Danıştay Kararı 4. Daire 2018/3012 E. 2021/5200 K. 14.10.2021 T.

Danıştay 4. Daire Başkanlığı         2018/3012 E.  ,  2021/5200 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2018/3012
Karar No : 2021/5200

DAVACI : … Kil Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1- … Bakanlığı
(… İdaresi Başkanlığı)
VEKİLİ : Av. …
Av. …
2- … Vergi Dairesi Başkanlığı
(… Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ : Av. …

DAVANIN KONUSU :
Davacı şirketin, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121. maddesinde vergiye uyumlu mükelleflere sağlanan vergi indiriminden yararlanamayacağına ilişkin 27/03/2018 tarih ve 301485 sayılı işlem ile dayanağı olduğu ileri sürülen 23/12/2017 tarih ve 30279 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 301 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin 4.1. bölümünün birinci fıkrasında yer alan “muhtasar gibi tüm” ibaresinin iptali ve vergi indirimi konusu yapılmayarak ihtirazi kayıtla ödenen tutarın ödeme tarihinden itibaren amme alacaklarına uygulanan faiziyle birlikte iadesi istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI :
İlgili banka şubesine verilen yazılı talimata rağmen, muhtasar beyanname ile beyan edilen verginin 26/10/2018 tarihine kadar ödenmesi gerekirken, beşeri bir hata sonucu zamanında ödenemediği ve 29/01/2018 tarihinde şirketin muhasebe yönetimi tarafından durumun fark edilmesi üzerine, ilgili banka şubesi uyarılarak söz konusu verginin gecikme zammıyla birlikte bir gün gecikmeli olarak ödendiği, Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121/1. maddesi, 301 Seri No’lu Tebliğ’in 4.1. bölümünün 2. paragrafı ve özellikle “Örnek 1” kısmında yapılan açıklamalar da dikkate alındığında, zamanında verilmeyen bir beyannamenin pişmanlıkla verilmesi ve ödemenin yapılması halinde vergi indiriminden yararlanmak mümkün olduğu halde, zamanında beyanname verilmiş ve fakat bir gün gecikmeyle ödeme yapılmış bir olayda, durumun mükellefin girişimi ile düzeltilmesi ve idarenin de herhangi bir zararının olmaması karşısında, vergi indiriminden yararlandırılmamasının hukuka aykırı olduğu, İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın, 5811 sayılı Kanun uygulamasına ilişkin 12/11/2010 tarihli bir özelgesinde de, bankaya ödeme talimatı verildiği halde yılsonu yoğunluğu nedeniyle vade tarihinde ödemenin yapılamadığı durumlarda bankanın hatasının tespit edilmesi koşuluyla mükellefin 5811 sayılı Kanun hükümlerinden yararlandırılmasının uygun bulunduğu, ilgili Kanun maddesinde, “Bu maddede geçen vergi beyannamesi ve vergi ibareleri, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken vergi beyannameleri ile bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergileri ifade eder.” hükmüne yer verilmiş ise de, Tebliğ’de “muhtasar gibi tüm” ibaresine yer verildiği, Kanun maddesinde vergi indiriminin yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanacağının belirtildiği, dolayısıyla Kanun’da yer alan beyanname tanımının yıl itibarıyla verilen gelir veya kurumlar vergisi beyannamelerini kapsadığı, ancak, Tebliğ ile yapılan düzenlemede “muhtasar gibi tüm” ibaresine yer verilerek kanunilik ilkesinin aşıldığı, benzer bir olayda, Anayasa Mahkemesinin 25/10/2018 tarih ve 2015/941 başvuru numaralı Genel Kurul Kararında, tarhiyatın kanuni dayanağının belirlilik ve öngörülebilirlik koşullarını taşımaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varıldığı, Tebliğ ile getirilen düzenlemenin eksik olduğu, dava konusu olayda olduğu gibi, vergi ödemesinin beşeri bir hata nedeniyle bir gün gecikmeli olarak yapılmasının düzeltme ve pişmanlık hükümlerinden yararlanma kapsamında olup olmadığı ile ilgili belirleme ve örneklere yer verilmediği, düzeltme, pişmanlık, zor durum ve sürelerin uzatılması gibi hallerde mükelleflere süre verilmesi hukuken mümkün olduğu halde, süre talebine gerek olmaksızın beşeri bir hata nedeniyle, üzerinden vergi indirimi hesaplanacak tutarın çok cüz’i bir tutarına isabet eden verginin geç ödenmesinin vergiye uyumlu mükellef koşullarını kaybettirmesinin hakkaniyete uygun olmadığı, vergi indiriminden yararlanılması mümkün olmadığından 2017 yılı kurumlar vergisi beyannamesinin ihtirazi kayıtla verildiği, dayanak işlemlerin iptal edilmesi halinde, ihtirazi kayıt tarihi olan 20/04/2018 tarihinden itibaren amme alacaklarına uygulanan yasal faiz ile birlikte iade yapılması gerektiği ileri sürülmektedir.

