Danıştay Kararı 4. Daire 2006/4200 E. 2006/2616 K. 13.12.2006 T.

4. Daire         2006/4200 E.  ,  2006/2616 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2006/4200
Karar No: 2006/2616

Temyiz Eden : …
Vekili : …
Karşı Taraf : Anadolu Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü/İSTANBUL
İstemin Özeti : Davacının 2000 ve 2001 yıllarında Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 42 inci maddesi uyarınca yıllara sari inşaat işinden dolayı kesinti yoluyla ödediği ancak kurumlar vergisi beyannamesinde mahsup edemediği tutarı diğer vergi borçlarına mahsubu isteminin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır. … Vergi Mahkemesinin … günlü ve E:…, K:… sayılı kararıyla; dava dilekçesinde, mahsubu gereken miktarın beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden fazla olduğu takdirde keyfiyetin mükellefe yazı ile bildirilmesi, yazının tebellüğ tarihinden itibaren 1 yıl içinde müracaat edilmemesi halinde iade hakkının düşeceği, Vergi Dairesince bu konuda bir bildirimde bulunulmadığından 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığının ileri sürüldüğü, sözkonusu düzenlemenin amacının, iade alacağının varlığının ve ne tutarda olduğunun mükellefçe bilinmesini sağlamak olduğu, davacı tarafından, 19.7.2002 günlü feragat ve mahsup dilekçelerinin verilmesiyle iadesi gereken miktarların ıttılaına girdiği,aradan üç yıl geçtikten sonra verilen dilekçeyle 6.4.2006 günü yürürlüğe giren 252 seri nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yapılan düzenleme ile mahsup yoluyla iadelerde inceleme ve teminat şartlarının kalktığı ileri sürülerek 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı iddiasına itibar edilemeyeceği, öte yandan,iade alacağından feragatın söz konusu olmayacağı iddia edilmekte ise de, feragat hak sahibi tarafından tek taraflı olarak bu hakkından vazgeçmesi olup, bunu engelleyen yasal bir düzenleme bulunmadığı, ihtilafın ilgili olduğu dönemler itibarıyla yürürlükte bulunan mevzuata göre yıl içinde tevkif edilip, kurumlar vergisinden mahsup edilemeyen tutarın 2000 YTL. ile % 30 unun teminat ve inceleme raporu aranmaksızın mahsuben iade edilebildiği,tamamının mahsup ve iadesi isteniyorsa inceleme yada teminat mektubu gerektiği, davacı tercihini kullanarak defter ve belgelerinin incelenmesini istemediği, teminat göstermediği ve buna göre işlem tesis edildiği,ihtilaflı dönem için 252 seri nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğine göre hak iddia edilmesi mümkün olmadığından mahsup isteminin reddine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.
Savunmanın Özeti : Yasal dayanaktan yoksun bulunan temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Tetkik Hakimi …’ın Düşüncesi : Yıllara sari inşaat işiyle uğraşan davacının,Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 42 ve 44 üncü maddeleri uyarınca beyanname üzerinden mahsup edilemeyen iade alacağı olduğu ihtilafsız olup,davalı İdare tarafından aynı Kanununun 44 üncü maddesine göre bir yıllılk hak düşürücü sürenin başlaması için beyanname üzerinden mahsup edilemeyen verginin davacıya bildirilmediği dosyanın incelenmesinden anlaşılmaktadır.Kaldı ki,bu alacağından verdiği dilekçelerden söz ederek vazgeçtiğini iddia etmek mümkün olmadığı gibi,252 seri nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 169 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği yürürlükten kaldırıldığından başvuru tarihi itibarıyla alacağı bulunan davacının bu Tebliğe göre talebinin yerine getirilmesinde de yasal bir engel bulunmamaktadır.Bu nedenle.Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmekterdir.
Danıştay Savcısı …’nun Düşüncesi : Davacı kurum 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 42 inci maddesi kapsamında birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işleriyle uğraşmakta olup, 2000 ve 2001 yılları içinde tevkif yoluyla ödediği, ancak kurumlar vergisi beyannamelerinde mahsup edemediği tutarların diğer vergi borçlarına mahsubu isteminin reddine ilişkin davalı idare işleminin iptali istemiyle açılan davayı reddeden vergi mahkemesi kararının bozulması istemine ilişkindir.
