Danıştay Kararı 4. Daire 2007/2453 E. 2009/5018 K. 20.10.2009 T.

4. Daire         2007/2453 E.  ,  2009/5018 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2007/2453
Karar No: 2009/5018

Temyiz Eden : Çankaya Vergi Dairesi Müdürlüğü/ANKARA
Karşı Taraf : …
Vekili : …
İstemin Özeti : … Limited Şirketinin 2004 yılına ait katma değer vergisi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen 7.7.2006… tarih ve … ila … takip numaralı ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır. ….Vergi Mahkemesinin … günlü ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davacının şirketteki hisselerinin tamamını 24.7.2003 tarihli noterde düzenlenen hisse devir sözleşmesiyle devrettiği, söz konusu hisse devrinin 21.2.2006 tarihli ortaklar kurulu kararıyla kabul edilmesine karşın, tescil ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilanının yapılmadığı, ayrıca diğer ortağın da 2004 yılında hissesini devrettiği ve aynı yıl içinde tescil ve ilanının yapıldığının anlaşıldığı, Türk Ticaret Kanunundaki tescil ve ilan edilmiş hususlarda yapılan değişikliklerin de tescil ve ilan edilmesi zorunluluğunu öngören düzenlemenin, bu işlemlerin geçerlilik şartı olarak değil, iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması amacıyla öngörüldüğü, bu durumda, davacının iyi niyetli üçüncü kişilere karşı sorumluluğu devam etmesine karşın, ortaklıktan fiilen ayrılmakla, şirketin vergi ödevlerinin yerine getirilmesi hususunda yetkisi kalmayan davacının, 213 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca şirketin vergi borçlarından sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiştir. Davalı İdare, ödeme emirlerinin yasaya uygun olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi …’in Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı …’ın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:
… Limited Şirketinin 2004 yılına ait katma değer vergisi borçlarının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen … tarih ve … ila … takip numaralı ödeme emirlerini iptal eden Mahkeme kararı davalı İdare tarafından temyiz edilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında, tüzelkişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzelkişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği hükmüne yer verilmiş, maddenin ikinci fıkrasında ise, yukarıda yazılı olanların bu ödevlerini yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı öngörülmüştür.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 511 inci maddesinde, ortaklar ve müdürlerin ad, soyad ve ikametgahları ile tabiiyetleri; esas sermaye ile ortakların koymayı taahhüt ettikleri sermaye miktarları; şirketin ne suretle temsil edileceği limited şirketlerde tescil ve ilan olunacak hususlar arasında sayılmıştır. Aynı Kanunun, ticaret sicili ve tescilin düzenlendiği ikinci faslında yer alan 33 üncü maddesinde, tescil edilmiş hususlarda vukubulacak her türlü değişikliklerin de tescil olunacağı, 38 inci maddesinde de, ticaret sicili kayıtlarının üçüncü kişiler yönünden ancak gazetede ilan edilmesinden sonra hüküm ifade edeceği kurala bağlanmıştır.
Vergi Mahkemesince, davacının şirketteki hisselerinin tamamını 24.7.2003 tarihli noterde düzenlenen hisse devir sözleşmesiyle devrettiği, söz konusu hisse devrinin 21.2.2006 tarihli ortaklar kurulu kararıyla kabul edilmesine karşın, tescil ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilmediği ancak, Türk Ticaret Kanunundaki tescil ve ilan edilmiş hususlarda yapılan değişikliklerin de tescil ve ilan edilmesi zorunluluğunu öngören düzenlemenin, bu işlemlerin geçerlilik şartı olarak değil, iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması amacıyla öngörüldüğü, bu durumda, davacının iyi niyetli üçüncü kişilere karşı sorumluluğu devam etmesine karşın, hissesini devrederek ortaklıktan ayrılan ve şirketin vergi ödevlerinin yerine getirilmesi hususunda yetkisi kalmayan davacının, 213 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca şirketin vergi borçlarından sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiştir.

Türk Ticaret Kanunu uyarınca ticaret siciline tescil ve ticaret sicili gazetesinde ilan edilmeyen hisse devri konusunda vergi dairesi de üçüncü kişi durumundadır. Ticaret sicili gazetesinde ilan edilme zorunluluğunun amacı, şirkette meydana gelen ve daha önce tescil ve ilan edilen hususlardaki değişikliklerden üçüncü kişileri haberdar ederek, menfaatlerinin korunmasını sağlamaktır. Bu kapsamda, vergi alacağının tahsilini sağlamakla görevli olan vergi dairesinin menfaatinin, daha geniş anlamda, kamu yararının korunması ve Anayasal ödev olan vergi ödevinin tam olarak gerçekleştirilmesinin temini bakımından da hisse devrinden vergi dairesinin bilgilendirilmesi, bu yolla kamu alacağının tahsilinde muhatabın kim olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Bu husus ise, Türk Ticaret Kanunu hükümleri gereği tescil ve ilanla, hisse devrinin doğrudan ilgili kişiler tarafından vergi dairesine yazılı olarak bildirilmesi veya vergi dairelerince herhangi bir yolla hisse devrinden haberdar olunmasıyla gerçekleşebilir.
İncelenen dosyada ise, davacının … Limited Şirketinden hissesini devrederek kanuni temsilciliğinden ayrıldığı hususu tescil ve ilan edilmediği gibi, bu durumun davalı İdareye bildirildiği veya davalı İdarenin bundan haberdar olduğu yolunda herhangi bir belge de bulunmamaktadır. Bu nedenle, davacının kanuni temsilci sıfatının ve bundan dolayı da şirket borçlarından sorumluluğunun devam edeceği açıktır.
Öte yandan, 213 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca kanuni temsilcilerin takibi ancak, ödeme emrine konu kamu alacağının şirketten tahsiline olanak bulunmadığının açıkça tespit edilmesi, diğer bir anlatımla, borcun şirketten tahsili için öngörülen tüm takip yollarının tüketilmiş olması halinde mümkündür. İncelenen dosyada ise, vergi borcunun şirketin malvarlığından tahsili amacıyla şirket hakkında ne gibi araştırmalar ve işlemler yapıldığına dair herhangi bir belge mevcut olmayıp, sadece davalı İdarenin temyiz dilekçesinde, şirket adına yapılan malvarlığı araştırmaları sonucu tüzelkişilik adına kayıtlı malvarlığına rastlanılmadığı, bu hususa ilişkin belgelerin ihtilaf dosyasında bulunduğu ifade edilmiştir.
Bu durumda, şirket hakkındaki takip yollarının tüketilip tüketilmediğinin, davalı İdare tarafından ihtilaf dosyasında bulunduğu ileri sürülen belgeler de incelenerek belirlenmesi ve sonucuna göre yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, …Vergi Mahkemesinin … günlü ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına 20.10.2009 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara karşıyız.