… BAKANLIĞI (GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI)’NIN SAVUNMASI :
301 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile Kanun düzenlemesinin dışına çıkılmadığı, sadece Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121. maddesinin daha kolay anlaşılmasını sağlamak ve mükellefleri bilgilendirmek amacıyla açıklamalar yapıldığı, bu bakımdan, söz konusu Genel Tebliğ’in, Kanun hükümleri dışında yeni bir düzenleme getirmemesi nedeniyle idari davaya konu edilebilmesinin mümkün olmadığı, vergiye gönüllü uyumun, bir mükellefin kendi rızasıyla vergisel yükümlülüklerini Kanun’da öngörülen süre ve şekilde yerine getirmesi olduğu, beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiyi zamanında ödemeyen dolayısıyla vergiye uyumlu mükellef niteliğini taşımadığı açık olan davacının söz konusu vergi indiriminden yararlandırılmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı, Kanun düzenlemesinde belirtildiği üzere, muhtasar beyannamenin de, gelir, kurumlar veya katma değer vergisi beyannameleri gibi, vergi indiriminden yararlanılabilmesi için zamanında verilmiş ve üzerinden tahakkuk eden verginin de zamanında ödenmiş olması gereken bir beyanname olduğu, olayda, davacının özel hukuk ilişkisi kapsamında müşterisi olduğu bankanın, davacının kanuni süresi içinde vermiş olduğu beyannameye istinaden tahakkuk eden vergiyi vadesinde ödemeyerek vergi indiriminden yararlanma koşullarının ihlal edilmesine neden olduğu, davacının ise, söz konusu durumu vergi dairesinin hatası gibi göstermeye çalıştığı, ancak, özel sözleşmelerin vergi dairelerini bağlamayacağı, davacının vergisini geç ödemesini kendince bir gerekçeye bağlaması veya durumun bir başkasının hatasından kaynaklanmasının, vergi uygulaması bakımından vergi indirimine ilişkin şartların ihlal edildiği gerçeğini değiştirmeyeceği, dolayısıyla, davacının hak kaybına uğradığını düşünüyorsa, müşterisi olduğu bankaya karşı dava açması gerektiği, iptali talep edilen Genel Tebliğ’de Kanuna aykırı hükümler bulunmadığı, ayrıca, tüm istisna ve indirimlerde olduğu gibi, bu vergi indiriminden yararlanıp yararlanmamanın da mükelleflerin kendi iradelerine bırakıldığı, vergi indiriminden yararlanmak isteyen mükelleflerin ise, aranan koşullara uymak zorunda oldukları, Tebliğ hükmü olmasa dahi, davacının Kanun’un amir hükmü olan “verginin zamanında ödenmesi” şartını ihlal ettiği, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

DAVALI … VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI (… VERGİ DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ)’NIN SAVUNMASI :
2017/12 dönemi muhtasar beyannamesini kanuni süresi içinde veren ancak; ödemeye ilişkin ilgili bankaya verilmiş yazılı talimata rağmen ödemenin banka tarafından unutularak gecikme zammı ile birlikte yapıldığını belirten davacının, vergi indiriminden yararlandırılmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı, davacı tarafından, özelge talep formu ile başvurulmuşsa da, konu Mükelleflerin İzahat Taleplerinin Cevaplandırılmasına Dair Yönetmelik’in 3. bölümünde yer alan açıklamalar gereğince özelge talebi kapsamında değerlendirilmeyerek, söz konusu başvurunun 27/03/2018 tarih ve 301485 sayılı yazı ile cevaplandırıldığı ve davacıya da tebliğ edildiği, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …

DÜŞÜNCESİ : Uyuşmazlık döneminde yürürlükte bulunan haliyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121. maddesinde, bu maddede geçen vergi beyannamesi ve vergi ibarelerinin, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken vergi beyannameleri ile bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergileri ifade ettiğinin açıkça düzenlendiği, Kanun’un verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılan 301 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin 4.1. bölümünün 1. fıkrasında yer alan ve iptali istenilen “muhtasar gibi tüm” ibaresinde geçen muhtasar beyannamenin de vergi indiriminden yararlanılabilmesi için zamanında verilmiş ve üzerinden tahakkuk eden verginin de zamanında ödenmiş olması gereken bir beyanname olduğu, dolayısıyla Tebliğ’in iptali istenilen kısmı, Kanun düzenlemesini açıklayıcı mahiyette olduğu ve üst hukuk normlarına aykırılık taşımadığından, Tebliğ’in anılan kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı, vergi indiriminden yararlanılabilmesi için tahakkuk eden verginin de kanuni süresi içerisinde ödenmesi gerektiğine dair şart olayda gerçekleşmediğinden, vergi indiriminden yararlanılamayacağına ilişkin olarak idarece tesis edilen işlem ile ihtirazi kayıtla verilen beyannameye istinaden tahakkuk eden vergide de hukuka aykırılık bulunmadığı, bakılan davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI : …

DÜŞÜNCESİ : Dava, davacı şirketin 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121’inci maddesinde sağlanan vergi indiriminden yararlanamayacağına ilişkin 27/03/2018 tarih ve 301485 sayılı işlem ile dayanağı olduğu öne sürülen 23/12/2017 tarih ve 30279 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 301 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin 4.1. bölümünün 1’inci fıkrasında yer alan “muhtasar gibi tüm” ibaresinin iptali ve vergi indirim konusu yapılmayarak ihtirazi kayıtla ödenen tutarın ödeme tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan faiziyle birlikte iadesi istemine ilişkindir.
