Danıştay Kararı 4. Daire 2022/1772 E. 2023/34 K. 09.01.2023 T.

Danıştay 4. Daire Başkanlığı         2022/1772 E.  ,  2023/34 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2022/1772
Karar No : 2023/34

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı
(… Vergi Dairesi Müdürlüğü)

KARŞI TARAF (DAVACI) : 1- … Orman Nakliye Petrol Ürünleri İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
2- …
3- …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından; 2000, 2001, 2004 yıllarının muhtelif dönemlerine ilişkin olarak tahakkuk ettirilen borçlarının kaldırılması istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Danıştay bozma kararı üzerine Vergi Mahkemesince verilen kararda; dava konusu vergi borçlarının tarh, tebliğ, tahakkuk ve kesinleştirilmesine ilişkin sürece ait ispat külfeti kendisine düşen davalı idarece, bu hususları ispatlayacak bilgi ve belgelerin sunulamamış olması karşısında, usulüne uygun olarak tebliğ edilip kesinleşen bir vergi alacağının varlığından söz edilemeyeceğinden, dava konusu vergi borçlarında hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.

TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Vergi Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Temyiz isteminin reddine,
2. Temyize konu … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:… , K:… sayılı kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Dosyanın anılan Vergi Mahkemesine gönderilmesine,
5. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş (15) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/01/2023 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 26. maddesinin 1. fıkrasında, “Dava esnasında ölüm veya herhangi bir sebeple tarafların kişilik veya niteliğinde değişiklik olursa, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına kadar; gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar, dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir. Dört ay içinde yenileme dilekçesi verilmemiş ise, varsa yürütmenin durdurulması kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Dava dosyası ile 28/01/2014 tarih ve 8495 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nin birlikte incelenmesinden, davanın açıldığı 08/06/2012 tarihinde tüzel kişiliği bulunan şirketin, Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesi uyarınca kendisine yapılan ihtar ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlanan ilana rağmen, süresi içerisinde bildirimde bulunulmaması üzerine 28/01/2014 tarihinde ticaret sicilinden re’sen silindiği hususunun tescil ve ilan edildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, davacı şirket yönünden 2577 sayılı Kanun’un 26. maddesinin 1. fıkrası uyarınca karar verilmek üzere Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşü ile Dairemiz kararının davacı şirkete yönelik kısmına katılmıyoruz.

(XX) KARŞI OY :
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun ”Kanuni Temsilcilerin Ödevi” başlıklı 10. maddesinde tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı, bu hükmün Türkiye’de bulunmayan mükelleflerin Türkiye’deki temsilcileri hakkında da uygulanacağı, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını da kaldırmayacağı hüküm altına alınmıştır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 35. maddesinde, limited şirket ortaklarının, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları hükme bağlanmış, 4108 sayılı Kanunla eklenen Mükerrer 35. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanun’un uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte bulunan haliyle “Ödeme Emri” başlıklı 55. maddesinde, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; “Ödeme Emrine İtiraz” başlıklı 58. maddesinde ise, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hususlarında yedi gün içinde dava açabileceği düzenlenmiştir.
İdare hukukumuzda, hukuka uygunluk ilkesinden yararlanan idari işlemin idarenin iradesi dışında yalnızca mahkeme kararıyla hüküm ve sonuçlarının ortadan kaldırılması mümkündür ki, söz konusu işlemlere karşı da dava açılmasının süresi ve yolu yine kanunla belirlenmiş olup, bu yol ve süre dışında ilgili idari işlemin mahkemece değerlendirilme olanağı da bulunmamaktadır. Aksi takdirde, idarenin işleminin sürekli ortadan kaldırılma riski altında bulunması idarenin sürekliliği ve işleyişi açısından bir duraksama barındıracağı doktrinde ve yargı kararlarında da kendisine yer bulmuş bir düşüncedir.
Yukarıdaki mevzuatın değerlendirilmesinden; kanuni temsilci ve/veya ortak adına düzenlenmiş olan ödeme emrinin hukuka uygunluğunun denetlenmesi sırasında, ancak ödeme emrinin bir önceki aşaması olan şirket adına düzenlenmiş olan ödeme emirlerinin denetlenmesi söz konusu olabilecektir.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacıların 1999 yılında kurmuş oldukları şirketin, iş alamadıkları için 2000 yılında kapatılması talimatının muhasebecileri tarafından yerine getirilmediğinden bahisle, haberleri olmaksızın devam eden vergi mükellefiyetleri dolayısıyla tahakkuk eden vergi borçları dolayısıyla taraflarına hiçbir yazı tebliğ edilmediği, araçları üzerine haciz konulması üzerine borçtan haberdar oldukları iddiasıyla vergi dairesinden temin ettikleri borç listesinden öğrenmiş oldukları muhtelif vergi borçlarının ve gecikme faizlerinin kaldırılması istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Buna göre; asıl borçlu … Orman Nakliye Petrol Ürünleri İthalat İhracat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesi uyarınca 28/01/2014 tarihinde ticaret sicilinden re’sen silindiği göz önüne alındığında, dava konusu işlemin davacı şahıslar nezdinde kanuni temsilci ve/veya şirket ortağı sıfatıyla düzenlenmiş ödeme emirleri olduğunun kabul edilmesi; bu halde ihbarname aşamasına ilişkin ileri sürülen iddiaların ve mahkeme kararının gerekçesinin Danıştay İçtihatlarına göre ancak ihbarname aşamasında irdelenebileceği, bu aşamalara ilişkin işlemlere dava açılmadığı ve kamu alacağının kesinleştiği, belirtilen hukuka aykırılığın ödeme emrine karşı açılan dava konumuna gelen işbu davada ”borcum yoktur” iddiası kapsamında değerlendirilme imkanı da bulunmadığı açıktır.
Bu durumda, dava konusu vergi borçlarına ilişkin olarak davacı şahıslar adına takibat yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığından, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşüyle, Karara katılmıyorum.