Dosyada yer alan belgelerin incelenmesinden, davacı kurum tarafından davalı vergi dairesine verilen 19.7.2002 günlü, 44718 ve 44719 kayıt sayılı dilekçelerle 2000 ve 2001 yıllarında tevkif yoluyla ödenip kurumlar vergisinden mahsup edilemeyen tutarların 169 ve 233 nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğlerine dayanılarak alacaklarının %30 larının inceleme yapılmadan ve teminat aranılmadan diğer vergi borçlarına mahsup edilmesinin, mahsuplardan sonra kalan vergi alacaklarının tekrar talep konusu yapılmayacağı belirtilerek bu talepler doğrultusunda mahsupların yapıldığı, daha sonra 27.6.2005 günlü ve 53061 kayıt sayılı dilekçe ile, 252 Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 169 Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin ortadan kaldırıldığında bahisle, 2000,2001 yıllarına ait vergi alacaklarının miktarına bakılmaksızın mahsup taleplerinin yerine getirilmesi gerektiğinin istenildiği, davalı idare 21.10.2005 günlü ve 39747 sayılı yazılarında “iade taleplerinize ilişkin işlemler o tarihteki mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılmış olup, 252 Seri Nolu Genel Tebliğin yürürlüğe girmesinden sonra daha önce iadesinden vazgeçtiğiniz tutarların tekrar nakden ve mahsuben iadesine kanunen imkan bulunmadığı, inceleme raporuna göre de bu alacağın K.VK 44 üncü maddesinde yer alan bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde talep edilmediğinden istemin reddine” dair tesis edilen işleminin iptali istemiyle dava açılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Davalı idare, davacı kurumun 2000 ve 2001 yıllarına ililşkin yapılan mahsup taleplerinde, mahsuplardan sonra kalan vergi alacaklarının tekrar talep konusu yapılmayacağının taahhüt edildiğini belirtmiş ise de, dosyada yer alan belge ve bilgilerden 6.4.2004 günlü ve 252 No.lu Gelir Vergisi Genel tebliği ile inceleme ve Teminat Şartı aranmaksızın mahsup yolu ile iadelerin yerine getirileceği düzenlenmiş ve 169 Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği yürürlükten kaldırılmış olup, davacı daha önceki mahsuptan artan vergi alacağının mahsup ve iadesini talep etmesinde herhangi bir yasal engel bulunmadığı gibi, ortada karşılıklı bir anlaşma veya uzlaşmaya bağlı bir sözleşmede bulunmadığından bu bildirimin feragat olarakta kabulü mümkün değildir.
Diğer yandan 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 199 sayılı kanunun 21 inci maddesiyle değişik 44. maddesinde, “Beyannamede gösterilen kazançlardan bu kanuna ve Gelir Vergisi Kanununa göre tevkifan kesilmiş olan vergilerin beyanname üzerinden hesaplanan Kurumlar Vergisinden mahsup edileceği, mahsubu gereken miktar beyanname üzerinden hesaplanan Kurumlar Vergisinden fazla olduğu takdirde, keyfiyetin vergi dairesince mükellefe yazı ile bildirileceği, aradaki farkın mükellefin işbu yazıyı tebellüğ tarihinden itibaren bir yıl içinde müracaatı halinde kendisine iade olunacağı bir yıl içinde müracaat etmeyen mükelleflerin bu farktan doğan alacaklarının düşeceği öngörülmüştür.
Anılan yasa hükmü uyarınca; mahsupdan dolayı alacak haklarının düşmesi için mahsubu gereken verginin kurumlar vergisinden fazla olması, fazlalığın Vergi Dairesince yazı ile yükümlüye bildirilmesi ve yazılı bildirimden itibaren bir yıl içinde başvuruda bulunulmaması koşullarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Olayda davacı 2000 ve 2001 yıllarına ilişkin vergi alacağından dolayı 19.7.2002 günlü 44718 ve 44719 sayılı dilekçelerle mahsup talebinde bulunmuş olup, bu talebi üzerine bir kısım borçlarının mahsubu yapıldığı, geriye kalan vergi alacağı ile ilgili hiç bir işlem yapılmadığı, dolayısıyla anılan yasa hükmünde belirtildiği üzere davacı kuruma davalı idarece yapılmış yazılı bir bildirimde bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu olayda herhangi bir feragat söz konusu olmadığı gibi, davacı kuruma vergi alacağının iadesiyle ilgili yazılı bildirimde de bulunulmadığından, dolayı süreden de söz edilemiyeceğinden, mahsup isteminin reddine dair, davalı idarece tesis edilen işleme karşı açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararında yasal isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle yükümlü kurum temyiz isteminin kabulü ile temyize konu Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince duruşma için belirlenen günde gelen davacı vekili … ile davalı İdare temsilcisi Hukuk Müşaviri …’ın açıklamaları dinlendikten, Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan ve taraflara son söz verildikten sonra gereği görüşüldü:
Yıllara sari inşaat ve onarma işiyle uğraşan davacının 2000 ve 2001 yılların da kesinti yoluyla ödediği ancak kurumlar vergisi beyannamesinde mahsup edemediği tutarı, diğer vergi borçlarına mahsubu isteminin reddine ilişkin 21.10.2005 günlü ve 39747 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun “Kesilen vergilerin mahsubu “başlıklı 44 üncü maddesinin birinci fıkrasında, beyannamede gösterilen kazançlardan bu kanuna ve Gelir Vergisi Kanununa göre tevkifan kesilmiş olan vergilerin beyanname üzerinden hesaplanan Kurumlar Vergisinden mahsup edileceği, ikinci fıkrasında, mahsubu gereken miktarın beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden fazla olduğu takdirde, keyfiyetin vergi dairesince mükellefe yazı ile bildirileceği, aradaki farkın mükellefin iş bu yazıyı tebellüğ tarihinden itibaren bir yıl içinde müracaatı halinde kendisine iade olunacağı, bir yıl içinde müracaat etmeyen mükelleflerin bu farktan doğan alacaklarının düşeceği düzenlenmiştir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 42 nci maddesi uyarınca, birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde kar veya zarar işin bittiği yıl kati olarak tespit edilip,tamamı o yılın geliri sayılarak vergilendirilir. Biten işlerle ilgili olarak bu şekilde yapılan vergilendirmede söz konusu işler nedeniyle alınan istihkaklardan tevkif yoluyla kesilen vergiler, beyanname üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilerek, artan bir tutar kalması halinde, bu tutar, kurumlar vergisi mükelleflerine kurumlar vergisi kanununun 44 üncü maddesine hükümlerine göre red ve iade edilir.
