, bakılan davaya konu işlemlerin tesis edildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 657 sayılı Yasanın EK-34. maddesinde yer alan hüküm de gözönünde bulundurulmak suretiyle işin esası hakkında yeniden bir karar verilmek üzere, davacının temyiz isteminin kabulüyle anılan kararın bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı: …
Düşüncesi: Öğretide, açıklayıcı ya da bilgi verici nitelikteki işlemler, belirli bir hukuki durumu ya da olguyu belirtmekle yetinen ve bu niteliğinden ötürü hukuki etkiler yaratmaktan yoksun işlemler olarak tanımlanmaktadır. Bu tür işlemlerin, yalnız ilgililere bir hukuki durumu anlatmaları, açıklamaları sonucu hukuk düzenine herhangi bir katkıları bulunmamakta, bir başka anlatımla yönetsel işlem değeri taşımamaktadır. (Dr.Celal Erkut, İdari İşlemin Kimliği.sh.144)
Dava konusu olayda da, eğitim amacıyla yurtdışına gönderilen davacıya, kursta başarı gösterememesi nedeniyle, yapılan giderlerin üç gün içinde ödenmesini bildiren yazı, gereği yerine getirilmezse yasa yoluna başvurulacağına bilgi edinilmesi bildirimini içermektedir. Ortada, davacı hakkında kendiliğinden yürütülebilecek ve yönetim hukuku alanına giren kesin bir işlem, görüldüğü gibi bulunmamaktadır. Bu bildirim üzerine davacı ile yönetimi arasında çıkacak uyuşmazlık, yönetimin tüzel kişilik olarak kişilerle olan alacak ve borçlarından ötürü doğan ve özel hukuk alanına giren bir uyuşmazlık olacaktır.
Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında yönetsel işlem, yönetimin yönetim hukukuna dayanarak, tek yanlı irade açıklaması ile yaptığı işlemler olarak belirtilmektedir. Bunların hukuki sonuç doğurabilmesi için yönetimin tek yanlı iradesi yeterli olup ilgililerin rızasının olup olmamasına bakılmamaktadır. Özel hukuk alanında ise tek yanlı irade açıklamasıyla sonuç doğuran işlem yok gibidir. Özel hukuk bir sözleşmeler alanı olup açıklanan her irade kendisiyle hukuki olarak eşit kabul edilen bir başkasıyla birleştiği anda sonuç doğurmaktadır.
İlgili, bildirim niteliği taşıyan yazıdan sonra yasa yoluna başvurulmadan bir senet imzalamış ve ödemeyi otuz ayda yapacağına güvence veren bir senet imzalayarak uyuşmazlığı Borçlar Kanunu alanına taşımıştır. Uyuşmazlığa konu yapılan senet, ilgilinin isteği ve serbest iradesi dışında imzalanmışsa, bu senedin iptali için adli yargıda dava açma olanağı bulunduğu da kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin reddi ile idare mahkemesi kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:
Eğitim amacıyla yurtdışına gönderilen davacı, imzaladığı taahhütname gereğince, başarılı olamaması nedeniyle kendisine yapılan masrafların iki katı ve faiziyle birlikte tahsil edileceğini bildiren 7.7.1997 günlü işlem ile, sözkonusu miktarın 30 ayda taksitle ödeneceğine dair senet alınmasına ilişkin 5.8.1997 günlü işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.
