Danıştay Kararı 4. Daire 2007/3085 E. 2009/2620 K. 22.05.2009 T.

4. Daire         2007/3085 E.  ,  2009/2620 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2007/3085
Karar No: 2009/2620

Temyiz Eden : …
Vekili : …
Karşı Taraf : Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı/ANKARA
İstemin Özeti : Davacı tarafından 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin tarhiyatların ilgili dönemde faaliyette bulunmadığı ileri sürülerek düzeltilmesi talebiyle yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddine ilişkin 8.3.2005 günlü ve 5341 sayılı davalı İdare işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır. …Vergi Mahkemesi … günlü ve E:…, K:… sayılı kararıyla; uyuşmazlığın çözümünün davacının mükellefiyetinin ve vergisel yükümlülüklerinin 1994 yılında sona erip ermeyeceğinin vergi Kanunlarının yorumu suretiyle belirlenmesini gerektirdiği, bu belirlemenin açık vergi hatası niteliğinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı, kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti : Yasal dayanaktan yoksun bulunan temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:
Davacı tarafından 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin tarhiyatların ilgili dönemde faaliyette bulunmadığı ileri sürülerek düzeltilmesi talebiyle yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddine ilişkin 8.3.2005 günlü ve 5341 sayılı davalı İdare işleminin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
Genel bütçeye, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri yükümlerin tarh, tahakkuk, tahsil işlemlerinden ve bunlarla ilgili zam ve cezalardan doğan uyuşmazlıkların çözümünde genel ilke; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanunu’na uygun olarak vergi mahkemesi nezdinde dava açılmasıdır. Ancak, vergilendirme işleminden doğan anlaşmazlık, bir hukuki ihtilaftan değil de, bir maddi hatadan ibaret bulunmakta ise, yasa koyucu dava yolundan ayrı olarak Vergi Usul Kanununun 116. ila 126. maddelerinde düzenlenen ve vergi literatüründe “Düzeltme ve Şikayet Müessesesi” denilen bir idari başvuru yolu öngörmüştür. Bu müessesenin işleyebilmesi, başka bir deyişle, bu yola başvurulabilmesi için ortada bir hukuki ihtilaftan ziyade, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun sözügeçen maddelerinde yazılı olan açık “vergi hatası”nın bulunması gerekmektedir. Nitekim anılan Kanunun “Vergi Hatalarını Düzeltme” başlığını taşıyan bu bölümünün 116 ncı maddesinde vergi hatası; vergiye ilişkin hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınması olarak tanımlanmış, aynı Kanunun 117 nci maddesinde hesap hataları, 118 inci maddesinde ise vergilendirme hataları sayılmış bu maddenin 2 no’lu bendinde mükellefiyette hatanın, açık olarak vergiye tabi olmayan veya vergiden muaf bulunan kimselerden vergi istenmesi veya alınması, 3 no’lu bendinde göre, mevzuda hatanın ise; açık olarak vergi mevzuuya girmeyen veya vergiden müstesna bulunan gelir, servet, madde, evrak ve işlemler üzerinden vergi istenmesi veya alınması olarak açıklanmıştır.Bu düzenlemeler uyarınca tarhiyatta vergi hatası bulunduğunun iddia edilmesi halinde mükellefler şikayet yoluna başvurmak suretiyle vergi hatasının giderilmesini yetkili mercilerden isteyebilecekler, isteğin reddi halinde bu işleme karşı dava açabileceklerdir.
Davacı tarafından, 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin tarhiyatların bu yıllarda faaliyetinin bulunmadığı ileri sürülerek yapılan başvuru üzerine davalı idarece, bu iddiaların hukuki ihtilaf kapsamında olduğu gerekçesiyle değil,davacının açık vergi hatası bulunduğu yolundaki iddialarının düzeltme şikayet başvurusuna konu edilebilecek nitelikte olduğu kabul edilmek suretiyle vergi hatası bulunup bulunmadığı incelenerek uyuşmazlık konusu vergilerin kanuna uygun olarak tarh ve tahakkuk ettirildiği gerekçesiyle reddedilmiş olup, davalı idarenin düzeltme şikayet başvurusu kapsamında incelediği bir konuya ilişkin olan uyuşmazlıkta mahkemece uyuşmazlığın idare tarafından uyuşmazlık esası hakkında yapılan hukuki değerlendirmenin incelenmesi gerekirken konunun Vergi Usul Kanununun vergi hatası ile ilgili 116, 117 ve 118 nci maddeleri kapsamında incelenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, …Vergi Mahkemesinin … günlü ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına, esasta oybirliğiyle gerekçede oyçokluğuyla 22.5.2009 gününde karar verildi.

K A R Ş I O Y(X)
Davacı tarafından 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin tarhiyatların ilgili dönemde faaliyeti bulunmadığı ileri sürülerek düzeltilmesi talebiyle yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddine ilişkin 8.3.2005 günlü ve 5341 sayılı davalı İdare işleminin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 116 ıncı maddesinde, vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınması vergi hatası olarak tanımlanmış, aynı Kanunun 117 nci maddesinde matrah hataları, vergi miktarında hatalar ve verginin mükerrer olması “hesap hataları” olarak, 118 inci maddesinde ise, mükellefin şahsında hata, mükellefiyette hata, mevzuda hata ve vergilendirme ve muafiyet döneminde hatalar, ” vergilendirme hataları” olarak açıklanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, Mahkemenin 25.2.2007 günlü ara kararıyla davalı idareden davacının 1994 yılından itibaren faal olduğuna dair bir inceleme veya tespit bulunup bulunmadığı davacıdan ise işletmenin 1994 yılında kapatıldığı hususundaki bilgi ve belgelerin gönderilmesini istemesi üzerine davacı tarafından 1996 ila 1998 yılları arasında SSK’ya tabi olarak çalıştığına ilişkin ilgili kurumdan alınan sigortalı hizmet cetvelinin dosyaya ibraz edildiği buna karşılık davalı İdarece ilgili dönemde davacının faaliyetine devam ettiğine dair bir tespite ilişkin herhangi bir belge sunulmadığı ancak çeşitli tarihlerde davacının adreste bulunmadığı yönünde adres tespit tutanaklarının dosyaya sunulduğu anlaşılmıştır.
Dolayısıyla ihtilaflı dönemlerde elektrik taahhüt işiyle uğraşmadığını, ücretli olarak çalıştığını ileri süren ve bu durumu ilgili kurumdan verilen sigortalı hizmet cetveli ile ortaya koyan davacının faaliyetine devam ettiğine ilişkin idarece yapılmış hukuken geçerli somut bir tespit bulunmadığından uyuşmazlık konusu dönemde faal olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu durum ise 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 118 nci maddesinde öngörülen mükellefiyette hata niteliğinde olduğundan davacının şikayet başvurusunun reddine yönelik işlemin iptali gerekirken aksi yönde verilen Mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Bu nedenle, temyiz isteminin kabulüyle Mahkeme kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle bozulması gerekitiği görüşüyle kararın gerekçesine katılmıyorum.