Danıştay Kararı 4. Daire 2020/1687 E. 2023/1003 K. 27.02.2023 T.

Danıştay 4. Daire Başkanlığı         2020/1687 E.  ,  2023/1003 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2020/1687
Karar No : 2023/1003

TEMYİZ EDEN (DAVALI): … Vergi Dairesi Başkanlığı (… Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ: Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI): …

İSTEMİN KONUSU: … Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Davacı adına, asıl borçlu … Hırdavat San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin vergi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen … tarih ve …, … sayılı ödeme emirlerinin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … Vergi Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; davacının kanuni temsilciliğinin 10/12/2013 tarihli ortaklar kurulu kararı ile sona erdiği ve bu kararın 16/01/2014 tarih ve 847 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayımlandığı, şirkete ait defter ve belgelerin istenildiği 2016 yılında şirketle ilgisinin bulunmadığı, bu haliyle dava konusu ödeme emirleri içeriği amme alacakları yönünden davacının sorumluluğuna gidilemeyeceği, öte yandan Mahkemelerince yapılan 30/01/2019 tarihli ara kararı ile şirket hakkında yapılan mal varlığı araştırmasına ilişkin bilgi ve belgelerin davalı idareden istenilmesine rağmen dosyaya ibraz edilmediği, dolayısıyla davalı idare tarafından şirket hakkında usulüne uygun bir mal varlığı araştırması yapıldığı hususunun ortaya konulamadığı anlaşıldığından, davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: Bölge İdare Mahkemesince; istinaf başvurusuna konu Vergi Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu ve davalı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Cevap verilmemiştir.

TETKİK HÂKİMİ: …
DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Temyiz isteminin reddine,
2.Temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının ONANMASINA,
3.Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca, kararın taraflara tebliğini ve bir örneğinin de Vergi Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın Vergi Mahkemesine gönderilmesine, 27/02/2023 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Davacı adına,asıl borçlu … Hırdavat San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin vergi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen … tarih ve …, … sayılı ödeme emirleri dava konusu edilmiştir.
Anayasanın 141. maddesinde, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olmasının zorunlu olduğu kurala bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yagılama Usulü Kanunu’nun 24. maddesinin (e) bendinde de, kararın dayandığı hukuki sebepler ile gerekçenin kararlarda belirtileceği hükmüne yer verilmiş, konuyla ilgisi açısından örnek bir Anayasa Mahkemesi Kararında da, kararların makul bir gerekçeye dayandırılması gerektiğine vurgu yapıldıktan sonra, gerekçenin makul sayılması için de gerekçede; ”davaya konu olay ve olgular üzerine yapılan değerlendirme neticesi mahkemece kurulan hükmün, hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyması, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerektiği zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadelerin özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunmasının zorunlu olduğu” açıklanmıştır.
Buna göre gerekçe, hüküm fıkrasıyla birlikte yargı kararlarının esas unsurlarından olduğundan kararlarda mutlaka, davanın sonucuna etkili olan iddia, olay ve olguların açık bir şekilde ortaya konulması ve gerekçenin, hakkaniyete uygun bir görüntü içermesi, taraflar açısından da özellikle, hem kanun (istinaf duruma göre temyiz) yollarına başvuru sırasında hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp, karşı değerlendirmelerini hükmün gerekçesi merkezli tereddütsüz sunabilmelerine ve hem de temyiz yerinin hukuka uygunluk denetimini yapabilmesine kolaylık tanıması, bir başka ifadeyle, temyiz hakkının ve hukuki denetimin etkili olarak kullanılabilmesine imkan verecek yeterlilik ve açıklıkta olması, bu anlamda, yargı yerlerince aynı maddi olaya ilişkin birden fazla hukuksal değerlendirme yapılarak gerekçe oluşturulmaması mevzuat gereği olmaktadır.
Şu halde, görülmekte olan bir davada; belirtilen şekilde gerekçelendirme ihtiva etmeyen yargısal incelemeyle ulaşılan sonucun hukuki dayanaklarını, hiç bir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde ortaya koyan, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, hükme esas teşkil edecek ifadelerin özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkrasının oluşturulmamasının, yukarıda mezkur İYUK’nun 24. maddesi gereği bozma nedeni sayılması gerekmektedir.
Oysaki, temyize konu Mahkemece; bir taraftan “Mahkemelerinin 30/01/2019 tarihli ara kararında şirket hakkında yapılan malvarlığı araştırmasına ilişkin bilgi ve belgelerin istenilmesine rağmen, şirket hakkında malvarlığı araştırması yapıldığına dair bilgi ve belgelerin dosyaya ibraz edilmediği, dolayısıyla şirket hakkında usulüne uygun bir malvarlığı araştırması yapıldığı hususunun davalı idarece ortaya konulamadığı anlaşıldığından, amme alacağının şirketten tahsilinin mümkün olmadığı hususu açıkça ortaya konulmadan davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen dava konusu ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı” belirtilerek dava kabul gerekçesi oluşturulmuşken, diğer taraftan aynı kararda, “davacının asıl amme borçlusu şirketin kanuni temsilciliği görevine 10/12/2013 tarihli ortaklar kurulu kararı ile son verildiği ve 16/01/2014 tarih ve 847 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlandığı, defter ve belgelerin istenildiği 2016 yılında şirketle ilgisinin bulunmadığı, dolayısıyla borcun doğmasına neden olan defter ve belgelerin ibraz edilmemesine o tarihteki kanuni temsilcinin kusurlu fiilinin neden olduğu anlaşıldığından, söz konusu borç için davacının kanuni temsilci sıfatıyla takibine yasal olanak bulunmadığı” belirtilerek, birden çok ve birbirinden bağımsız farklı hukuksal argümanları içeren gerekçelere yer verilerek verilen “dava kabul” kararında, Anayasanın bağlayıcı ve 2577 sayılı Yasa’nın söz konusu açık hükümleri muvacehesinde ve yukarıda değinilen gerekçe ile bozulması gerektiği görüşüyle, Dairemiz kararına katılmıyorum.

