Danıştay Kararı 4. Daire 2016/13826 E. 2020/3477 K. 06.10.2020 T.

Danıştay 4. Daire Başkanlığı         2016/13826 E.  ,  2020/3477 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2016/13826
Karar No : 2020/3477

TEMYİZ EDEN TARAFLAR : 1- … Vergi Dairesi Başkanlığı
(… Vergi Dairesi Müdürlüğü)

VEKİLİ : Av. …

2- …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek aleyhlerine olan hüküm fıkralarının taraflarca bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı adına, kanuni temsilcisi olduğu ve tasfiyesi tamamlanan şirketin bir kısım indirimlerini sahte fatura ile belgelendirdiğinden bahisle, ilgili şirket hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden kanuni temsilci sıfatıyla re’sen tarh edilen 2009/3,4,5,6,7,8,9,10 dönemlerine ilişkin üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergilerinin kaldırılması istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; davacının ilgili dönemlerde fatura aldığı … Vergi Dairesi mükellefi … Kimya Plastik Ham. Kağ. Amb. San. ve Tic. Ltd. Şti. hakkında tanzimli vergi tekniği raporundaki tespitlere göre, düzenlenen faturaların sahte olduğu anlaşıldığından, dava konusu 2009/6,7,8,9,10 dönemlerine ilişkin üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergilerinde hukuka aykırılık bulunmadığı, öte yandan, 2009/3,4,5 dönemlerine ilişkin uyuşmazlığın çözümü için, 07/03/2012 tarihinde tasfiyesi tamamlanarak tüzel kişiliği sona eren şirketin vergi borçlarının, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17/9. maddesi uyarınca ilgili dönemde şirket temsilcisi olan davacıdan tahsil edilip edilemeyeceğinin ortaya konulması gerektiği, 5520 sayılı Kanunun 17. maddesine 5904 sayılı Kanunun 6. maddesi ile eklenen 9. fıkranın 03/07/2009 tarihinde yürürlüğe girmiş olması nedeniyle, ancak bu tarihten sonraki dönemlere ilişkin olarak uygulanması mümkün olup, vergiyi doğuran olayın 03/07/2009 tarihinden önce gerçekleşmiş olması durumunda ise, anılan fıkranın uygulanmaması gerekliliği, hukuk devleti ve hukuki güvenlik ilkesi ile bu ilkelerin vergi hukuku bakımından hayata geçirilmesinde önemli rol oynayan vergi kanunlarının geriye yürümemesi ilkesinin zorunlu bir sonucu olduğu, bu haliyle de davacının temsilcisi olduğu şirketin 2009 takvim yılında sahte fatura kullandığının hakkında tanzim olunan vergi tekniği raporu ile tespit edildiğinden bahisle yasanın yürürlüğe girdiği 03/07/2009 tarihinden önce gerçekleşen vergiyi doğuran olay nedeniyle Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17/9. maddesi uygulanmak suretiyle davacı adına re’sen tarh edilen 2009/3,4,5 dönemlerine ilişkin üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergilerinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kısmen reddine, kısmen kabulüne karar verilmiştir.

TEMYİZ EDEN DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından, Vergi Mahkemesince eksik inceleme neticesinde karar verildiği, ileri sürülen iddiaların somut olmayan soyut ifadelerle reddedildiği belirtilerek temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının aleyhe olan hüküm fıkrasının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
TEMYİZ EDEN DAVALININ İDDİALARI : Davalı idare tarafından, mükellefin sahte belge düzenleyicisi olduğu tespit edilen mükelleflerden olan alımlarını yasal defterlere kaydettiği ve bunları ilgili dönem KDV beyannamelerinde indirim konusu yaptığı, ödemelerin çek ile yapılmış olmasının tek başına yeterli delil olarak kabul edilemeyeceği belirtilerek temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının aleyhe olan hüküm fıkrasının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
DAVACININ SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.
DAVALININ SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.
TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Davacının ihtilaflı dönemlerde fatura aldığı mükellef hakkında düzenlenen vergi tekniği raporunun konusunun ”mükellefiyetin re’sen terkini hakkında” olduğu, söz konusu raporda yer alan tespitlerin ise sadece mükellefin iş yeri adresinde yapılan yoklamaları içerdiği, KDV beyannameleri, BA BS formları, vergi borcu, üzerine kayıtlı mal varlığı vb. hususlarda herhangi bir tespit içermediği, bu haliyle de iş yeri adresinde yapılan yoklamaların tek başına düzenlenen tüm faturaların sahte olduğunu ispatlamaya yeterli bulunmadığı, diğer bir ifadeyle 213 sayılı Kanun’un 3/B maddesi dikkate alındığında ispat yükünün idarece yerine getirilmediği, ayrıca davacı tarafından inceleme sırasında faturalara konu ödemelere yönelik olarak kullanılan çeklerin ibraz edildiği anlaşılmakla, dava konusu 2009/6 ila 10 dönemlerine ilişkin olarak re’sen tarh edilen üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergilerinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmış olup, davacı temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının redde ilişkin hüküm fıkrasının bozulması, davalı temyiz isteminin ise reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Tarafların temyiz istemlerinin reddine,
2. Temyize konu … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının redde ilişkin kısmının oybirliğiyle, kabule ilişkin kısmının ise … ve …’ün karşı oyu ve oyçokluğuyla ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunanlar üzerinde bırakılmasına,
4. 492 sayılı Harçlar Kanunu’na bağlı (3) sayılı Tarife uyarınca, davacı aleyhine onanan tutar üzerinden binde 9,10 oranında ve …- TL den az olmamak üzere hesaplanacak nispi karar harcından, varsa evvelce ödenen harcın mahsubundan sonra kalan harç tutarının temyiz eden davacıdan alınmasına,
5. Dosyanın anılan Vergi Mahkemesine gönderilmesine,
6. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş (15) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06/10/2020 tarihinde karar verildi.