Bu düzenlemeye göre, mahsuptan dolayı alacak haklarının düşmesi için mahsubu gereken verginin kurumlar vergisinden fazla olması,fazlalığın Vergi Dairesince yazı ile mükellefe bildirilmesi ve yazılı bildirimden itibaren 1 yıl içinde başvuruda bulunulması koşullarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, inşaat taahhüt faaliyeti ile uğraşan davacı şirketin yıllara sari inşaat işleri ile ilgili olarak 2000 ve 2001 yılları kurumlar vergi beyannamelerinde mahsup edilemeyen tutarlar 169 ve 233 nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğlerinde yapılan düzenlemeler dikkate alınarak diğer vergi borçlarına mahsubu istemiyle başvurduğu, bu başvurular üzerine İdarece, alacakların % 30 unun mahsubunun yapıldığı kalan tutarlar için noksanlıkların tamamlanması ve teminat mektubu istendiği, bunun üzerine davacı tarafından 19.7.2004 günlü kayda giren dilekçeler ile 2000 ve 2001 yılları için alacaklarının % 30 unun inceleme yazısı beklenilmeden ve teminat aranılmadan vergi borçlarına mahsubunun istendiği, mahsuplardan sonra kalan tutarların mahsup konusu yapılmayacağının belirtildiği ve en son 27.6.2005 günü kayda giren dilekçe ile 252 nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 169 nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin yürürlükten kaldırıldığı ve iade alacağının miktarına bakılmaksızın mahsup talebinin yerine getirilmesi gerektiğinden söz edilerek kalan alacağın diğer vergi borçlarına mahsubu için başvurulduğu ve davalı idarenin 21.10.2005 gün ve 39747 sayılı işlemi ile, iade taleplerine ilişkin işlemlerin başvuru tarihinde yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırıldığı, 252 nolu Genel Tebliğin yürürlüğe girmesinden sonra vazgeçilen alacakların tekrar mahsup ve iadeye konu edilemeyeceği, inceleme raporuna göre bu alacağın Kurumlar Vergisi Kanununun 44 üncü maddede yer alan bir yıllık hak düşürücü süre içinde istenmediği gerekçesiyle başvurunun reddi üzerine bu işleme karşı dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Davalı İdare tarafından,davacı şirketin 19.7.2002 tarihinde kayda giren 44718, 44719 sayılı dilekçelerle 2000 ve 2001 yıllarında beyanname üzerinden mahsup edilemeyen ve iade edilmeyen alacaklarını tekrar talep konusu yapılmayacağını taahhüt ederek,alacaklarından feragat ettikleri iddia edilmekte ise de, davacı şirketin ilgili yıllarda beyanname üzerinden mahsup edemediği bir alacağı bulunduğu ihtilafsız olup,bu alacağından sözü edilen bildirimler esas alınarak vazgeçtiğinin kabulü mümkün değildir. Kaldı ki,6.4.2004 gün ve 25425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 252 seri nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğ ile 169 seri nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği yürürlükten kaldırılmış olup,başvuru tarihi itibarıyla halen alacağı bulunan davacının bu tebliğe göre talebinin yerine getirilmesinde yasal bir engel yoktur. Diğer yandan, Kurumlar Vergisi Kanununun 44 üncü maddede ki düzenleme dikkate alındığında davalı İdare tarafından ileri sürülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin başlaması için, beyannamenin verildiği tarihten itibaren mahsubu gereken verginin kurumlar vergisinden fazla olması durumunda vergi idaresi tarafından yükümlüye bir bildirimde bulunulması gerekmektedir. Ancak dosyada davacı şirkete bu tür bir bildirim yapıldığına dair bir belge bulunmadığından 1 yıllık hak düşürücü sürenin davacı için başladığı ve bittiğini söylemek mümkün değildir.Bu durumda,davacının mahsup isteminin reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle … Vergi Mahkemesinin … günlü ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına davacı vekili için Avukatlık Asgari Ücret tarifesi uyarınca takdir edilen … YTL avukatlık ücretinin davalı İdareden alınıp, davacıya verilmesine 13.12.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.