Danıştay Kararı 4. Daire 2020/93 E. 2023/1189 K. 06.03.2023 T.

Danıştay 4. Daire Başkanlığı         2020/93 E.  ,  2023/1189 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2020/93
Karar No : 2023/1189

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Vergi Dairesi Müdürlüğü

KARŞI TARAF (DAVACI) : …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, … Ticaret ve Sanayi Limited Şirketi’nin muhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla ve şirket ortağı olduğundan bahisle gayrimenkulü üzerine tesis edilen haciz işleminin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … Vergi Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; dava konusu haciz işlemine dayanak ödeme emirlerinin, davacının “…” bilinen adresine tebligata çıkarıldığı, PTT görevlisinin şerhiyle söz konusu tebligatın tebliğ edilemeyerek merciine iade edildiği, söz konusu evrakta, posta memurunun adı, soyadı, tarih ve imzasının yer almadığı, tebligatın yapılamama sebebinin yazılmadığı, sadece mahalle muhtarının kaşe ve imzasının bulunduğu, bu nedenle ilanen tebligata geçilme koşullarının oluşmadığı sonucuna varıldığından, davacı adına usulüne uygun olarak tebliğ edilmeyen ödeme emirleri esas alınarak tesis edilen haciz işleminde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: Bölge İdare Mahkemesince; Vergi Mahkemesince, ödeme emirlerinin, davacının bilinen “…” adresine tebligata çıkarıldığı, söz konusu tebligat alındısının PTT görevlisinin şerhiyle merciine iade edildiği, tebliğ alındısında posta memurunun adı, soyadı, tarih ve imzasının yer almadığı, tebligatın yapılamama sebebinin yazılmadığı, sadece mahalle muhtarının kaşe ve imzasının bulunduğu, bu nedenle ilanen tebligata geçilme koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmak suretiyle tebligatın usulsüz gerçekleştirildiği belirtilmişse de, davalı idare tarafından sunulan istinaf dilekçesi ve Vergi Dava Dairesince verilen ara kararına gönderilen yanıt ve ekli belgelerden, davacının bilinen adresine gidildiği ve muhatabın tanınmadığına ilişkin şerh düşülmek suretiyle tebliğ alındısının arka yüzünün dağıtıcı tarafından imzalandığı, ön yüzünde ise mahalle muhtarının kaşe ve imzasının bulunduğu görüldüğünden, 29/01/2016 tarihli tebliğ alındısının ön ve arka yüzünün birlikte değerlendirilmesi neticesinde, ödeme emirlerinin davacının bilinen adresinde tebliğine çalışıldığı ve tebligatın yapılamaması üzerine, tebliğ alındısının 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yazılı usule uygun şekilde tutanak haline getirildiğinin anlaşıldığı, ilanen tebliğe geçilmesinde mevzuata aykırılık görülmemesi sebebiyle ilanen tebliğe ilişkin yapılan düzenlemelere uygun şekilde hareket edilip edilmediği, ilanen tebliğ mevzuata uygun olarak gerçekleştirilmiş ise 6183 sayılı Kanundaki hacze ait kuralların uygulanıp uygulanmadığının araştırılması amacıyla 26/04/2019 tarihinde verilen ara kararı ile davacı adına haciz öncesi düzenlenen ödeme emrinin ilanen tebliğ edilmesi üzerine ilan yazısının bir suretinin davacının bilinen son adresinin bağlı bulunduğu muhtarlığa gönderilip gönderilmediğinin sorulduğu, gönderilmişse buna ilişkin belgenin onaylı örneğinin istenildiği, ayrıca haczedilen taşınmazın davacının haline münasip evi olup olmadığı ve evin değerinin haline münasip bir yer alınabilecek miktarı aştığına ilişkin idarece bir araştırma yapılıp yapılmadığının sorulduğu, davalı idare tarafından gönderilen cevapta ise, taşınmaz üzerinde … Sulh Ceza Hakimliği’nin ihtiyati tedbir kararı ile … A.Ş.’nin kira sözleşmesi şerhi bulunduğu, ihtiyati tedbir kararı nedeniyle satış komisyonu kurulamadığı ve ilgili taşınmazın davacının haline münasip evi olup olmadığı ve evin değerinin haline münasip bir yer alınabilecek miktarı aştığına ilişkin herhangi bir araştırma yapılmadığının belirtildiği ve ilan yazısının davacının son adresinin bağlı bulunduğu muhtarlığa gönderildiği, söz konusu yazının tebliğ alındısının yazı ekinde sunulduğu ifade edilmekle birlikte, yazı ekinde muhtarlığa bahsi geçen ilan yazısının gönderildiğine ilişkin alındının eklenmediği, tapu müdürlükleri ile ilgili yapılan yazışmalar ve alındının bir örneğinin sunulduğu