(X) KARŞI OY :
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10. maddesinde ”Kanuni Temsilcilerin Ödevi” düzenlenmiş ve ”Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı, bu hükmün Türkiye’de bulunmayan mükelleflerin Türkiye’deki temsilcileri hakkında da uygulanacağı, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını da kaldırmayacağı” hükmüyle; hukuki varlığı sona ermişse de, bu durumun şirketin sona ermesinden önceki dönemlere ait vergiye ilişkin ödevlerden dolayı, o dönemde şirketi temsile yetkili olan kişi adına tarhiyat yapılabileceği ve tasfiye öncesi dönemle ilgili bu dönemde şirketi temsile yetkili kişilerin sorumluluğunun vergi alacağının ortadan kalkmasına kadar devam edeceğine, 6183 Sayılı Kanunun ilgili (55-58.maddeleri) hükümlerinde, vergi alacağının mükellef yada sorumlusundan tahsil edilebilmesi için, ödeme emrine konu alacağın tarh ve tahakkuk ettirilerek tebliğinden sonra ilgilisi tarafından, ya süresi içinde ödenmemesi veya itiraz edilmeyerek kesinleşmesi gerektiği belirtilerek; şirket kanuni temsilcisi veya temsilcilerinin şirket borcu nedeniyle takip edilebilmesi için usulüne uygun kesinleşmiş bir vergi borcunun bulunması, bu anlamda tüzel kişiliği tasfiyesi tamamlanarak sona eren bir şirketin, tasfiye dönemi öncesi vergi borcunun intikal ettiği kanuni temsilciden tahsili için de öncelikle, söz konusu döneme ilişkin verginin o dönemde temsilci olan kişi yada kişiler adına tarh edildikten sonra, VUK 34. maddesi uyarınca düzenlenecek ihbarnamenin ilgili kişiye tebliğ edilmesi gerektiğine açıklık getirilmiştir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 17/9. maddesinde ise, tasfiyesi bitmiş şirketlerde 03/07/2009 tarihinden sonra yapılacak tarhiyatlarda, tarhiyatın muhatabının kim olacağı sorununa çözüm getirilmiş, tasfiyesi tamamlanarak ticaret sicilinden silinmiş, artık Türk Ticaret Kanunu’na göre temsil ve ceza kabiliyeti olmayan şirketlerin tasfiye öncesi dönemler ve tasfiye dönemleri için sonradan vergi incelemesine tabi tutulup tutulamayacağı, tutulmuş ve tarh edilecek vergi hesaplanmış ise bu verginin ilgili madde hükmünün yürürlüğe girmesinden önceki dönemler için yapılamayacağı dolayısıyla, terkin edileceği yolunda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.
Şu halde, tüzel kişiliği sona eren şirketin önceki dönemlere ilişkin vergi borcunun tüzel kişiliği sona ermekle birlikte kalkacağına dair bir düzenleme olmadığı gibi, borcun hali hazırda kalkmaması, kanuni temsilcinin tasfiye döneminden önceki borçlara ilişkin sorumluluğunun da devam etmesi, fakat şirket adına tarhiyat yapılmasının da hukuken imkan dahilinde bulunmaması ve bu nedenle tahsili içinde şirket hakkında takibin mümkün olmaması nedeniyle, tüzel kişiliği sona eren şirket borcunun, 213 sayılı Yasanın 10. maddesinin son fıkrası kapsamında kanuni temsilcinin takibine gidilebilmesi içinde, öncelikle tarhiyata dair ihbarnamenin kanuni temsilci adına düzenlenerek tebliğ edilmesine bağlı olduğundan, sözü edilen şirket borcunun bu şekilde tahakkuk ettirilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta, davacının kanuni temsilcisi olduğu şirketin 07/03/2012 tarihinde tasfiyesinin tamamlanarak tüzel kişiliğinin sona erdiği, 213 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca ilgili dönemde şirket temsilcisi olan davacı adına ihbarname düzenlenmek suretiyle şirket borcunun tahakkuk ettirildiği anlaşıldığından, dava konusu 2009/3,4,5 dönemlerine ilişkin üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergileri yönünden işin esasının incelenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmakla, aksi yöndeki Vergi Mahkemesi kararının belirtilen kısmının bozulması gerektiği görüşüyle, Dairemiz kararına kısmen katılmıyoruz.