Danıştay Kararı 4. Daire 2019/1379 E. 2023/1947 K. 04.04.2023 T.

Danıştay 4. Daire Başkanlığı         2019/1379 E.  ,  2023/1947 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2019/1379
Karar No : 2023/1947

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı
(… Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : …

İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, … İth. ve İhr. Tic. Ltd. Şti.’nin borçları nedeniyle, kanuni temsilci sıfatıyla adına düzenlenen … tarih ve …/…, … sayılı ödeme emirlerinin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … Vergi Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; Mahkemelerinin 09/02/2018 tarihli ara kararında asıl borçlu şirket hakkında banka nezdinde yapılmış mal varlığı araştırmalarının bulunup bulunmadığının sorulduğu, buna rağmen belgelerin idarece sunulmadığı, bankalar nezdinde malvarlığı araştırması yapıldığının davalı idarece ispatlanamadığı ve bu aşamaların yargısal denetimi ve hukuki irdelemesinin yapılamaması nedeniyle amme alacağının asıl borçlu şirketin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemediği veya tahsil edilemeyeceği hususlarının açıklığa kavuşturulmadığından, dava konusu ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: Bölge İdare Mahkemesince; davacı adına düzenlenen … takip numaralı ödeme emri içeriği 2010 ve 2011 yıllarına ait vergilerin vadeleri 29/02/2016 tarihi olanlar dışında kalan kısımları ile … takip numaralı ödeme emri içeriği 2011/8 dönemine ait özel usulsüzlük cezası ile 2016/1-12 dönemlerine ait yargı harçlarının vadelerinin davacının kanuni temsilcilik görevinin sona ermesinden sonraki tarihler (01.05.2016, 20.06.2016, 06.11.2016, 27.01.2017, 28.02.2017) olduğu dikkate alındığında, gerek borçların dönemi gerekse vade tarihlerinde kanuni temsilci olmayan davacının sorumlu tutularak takibine olanak bulunmadığı gerekçesiyle; dava konusu … takip numaralı ödeme emrinin vadeleri 29/02/2016 tarihi olan vergilere yönelik kısmı yönünden ise; vade tarihlerinde kanuni temsilci olarak görev yapan davacının bu borçlardan dolayı sorumluluğu bulunmakla birlikte, davacı adına tanzim olunan dava konusu ödeme emrine karşılık gelen ve asıl borçlu şirket adına düzenlenen … takip numaralı ödeme emriyle ilgili olarak dosyaya sunulan 17/08/2016 tarihli tebliğ alındısı incelendiğinde; tebligatın … imzasına yapıldığı, ancak bu şahsın şirketin temsilcisi mi yoksa iş yerinde çalışan mı olduğu hususunda alındı üzerinde bir belirleme yada herhangi bir kimlik yada sigorta numarası olmadığı gibi 19/11/2018 tarihli ara kararımız ile …’un şirketle ilgisinin ne olduğu sorulmasına ve bu şahsın tebliğ almaya yetkili olduğunu gösterir belgeler istenilmesine karşın davalı idarece bu hususta dosyaya herhangi bir bilgi belgenin sunulmadığı, oysa 213 sayılı Kanun’un 94. maddesine göre tüzel kişilere yapılacak tebliğin, bunların adresinde kanuni temsilcilerine, kanuni temsilcilerin bulunmaması halinde işyerlerinde memur ya da müsdahdemlerinden birine yapılabileceği halde şirketle ilgisi ortaya konulamayan … imzasına yapılan tebliğin usulüne uygun olduğundan söz edilemeyeceğinden, kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen dava konusu ödeme emrinin bu kısmında da belirtilen gerekçeyle hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Sonucu itibariyle kararın yerinde ve kaldırılmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından belirtilen gerekçelerle istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı adına yapılan işlemlerin hukuka uygun olduğu, temyiz isteminin kabulü ve Vergi Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.

TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ :Temyiz isteminin kısmen kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
Dava konusu … tarih ve … sayılı ödeme emrinin vadeleri 29/02/2016 tarihi olan vergilere yönelik kısmı yönünden;
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 93 ve devamı maddelerinde tebliğ hükümlerine yer verilmiş, bu maddede tahakkuk fişinden gayri, vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazıların adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasıyla ilmuhaberli taahhütlü olarak, adresleri bilinmeyenlere ilan yolu ile tebliğ edileceği, 94. maddesinde tebliğin mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılacağı, tüzel kişilere yapılacak tebliğin, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine yapılacağı kurala bağlanmıştır. Kanun’un 100. maddesinde bilinen adrese gönderilen mektupların, posta idaresince muhatabına teslim edildiği tarihte tebliğ edilmiş sayılacağı belirtildikten sonra 101. maddesinde, bu Kanuna göre bilinen adresler sıralanmıştır: 1. Mükellef tarafından işe başlamada veya adres değişikliğinde bildirilen işyeri adresleri, 2. Yoklama fişinde veya ilgilinin imzası bulunmak şartıyla yetkili memurlar tarafından bir tutanakla tespit edilen işyeri adresleri, 3. 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa göre oluşturulan adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi. Birinci fıkranın (1) ve (2) numaralı bentlerinde yazılı bilinen adreslerden tarih itibarıyla tebligat yapacak makama en son olarak bildirilmiş veya bu makamca tespit edilmiş olanı dikkate alınır ve tebliğ öncelikle bu adreste yapılır. İşyeri adresinde tebliğ yapılacak olanların bu adresinde bulunamaması, işin bırakılması veya işin bırakılmış addolunması hallerinde tebliğ, gerçek kişilerde kendisinin, tüzel kişilerde bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerinden birinin, tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde ise bunları idare edenler veya varsa temsilcilerinden herhangi birinin adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinde yapılır.” şeklinde ifade edilmiştir. Kanun’un 102. maddesinde; tebliğ olunacak evrakı içeren zarfın, posta idaresince muhatabına verileceği ve bu durumun muhatap ile posta memuru tarafından tebliğ alındısına tarih ve imza konulmak suretiyle tespit olunacağı, muhatap imza edecek kadar yazı bilmez veya herhangi bir sebeple imza edemeyecek durumda bulunursa sol elinin başparmağı bastırılmak suretiyle tebliğ edileceği, muhatap tebellüğden imtina ederse, tebliğ evrakının gönderildiği idareden alınabileceği şerhini içeren bir pusula kapıya yapıştırılacağı, posta memuru, durumu tebliğ alındısı üzerine şerh ve imza ederek, tebliğ olunacak evrakı tebliği yaptıran idareye teslim edeceği bu durumda tebliğin, pusulanın kapıya yapıştırıldığı tarihte yapılmış sayılacağı kuralına yer verilmiştir.
Aynı Kanun’un 101/1. maddesinin (1) ve (2) numaralı bentlerinde sayılan işyeri adreslerine tebliğe çıkılan hallerde, tebliğ yapılacak olanların bu adreste bulunamaması durumunda bu durum, posta memuru tarafından tebliğ alındısı üzerine şerh ve imza edilerek, tebliğ evrakı gönderildiği idareye iade edileceği, bu durumda bu Kanun’un 101/3. maddesine göre işlem yapılacağı, 101/1. maddesinin (3) numaralı bendinde sayılan adrese tebligat çıkarılan hallerde, tebliğ yapılacak kişinin adresinde bulunamaması durumunda bu durumun, posta memuru tarafından tebliğ alındısı üzerine şerh ve imza edilerek, tebliğ evrakı gönderildiği idareye iade edileceği, bunun üzerine tebliği çıkaran merci tarafından tayin olunacak münasip bir süre sonra yeniden tebliğ çıkarılacağı belirtildikten sonra ikinci defa çıkarılan tebliğ evrakının da aynı sebeplerle tebliğ edilememesi halinde, tebliğ evrakının gönderildiği idareden alınabileceği şerhini içeren bir pusulanın kapıya yapıştırılacağı, bu durum, posta memuru tarafından tebliğ alındısı üzerine şerh ve imza edilerek, tebliğ evrakının, gönderildiği idareye iade edileceği, tebliğ evrakının pusulanın yapıştırıldığı tarihten itibaren on beş gün içerisinde muhatabı tarafından alınması hâlinde alındığı günde, bu süre içerisinde alınmaması hâlinde ise on beşinci günde tebliğ yapılmış sayılacağı düzenlenmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; 13/02/2012 ila 08/03/2016 tarihleri arasında davacının kanuni temsilci olduğu … İth. İhr. San. ve Tic. Ltd.nin 2010-2011 yıllarına ilişkin vergi borçları nedeniyle düzenlenen ödeme emirlerinin asıl borçlu şirkete tebliğinin ardından borcun ödenmemesi ve asıl borçlu şirket nezdinde yapılan mal varlığı araştırması neticesinde hacze kabil herhangi bir mal varlığı unsuruna rastlanılmaması sonucunda borcun şirketten tahsil imkanının kalmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle, ilgili dönemlerde kanuni temsilci olan davacı adına iş bu davaya konu ödeme emirlerinin tanzim edildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, Vergi Dava Dairesince her ne asıl borçlu şirket adına düzenlenen … takip numaralı ödeme emriyle ilgili asıl borçlu şirkete yapılan tebligatın dolayısıyla davacı adına düzenlenen dava konusu ödeme emrinin hukuka uygun bulunmadığı yönünde karar verilmiş ise de; asıl borçlu şirkete, şirketin bilinen adresi olan … mah. … cad. … adresinde 17/08/2016 tarihinde … tebliğ edildiği, öte yandan şirkete düzenlenen vergi ceza ihbarnamelerinin de aynı adreste 30/12/2015 tarihinde tebliğ edildiği dikkate alındığında, şirkete düzenlenen ödeme emrinin tebliğinde hukuka aykırılık aksi yöndeki Vergi Dava Dairesi kararında kısmen hukuka uyarlık görülmemiştir.

Dava konusu … tarih ve … takip numaralı ödeme emri içeriği borçların vadeleri 29/02/2016 tarihi olanlar dışında kalan kısımları ile … takip numaralı ödeme emri yönünden ise;
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Kanuni Temsilcilerin Ödevi” başlıklı 10. maddesinde, tüzel kişilerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri tarafından yerine getirileceği, temsilcilerin bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden tüzel kişiden tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevlerini yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı öngörülmüştür.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un mükerrer 35. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarının, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmalarının, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmayacağı hüküm altına alınmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; 13/02/2012 ila 08/03/2016 tarihleri arasında davacının kanuni temsilci olduğu … İth. İhr. San. ve Tic. Ltd.nin 2010-2011 yıllarına ilişkin vergi borçları nedeniyle düzenlenen ödeme emirlerinin asıl borçlu şirkete tebliğinin ardından borcun ödenmemesi ve asıl borçlu şirket nezdinde yapılan mal varlığı araştırması neticesinde hacze kabil herhangi bir mal varlığı unsuruna rastlanılmaması sonucunda borcun şirketten tahsil imkanının kalmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle, ilgili dönemlerde kanuni temsilci olan davacı adına iş bu davaya konu ödeme emirlerinin tanzim edildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, ödeme emri içeriği borçların 2010 ve 2011 yıllarına ilişkin olduğu, davacının asıl borçlu şirkette 13/02/2012 ila 08/03/2016 tarihleri arasında kanuni temsilci olarak bulunduğu dikkate alındığında davacıya sorumlu olmadığı dönemler için düzenlenen dava konusu ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığından bu kısım yönünden Vergi Dava Dairesi kararında sonucu itibariyle hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Temyiz isteminin kısmen kabul, kısmen reddine,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … Vergi Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, … tarih ve … takip numaralı ödeme emrinin içeriği borçların vadeleri 29/02/2016 tarihi olanlar dışında kalan kısımları ile … takip numaralı ödeme emrine ilişkin kısmının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA,
3. Anılan Vergi Dava Dairesi kararının … tarih ve … sayılı ödeme emrinin vadeleri 29/02/2016 tarihi olan vergilere yönelik kısmının BOZULMASINA,
4. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Vergi Dava Dairesine gönderilmesine, 04/04/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Bakılmakta olan davada, Vergi Dava Dairesince, ilk derece mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiş ve istinaf istemi, kararın gerekçesi değiştirilerek reddedilmiştir.
