Danıştay Kararı 4. Daire 2016/10624 E. 2020/4199 K. 03.11.2020 T.

Danıştay 4. Daire Başkanlığı         2016/10624 E.  ,  2020/4199 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2016/10624
Karar No : 2020/4199

TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Vergi Dairesi Başkanlığı
(… Vergi Dairesi Müdürlüğü)
VEKİLİ : Av. …

KARŞI TARAF (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı adına gayrimenkul satışı nedeniyle değer artışı kazancını beyan etmediğinden bahisle takdir komisyonu kararına istinaden 2009 yılı için re’sen tarh edilen vergi ziyaı cezalı gelir vergisinin kaldırılması istemiyle açılmıştır.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; davacının, Ankara İli Çankaya İlçesi … Mahallesi … ada, … parselde bulunan ve arkadaşının eşi (…) adına kayıtlı bulunan taşınmazı 60.000 TL bedelle 02/10/2009 tarihinde satın aldığı ve aynı taşınmazın satışının yapılması için arkadaşı …’ya 02/10/2009 tarihinde verdiği vekaletnameye istinaden söz konusu gayrimenkulün, 19/11/2009 tarihinde … tarafından, 210.000,00 TL bedelle …’a satışının yapıldığı ve söz konusu satıştan elde edilen değer artış kazancının beyan edilmemesi nedeniyle davacının takdire sevk edildiği, takdir komisyonunca belirlenen matrah üzerinden dava konusu cezalı tarhiyatın yapıldığı, davacı tarafından …’ya verilen vekaletnameye istinaden, taşınmazın kısa bir süre sonra, … tarafından üçüncü şahsa satışının yapıldığı, elde edilen satış bedelinin bir kısmıyla davacının çekmiş olduğu kredi borcunun tamamının kapatıldığı dikkate alınarak ihtilaf konusu satışın gerçek bir taşınmaz satışı olmadığı, söz konusu satış üzerinden davacının değer artış kazancı beyan etmemesi gerekçesiyle tarhedilen vergi ziyaı cezalı gelir vergisinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, Borçlar Kanunu 19. Maddesine göre muvazaanın bir savunma olarak ileri sürülemeyeceği, idarenin tapu siciline güven prensibine göre işlem tesis ettiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.

