Danıştay Kararı 5. Daire 1988/470 E. 1990/929 K. 08.05.1990 T.

5. Daire         1988/470 E.  ,  1990/929 K.
Daire : BEŞİNCİ DAİRE
Karar Yılı : 1990
Karar No : 929
Esas Yılı : 1988
Esas No : 470
Karar Tarihi : 08/05/990

MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVALARININ KONULARININ, KAPSAMLARININ VE AMAÇLARININ BİRBİRİNDEN TAMAMEN AYRI OLMASI NEDENİYLE İDARE MAHKEMESİNCE BU İKİ ZARARDAN BİRİNİN DİĞERİNİN DOĞAL VE AYRILMAZ UZANTISI GİBİ ELE ALINMASINDA HUKUKİ İSABET BULUNMADIĞI HK.

Davacı hakkında tesis edilen ve Mahkemece iptal edilen nakil işlemi nedeniyle, memuriyet haysiyet ve şerefinin rencide edildiğinden bahisle sekiz milyon lira manevi tazminat ödenmesi istemiyle dava açmıştır.
İdare Mahkemesi kararıyla, davacının Belediye Zabıta memurluğundan belediye tahsildarlığına naklen atanmasına dair işlemin kararıyla iptal edildiği, bu karar üzerine davacının önce eski görevine daha sonra ise tekrar Belediye tahsildarlığına atandığı, idare hukuku ilkelerine göre yürürlükteki yasayalara aykırı olduğundan dolayı iptal edilen işlemlerle ilgili iptal kararları doğrultusunda işlem tesis etmeyen veya bu kararı uygulamıyan idarenin hizmet kusuru işlemiş sayılacağı, ancak davalı idarenin iptal edilen naklen atama işlemi her idarenin yapılabileceği türden olağan nitelikte bir işlem olduğundan bu işlemin idarenin tazminat ödemekle yükümlü tutulmasını gerektirecek derecede ağır hizmet kusuru taşımadığı, sonuç olarak iptal edilen işlemde tazminat sorumluluğunu doğuracak nitelikte ağır hizmet kusuru görülmediğinden bu işlem nedeniyle maddi tazminat ödeme zorunluluğu bulunmayan idarenin manevi tazminat ödemeye de zorunlu tutulamıyacağı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Davacı, davalı idarenin yargı kararını önce uygulayıp kısa bir süre sonra yeni bir işlem ile yine aynı göreve atandığını, idarenin amacının yargı kararınİ etkisiz bırakmak olduğunu, bu işlemler nedeniyle memuriyet şeref ve haysiyetini sarstığını, halk arasında itibarının kaybolduğunu ileri sürmekte ve kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Anayasanın 125.maddesinin son fıkrası “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” kuralını koymakta; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2.maddesinin 1.fıkrasının (b) bendinde de “İdari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları” idari dava türleri arasında sayılmış bulunmaktadır.
Anayasanın 125.maddesinde yer alan kural gereğince idarenin ödemekle yükümlü tutulacağı zararın ilgilinin idari eylem ve işlemlerden doğan maddi ve manevi zararları olduğunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Bu husus gerek öğreti gerek yargısal içtihatlarla yeterince işlenmiş ve açıklığa kavuşturulmuştur.
İdari eylem ve işlemlerden doğan maddi ve manevi zararların idarece tazmini için ortak nokta bu zararların idarenin hukuka aykırı eylem ve işleminden doğmuş olması yani zarar ile eylem veya işlem arasında nedensellik (illiyet) bağının bulunması olmakla birlikte bir tam yargı davasının konusunu oluşturan bu zararların tazminine karar verilebilmesi için gerekli ölçütlerin birbirinden ayrı ve farklı olduğuna da işaret etmek gerekir. Bir hukuk süjesinin mal varlığında görülen ve parayla değerlendirilebilen azalmanın veya çoğalma olanağından yoksunluğun, idarenin hukuka aykırı eylem veya işlemiyle doğan zarar arasında nedensellik bağının bulunması halinde, maddi tazminat davasının konusunu oluşturacak olmasına karşılık, manevi tazminat, gerçekte bir tazmin
aracı değil doyurma (tatmin) aracıdır. İdarenin hukuka aykırı eylem veya işlemi nedeniyle manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen, duyduğu acı (elem, ıstırap), üzüntü ve sarsıntı nedeniyle yaşama zevki azalan kişiye manevi tazminat adı ile bir miktar para verilerek, onun
bu yoldan doyurulması (tatmin edilmesi) sağlanır.
Maddi ve manevi tazminat davalarının konularının, kapsamlarının ve amaçlarının birbirinden tamamen ayrı olması ve idarenin doğan zararları tazminle yükümlü olup olmadığının değerlendirilmesinde farklı ölçütlerin kullanılmasının gerekli bulunması nedeniyle İdare Mahkemesince bu iki zaradan birinin diğerinin doğal ve ayrılmaz uzantısı gibi ele alınmasında ve “davalı idarenin iptal ile sonuçlanan işleminde, tazminat zorunluluğunu doğuracak nitelikte ağır hizmet kusuru görülmediğinden ve maddi tazminat ödenmesi ile zorunlu bulunmayan idari işlem nedeni ile, idarenin manevi tazminat ödemesine zorunlu tutulamayacağı, sonuç ve kanaatine..” varılmasında hukuki isabet görülmemiştir.
Belirtilen biçimdeki kabul ve değerlendirme hukuka, ilmi ve kazai içtihatlara aykırı olmakla birlikte, olayda davacının idari yargı merciince iptal edilen nakil işlemi nedeniyle hukuken korunması gerekli ölçüde şeref ve haysiyet ihlalinden veya manevi tazminat yoluyla tatmin edilmesi gerekli acı ve üzüntüye düştüğünden sözedilemeyeceğinden manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kararda sonucu itibariyle hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davacının temyiz isteminin reddiyle, İdare Mahkemesince verilen kararın sonucu itibariyle onanmasına karar verildi.

AYRIŞIK OY:
Dava manevi tazminata hükmedilmesi isteğiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesi isteği, olayda maddi tazminat ödenmesi koşullarının bulunmadığı, bu nedenle manevi tazminata da hükmedilemeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir.
Manevi tazminatla, maddi tazminat koşulları birbirine bağlı değildir.
Maddi tazminatın dayanağı idarenin kusurlu veya kusursuz sorumluluğudur.
Manevi tazminatın koşulları ise idarenin eylem ve işlemi sebebiyle gerçek kişilerin toplumdaki saygınlığı, onur ve güvenirliğinin incinmesi sonucunda duyulan üzüntüdür.
Bu nedenle İdare Mahkemesi kararının bozularak, manevi tazminat koşulları yönünden yeniden yapılacak bir değerlendirme sonucunda yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın yerinde gönderilmesi gerektiği görüşüyle onama yolundaki çoğunluk kararına karşıyım.