Anayasa’nın 142’nci maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulabilecek kanun yollarından biri olan istinaf kanun yolunda yargılama usulü 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45’inci maddesinde kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı Kanunun 18/6/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunun 19’uncu maddesiyle değişik 45’inci maddesinin (2) numaralı fıkrasında, istinafın, temyizin şekil ve usullerine tabi olduğu, istinaf başvurusuna konu olacak kararlara karşı yapılan kanun yolu başvurularında dilekçelerdeki hitap ve istekle bağlı kalınmaksızın dosyaların bölge idare mahkemesine gönderileceği; (3) numaralı fıkrasında, bölge idare mahkemesi, yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine karar vereceği, karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli düzeltmeyi yaparak aynı kararı vereceği; (4) numaralı fıkrasında ise bölge idare mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vereceği, bu hâlde bölge idare mahkemesinin işin esası hakkında yeniden bir karar vereceği, inceleme sırasında ihtiyaç duyulması hâlinde kararı veren mahkeme veya başka bir yer idare ya da vergi mahkemesi istinabe olunabileceği, istinabe olunan mahkemenin gerekli işlemleri öncelikle ve ivedilikle yerine getireceği kurallarına yer verilmiştir. Ayrıca bölge idare mahkemesinin hukuka uygun bulmadığı kararları kaldırarak dosyayı ilk derece mahkemesine göndereceği, başka bir deyişle işin esası hakkında yeniden karar vermesinin istisnaları anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre, bölge idare mahkemesi, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulması, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması hâllerinde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına kesin olarak karar verir ve dosyayı ilgili mahkemeye gönderir.
2577 sayılı Kanunun yine 6545 sayılı Kanunun 22’nci maddesiyle değişik 49’uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde ise, temyiz incelemesi sonunda Danıştay’ın; kararı hukuka uygun bulursa onayacağı, kararın sonucu hukuka uygun olmakla birlikte gösterilen gerekçeyi doğru bulmaz veya eksik bulursa, kararı, gerekçesini değiştirerek onayacağı hüküm altına alınmıştır.
Sözü edilen yasa kurallarında istinaf başvurusunu inceleyen istinaf mercii olarak bölge idare mahkemelerinin yapacakları istinaf denetimi sonucunda verebilecekleri karar türleri sayılarak belirtilmiştir. Buna göre, istinafa tabi ilk derece mahkemesi kararı hukuka uygun bulunursa, istinaf başvurusu reddedilecek, Kanun, ayrıca 45’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında, istinaf merciine, maddi yanlışlıkla sınırlı olarak istinafa tabi kararın düzeltme yetkisini verdiğinden, karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli düzeltmeyi yaparak aynı karar verilir; karar hukuka uygun bulunmazsa, yasada öngörülen istisnai durumlar dışında, istinaf başvurusu kabul edilerek, istinaf başvurusuna konu edilen ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak işin esası hakkında yeniden karar verilecektir. İşin esası hakkında yeniden karar verecek olan istinaf mercii, ilk derece mahkemesince yapılmayan her türlü inceleme ve araştırmayı kendisi yapar; inceleme sırasında ihtiyaç duyulması halinde, kendi yargı çevresi dışındaki inceleme ve araştırmaları istinabe yoluyla, başka idare ve vergi mahkemelerine yaptırabilir; gerekirse keşif ve bilirkişi gibi yöntemlere başvurabilir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 18/6/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunun 22’nci maddesi ile değişik 49’uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde, temyiz merciine, temyize tabi kararın sonucunu hukuka uygun bulmakla birlikte gösterilen gerekçeyi doğru bulmaması veya eksik bulması durumunda, gerekçeyi değiştirerek kararı onama yetkisi tanımıştır. Oysa aynı yetki, 45’inci maddede, istinaf merciine tanınmamıştır. Başka bir deyişle, 6545 sayılı Kanun ile 49’uncu maddede değişiklik yapılmak suretiyle temyiz merciinin “gerekçesini değiştirerek karar verme” yetkisi açıkça düzenlenmişken; aynı Kanunun 19’uncu maddesiyle yeniden düzenlenen ve kararlara karşı başvuru yollarından istinaf başvuru yolunu düzenleyen 45’inci maddesinde böyle bir düzenleme getirilmemiştir.