“Vergiye Uyumlu Mükelleflere Vergi İndirimi” başlıklı 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun değişmeden önceki mülga mükerrer 121’inci maddesinde;
“Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle gelir vergisi mükellefi olanlar ile kurumlar vergisi mükelleflerinden (finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve reasürans şirketleri ile emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları hariç olmak üzere), bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartları taşıyanların yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin %5’i, ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirilir. …………..
Söz konusu indirimden faydalanabilmek için;
1. İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş (Kanuni süresinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler bu şartın ihlali sayılmaz.) ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin kanuni süresinde ödenmiş olması (Her bir beyanname itibarıyla 10 Türk Lirasına kadar yapılan eksik ödemeler bu şartın ihlali sayılmaz.),
2. (1) numaralı bentte belirtilen süre içerisinde haklarında beyana tabi vergi türleri itibarıyla ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması (Yapılan tarhiyatların kesinleşmiş yargı kararlarıyla veya 213 sayılı Vergi Usul Kanununun uzlaşma ya da düzeltme hükümlerine göre tamamen ortadan kaldırılmış olması durumunda bu şart ihlal edilmiş sayılmaz.),
3. İndirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla, vergi aslı (vergi cezaları dâhil) 1.000 Türk lirasının üzerinde vadesi geçmiş borcunun bulunmaması, şarttır.
İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile önceki dört takvim yılında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesinde sayılan fiilleri işlediği tespit edilenler, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar. ……………
Bu maddede geçen vergi beyannamesi ve vergi ibareleri, Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken vergi beyannameleri ile bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergileri ifade eder.
Birinci fıkrada yer alan tutar, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır. Bu şekilde hesaplanan tutarın %5’ini aşmayan kesirler dikkate alınmaz. Cumhurbaşkanı, birinci fıkrada yer alan oranı ve tutarı iki katına kadar artırmaya, sıfıra kadar indirmeye, kanuni oran ve tutarına getirmeye; Maliye Bakanlığı, maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir. ” hükmü yer almıştır.

Anılan hükme dayanılarak yayımlanan davaya konu 301 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin “Amaç ve kapsam” başlıklı 1’inci maddesinde; bu Tebliğin amacının, 8/3/2017 tarihli ve 30001 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 23/2/2017 tarihli ve 6824 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 4 üncü maddesi ile 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun yeniden düzenlenen mülga mükerrer 121 inci maddesinde yer alan vergiye uyumlu mükelleflere vergi indirimi uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemek olduğu hükme bağlanmıştır.
Tebliğin davaya konu edilen 4.1. bölümünde “İlgili dönem beyannamelerinin kanuni süresi içerisinde verilmiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin de kanuni süresi içerisinde ödenmiş olması” başlıklı bölümünde; indirimden yararlanılabilmesi için mükelleflerin, indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu beyannamenin ait olduğu yıldan önceki son iki yıla ilişkin olarak Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken gelir veya kurumlar vergisi, katma değer vergisi, muhtasar gibi tüm vergi beyannamelerini kanuni süresi içerisinde vermiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerini de kanuni süresi içerisinde ödemiş olmaları gerekmektedir.
Öte yandan, kanuni süresi içerisinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak, kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler vergi indiriminden yararlanılmasına engel teşkil etmeyecektir. Ancak, indirimden yararlanılabilmesi için bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin de kanuni süresi içerisinde ödenmiş olması gerekmektedir.
Ayrıca, her bir beyanname itibarıyla 10.- TL’ye kadar yapılan eksik ödemeler, söz konusu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin kanuni süresi içerisinde ödenmiş olması şartının ihlali anlamına gelmez.” düzenlemesi yer almıştır.