… İdare Mahkemesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararıyla; iptal davalarının, kesin ve yürütülmesi gereken idari işlemler aleyhine açılabileceği; olayda, davalı idarece eğitim amacıyla yurtdışına gönderilen davacıya, “kursta başarı gösterememesi nedeniyle ve imzaladığı taahhütname gereğince kendisine yapılan masrafları iki kat olarak ve faiziyle birlikte üç gün içerisinde ödemesi, aksi takdirde hakkında kanun yoluna başvurulacağı” hususunun dava konusu 7.7.1997 günlü işlemle bildirildiği; bu işlemin, ilgilinin sözü edilen meblağı kendi rızası ile ödemesini, aksi takdirde adliye mahkemesinde dava açılacağını gösteren bir hazırlık işlemi olduğu; bir başka ifadeyle, bu işlemin, ilgili hakkında adliye mahkemesinde açılacak davanın hazırlığı ile ilgili bir işlem olduğu; bu yönüyle anılan işlem” yaptırımı olan ve kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem” niteliğinde olmadığından, bu işlemin iptal davasına konu edilemeyeceği; öte yandan, davacı tarafından idareye 5.8.1997 tarihinde sözkonusu miktarın 30 ayda taksitle ödeneceğine ilişkin bir senet verildiği; her ne kadar davacı, kendisinden senet alınmasına ilişkin bu işlemin de iptalini istemekte ise de, özel hukuk hükümleri uyarınca imzalanan bu senetten doğan uyuşmazlığın giderilmesi görevinin adli yargıya ait olduğu gerekçesiyle davanın masrafların tahsiline ilişkin işleme yönelik kısmının, ortada idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olmaması nedeniyle 2577 sayılı Yasanın 15/1-b. maddesi uyarınca reddine; davacıdan senet alınması işlemine yönelik kısmının ise, 2577 sayılı Yasanın 15/1-a. maddesi uyarınca görev yönünden reddine hükmedilmiştir.
Davacı, Devlet memurlarının yurtdışında eğitimlerini düzenleyen 657 sayılı Yasanın 78. ve izleyen maddelerinde, yurtdışı eğitim için Devletin yaptığı masrafların hangi koşullarda geri alınacağının tek tek sayıldığını; yasal koşulların öngördüğü yaptırımlar dışında ve tamamen yasaya aykırı ve tek taraflı zorlama ile davalı idarece kendisine yöneltilen ek yüklenimlerin geçersiz olduğunu; davalı idarece kendisine uygulanan işlemlerin eşit koşulları taşıyan iki kişi arasında özgür irade ile gerçekleşmiş bir sözleşmeden değil, statü hukukundan kaynaklandığını öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının, davalı idarede Uzman olarak görev yapmakta iken, davalı idare ile …’nin …’da bulunan Savunma İşbirliği Başkanlığı arasında yapılan koordinasyon sonucu kararlaştırılan eğitim planlaması çerçevesinde, … …’daki …’da 29 Aralık 1995-19 Aralık 1996 tarihleri arasında düzenlenen “…” kursuna 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 78 ve 79. maddelerine göre ve 29.12.1995 günlü onayla gönderildiği; ancak, davacı anılan kursa gönderilmeden bir gün önce, davalı idarece kendisinden 28.12.1995 günlü bir Taahhütname alındığı; davacının, anılan kursu tamamladıktan sonra yurda döndüğü ve 17.12.1996 tarihinde görevine başladığı; daha sonra davalı idarece, davacının anılan kursta başarılı olamadığının anlaşıldığından bahisle ve yukarıda sözüedilen Taahhütname hükümleri esas alınarak dava konusu işlemlerin tesis edildiği anlaşılmıştır.
Davacı hakkında uygulanan ve dava konusu edilen işlemin niteliğinin ve buna bağlı olarak uyuşmazlığın çözümünde görevli olan yargı yerinin belirlenebilmesi için, öncelikle davacının hukuki durumunun ve uygulanan işlemin hukuki dayanaklarının incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 128 nci maddesi kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceğini; bunların niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık ve ödeneklerinin ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceğini açıklamıştır. Anayasanın bu hükmüne uygun olarak, Ülkemizde memurların ve diğer kamu görevlilerinin hukuki durumları (statüleri) kanunlarla ve bu kanunların öngördüğü tüzük ve yönetmeliklerle düzenlenmiş bulunmaktadır. Anayasanın yukarıda özetlenen kuralından da açıkça anlaşılacağı üzere, memurların ve diğer kamu görevlilerinin hak ve yükümlülüklerinin; yetki, görev ve sorumluluklarının ve özlük işlerinin sözkonusu düzenleyici hukuki tasarruflar esas alınarak, bu düzenleyici metinlerde yer alan kurallar çerçevesinde düzenlenmesi gerekir. Başka bir anlatımla, idarenin, memur ve diğer kamu görevlilerine, yasanın ve yasanın öngördüğü düzenleyici metinlerin dışına çıkarak yeni haklar tanıması ya da yeni yükümlülükler getirmesi mümkün değildir.
Dosyada bulunan 29.12.1995 günlü onaydan, davacının 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 78 ve 79 uncu maddelerine dayanılarak … bir kursa gönderildiği anlaşılmaktadır.