anlaşıldığından, davacı adına haciz öncesinde düzenlenen ödeme emirlerinin usule uygun şekilde tebliğ alındısı düzenlenmesi sonrasında ilanen tebliğine ilişkin yazının bir örneğinin davacının son adresinin bağlı bulunduğu muhtarlığa gönderildiğinin idare tarafından kanıtlanamadığı, dolayısıyla haciz aşamasına geçilme şartlarının oluşmadığı görüldüğünden, Mahkeme kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. İstinaf başvurusunun belirtilen gerekçelerle reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, Vergi Dava Dairesinin ara kararına cevapta gönderilen evraklar arasında sistemsel bir hata nedeniyle ilan yazısının gönderilemediği, ancak haciz öncesi düzenlenen ödeme emirlerinin ilanen tebliğ edildiğine dair ilan yazısının davacının bilinen son adresinin bulunduğu muhtarlığa gönderildiği ve konuya ilişkin Ostim Vergi Dairesiyle yapılan yazışmalar ile … Mahallesi Muhtarlığına ilan yazısının gönderilmesine dair tebliğ alındısının temyiz dilekçesi ekinde sunulduğu belirtilerek dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu ve kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.

TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davacının 04/05/2009 tarih ve 7303 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen 06/04/2009 tarihli ortaklar kurulu kararıyla asıl borçlu şirkete %25 hisse sahibi ortak olarak girdiği ve haczin dayanağı ödeme emirleri içeriği borçların 2004 ila 2007 yıllarına ait olduğu, 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun’un 35. maddesinin uyuşmazlık konusu borçların ait olduğu tarihlerdeki hali ile maddede yapılan değişiklikler ve Anayasa Mahkemesinin 28/04/2011 tarih ve E:2009/39, K:2011/68 sayılı kararı ile 5766 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin iptaline karar verildiği hususları dikkate alındığında, 2009 yılında şirkete ortak olan davacının 2004 ila 2007 yıllarına ilişkin borçlardan sorumlu tutulması mümkün olmadığından dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı ve sonucu itibariyle hukuka aykırılık bulunmayan Vergi Dava Dairesi kararının bu gerekçe ile onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
Vergi Dava Dairesince her ne kadar davacı adına haciz öncesinde düzenlenen ödeme emirlerinin usule uygun şekilde tebliğ alındısı düzenlenmesi sonrasında ilanen tebliğe ilişkin yazının bir örneğinin davacının son adresinin bağlı bulunduğu muhtarlığa gönderildiğinin idare tarafından kanıtlanamadığı, dolayısıyla haciz aşamasına geçilme şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle karar verilmişse de, davalı idare tarafından temyiz dilekçesi ekinde ilan yazısının … Mahallesi Muhtarlığına gönderildiğine dair 28/11/2016 tarihli tebliğ alındısının ibraz edildiği dikkate alındığında, belirtilen gerekçe ile verilen Vergi Dava Dairesi kararında isabet bulunmadığından dava konusu işlem hakkında diğer yönlerden hukuka uygunluk bulunup bulunmadığı incelenerek yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Temyiz isteminin kabulüne,
2. Temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Vergi Dava Dairesine gönderilmesine, 06/03/2023 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Asıl borçlu şirketin 6111, 6552 ve 6736 sayılı yapılandırma kanunlarından faydalandığı, haczin dayanağı ödeme emirleri içeriği vergi borçlarının yapılandırma sonucu taksitlendirilip ödenmeyen borca dönüştüğü dikkate alındığında, bu aşamada şirket adına yeniden ödeme emri düzenlenmesi ve alacağın tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması halinde şirket ortağının takibine geçilmesi gerekirken doğrudan davacı adına ödeme emri düzenlenip akabinde haciz işlemi tesis edilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Nitekim asıl borçlu şirketin diğer ortağı ve kanuni temsilcisi adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davalarda Mahkemeler tarafından bu gerekçe ile verilen kararlar Dairemizin 23/02/2022 tarih ve E:2019/3176, K:2022/1052 ile E:2019/342, K:2022/1039 sayılı kararları ile onanmıştır.
Bu itibarla, sonucu itibariyle hukuka aykırılık bulunmayan Vergi Dava Dairesi kararının belirtilen gerekçe ile onanması gerektiği görüşüyle Dairemiz kararına katılmıyorum.

