Danıştay Kararı 4. Daire 2016/20338 E. 2020/3252 K. 24.09.2020 T.

Danıştay 4. Daire Başkanlığı         2016/20338 E.  ,  2020/3252 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2016/20338
Karar No : 2020/3252

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …

KARŞI TARAF (DAVALI) :… Vergi Dairesi Başkanlığı
(… Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı adına, … Metal Yapı Hırdavat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin muhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen … tarih ve … sayılı ödeme emrinin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; olayda, dava konusu ödeme emirleri içeriği tarhiyatlara karşı açılan davada mahkemesince kısmen kabul kısmen ret kararı verildiği, verilen kararın Danıştay tarafından onandığı, mahkeme kararı doğrultusunda davacının kanuni temsilciliğini yaptığı şirket adına 2 nolu ihbarnameler düzenlendiği, şirket adına düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davada tüzel kişliği sona eren şirket adına takip işlemlerinin yapılamayacağı ve şirketin borçlu kılınamayacağı gerekçesi ile ödeme emrinin iptaline karar verilmiş olmasının mahkeme kararı ile kesinleşmiş borca etkisi olmayacağı ve asıl şirketin tasfiyesinin tamamlanmış olması sebebiyle amme alacağının şirket tüzel kişliğinden tahsil imkanının ortadan kalkmış olduğu dikkate alındığında davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.

TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Vergi Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Temyiz isteminin reddine,
2.Temyize konu …Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının ONANMASINA,
3.Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. 492 sayılı Harçlar Kanunu’na bağlı (3) sayılı Tarife uyarınca, … TL maktu karar harcının temyiz eden davacıdan alınmasına,
5.Dosyanın anılan Vergi Mahkemesine gönderilmesine,
6.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş (15) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/09/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilciler, tüzelkişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, bu kişilerin bu ödevlerini yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevlerini yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı öngörülmüştür.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu” başlıklı mükerrer 35. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarının, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği düzenlenmiştir. Aynı kanunun 55. maddesinde, amme alacağını vadesinde ödemeyenlere 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı belirtilmiştir.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin birlikte incelenmesinden, tüzel kişiden tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi borçlarından dolayı öncelikle tüzel kişinin sorumlu olduğu, bu kapsamda borç ödenmediği takdirde tüzel kişi adına ödeme emri düzenleneceği, kamu alacağının şirketten tahsil edilmesi için idarece 6183 sayılı Kanunda sayılan tüm takip yollarının tüketileceği, buna rağmen kamu alacağı borçlu şirketten tahsil edilemezse şirketin kanuni temsilcisi adına ödeme emri düzenlenebileceği sonucuna varılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, kanuni temsilcisi olduğu şirketin vergi borçlarından dolayı davacı adına düzenlenen uyuşmazlık konusu ödeme emrinin dayanağı şirket adına düzenlenen ödeme emrinin 16/08/2010 tarihinde düzenlendiği, şirket adına düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davada tüzel kişliği sona eren şirket adına takip işlemlerinin yapılamayacağı ve şirketin borçlu kılınamayacağı gerekçesi ile …Vergi Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile ödeme emrinin iptaline karar verildiği, şirket hakkındaki malvarlığı araştırmalarının 10/12/2015, 21/12/2015, 30/12/2015 ve 11/01/2016 tarihlerinde yapıldığı, davacı adına düzenlenen uyuşmazlık konusu ödeme emrinin ise 24/12/2015 tarihinde düzenlendiği, diğer yandan asıl borçlu şirketin 22/04/2009 tarihinde tasfiyeye girdiği, 21/06/2010 tarihinde tasfiyesinin sonuçlandığı, 30/06/2010 tarihinde ticaret sicilinden silindiği ve bu durumun 06/07/2010 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yer verilen tespitler bir arada değerlendirildiğinde, şirket hakkındaki malvarlığı araştırmasının davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen ödeme emrinden sonra yapıldığı ve şirket tüzel kişiliğinin sona ermesinden önce şirket hakkındaki tüm takip yollarının usulüne uygun olarak yerine getirilmediği anlaşıldığından uyuşmazlık konusu ödeme emrinde ve temyize konu Vergi Mahkemesi kararında hukuka uygunluk bulunmadığı ve kararın bozulması gerektiği görüşüyle Dairemiz kararına katılmıyorum.