Sözkonusu maddelerde, Devlet memurlarından bu maddelere dayanılarak mesleklerine ait hizmetlerde yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini arttırmak veya staj yapmak üzere dış memleketlere gönderilenlerden, ilgili onaylarda belirtilen sürelerin bitiminde görevlerine başlamayanların çekilmiş sayılacakları, bu suretle çekilmiş sayılanların, aylık ve yol giderleri de dahil olmak üzere kendilerine kurumlarınca yapılmış bulunan bütün masrafları iki kat olarak ödemeye mecbur oldukları; görevlerine başlayıp da yükümlü bulundukları mecburi hizmetini bitirmeden ayrılanların veya bir ceza sebebi ile memurluktan çıkarılmış olanların, mecburi hizmetlerinin eksik kalan kısmı ile orantılı miktarı iki kat olarak ödemek zorunda oldukları hükme bağlanmak suretiyle, bu madde kapsamındaki Devlet memurlarına hangi hallerde hangi yaptırımların uygulanacağı tadadi olarak belirtilmiş; bu maddeler uyarınca yurtdışına gönderilmiş olup, “eğitimde başarısız olarak yurda dönen” Devlet memurları hakkında herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Adıgeçen Kanunun 80 inci maddesi ise, 78 ve 79 uncu maddelerde yazılı olanların ayırma ve seçilme usul ve şatlarının, çalışmalarının nasıl izlenip denetleneceğinin, haklarındaki disiplin kovuşturmasının ne suretle yapılacağının ve geri çağrılmalarını gerektirecek hallerin bir yönetmelikle düzenlenmesini öngörmüş; öngörülen Yönetmelik “Yetiştirilmek Amacıyla Yurtdışına Gönderilecek Devlet Memurları Hakkında Yönetmelik” ismi ile 1.2.1974 günlü, 14786 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmelik, Yasada öngörülen konularda düzenlemeler yapmış olmakla birlikte, “Belgeler” başlıklı 17 nci maddesinde Devlet memurlarından, kurumlarınca, Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmış örneklerine uygun yüklenme senedi ile muteber imzalı müteselsil kefalet senedi alınacağını; bu belgeleri tamamlamayanların yurt dışına çıkmalarına izin verilemiyeceğini kurala bağlamıştır.
Anayasanın 124 üncü maddesinde başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarabilecekleri açıklanmış olduğuna göre, Devlet Memurları Kanununun 79 ve 80 inci maddelerinde öngörülmemiş olmasına karşın, içeriği 79 uncu maddede belirtilen yükümlülüklerle sınırlı olmak koşulu ile, kurumlarınca yurt dışına gönderilecek Devlet memurlarından bir yüklenme senedi alınmasında ve bu yolda düzenleme yapan Yönetmelik maddesinde hukuka aykırılıktan söz edilemez. Ne var ki, dosyaya bir örneği sunulmuş ve davacı ve kefilleri tarafından imzalanmış olan yüklenme senedinin incelenmesinden, idarenin, yüklenme senedi ile Yasada yer almamış olan yeni yükümlülükler ihdas ettiği, konumuzla ilgili olarak da eğitimde başarılı olamayanlar için, yapılan masrafların tamamını iki katı ve faizi ile birlikte ödeme yükümlülüğü getirdiği görülmektedir. Yüklenme senedi ile getirilen bu yükümlülüğün, Yasaya aykırı olduğu hiç bir duraksamaya yer vermeyecek kadar açıktır.
Yukarıda açıklandığı üzere, davacı yurt dışına çıkmadan bir gün önce, Yönetmelikte yurt dışına çıkabilmenin zorunlu koşulu olarak öngörülen, fakat Maliye Bakanlığınca Yasada belirlenen sınırlar aşılmak suretiyle örneği hazırlanmış yüklenme senedi esas alınarak davalı idarece düzenlenmiş olan yüklenme senedini müteselsil kefiller ile birlikte imzalamıştır.
28.12.1995 günlü Taahhütnameyi imzalayarak 657 sayılı Yasanın 78. ve 79. maddeleri çerçevesinde yurtdışına gönderilen davacı henüz …’ndeki kursunu tamamlamadan, 5.8.1996 günlü, 22718 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 4160 sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa Ek 34. madde eklenmiş ve bu madde, 5.8.1996 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş; bakılan davaya konu işlemler davalı idare tarafından bu tarihten sonra tesis edilmiştir.