İdari yargılama usulünde temyiz dilekçelerinin taşıması gereken şekil ve usul koşulları ile bu dilekçeler hakkında verilecek karar ya da yapılacak işlemler 2577 sayılı Kanunun 48’inci maddesinde gösterilmiştir. 2577 sayılı Kanunun 45’inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci tümcesinde istinafın temyizin şekil ve usullerine tabi olduğu belirtilmekle, tümcenin devamındaki düzenleme de gözetildiğinde, 48’inci maddede temyiz yolu için öngörülen şekil ve usul kurallarının istinaf yolu bakımından da geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle kanun koyucu istinaf talebi içeren dilekçeler ve ilgili yargı mercileri tarafından bu dilekçelerle ilgili yapılacak iş ve işlemler bakımından da aynı usul ve esasların uygulanmasını öngörmüş olup Kanunun 45’inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci tümcesinde bu nedenle istinafın temyizin şekil ve usullerine tabi olduğu hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, temyizin şekil ve usullerine gönderme yapan bu kuralın, temyiz incelemesi üzerine verilecek kararların düzenlendiği 49’uncu maddenin istinaf merciinin gerekçe değiştirerek karar verebilmesini sağladığı söylenemez.
Danıştay’ın temyiz mercii olarak görevi, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması şeklinde ortaya çıkan hukuka aykırılıkların denetimini yapmakla sınırlıdır (2575 sayılı Danıştay Kanunu 23. madde). Davaya baştan başlama; uyuşmazlığı hem maddi hem hukuki yönüyle çözme özelliği nedeniyle istinaf incelemesi temyiz incelemesinden farklıdır. Kanun koyucu, istinaf ve temyiz incelemesinin birbirinden farklı oluşunu gözeterek bu incelemeler sonucu verilecek karar türlerini de farklı olarak belirlemiştir. Bu bakımdan da 45’inci maddedeki karar türlerinin açık düzenlenmesi karşısında ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilmesinde, 45’inci maddenin (2) numaralı fıkrasının, “İstinaf, temyizin şekil ve usullerine tabidir” kuralına dayanılarak 49’uncu maddenin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde, temyiz merciine tanınan kararın gerekçesini değiştirerek onar kuralının dayanak alınması mümkün olmamaktadır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde, adli yargı istinaf mercii olarak bölge adliye mahkemelerince davanın esasıyla ilgili olarak, incelenen mahkeme kararının gerekçesinde hata edilmiş ise, gerekçenin düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verileceği hükmüne yer verilmiştir. İdari yargı istinaf kanun yolunda verilecek karar türleri 2577 sayılı Kanunun 45’inci maddesinde tek tek sayıldığı, maddi hataların düzeltilerek istinaf isteminin reddine karar verilmesi ve hangi hallerde ilk derece mahkemesine gönderme kararı verileceği açıkça düzenlendiği halde, gerekçenin değiştirilerek istinaf isteminin reddine karar verilmesi gerektiği yönünde bir yasal düzenlemenin bulunmaması, bölge adliye mahkemelerine belirtilen yasa kuralı ile bu yetkinin tanınmış olması göz önünde bulundurulduğunda, bu konuda yasal boşluk bulunduğu görüşüyle de açıklanamayacaktır. Bölge idare mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını sonuç itibarıyla hukuka uygun bulduğu, ancak gerekçesi yönünden hukuka uygun bulmadığı takdirde, temyiz aşamasında olduğu gibi, kararın gerekçesini değiştirerek istinaf isteminin reddine karar verebilmesine olanak sağlayan açık bir düzenleme olmadığından, bu tür durumlarda istinaf isteminin kabulü, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasıyla işin esası hakkında uygun görülen gerekçe ile yeniden bir karar verilmesi yasa gereğidir.
Açıklanan nedenle, istinaf incelemesi sonucunda Vergi Dava Dairesince vergi mahkemesi kararının gerekçesi değiştirilerek istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi yargılama usulüne uygun düşmediğinden, temyize konu kararın yeniden karar verilmek üzere bozulması gerektiği görüşüyle karara katılmıyorum.