193 sayılı Kanunun yukarıda söz edilen mülga mükerrer 121’inci maddesi ile ticari, zirai ve mesleki gelir elde eden gelir vergisi mükellefleri ile kurumlar vergisi mükelleflerinin (finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve reasürans şirketleri ile emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları hariç olmak üzere), yıllık beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin %5’ini, ödemeleri gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirebilecekleri kurala bağlanmış, söz konusu vergi indiriminden faydalanabilmek için mükelleflerin; indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu beyannamenin ait olduğu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresi içinde verilmiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin zamanında ödenmiş olması, 1 numaralı bentte belirtilen süre içerisinde haklarında beyana tabi vergi türleri itibarıyla ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması, indirimin hesaplanacağı, beyannamenin verildiği tarih itibarıyla vergi aslı (vergi cezaları dahil) 1000 Türk Lirasının üzerinde vadesi geçmiş borcun bulunmaması, indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile önceki dört takvim yılında 213 sayılı Kanunun 359’uncu maddesinde sayılan fiillerin işlenmemiş olması gerekmektedir.
Yukarıda sözü edilen Gelir Vergisi Kanununun mülga mükerrer 121’inci maddesinde “vergi beyannamesi” ibaresinin Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken vergi beyannamelerini ifade ettiğinin açıkca belirtilmiş olması karşısında; davayı konu edilen Tebliğin iptali istenilen maddesi ile getirilen vergi indiriminden yararlanılabilmesi için mükellefler tarafından muhtasar beyanname de dahil olmak üzere Maliye Bakanlığına verilmesi gereken tüm beyannamelerin zamanında verilmiş olması ve tahakkuk eden vergilerin zamanında ödenmiş olması gerektiğine dair düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Davanın; 27/03/2018 tarih ve 301485 sayılı işlemin iptali ile ihtirazi kayıtla ödenen verginin kamu alacaklarına uygulanan faiziyle birlikte iadesi istemine ilişkin kısmına gelince;
Davacı şirket tarafından, 2017 yılının Aralık dönemine ait muhtasar beyannamenin kanuni süresinde verildiği, ancak ödemeye ilişkin olarak ilgili bankaya verilen yazılı talimata rağmen banka tarafından ödemenin unutulduğundan bahisle, beyan üzerine tahakkuk eden vergi kanuni süresi geçirildikten sonra gecikme zammı ile birlikte ödendiğinden, davacının vergi indiriminden yararlanabilmesi için tahakkuk eden verginin de kanuni süresi içerisinde ödenmesi gerektiğine dair şart olayda gerçekleşmediğinden, vergi indiriminden yararlanılamayacağına ilişkin olarak idarece tesis edilen işlemde ve ihtirazi kayıtla ödenen vergide isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
Davacı şirketin Mürefte şubesine ait 2017/12 dönemine ilişkin 4.462,97 TL tutarındaki gelir (stopaj) vergisi, 26/01/2018 Cuma günü mesai bitimine kadar ödenmesi gerekirken, aynı tarihte bankaya verilen yazılı talimata rağmen, araya hafta tatilinin girmesi nedeniyle, söz konusu vergi 29/01/2018 Pazartesi günü gecikme zammıyla birlikte ödenmiştir.
Söz konusu geç ödeme nedeniyle, Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121. maddesinde düzenlenen vergi indiriminden yararlanma koşullarının sağlanıp sağlanmadığı hususunda oluşan tereddüt üzerine davacı şirket tarafından, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 413. maddesi ile Mükelleflerin İzahat Taleplerinin Cevaplandırılmasına Dair Yönetmelik hükümleri çerçevesinde, söz konusu vergi indiriminden yararlanmak amacıyla, 15/03/2018 tarihinde, İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Gelir Kanunları Gelir ve Kurumlar Vergileri Grup Müdürlüğü’ne, özelge talep formu da eklenerek başvuruda bulunulmuştur.
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Gelir Kanunları Gelir ve Kurumlar Vergileri Grup Müdürlüğü tarafından, 27/03/2018 tarih ve 301485 sayılı cevabi yazı ile Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121. maddesi ve 301 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin 4.1. bölümü dayanak gösterilmek suretiyle davacı şirketin vergi indiriminden yararlanamayacağı belirtilerek başvuru reddedilmiş ve söz konusu yazı davacıya 01/04/2018 tarihinde elektronik ortamda tebliğ edilmiştir.