657 sayılı Yasaya 4160 sayılı Yasanın 2. maddesi ile eklenen ve “Yurtdışı Eğitim Masraflarının Tahsili” başlığını taşıyan Ek 34. Maddenin 1. ve 2. fıkralarında, ilgili kanunlarına göre öğrenim yapmak, yetiştirilmek, eğitilmek, bilgilerini arttırmak, staj yapmak veya benzeri bir nedenle geçici süreli görevlendirilmek suretiyle, üç ay veya daha fazla süre ile yurtdışına gönderilen kamu personelinin, yurtdışında bulundukları sürenin iki katı kadar mecburi hizmetle yükümlü oldukları; bu şekilde yurtdışına gönderilecek personelden, örneği Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmış yüklenme senedi ile muteber imzalı müteselsil kefalet senedinin alınacağı; anılan personelin, mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeden veya tamamlamadan görevinden ayrılması, müstafi sayılması ya da bir ceza ile görevine son verilmesi halinde, kendileri için kurumlarınca fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masrafların aynı döviz cins ve miktarı üzerinden borçlandırılacağı; döviz borcu toplamından mecburi hizmetin tamamlanan kısmı için hesaplanan miktarın indirileceği; hesaplanan borç miktarının, ilgilinin durumu ve ödettirilecek meblağ dikkate alınarak azami beş yıla kadar taksitlendirilebileceği; borç miktarının, ilgili tarafından Türk lirası ile ödeneceği ve yapılan ödeme miktarının, tahsil tarihindeki T.C. Merkez Bankasınca tespit ve ilan edilen efektif satış kuru üzerinden dövize çevrilerek yukarıda belirlenen şekilde hesaplanan döviz borcundan mahsup edileceği hükme bağlanmış; maddenin 3. fıkrasında da, “İlgilinin eğitimdeki başarısızlığı veya kendi kusuru nedeniyle yurtdışından geri çağrılması ya da verilen süreyi tamamlayıp başarısız olarak dönmesi durumunda da, ilgili için fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masrafların tamamı aynı esaslara göre ödettirilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Böylece yasakoyucu, 657 sayılı Yasanın 78 ve 79 uncu maddelerine göre yurt dışına gönderilenlerden “eğitimde başarısız” olanlar için ilk kez yaptırım getirmiş; bu yaptırım da “ilgili için fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masrafların tamamının ödettirilmesi” olarak belirlenmiştir. Ödeme Ek 34 üncü maddenin 1 inci ve 2 nci fıkralarında öngörülen esaslara göre yaptırılacaktır. Sözkonusu fıkralarda, yukarıda özetlendiği üzere, yurt dışına gönderilecek personelden “Yüklenme Senedi ile Muteber İmzalı Müteselsil Kefalet Senedi” alma, fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masrafı aynı döviz cins ve miktarı üzerinden borçlandırma, taksitlendirme, Türk Lirası ile ödeme gibi esaslar getirilmiş; borçlandırılan miktara faiz tahakkuk ettirileceği yolunda herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Yasakoyucunun 4160 sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa eklediği 34. madde hükmü, sözkonusu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce örneği Maliye Bakanlığınca hazırlanan yüklenme senetlerinin ve bu senetlere dayanılarak yapılan borçlandırma işlemlerinin yasal dayanaktan yoksun ve bu nedenle hukuka aykırı olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Yasakoyucu, yüklenme senedini ve buna dayalı borçlandırma işlemlerini yeterli ve hukuka uygun bulmuş olsa idi, kuşkusuz böyle bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duymayacak idi. Bu durumda, yetiştirilmek amacıyla yurt dışına gönderilen Devlet memurları için düzenlenmiş ve onlar tarafından imzalanmış bulunan yüklenme senetlerinin ve bunlara dayanan işlemlerin, ancak 4160 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ve bu Yasada belirlenen esaslar çerçevesinde hukukilik kazandığını söylemek mümkündür.
