Danıştay Kararı 4. Daire 2016/18945 E. 2020/4590 K. 19.11.2020 T.

Danıştay 4. Daire Başkanlığı         2016/18945 E.  ,  2020/4590 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No: 2016/18945
Karar No: 2020/4590

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı
VEKİLİ: Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : …
VEKİLİ: Av. …

İSTEMİN KONUSU: … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…/…, K:…/… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Davacı adına, Tasfiye Halinde … Metal San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne ait vergi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen … tarih ve …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … sayılı ödeme emirlerinin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; davacı hakkında ortak sıfatıyla ve hissesi oranında takip yapılması gerekirken vergi borçlarının tamamı için ve kanuni temsilci sıfatıyla takip edilmek üzere düzenlenen dava konusu ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davalı idare tarafından, asıl borçlu şirketin vergi borçlarının şirketin mal varlığından tahsil edilememesi ve tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması üzerine davacı adına ortak sıfatıyla düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı, kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Cevap verilmemiştir.

TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Vergi Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Temyiz isteminin reddine,
2.Temyize konu … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E: … /…, K:…/… sayılı kararının ONANMASINA,
3.Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4.Dosyanın anılan Vergi Mahkemesine gönderilmesine,
5.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş (15) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/11/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Davacı adına, Tasfiye Halinde … Metal San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne ait vergi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen … tarih ve .., …, …, …, …, .., …, …, …, …, … sayılı ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı kabul eden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 102. maddesinde; amme alacağının, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrayacağı hükme bağlanmış, 103. maddesinde ise, zamanaşımını kesen haller sayılarak, kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımının yeniden işlemeye başlayacağı kuralına yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu ödeme emirleri içeriği vergi borçlarının tahsili amacıyla 19/12/2009 tarihinde davacı adına haciz bildirisi düzenlendiği, davacının aracına haczin konulduğu bu tarihten sonra haczin paraya dönüştürülmesine yönelik herhangi bir işlem yapılmadığına ilişkin dosyaya bir bilgi, belge sunulmadığı dolayısıyla söz konusu borçların tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin ise davacı tarafından 18/03/2016 tarihinde öğrenildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, 19/12/2009 tarihinden sonra 6183 sayılı Kanun’un 103. maddesinde belirtilen tahsil zamanaşımının kesilmesi hallerinden herhangi birinin olayda meydana gelmediği göz önünde bulundurulduğunda, söz konusu vergi borçlarının 31/12/2014 tarihi itibariyle zamanaşımına uğradığı anlaşıldığından, dava konusu ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, Vergi Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmadığı, temyiz isteminin reddi ve Mahkeme kararının açıklanan gerekçe ile onanması gerektiği görüşüyle Dairemiz kararına katılmıyorum.

(XX) KARŞI OY:
Davacı adına, Tasfiye Halinde … Metal San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne ait vergi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen … tarih ve .., …, …, …, …, .., …, …, …, …, … sayılı ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı kabul eden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
Anayasanın 141.maddesinde, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olmasının zorunlu olduğu kurala bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yagılama Usulü Kanunu’nun 24. maddesinin (e) bendinde de, kararın dayandığı hukuki sebepler ile gerekçenin kararlarda belirtileceği hükmüne yer verilmiş, konuyla ilgisi açısından örnek bir Anayasa Mahkemesi Kararında da, kararların makul bir gerekçeye dayandırılması gerektiğine vurgu yapıldıktan sonra, gerekçenin makul sayılması için de gerekçede; ”davaya konu olay ve olgular üzerine yapılan değerlendirme neticesi mahkemece kurulan hükmün, hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyması, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerektiği zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadelerin özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunmasının zorunlu olduğu” açıklanmıştır.
Buna göre gerekçe, hüküm fıkrasıyla birlikte yargı kararlarının esas unsurlarından olduğundan kararlarda mutlaka, davanın sonucuna etkili olan iddia, olay ve olguların açık bir şekilde ortaya konulması ve gerekçenin, hakkaniyete uygun bir görüntü içermesi, taraflar açısından da özellikle, hem kanun (istinaf duruma göre temyiz) yollarına başvuru sırasında hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp, karşı değerlendirmelerini hükmün gerekçesi merkezli tereddütsüz sunabilmelerine ve hem de temyiz yerinin hukuka uygunluk denetimini yapabilmesine kolaylık tanıması, bir başka ifadeyle, temyiz hakkının ve hukuki denetimin etkili olarak kullanılabilmesine imkan verecek yeterlilik ve açıklıkta olması, bu anlamda, yargı yerlerince aynı maddi olaya ilişkin birden fazla hukuksal değerlendirme yapılarak gerekçe oluşturulmaması mevzuat gereği olmaktadır.
Şu halde, görülmekte olan bir davada; belirtilen şekilde gerekçelendirme ihtiva etmeyen yargısal incelemeyle ulaşılan sonucun hukuki dayanaklarını, hiç bir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde ortaya koyan, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, hükme esas teşkil edecek ifadelerin özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkrasının oluşturulmamasının, yukarıda mezkur İYUK’nun 24.maddesi gereği bozma nedeni sayılması gerekmektedir.
Oysaki, temyize konu Mahkeme kararında; konuyla ilgili hemen hemen mevzuattaki tüm maddelere yer verildikten sonra bir taraftan, “dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucu, davacının %33lük hissesine ortak olduğu asıl borçlu şirket adına yapılan tarhiyata ilişkin ihbarnamenin tebliğinin VUK’nun ilgili maddelerine uygun yapılmadığı belirtilerek usulüne uygun kesinleştirilmemiş bir alacaktan bahsedilemeyeceği” değerlendirmesi yapılırken, devamında sanki, “şirket hakkında mal varlığı araştırması yapılması neticesi alacağın tahsil edilemeyeceğinin ortaya konulması durumunda, ortak adına hissesi oranında temsilci adına da alacağın tamamı için ödeme emri düzenlenebileceği” intibasının oluşmasına neden olacak başka bir iptal gerekçesine yer verilerek çelişkiye neden olunduğu, diğer taraftan aynı kararda, “davacının ortak sıfatıyla mı yoksa temsilci sıfatıyla mı takip edildiğinin ihtilafa konu ödeme emrinden anlaşılamadığı” belirtilerek verilen davanın kabulüyle dava konusu ödeme emrinin iptali yolundaki iş bu kararda, birden çok ve birbirinden bağımsız farklı hukuksal argümanları içeren gerekçelere yer verilerek makul bir gerekçe oluşturulmadığı gibi kararın yeterli açıklıkta da olmadığı dolayısıyla, Anayasanın bağlayıcı ve 2577 sayılı Yasa’nın söz konusu açık hükümleri muvacehesinde ve yukarıda değinilen gerekçe ile bozulması gerektiği görüşüyle, Dairemiz kararına katılmıyorum.