Bunun üzerine; davacı şirket tarafından, 2017 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesi 20/04/2018 tarihinde ihtirazi kayıtla vergi indiriminden yararlanmaksızın verilmiş ve vergi indiriminden yararlanılamayacağına ilişkin işlem ile 301 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin 4.1. bölümünün birinci fıkrasında yer alan “muhtasar gibi tüm” ibaresinin iptali ve vergi indirimi konusu yapılmayarak ihtirazi kayıtla ödenen tutarın ödeme tarihinden itibaren amme alacaklarına uygulanan faiziyle birlikte iadesi istemiyle 30/04/2018 tarihinde işbu dava açılmıştır.

İNCELEME VE GEREKÇE :
USUL YÖNÜNDEN:
Dava dilekçesinin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesine aykırılık teşkil etmeyeceğine Başkan … ile Üye …’in karşı oyları ve oyçokluğuyla karar verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 22. maddesinin 2. fıkrasında yer alan, 15. maddede sayılan sebeplerden biri ile veya yargılama usulüne ilişkin meselelerde azınlıkta kalanların işin esası hakkında da oylarını kullanacaklarına ilişkin kural uyarınca usuli mesele yönünden karşı oyda kalanlar esas yönünden de oylamaya katılmışlardır.

ESAS YÖNÜNDEN:
Uyuşmazlık döneminde yürürlükte bulunan haliyle “Vergiye Uyumlu Mükelleflere Vergi İndirimi” başlıklı 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121. maddesinde;
“Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle gelir vergisi mükellefi olanlar ile kurumlar vergisi mükelleflerinden (finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve reasürans şirketleri ile emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları hariç olmak üzere), bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartları taşıyanların yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin %5’i, ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirilir. Şu kadar ki hesaplanan indirim tutarı, her hâl ve takdirde 1 milyon Türk lirasından fazla olamaz. İndirilecek tutarın ödenmesi gereken vergiden fazla olması durumunda kalan tutar, yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihi izleyen bir tam yıl içinde mükellefin beyanı üzerine tahakkuk eden diğer vergilerinden mahsup edilebilir. Bu süre içinde mahsup edilemeyen tutarlar red ve iade edilmez.
Söz konusu indirimden faydalanabilmek için;
1. İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş (Kanuni süresinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler bu şartın ihlali sayılmaz.) ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin kanuni süresinde ödenmiş olması (Her bir beyanname itibarıyla 10 Türk Lirasına kadar yapılan eksik ödemeler bu şartın ihlali sayılmaz.),
2. (1) numaralı bentte belirtilen süre içerisinde haklarında beyana tabi vergi türleri itibarıyla ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması (Yapılan tarhiyatların kesinleşmiş yargı kararlarıyla veya 213 sayılı Vergi Usul Kanununun uzlaşma ya da düzeltme hükümlerine göre tamamen ortadan kaldırılmış olması durumunda bu şart ihlal edilmiş sayılmaz.),
3. İndirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla, vergi aslı (vergi cezaları dâhil) 1.000 Türk lirasının üzerinde vadesi geçmiş borcunun bulunmaması, şarttır.
İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile önceki dört takvim yılında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesinde sayılan fiilleri işlediği tespit edilenler, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar.
Bu maddede geçen vergi beyannamesi ve vergi ibareleri, Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken vergi beyannameleri ile bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergileri ifade eder.
Birinci fıkrada yer alan tutar, her yıl bir önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır. Bu şekilde hesaplanan tutarın %5’ini aşmayan kesirler dikkate alınmaz. Cumhurbaşkanı, birinci fıkrada yer alan oranı ve tutarı iki katına kadar artırmaya, sıfıra kadar indirmeye, kanuni oran ve tutarına getirmeye; Maliye Bakanlığı, maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan hükme dayanılarak yayımlanan dava konusu 301 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin “Amaç ve kapsam” başlıklı 1. maddesinde; bu Tebliğ’in amacının, 08/03/2017 tarih ve 30001 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 23/02/2017 tarih ve 6824 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 4. maddesi ile 31/12/1960 tarih ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun yeniden düzenlenen mülga mükerrer 121. maddesinde yer alan vergiye uyumlu mükelleflere vergi indirimi uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Tebliğ’in dava konusu yapılan “muhtasar gibi tüm” ibaresinin yer aldığı “4.1. İlgili dönem beyannamelerinin kanuni süresi içerisinde verilmiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin de kanuni süresi içerisinde ödenmiş olması” başlıklı bölümünde de; “İndirimden yararlanılabilmesi için mükelleflerin, indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu beyannamenin ait olduğu yıldan önceki son iki yıla ilişkin olarak Maliye Bakanlığı’na bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken gelir veya kurumlar vergisi, katma değer vergisi, muhtasar gibi tüm vergi beyannamelerini kanuni süresi içerisinde vermiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerini de kanuni süresi içerisinde ödemiş olmaları gerekmektedir.