(XX) KARŞI OY :
Davacı tarafından, … Hırdavat Nalburiye Mücevherat Petrol ve Petrol Ürünleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nden tahsil edilemeyen 2013 yılının Ocak ilâ Aralık dönemlerine ait katma değer vergileri, vergi ziyaı cezaları ve gecikme faizleri ile aynı yıla ait özel usulsüzlük cezasının tahsili amacıyla şirket kanuni temsilcisi sıfatıyla adına düzenlenen … tarih ve …, … takip numaralı ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmış; Vergi Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş; davalı idarenin istinaf başvurusu reddedilmiş; davalı idarece bu kez temyiz isteminde bulunulmuştur.
Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 24. maddesinde, kararlarda bulunacak hususlar sayılarak, kararlarda kararın dayandığı hukuki sebepler ile gerekçesinin yer almasının zorunlu olduğu kurala bağlanmış; aynı Kanun’un “Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar” başlıklı 49. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, temyiz incelemesi sonunda Danıştayın, usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması halinde kararı bozacağı hüküm altına alınmıştır.
Danıştay’ın kimi kararlarında belirtildiği gibi, yargılama hukukunda, yargı (hüküm), uyuşmazlığı çözmekle görevli ve yetkili yargı yerinin, yargılama sürecinin sonunda ulaştığı sonuçtur. Yargı yerinin bu sonuca ulaşırken bir gerekçeye dayanması, Anayasa’nın 141. ve 2577 sayılı Kanun’un 24. maddeleri uyarınca zorunlu olup Anayasa’nın 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi bağlamında adil yargılanma hakkı kapsamında güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının da bir gereğidir.
“Hakimin, önüne gelen uyuşmazlıkla ilgili olarak saptadığı maddi olaylar ile verdiği hüküm arasındaki hukuki değerlendirme” olarak tanımlanan gerekçe, aynı zamanda kararın hukuka uygunluğunun denetlenmesini de sağlar. Danıştay’a göre kararların birden fazla ve birbirinden farklı gerekçeye dayanması beraberinde kimi sakıncaları da doğurmaktadır; kararda, hakimi uyuşmazlığın çözümünde tek başına yargıya götürmeye yeterli bir gerekçe gösterilmiş iken, farklı ikinci bir gerekçeye daha dayanılması, yargı yerinin ilk gerekçeye ve bu gerekçenin sonucu olan yargıya güvensizliğini gösterdiği gibi tarafların aralarındaki uyuşmazlığın adilane bir çözüme kavuşturulduğu konusundaki inançlarını da zedeleyecektir. Bu durum hukuki belirlilik ilkesine de aykırılık teşkil edecektir. Ayrıca birden fazla ve farklı gerekçeyle karar verilmesi, temyiz merciince, kararın ve dayanağı gerekçenin hukuka uygunluğunun denetiminin yapılmasını da güçleştirecektir. (Bu konuda UYAP’ta yer alan kimi Danıştay kararları; Danıştay Dördüncü Daire 29/01/2019, E.2018/9125, K.2019/638; Yedinci Daire, 30/03/2006, E.2004/282, K.2006/1032; Vergi Dava Daireleri Kurulu, 13/10/2021, E.2020/68, K.2021/1308; 16/11/2022, E.2022/1278, 1284, K.2022/1421, 1422 sayılı kararları).
Bakılmakta olan davada Vergi Mahkemesince, “Mahkemelerinin 30/01/2019 tarihli ara kararında şirket hakkında yapılan malvarlığı araştırmasına ilişkin bilgi ve belgelerin istenilmesine rağmen, şirket hakkında malvarlığı araştırması yapıldığına dair bilgi ve belgelerin dosyaya ibraz edilmediği, dolayısıyla şirket hakkında usulüne uygun bir malvarlığı araştırması yapıldığı hususunun davalı idarece ortaya konulamadığı anlaşıldığından, amme alacağının şirketten tahsilinin mümkün olmadığı hususu açıkça ortaya konulmadan davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen dava konusu ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı” gerekçesine yer verilmesinin ardından bu kez de “davacının asıl amme borçlusu şirketin kanuni temsilciliği görevine 10/12/2013 tarihli ortaklar kurulu kararı ile son verildiği ve 16/01/2014 tarih ve 847 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlandığı, defter ve belgelerin istenildiği 2016 yılında şirketle ilgisinin bulunmadığı, dolayısıyla borcun doğmasına neden olan defter ve belgelerin ibraz edilmemesine o tarihteki kanuni temsilcinin kusurlu fiilinin neden olduğu anlaşıldığından, söz konusu borç için davacının kanuni temsilci sıfatıyla takibine yasal olanak bulunmadığı” şeklinde ikinci ve farklı gerekçeye yer verilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı idarenin istinaf istemi de Vergi Dava Dairesince, Vergi Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
Bu durumda, yargılama kurallarına uygun düşmeyen ve kararı etkileyebilecek nitelikte birbirinden farklı ve birden fazla gerekçeye yer verilmek suretiyle dava konusu ödeme emirlerini iptal eden Mahkeme kararına yöneltilen istinaf başvurusunun reddi yolundaki kararda hukuka uygunluk bulunmadığından temyiz isteminin kabulü ile temyize konu kararın bozulması gerektiği görüşüyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesine atıf yapılarak verilen Daire kararına katılmıyorum.