Dava konusu işlem, davacının yüklenme senedini imzalaması ile başlayıp, idarenin davacıdan borcunu ödemesini istemesi ve borcun belli tarihlerde taksitle ödenmesinin davacı tarafından kabulü ile tamamlanan bir süreçte oluşmuştur. Bu nedenle, dava konusu işlemin niteliğinin açıkça ortaya konulabilmesi açısından, davacının müteselsil kefilleri ile birlikte imzaladığı, Yönetmelikte yurt dışındaki kursa katılabilmenin zorunlu şartı olarak öngörülen ve davalı idarece tek taraflı ve açık bir biçimde Yasaya aykırı olarak düzenlenmiş olan yüklenme senedinin; yurt dışından döndükten sonra yüklenme senedi ile kabul ettiği borcun davacı tarafından ödenmesi istemini içeren 7.7.1997 günlü davalı idare bildiriminin ve nihayet borcun taksitlendirilmesine ilişkin olup, idarece hazırlanmış ve davacı tarafından imzalanmış olan 5.8.1997 günlü senedin bir bütün olarak incelenip değerlendirilmesi zorunludur.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle yüklenme senedinin hukuki yapısı ve değeri dikkate alındığında, davacı hakkında uygulanan işlemin idarece kamu gücüne dayanılarak ve tek taraflı irade ile kurulduğunu, bu nedenle de dava konusu edilebilecek bir idari işlem niteliği taşıdığını kabul etmek gerekmektedir.
Yüklenme senedinin davacının yurt dışına çıkmasındaki önemli etkisi gözönüne alındığında, davacının, bu senedi idare ile eşit düzeyde olarak, isteği ve özgür iradesi ile imzaladığının kabulü mümkün olmadığından, ortada özel hukuk alanını ilgilendiren bir uyuşmazlığın bulunduğu yolundaki davalı idare savunması hukuki dayanaktan yoksundur.
Davacıya uygulanan işlemin yukarıda yapılan nitelendirmesine göre uyuşmazlığın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu açıktır. Ancak, davalı idarece savunma dilekçesinde görev itirazında bulunulduğuna göre, İdare Mahkemesince bozma kararına uyularak yeniden bir karar verilmesi halinde, öncelikle 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi Kanununun ilgili maddeleri de gözönünde bulundurularak davalı idarenin görev itirazı hakkında bir karar verilmesi, bununla ilgili usul tamamlanıp esasın incelenmesine geçilmesi halinde de, uyuşmazlığın, yürürlükte bulunan yasal kurallar ve bunlarla ilgili yukarıda yapılan hukuki değerlendirmeler esas alınarak çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle … İdare Mahkemesince verilen … günlü, E:…, K:… sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adıgeçen Mahkemeye gönderilmesine, 9.2.1999 tarihinde esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.

(X)-KARŞI OY-
Eğitim amacıyla 657 sayılı Yasanın 78 ve 79. maddelerine göre yurt dışına gönderilen davacı katıldığı kursta başarısız olması nedeniyle ve yurtdışına çıkmadan önce kendisinden alınan taahhütname gereğince, idarece yapılan masrafların iki kat olarak ve %30 faiziyle birlikte tahsiline ilişkin 7.7.1997 tarihli işlem ile tahsilatın güvenceye bağlanması amacıyla 5.8.1997 tarihinde ikinci bir senet alınmasına ilişkin olarak davalı idare tarafından tesis olunan işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.
Davacının yurt dışına çıkmasından bir gün önce, 28.12.1995 tarihinde imzaladığı taahhütnamenin, tarafların eşit ve serbest iradeleriyle değil, idarenin tek taraflı olarak ve kamu gücüne dayanarak düzenlenmiş olduğunda herhangi bir kuşkuya yer yoktur. İlgilinin bu taahhütnameyi imzalamaması halinde yurt dışına gönderilmeyeceği de açıktır. Nitekim “Yetiştirilmek Amacıyla Yurtdışına Gönderilecek Devlet Memurları Hakkında Yönetmelik” in 17. maddesi bu doğrultuda kurallar içermektedir.