Öte yandan, kanuni süresi içerisinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak, kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler vergi indiriminden yararlanılmasına engel teşkil etmeyecektir. Ancak, indirimden yararlanılabilmesi için bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin de kanuni süresi içerisinde ödenmiş olması gerekmektedir.
Ayrıca, her bir beyanname itibarıyla 10.- TL’ye kadar yapılan eksik ödemeler, söz konusu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin kanuni süresi içerisinde ödenmiş olması şartının ihlali anlamına gelmez.” denilmiştir.
193 sayılı Kanun’un mükerrer 121. maddesi ile ticari, zirai ve mesleki gelir elde eden gelir vergisi mükellefleri ile kurumlar vergisi mükelleflerinin (finans ve bankacılık sektörlerinde faaliyet gösterenler, sigorta ve reasürans şirketleri ile emeklilik şirketleri ve emeklilik yatırım fonları hariç olmak üzere), yıllık beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin %5’ini, ödemeleri gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirebilmelerine imkan sağlanmıştır.
Söz konusu vergi indiriminden faydalanabilmek için indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu beyannamenin ait olduğu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresi içinde verilmiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin zamanında ödenmiş olması, ikinci fıkranın (1) numaralı bendinde belirtilen süre içerisinde haklarında beyana tabi vergi türleri itibarıyla ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması, indirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla vergi aslı (vergi cezaları dahil) 1000 Türk Lirasının üzerinde vadesi geçmiş borcun bulunmaması ve indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile önceki dört takvim yılında 213 sayılı Kanun’un 359. maddesinde sayılan fiillerin işlenmemiş olması gerekmektedir.
Maddenin beşinci fıkrasında, bu maddede geçen vergi beyannamesi ve vergi ibarelerinin, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken vergi beyannameleri ile bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergileri ifade ettiği belirtilmiş; Tebliğ’in iptali istenilen kısmının yer aldığı 4.1. bölümünde de, vergi indiriminden faydalanabilmek için kanuni süresi içinde verilmesi ve üzerinden tahakkuk eden verginin de zamanında ödenmiş olması gereken vergi beyannameleri, Kanun’da ifade edilen vergi beyannamesi tanımıyla paralel olarak, “Maliye Bakanlığı’na bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken gelir veya kurumlar vergisi, katma değer vergisi, muhtasar gibi tüm vergi beyannameleri” şeklinde örnekleme yoluyla açıklanmıştır. Dolayısıyla, Tebliğ’de açıklanan vergi beyannameleri ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin, Kanun’da ifade edilen “vergi beyannamesi ve vergi” tanımlarının kapsamı içinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121. maddesinde “vergi beyannamesi” ibaresinin Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken vergi beyannamelerini ifade ettiğinin açıkça belirtildiği, Tebliğ’in dava konusu kısmının, yukarıda belirtilen ilgili Kanun maddesinin Hazine ve Maliye Bakanlığı’na verdiği yetki kapsamında uyulması gereken usul ve esasların belirlenmesine ilişkin olarak düzenlendiği, Kanun’un uygulama alanını sınırlamadığı gibi Kanun’da belirtilen hukuki durumu açıklayarak belirliliği sağlamaya yönelik olduğu ve üst hukuk normlarına aykırılık taşımadığı anlaşıldığından, 23/12/2017 tarih ve 30279 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 301 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin 4.1. bölümünün birinci fıkrasında yer alan “muhtasar gibi tüm” ibaresinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Davanın; 27/03/2018 tarih ve 301485 sayılı işlemin iptali istemine ilişkin kısmı yönünden;
Uyuşmazlıkta; davacı şirketin Mürefte şubesine ait 2017/12 dönemine ilişkin 4.462,97 TL tutarındaki gelir (stopaj) vergisinin, 26/01/2018 Cuma günü mesai bitimine kadar ödenmesi gerekirken, aynı tarihte bankaya verilen yazılı talimata rağmen, ödemenin banka tarafından unutularak, araya hafta tatilinin girmesi nedeniyle 29/01/2018 Pazartesi günü gecikme zammıyla birlikte ödenerek vergisel yükümlülüğün yerine getirildiği, söz konusu verginin, üzerinden indirim uygulanacak 2017 yılına ilişkin olarak hesaplanan kurumlar vergisinin %0,1’ine tekabül ettiği, olayın oluş biçimi ve mezkur Kanun hükmünün getiriliş amacı da dikkate alındığında, davacı şirketin, “vergiye uyumlu mükellef” olmadığına yönelik değerlendirmenin, kişi ve toplum yararı arasındaki dengeyi bozucu nitelikte, hakkaniyet ilkesine ve nesafet kurallarına aykırı olduğu sonucuna varıldığından, davacı şirketin vergiye uyumlu mükelleflere sağlanan vergi indiriminden yararlanamayacağına ilişkin 27/03/2018 tarih ve 301485 sayılı işlemde hukuka uygunluk görülmemiştir.