(XX) KARŞI OY :
Bakılmakta olan davada, Vergi Dava Dairesince, ilk derece mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiş ve istinaf istemi, kararın gerekçesi değiştirilerek reddedilmiştir.
Anayasa’nın 142’nci maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulabilecek kanun yollarından biri olan istinaf kanun yolunda yargılama usulü 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45’inci maddesinde kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı Kanunun 18/6/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunun 19’uncu maddesiyle değişik 45’inci maddesinin (2) numaralı fıkrasında, istinafın, temyizin şekil ve usullerine tabi olduğu, istinaf başvurusuna konu olacak kararlara karşı yapılan kanun yolu başvurularında dilekçelerdeki hitap ve istekle bağlı kalınmaksızın dosyaların bölge idare mahkemesine gönderileceği; (3) numaralı fıkrasında, bölge idare mahkemesi, yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine karar vereceği, karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli düzeltmeyi yaparak aynı kararı vereceği; (4) numaralı fıkrasında ise bölge idare mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vereceği, bu hâlde bölge idare mahkemesinin işin esası hakkında yeniden bir karar vereceği, inceleme sırasında ihtiyaç duyulması hâlinde kararı veren mahkeme veya başka bir yer idare ya da vergi mahkemesi istinabe olunabileceği, istinabe olunan mahkemenin gerekli işlemleri öncelikle ve ivedilikle yerine getireceği kurallarına yer verilmiştir. Ayrıca bölge idare mahkemesinin hukuka uygun bulmadığı kararları kaldırarak dosyayı ilk derece mahkemesine göndereceği, başka bir deyişle işin esası hakkında yeniden karar vermesinin istisnaları anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre, bölge idare mahkemesi, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulması, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması hâllerinde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına kesin olarak karar verir ve dosyayı ilgili mahkemeye gönderir.
2577 sayılı Kanunun yine 6545 sayılı Kanunun 22’nci maddesiyle değişik 49’uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde ise, temyiz incelemesi sonunda Danıştay’ın; kararı hukuka uygun bulursa onayacağı, kararın sonucu hukuka uygun olmakla birlikte gösterilen gerekçeyi doğru bulmaz veya eksik bulursa, kararı, gerekçesini değiştirerek onayacağı hüküm altına alınmıştır.
Sözü edilen yasa kurallarında, idari yargıda istinaf başvurusunu inceleyen istinaf mercii olarak bölge idare mahkemelerinin yapacakları istinaf incelemesi sonucunda verebilecekleri karar türleri sayılarak belirtilmiştir. Bu kararlar; “istinaf başvurusunun reddine”, “ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve esastan karar verilmesi” şeklindedir. Buna göre, istinafa tabi ilk derece mahkemesi kararı hukuka uygun bulunursa, istinaf başvurusu reddedilecek, Kanun, ayrıca 45’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında, istinaf merciine, maddi yanlışlıkla sınırlı olarak istinafa tabi kararın düzeltme yetkisini verdiğinden, karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli düzeltmeyi yaparak aynı karar verilir; karar hukuka uygun bulunmazsa, yasada öngörülen istisnai durumlar dışında, istinaf başvurusu kabul edilerek, istinaf başvurusuna konu edilen ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak işin esası hakkında yeniden karar verilecektir. İşin esası hakkında yeniden karar verecek olan istinaf mercii, yargılamanın bu aşamasında, ilk derece mahkemesince yapılmayan her türlü inceleme ve araştırmayı kendisi yapar; inceleme sırasında ihtiyaç duyulması halinde, kendi yargı çevresi dışındaki inceleme ve araştırmaları istinabe yoluyla, başka idare ve vergi mahkemelerine yaptırabilir; gerekirse keşif ve bilirkişi gibi yöntemlere başvurabilir. Yine yasada sayılan sınırlı sebeplere dayanılarak istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın mahkemeye gönderilmesine karar verilir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 18/6/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunun 22’nci maddesi ile değişik 49’uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde, temyiz merciine, temyize tabi kararın sonucunu hukuka uygun bulmakla birlikte gösterilen gerekçeyi doğru bulmaması veya eksik bulması durumunda, gerekçeyi değiştirerek kararı onama yetkisi tanınmıştır. Oysa aynı yetki, 45’inci maddede, istinaf merciine verilmemiştir. Başka bir deyişle, 6545 sayılı Kanun ile 49’uncu maddede değişiklik yapılmak suretiyle temyiz merciinin “gerekçesini değiştirerek karar verme” yetkisi açıkça düzenlenmişken; aynı 18/6/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunun 19’uncu maddesiyle yeniden düzenlenen ve kararlara karşı başvuru yollarından istinaf başvuru yolunu düzenleyen 45’inci maddesinde böyle bir düzenleme getirilmemiştir.