(XX) KARŞI OY :
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesinde; tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilciler, tüzelkişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcilerince yerine getirileceği, yukarıda sayılanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevlerini yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmalarının, kanuni temsilcilerinin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmayacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
Mezkur hüküm uyarınca, kanuni temsilcilerin temsilcisi olduğu şirketten kaynaklı vergi borcu nedeniyle takip edilebilmesi için öncelikle, usulüne uygun olarak tarh ve tebliğ olunduktan sonra tahakkuk ettirilip ödenmeyerek kesinleşmiş bir borcun olması ve takip yolları tüketilerek borcun şirketten tahsil edilemeyeceğinin hiçbir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde açıkca ortaya konulması gerekir.
Bilindiği üzere, hukuk tüzel kişisi şirketlerin (özellikle limited şirket) tüzel kişilikleri, belli bir süre veya amaç için kurulurlarsa, o süre veya amacın gerçekleşmesi üzerine, ya kendiliğinden tasfiye sonucu (infisah), ya da eski Ticaret Kanununun 549-551. madde düzenlemelerinde ve akademik ve yargısal içtihatlarda belirtilen; ortaklık ilişkisinin devamını çekilmez hale getiren nedenlerin (ortaklararası husumet, anlaşmazlık, haksız menfaat ihlali vs) varlığına bağlı olarak ortaklardan birinin “çıkma” hakkını kullanmasıyla ya da mahkemeden fesih talebinde bulunması sonucu mahkemenin feshi kararıyla ve bu kararların ticaret sicilinde yayınlanıp tüzel kişiliğin silindiğinin yayınlanmasıyla sona erdiğinden, tüzel kişilikleri sona eren şirketlerin bu tarihten sonraki zamanda tüzel kişiliği dolayısıyla hak ehliyeti de sona erecek ve hak ve borç sahibi olması ya da borç altına sokulması ya da girmesi mümkün bulunmayacaktır. Bunun sonucu olarak da tasfiyesi tamamlanmış veya fesih edilen şirket adına tarhiyat yapılmasına da hukuken imkan olmayacaktır.
Ancak, yukarıda belirtilen 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesinin son fıkrası uyarınca, tüzel kişilerin tüzel kişiliklerinin sona ermesi veya erdirilmiş olması halinde de, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluğunun ortadan kaldırılamayacağının belirtilmiş olması karşısında, kanuni temsilcilerin, temsilcisi olduğu şirketten kaynaklı vergi borçlarından sorumlulukları, şirket tüzel kişiliği sona erdikten sonra da devam edecektir.
Hal böyle olunca, yasal anlamda yukarıda yer verildiği şekilde tüzel kişiliği sona eren şirketin, sona ermeden evvelki tarihlere ilişkin vergi borcu, tüzel kişiliğinin sona ermesiyle birlikte ortadan kalkmamakta, kanuni temsilcilerin tasfiye döneminden önceki borçlara ilişkin sorumluluklarının tüzel kişiliğin sona ermesinden bağımsız devam etmesi, yine şirket adına tarhiyat yapılmasına ve tarhiyatın ihbarnameye bağlanarak tasfiyesi tamamlanmış şirkete duyurulmasına imkan olmaması ve ödeme emri düzenlenilmesi için de öncelikle vergi borcunun usulüne uygun olarak tarh ve tebliğ edilerek tahakkuk ettirilmesine karşın vadesinde ödenmeyerek kesinleşmesinin gerekmesi nedeniyle, tüzel kişiliği sona eren şirketin vergi borcunun Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesinin son fıkrası kapsamında, kanuni temsilciden ödeme emri ile takip edilebilmesi için öncelikle tarhiyata ilişkin ihbarnamelerin kanuni temsilci adına düzenlenerek tebliğ edilmesi, sonrasında da tahakkuk ettirilen verginin vadesinde ödenmemesi halinde tasfiyesi tamamlanarak tüzel kişiliği sona eren şirketin kanuni temsilcisi adına ödeme emri düzenlenmesi gerekir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının, kanuni temsilcisi olduğu şirketin vergi borçlarından dolayı adına ödeme emri düzenlendiği, söz konusu ödeme emrine dayanak şirket adına düzenlenen ödeme emrinin 16/08/2010 tarihinde düzenlendiği, ancak şirketin 22/04/2009 tarihinde tasfiyeye girdiği, 21/06/2010 tarihinde tasfiyesinin sonuçlandığı, 30/06/2010 tarihinde ticaret sicilinden silindiği ve bu durumun 06/07/2010 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği anlaşılmıştır.
Olayda, 213 sayılı Kanunun 10. maddesinin son fıkrası gereği tüzel kişiliği sona eren şirketin, tüzel kişiliği sona ermeden evvelki kanuni temsilcisi olduğu ihtilafsız davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla ihbarname düzenlenip tebliğ edilmesi gerekirken, davalı idarece bu yola gidilmemesi ve şirket hakkında yapılan muamelelerin hukuki sonuç doğurmasının da hukuken imkansız bulunması karşısında, usulüne uygun tarh ve tebliğ edilerek vadesinde ödenmemesine bağlı olarak kesinleşmiş bir amme alacağından bahsedilemeyeceğinden, davacı adına tanzim ve tebliğ olunan dava konusu ödeme emrinde hukuka uyarlık olmadığı sonucuna varıldığından Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşüyle Dairemiz kararına katılmıyorum.