Kaldı ki; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121. maddesinde, 7194 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle yapılan ve 01/01/2020 tarihinden itibaren verilmesi gereken yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde uygulanmak üzere 07/12/2019 tarihinde yürürlüğe giren değişikliklerle, vergi indiriminden faydalanabilmek için süresi içinde verilmesi gereken vergi beyannameleri üzerine tahakkuk eden vergilere ilişkin ödeme süresi, üzerinden indirim uygulanacak gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinin verilme süresine çekilmiş ve değişiklik gerekçesinde de, böylece madde kapsamına girecek uyumlu mükellef sayısının artırılmasının amaçlandığı belirtilmiştir.
Davanın; ihtirazi kayıtla ödenen tutarın ödeme tarihinden itibaren amme alacaklarına uygulanan faiziyle birlikte iadesi istemine ilişkin kısmına gelince;
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinin 4. fıkrasında, fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin, fazla veya yersiz tahsilatın mükelleften kaynaklanması halinde düzeltmeye dair müracaat tarihi, diğer hallerde verginin tahsili tarihinden düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanun’a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte, 120. madde hükümlerine göre mükellefe red ve iade edileceği; aynı maddenin 5. fıkrasında ise, vergi kanunları uyarınca iadesi gereken vergilerin, ilgili mevzuatı gereğince mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iade edilmemesi halinde, bu tutarlara üç aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanun’a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faizin, 120. madde hükümlerine göre red ve iadesi gereken vergi ile birlikte mükellefe ödeneceği kuralına yer verilmiştir.
Buna göre, her ne kadar davacı tarafından ihtirazi kayıtla ödenen tutarın iadesi istenilmekte ise de, yukarıda aktarılan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121. maddesinin birinci fıkrasında, maddenin ikinci fıkrasında belirtilen şartları taşıyanların yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden hesaplanan verginin %5’inin, ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirileceği, indirilecek tutarın ödenmesi gereken vergiden fazla olması durumunda kalan tutarın, yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihi izleyen bir tam yıl içinde mükellefin beyanı üzerine tahakkuk eden diğer vergilerinden mahsup edilebileceğinin düzenlendiği, davacının 2017 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin incelenmesinden ise, mahsup edilecek vergiler toplamının fazla olması nedeniyle ödenmesi gereken kurumlar vergisinin ve vergi indiriminden faydalanılamaması nedeniyle de kalan vergi indiriminin çıkmadığı, dolayısıyla tahakkuk fişi üzerine yapılan bir kurumlar vergisi ödemesinin bulunmadığı, ancak, davacının izleyen yıl içinde tahakkuk eden vergilerinin ödenmesi sırasında vergi indirimi konusu yapılamayan tutarın mahsubu imkanından yoksun kaldığının ihtilafsız olduğu, dolayısıyla davacının vergi indiriminden faydalanamayacağına ilişkin işlem ile bu işlem nedeniyle yapılan tahakkukun iptali üzerine, hesaplanan verginin (4.631.372,32 TL) %5’i olan 231.568,61 TL’nin, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112/4. maddesi gereğince tecil faiziyle birlikte davacıya iadesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Dava konusu 23/12/2017 tarih ve 30279 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 301 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin 4.1. bölümünün birinci fıkrasında yer alan “muhtasar gibi tüm” ibaresinin iptali istemi yönünden oybirliğiyle davanın REDDİNE,
2. Dava konusu 27/03/2018 tarih ve 301485 sayılı işlemin iptali ile ihtirazi kayıtla ödenen tutarın ödeme tarihinden itibaren amme alacaklarına uygulanan faiziyle birlikte iadesi istemi yönünden Üye … ve Üye …’in karşı oyları ve oyçokluğuyla davanın KABULÜNE ve 231.568,61 TL’nin, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112/4. maddesi gereğince tecil faiziyle birlikte davacıya iadesine,
3. Davacıdan alınması gereken … TL maktu karar harcından daha önce tahsil edilen … TL’nin mahsup edilerek eksik kalan …. TL maktu karar harcının alınmasına,
4. Davacıdan fazladan alınan … TL vekalet harcının iadesine,
5. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin … TL’lik kısmı ile karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca … TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
6. Kalan …. TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
7. Posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
8. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen otuz (30) gün içinde Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere, 14/10/2021 tarihinde karar verildi.

(X) KARŞI OY :
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinin 4. fıkrasında; ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı ancak, bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililerin, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilecekleri; 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep – sonuç ilişkisi bulunması halinde birden fazla idari işlemin bir dilekçe ile idari davaya konu edilebileceği belirtildikten sonra, 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (g) bendinde, dilekçelerin 3 ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları yönünden inceleneceği; 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde de 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (g) bendinde yazılı halde; 3 ve 5. maddelere uygun şekilde düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak suretiyle otuz gün içinde dava açılmak üzere dilekçenin reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır.
