Danıştay Kararı 4. Daire 2016/14341 E. 2020/6669 K. 29.12.2020 T.

Danıştay 4. Daire Başkanlığı         2016/14341 E.  ,  2020/6669 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2016/14341
Karar No : 2020/6669

TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVALI) : … Malmüdürlüğü/…

İSTEMİN KONUSU : …Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı adına, … Petrol Gıda Hayvancılık Nakliyat İnşaat Yakacak Maddeleri Gübre Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin vergi borçlarının tahsili amacıyla şirket ortağı sıfatıyla düzenlenen … tarih ve … sayılı ödeme emrinin 5811 sayılı Kanun kapsamında beyan edilen matraha isabet eden 375.000,00 TL’lik kısmının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; davacının ortağı olduğu asıl borçlu şirket adına 150.000.000,00 TL kayıt dışı paranın 5811 sayılı Kanun’un 3/2 maddesi uyarınca davalı idareye beyan edildiği, bunun üzerine davalı idare tarafından aynı Kanunun 3/3 maddesi uyarınca %5 oranında hesaplanan verginin şirket adına tarh edildiği, ancak beyan edilen paranın banka hesabına yatırılmadığı ve sermaye olarak defterlere kaydedilmediği, davacı tarafından … isimli şahsın kendilerini kandırması nedeniyle beyannamenin şirket adına verildiği ileri sürülmüş ise de, şirket ile herhangi bir hukuki ve ticari ilişkisi olmayan bir şahsın telkini üzerine yüksek tutarda bir paranın kayıt altına alınması amacıyla şirketin kanuni temsilcisi tarafından beyan edilmesinin ticari hayatın olağan akışına uygun düşmediği, davacı ile adı geçen şahıs arasındaki özel hukuk ilişkisinin vergi dairesini bağlamayacağı, şirketin beyanı üzerine tarh edilen vergi borcunun ödenmemesi üzerine şirket ortağı sıfatıyla davacı adına hissesi oranında düzenlenen dava konusu ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Uyuşmazlık konusu olayda kayıt dışı paranın varlığının ispatlanamadığı, 5811 sayılı Kanun kapsamında beyan edilen aynı tutarlar üzerinden iki farklı kişi adına tahakkuk işlemi yapılarak mükerrer vergilendirmeye yol açıldığı, hisse devrinden sonra ortaya çıkan vergi borçlarından sorumlu tutulmalarının mümkün olmadığı, beyan edilen tutarın şirketin kapasitesi ile uyumlu olmadığının açık olduğu, temyize konu kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.

TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Temyiz isteminin reddine,
2. Temyize konu … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının ONANMASINA,
3. 492 sayılı Harçlar Kanunu’na bağlı (3) sayılı Tarife uyarınca, … TL maktu karar harcının temyiz eden davacıdan alınmasına,
4. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
5. Dosyanın anılan Vergi Mahkemesine gönderilmesine,
6. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş (15) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/12/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Davacı adına, ortağı olduğu limited şirketin vergi borçlarının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin 5811 sayılı Kanun kapsamında beyan edilen matraha isabet eden 375.000,00 TL’lik kısmının iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin (B) fıkrasında, vergilendirmede, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu kurala bağlanmıştır.
5811 sayılı Kanunun uygulanması amacıyla yayımlanan 1 Seri Nolu Genel Tebliğ’in 3.5.2.1. maddesinin 2. fıkrasında, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin taşınmazlar dışındaki varlıklarını öncelikle banka veya aracı kurumlardaki hesaplara yatırmaları gerektiği, bu şekilde banka veya aracı kurumlara yatırılarak varlığı ispatlanan varlıkların, bu tutarlar üzerinden yasal defterlere kaydedilmesinin mümkün olacağı belirtilmiştir.
5811 sayılı Kanun gerçek ve tüzel kişilere ait olup yurt dışında bulunan para, döviz, altın, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının ekonomiye kazandırılması ve taşınmazların kayda alınması ile yurt içinde bulunan ancak işletmelerin özkaynakları içinde yer almayan bu türden varlıkların sermaye olarak konulmak suretiyle işletmelerin sermaye yapılarının güçlendirilmesini sağlamak amacıyla yayımlanmıştır. Bu Kanun uyarınca yapılacak olan vergi tarhiyatlarında vergiyi doğuran olay kayıt dışı olan menkul veya gayrimenkul varlıkların kayıt altına alınarak ekonomiye kazandırılmasıdır. Buna göre menkul varlıklar için vergiyi doğuran olay bu varlığın banka veya aracı kuruma yatırılmasıdır. Zira banka veya aracı kuruma yatırılmayan bir menkul değerin varlığını ispatlamak hukuken mümkün değildir. Kaldı ki yukarıda hükmü açıklanan 1 Seri nolu Tebliğ’de de bu durum belirtilmiştir.
Olayda, her ne kadar davacının ortağı olduğu şirket adına 5811 sayılı Kanunun 3/2. maddesi uyarınca beyanname verilmiş ise de, kayıt dışı olduğu beyan edilen paranın herhangi bir banka veya aracı kurum hesabına yatırılarak varlığı ispatlanmadan davalı idarece vergi tarh edilmiş ve tarh edilen bu verginin şirketten tahsil edilememesi üzerine dava konusu ödeme emri düzenlenmiştir. Bu durumda, vergilendirmede vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyeti esas olup, varlığı ortaya konulamayan para üzerinden sadece beyan edildiğinden bahisle tarh edilerek tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmesinde hukuki isabet görülmediğinden, temyize konu kararın bozulması gerektiği görüşüyle Dairemiz kararına katılmıyoruz.