İdari yargılama usulünde temyiz dilekçelerinin taşıması gereken şekil ve usul koşulları ile bu dilekçeler hakkında verilecek karar ya da yapılacak işlemler 2577 sayılı Kanunun 48’inci maddesinde gösterilmiştir. 2577 sayılı Kanunun 45’inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci tümcesinde istinafın temyizin şekil ve usullerine tabi olduğu belirtilmekle, tümcenin devamındaki düzenleme de gözetildiğinde, 48’inci maddede temyiz yolu için öngörülen şekil ve usul kurallarının istinaf yolu bakımından da geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle kanun koyucu istinaf talebi içeren dilekçeler ve ilgili yargı mercileri tarafından bu dilekçelerle ilgili yapılacak iş ve işlemler bakımından da aynı usul ve esasların uygulanmasını öngörmüş olup Kanunun 45’inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci tümcesinde bu nedenle istinafın temyizin şekil ve usullerine tabi olduğu hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, temyizin şekil ve usullerine gönderme yapan bu kuralın, temyiz incelemesi üzerine verilecek kararların düzenlendiği 49’uncu maddenin istinaf merciinin gerekçe değiştirerek karar verebilmesini sağladığı söylenemez.
Danıştay’ın temyiz mercii olarak görevi, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması şeklinde ortaya çıkan hukuka aykırılıkların denetimini yapmakla sınırlıdır (2575 sayılı Danıştay Kanunu 23. madde). Davaya baştan başlama; uyuşmazlığı hem maddi hem hukuki yönüyle çözme özelliği nedeniyle istinaf incelemesi temyiz incelemesinden ayrılmaktadır. Bu sebeple kanun koyucu, istinaf ve temyiz incelemesinin birbirinden farklı oluşunu gözeterek bu incelemeler sonucu verilecek karar türlerini de farklı olarak belirlemiştir. Bu bakımdan da 45’inci maddedeki karar türlerinin açık düzenlenmesi karşısında ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilmesinde, 45’inci maddenin (2) numaralı fıkrasının, “İstinaf, temyizin şekil ve usullerine tabidir” kuralına dayanılarak 49’uncu maddenin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde, temyiz merciine tanınan kararın gerekçesini değiştirerek onar kuralının dayanak alınması mümkün olmamaktadır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde, adli yargı istinaf mercii olarak bölge adliye mahkemelerince davanın esasıyla ilgili olarak, incelenen mahkeme kararının gerekçesinde hata edilmiş ise, gerekçenin düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verileceği hükmüne yer verilmiştir. İdari yargı istinaf kanun yolunda verilecek karar türleri 2577 sayılı Kanunun 45’inci maddesinde tek tek sayıldığı, maddi hataların düzeltilerek istinaf isteminin reddine karar verilmesi ve hangi hallerde ilk derece mahkemesine gönderme kararı verileceği açıkça düzenlendiği halde, gerekçenin değiştirilerek istinaf isteminin reddine karar verilmesi gerektiği yönünde bir yasal düzenlemenin bulunmaması, bölge adliye mahkemelerine belirtilen yasa kuralı ile bu yetkinin tanınmış olması göz önünde bulundurulduğunda, bu konuda yasal boşluk bulunduğu görüşüyle de açıklanamayacaktır. Bölge idare mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını sonuç itibarıyla hukuka uygun bulduğu, ancak gerekçesi yönünden hukuka uygun bulmadığı takdirde, temyiz aşamasında olduğu gibi, kararın gerekçesini değiştirerek istinaf isteminin reddine karar verebilmesine olanak sağlayan açık bir düzenleme olmadığından, bu tür durumlarda istinaf isteminin kabulü, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasıyla işin esası hakkında uygun görülen gerekçe ile yeniden bir karar verilmesi yasa gereğidir.
Açıklanan nedenle, istinaf incelemesi sonucunda Vergi Dava Dairesince vergi mahkemesi kararının gerekçesi değiştirilerek istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi yargılama usulüne uygun düşmediğinden, temyize konu kararın yeniden karar verilmek üzere bozulması gerektiği görüşüyle karara katılmıyorum.