Anılan Kanun’un 7. maddesinin (4) numaralı fıkrası ile aynı dilekçe ile dava açılabilecek hallerin düzenlendiği 5. maddesinin birlikte değerlendirilmesinden; ilgililerin düzenleyici işlemle uygulama işleminin her ikisi aleyhine birden dava açabileceğinin belirtilmiş olmasının, her iki işleme karşı aynı dilekçeyle ve aynı idari yargı yerinde dava açılabileceği anlamına gelmediği sonucuna varıldığı, kamu düzeninden görev kuralı ve Anayasa’nın 37. maddesinde öngörülen “kanuni hakim ilkesi” ve bu davalarda verilecek kararların kanun yollarının farklı oluşu nedeniyle, düzenleyici işlemin Danıştay’da, uygulama işleminin ise, derece mahkemelerinde idari davaya konu edilmelerinin uygun olacağı açıktır.
Bu bakımdan; 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 24. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’ın görevine giren, 23/12/2017 tarih ve 30279 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 301 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin 4.1. bölümünün birinci fıkrasında yer alan “…muhtasar gibi tüm…” ibaresi ile 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 6. maddesi uyarınca vergi mahkemelerinin görevine giren 27/03/2018 tarih ve 301485 sayılı işlemin belirtilen mevzuat hükümlerine uygun olarak tesis edilip edilmediği hususunun ayrı ayrı incelenmesi zorunlu olduğundan, söz konusu işlemlere karşı aynı dilekçe ile Danıştay’da idari dava açılmasına olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dilekçenin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi uyarınca, her işleme karşı süresi içinde, görevli ve yetkili yargı mercileri de gözetilerek, ayrı dava açmakta serbest olmak üzere reddi gerektiği görüşüyle, Dairemiz kararına usul yönünden katılmıyoruz.

(XX) KARŞI OY :
Uyuşmazlık döneminde yürürlükte bulunan haliyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121. maddesinde vergiye uyumlu mükelleflere sağlanan vergi indiriminden faydalanabilmek için indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu beyannamenin ait olduğu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresi içinde verilmiş ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin zamanında ödenmiş olması, ikinci fıkranın (1) numaralı bendinde belirtilen süre içerisinde haklarında beyana tabi vergi türleri itibarıyla ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış bir tarhiyat bulunmaması, indirimin hesaplanacağı beyannamenin verildiği tarih itibarıyla vergi aslı (vergi cezaları dahil) 1000 Türk Lirasının üzerinde vadesi geçmiş borcun bulunmaması ve indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile önceki dört takvim yılında 213 sayılı Kanun’un 359. maddesinde sayılan fiillerin işlenmemiş olması gerekmektedir.
Vergiye uyumlu mükelleflerin vergi indiriminden yararlanabilmeleri için ilgili yasa kuralında, indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilerin kanuni süresinde ödenmiş olması koşulu birlikte aranmıştır.
Maddenin bütünü ve gerekçesinde yapılan açıklamalar da dikkate alındığında, anılan maddenin, yalnızca, maddede sayılan şartların tamamını sağlayan uyumlu mükellefleri ödüllendirmek amacıyla düzenlendiğinin açık olduğu sonucuna varılmaktadır.
Olayda, davacı şirket tarafından, vergi indiriminin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu 2017 yılının Aralık dönemine ilişkin muhtasar beyanname kanuni süresinde verilmiş, ancak bu beyanname üzerine tahakkuk eden gelir (stopaj) vergisi, 26/01/2018 Cuma günü mesai bitimine kadar ödenmesi gerekirken, 29/01/2018 Pazartesi günü gecikme zammıyla birlikte ödenmiştir.
Bu durumda; vergi indiriminden yararlanılabilmesi için tahakkuk eden verginin de kanuni süresi içerisinde ödenmesi gerektiğine dair şart olayda gerçekleşmediğinden, davacının vergi indiriminden yararlanılamayacağına ilişkin olarak tesis edilen 27/03/2018 tarih ve 301485 sayılı işlem ile ihtirazi kayıtla verilen beyannameye istinaden tahakkuk eden vergide hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; dava konusu 27/03/2018 tarih ve 301485 sayılı işlemin iptali ile ihtirazi kayıtla ödenen tutarın ödeme tarihinden itibaren amme alacaklarına uygulanan faiziyle birlikte iadesi istemi yönünden davanın reddi gerektiği görüşüyle, kararın buna ilişkin hüküm fıkrasına katılmıyoruz.