TETKİK HÂKİMİ : …

DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 80. maddesinde değer artışı kazancının vergiye tabi olduğu, mükerrer 80/6. maddesinde “İktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tâbi çiftçilerin ziraî istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançların” değer artış kazancı olduğu belirtilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesi’nde; “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır. Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.” hükmüne,
213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesi’nde; “Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişidir. Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir. Vergi kanunlariyle kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna mütaallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz. …”hükmüne yer verilmiştir.
Tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile gerçek durumu onlardan gizleyerek kendi gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına muvazaa ve bu şekilde yapılan işlemlere de muvazaalı işlemler denilir. Borçlar Kanunu 19. maddenin 2. fıkrası ile muvazaa sözleşmelerinin üçüncü kişileri bağlamayacağı düzenlenmiş olup, Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesinde mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna mütaallik özel mukavelelerin vergi dairelerini bağlamayacağı hükmü getirilerek, mükelleflerin kendi iradeleri ile yaptıkları işlemler nedeniyle vergi idareleri karşısında sorumluluktan kurtulmalarının önü kapatılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının arkadaşı …’nun eşi adına kayıtlı bulunan taşınmazı 60.000 TL bedelle 02/10/2009 tarihinde satın aldığı ve aynı taşınmazın satışının yapılması için arkadaşı …’ya 02/11/2009 tarihinde verdiği vekaletnameye istinaden söz konusu gayrimenkulün, 19/11/2009 tarihinde … tarafından 210.000,00 TL bedelle …’a satışının yapıldığı ve söz konusu satıştan elde edilen değer artış kazancının beyan edilmemesi nedeniyle davacının takdire sevk edildiği, davacı ile … arasında imzalanan muvazaa sözleşmesine göre davacının, arkadaşı …’nun ihtiyacı sebebiyle düşük faizli konut kredisinden yararlanabilmek için …’nun eşi adına kayıtlı bulunan taşınmazın davacıya satışının yapıldığı ancak bu işlemin gerçek bir satış olmadığı, davacının çektiği 130.000,00-TL konut kredisinin gerçekte … ve eşi tarafından kullanıldığı, davacı tarafından …’ya verilen vekaletnameye istinaden gayrimenkulün, … tarafından 19/11/2009 tarihinde 210.000,00 TL bedelle başka şahsa satıldığı, elde edilen satış bedelinin bir kısmıyla davacının çekmiş olduğu kredi borcunun tamamının kapatıldığı, davalı idare tarafından değer artış kazancına esas matrah hesabında, davacının 130.000,00-TL kredi çektiği dikkate alınarak, taşınmazın iktisap bedelinin 130.000,00-TL olduğunun kabul edildiği, tapu kayıtlarına göre satış bedelinin 210.000,00-TL olduğu, 7.600,00-TL istina ve 5.100,00-TL tapu harcının tenzili suretiyle bulunan 67.300,00-TL değer artışı kazancı üzerinden dava konusu vergi ziyalı gelir vergisinin tarhedildiği anlaşılmaktadır.
Dava konusu olayda, her ne kadar davacı tarafından muvazaalı sözleşme ile davacının, arkadaşının ihtiyacı sebebiyle, düşük faizli konut kredisinden yararlanabilmek için taşınmazın satışının yapıldığı ve bu işlemin gerçek bir satış olmadığı, belirtilmiş ise de, davacı ile dava dışı … arasında imzalanmış 02/10/2010 tarihli anlaşmanın, davalı idareye karşı ileri sürülemeyeceği, davacının satışın muvazaa anlaşmasına binaen yapıldığı iddiasının hukuken kabul edilemeyeceği kanaatine varılarak, vergi dairesince yapılan tarhiyatta hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Temyiz isteminin kabulüne,
2. Temyize konu … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, …’ın karşı oyu ve oyçokluğuyla BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Vergi Mahkemesine gönderilmesine,
4. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş (15) gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 03/11/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3/B maddesinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddiası halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu, 30. maddesinde, re’sen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanunî ölçülere dayanılarak tespitine imkân bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunması olduğu, 134. maddesinde de, vergi incelenmesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu, “Takdir Kararı” başlıklı 31. maddesinde, takdir komisyonunca belli edilen matrah veya matrah kısmının takdir kararına bağlı olduğu ve takdir kararlarında takdirin müstenidatı ve takdir hakkında izahatın bulunacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu olayda, davacının arkadaşı …’nun eşi adına kayıtlı bulunan taşınmazı 60.000 TL bedelle 02.10.2009 tarihinde satın aldığı ve aynı taşınmazın satışının yapılması için arkadaşı …’ya 02.11.2009 tarihinde verdiği vekaletnameye istinaden söz konusu gayrimenkulün, 19.11.2009 tarihinde … tarafından 210.000,00 TL bedelle …’a satışının yapıldığı ve söz konusu satıştan elde edilen kazancın değer artış kazancı olduğu ve bu kazancın beyan edilmemesi nedeniyle ilgili dönem matrahının re’sen takdir edilmesi amacıyla takdir komisyonuna sevk edilmesinin yerinde olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak, davalı idare tarafından değer artış kazancına esas matrah hesabında, davacının 130.000,00-TL kredi çektiği dikkate alınarak, taşınmazın iktisap bedelinin 130.000,00-TL olduğunun kabul edildiği, tapu kayıtlarına göre satış bedelinin 210.000,00-TL olduğunun tespit edildiği, 7.600,00-TL istina ve 5.100,00-TL tapu harcının tenzili suretiyle bulunan 67.300,00-TL değer artışının, mükellefin beyanına ilave edildiği anlaşılmakla, takdir komisyonunca gerekli inceleme ve araştırmalar yapılmadığı, ilgili kişilerden bilgi alınmadan yalnızca Banka’dan çekilen kredi miktarına göre taşınmazın iktisap bedelinin belirlenmiş olmasında hukuka uygunluk, Vergi Mahkemesi kararında da sonucu itibariyle hukuka aykırılık bulunmadığından temize konu Mahkeme kararının belirtilen gerekçe ile onanması gerektiği görüşüyle Dairemiz kararına katılmıyorum.