Davacının taahhütnameyi imzaladığı ve yurt dışına çıktığı tarihte gerek 657 sayılı Yasada, gerek adıgeçen Yönetmelikte eğitim amacıyla yurt dışına çıkanların eğitimlerinde ya da katıldıkları kursta “başarısız olmaları” durumunda kendilerine yapılan masrafların ne şekilde ve ne oranda geri alınacağı yolunda özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu boşluk, 1.8.1996 günlü, 4160 sayılı Yasanın 2. maddesi ile 5.8.1996 tarihinde 657 sayılı Yasaya ek 34. madde olarak eklenen madde hükmüyle doldurulmuş ve 3. fıkrasında yer alan “İlgilinin eğitimdeki başarısızlığı veya kendi kusuru nedeniyle yurtdışından geri çağrılması ya da verilen süreyi tamamlayıp başarısız olarak dönmesi durumunda da, ilgili için fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masrafların tamamı aynı esaslara göre ödettirilir.” kuralıyla yurda başarısız olarak dönen ve 1. fıkrada öngörülen mecburi hizmet yükümlülüğünü (ki bu süre 1. fıkraya göre yurtdışında geçirilen sürenin iki katı kadardır.) yerine getirmeden kamu göreviyle ilişkisini herhangi bir şekilde kesen ilgililerin, 2. fıkraya yapılan yollama uyarınca, kendileri için kurumlarınca fiilen döviz olarak yapılmış olan her türlü masrafların aynı döviz cins ve miktarı üzerinden borçlandırılacağı; döviz borcu toplamından mecburi hizmetin tamamlanan kısmı için hesaplanan miktarın indirileceği; hesaplanan borç miktarının gerektiğinde beş yıla kadar taksitlendirilebileceği; borç miktarının ilgili tarafından Türk lirası ile ödeneceği … şeklinde düzenlenmiştir.
Maddede yer alan düzenlemede, borçlandırılan meblağın tahsilinde ayrıca faiz alınacağı yolunda herhangi bir ifadeye yer verilmemiş olması bakılan dava açısından özellikle vurgulanması gereken bir husustur.
4160 sayılı Yasanın 2. maddesi ile 657 sayılı Yasaya eklenen ve içeriğinden yukarıda özet olarak sözedilen ek 34. maddeden önce yurtdışından başarısız olarak dönenler hakkında, bunlara ödenen döviz cinsinden paraların ne şekilde geri alınacağına dair yürürlükteki mevzuatta bir hüküm olmamasının idarenin bu kişiler hakkında hiç bir işlem yapamayacağı anlamına gelemiyeceği tabiidir. Başarılı olmalarına rağmen yurda döndükten sonra mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerden yapılan masraflar geri alındığına göre, başarısız olanların öncelikle bu tür bir yükümlülük altına alınmalarında hukuka aykırılıktan söz edilemez. Ancak idarenin konuya ilişkin düzenlemelerinin mevzuata uygun olması gerektiğinde ve bu düzenlemelerin ancak yürürlüğe girdikten sonra hukuki sonuç doğuracaklarında kuşkuya yer yoktur. Ek 34. maddede öngörülmemesine karşın davacıdan alınan yüklenme senedinde ve 7.7.1997 günlü işlemde borçlandırılan meblağa faiz yürütülmesinin belirtilen esaslar dahilinde incelenip değerlendirilmesi gerekir.
Gerek 28.12.1995 tarihli yüklenme senedinin, gerekse borçlanılan miktarın %30 oranındaki yasal faiziyle geri ödenmesinin istenmesine ilişkin 7.7.1997 günlü işlemin icrai-idari nitelik taşımalarına ve bu işlemlerden doğan uyuşmazlıkların idari yargı merciinin görev alanına girmesine karşılık, dava konusu edilen 5.8.1997 günlü senet için aynı sonuca varmak olanaklı gözükmemektedir. Anılan işlem, borçlandırılan miktarın 30 taksitte ödenmesini ve ödeme tarihlerini belirlemekte olup, idarenin tek taraflı iradesiyle değil, tarafların karşılıklı irade ve anlaşmalarıyla oluşmuş bir hususi hukuk işlemidir. Bu nedenle, bu işlemle ilgili uyuşmazlığın görüm ve çözümü adli yargı yerine ait olup, temyize konu kararda bu kısım yönünden hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan hukuksal duruma göre, Mahkemenin 7.7.1997 günlü işlemle ilgili değerlendirmesinde hukuki isabetten sözedilemiyeceğinden, kararın bu noktaya ilişkin kısmının uyuşmazlığın esası hakkında, yukarıdaki hususlar da gözönünde tutularak bir karar verilmek üzere bozulması, kararın 5.8.1997 günlü taksitlendirme işlemine ilişkin kısmının ise yukarıda belirtilen gerekçelerle onanması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına bu yönden katılmıyoruz.